Yargıtay Ceza Dairesi Numara 86-87-88-89/2014 Dava No 12/2015 Karar Tarihi 26.10.2015
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 86-87-88-89/2014 Dava No 12/2015 Karar Tarihi 26.10.2015
Numara: 86-87-88-89/2014
Dava No: 12/2015
Taraflar: Ecevit Alper ve diğeri ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Ceza takdiri - Cezalandırma prensipleri- Kamu yararını veya kamu refahını etkileyen suçlar - Kasıt (mens rea) unsuru - Yalan beyan - Strict liability(tam mesuliyet) prensipleri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 26.10.2015

-D.12/2015 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza No:86-87-88-89/2014
(Lefkoşa Ceza Dava No:5296/2008)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti:Hüseyin Besimoğlu,Ahmet Kalkan,Emi-ne Dizdarlı

Yargıtay/Ceza No:86/2014
(Lefkoşa Ceza Dava No:5296/2008)

İstinaf eden: Ecevit Alper, Lefkoşa.
(Sanık No.2)
- ile -

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başs-avcısı, Lefkoşa.

(Davayı ikame eden)


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Ömer Başay
Aleyhine istinaf edilen namına: Savcı Damla Güçlü


Yargıtay/Ceza No:-87/2014
(Lefkoşa Ceza Dava No:5296/2008)

İstinaf eden:Aziz Sözmener,Taşkınköy-Lefkoşa.

(Sanık No.1)
- ile -

-Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa.

(Davayı ikame eden)


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Feyzi Hansel
Aleyhine istinaf edilen namına: Savcı -Damla Güçlü






Yargıtay/Ceza No:88/2014
(Lefkoşa Ceza Dava No:5296/2008)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı - Lefkoşa.

- (Davayı ikame eden)
- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Aziz Sözmener, Taşkınköy - Lefkoşa.

(Sanık No.1)


A r a s ı n d a.

İstinaf e-den namına: Savcı Damla Güçlü
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Feyzi Hansel


Yargıtay/Ceza No:89/2014
(Lefkoşa Ceza Dava No:5296/2008)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı - Lefkoşa.
-
(Davayı ikame eden)
- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Ecevit Alper - Lefkoşa.

(Sanık No.2)


A r a s ı n -d a.

İstinaf eden namına: Savcı Damla Güçlü
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Ömer Başay


Lefkoşa Kaza Mahkemesi Yargıcı Hale Dağlı'nın, 5296/2008 sayılı davada, 18.9.2014 tarihinde verdiği karara karşı, Davayı İkame Eden ve Sanıklar tarafından yapı-lan istinaflardır.



-----------



H Ü K Ü M

Hüseyin Besimoğlu: Bu istinafta, Mahkemenin hükmünü, Sayın Yargıç Emine Dizdarlı okuyacaktır.

Emine Dizdarlı:Sanıklar, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20. maddesi ile -39/2001 sayılı KKTC Bankalar Yasası'nın 49(3) maddesine aykırı olarak, 28.4.2006 tarihinde, Yeşilada Bank Ltd.de Sanık No.1, Genel Müdür Muavini, Sanık No.2, Dış İlişkiler Sorumlusu olarak görev yaptıkları bir esnada, Yeşilada Bank Ltd. tarafından Gülay Ye-tkili ve Mehmet Kahveci'ye Banka özkaynağından fazla olarak kullandırdıkları krediler toplamı ile ilgili olarak KKTC Merkez Bankasına muhatap düzenledikleri bildiride, fazla olan krediler toplamının yasal sınıra çekildiğini beyan etmek suretiyle Merkez Ban-kasına yönelik banka icraatları ile ilgili yalan beyanda bulunmak suçları ile itham edildiler.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda tayinli bulunan 5296/2008 sayılı dava, Başsavcılığın Fasıl 155 Ceza Usulu Yasası'nın 155(b) maddesi tahtında yaptığı 1.2-.2013 tarihli müracaatı üzerine, konu davanın görüşülüp karara bağlanması için Lefkoşa Kaza Mahkemesine gönderilmiştir.

Sanıkların aleyhlerine getirilen davayı kabul etmemeleri üzerine, Lefkoşa Kaza Mahkemesinde davanın duruşması yapıldı. Lefkoşa Kaza Ma-hkemesi huzurundaki duruşmada İddia Makamı 7 tanık dinleterek, 18 adet emare ibraz etti. Müdafaaya çağrılan Sanıklar, yeminli şahadet verdiler. Sanık No.1, 1 tanık dinletti ve 1 adet emare sundu.

Huzurundaki şahadeti ve emareleri değerlendiren Kaza Mahke-mesi, Sanıkları itham edildikleri suçtan suçlu bularak mahkûm etmiş ve Sanıklara, mahkûm edildikleri davadan, her bir Sanığın 5000 Türk Lirası para cezası ödemelerine emir vermiştir.

87/2014 sayılı istinaf, Sanık No.1 tarafından, 86/2014 sayılı istinaf Sa-nık No.2 tarafından mahkûmiyet ve ceza aleyhine yapılmış; 88/2014 ve 89/2014 sayılı istinaflar ise Başsavcılık tarafından Sanıklara takdir edilen cezaların para cezası değil, hürriyeti bağlayıcı cezalar olması gerektiği gerekçesiyle ceza aleyhine yapılmışt-ır.

Dört istinaf da tarafların müşterek müracaatı ve İstinaf Mahkemesinin uygun görmesi üzerine birleştirilerek dinlenmiştir.

Öncelikle, mahkûmiyet aleyhine yapılan istinafları incelemeyi uygun görürüz.

Sanık No.1'e ait istinaf ihbarnamesi 13 istinaf- sebebi içermekle birlikte, Sanık No.1 Avukatı tüm istinaf sebeplerini tek başlık altında ele alıp hitap etmiştir.

Sanık No.1 Avukatının iddiaları şu şekilde özetlenebilir:
Alt Mahkemenin, Sanık No.1'in itham edildiği suçun oluşmasında mens rea (kasıt -unsuru)aranmadığına ve strict liability (tam mesuliyet) taşıyan bir suç olduğuna ilişkin bulgusu hatalıdır. Mahkeme bu bulguya varırken, Yargıtay/Ceza 84/2002 D.3/2004 sayılı kararı yanlış yorumladı ve ispat külfetine ilişkin prensipleri bu meseleye yanlış- uyguladı veya huzurundaki şahadeti eksik değerlendirdi ve neticede yanlış bulguya vardı. Dolayısıyla Alt Mahkemenin kararı hatalıdır.

Sanık No.2'nin istinaf ihbarnamesi ise 8 istinaf sebebi içermektedir. Her iki istinaf ihbarnamesi dikkatlice incelendiğ-inde, benzer iddialar içerdikleri görülmektedir.
Sanık No.2'nin iddiaları özetle şöyledir:

39/2001 sayılı Bankalar Yasası'nın 49(3) maddesi uyarınca itham edilen bir sanık için "mens rea" unsuru veya kasıt unsuru aranmalı ve sanığın söz konusu suçu biler-ek ve isteyerek işlediği hususu ispat edilmelidir. Halbuki Alt Mahkeme, Sanık No.2'nin, Sanık No.1 tarafından daha önce imzalanmış olan belgenin doğruluğuna inanarak imzaladığı yönündeki iddialarını veya izahatını hiç değerlendirmedi. Bu itibarla Alt Mahke-menin "mens rea" ve keza "strict liability" ile ilgili bulgusu hatalıdır. Bu hususa ilaveten Sanık No.2, İddia Makamının tanıklarının çelişkili şahadet vermelerine rağmen Alt Mahkeme tarafından güvenilir tanık olarak kabul edilmelerinin ve Sanıkların bu ta-nıkların şahadetleri ile mahkûm edilmelerinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

Yukarıdan görülebileceği gibi, önümüzdeki meselede esas itibarıyla her iki Sanığın üzerinde durduğu husus, itham edildikleri suçun tam mesuliyet (strict liability) gerektiren- bir suç olmadığıdır.

Bu durumda, istinafın karara bağlanmasında etkisi olabilecek "strict liability" ilkesine ilişkin prensipleri bu karara aktarmayı uygun bulduk.

Clarkson and Keating Criminal Law Sixth edition, sayfa 207, Strict Liability, The Law ba-şlığı altında şöyle denmektedir:

"How are the courts to determine whether an offence
is one of strict liability? At first sight the issue resolves itself into a problem of statutory interpretation. Where the legislature has done its job effic-iently, there is no difficulty. It may indicate, by the inclusion of terms such as "knowingly" or "recklessly" that the offence being created is one requiring mens rea. It may, alternatively, make it clear that an offence of strict liability is being creat-ed.

On the contrary, there is an established common law
presumption that a mental element, traditionally labelled
mens rea, is an essential ingredient unless parliament
has indicated a contrary intention either expressly or by
necessary implicatio-n."

"Mahkemeler bir suçun tam mesuliyet suçu olup olmadığını nasıl belirleyecek? İlk bakışta konunun bir yasanın nasıl yorumlanacağı hususuna bağlı olduğu veya bir yasanın nasıl yorumlanacağı sorunu olduğu anlaşılmaktadır. Eğer yasa koyucu işini etkil-i bir biçimde yapmışsa, "bilerek" (knowingly) veya "dikkatsizce /pervasız (recklessly) sözcüklerini etkileyerek yasayı kasıt (mens rea) arayan bir suç haline getirmiştir. Alternatif olarak, bazı hallerde yasadaki suçun tam mesuliyet gerektiren bir suç yara-tıldığının açıkça gösterir niteliktedir. Bunun aksine, Common Law'daki (Ahkâmı Umumiye) yerleşmiş karineye göre mens rea olarak adlandırılan kasıt unsurunun gerekli olduğu ve parlamento tarafından aksine bir niyet açıkça veya zımnen gerekli bir biçimde bel-irtilmediği sürece aranması gerekmektedir."

Yukarıdan görülebileceği gibi, bazı durumlarda kasıt unsuru ile ilgili karine yer değiştirmektedir. Bu karinenin hangi hallerde yer değiştirebileceğine ilişkin yol gösterici kriterler Gammon Ltd.V Altorney--General of Hong Kong (1985)
1 A.C.1 (Privy Council) davasında ortaya çıkmıştır. Bu kriterler "Gammon principles" olarak bilinmekte ve bir suçun tam mesuliyet suçu olup olmadığını belirlemek için düzenli olarak kullanılan uygun test haline gelmiştir.

G-ammon Ltd.V Attorney-General of Hong Kong davasında Lord Scarman aynen şöyle demiştir:

"In their Lordships opinion, the law may be stated in the following propositions.
there is a presumption of law that mens rea is required before a person can be held g-uilty of a criminal offence;
the presumption is particularly strong where the offence is truly criminal in character;
the presumption applies to statutory offences,and can be displaced only if this is clearly or by necessary implication the effect of statu-te;
the only situation in which the presumption can be displaced is where the statute is concerned with an issue of social concern and public safety is such an issue;
even where a statute is concerned with such an issue, the presumption of mens rea stands -unless it can also be shown that the creation of strict liability will be effective to promote the objects of the statute by encouraging greater vigilance to prevent the commission of the prohibited act."

Gammon Ltd.davasında Lord Scarman'ın bu konud-aki görüşü aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:

Bir kişinin cezai bir suçla ilgili suçlu bulunabilmesi için mens rea'nın (kasıt unsurunun) mevcut olması gerektiğine dair hukuki bir karine mevcuttur.
Söz konusu suçun karakterinin "gerçekten cezai" olması ha-linde karine özellikle güçlüdür.
Karine yasada belirtilen suçlar için uygulanır ve sadece açık olarak veya zımnen ima edilerek yasanın etkisinin bu olduğu hallerde yer değiştirir.
Karinenin yer değiştireceği durum, yasanın kamu yararı veya sosyal sorun ile- ilgili bir husus veya kamu güvenliği ile alakalı olduğu hallerdir.
Yasanın böyle bir hususla ilgili olduğu hallerde, karinenin, tam mesuliyetin yaratılmasının yasanın amaçlarını ilerletmek veya yasaya uyulmasını sağlamak ve yasak olan hareketin yapılması-nı önlemek maksadıyla daha fazla dikkatli olmayı gerektiren suçlarda yer değiştirmesi gerekir.

Yukarıdaki karardan sonra İngiliz Yüksek Mahkemesi "kamu yararı" prensibini göz önünde tutarak, tam mesuliyet suçlarını Staples V United States (511 05 600- 1994) davasındaki halleri ve/veya durumları kapsayacak şekilde yorumlamıştır. Bu davada Stevens J. şöyle demiştir:

"Public welfare" offences share certain characteristics:
they regulate dangerous or deleterious devices or products or obnoxious waste mat-erials;
they heighten the duties of those in control of particular industries, trades, properties or activities that affect public health, safety or welfare. Public welfare statutes render criminal a type of conduct that a reasonable person should know is -subject to stringent public regulation and may seriously threaten the community."

Yukarıdaki alıntıdan görülebileceği gibi,
"K-amu yararını veya kamu refahını etkileyen suçlar belli
özellikler içerir:
Onlar tehlikeli veya zararlı veya uygunsuz olayları düzenler;
Kamu sağlığını, güvenliğini veya refahını etkileyen hususlarda özellikle belli endüstrileri, ticareti, mülkiyeti veya a-ktiviteleri kontrol eden kişilerin bu işleri daha etkili bir şekilde yapmalarını sağlarlar. Kamu refahını ilgilendiren yasalar kamunun çıkarlarını göz önünde bulundurur. Bu nedenle makul bir insanın görevini yürütürken sıkı kamusal bir denetlemeye tabi tut-ulacağını bilmesi gerekir."

Yine aynı eserde, sayfa 222'de, şu sözler yer almaktadır:

"The interests of the public require that the highest
possible standards of care be exercised by people
engaged in certain forms of conduct."

-Bundan da anlaşılacağı üzere,
"toplumun çıkarları, belirli davranış biçiminde bulunan
kişiler tarafından gösterilen dikkatin mümkün olan en
yüksek standartta olmasını gerektirir."

Criminal Law, Smith & Hogan, fourth edition, sayfa 84'de- şöyle denmektedir:

"The greater the degree of social danger, the more likely
is the offence to be interpreted as one of strict
liability."

Yukarıda söylenenlerden anlaşılacağı gibi,
"sosyal tehlike ne kadar büyükse, söz konusu suçun- daha
çok tam mesuliyet gerektiren bir suç olarak yorumlanması
gerekmektedir."

Tam mesuliyet (Strict Liability) prensiplerini yukarıdaki gibi belirledikten sonra, bu prensiplerin huzurumuzdaki meseleye uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi- gerekmektedir.

Sanıklar Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20.maddesi ile 39/2001 sayılı KKTC Bankalar Yasası'nın 49(3) maddesine aykırı Merkez Bankasına yönelik icraatları ile ilgili yalan beyanda bulunmak suçu ile itham edildiler.

39/2001 sayılı Kuzey Kıbrı-s Türk Cumhuriyeti Bankalar Yasası'nın 49(3)maddesi aynen şöyledir:

"49(1) .....................
(2) ......................
(3) Bankaların mahkemelerle resmi dairelere ve Merkez Bankasına muhatap düzenledikleri veya yayımladık-ları belgel-erde yapılan gerçeğe aykırı beyanlardan dolayı bu belgeleri veya bunların düzenlenmesine esas olan her türlü belgeleri imza edenler görev ve ilgilerine ve fiile katılma derecelerine göre bir suç işlemiş olurlar ve mahkûmiyetleri halinde 15,000,000,000 TL (-On Beş Milyar Türk Lirası)'na kadar para cezasına veya yedi yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırıla-bilirler."

Sanıkları 39/2001 sayılı Bankalar Yasası'nın 49(3)
maddesi altında mahkûm edebilmek için, Sanıkların Merkez
Bankasına- muhatap düzenledikleri belgelerde gerçeğe aykırı beyanların olması ve bu belgeleri Sanıkların imza etmiş olmaları gerekmektedir.

39/2001 sayılı KKTC Bankalar Yasası'nın 23(1) maddesindeki tefsire göre, bir bankanın vereceği nakdi krediler ile teminat m-ektupları, kefaletler, aval, ciro ve kabuller gibi gayrinakdi krediler, satın alacağı tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları,tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette vereceği ödünçler, varlıkların vadeli satışından doğan alacak-lar, vadesi geçmiş nakdi krediler ve gayrinakdi kredilerin nakdi tahvil olan bedelleri, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler ve ortaklık payları izlendikleri hesaba bakılmaksızın kredi sayılmaktadır. Aynı Yasanın 23(2)(A)(B)(C-) ve (Ç) maddeleri ise bankaların risk sınırlarını düzenlemek-tedir. Bir banka, doğrudan veya dolaylı olarak gerçek veya tüzel bir kişiye, banka özkaynağının %25'i veya banka toplam mevduatlarının %4'ünden, hangisi daha fazla ise, bu oranın fevkinde kredi -veremez. Bir gerçek ya da tüzel kişiye banka özkaynağının %10'u veya banka toplam mevduatlarının %2'sinden, hangisi daha fazla ise, bu şekilde verilen krediler büyük kredi sayılır. Büyük kredilerin toplamı, banka özkaynağının on katını aşamaz ve Merkez Ban-kasınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde verilir.

Alt Mahkeme huzurundaki ihtilafsız şahadete göre, Teftiş ve İnceleme Kurulu Başkanı Türker Deler'in yazılı talimatı doğrultusunda, KKTC Merkez Bankası Teftiş ve İnceleme Amiri Serhat Soyal (Tanık- No.3) ve Teftiş ve İnceleme Kurulunda Teftiş ve İnceleme memuru olarak görev yapan Ahmet Erülgen, Yeşilada Bank Ltd. nezdinde denetim yapmak üzere görevlendirildiler. Söz konusu denetim 17.11.2005 ile 9.1.2006 tarihleri arasında yer aldı. İnceleme ve Teft-iş Amirinin ve memurunun yaptıkları denetim neticesinde, 30.1.2006 tarihli ve Tİ 003 sayılı Emare No.12 Teftiş Raporu tanzim edildi (Mavi 199-207).

Emare No.12 Teftiş Raporu ışığında, Yeşilada Bank Ltd. tarafından verilen kredilerde bir usulsüzlük olduğu- ve Bankanın verebileceği maksimum kredi rakamının aşıldığı saptandı.

Emare No.8 Yeşilada Bank Ltd.in, 31 Mart 2006 tarihi itibarıyla Merkez Bankasına sunduğu Aylık Vaziyet Cetveline göre, toplam özkaynak 2,115,661 YTL'dir ve toplam mevduat ise 12,718,32-1 YTL'dir. Yine 30.4.2006 tarihi itibarıyla Merkez Bankasına gönderilen ve Sanık No.1 tarafından imzalanan Emare No.2 Aylık Vaziyet Cetvelinde toplam mevduat 11,444,728 YTL, toplam özkaynak 2,315,695 YTL, kullandırılan krediler toplamı ise 6,241,376 YTL'di-r. İlgili tarihte bankanın kullandırabi-leceği kredi limiti 578,923.75 YTL idi. Ancak Yetkili ve Kahveci grubuna kullandırılan kredilerin toplamı 1 Milyon 47 Bin 533 Türk Lirası idi.

Yeşilada Bank Ltd.in denetimi neticesinde tanzim edilen Emare No.12 Tef-tiş Raporu, KKTC Merkez Bankası Teftiş İnceleme Kurulu Başkanı Türker Deler'e verildi. Akabinde, Teftiş Kurulu Başkanı, Yeşilada Bank Ltd. Genel Müdürlüğüne muhatap 4.4.2006 tarihli Emare No.13 B.45/2006 sayılı yazıyı göndererek, banka nezdinde tespit edil-en ve ilgili yazıda 20 madde altında belirtilen usulsüzlüklerin ivedilikle ortadan kaldırılmasını, bu hususlarda tedbir alınmasını ve aldıkları tedbirlerin sonuçlarının en geç bir ay içerisinde Merkez Bankasına bildirilmesini talep etti.

Yeşilada Bank L-td. Emare No.13 yazıya cevaben, KKTC Merkez Bankasına 28.4.2006 tarihli Emare No.14 yazıyı gönderdi. Yeşilada Bank Ltd.in Emare No.14 cevap yazısında, Banka nezdinde 20 madde altında bulunan ve düzeltilmesi istenilen usulsüzlüklerin veya eksikliklerin tedb-ir alınarak giderildiği ve Gülay Yetkili ve Mehmet Kahveci'ye kullandırılan nakit ve gayrinakdi krediler toplamının, risk sınırının üzerinden yasal risk sınırına çekildiği beyanını yaptılar. KKTC Merkez Bankasına muhatap yazılan söz konusu bildirim veya be-yan, Yeşilada Bank Ltd.in Genel Müdür Muavini Aziz Sözmener ve Dış İlişkiler Sorumlusu Ecevit Alper tarafından imzalanmıştır. Merkez Bankasına yapılan bu beyana rağmen, kullandırılan krediler limitinin yasal risk sınırına çekilmediği bir gerçektir. Sanıkla-r da bu hususu kabul etmektedirler veya Kaza Mahkemesi huzurunda bunun aksine bir iddia veya şahadet yoktur.

Her iki Sanık, Tanık No.6 Hasip Koçyiğit ve Tanık No.7 Neşe Öke'nin şahadetlerine itibar edilmemesi gerektiğini ileri sürmektedirler. Dolayısıyl-a her iki Tanığın şahadetlerini incelemek yerinde olacaktır.

Tanık No.7 Neşe Öke ilgili tarihlerde Yeşilada Bank Ltd.in Merkez Şube Müdürü idi. Bu Tanık şahadetinde, Emare No.14 28.4.2006 tarihli Merkez Bankasına muhatap yazılan yazıyı önceden gördüğünü-, konu yazının 4. maddesindeki beyanların doğru olmadığını veya doğruyu yansıtmadığını bildiğini, bu nedenle Banka tarafından düzenlenen belgelerde yanlış beyan olması halinde imzalamayacağını ilgililere söylediğini, Bankanın kötü bir dönemden geçtiğini, b-ünyesinin zayıfladığını, bu nedenle imzalanacak belgelere çok dikkat edildiğini, temkinli olduklarını, Emare No.14 yazının Sanık No.1 tarafından imzalandığını, bir süre onun yanında kaldığını, bilahare Emare No.14 yazının imzalanması için Hasip Koçyiğit is-imli imza yetkili memura gönderildiğini, bu süre zarfında Hasip Koçyiğit'i görme imkânı olduğunu, söz konusu yazıyı imzalamaması gerektiği konusunda kendisine telkinde bulunduğunu, bunun üzerine Hasip Koçyiğit konu yazıyı imzala- madan iade ettiğini, söz k-onusu yazının iade edilmesini müteakip Genel Müdürün Sanık No.2'yi aradığını, bu arada Sanık No.2'yi telefoniyen aradığını, Emare No.14 yazıyı gerçeğe aykırı beyan içerdiği nedeniyle imzalamaması gerektiğini söylediğini, buna rağmen Sanık No.2'nin Emare No-.14 yazıyı imzaladığını söylemiştir.

Tanık No.6 ve Tanık No.7 şahadetlerinde, 28.4.2006 tarihi itibarı ile Bankanın verdiği kredilerin risk sınırlarının üzerinde olmasına rağmen, Emare No.14'de yasal sınıra çekildiğinin gösterildiğini ve ithamnamede iddi-a edildiği gibi Merkez Bankasına muhatap yazının gerçeğe aykırı beyan içerdiğini söylemektedirler. Sanık No.1 ve Sanık No.2, söz konusu Emare belgeyi imza ettiklerini kabul etmektedirler. Bunun aksine bir şahadet Alt Mahkeme huzurunda yoktur. Bu gerçekler -ışığında, Alt Mahkemenin Tanık No.6 ve 7'nin şahadetlerine itibar etmekle hata yaptığına ikna edilmedik.

Bu itibarla, Alt Mahkemenin, Yeşilada Bank Ltd. tarafından düzenlenen Emare No.14 28.4.2006 tarihli yazının, KKTC Merkez Bankasına muhatap gerçeğe a-ykırı bir beyan olduğu hususundaki bulgusu hatalı değildir.

Bilindiği gibi, bankalar itimat müesseseleridirler ve itimat gerektiren bu müesseselerde titizlik ve dürüstlük elzemdir. Bankalar Yasası, koyduğu kurallar ile bankaların bankacılık sisteminin g-üvenliğini öngörmektedir. Bunu sağlamak için de, Yasada belirtilen temel prensipleri koymuştur. Bu prensipler bankaların sağlam denetimi ve gözetimi için belirlenmiş asgari standartlardır. Bu temel kurallar neticesinde, bankalar sağlam denetim ve gözetime -tabi tutulurlar. Banka yetkililerinin veya memurlarının Yasanın hükümlerine uymaları halinde ise risk yönetimi kolaylaşır.

39/2001 sayılı Bankalar Yasası'nın 49(3) maddesinde "bilerek" (knowingly) veya dikkatsiz/pervasız (recklessly) sözcükleri yer almam-aktadır. Bu durumda bu madde nasıl yorumlanmalıdır? Gammon prensiplerine göre, yasanın bütününe
ve amacına bakmak gerekmektedir. Eğer yasaya uyulmamasının sonuçları veya etkileri kamuyu ilgilendirirse veya yasaya uyulmaması neticesinde kamunun çıkarları z-arar görecekse, o zaman söz konusu yasa maddesinin tam mesuliyet gerektiren bir suç olarak yorumlanması gerekmektedir. Özellikle tam mesuliyet suçunun yaratılmasının yasanın amaçlarını ilerletmek veya yasaya uyulmasını sağlamak ve yasak olan hal ve hareket-lerin yapılmasını önlemek maksadıyla daha fazla dikkatli olmayı gerektiren suçlarda (due diligence), kamu yararı gereği tam mesuliyet gerektiren bir suç olmalıdır.

Bu nedenle, Alt Mahkemenin, "Sanıkların itham edildikleri suçta mens rea unsuru aranmadığ-ı ve İddia Makamının Sanıkların imzalarını attıkları esnadaki niyetleri ve bilgileri ile ilgili ispat yükümlülüğü olmadığı" hususundaki bulgusu hatalı değildir.

Bu durumda, İstinaf Eden/Sanıkların Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20.maddesi ile 39/2001 sayılı K-KTC Bankalar Yasası'nın 49(3) maddesine aykırı biçimde Merkez Bankasına yönelik gerçekleştirdikleri icraatları ile ilgili olarak yalan beyanda bulunma suçundan suçlu bulunup mahkûm edilmelerinde bir hata yoktur.

Alt Mahkeme, Sanıkları mahkûm ettikten son-ra, cezalandırma prensipleri çerçevesinde Sanıkların durumlarını değerlendirmesi neticesinde, her bir Sanığa 5000 TL para cezası takdir etti. Sanıklar, ceza ile ilgili istinaflarında verilen para cezasının alenen fahiş olduğunu ileri sürdüler.

Başsavcıl-ık ise Sanık No.1 ve Sanık No.2 aleyhine ayrı ayrı dosyaladığı Yargıtay/Ceza 88/2014 ve Yargıtay/Ceza 89/2014 sayılı istinaflar ile, özetle Alt Mahkemenin Sanıklara vermiş olduğu cezanın, aşikâr surette az olduğunu ileri sürdü.

Genellikle İstinaf Mahke-mesi, alt mahkemelerin ceza takdirine müdahale etmekten kaçınmaktadır. Alt mahkemelerin, cezayı takdir ederken, dikkate alması gereken faktörleri dikkate almaması veya dikkate almaması gereken faktörleri dikkate alması veya kesilen cezanın aşikâr surette f-ahiş veya çok az olması halinde, İstinaf Mahkemesi, alt mahkemelerin ceza ile ilgili takdirine müdahale edebilir.

Birçok ceza davasında olduğu gibi, Birleştirilmiş Ceza/İstinaf 8/73 ve 9/73 sayılı davada, sanığa verilecek cezanın adil ve doğru bir ceza o-lması için kamu yararının korunması, işlenen suçun vahameti ile orantılı olması, sanığın ıslahını, topluma yararlı bir insan haline gelmesini sağlaması, sanığın sosyal durumunu, sanığın bakmakla yükümlü olduğu kişilere yapacağı etkiyi dikkate alması ve o d-avada ortaya çıkan ve cezaya etki edebilecek diğer önemli faktörleri dikkate alması gerekir. Yaygın olan ve toplumu tehdit eden ciddi suçlarda kamu yararı ile cezanın caydırıcılığının ön plana çıkması gerekir (Bkz.Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 32,33,
34,35,-38,40,41 ve 42/96 D.13/97).

Alt Mahkeme, Sanıklara ceza takdir ederken Sanıkların sabıkalarının bulunmadığını, yaşlarını, ailevi sosyal konumlarını, Sanık No.1'in evli ve 2 çocuk babası ve sigorta emeklisi olduğunu, Sanık No.2'nin evli ve 1 çocuk babası -olduğunu ve halen bankacılık sektöründe çalıştığını, kamu yararını, Sanıkların suç neticesinde şahsi bir menfaatleri olmadığını, söz konusu suç neticesinde herhangi bir üçüncü şahısta gerçek bir zarar-ziyanın oluşmadığını dikkate alarak, Sanıkların lehleri-ne alınması gereken tüm hafifletici ve ağırlaştırıcı sebepleri dikkate alıp bunları layıkı ile değerlendirdiği görülmektedir.

Sanıkların 1.dava altında işlemiş oldukları suç, 7 yıla kadar hapis cezasını veya 15,000 Türk Lirasını geçmeyen para cezasını v-eya her iki cezaya birden çarptırılmalarını öngörmektedir.

Huzurumuzdaki meselede İddia Makamı, verilen cezanın suçun vahameti ile orantılı olmadığını ve cezanın caydırıcı olabilmesi için para yerine, hapis cezası verilmesi gerektiğini iddia etmiştir.

-Daha önce belirttiğimiz gibi, İstinaf Mahkemesinin ne gibi hallerde cezaya müdahale edeceğine birçok Yargıtay Ceza içtihatlarında değinilmiştir. Sanıkları İstinaf Mahkemesi yargılamış olsaydı, suçun vahameti ile orantılı ve cezanın caydırıcı olabilmesi iç-in para cezası yerine hapis cezası verecekti. Ancak istinafta, göz önünde tutulması gereken kriter bu değildir. Bütün ahval ve şerait altında, verilen cezanın müdahalemizi gerektirecek derecede çok olup olmadığı veya karşı istinaf açısından müdahalemizi ge-rektirecek derecede az olup olmadığı hususudur.

Yukarıda değindiğimiz gibi, Sanıklar lehine ve aleyhine olabilecek bütün olgu ve ilkeleri Alt Mahkemenin değerlendirdiği görülür. Sanıkların işlemiş oldukları suç ciddi olmakla birlikte, bu meselede doğruda-n zarar gören biri olmadığından, Sanıklara bir fırsat verip, hapse göndermemekle Alt Mahkemenin hataya düştüğü söylenemez.

Ancak meselenin tüm olguları göz önünde tutulduğunda, Sanıklara takdir edilen para cezalarının suçun vahametine göre aşikâr surett-e az olduğu kanaatindeyiz.
Netice itibarıyla Yargıtay/Ceza 86/2014 ve Yargıtay/Ceza 87/2014 sayılı istinafların reddedilmesine; Yargıtay/Ceza 88/2014 ve Yargıtay/Ceza 89/2014 sayılı istinafların kısmen kabul edilmesine; ve Mahkeme kararı değiştirilerek S-anıkların 1.davadan 15,000 TL para cezasına veya 6 ay hapis cezasına çarptırılmalarına karar verilir.



Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalkan Emine Dizdarlı
Yargıç Yargıç Yargıç




26 Ekim, 2015












18
-





Full & Egal Universal Law Academy