Yargıtay Ceza Dairesi Numara 83/2004 Dava No 8/2005 Karar Tarihi 08.12.2005
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 83/2004 Dava No 8/2005 Karar Tarihi 08.12.2005
Numara: 83/2004
Dava No: 8/2005
Taraflar: Muhammet Genç ile KKTC Başsavcısı
Konu: Geceleyin Ev Açma - Teminat Olarak Yatırılan Paraya Tazminat Olarak El Koyma - Doğru Ceza
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 08.12.2005

-D.8/2005 Yargıtay/Ceza 83/2004
(Ağır Ceza Dava No: 1461/2004;Gazi Mağusa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti:Taner Erginel, Başkan, Mustafa H. Özkök, Şafak Öneri.


İstinaf eden: Muhammet Genç, Merkezi Ceza-evi, Lefkoşa .
(Sanık 1)
ile
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
A r a s ı n- d a.


İstinaf eden tarafından: Avukat Erbay Özdenefe
Aleyhine istinaf edilen tarafından: Savcı Cevat Rıza


İstinaf, Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Narin Şefik, Kıdemli Yargıç Çetin Veziroğlu ve Yargıç Ömer Güran'ın 1461/2004 sayılı davada 25.11-.2004 tarihinde verdiği karara karşı Sanık tarafından yapılmıştır.


Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
1-Birleştirilmiş Ceza/İstinaf 8/73 ve 9/73.
2- Yargıtay/Ceza 6/94 - D.7/94.
3-Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 32,33,34,35,38,40,41,42/96 - D.13/97.
4- G-eorgios Christou v. The Police, 1864 Cyprus Law Reports 1, Part 2.


___________________

H Ü K Ü M

Taner Erginel,Başkan: Sanık (1), 4.1.2004 tarihinde iki arkadaşı ile birlikte Gazi Mağusa'da Metin Delideniz'e ait ikametgaha girerek para, cep telefonu v-e buna benzer eşyalar çalmakla suçlandı. Sanık (1) ve arkadaşları aleyhine Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 291 ve 292(a) maddelerine aykırı işledikleri suçlar nedeniyle davalar getirildi. Sanık (2) ve (3) yurt dışına kaçtıklarından Başsavcılık onlar aleyhine -takipsizlik kararı dosyaladı.

Sanık (1), İlk Mahkemede aleyhine getirilen davaları kabul etti. Bunun üzerine iddia Makamının anlattığı olgular özetle şöyledir: 4.1.2004 tarihinde Metin Delideniz ve Türkan Delideniz çifti, geceleyin geç saatte Gazi Mağusa'-daki evlerine gelip yattılar. Sabahleyin saat 08.00 civarında kalkan Metin Delideniz pantolonunun ceplerinin boşaltılmış, cep telefonlarının alınmış, ev kapısının açık, mutfak penceresinin ise zorlanarak açılmış olduğunu gördü. Metin Delideniz'in telefonla- polise haber vermesi üzerine polisler olay yerine geldiler ve parmak izlerini saptamak için inceleme yaptılar. Başka ev açma ve hırsızlık olaylarına katıldıkları için şüphe altında bulunan Edip Efe ve Zekeriya Haskarabağ'ın evlerinde arama yapmaya karar v-eren polis Mahkemeden arama emri alarak bu kişilerin kaldıkları eve gitti. Yaptığı aramada çalıntı eşyalar arasında Metin Delideniz'in cep telefonunu da buldu. Edip Efe suçu Sanık (1), yani Muhammet Genç ve Sanık (2) Salahattin Temel ile birlikte işledikle-rini itiraf etti. Polis Sanık (1) ile Sanık (2)'yi aradı, fakat bulamadı. Onların yurt dışına çıktıklarını saptayan polis bu kişileri arananlar listesine ekledi.

30.4.2004 tarihinde Sanık (1) ile (2) başka isimlere düzenlenmiş kimliklerle Kıbrıs'a geri ge-ldiler. Sanık (2), başka arkadaşlarıyla Muharrem Düveç isimli birisinin evini açmaya teşebbüs ederken görülüp takip edildi. Tutuklanıp sorgulanan Sanık (2), suçları Sanık (1) ve Sanık (3) ile birlikte işlediklerini itiraf etti. 2.5.2004 tarihinde polise ce-lbedilen Sanık (1) "bir hata yaptık. Özür dilerim. Herşeyi anlatacam." dedi. Sanık (1), Ferit Öztürk isimli kişinin kimlik kartıyla Kıbrıs'a giriş yaptığı için polis gönüllü ifadeyi, Ferit Öztürk sandığı kişiden almaya başladı. Daha sonra bu kişinin gerçek- isminin Muhammet Genç, yani Sanık (1) olduğu anlaşıldı.

Sanık (1) 2.5.2004 tarihinde verdiği gönüllü ifadesinde hangi suçları, kimlerle, nasıl işlediğini ayrıntılı olarak anlattı. Sanık (1) Gazi Mağusa, Girne ve Lefkoşa'da 32 kez geceleyin ev açmış ve bu- evlerden nakit para, cep telefonu, çek yaprağı çalmıştı. 6.5.2004 tarihinde Sanığa yazılı dava tebliğ edildi. Bu tebliğde Sanık suç işleme amacıyla geceleyin ev açma ve hırsızlık suçları işlemekle itham edildi. İthamlara karşı Sanık (1) "Kabul ederim anca-k o kadar para almadık." dedi.

Sanık (2) ve Sanık (3) yurt dışına kaçtıkları için onlarla ilgili takipsizlik kararı dosyalandı. Bu nedenle Sanık (1) Ağır Ceza Mahkemesinde tek başına itham edildi. 4.1.2004 tarihinde Metin Delideniz'in evini bir suç işleme-k amacıyle açıp içeriye girmekle ve oradan 2 cep telefonu, 3 çek yaprağı, 3.025.000.000TL.- ile 54 Kıbrıs Lirası çalmakla itham edilen Sanık (1) bu davaları kabul etti. Sanık (1) avukatının ceza verilirken diğer 31 davanın daha dikkate alınmasını istemesi -üzerine Sanık (1)'e diğer davalar da okundu ve Sanık (1) bu davaları da kabul etti.

Daha sonra Sanık avukatı, Mahkemeye hitap ederek şöyle dedi:

"Efendim, Sanık 23 yaşında, Doğu kökenli, şu anda İzmir bölgesinde ikamet eden, genç suçlular kategorisine gi-ren birisidir. Sanıkla ilgili Sosyal Yardım raporunda Sanığın ilkokul mezunu olduğu söylense de Sanık okuma yazmayı bile zor söken birisidir. Sanık 9 kardeş, 3 anne ve bir babadan müteşekkil bir ailenin ferdidir. Yani Sanığın babası 3 hanımlıdır;. Sanık bü-tün hanımlara 'anne' diye hitap etmektedir. Sanık bana bir görüşmemizde hakiki annemin kim olduğunu belki de ben de bilmiyorum dedi. Öyle adetleri var ki, baba hangi anne üzerine kaydederse anne o olur. Maalesef 3 anneden hiçbiri Sanığa doğru yolu gösterme-miştir.

Sanık evli ve 3 buçuk yaşında 1 çocuk babasıdır. Eşi şu anda ilerlemiş derecede kalp hastasıdır. Bizzat ben buraya geldiğinde eşi ile görüştüm. Hanımı Türkiye'de kayıtlarda yoktur. Ne sosyal sigortası vardır, ne de bir hastahaneye müracaat edebili-r. Sadece külliyetli miktarda para verirse tedavi olabilir. Sanığı suça iten nedenlerden biri de budur."

Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın lehinde ve aleyhinde olan hususları dikkate aldıktan sonra, birlikte çekilmek üzere, Sanığı 1. davadan 4 yıl, 2. davadan -2 yıl hapse mahkum etti. Ancak Ağır Ceza Mahkemesi bu ceza ile yetinmedi ve Sanığın çaldığı toplam 28.504.700.000TL'yi müştekilere ödemesini emretti. Mahkeme bu konuda şöyle dedı:

". .takdir edilen hapis cezasına ek olarak, Sanığın itham edildiği ve kabu-l ettiği davalardan sirkat edilen, bulunup iade edilmeyen eşyaların değerlerinin toplamı olarak 28.504.700.000TL.'nı sanığın müştekilere tazminat olarak ödemesine emir veririz.

Halen sanığın teminat olarak yatırdığı meblağın tazminata tuta el konulmasına -direktif veririz.

Sanığın mahkumiyet sonuna kadar tazminat miktarının tümünü ödememiş olması halinde Sanığın ödemediği tazminat miktarının her 1 Milyar TL'na (1) ay hesabı üzerinden ceza hitamında cezasına eklenmesine emir verilir."

İstinafta, Ağır Ceza -Mahkemesinin verdiği 4 yıl hapis cezasından çok hapis cezasına ek olarak 28.504.700.000TL. tazminat ödeme emri vermesi, bu tazminat için teminat olarak yatırdığı 10 Milyara el koyması ve ödenmeyen her Milyar için1 ay daha hapiste yatması emri vermesi tartı-şma konusu oldu.

Sanık 14.6.2004 tarihinde Mahkeme tarafından 10 Milyar TL.- nakit yatırması koşuluyla duruşma gününe kadar serbest bırakılmıştı. 10 Milyar TL.'yi yatıran Sanık serbest kaldı, fakat daha sonra başka suçlar nedeniyle tekrar tutuklandı. San-ık kefalet şartlarını ihlâl etmiş değildi. Bu durumda Sanığın yatırdığı paraya el koymak doğru olabilir mi?

Diğer tartışmalı konu ise Sanığın çaldığı para ve eşyaların toplam değeri olan 28.504.700.000TL.- tazminat olarak ödenmesi ve ödenmediği takdirde h-er bir Milyar için 1 ay daha hapiste yatması emri verilmesidir. Bu karara göre Sanık, hapis süresi sona erdikten sonra el konan 10 Milyar için10 ay daha hapiste yatmış kabul edilecek ve geriye kalan l8.504.700.000TL. için 18 ay daha hapiste yatacaktır. Ac-aba bu karar yasalarımıza uygun mu?

İstinafta daha çok tazminat emri ile teminata el konması tartışılmakla birlikte cezalandırma ilkeleri üzerinde de durulmuştur. Bu nedenle öncelikle cezalandırma ilkelerini irdelemeye çalışalım.

Anglo Sakson hukuk siste-minin uygulandığı ülkemizde cezaların en düşük sınırı yoktur. Bu durum Mahkernelerin ceza tespitinde geniş takdir yetkisi olduğunu gösterir. Taammüden adam öldürme dışındaki suçlarda Mahkemenin üst sınırı geçmeme koşuluyla herhangi bir cezayı verme yetkisi- vardır. Şüphe yok ki; bu geniş yetki keyfi olarak kullanılmamalıdır. Mahkeme az veya çok değil, adil olan en doğru cezayı vermelidir. Gereğinden daha ağır ceza Sanığı isyana teşvik eder ve Sanığın daha çok suç işleyen bir kişi haline gelmesine neden olur.- Daha hafif ceza ise caydırıcılığını yitirir ve suçların artmasına neden olur. Bu nedenle gereğinden ağır veya hafif olmayan doğru cezayı bulmak gerekir.

Acaba Mahkeme suça verilecek en doğru cezayı nasıl bulacaktır? Doğru cezayı bulmada Mahkemeye Yargıta-y kararlarında yer alan ilkeler yol gösterici olabilir. Birçok ceza davasında olduğu gibi (Birleştirilmiş Ceza/İstinaf 8/73 ve 9/73) sayılı davada da bu ilkeler tekrarlanmıştır. Sanığa verilecek cezanın adil ve doğru bir ceza olması için:

a) Kamu yararı-nı koruması;
b) İşlenen suçun vehameti ile orantılı olması;
c) Sanığın ıslahını ve topluma yararlı bir insan haline gelmesini sağlaması;
d) Sanığın sosyal durumunu ve Sanığın bakmakla yükümlü olduğu kişilere yapacağı etkiyi dikkate alması;
e) O davada or-taya çıkan ve cezaya etki edebilecek diğer önemli faktörleri dikkate alması gerekir. .

Bu genel ilkelerin yanısıra benzer suçlarda Yargıtayın onayladığı cezalar varsa tlk Mahkemenin bunları da dikkate alması gerekir. Yargıtayın benzer suçlarda onayladığı -cezaları önündeki davayla kıyaslayan ilk Mahkeme, daha ağır olguları olan bir suça kıyasla daha hafif, daha hafif olguları olan bir suça kıyasla daha ağır bir ceza verecektir. Böylece oldukça net bir sonuca ulaşmak mümkündür.

Ağır Ceza Mahkemesi Sanığa ve-rilecek uygun cezayı bulmaya çalışırken aşağıdaki değerlendirmelerde bulundu:

"...Sanığın itham edildiği suçlar çok ciddi ve vahim suçlardır. Toplum bireylerini en fazla tedirgin ve huzursuz eden suçların bu tür suçlar olduğunu kesin bir ifade ile belirtm-ek isteriz. Kişilerin, huzur ve esenlik içinde yaşama duyusunu temelden sarsan bu suçlara caydırıcı ve ibret verici cezalar verilmesi kaçınılmazdır. Hele bu suçların gittikçe yaygınlaşmakta olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda bu görevimiz daha da hassas -bir duruma gelmektedir. Çünkü, kişiler bu tür suçlar nedeniyle sahip oldukları şeylerini kaybetmekle kalmamakta, -ki bu meselenin sadece bir kısmı, genellikle de küçük bir kısmıdır. Belirttiğimiz gibi asıl önemli olan evlerinin güvenliğini ve özel yaşamın -gizliliğini (privacy) kaybetmektedirler.
Bu meselede suçun işlenişinde sanığın tavrı çok ilginçtir.
Sanık, bu suçları işlemek için bu ülkeye geldi. Bir dizi suçtan sonra ülkeden ayrıldı. Bununla yetinmedi. Sahte kimlikle yeniden ülkeye gelip, ayni türden s-uçları işlemeye gayet pervasız ve cüretkarlıkla devam etti.
Bu gerçeklerin bu suçu ne kadar ağırlaştırdığını söylemeye bile gerek yoktur.
Huzurumuzdaki meseleyi çok titiz ve ayrıntılı bir biçimde tezekkür ettik. Bu bağlamda, cezalandırma ilkeleri yanında -başta KKTC olmak üzere, ingiltere ve Güney Kıbrıs mahkemelerinin bu tür suçlara yaklaşımını da göz önünde bulundurup inceledik."

Ağır Ceza Mahkemesinin alıntısını yaptığımız bu değerlendirmelerinde hata bulmak olası değildir. Ceza saptamada bize yol göste-ren ilkelerin her birini ayrı ayrı önümüzdeki olaya uyguladığımız zaman değişik sonuçlara varırız. Örneğin; Sanığın ıslahı için ne kadar ceza gereklidir? diye sorduğumuz zaman başka, caydırıcı olma açısından olaya baktığımızda başka sonuca varırız. Yaygın -olan ve toplumu tehdit eden ciddi suçlarda kamu yararı ve cezanın caydırıcılığının ön plana çıkması gerekir. (Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 32-33-34-35-38-40-41 ve 42/96; D.13/97) sayılı davada Yargıtay şöyle demiştir:

".. .Yaygın olan veya toplumu tehdit -eden ciddi suçlarda öncelikle kamu yararı ilkesinin dikkate alınması, diğer suçlarda ise Sanığın ıslahına daha fazla önem verilmesi uygun bir yaklaşımdır. Kamu yararını dikkate almak demek verilecek cezanın topluma etkisini dikkate almak demektir. Diğer bi-r ifade ile toplum içerisinde benzer suçlar işlemeye eğilimli kişilerin suç işlemesini önleyecek bir ceza düşünmektir. Sanığın ıslahını düşünmek ise o Sanığın tekrar suç işlemesini önleyecek ve o Sanığı topluma kazandıracak bir cezanın düşünülmesi anlamına- gelir ..........
Önümüzdeki davada Mahkememizin sorması gereken soru şudur. Toplumu tehdit eden böyle ciddi bir suçta acaba nasıl bir ceza toplumu potansiyel suçlulara karşı koruyabilir? Nasıl bir ceza toplum içerisinde benzer suç işlemeye eğilimli kişile-ri suç işlemekten caydırabilir?"

Acaba önümüzdeki olayda nasıl bir ceza caydırıcı olabilir? Burada Türkiye'de genç suçlu kategorisine giren kişilerin Kıbrıs'a gelerek arka arkaya en ağır suçları işlediğini görüyoruz. Aynı durum yukarıda alıntı yaptığımız -davada da vardı. Acaba bu kişiler niçin suç işlemek için Kıbrıs'a gelmeyi tercih ediyorlardı? Bu durum suçların takibinde veya verilen cezalarda Kıbrıs Mahkemelerinin yetersiz kaldığını, Türkiye'de bulunan potansiyel suçlulara yanlış bir mesaj vermiş olduğ-unu, bu kişilerin KKTC'yi suç işlemek için uygun bir yer olarak düşündüklerini göstermektedir. Bu gerekçe ile (Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 32-33-34-35-38-40-41 ve 42/96; D.13/97) sayılı davada Yargıtay Sanıklara verilmiş cezayı yetersiz bularak artırmıştı-r.

Hukuk sistemimiz Yargıya ceza konusunda geniş takdir hakkı verirken Mahkemeye, o suç türünün yaygınlığını veya o zaman dilimi içinde oluşturduğu tehlikeyi dikkate alma fırsatı vermektedir. Diğer bir ifade ile sistemimiz, cezalarda ülkenin içinde bulund-uğu koşullara göre bir ayarlama yapma olanağı vermektedir. Arka arkaya işlenen soygun suçları ve bu suçları işlemek için Sanıkların hem de kimliklerini değiştirerek Kıbrıs'a gelmeleri, cezaların yetersiz olduğunu kanıtlamaktadır. Bu nedenle potansiyel suçl-ular doğru mesajı alıncaya kadar bu tür suçlara verilecek cezaların artırılması doğru bir yaklaşımdır. Dikkate aldığı olgular ışığında Ağır Ceza Mahkemesinin Sanığa 4 yıl hapis cezası vermesi adil ve doğrudur. Yukarıdaki gerekçe ışığında cezanın gereğinden- az olduğu da söylenebilir. Böyle bir suçta üzerinde durulması gereken hususlardan biri sanığın yaşı, yani genç suçlu olmasıdır. Genellikle sanığın yaşı dikkate alınarak verilen cezalarda önemli indirimler yapılır. Çünkü o kişinin ıslahı ve topluma yararlı- bir kişi haline gelmesi amaçlanır. Ancak bu olayda sanığın yaşına fazla önem verme olanağı yoktur. Çünkü bu tür suçları işleyenlerin tümü genellikle genç suçludur. Toplumu tehdit eden ve gittikçe yaygınlaşan böyle bir suçta caydırıcılık faktörü öne geçmel-idir. Bu nedenlerle önümüzde cezalandırma ilkelerine göre ağırlaş-tırılması gereken bir cezanın bulunduğu söylenebilir.

Ağır Ceza Mahkemesi bir taraftan cezalandırma ilkelerine göre ilk bakışta yeterinden az olduğu görünen bir ceza verirken diğer taraftan- teminata el koyma ve tazminatın ödenmesi hükmü verme konularında alışılmışın dışında kararlar vermiştir.

Teminat yatırma emri, bir Sanığın belli bir tarihte Mahkemede hazır bulunmasını sağlamak amacıyle verilir. Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usul Yasasını-n 164(1) ve (2) maddesi) şöyledir:

"164. (1) Bir kefalet senedindeki koşulların yerine getirilmemesi halinde, koşullar hangi Mahkeme önünde yerine getirilecekse o Mahkeme, kefalet senedi üzerine bir şerh düşerek koşulun yerine getirilmediğini belirtir ve -bunun üzerine etkilenen kişiye seneddeki miktarı ödemesi için emir ve ihbarname verildikten sonra gereken miktar altı gün içinde ödenmediği ve söz konusu süre içinde bu ihmal için yeterli bir sebep gösterilmediği takdirde, seneddeki miktar, bu Yasa kuralla-rı uyarınca para cezalarının tahsil edildiği şekilde kefalete bağlanan kişilerden tahsil edilir.
(2) Kefalet senedinin önünde icra edilmesi gereken Mahkeme; seneddeki miktarın herhangi bir kısmını bağışlayabilir ve sadece bir kısmının ödenmesin-i zorlayabilir."

Teminat şartlarına uyulmazsa teminatla yatırılan paraya 164(1) ve (2)'ye göre el konabilir. Böyle bir talep üzerine Mahkemenin Sanığa ihbarda bulunması gerekir ve ona söz hakkı vermesi gerekir. Sanığın yeterli neden gösterememesi halinde -Mahkeme teminatın tümüne veya bir kısmına el koyabilir.

Görüleceği gibi teminata el koyma şuçtan ayrı bir müracaat ve tartışma konusudur. Yasa bunun için ayrı bir prosedür öngörmüştür. Burada Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık teminat şartlarına aykırı hareket e-tmeden, Sanığa ihbar yapmadan ve söz hakkı vermeden teminata el koymuştur.

Tartışma konusu olan diğer husus tazminat ödenmesi ve ödenmeyen her 1 milyar için Sanığın 1 ay daha hapiste yatması emridir.

Bir ceza davasında Mahkemeye tazminatın ödenmesi emri -verme yetkisi veren Fasıl 154 Ceza Yasasının 26. maddesidir. Bu madde şöyledir:

"26. Mahkemeler, aşağıdaki cezaları verebilirler:
(A) Ölüm;
{B) Hapislik;
(C) Para cezası;
(D) Tazminat ödenmesi;
(E) Sulh ve sükünu koruma ve iyi ahlaksahibi olma; veya y-argılama sırasında mahkemede hazır bulunmak için kefalet veya nakdi teminat yatırma ;
(F) Gözetim altında bulundurma."

26. maddenin (D) paragrafına göre Mahkeme diğer cezaların yanısıra tazminatın ödenmesi cezasını da verebilir.

Mahkemelere tazminat hükm-ü verme yetkisini düzenleyen 9/1976 sayılı Mahkemeler Yasasının 27. maddesinin (1) ve (2) fıkraları şöyledir:

"27. (1) Kaza Mahkemesi Başkanı, Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı veya Kaza Mahkemesi Yargıcı, beş yıla kadar hapis cezasına veya 5,000,000,000-TL- (Beş Milyar Türk Lirası)'na kadar para cezasına veya her ikisini müstelzim suçlar ile itham olunan kişileri, serian yargılamaya yetkilidir ve cezaya ilaveten veya onun yerine, mahkum ettiği kişinin, suçtan zarar gören herhangi bir kişiye en fazla 5,000,00-0,000- TL (Beş Milyar Türk Lirası)'na kadar tazminat ödemesine hükme-debilir.
(2) Yukarıdaki (l)'inci fıkra kurallarına bakılmaksızın, Kaza Mahkemesi Başkanı, Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı veya Kaza Mahkemesi Yargıcı, Başsavcının yazılı rızası ile -davanın ahval ve koşullarını dikkate alarak, ceza ve tazminat hususunda bu Yasanın kendisine verdiği yetki sınırları içinde kalmanın uygun olacağı kanısına vardığı takdirde, on yıl hapis cezası veya 15,000,000,000-TL (Onbeş Milyar Türk Lirası)'na kadar par-a cezası gerektiren bir suçla suçlanan kişiyi serian yargılayabilir.
Ancak, hükmedilen ceza veya tazminat, yukarıdaki (l)'inci fıkra uyarınca Kaza Mahkemesi Başkanının, Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcının veya Kaza Mahkemesi Yargıcının -hük-metmeye yetkili olduğu cezayı veya tazminatı aşamaz."

Ağır Ceza Mahkemesinin tazminat emri verme yetkisi ise aynı Yasanın 31(3) maddesinde düzenlenmiştir.

"31. (3) Ağır Ceza Mahkemesi, herhangi bir cezaya ek olarak veya ceza yerine, mahkum ettiği ki-şinin suçtan zarar gören kişiye, 15,000,000,000-TL (Onbeş Milyar Türk Lirası)'na kadar tazminat ödemesini hükmedebilir. "

9/76 sayılı Mahkemeler yasasının 31(3) maddesine göre Ağır Ceza Mahkemelerinin 15 Milyar Türk Lirasına kadar suçtan zarar gören kişiy-e tazminat ödenmesi hükmü verme yetkisi vardır. Halbuki önümüzdeki davada Ağır Ceza Mahkemesi 28 Milyar Türk Lirasını aşan bir miktar için hüküm vermiştir. Bu açıdan yasaya bir aykırılık vardır. Ancak tazminatla ilgili . tartışma konusu sadece Mahkemeler Y-asasının 31(3) maddesinde belirtilen sınırın aşılmasından ibaret değildir. Bir ceza mahkemesinin tazminatın ödenmesi hükmü vermesi çok ender hallerde gerçekleşen bir olaydır. Bu konuda Yargıtay kararı yok denecek kadar azdır.

Mağdurun zararının saptanması- ve tazminat hükmü verilmesi normalde hukuk davasında yapılabilecek bir iştir. Ceza davasında bu konunun karara bağlanması, konunun kapanması ve artık hukuk davasının açılamaması anlamına gelir. Ceza davalarında izlenen ilkelerle hukuk davalarında izlenen -ilkeler farklı olduğundan iki konunun birlikte ele alınıp karara bağlanması kolay değildir.

Ceza Yasası ile Mahkemeler Yasası cezaya ek veya ceza yerine tazminatın ödenmesi emri verilebileceğini belirtmekle birlikte hangi hallerde bu emrin verilebileceğin-i belirtmemiştir. Şu halde bu konuda karar vermeyi Mahkemenin takdirine bırakmıştır. Bir konuda karar vermek, Mahkemenin takdirine bırakılmışsa Mahkemenin takdir yetkisini adil kararlar vererek kullanması gerekir. Bu nedenle ceza davasında tazminat hükmü v-erebilmek için tarafların hak ve menfaatleri açısından adil ve uygun bir durumun bulunması gerekir. Acaba burada tazminatın ödenmesi emrini vermek için adil ve uygun bir durum var mıydı? Dikkatimizden kaçmamalı ki, burada hem ceza hem tazminat olacak bir e-mrin verilmesi söz konusudur. Verilecek emrin hem ceza hem de tazminat emri verme kurallarına uygun olması gerekir. Ceza hukuku ile borçlar hukukunun farklı ilkeleri olduğunu dikkate aldığımız zaman burada tazminatın ödenmesi emri vermek için adil ve uygun- bir durum olmadığını görürüz. Çünkü:

a) Tazminatın ödenmesi emri vermek için tercihen böyle bir müracaat olması gerekir. Halbuki burada müracaat yapılmamıştır.

b) Bir ceza davasında ceza davasıyla birlikte tazminat konusunu da sonuçlandırmak için tazmi-nata ilişkin tartışılacak konuların oldukça basit olması veya ceza davasını kanıtlamak için sunulan şahadetle kendiliğinden kanıtlanmış olması gerekir. Bu olayda tüm suçları kabul eden Sanık, davaya verdiği cevapta "o kadar para almadık" demişti. Yani tazm-inatın miktarı kesinlik kazanmamıştır. Parayı çalan üç kişidir. Bir hukuk davasında üç kişinin sorumlu olduğu bir miktar için bir kişi aleyhine hüküm verme olanağı yoktur. Zarar görenler ise 32 kişidir. Mahkeme kararında tazminatı zarar görenlerden hangisi-nin ne oranda alacağı açıklanmamıştır.

Üzerinde durmamız gereken bir husus da şudur. Geçmiş içtihatları incelediğimiz zaman uzun süreli hapisliklerde para cezası vermenin doğru olmadığını vurguladıklarını görürüz. Bunun nedeni hapiste kalan kişinin para k-azanma olanağı bulunmamasıdır. Aksine hapiste uzun süre kalan kişinin yaşamını sürdürmesi ve çıktığı zaman ayakları üstünde duracak noktaya gelebilmesi için maddi yardıma ihtiyacı vardır. Bazı ülkelerde devlet uzun süre hapiste kalanlara para yardımı yapma-kta veya hapisten çıktıktan sonra iş bulmalarına yardımcı olmaktadır.

Bir Sanığa hapis cezası verme konusundaki kriterleri yukarıda belirttik. Potansiyel suçluları caydırma açısından özellikle bugün toplumumuzun içinde bulunduğu koşullarda cezanın yüksek -olması gerektiğini vurguladık. Ancak bir kez uzun süreli hapis cezası verildikten sonra artık Sanığın ıslahını düşünmek zorundayız. Sanık, hapishanede nasıl ıslah olacak ve topluma yararlı bir insan haline gelecektir? Uzun süreli hapiste olan bir kişinin g-eliri yoktur. Hapiste ceza çekmekte olan bir mahkümun az da olsa paraya ihtiyacı vardır. Onu tamamen parasız bırakmak, hapis cezasını bir işkence haline getirmek anlamına gelir. Böyle bir kişi ıslah olup topluma yararlı bir insan haline mi gelir? Yoksa, to-pluma isyan ederek daha antisosyal mı olur?

Önümüzdeki davada haklı olarak oldukça ağır bir ceza verme düşüncesinde olan Ağır Ceza Mahkemesi daha ağır bir ceza yerine bugüne değin Mahkemelerimizde verilmemiş alışılmamış bir tazminatın ödenmesi emri vermiş-tir. Mahkeme bu hükmü verirken Rum kesiminde verilmiş kararları dikkate almış olabilir. Rum kesiminde verilen kararlar bizim için bağlayıcı değildir. Ancak bizimle aynı hukuk sistemini uyguladıkları için oradaki yasal görüşler bizim için yararlı olabilir. -Yargıtayımızın Rum kesimi kararlarını irdeleyen ve bu kararların yanlış olduğunu açıklayan kararları vardır. Gör: (Yargıtay Ceza 6/94; 0.7/94) Acaba Rum Yargıtayının, Ağır Ceza Mahkeme-sinin verdiği emre benzeyen ceza davasında verilmiş tazminatın ödenmesi- emirleri var mı? Bu konuda elimize ulaşan bir karar üzerinde duralım. (Georgios Christou v. The Police, 1968, Cyprus Law Reports 1, Part 2) sayılı davada Sanık, 4 kişiden satmak için eşyalar teslim aldı. Bu eşyaları satıp parasını aldı, fakat parayı eşyal-arın sahiplerine öderneyerek zimrnetine geçirdi.

İIk Mahkeme Sanığı suçlu bulduktan sonra 2 yıl hapis cezası verdi. Sanık 4 şikayetçinin her birinin £45'sını zimmetine geçirmişti. lIk Mahkeme hapis cezasının yanısıra zimmete geçirilen paranın sahiplerine -ödenmesini emretti. Mahkeme, bu paralar ödenmediği takdirde Sanığın cezasına ek olarak 5 ay 2 hafta daha hapiste yatmasını emretti. İstinafta bu karar bozuldu. Rum İstinaf Mahkemesi şöyle dedi:

"Kaza Mahkemesinin verdiği parayı ödeme şartını düzeltmek ger-ekiyor kanısındayız ki bu şahıs hırsızlıktan çekeceği hapis cezası bitince, daha fazla hapis kalmasın.

Düşünüyoruz ki istinaf sahibine, hapisten çıktıktan sonra zarar ziyan ödeyebilmesi için uygun bir zaman verelim. Hapisten çıktıktan sonra halk arasında -durumunu düzeltmesi için 6 aylık bir zamana ihtiyacı var. Ve bu zarar ziyanı işinden elde edeceği kazançtan aylık taksitlerle ödemesine izin ve fırsat tanınsın bunun da hapisten çıktıktan 6 ay sonraya tehirini emrederiz. Bu da £45- ödenene kadar ayda £3- o-lmak şartı ile devlet hazinesine ödenecektir."

Dikkat edilirse Rum Yargıtayının kararı hem ceza hukuku hem de borçlar hukuku ilkelerine uygundur. Çünkü dinlenen ceza davasında cezaya ek olarak tazminat konusunu sonuçlandırmak adil ve uygundu. Ceza davasın-da tazminat konusu da kesin rakamlarla kanıtlanmıştı. Kimlere ne kadar tazminat ödeneceği açıktı. Sanığın ödeme olanağı düşünülmüştür. Sanığın hapisten çıktıktan 6 ay sonra başlamak üzere ayda £3.- taksitlerle parayı devlete ödemesi ve tazmin edilecek kişi-lerin de paralarını devletten almaları karara bağlanmıştır. Önümüzdeki istinaf konusu davada ise bu özelliklerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Burada odenemeyeceği varsayılan ve cezaya dönüşmesi beklenen bir tazminat emri verilmiştir. Bu emir geçmiş yüzyıllar-da uygulanmış
cezalandırma ilkelerini çağrıştırmaktadır.

Ağır Ceza Mahkemesinin ciddi bir suçla ve ciddi bir cezalandırma sorunuyla karşılaştığını anlıyoruz. Ancak ne kadar zor olursa olsun sorunu hukuk ilkelerinin dışına çıkarak değil hukuk ilkelerine ba-ğlı kalarak çözmeye çalışması gerekiyordu.

Ortaya çıkan tabloda cezanın daha da ağırlaştırılabileceğini belirtmiştik. Ne var ki istinafta bu konu tartışılmamıştır. Cezanın artırılması için istinaf yapılmamış ve bu yönde bir talep olmamıştır. Bu durumda ce-zayı artırmayı doğru görmüyoruz.

Tazminatın ödenmesi emrinin ise benimsediğimiz hukuk ilkelerine uygun olmadığı ve iptal edilmesi gerektiği görüşündeyiz.

10 milyar tazminat parasına da yasal prosedüre uyulmadan el konmuştur ve bu paranın da iade edilmesi- gerektiği görüşündeyiz. Ancak bu noktada daha başka bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. İstinafta bu paranın başka kişilere ait olduğu iddiası yapılmıştır. Sanık için yatırıldığına göre ilk bakışta bu paranın Sanığa ait olduğunun kabul edilmesi gerekir. -Ancak başka kişilere paranın kendilerine ait olduğunu kanıtlama kapısını da tamamen kapatmak uygun olmaz.10 Milyar TL.'nin başka kişilere ait olduğunun kanıtlanamaması halinde, paranın Sanığın mal varlığına dahil olduğu kabul edilerek buna göre işlem yapıl-malıdır. Bu durumda Mahkeme doğal yetkilerine dayanarak bir süre parayı iade etmemeli ve tazminat alacaklılarına dava açarak haklarını kanıtlama fırsatı vermelidir.

İade edilecek 10 milyar TL'nin nasıl icraya konu olacağı da tartışma konusu olabilir. İşl-ediği suçlar nedeniyle Sanığa büyük öfke duyulabilir. Ancak bu durum yasaların ve hukuk ilkelerinin dışına çıkılabileceği anlamına gelmez. Bu görüşler ışığında hukuk davalarına ilişkin ilkelere de kısaca değinmemiz yararlı olacaktır. Geçmiş hukuk sistemler-inde insanlar borçlarından şahısları ile sorumlu idiler. Yani vadesinde borcunu ödemeyen bir suç işlemiş kabul edilirdi ve ona hapis cezası verilirdi. Hukukun gelişmesi ile insanların borçlarından şahısları ile değil mal varlıkları ile sorumlu oldukları il-kesi kabul edildi. Alacağını alamayan kişinin karşılığı olmayan bir kişiye borç vermekle kendisinin hata ettiği ve bundan şikayetçi olmaması gerektiği düşüncesi kabul gördü. Bu nedenle hukuk sistemimizde bir kimseye borcundan dolayı ceza vermek mümkün deği-ldir. Fasıl 6 Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasasına göre borçlunun taşınır veya taşınmaz malları icra yoluyla satılır ve bu parayla hükümlü alacak ödenir. Bu malların icrasında bile yasalar borçluları koruyan hükümler koymuş ve bazı malların satılmasını engell-emiştir.

Fasıl 6 Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası bir borçlunun aylık gelirinin geçimini sağlayan miktarın üzerindeki kısmını o kişinin mal varlığının bir bölümü olarak kabul etmiştir. Bu nedenle Yasanın 82. maddesine göre borcun taksitlerle ödenmesi istid-ası yapıldığında ödeme emri vermeden önce Mahkemenin borçlunun ödeme imkanlarını araştırması ve geçimini sağlamak için gerekli ola n miktarı ayırıp geriye kalanın taksitlerle ödenmesi için emir vermesi gerekir. Burada dikkati çeken ilke borçlunun borcunu -aylık taksitlerle ödemesi için emir verilebilmesi için Mahkemenin borçluyu şahsen sorgulaması ve geliri ile geçimini saptaması gereğidir. Bu nedenle borçlunun Mahkemeye getirilmesi ve Yargıç tarafından sorgulanması zorunludur. Yani borçlunun kabul beyanı -taksit emri vermek için yeterli değildir.

Önümüzdeki sorunu çözerken icraya ilişkin bu ilkeleri göz önünde tutmamız gerekir. Üçüncü kişilerin paranın kendilerine ait olduğunu kanıt-layamamaları ve paranın Sanığa iade edilmesi halinde, Sanığın hapiste yaşa-mını insanca sürdürmesi için gerekli miktar öncelikle saptanmalı ve bu miktar ayrıldıktan sonra geriye kalan şikayetcilere aldıkları hükümleri doğrultusunda verilmelidir.

Sonuç olarak Sanığa verilen hapis cezasının aynen kalması, tazminat ödenmesi ve temi-nata el konması emirlerinin ise iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim. Ayrıca 10 milyar TL.'nin başka kişilere ait olduğunun saptana-maması halinde suçtan zarar görenlere bilgi verilmesi ve onların açacağı hukuk davalarının sonucuna göre icraya tabi olması- gerektiği kanaatindeyim.

Şafak Öneri: Sanık 1 ve diğer iki suç ortağı, Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi'nde 4.1.2004 tarihinde, Gazi Mağusa'da Metin Delideniz'e ait ikametgaha girme ve cep telefonu, para ve keşide edilmiş muhtelif çek yaprağını sirkat etm-ekle itham edildiler.

Başsavcılık, diğer Sanıklar aleyhine getirilen davalar için yurt dışına kaçtıkları gerekçesi ile takipsizlik kararı dosyaladı. Sanık 1 ise itham edildiği suçları kabul etti. Sanık 1 cezalandırılırken, aleyhine askıda bulunan 31 davan-ın da dikkate alınmasını talep etmesi üzerine bu davalardan da itham edildi. Sanık, yazılı dava tebliğine verdiği cevapta, sirkat ettiği para miktarına itiraz etmesine rağmen, ithama verdiği cevapta aleyhindeki tüm suçları kabul etti.

Dava ile ilgili olgu-ları değerlendiren ilk Mahkeme, Sanık l'i her iki davadan da mahkum etti ve Sanık l'e birlikte çekilmek üzere;
1. davadan 4 yıl
2. davadan 2 yıl hapis cezası verdi.
Bu cezalarla yetinmeyen Mahkeme, hapis cezasına ek olarak dikkate alınan davalar dahil olma-k üzere Sanık 1 tarafından sirkat edilip bulunamayan eşyaların toplam değeri olan 28,504,700,000 TL'nin de Sanık 1 tarafından mahkümiyet sonuna kadar müştekilere tazminat olarak ödenmesine, Sanığın teminat olarak yatırdığı 10,000,000,000 TL'ye tazminata tu-ta el konulmasına, mütebaki miktarın, ödenmeyen her 1.000.000.000 TL'lik bölümü için 1 ay hapis yatmasına emir verdi.

İlk Mahkemenin tazminat ödeme cezası ile ilgili kararından mağdur olduğunu düşünen Sanık 1, huzurumuzdaki bu istinafı dosyaladı. İstinaf -ihbarnamesinde ileri sürülen istinaf sebepleri sırası ile şöyledir:

1. Sanık aleyhindeki tüm davalar tek bir dava altında (1461/04) sonuçlan-dırıldığı cihetle Mahkeme tazminat ödeme emrinde haklı olsa bile, ki kabul edilemez, 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası-na göre 5,000,000,000 TL üzerinde bir tazminata hükmedemezdi. Mahkeme bu bağlamda yetkilerini aşmış ve/veya yasal mevzuatı hatalı yorumlayıp hatalı karar vermiştir.
2. Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın adına yatırılmakla birlikte aidiatı ve/veya kime- ait olduğu hususunda hiçbir araştırma yapmadan, şahadet dinlemeden ve/veya Sanığa söz hakkı tanımadan, sadece söz konusu teminatın Sanığa ait olduğu varsayımından hareketle, Sanık adına yatırılan teminata tazminata tuta el konulmasına direktif vermekle ha-talı hareket etmiştir.
3. Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın mahkümiyet sonuna kadar tazminat miktarının tümünü ödememiş olması halinde ödenmemiş her 1,000,000,000 TL için cezasının hitam tarihinden itibaren cezasına 1 ay eklenmesini emretmekle hatal-ı hareket etmiş ve her halükarda, suçta ve cezada kanunilik prensiplerini çiğnemiş ve yetkilerini aşmıştır.
4. Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi, hapislik cezalarının birlikte çekileceği hususunda karar verdiği halde bilahare, çelişkili bir şekilde, tazmina-tın ödenmeyecek olan her 1,000,000,000 TL'sı için ayrıca bir ay süreli hapislik emri vermekle hatalı hareket etmiş ve/veya yetkilerini aşmıştır.

İstinaf konusu mesele ile ilgili olgular, Sayın Başkan'ın kararında izah ettiği şekildedir. Esasen istinaf kon-usu ihtilaf, olgusal olmaktan ziyade kanuni noktalarda yoğunlaşmaktadır. İstinaf sebeplerinden 3 ve.4 no'lu istinaf sebebini birlikte, diğer istinaf sebeplerini tek tek ele alıp incelemeyi uygun bulurum.

2. istinaf sebebi:
Herhangi bir ceza davasında Sanı-k aleyhine teminat emri verilebilir. Emrin yerine getirilmesi halinde öngörülen teminatın kimin tarafından yatırıldığı hususu önem arzetmez. Teminat kimin tarafından yatırılırsa yatırılsın, Sanık adına işlem görür ve iade halinde sadece Sanığa veya onun ye-tkilendirdiği kişiye iade edilir. Bu itibarla ilk Mahkemenin Sanık adına teminat olarak yatırılan parayı Sanığın mal varlığının bir parçası olarak kabul etmesi hatalı değildir.

Bir istinafta taraflar, istinaf ihbarnamesindeki istinaf sebepleri ile bağlıdı-rlar. Taraflar, istinafın duruşmasında istinaf ihbarnamesindeki istinaf sebepleri dışında yeni istinaf sebepleri ileri süremeyecekleri gibi Mahkemenin de huzurunda tartışılmayan hususlarla ilgili inceleme ve bulgu yapması uygun değildir. Huzurumuzda, temin-at olarak yatırılan Sanığa ait paraya Mahkemece el konulmasının kanunsuz olduğuna dair herhangi bir istinaf yoktur. Bu nedenle bu konu ile ilgili görüş belirtmeyi uygun görmemekteyim.

3 ve 4. istinat sebepleri:
Mahkemelerin verebilecekleri cezalar, Fasıl -154 Ceza Yasası Madde 26'da düzenlenmektedir. Bu maddeye göre "tazminat ödeme" Mahkemelerin verebileceği cezalar arasında sayılmaktadır. Ağır Ceza Mahkemesinin tazminat emri verme yetkisi 9/76 sayılı Mahkemeler Yasasının 31(3) maddesinde düzen-lenmektedir-. Bu maddeye göre Ağır Ceza Mahkemesi herhangibir cezaya ek olarak veya ceza yerine mahkum ettiği kişinin, suçtan zarar gören kişiye 15,000,000,000 TL'ye kadar tazminat ödemesine karar verebilir. Fasıl 155 Ceza Usul Yasası Madde 2' ye göre ise "tazminat", -"para cezası" tefsiri içinde yer almaktadır. Fasıl 155 Ceza Usul Yasasının 120. maddesi, Mahkemece takdir edilen para cezalarının nasıl tahsil edileceğini düzenler. Madde 120(1)'e göre bir para cezasının ödenmesini emreden Mahkeme, aynı yasanın 128. maddes-i kurallarına bağlı kalmak koşulu ile etkilenen kişinin cezayı ödememesi halinde çekeceği hapis süresini de emirde belirtmelidir.

Yukarıda izah ettiğim mevzuat dikkate alındığında, İlk Mahkemenin Sanığa takdir ettiği hapis cezasına ek olarak tazminat ödem-e cezası takdir etmesi ve bu cezanın ödenmemesi halinde ne kadar süre ile hapis yatacağını tesbit etmesi yasaya aykırı değildir.

Huzurumuzda ilk Mahkemenin ceza verirken takdir hakkını hatalı kullandığı, verilen tazminat cezasının adil olmadığı istinaf se-bebi yapılmadığı gibi bu konuda herhangi bir iddia da yapılıp tartışılmış değildir. Huzurumuzda tartışılmayan, hiçbir argüman yapılmayan konularda inceleme yapıp görüş bildirmeyi, özellikle bağlayıcı içtihat yaratmayı son derece sakıncalı bulurum.

1.istin-af sebebi:
Mahkemelerin tazminat cezası verme yetkisi 9/76 Mahkemeler Yasasında düzenlenmektedir. ilgili yasanın 31(3) maddesi, Ağır Ceza Mahkemelerinin vermeye yetkili oldukları tazminat miktarını 15,000,000,000 TL ile sınırlamaktadır. Huzurumuzdaki istin-afta Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi Sanığı 15,000,000,000 TL'nin üzerinde tazminat ödeme cezasına çarptırmakla 9/76 sayılı yasanın 31. maddesinin verdiği yetkiyi aşmıştır. Bu nedenle bu istinat sebebinin kabul edilerek ilk Mahkemenin vermiş olduğu 28,504,-700,000 TL tazminat ödeme cezasının 15,000,000,000 TL olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

Netice olarak, istinafın kısmen kabul edilerek ilk Mahkemenin Sanığa takdir ettiği 28,504,700,000 TL tazminat ödeme cezasının 15,000,000,000 TL olarak değiştirilmes-ine, diğer istinaf sebeplerinin ret ve iptal edilmesine emir verilmesi taraftarıyım.

Mustafa H. Özkök: Sayın Taner Erginel'in kararına katılıyorum.

Taner Erginel, Başkan: Sonuç olarak Sanığa verilen ceza aynen kalır. Ceza mahkumiyet tarihinden başlayacak-tır. Tazminat ödenmesi ve teminata el konması emirleri ise oyçokluğu ile iptal edilir. 10 Milyar TL. üzerinde hak iddia edenler ile tazminat alacaklılarına haklarını arama fırsatı vermek için 10 Milyar TL. 2 ay süre ile Sanığa iade edilmeyecektir. İade kon-usunda yukarıdaki ilkeler uygulanacaktır.
Taner Erginel Mustafa H.Özkök Şafak Öneri
Başkan Yargıç Yargıç

8 Aralık, 2005
.







-



17






Full & Egal Universal Law Academy