Yargıtay Ceza Dairesi Numara 75/2002 Dava No 3/2003 Karar Tarihi 20.06.2003
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 75/2002 Dava No 3/2003 Karar Tarihi 20.06.2003
Numara: 75/2002
Dava No: 3/2003
Taraflar: Mustafa Mutluman ile Başsavcılık
Konu: Cezaya karşı istinaf - Hafifletici sebeb olarak Şikayetçinin affı
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 20.06.2003

-D. 3/2003 Yargıtay/Ceza: 75/02
(Ağır Ceza Dava No:265/2002;Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti:Taner Erginel,Başkan,Gönül Erönen,Seyit A.Bensen.

İstinaf eden: Mustafa Mutluman, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa

-ile-

Aleyhine isti-naf edilen: KKTC Başsavcısı

A r a s ı n d a.


İstinaf eden tarafından Avukat Güner Göktuğ
Aleyhine istinaf edilen tarafından Savcı Sarper Altıncık.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hüseyin Besimoğlu, Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Gülden Ç-iftçioğlu, Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Gülen Özkâmil'in 265/2002 sayılı davada 11.10.2002 tarihinde verdiği karara karşı Sanık tarafından yapılan istinaftır.


H Ü K Ü M

Taner Erginel, Başkan: Bu istinafta Mahkemenin hükmünü Sayın Yargıç Gönül Erönen ok-uyacaktır.

Gönül Erönen: Sanık ile müşteki 1977 yılında evlendiler ve 1982 yılında boşandılar, ancak boşanmalarına rağmen 20.11.2000 tarihine kadar karı koca gibi birlikte yaşamaya devam ettiler. Sanık ile müştekinin en büyüğü 31, en küçüğü 11 yaşında 7 ç-ocukları bulunmaktadır. İki çocukları doğum sırasında bir çocukları ise bir kavga esnasında bıçaklanarak vefat etmiştir.

Sanık, 1987-1995 ve 1996 yıllarında 2 defa kalp ameliyatı geçirdi ve halen tedavisi devam etmektedir. Bu kalp ameliyatları nedeni ile- yuvasından uzak kaldığı dönemlerde
kızlarından birisi veya ikisi, müştekinin kötü yola düştüğü doğrultusunda sözler söylediler ve Sanığın ciddi kuşkular içerisinde kalmasına neden oldu. Ayni evde kalan Sanık ile müşteki arasında kızları yüzünden tartışma- başlamıştır. Bu tartışmalar sonucu müştekinin 20.11.2000 tarihinde Sanığa hakaret etmesi Sanığı sinirlendirmiş ve bunun üzerine sanık masa üzerinde bulunan tahta saplı et bıçağını sağ eline alarak müştekinin çenesine ve sol göğüs alt kısmına sokmak ve sol- el üçüncü parmağını kesmek süretiyle müştekiyi yaralamıştır.

Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmak üzere Sanık aleyhine 3 dava getirildi. Birincisi Fasıl 154 Ceza yasasının 214(a) ve 366. maddelerine aykırı adam öldürmeye teşebbüs. İkincisi, Ceza Yasasının- 4.ve 228(a) maddelerine aykırı yasa dışı olarak ağır surette yaralama. Üçüncüsü ise Ceza Yasasının 243. maddesine aykırı olarak hakiki bedensel incinmeye sebep olan darp.

İddia Makamı 9.10.2002 tarihinde Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda avukatsız ol-arak bulunan Sanık aleyhine getirilen 1.ci dava ile ilgili takipsizlik dosyaladı ve Sanık sadece 2.ci ve 3.cü davadan yargılandı ve aleyhindeki davaları kabul ettikten sonra kendi ikrarıyle mahkûm edildi. Ağır Ceza Mahkemesi Sanığa aleyhine getirilen 2.ci -davadan bu istinaf konusu 2 yıllık hapislik cezasını verdi. 3.cü dava ayni olgulardan neşet ettiği cihetle Mahkeme tarafından sadece mahkûmiyet kaydedildi.

2 yıllık hapislik cezası hükmü aleyhine dosyalanan bu istinafta, istinaf sebepleri iki başlık altı-nda yer almakla beraber, istinaf edenin avukatı istinaf sebeblerini şöyle özetlemiştir:-

"Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi cezalandırma prensiplerini yanlış değerlendirdi ve dikkate alması gereken bazı hususları hiç dikkate almadı ve bazılarını da yeterince d-ikkate almadı. Olgular ve bütün ahval ve şerait, suçun işleniş tarzı düşünüldüğünde kamu menfaatine ağırlık veren ilkeyi değil bunun dışındaki modern ceza infaz sistemine göre suçun şahsiliğinin öne çıkarılmasıyle Sanığa bu ceza verilmemeli idi."

İstina-f edenin avukatı bu başlık altında özetlenen istinaf sebeblerini şu şekilde açıklamıştır. İstinaf edenin avukatına göre, Ağır Ceza Mahkemesi Sanığa ceza takdir ederken Yargıtay Ceza 8/75-9/75-18/78 ve 28/91 sayılı kararlarda vaz
edilen prensipleri, suçun -işleniş şeklini, suçun vehametini, müştekinin yaralarını ve bu tür suçların toplum tarafından infialle karşılandığını dikkate aldığı ve kamu menfaati faktörüne ağırlık ve öncelik verdiği için Sanığa 2 yıl hapislik cezası vermeyi uygun görmüştür. İstinaf e-denin avukatı beyanlarına devam ederek, Ağır Ceza Mahkemesinin kamu menfaati prensibine değil cezaların kişiselliği prensibine daha fazla ağırlık vermesi gerektiğini, halbuki suçun işleniş tarzını dikkate almadığını, almış olsa idi bunun normal bir bıçakla-ma olayı olmadığını tesbit etmek durumunda kalacağını, sanığın bıçaklama fiilinin düşmanlıkdan, husumetden doğan bir bıçaklama olayı olmadığını, suçun işleniş tarzını ve özellikle Sanığın boşanmalarına rağmen müşteki ile beraber karı-koca gibi yaşamaya dev-am etmelerini, müştekinin ciddi tahriğini, Sanığın bıçağı özel olarak temin etmediğini, olaydan sonra Sanık ile müştekinin beraberliklerinin devam etmiş olmasını, Sanığın sabıkasız oluşunu dikkate veya yeterince dikkate almadığını, eğer dikkate almış olsa -idi Sanığa daha hafif bir ceza vermesi gerekeceğini sözlerine ekledi.

İstinaf edenin avukatı, Ağır Ceza Mahkemesi bu kararında ceza takdir ederken özetle; Sanığın yaşını, ailevi durumunu suçun işleniş şeklini; müştekinin yaralarını, Sanığın sağlık, durum-unu, Sanığın suçunu kabul etmesini ve polise yardımcı olmasını ve dava ile ilgili tüm gerçekleri dikkate aldığını belirtmekle beraber, savunma avukatı olaydan 2 sene sonra Sanığın müştekinin borç taksitlerini ödediğini, Sanık ile müştekinin barışmış olduğu- ve aralarında bir husumet kalmadığı hususlarının Mahkemece dikkate alınmadığından yakınmaktadır. Bu hususlar dikkate alınmış olsa idi 2 yıllık hapislik cezasından çok daha kısa süreli bir hapislik cezasının verilebileceğini, yine Ağır Ceza Mahkemesinin Sa-nığın ailevi problemleri olduğu ve bu hususun suçun işlenmesine katkısı
olduğu, müşteki tarafından hakaret edildiği ve tahrik edildiği, bunları olgu olarak dikkate almamakla Ağır Ceza Mahkemesinin hata ettiğini iddia etti. Savunma avukatı, Sanığın daha il-eri gitme şansı olmasına rağmen, bir köşeye oturup polisin gelmesini beklemesinin hafifletici bir sebep olarak alınması gerektiğini, keza Müştekinin yaralarının ciddi ve kalıcı olmaması, bu yaralanma sonucu herhangi bir uzvunun çalışmaz hale gelmemiş olmas-ının da somut olarak dikkate alınması gerektiğini, Sanığın bu tür suçları işleme temayülü olmadığını, keza bu tür suçları işleme temayülünde olduğu hakkında da şahadet bulunmadığını ve özellikle sanığın sabıkasız olmasının da dikkate alınması gerektiğini, -Sanığa verilen cezanın Sanığın ailevi durumunu olumsuz olarak etkilediğini, daha hafif bir ceza verilse idi olumsuzluğun ortadan kalkmış olacağını beyan etmiştir.

İstinaf edenin avukatı, Bidayette Sanığın avukatsız bulunmasının ve Ağır Ceza Mahkemesi önün-de belirtilmemişse de, Müştekinin Sanığı affettiği hususlarının müştekinin yaptığı yemin varakası ile huzurumuza getirmesinin çok önemli ve dikkate alınabilecek bir husus olduğuna değinmiştir.

Daha sonra aleyhine istinaf edilen adına söz alan Savcının arg-ümanlarına göre, dava zabıtlarına bakıldığı zaman Sanık ile müştekinin birlikte yaşadıkları hususu ve aralarında husumet olmadığı Bidayet Mahkemesi önünde olmayan hususlardır. istinaf sebepleri altında savunma avukatı tarafından argüman olarak ileri sürüle-n sebeplerin hemen hemen hiçbiri, Bidayet Mahkemesi önünde yoktu. Dolayısıyle istinaf sebebi olarak ileri sürülenlerin bu davanın olguları ile uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır ve bu nedenle ceza takdiri açısından nazarı dikkate alınacak sebebler değ-ildir.

Aleyhine istinaf edilene göre her ceza davasının kendine has olguları çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ağır Ceza Mahkemesi de bunu yapmıştır. Cezaların şahsiliği prensiplerine bu meselede ağırlık verilmemesinin sebebi bu davadaki olguları çerçeve-sinde değerlendirilmesinden kaynaklandığından dolayıdır. Şöyle ki: Sanığın mahkûm olduğu 2.ci davaya benzer sabıkası yoktur. Ancak ciddi darptan sabıkası vardır. Sanık kendisine söylenen bir söz üzerine sevdiğini iddia ettiği karısına bıçakla saldırmıştır.-

Aleyhine istinaf edilen adına görüşlerini aktarmaya devam eden Savcı, Sanığın bu tür suçları işleme temayülü gösteren bir kişiliğe sahip olduğunu, Sanığın gönüllü ifadesinde belirtildiği gibi daha önce de kızına olan kızgınlığı dolayısıyle bıçak çektiği -ve araya karısının girmesi nedeni ile onun darbeyi yediği ve hastahaneye gittiği hususlarının Ağır Ceza Mahkemesi önünde durmakta olduğunu, Müştekinin hastahaneden izinsiz ayrıldığını Sanığın olay mahalinden utanç içerisinde olduğu için kaçmadığını, tüm bu- hususların, suçun işleniş şekli olarak ceza takdir edilirken dikkate alındığını izah etmiştir. Savcının iddialarına göre bütün bu hususlar, suçun işleniş şekli, vahameti, müştekinin aldığı bedensel yaralar, bu olayın toplum üzerindeki etkileri ve Sanığın -şahsi durumu da ceza takdir edilirken Ağır Ceza Mahkemesi tarafından incelenmiştir.

Devamla, kamu menfaatine ağırlık verme durumunda olan Bidayet Mahkemesi cezaların şahsiliği prensibini hiç nazara almadığı iddiası ile hemfikir olmadığını, cezalandırma p-rensiplerinin Mahkemelerce bir bütün olarak ele alındığını ve meseleye uygulandığını bu maksatla davaya özgü olgular ve tüm ahval ve hususların Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirildikten sonra hangisine neden ağırlık verildiğine niçin böyle bir cez-a takdir edildiğine dair izahat verilmekte
olduğunu, kamu menfaati daha ağırlıklı olarak dikkate alındığı zaman Sanıklara ciddi caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğini, dolayısıyle Mahkemelerin görevinin tüm bu prensibleri değerlendirip Sanığa hak ettiği -oranda bir ceza takdir etmek olduğunu bu şekilde ceza takdir edilmesi halinde böyle bir cezanın alenen fahiş olduğu iddiası tutarsız olacaktır.

Aleyhine istinaf edilen, bu davada Sanığın beyan ettiği hafifletici nedenlerin Bidayet Mahkemesi huzurunda bulu-nduğunu, işbu istinaf duruşmasından önce dosyalanan müştekiye ait 19.2.03 tarihli yemin varakası içeriğinde yer alan hususların Bidayet Mahkemesi huzuruna getirilmediğini, müştekinin Ağır Ceza Mahkemesinde şahadete çağrılmadığını, Sanığın huzursuz bir aile- ortamı içinde ailesine bıçak çeken bir kişi konumunda bulunduğunu, Sanık ile müştekinin yargılama başlamadan 3 ay önce ilişkilerinin sona erdiğini ve sonuç olarak Bidayet Mahkemesinin Sanığa ceza takdir ederken gerek cezalandırma prensiplerinde gerekse hu-kuki prensiplerde hata yapmadığını, dolayısıyle istinaf ihbarnamesinde yakınma konusu yapılan hiçbir hususun Bidayet Mahkemesinin önüne getirilmediğini ayni nedenle Ağır Ceza Mahkemesinin bunları değerlendirebilecek durumda olmadığını, bütün bu sebeplerden- ötürü ise Ağır Ceza Mahkemesi kararında yer alan cezaya müdahale etmenin gerekli olmadığını sözlerine eklemiştir.

Sanığın kabul ederek mahkûm olduğu ikinci dava Ceza Yasasının 4.ve 228(a) maddelerine aykırı yasa dışı olarak ağır surette yaralama, müebbe-t hapislik cezası, üçüncü dava ise Ceza Yasasının 243. maddesine aykırı olarak hakiki bedensel incinmeye sebep olan darp olarak tanımlanan suça üç yıla kadar hapislik cezası öngörülmektedir. Bir başka deyişle vahim ve ciddi suçlar kategorisine giren suçlar-la itham ve mahkûm edilmiştir. İster aile ortamında aile bireylerine, isterse hiç tanımadık birisine karşı işlenmiş olsun bu tür suçlar, kamuyu
ilgilendiren suçlardır. Bunlar, insan hayatını tehlikeye koyan, hiçe sayan ve insan yaşamına müdahalede bulunan- vahim eylemlerdir. Hatta ölüme yol açma ihtimalleri dikkate alındığında kamu için önemi yadsınamaz. Burada müştekinin ölmemiş olması bir şans eseridir.

Fırsatı olduğu halde müşteki Bidayet Mahkemesi nezdinde veya en azından Mahkemenin bilgisine getirilm-ek üzere Savcılık nezdinde, Sanığı affettiğine dair bir beyanda bulunmamıştır. Affettiğine ilişkin herhangi bir beyan yapmaması Sanığın bidayette avukatsız olarak bulunmasıyle bağlantısı yoktur. Müşteki ancak istinafın duruşması sırasında Sanığı affettiğin-e dair beyan içeren bir yemin varakasını Yüksek Mahkemeye dosyalama gereğini duymuştur. Her nekadar bu yemin varakası Sanığın Müşteki tarafından affedildiğini gösteren bir beyan içeriyor olsa bile, böyle bir beyan ilk Mahkeme olarak Sanığı yargılayan ve ce-zayı takdir eden Bidayet Mahkemesinin huzurunda bulunma fırsat ve olanağı olduğu halde bulunmamakta idi. Bu istinafın konusu ise huzurundaki olgulara dayanarak karar veren Bidayet Mahkemesi kararıdır. Bir başka deyişle huzurunda olmayan bir hususu hafiflet-ici sebep olarak kabul etmediği için Bidayet Mahkemesinin hatalı davrandığı söylenemez ve Alt Mahkemede ileri sürülmeyen bu hafifletici sebep ilk defa İstinaf Mahkemesinde ileri sürülemez görüşündeyim.

Nerde kaldı ki Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan duruşm-ası sırasında Sanık, hafifletici sebeplerini ileri sürerken yapmış olduğu beyanda olay tarihinden sonra müşteki ile ayrı olduklarını ve ilişkilerinin bitmiş olduğunu dürüstce vurgulamıştı. Dolayısiyle savunma avukatının istinaf sebepleri içerisinde (2.isti-naf sebebinin ikinci kısmında) Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tarafların beraber yaşadıkları, müştekinin Sanığı affettiği hususunun dikkate alınmadığı, bu
nedenle de hatalı davrandığı ile ilgili yakınmasına anlam veremedim. Bu konu zaten Bidayet Mahkemesi- huzurunda olgu olarak bulunmamakta idi. Dolayısiyle, Bidayette ihtilaf konusu yapılmayan, tartışılmayan veya ileri sürülmeyen bu hususun da istinaf'da bir istinaf sebebi olarak ileri sürülemiyeceği görüşündeyim. (Bak ayrıca Thomas v. Marconi's Wireless Te-legraph co. Ltd 1965 1 WLR 755)

Fasıl 155 Ceza Usül Yasasının 146. maddesi istinafın dinlenmesi sırasında Yargıtay'a ek yetkiler tanımaktadır. Ancak bu madde altındaki yetkiler 9/76 sayılı Mahkemeler Yasasında Yargıtay'ın yetkileri ile ilgili yer alan hük-ümlerle birlikte ele alınmalıdır. Yargıtay'a Bidayet Mahkemelerinin olgularla ilgili bulgu ve kararlarına bağlı olmadığı ve tekrar şahadeti ve olguları gözden geçirme ile ilintili geniş yetkiler tanıyan 9/76 sayılı Mahkemeler Yasasının 37(3) maddesine benz-er madde olan 1960 Mahkemeler Yasasının 25(3)maddesi hakkında, Crımınal Procedure in Cyprus (A.N. Loızou and G.M.Pıkıs) 1975 kitabında, sayfa 191 şöyle denmektedir:-

"The ambit of the provisions of section 25(3) was the subject of detailed analysis in th-e case of Kkolis v. The Republic2 . It was reiterated that this provision of the Law gave no unfettered authority to the Supreme Court to interfere with findings of fact and it would refrain from disturbing such finding except in the face of exceptional ci-rcumstances. It was stressed that the burden remains on the appellant to persuade the Supreme Court that the powers given by section 25(3) should be invoked in a particular case. The Supreme Court rejected, in Simadhiakos v. The Police3, the suggestion tha-t it was the intention of the legislature, by enacting section 25(3) to bring about any substantial alteration of the existing practice and therefore declined to assume power to go behind the reasoning of the trial Court and inquire into the correctness of- any factual fınding. It was emphatically reiterated that the making of fındings of fact remains the province of the trial Court- and that nothing contained in section 25(3) was intended to change this position."

Yargıtay'ın esas amaçlarından biri, Bidayet'de hatalı bir karar sonucu sağlanamayan adaletin tecellisini, sağlamaktır.

Bunu yaparken Yargıtay'ın görevi Bidayet Mahkemesi-nin yerine geçmek değildir. Gerek Fasıl 155 Ceza Usül Yasamız da yer alan kurallar gerekse 9/76 sayılı Mahkemeler Yasasının 37(3)maddesi Yargıtay'a istinafların değerlendirilmesinde geniş yetkiler tanımakta ise de, her dava kendi olguları çerçevesinde değe-rlendirilmelidir. Keza, Yargıtay ilintili maddeler altındaki yetkilerini istisnai hallerde (exceptional circumstances) kullanması gerekmektedir. Ancak yukarıda aktardığım nedenleri de dikkate alarak huzurumuzdaki mesele bu istisnai haller arasına girmediği-, ne de adaletin Bidayette zedelendiği görüşündeyim.

Keza, huzurumuzdaki istinafa konu suç kamuyu ilgilendiren ve asayışı korumakla görevli Mahkemeler tarafından caydırıcı cezalar verilerek önlenmesi gereken suçlardandır. Aksi takdirde her aile fertlerine- kızan diğer bir fert, canı sıkıldığı veya ailesi tarafından tahrike uğradığı gerekçesi ile çareyi onları yaralamakta bulacak ve "aile arası" şiddeti bir müdafaa olarak ileri sürüp bunun hafifletici sebep olarak kabulünü talep edecektir. Bu tür yaralanma s-uçlarında kamu yararının ön planda tutulması ve ağır basması doğru bir yaklaşımdır. Cezaların kişiselliği keza Sanığın kişisel durumu ve Sanık leyhine olabilecek sair faktörler ceza takdirinde göz önünde bulundurulmakla beraber burada ikinci derecede önem -arz etmektedir. Bu tür suçları işlemeye meyilli kişileri caydırmak için etkin ve ibret verici cezaların verilmesi kaçınılmazdır.

Kanaatimce verilen hapislik süresi Sanığı olumsuz yönde etkilemiş veya müdahalemizi gerektirecek nitelikte gereğinden fazla- uzun süre, değildir. Ağır Ceza Mahkemesi, hapislik süresini takdir ederken dikkate alması gereken hususları dikkate almış, dikkate almaması gereken hususları da dikkate almamıştır. Keza, kamuyu ilgilendiren bu gibi suçlarda Sanığa verilen cezalara müdahal-emizi gerektirecek nitelikte bir
adaletsizliğin olmadığı gibi verilen cezanın tüm olgular çerçevesinde aşikâr surette fahiş olduğuna da ikna olmadım.

Yukarıda belirttiklerim ışığında yapılan istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.

Taner Ergine-l,Başkan: Sayın Gönül Erönen'in hazırlamış olduğu kararı okuma fırsatını buldum. Bu kararda olgular ayrıntılı olarak anlatıldığı için tekrarlamayı gereksiz görüyorum. Üç nedenle İlk Mahkemenin Sanığa verdiği 2 yıl hapis cezasının fazla olduğu görüşündeyim.-

a)Şikâyetçinin yaralanması ciddi bir yaralanma değildir.

b)Sanık 61 yaşın üzerinde 2 kez kalp ameliyatı geçirmiş ve tedavisi devam eden bir hastadır.

-c)İstinaf Mahkemesinde yaptığı beyanda Şikâyetçi Sanıktan şikâyeti olmadığını söylemiştir. Kanımca bu üçüncü neden en önemli olan nedendir. Çünkü bu davada Şikâyetçi, şikâyeti olmamanın ötesinde Sanığın savunmasını yapmaktadır.
Şikâyetçi ile Sanık geçmişt-e evli olup müşterek 7 çocuk sahibi oldular. Daha sonra boşandıkları halde birlikte yaşamaya devam ettiler. Sanık Avukatının beyanından anlaşıldığına göre Şikâyetçi Sanıkla ilgisini devam ettirmekte ve onu hapishanede ziyaret etmektedir. Sanığa avukat tuta-n da Şikâyetçiden başkası değildir. Sanık hapishaneden çıkınca büyük bir olasılıkla yine birlikte yaşayacaklardır.

Kanımca bir ceza davasında ceza verirken dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de Şikâyetçinin durumudur. Ceza verirken Sanık y-anında Şikâyetçiyi de cezalandırmamaya özen göstermek gerekir. Burada Sanığa verilen 2 yıl hapis cezasının Sanık yanında ve belki de ondan fazla Şikâyetçiyi cezalandırdığı görüşündeyim.
-
Bu nedenlerle 2 yıl hapisliğin gereğinden yüksek olduğu kanısındayım ve cezanın 1 yıla indirilmesine taraftarım.

Seyit A. Bensen: Sayın Yargıç Gönül Erönen'in okuduğu karara katılırım.

Mahkeme: Sayın Taner Erginel'in karşıoyu ve oyçokluğu ile istinaf re-t ve iptal edilir. Ceza mahkûmiyet tarihinden itibaren başlayacaktır.



Taner Erginel Gönül Erönen Seyit A. Bensen
Başkan Yargıç Yargıç




20.6.2003
-


9



-


Full & Egal Universal Law Academy