Yargıtay Ceza Dairesi Numara 69-76/2014 Dava No 8/2015 Karar Tarihi 07.10.2015
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 69-76/2014 Dava No 8/2015 Karar Tarihi 07.10.2015
Numara: 69-76/2014
Dava No: 8/2015
Taraflar: Cemil Kızılbora ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Ölüme neden olma - İhmal derecesine varmayan tedbirsiz ve dikkatsiz araç sürüp ölüme neden olma - Otomatizim - Vucudun veya herhangi bir uzvun gayrı iradi kullanılması - Başsavcının dava getirme hakkı - Ceza takdiri - Gönülü ifade.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 07.10.2015

-D. 8/2015 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza No: 69/2014 - 76/2014
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No:21727/2012)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.


Mahkeme Heyeti : Hüseyin Besimoğlu, Ahmet Kalkan, Emine Dizdarlı


Yargıtay/Ceza No:69/2-014
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No:21727/2012)



İstinaf eden : Cemil Kızılbora, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa.
(Sanık)

ile

Aleyhine istinaf edilen : KKTC Başsavcısı, Lefkoşa.
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d a

-İstinaf eden namına: Avukat Tahir Seroydaş.
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Ergül Kızılokgil.

Yargıtay/Ceza No: 76/2014
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No:21727/2012)



İstinaf eden : KKTC Başsavcısı, Lefkoşa.
-(Davayı ikame eden)


ile

Aleyhine istinaf edilen : Cemil Kızılbora, Merkezi Cezaevi -
Lefkoşa.
(Sanık)


A r a s ı n d a

İstinaf -eden namına: Kıdemli Savcı Ergül Kızılokgil.
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Tahir Seroydaş.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Bahar Saner, Kıdemli Yargıç Nüvit Gazi ve Yargıç Musa Avcıoğlu'nun 21727/2012 sayılı davada, 8.8.2014 tarihinde verdi-ği karara karşı, Davayı İkame Eden ve Sanık tarafından yapılan istinaflardır.


---------------

K A R A R

Hüseyin Besimoğlu : Bu istinafta, Mahkemenin hükmünü, Sayın Yargıç Ahmet Kalkan okuyacaktır.

Ahmet Kalkan : Huzurumuzdaki birleştirilmiş ist-inaflar, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinin, 21727/2012 sayılı davada, 8.8.2014 tarihinde vermiş olduğu hükmünden yapılmıştır.

İstinafa konu davada Sanık aleyhine (6) dava getirilmiştir.

İstinafa konu iddianamedeki davalar, 28.10.2011 tarihinde, Lefkoşa'da- meydana gelen bir trafik kazasında, Nejdet Işıkgün, Ferkan Bozkurt ve Müslüm Gerçek'in ölümü üzerine, Sanık aleyhine ikame edilmiştir.

İddianamede yer alan ilk üç dava, ölen her kişi için ayrı ayrı düzenlenen davalardan müteşekkil olup, 4,5, ve 6. dava-lar, dikkatsiz sürüş, tehlikeli sürüş ve süratli araç kullanmak suçlarını ihtiva etmektedir.

Sanık aleyhindeki iddianameyi, 1. davanın tafsilatı altında özetleyerek vermeyi uygun bulduk.


Buna göre, Sanık:

1.dava ile 22/89,11/97 ve 20/2004 sayılı Ya-salarla tadil
edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 210. maddesine aykırı, 28.10.2011 tarihinde, Lefkoşa'da, HS 734 plakalı aracı sürdüğü bir esnada, gerekli tedbir ve dikkati göstermeden direksiyon hakimiyetini kaybederek, gidiş istikametine göre yolun solun-dan yoldan çıkarak, sol kenarda yol dışında emniyet şeridi içerisinde park halinde duran, Ferkan Bozkurt sorumluluğundaki ET 048 plakalı aracın arka kısmında egzoz parçasını değiştirmek için çömeli vaziyette bulunan Nejdet Işıkgün, Ferkan Bozkurt ve yanlar-ında durmakta olan İzzet Öztemiz isimli yayalara ve aynı anda ET 048 plakalı aracın sol arka kısmına çarpması sonucu, bir trafik kazası yaparak, ağır ihmal teşkil etmeyen tedbirsizlikle Nejdet Işıkgün'ün ölümüne sebep olmak,
2.dava ile, 1. daVada suçun ta-fsilatında belirtildiği
tarih ve mahalde, suçun tafsilatında belirtildiği
şekilde Ferkan Bozkurt'un ölümüne sebep olmak,
3.dava ile, 1. davada suçun tafsilatında belirtilen tarih
ve mahalde suçun tafsilatında belirtildiği şekilde
Müslüm -Gerçek'in ölümüne sebep olmak,
4.dava ile, aynı tarih ve mahalde, 4/2005 sayılı Yasa ile
tadil edilen 21/74 sayılı Motorlu Araçlar ve Yok Trafik
Yasası'nın 8. ve 19. maddelerine aykırı gerekli dikkat
ve ihtimamı göstermeksizin motorlu araç sürü-p kaza yapmak,
5.dava ile, aynı tarih ve mahalde, 4/05 sayılı Yasa ile
tadil edilen 21/74 sayılı Motorlu Araçlar ve Yol Trafik
Yasası'nın 2,7 ve 19. maddelerine aykırı, ihtiyatsızca
ve acele ile halka tehlike teşkil edecek b-ir şekilde
araç sürmek,


6.dava ile, aynı tarih ve mahalde, 64/88,65/02,19/04 ve
48/05 sayılı Yasalarla tadil edilen 21/1974 sayılı
Motorlu Araçlar ve Yol Trafik Yasası'nın
2,6(1)(2)(3)(4)(5) ve 19. maddelerine ay-kırı, insan
hayatını tehlikeye koyabilecek veya herhangi bir şahıs
veya malı zarar-ziyana uğratabilecek bir süratte araç
sürerek kaza yapmak,
suçları ile itham edildi.

Sanık, aleyhine getirilen davaları kabul etmedi.

Lefko-şa Ağır Ceza Mahkemesi, yapılan duruşma sonucunda, Sanığı, aleyhindeki 1,2,3,4 ve 5. davalardan suçlu bularak mahkum etti, aleyhindeki 6. davadan ise beraat ettirdi.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi birlikte çekilmek üzere, Sanığa 1. davadan 4 yıl 2. davadan -4 yıl, 3. davadan 4 yıl hapislik cezası verdi. 4 ve 5. davalar 1,2 ve 3. davanın olgularından neşet ettiğinden, 4 ve 5. davalardan mahkumiyet kaydetti, herhangi bir ceza vermedi.

Lefkoşa ağır Ceza Mahkemesi Sanığa takdir edilen hapislik süresini dikkate -alarak, ehliyeti ile ilgili herhangi bir emir vermedi.

Sanık mahkum edildiği 1,2,3 ve 4. davalardan verilen mahkumiyet ve cezalara karşı, 69/2014 sayılı istinafı, İddia Makamı ise Sanığa verilen cezalara ve 6. davadan verilen beraat kararına karşı 76/2014- sayılı istinafı dosyaladı.




İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR:

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinin bulgularına göre, istinafa konu dava ile ilgili olgular özetle şöyledir:

Kaza, 28.10.2011 tarihinde meydana geldi.

Kazaya methaldar ET 048 plakalı aracın sü-rücüsü Müteveffa Ferkan Bozkurt; HS 734 plakalı aracın sürücüsü ise Sanık idi.

ET 048 plakalı aracın sürücüsü Ferkan Bozkurt, Mr.Pound adlı mağazadan almış olduğu egzoz aparatını 28.10.2011 tarihinde aracın egzozuna taktı.

Aracın egzozuna takılan apara-t, egzoz gazının çıkışından kaynaklanan ıslık sesi çıkarmakta olup, bu apartın egzoz gazının çıkışına engel olduğu hallerde araçta boğulma yapabilmekte veya aracın gücünü düşürebilmektedir.

Kaza günü Ferkan Bozkurt'un kullandığı ET 048 plakalı aracın ön -tarafına, şoförün yanına Müslüm Gerçek, arka koltuğun soluna Nejdet Işıkgün, ortasına Turgay Kavuskos ve sağ tarafına İzzet Öztemiz oturdu ve hep birlikte Lefkoşa'dan Güzelyurt'a gitmek için hareket ettiler.

ET 048 plakalı araç yolda seyir halindeyken m-otorun boğularak hız kesmesi üzerine, sorunu gidermek için araç sürücüsü Ferkan Bozkurt, aracını, Lefkoşa - Güzelyurt anayolunun 10-11 km arasında yolun solundaki emniyet şeridine alarak park etti.

ET 048 plakalı aracın emniyet şeridi içerisinde park ett-iği yerde, yol, çift şeritli olup iki gidiş, iki gelişi vardır.

Konu mahalde sürat tahdidi 100 km, banket genişliği 2.40 metre, yol genişliği 7.20 metre, ET 048 plakalı aracın genişliği 1.50 metredir.

ET 048 plakalı aracın sürücüsü Ferkan Bozkurt, aracın-ı yolun sol tarafına emniyet şeridi içerisine park ettikten sonra el frenini çekerek, aracın sol arka tarafında bulunan egzozundan aparatı çıkarmak için araçtan indi ve arkada oturan Nejdet Işıkgün ile birlikte aracın arkasına geçip çömelerek çalışmaya baş-ladı.

Araçtaki diğer yolcular İzzet Öztemiz ve Turgay Kavuskos araçtan inip yan tarafta dururken, aracın ön tarafında oturan Müslüm Gerçek yerinde oturmaya devam etti.

Araç sürücüsü Ferkan Bozkurt aracını park ettiğinde, sürekli yanıp sönen dörtlü ışık-ları yakmadı, yola tehlike üçgeni koymadı.

ET 048 plakalı aracın durduğu yerde yol batı istikametine doğru olup, 28.10.2011 tarihinde saat 17:00'de güneş güneybatı istikametinde yer almakta ve mezkûr yolda Güzelyurt'a, yani batı istikametine seyreden araç- sürücüleri, güneşe bakmadıkları takdirde, güneş tam karşı istikametten gelmediği için görüşün sıfırlanacağı veya rahatsızlık duyulacak bir tesir yaratmamaktaydı.

ET 048 plakalı aracın park ettiği yerin 500 metre ilerisi veya gerisinde güneşin konumu ve -etkisi aynıydı.

28.10.2011 tarihinde güneşin doğuş saati 07:04, batış saati ise 17:57'dir.

28.10.2011 tarihinde, HS 734 plakalı aracı ile Lefkoşa'dan Güzelyurt istikametine doğru 100 km'yi geçmeyen bir süratte seyreden Sanık, saat 17:07 - 17:08 saatler-i arasında, 10-11. km'lerde gidiş istikametine göre yolun sol tarafından yoldan çıkarak, o esnada banket içerisinde emniyet şeridinde park halinde bulunan ET 048 plakalı aracın arkasında yere çömelmiş vaziyette bulunan Ferkan Bozkurt ve Nejdet Işıkgün'e, a-yakta duran İzzet Öztemiz'e ve bilâhare ET 048 plakalı aracın sol arka kısmına, aracının sağ önü ile çarparak bir trafik kazasının meydana gelmesine neden oldu.

Kaza neticesinde Ferkan Bozkurt, Nejdet Işıkgün ve Müslüm Gerçek hayatlarını kaybettiler.

O-lay yerinde yapılan incelemede, ET 048 plakalı aracın kazadan sonra dört tekeri üzerinde, yolun ortasında ileriye savrulmuş yüzü tamamen güney istikametine bakar vaziyette durduğu, sol arkasından 28.50 metre, sağ arkasından 29.70 metre mesafeye sürüklendiğ-i, aracın arka kısmında, Nejdet Işıkgün ve Ferhan Bozkurt'a ait parçalanmış vaziyette iç organların bulunduğu tespit edildi.

Kazadan sonra başlatılan tahkikata, Sanık Emare No.5 gönüllü ifadeyi verdi.

Sanık tahkikatın sonunda aleyhine düzenlenen yazılı- dava tebliğinde suçlamaları kabul etmedi.

Meseledeki önemi açısından gönüllü olduğu kabul edilen Emare No.5 ifadeyi bütünüyle kararımıza aktarmayı uygun ve gerekli gördük.



Sanığın gönüllü ifadesi şöyledir:

"Ben bugün okuldan saatin 16.40 olduğu sı-ralarda babamın arabası ile HS 734 plakalı arabası ile yola çıktım. Aydınköy'de kaldığım eve gidecektim, yolda giderken Güzelyurt istikametine doğru sanırım Playboy Gece Kulübünün önüne geldiğimde, tam karşıdan güneş vardı ve önümü zor görüyordum. En fazla- yüz civarı idi süratim. Ben giderken gidiş istikametime göre sol çizgiye yakın bir yerde gidiyordum. Tam bu anda çizginin kenarında sol tarafta duran bir aracı ve bu aracın arkasında çömelmiş birini gördüm. Ben panikledim ve gözlerimi kapattım. Herhalde b-en bu arabaya çarptım. Daha sonra gözlerimi açtığımda arabanın içerisinde takla atmış vaziyette idim. Araçtan ben kendim çıktım. Araçtan çıktığımda sol tarafta yerde yatan birisini gördüm. Daha sonra ambulans aracı geldi beni aldı ve hastahaneye götürdü. B-en çarptığım aracın plakası şimdi sizden öğrendim ki ET 048'dir. Yine şimdi öğrendiğime göre bu kazada benim çarptığım aracın yanında olan iki kişinin öldüğünü, bu ölenlerin isimlerinin ise Ferkan Bozkurt, Nejdet Işıkgün olduğunu şimdi sizden öğrendim. Bu -ifade bana okundu, istediğim ilaveyi yapmak veya istediğim kısmı çıkartmak imkânı bana verildi, doğru bir ifadedir ve kendi gönlümle yaptım."


Alt Mahkeme, Sanığın kanuni ihtar tahtında "güneş gözüme girdi" sözlü beyanına itibar etmedi, ifadenin şok altı-nda alındığına ikna olmadı ve yukarıdaki ifadeyi geçerli şahadet olarak kabul etti.

Kaza mahallinde, Sanığın gidiş istikametine göre görüş mesafesi 300 metredir.

Alt Mahkeme şahadeti değerlendirirken, güneşe bakmanın görmeyi geçici veya çok nadiren kal-ıcı olarak etkileyebileceğine, geçici olarak etkilenmede gözde kalıcı hasar olmayabileceğine, görüş kaybının beyaz gölgesiz bir aydınlıktan ibaret olup tüm görüş alanını kapsadığına, görüş kaybının aniden meydana gelebileceğine ve görmeye başlamanın zaman -alabileceğine, böyle durumda önce etrafın sonra merkezin görmeye başladığına, ışık hassasiyetinin insandan insana değişebileceğine bulgu yaptıktan sonra, kaza mahalline 300 metre kala yolda tümsek olduğu yönündeki iddialara itibar etmeyerek, 500 metre önce-sinden güneşin aynı konumda olduğuna, Sanık için beklenmedik bir durumun söz konusu olmadığına, Sanığın gözlerim kamaştı dedikten 10.8 saniye sonra kazanın vuku bulduğuna, bu sürede Sanığın fren yapmadığına, durmadığına, korna çalmadığına, emniyet tedbiri -almadığına, aksine panikleyip gözlerini kapattığına, bu meselede otomatizm müdafaasının geçerli olmadığına bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme, bu bulguları ışığında, 300 metre görüş mesafesi olan çift gidiş, çift geliş 7.20 metre genişliğinde bir yolda, banke-t içerisinde duran bir aracı, ilaveten aracın arkasında olan üç şahsı görmemesi ve gördüğü andan itibaren hiçbir tedbir alma yoluna gitmemesinin tehlikeli ve dikkatsiz sürüş oluşturduğu ve bu eylemin cezai suç teşkil edecek ihmal derecesinde olmadığı sonuc-una ulaştıktan sonra, Sanığı, aleyhindeki 1,2,3,4 ve 5. davalardan suçlu bularak mahkum etti ve tarafların hitaplarını dinledikten sonra kararımızın başlangıcında belirttiğimiz cezaları verdi.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinin kararına karşı, hem İddia Mak-amı hem de Sanık istinaf dosyaladı.

Yine Alt Mahkeme, kuru zeminde 100 km ile seyretmenin makûl olduğuna karar vererek, Sanığı, aleyhindeki 6. davadan beraat ettirmiştir.






İSTİNAF SEBEPLERİ:

Sanık, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinin mahkumiyet kararı- ve ceza takdirine karşı dosyaladığı istinaf ihbarnamesinde 20 istinaf sebebi ileri sürdü.

Sanık Avukatı istinaf duruşmasında istinaf sebeplerini 3 temel başlık altında ele alacağını belirterek, 1,2,4,5,6,
7,8,9,10,11,12 ve 13. istinaf sebeplerini 1 baş-lık altında, tehlikeli sürüş ile ilgili 3. istinaf sebebini 2 başlık altında ve cezaya yönelik 14,15,16,17,18,19 ve 20. istinaf sebeplerini 3 başlık altında ele alacağını belirterek hitabını bu doğrultuda yaptı.

Sanık Avukatının hitabı incelendiğinde, ü-ç ayrı başlık altında sunulan istinaf sebeplerinin, esas itibarıyla Sanığın otomatizm müdafaasının Alt Mahkeme tarafından kabul edilmemesi, mahkumiyet kararlarının hatalı olduğu ve cezaların fahiş olduğu temeli üzerine kurulduğu görülmektedir. Bu nedenle i-stinaf sebeplerini aşağıdaki gibi iki başlık altında incelemeyi uygun bulduk.

Buna göre:

Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı aleyhindeki 1,2,3,4, ve 5.
davalardan mahkum etmekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Sanığa ceza takdir ederken hata etti, müda-haleyi gerektirecek nitelikte, aşikâr surette fahiş cezalar verdi.

Alt Mahkemenin kararına karşı istinaf dosyalayan İddia Makamı istinaf ihbarnamesinde (9) istinaf sebebi ileri sürmüştür.

İddia Makamının dosyaladığı istinaf sebeplerini 3 başlık altında- incelemek mümkündür. Buna göre:


Muhterem Alt Mahkeme, Sanığa ceza takdir ederken benzeri davalarda verilen hapislik cezalarını dikkate almamak ve hafifletici sebeplere gereğinden fazla önem vermekle hata etti, cezalandırma prensiplerini hatalı uygulaya-rak aşikâr surette az ceza takdir etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı 6. davadan beraat ettirmekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme Sanığa ceza takdir ederken, 4. ve 5. davaların 1,2 ve 3. davaların olgularından meydana geldiği ve alternatif davalar oldukl-arı gerekçesi ile sadece mahkumiyet kaydedip ceza vermemekle hata etti.


TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

Tarafların istinaf duruşmasında ileri sürdükleri iddia ve hukuki argümanları şöyle özetlenebilir:

Sanık Avukatı, uzun hitabında, istinaf sebeple-rine tek tek değinerek, özellikle otomatizm üzerinde durarak, hem olgusal hem de hukuksal argümanlarını ortaya koydu ve iddialarını hukuki argümanlarla desteklemeye çalıştı. Sanık Avukatının iddiaları özetle şöyledir:

İddia Makamının Tanığı olan ve Alt -Mahkemenin şahadetine inandığı Hasan Demir'in şahadetine göre, kaza saatinde ve mahallinde güneş ışınları gözleri etkileyecek konumdaydı. Güneş ışınlarının gözlere olan etkisi konusunda Alt Mahkemenin itibar ettiği Müdafaa Tanığı Dr.Firuzan Bardak'ın şahad-etine göre, günün o saatinde güneş ışınları gözün görüş kabiliyetini kaybettirecek özellikte olduğuna göre Sanığın kazadan önce güneşten dolayı görme yetisini kaybetme ihtimali vardır. Bu sonuca bağlı olarak Sanığın aniden beklenmedik bir şekilde görüşünü -kaybedebileceği ihtimali Mahkemenin itibar ettiği şahadetin sonucu olduğundan, Sanığın oluşan makul şüpheden yararlandırılması gerekirdi.

Sanığın Emare No.5 gönüllü ifadesi, Sanığın "aniden gözüme güneş girdi" demesi üzerine alınmasına rağmen, Alt Mahke-me, ifadede "önümü zor görüyordum" ifadesi olduğu gerekçesi ile Sanığın "aniden güneş gözüme girdi" sözlü beyanına itibar etmeyerek hata etti. Özellikle Tahkikat Memuru Orbay Nasıfoğlu, PÇ Faris Eserbaş'ın kendisine Sanığın şokta olduğunu söylediğini kabul- etmesine rağmen, saat 19.35'te Sanıktan alınan gönüllü ifadenin şok tesiri altında alınmadığı bulgusuna varıldı. Şok halinde olan Sanıktan bütün detayı anlatmasının beklenmesi doğru ve adil olmadığı gibi, Alt Mahkeme Sanığın makul şüphe yaratmasının yeter-li olduğunu unutarak, müdafaa tanıklarından yılların Trafik Müdürü Özdemir Uzuner'in şahadetine itibar etmemekle hata etti.

Sanığın gidiş istikametine göre kaza mahalline gitmeden 300 metre öncesinde rampa olduğuna dair yeterli şahadet sunulmasına rağme-n Alt Mahkeme buna itibar etmedi, kaza mahalline ilişkin olguları hatalı değerlendirdi.

Kaza olmadan 3-5 saniye öncesinde Sanığın görüşünün geri geldiğini, bu süre ve mesafede tedbir alınmasının imkânsız olduğunu değerlendirmeyen Alt Mahkemenin, Yargıta-y/Ceza 34/1971 sayılı kararın etkisi altında kaldığını, bu davanın olgularının farklı olduğunu, Sanığın 300 metre mesafeden maktüllerin aracını görebileceğine dair şahadet olmadığını anlatan Sanık Avukatı, mevcut koşullar altında anlık bir kaza olduğu orta-ya çıkan bu meselede, Alt Mahkemenin, İddia Makamı Tanığı Hasan Demir'in Müdafaa Tanığı Dr.Firuzan Bardak'ın, Özdemir Uzuner'in ve Sanığın yeminli şahadeti ışığında beraat kararı vermemekle hata ettiğini iddia etti.

Sanık Avukatı argümanlarını şöyle sür-dürdü:

Alt Mahkeme, mezkur mahalde 100 km hız ile seyretmenin makul olduğuna karar vererek Sanığı 6. davadan beraat ettirmesine rağmen, görüşünün açıldığı esnada Sanığın durmaması, durmak için tedbir almaması ve korna çalmamasından dolayı 5. davadan mahk-um ederek, suçun unsurlarını meseleye uygulamamak ve ortada pervasız sürüş olmadan Sanığı mahkum etmekle hata etti.

Bu meselede, Yargıtay/Ceza 68/2008 sayılı davada Yargıtay tarafından yapılan uyarı, İddia Makamı tarafından dikkate alınmadı. Bir kazada b-irden çok kişi öldüğünde, tek davada ölen kişi sayısının belirtilmesi ve Sanığın aleyhine 1 dava getirilmesi gerekirken, her ölen kişi için ayrı dava getirildiğini belirten Sanık Avukatı, kısaca sonuca göre değil, sanki mütemadi şekilde işlenen suç gibi ay-rı davalar ikâme edildiğinden Yargıtayın bu duruma dur demesi gerektiğini savunmuştur.

Avukata göre, Alt Mahkeme Sanığa ceza takdir ederken Yargıtay kararlarını göz ardı etti, Sanığın kişisel durumu göz önünde bulundurulmadı, sadece sonuçtan hareket edil-di. Bunun neticesi olarak adil bir karar üretilmedi.

İddia Makamına sıra geldiğinde, Başsavcılık Sanık Avukatının izlediği sırayı takip ederek hitap etti.


İddia Makamının iddia ve hukuki argümanları özetle şöyledir:

Bu meselede Sanığın verdiği ve Em-are No.5 olarak kaydedilen gönüllü ifadenin ibrazına itiraz edilmedi. Konu ifade, kazadan iki saat sonra alındı. Ortaya konan şahadet Sanığın şok halinde olmadığını açıkça göstermektedir. Dolayısıyla Muhterem Alt Mahkeme ifadeye değer vermekle hata etmedi.-

İddia Makamının 27. Tanığı Hasan Demir'in ortaya koyduğu ve Mahkemenin kabul ettiği gerçeklere göre, kaza tarihinde ve mahallindeki güneşin güneybatı konumunda olması nedeniyle, o esnada batıya seyreden Sanık ile güneşin yüz yüze gelmesi olanağı yoktur.-

Bu gerçek, Sanığın gönüllü ifadesinde söyledikleri ile karşılaştırıldığında otomatizm müdafaasının ileri gitmesi imkân dahilinde değildir. Sanık, gönüllü ifadesinde, Dr.Firuzan Bardak'ın bahsettiği gibi bir beyazlanma ve görüşünün kaybolmasından bahsetm-ediği gibi, Playboy Gece Kulübünün önüne geldiğinde "tam karşıda güneş vardı ve önümü zor görüyordum" şeklinde beyanda bulundu. Bu şahadete göre otomatizm bulgusu yapılması hukuken mümkün değildir.

Sanık, gözlerinin güneşten etkilendiğini söylediği yerd-en itibaren, 300 metre giderek kazaya sebebiyet vermiştir. Eğer güneş o mahalde gözleri etkileyecek konumda olsaydı etkilenmenin 500-600 veya 700 metreden itibaren başlaması gerekirdi. Sanığın o mesafeden itibaren hızını düşürmeden yoluna devam etmesi, gü-neşin otomatizm yaratacak etki ve konumda olmadığını açıkça göstermektedir.


Muhterem Alt Mahkeme otomatizm iddiasına itibar etmemekle hata etmedi.

Muhterem Alt Mahkeme, serdedilen şahadet ışığında, Sanığın mezkûr mahalde insan hayatını tehlikeye sokac-ak süratte araç kullandığına bulgu yapıp 6. davadan mahkum etmemekle hata etti. Sanığın suçlu bulunması için süratinin 100 km üstünde olması gerekmezdi, önemli olan yoldaki trafik hacmiydi. Alt Mahkeme bunu dikkate almadı.

Muhterem Alt Mahkeme, Sanığa ce-za takdir ederken gereğinden fazla mülayim davrandı, ağırlaştırıcı sebeplere yeterince değer vermedi ve aşikâr surette az ceza verdi.


İNCELEME:

İstinaf sebeplerini, tarafların iddia ve hukuki argümanlarını inceleyip değerlendirdik.

Bu istinafa kon-u ceza davasında, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi, Sanığı, aleyhine getirilen 1,2,3,4 ve 5. davalardan mahkum, 6. davadan beraat ettirdiği cihetle, öncelikle Sanığın mahkumiyet kararına karşı dosyaladığı istinaf sebeplerini, sonra İddia Makamının 6. davadan ve-rilen beraat kararına karşı dosyaladığı istinaf sebeplerini ve en son olarak her iki tarafın cezaya karşı dosyaladığı istinaf sebeplerini ele alıp inceleyeceğiz.

Buna göre:

Mahkumiyet ve Beraat Kararına Karşı Dosyalanan İstinaf Sebebleri.

Muhterem A-lt Mahkeme, Sanığı, aleyhindeki 1,2,3,4 ve 5. davalardan mahkum etmekle hata etti.

Sanığın dosyaladığı 69/2014 sayılı istinaf ihbarnamesinde yer alan 1'den 13'e kadar sıralı istinaf sebepleri bu başlık altında incelenecektir.

Bir ceza davası ile ilgili- istinafta, iddia makamının iddialarının doğruluğunu veya sanığın iddialarının doğru olabilme ihtimalini belirleyebilmek için, öncelikle Alt Mahkemenin olguların tespitinde hata yapıp yapmadığını saptamak ve suçun unsurlarını doğru olgularla değerlendirmek- gerekmektedir.

Bu anlamda, şahadet kuralları çerçevesinde şahadetin doğru değerlendirilmesi ve olguların tespit edilerek sonuca ulaşılması esastır. İstinaf bakımından bizim göz önünde bulunduracağımız husus; Alt Mahkemenin, huzurundaki şahadeti istinaf -sebeplerine bağlı olarak doğru değerlendirip değerlendirmediği, doğru sonuca ulaşıp ulaşmadığıdır.

Sanığın müdafaası bakımından bir ihtimalin varlığının tezekkür edilebilmesi ve değerlendirmeye alınabilmesi için, mahkeme huzurunda, o olasılığı ortaya koy-abilecek, o olasılığın değerlendirilmesi gereğini doğuran şahadet olması gerekir. Mahkeme, bir sanığı sadece önündeki şahadet ışığında yargılar, davayı sadece önündeki şahadet ve delillerle karara bağlar. Mahkemenin şahadetin dışına çıkması mümkün olmadığı- gibi, böyle bir yöntem adalette sapmaları meydana getireceğinden kabul edilebilir değildir. Bu konuda Bir.Yargıtay/Ceza 42/2008-40,41,46,47,48/2008 (D.1/2015), Yargıtay/Ceza 14/98 ve bu davalarda iktibas edilen Mancini v.Dpp All ER, RV Anastassiades daval-arına atıfta bulunuruz.

Yukarıdaki hukuki gerçekler ışığında, Sanığın mahkum edildiği davalarda suçun unsurları ve otomatizm müdafaası üzerinde durmadan önce Alt Mahkemenin olguların tespitinde hata yapıp yapmadığını belirlememiz gerekmektedir.

Dava za-bıtlarını, istinaf sebeplerini ve istinafta söylenenleri dikkate aldığımızda, kararımızın OLGULAR bölümünde belirttiğimiz gerçeklerin büyük bir kısmında ihtilaf olmadığı anlaşılmaktadır.

Sanığın istinaf sebepleri incelendiğinde, olgular bakımından Müdafa-a Tanığı Özdemir Uzuner'in şahadetine itibar edilmediği, yolda tümsek olmadığı bulgusuna varıldığı, İddia Makamı tanıklarından Hasan Demir'in şahadeti ışığında güneşin tam karşıdan gelmediği bulgusunun yapıldığı, Sanığın direksiyon hakimiyetini kaybederek -yoldan çıkmış olduğuna dair şahadet olmamasına rağmen bu doğrultuda bulgu yapıldığı ve maktüllerin bulunduğu aracın park edildiği yerde olduğunun Sanık tarafından görülebileceğine ilişkin şahadet olmadığı halde Sanıktan böyle bir yükümlülük arandığı üzer-inde durulduğu görülmektedir(Bkz. Özellikle 2,5,6,7,8,9 ve 10. istinaf sebepleri).

Tanıkları gözlemleme, hal ve tavırlarını inceleme fırsatı olan alt mahkemelerin tanıklarla ilgili değerlendirme bulgularına Yargıtayın kolayca müdahale etmeyeceği bilinen h-ukuki bir gerçektir. Bunun aksi bir sonuca ulaşılabilmesi için alt mahkemenin açıkça hata yaptığı konusunda Yargıtayın ikna edilmesi gerekmektedir.

Sanık Avukatının olgular ile ilgili yukarıda ifade ettiğimiz iddialarını inceledikten sonra müdafaanın esas-ını teşkil eden otomatizmi inceleyeceğiz.

Sanığın gidiş istikametine göre, kaza mahallinin 300 metre öncesinde yolda tümsek diye ifade edilen bir yükseltinin bulunduğu iddiası ile ilgili Alt Mahkemenin bulgusu şöyledir:

"Özdemir Uzuner şahadetinde 2 Ka-sım 2011'de Sanıkla
birlikte olay yerine gittiklerini ve daha sonra da
muhtelif defalar olay yerine gidip inceleme yaptığını
dile getirmiştir.
Keza Özdemir Uzuner bu fiziki durumun kendisi
tarafından fark edildiğini ve bu konuda Sanığın kend-isine
bir bilgi vermediğini ifade etmektedir.
Her hal ve karda bu bilginin duruşmaya başlamazdan
önce müdafaada olduğu görülmektedir.
Bilindiği üzere, İddia Makamı Tanığına sorulmayan bir
konuda daha sonra beyanda bulunulması halinde sair mut-eber şahadet yokluğunda iddiaların kıymeti büyük ölçüde zayıflar(Bu konuda Gör. Yargıtay/Ceza 52/83).
Bizler de bu çerçevede kaza mahalline 300 metre kala
yolda tümsek olduğu olgusuna itibar etmeyiz"(Mavi 543).


Görülebileceği gibi, Alt Mahkeme, Müd-afaa Tanığı Özdemir Uzuner'in tümsek olarak ifade edilen yükselti konusundaki şahadetine itibar etmezken, İddia Makamı tanıklarına bu konuda soru sorulmamasını esas almış, bu hususu, tanığın şahadetine verilecek değeri zayıflatan bir unsur olarak görmüştür-.

Alt Mahkemenin değindiği hukuki prensipte hata yoktur. Ancak yolun değişmeyen fiziki yapısı ile ilgili tanıktan tanığa değişen anlatım tarzı olmamalıdır. Eğer yokuş veya tümsek veya herhangi bir yükselti varsa bunun fiziki olarak tespiti her zaman müm-kün olup bu, her tanık bakımından aynı olmalıdır.

Bu nedenle, değişmeyen fiziki yapılar ile ilgili İddia Makamı tanıklarına soru sorulmaması tek başına o şahadeti değersiz hale getirmez. Ancak Alt Mahkemenin kararı incelendiğinde, görüş mesafesini esas -aldığını ve tümsek varlığının olaya etki etmeyeceğini belirlediğini görürüz. Alt Mahkeme, kararında, Mavi 542'de şöyle demiştir:

"Sanık ve Özdemir Uzuner kaza yerine 300 metre kala yolda
bir tümseğin varlığından söz etmekte ve 300 metre geriden banket-te park edilmiş vaziyetteki bir aracın görünmediğini ifade etmektedirler.
Bu konuda yapılan tüm iddia ve şahadetin kelimelendirilmesinden anlaşılacağı üzere 300 metrelik mesafe yolun görüş mesafesi olup güneşe ilişkin değildir.
Her hal ve karda böyle b-ile olmuş olsa şahadetine
muhalefet edilmeyen Tanık 27'nin şahadetine göre güneşin
konumu 500 metre geriden de bir değişiklik arzetmez.
Kaldı ki yolun batıya yöneldiği hakikatı karşısında
böyle bir tümseğin varlığı kabul görse bile tümsek batıda
-olacak ve güneybatıda olduğu ihtilafsız olan güneşe
engel teşkil etmesi mümkün olmayacaktı."



Alt Mahkemenin bu değerlendirmesi doğru bir değerlendirmedir. Bir kere İddia Makamı tanıkları ve özellikle Tahkikat Memuru, olay mahalline doğru Sanığın gör-üş mesafesinin 300 metre olduğunu kabul etmektedir. Bunun anlamı, tümsek, yükselti veya başka fiziki bir yapı olsa bile görüş mesafesi olan 300 metre evvelinden maktüllerin park edilmiş aracının görülemeyeceğidir. Burada önemli olan, güneşin konumu ve Sanı-ğın gözlerine olan etkisidir. Alt Mahkemenin itibar ettiği şahadete göre, 500-600 metre geriden dahi güneşin konumu ve etkisi aynıdır. Buna göre, değerlendirilmesi gereken, güneş ışınlarının aracın sürücüsüne yani Sanığa olan etkisidir.

Sanık yeminli şa-hadetinde, tümsek ile ilgili şöyle demiştir.

"S. Bir iddia yaptık duydunuz. Bu Zet-Karting'in orada
görüş mesafesini engelleyen bir tümsek vardır.
C. Aslında tümsek dersek o biraz yanlış ifade edilmiş
olabilir çünkü tümsek derken arab-aların yavaşlaması
için konulan kasisler akla gelir. Amma benim
söyleyeceğim orda..
S. Nedir kastettiğiniz sizin?
C. Girne Amerikan Koleji'nin oralarıdır sanırsam. Yol
hafif aşağıya doğru bir meyil alır, enişler. Daha
sonra sol -tarafta Alpet Petrol ve Lipstick Gece Kulübü
var. Daha sonra Zet - Karting var.O Alpet Petrol'ün ve
Lipstick Gece Kulübünün oralarda da yokuş olup
yükselmeye başlar yol. Bahsedilen o tümsek, arabaların
yavaşlaması için konulan tümse-klerden değildir.
S. Kaza yerinden ne kadar öncedir size göre?
C. Yani ölçüm bir şey yapmadığım için mesafe konusunda da
yani gözlerimle bir mesafe ölçemeyeceğim için tam net
bir şey söyleyemeyeceğim ama kaza yerine kısa bir
mesafe old-uğunu söyleyebilirim"(Mavi 344).


Olayı yaşayan Sanığın şahadetinden görülebileceği gibi yolda tümsek diye bir fiziki yapıdan bahsedilmemekte, yolun Girne Amerikan Kolejinden itibaren hafif aşağıya doğru giden meyilin belli bir yerden sonra yükselmeye ba-şlamasından bahsedilmekte ve yolun fiziki yapısı tarif edilmektedir.

Sanık, yeminli şahadetinde, Avukatının sorduğu "Alayköy çemberine giderken güneş seni etkiledi mi, rahatsız oldun mu?" sorusuna cevaben "evet güneş vardı ama dediğim gibi yani seyrimi d-urduracak kadar beni engellemezdi" demiştir (Mavi 345).

Sanığın bu yöndeki şahadeti, güneşin kaza mahalline gelmeden, 300 metreden çok öncesinden seyiri durduracak kadar olmasa da kendisini etkilediğini ortaya koymaktadır.

Bu şahadet, Alt Mahkemenin tü-mseğin değil, güneşin pozisyonunun önemli olduğu bulgusunu desteklemektedir.

Sanık olay esnasında güneşin pozisyonu ile ilgili şöyle demiştir:

"S. Cemil Bey benim iddiam size yoldan giderken ve sizin
belirttiğiniz şekilde güneş tam gözünüz-e gelmezdi
kaza esnasında dediniz.
C: 90 derece karşımdan gelmezdi dedim.
S: Dediniz ki, sizin tanıklarınız güneybatı dedi, 45
derece olması lazım güneybatı. 45 derece de değildi
dediniz. Ben sizin verilerinize göre güneşi nerde -
kabul ederseniz edin dediniz ki karşıdan değil hafif
soldan. Bunu baz alabiliriz değil mi?
C: Evet"(Mavi 367).



Sanığın yukarıda iktibas ettiğimiz şahadetinden açıkça anlaşılabileceği gibi, olaydan önce yolun fiziki yapısında, ister Özdemir- Uzuner'in tarif ettiği tümsek, ister Sanığın tarif ettiği gibi yükselti, isterse İddia Makamı tanıklarının ifade ettiği gibi kaza mahalline 300 metrelik görüş mesafesi sağlayan fiziki özellik olsun, Sanık 300 metrelik görüş alanına girdiği anda, güneşin t-am karşı konumda olmadığı Sanığın ikrarı ile sabittir.

Bu neticeden hareket ettiğimizde, Sanığın dahi tümsek olarak adlandırmadığı yolun fiziki yapısını, yolda tümsek olduğu şeklinde ortaya koymaya çalışan ve bu konuda İddia Makamı tanıklarına doğrudan s-oru sorulmayan bir hususta şahadet veren Müdafaa Tanığı Özdemir Uzuner'in tümsek ile ilgili şahadetine inanmamakla ve yolda tümsek olduğuna ilişkin bulgu yapmamakla Alt Mahkeme hata etmediği gibi, Alt Mahkemenin Özdemir Uzuner'in şahadetine inanmamasının S-anığın otomatizm müdafaasına doğrudan olumsuz etkisi yoktur.

Sanık Avukatının olgular ile ilgili diğer bir iddiası, özellikle İddia Makamı Tanığı Hasan Demir'in teorik anlatımı ile güneşin tam karşıdan gelmediği ve kaza saatlerinde güneybatıda olduğu şek-lindeki bulgusunun hatalı olduğu yönündedir.

Yukarıda Sanığın yeminli şahadetinden iktibas ettiğimiz kısımda, güneşin tam karşıdan gelmediğini, hafif solda olduğunu kabul etmiş olduğunu unutmadan, Alt Mahkemenin, İddia Makamının 27. Tanığı Hasan Demir'in -şahadetini değerlendirirken hata yapıp yapmadığını incelememiz gerekmektedir.

İddia Makamının 27. Tanığı Hasan Demir, Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri bölümünden mezun bir kişi olup, güneşin hareketleri ile ilgili bilgi sunabilecek yeterli-liği haizdir.

Hasan Demir'in şahadetine itibar eden Alt Mahkeme, buna göre, Sanığın seyrettiği Lefkoşa - Güzelyurt yolunun batı istikametine doğru ilerlediğine, güneşin 28.10.2011 tarihinde, saat 17.00'de yola göre konumunun güneybatı olduğuna ve bu gü-zergahta seyreden araçlar için güneşin tam karşıdan gelmediğine dair bulgu yapmıştır.

Bu Tanığın şahadetine yapılan itirazlardan biri, olay tarihinde inceleme yapmadığı, çok sonra gidip konum belirlediği yönündedir.

İddia Makamı Tanığı Hasan Demir astr-onomi eğitimi görmüştür. Sunduğu şahadetin hilafına şahadet yoktur. Bilindiği üzere astronominin temel alanı, yeryüzünden tüm evrendeki gök cisimlerinin araştırılması, yörüngelerinin, ne zaman hangi saatte, nerede bulunduklarının incelenmesidir.

Bilimsel- gerçeklik, 28.10.2011 tarihinde güneşin hareketinin saatler itibarıyla nasıl olduğunun bilinebileceği ve o tarih itibarı ile astronomi bilimi açısından sonucun yıllar geçse de aynı olacağı yönündedir. Meğer ki, hesabı yapanın hatalı olduğu ve hatalı konum- verdiği ortaya çıksın. İddia Makamı Tanığı Hasan Demir'in güneşin hareketleri ile ilgili sunduğu şahadetin aksine şahadet olmadığına göre, Alt Mahkemenin Tanık Hasan Demir'in şahadetine inanmasında hata olmadığı gibi, Tanığın çalışmayı ne zaman yaptığının- önemi yoktur. Bu meselede kazanın meydana geldiği yer, coğrafik konum ve kazanın meydana geldiği saat diliminde ihtilâf olmadığına göre, Alt Mahkemenin güneşin konumu ile ilgili bulgularında da hata yoktur.

Olgularla ilgili son olarak, maktüllerin aracı-nın park edildiği yerde durduğunun görülebileceğine dair şahadet olup olmadığı ve Alt Mahkemenin Sanığın direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ile ilgili şahadet olup olmadığını inceleyeceğiz.

Ceza davalarında her zaman görgü tanığı olmayabilir, önemli olan- mevcut verileri ve saptanan olguları bütünleştirdiğimizde, sonucun rasyonel başka bir sonuçla bağdaşmamasıdır.

İddia Makamının sunduğu şahadet ve Mahkemenin bulgusuna göre kaza mahallinde görüş mesafesi 300 metredir. Bunun anlamı, 300 metredeki her şeyi-n görülebileceğidir. Mahkeme huzurunda, yoldaki görüş mesafesini ortadan kaldıracak bir eylem olmadığına göre, mevcut şahadetin doğal olarak rasyonel başka bir sonuçla bağdaşmayan neticesi, görüş mesafesi içerisinde maktüllerin park edilmiş araçlarının bul-unduğu yerde görülebileceği şeklindedir.

Mevcut olgular içerisinde, Alt Mahkemenin 300 metrelik görüş mesafesi içerisinde maktüllerin park edilmiş haldeki araçlarının normal koşullarda görülebileceğine ilişkin bulgusunda hata yoktur.

Sanığın direksiyo-n hakimiyetini kaybederek yoldan çıkmak suretiyle kaza yaptığı bulgusuna gelince:

Sanığın otomatizm müdafaasının kabul edilmemesi halinde, mevcut olgulara ve emarelere göre, Sanığın gidişine göre yolun solundan çıkarak park edilmiş araca çarptığı, ölçümle-re göre Sanığın aracının yolun solundan yoldan çıkarak sağ ön tarafı ile park edilmiş aracın sol arka tarafına çarptığını dikkate aldığımızda, Sanığın seyir istikametinde gitmediği ve yoldan çıktığı olay yeri bulguları ile sabittir. Bu nedenle Alt Mahkemen-in Sanığın direksiyon hakimiyetini kaybettiği bulgusunda hata yoktur.

Bu safhaya kadar olguların saptanmasında Alt Mahkemenin hata yapmadığı sonucuna vardıktan sonra, şimdi Sanığın aleyhine getirilen 1,2,3,4 ve 5. davalardan mahkum edilmesinin hatalı olu-p olmadığını ve otomatizm müdafaasının geçerli olup olmadığını incelememiz gerekmektedir.


Sanık aleyhine getirilen 1,2 ve 3. davalar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 210. maddesine aykırı, cezai suç teşkil edecek ihmâl derecesine varmayan, tedbirsiz ve dikkat-sizce araç sürüp bir şahsın ölümüne sebep olmak suçlarını içermektedir.

Alt Mahkeme bu davaları karara bağlarken, doğru bir yöntemle hareket ederek, özellikle otomatizm müdafaasının da incelendiği Ceza/İstinaf No.34/1971 sayılı Tuncer Bahadır v Başsavcıl-ık davasını esas almış ve daVaları neticelendirmiştir.

Alt Mahkeme hukuki durumu izahta hata yapmadığı gibi, doğru örneklerden hareket ettiğini de gözlemledik. Alt Mahkemenin esas aldığı prensipleri meseleye doğru uygulayıp uygulamadığına veya bazı prens-iplerin uygulanmasında Sanık Avukatının iddia ettiği gibi tercüme hatası yapıp yapmadığına sırası geldikçe değineceğiz.

Ceza/İstinaf 34/1971 sayılı içtihat kararında bir sanığın Ceza Yasası'nın 210. maddesinden mahkum edilebilmesinin unsurları şöyle izah- edilmektedir:

"Sanığın Ceza Kanununun 210. maddesi tahtında kabahatlı
bulunabilmesi için İddia Makamının Sanığın ihtiyatsız veya dikkatsiz bir harekette bulunduğunu ve bunun neticesi olarak maktüllerin ölümüne sebep olduğunu, makul şüpheden ari bir şek-ilde ispat etmesi gerekir. Bir şahsın araba sürmesi 210. maddenin öngördüğü gibi bir harekettir."


Ceza/İstinaf 10/1972 sayılı kararda, 34/71 sayılı istinaf kararında belirtilen prensiplere değinilerek, sanığın ihmâlkarlığının maktülün ölümüne tam olarak- sebebiyet verdiği ispat edilmese bile, ölümüne büyük derecede katkıda bulunduğunun ispat edilmesinin mahkumiyet için yeterli olacağı ifade edilmiştir.

Günümüze kadar gelinen süreçte Ceza Yasası'nın 210. maddesinin unsurlarında değişiklik olmadığından, -mezkur kararlar, günümüz koşullarında da güncelliklerini koruyan öncü kararlardır.

Elbette suçun unsurları açısından her olay kendi olguları içerisinde değerlendirilmeli ve sonuca ulaşılmalıdır. Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 210. maddesine aykırı suç işlend-iği ısnadı ile dava getirildiğinde, suçun unsurlarının ne olacağı daha yeni bir karar olan Yargıtay/Ceza 12/1996 (D.3/1996) sayılı içtihat kararında ayrıntıları ile belirtilmiş ve şöyle denmiştir:

"Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 210. maddesi altında bir Sanı-ğı
mahkum edebilmek için İddia Makamının Sanıkla ilgili
aşağıdaki hususları ispat etmesi gerekir.
Başka kişinin ölümüne sebep olmak, (Causes the death of a person)
Kişinin ölümüne;
Tedbirsiz (want of precaution), ve/veya
İhtiyatsız (rash),- ve/veya
Dikkatsiz (careless)
davranış sonucu sebebiyet vermek.
Bu madde altında mahkumiyetin sağlanabilmesi için "ağır ihmal teşkil etmeyen aceleci veya dikkatsiz bir eylem" ile ilgili yeterli şahadet bulunup bulunmadığı her meselenin kendi olgularından (-question of fact) çıkarılması gerektiği birçok içtihatlarda belirtilmiştir."


Bu meselede Sanığın, 28.10.2011 tarihinde yönetimindeki HS 734 plakalı araç ile Lefkoşa'dan Güzelyurt'a giderken, 10-11 km'lerde yolun solundan yoldan çıkarak, emniyet şeridine- park edilmiş bulunan ET 048 plakalı araca arka taraftan çarparak, o esnada aracın arkasında çömelmiş vaziyette bulunan Ferkan Bozkurt ve Nejdet Işıkgün'ün ve araçta oturan Müslüm Gerçek'in ölümüne sebebiyet verdiği ve adı geçen kişilerin, meydana gelen tr-afik kazası neticesinde hayatlarını kaybettikleri makul şüpheden ari olarak ispatlandığından, Alt Mahkemenin, 1,2, ve 3. davaların 1. unsurunun ispatlandığına ilişkin bulgusunda hata yoktur.

Suçun 2. unsuru bakımından Sanık gözüne aniden güneş girdiğini-, görüşünü kaybettiğini, iradesi ve kontrolü dışında gayriihtiyari kaza yaptığını, herhangi bir aceleciliği, ihtiyatsızlığı veya dikkatsizliği bulunmadığını ileri sürmektedir.

Otomatizm ile ilgili Yüksek Mahkemenin tek kararı olan Ceza/İstinaf 34/1971 s-ayılı içtihat kararında belirtilen tanım ve prensiplere sadık kalarak, bu kavramın hukuki niteliği üzerinde biraz durmak istiyoruz.


Ceza/İstinaf 34/1971 sayılı istinaf kararında otomatizm şöyle tanımlanmıştır:

"Otomatizm demek bir şahsın vücudunun vey-a herhangi bir
uzvunun gayriihtiyari, iradesiz, bilgisiz bir şekilde
hareket etmesi demektir."


Bu tanımlama, Bratty v A.G. for Northern Ireland (1961) 2 All ER s.527'de yapılan tanımlamadan hareketle yapılmıştır. Konu kararda otomatizm şöyle tarif- edilmiştir:

"-Automatism was defined by the Court of Criminal Appeal in
this case as connoting the state of a person who, though
capable of action,
"is not conscious of what he is doing ... It means
unconscious involuntary action, and it is a defence
- because the mind does not go with what is being done."
-

34/1971 sayılı Ceza/İstinafta belirtilen diğer İngiltere kararlarında, otomatizmde esas olan insan vücudunun ve organlarının istem dışı hareket etmesi esas alınmış, bu anlamda akıl hastalığı müdafaasına (insanity) çok yakın benzerlikler kurulmuştur. Ver-ilen birçok örnekte diyabet hastalarının aniden şeker yüklemesi durumunda kendini kaybetmesi, sara hastalarının sara nöbeti geçirmesi, uykuda yürüme, arı saldırısı gibi doğrudan sağlık koşullarının değişmesine etken örnekler üzerinde tartışılmıştır.

Bir- kişinin gözlerinin ani bir dış etkenle güneş ışığı veya karşıdan gelen araçların büyük farlarının görüşünü ortadan kaldırmasının tam bir otomatizm olarak kabul edilmesi şüphe ile karşılanmıştır. Yüksek Mahkememiz 34/1971 sayılı içtihat kararında bizim de -benimsediğimiz şu görüşü serdetmiştir:



"Bir şahsın araba sürerken ani olarak karşıdan gelen bir
arabanın kuvvetli ışıkları neticesi gözlerinin kamaşması ve görmemesi halinin yukarıda tarifi yapılan "otomatizm" durumuna girip girmediği kanaatimizce şü-phelidir. Bu gibi hallerde gözleri kamaşan şahsın birçok uzuvları çalışabilmekte, ancak bir an için görüşü kaybolmaktadır. Kanaatimizce bu gibi durumlar tam bir otomatizm durumu yaratmamakla beraber, bir şahsın arabasını sürerken ani olarak gözleri karşıda-n gelen bir arabanın ışıkları neticesi kamaşır ve bir an için görüşü kaybolursa ve bu gözün kaybı esnasında bir kaza yaparsa, bu durumunu özel müdafaa olarak ileri sürebilir. Bu hususta Mahkemede şahadet olduğu hallerde Mahkeme bu durumun böyle olduğuna ta-tmin olursa veya böyle olabileceğine makûl şüphe izhâr ederse, bu gibi şahsın kabahatli bulunmaması gerekir."


Yüksek Mahkeme ışık nedeniyle görüşün aniden kaybolmasının neticesini şöyle izah etmiştir:

"Sanığın itham olduğu suçtan kabahatli bulunmama-sı için
Ağır Ceza Mahkemesini, gözlerinin kamaşmasının kazadan hemen evvel olduğuna, kazanın hemen hemen aynı anda olduğuna, gözlerinin kamaşması neticesi çok kısa bir zaman için görüşünü kaybettiğini ve kazanın bu kısa zaman zarfında, görmediği bir and-a vukuu bulduğuna ikna etmesi veya hiç olmazsa bunun böyle olabileceği hususunda makûl bir şüphe yaratması gerekir. Bunun böyle olmadığını makul şüpheden ari bir şekilde ispat etmek ise İddia Makamına düşen bir görevdir."


Özel müdafaa kapsamında olan oto-matizm ile ilgili Sanık tarafından yapılan bir iddia mahkeme tarafından dikkate alınırken, özellikle görüşün yüksek ışık gibi bir dış etken nedeniyle ani olarak kaybolması olgusunun;

Kazadan evvel olduğuna,
Kazanın hemen hemen aynı anda ve
Sürücünün gör-mediği bir anda vukuu bulduğuna Mahkemenin ikna olması gerekmektedir.

Yüksek Mahkemenin 34/1971 sayılı kararda örnek aldığı ve kararına iktibas ettiği Hill v Baxter davasında, s.197'den yapılan iktibas şöyledir:

-"In any ordinary case when once it has been proved that
the accused was in the driving seat of a moving car, there is prima facie an obvious and irresistible inference that he was driving it. No dispute or doubt will on that point unless and until there -is evidence tending to show that by some extraordinary mischance he was rendered unconscious or otherwise incapacitated from controlling the car."
-
İktibas edilen kısmı şöyle izah edebiliriz: Herhangi sıradan bir olayda sanığın hareket eden bir aracın sürücü koltuğunda oturduğu ispatlandığında, bu durum, ilk nazarda o kişinin aracı sürdüğüne açık ve çok güçlü bir karine teşkil eder. Meğer ki, bazı o-lağanüstü şansızlıkların sonunda sürücünün kendinde olmadığı veya aracı kontrol etme yeteneğini yitirdiği şahadetle ortaya konsun.

Buradan çıkarılacak netice, sürücünün kontrolünü kaybetmesini sağlayacak dış faktörlerin oluşması ve sonucun meydana gelme-sinde sürücünün kusurunun olmaması gerektiğidir. Dolayısıyla otomatizm müdafaasının yapıldığı bir meselede, sanığın elinde olmayan bir sebeple kontrolünü kaybettiği sonucuna varabilmek için aşağıdaki koşulların oluşması gerekir:

Araç üzerinde iradi kon-trolün kaybedilmiş olması,
Buna dış faktörün sebep olması,
Sürüş kapasitesinin kaybında sanığın kusuru olmaması.

Bu konuda ayrıca, Criminal Law Text Cases and Materials, Jonathan Herring (Oxford 2004)'te sayfa 643'te belirtilen tanımlama ve tasnife atıft-a bulunuruz.

İradi kontrolün (Voluntary Control) tamamen kaybolması ile ilgili dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir nokta, iradi kontrolün tamamen kaybolması gerektiği, zayıflamış veya azalmış bir kontrolün yeterli olmadığıdır.

Bu konuda Attorney G-eneral's Reference No.2 1992 (1993)'de şöyle denmektedir:

"Automatism occurs when there is a total loss of voluntary
control impaired or reduced control is not sufficient."


Yukarıda tanımını verdiğimiz bu prensip, tüm örnek kararlarda otomatizm için- gerekli kabul edilmiştir.

Otomatizm açısından bir başka önemli nokta, sürücünün kendisinin etken olduğu kapasitesizlikten yararlanamayacağıdır.
Rv.Quick (1973) QB 910 davasında şöyle denmiştir(p.922):
-
"A self-induced incapacity will not excuse ... nor will
one which could have been reasonably foreseen as a result of either doing or omitting to do something, as, for
example, taking alcohol against medical advice after using certain prescribed drugs -or failing to have regular meals while taking insulin."
-

Bu iktibasa göre kişinin kendisinin etken olduğu acziyet
(kapasitesizlik) özür olarak kabul edilmez. Makul olarak sonuçları öngörülebilen fiilleri yapmak veya bazı şeylerin yapılmasını ihmal etmek gibi, örneğin tıbbi tavsiyeye rağmen ilaç aldıktan son-ra alkol içmek veya insülin alırken yenmesi gereken yemekleri yememek.


Bu alıntıda dikkate alacağımız temel husus, makul olarak sonuçları öngörebilen bir fiili yapan veya yapması gerekeni yapmaktan imtina edenin kendi yapmış olduğu fiil neticesinde düş-tüğü acziyetten istifade edemeyeceğidir.

Bunun dışında mahkemeler otomatizm müdafaasını kabul etmeden önce, aşırı derecede dikkatli -(extremely caution) davranmalı ve otomatizm sonucunu doğuracak şahadetin varlığını aramalıdır (Bkz.Wilkinson's Road Traffic Offences, 16.edition,(p.151).

Son olarak, 34/1971 sayılı içtihat kararından aşağıdaki kısmı iktibas ederek, somut olayda otomatizm- müdafaasının kabul edilmemesinin hata olup olmadığını inceleyeceğiz:

"Where a driver finds himself unexpectedly blinded by
Headlights or the sun or for other reason he cannot see properly, or control the car e.g. his dog suddenly jumps on his lap, th-en, unless the loss of vision or control immediately ceases, he should stop at ones. If during the literal second or two while he has not proper vision or control an accident occurs which is due entirely to that loss of vision or control, it is submitted t-hat he is not guilty of careless driving. But if the accident occurs ten seconds or more after the loss of vision or control began and the driver has not done anything about reducing speed or stopping, he should, it is submitted, generally be found guilty -of careless driving at least, not so much for running into something because he could not see it but rather for continuing to drive when he could not see or control the car properly.


-"Herhangi bir trafik suçu ile itham olunan bir şahıs kaza
anında gözlerinin kendisinin elinde olmayan sebepler dolayısıyla ani olarak karşıdan gelen bir arabanın kuvvetli ışıklarından dolayı gözlerinin kamaştığını ve herhangi bir kazanın bu kamaşma anınd-a vuku bulduğunu iddia eder ve bu hususta mahkemeye herhangi bir şahadet ibraz ederse, mahkemenin bu hususta ibraz olunan şahadetin makul şüphe yaratıp yaratmadığını tezekkür etmesi gerekir."


Huzurumuzdaki istinaf bakımından, otomatizm müdafaasının te-zekkür edilmesi gerektiğine şüphe yoktur. Ancak yukarıdaki son kısmı kelimesi kelimesine iktibas etmemizin sebebi, Sanık Avukatının, Alt Mahkemenin kararında İngilizce metni hatalı tercüme ederek, sürücünün beklenmedik ışık veya güneşle karşılaşması gerekt-iği şeklinde algıladığını, halbuki ışık nedeniyle beklenmedik şekilde meydana gelen göz kamaşmasından görme kabiliyetinin ortadan kalktığı şeklinde yorumlanması gerektiğini ileri sürmesidir.

Alt Mahkeme, 34/1971 sayılı içtihat kararında yer alan yukarıd-aki metni, Wilkinson's Road Traffic Offences 20. Baskı sayfa 1/433 para 5.104'ten iktibas ederek şöyle demiştir:


"Alıntıdan görülebileceği gibi eser, sürücünün beklenmedik
bir ışık veya güneşle karşılaşmasından bahsetmektedir.
Bizim olayda gün-eşin varlığı beklenmedik bir durum muydu
veya Sanık için sürpriz öngörülemeyecek bir durum muydu?"
(Mavi 546).

Bu iktibastan ilk nazarda Alt Mahkemenin beklenmedik bir güneş ışığından bahsettiği algılanabilir. Ancak, burada bakılması gereken, Alt M-ahkemenin hükmünü, 34/1971 sayılı içtihat kararındaki prensibe göre mi tercüme ettiği, metne göre mi kurduğudur.

34/1971 sayılı içtihat kararında, yukarıda iktibas ettiğimiz alıntıdan görülebileceği gibi, Yüksek Mahkeme konu paragrafı İngilizce iktibas e-ttikten sonra, Türkçe kısmında, bir şahıs, kaza anında gözlerinin "kendisinin elinde olmayan sebepler dolayısıyla ani olarak" karşıdan gelen bir arabanın kuvvetli ışıklarından dolayı kamaştığını ve kazanın bir kamaşma anında meydana geldiğini iddia ederse,- ibraz olunan şahadetin makul şüphe yaratıp yaratmadığının incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yüksek Mahkemenin somut olarak incelediği bir meselede ayrıca tercüme aramak gereksiz olduğundan, bizim de sadık kalacağımız tanım, 34/1971 sayılı içtihat ka-rarında belirtildiği şekilde, sanığın elinde olmayan sebeplerle, somut olayda, güneş nedeniyle aniden gözlerinin görme kabiliyetini kaybedip etmediğidir. Bu anlamda, Alt Mahkeme sadece yukarıda iktibas ettiğimiz kısımda yer alan ve ilk nazarda hatalı gibi -görünen tercümeyi, 34/1971 sayılı kararda belirtilen prensiplere sadık kalmadan kullanmışsa, doğal olarak kararı hatalı olacaktır. Aksi halde bulgularında hata yoksa, sırf tercüme hatası nedeniyle hükmün iptali mümkün değildir.

Alt Mahkemenin Sanığın ot-omatizm müdafaasını kabul etmemekle hata edip etmediğine gelince ...

Sanık Avukatı istinaftaki hitabına başlarken, Alt Mahkemenin en önemli bulgusunun, Mavi 531'de yaptığı bulgu olduğunu, diğer bulgularını bu bulguda yaptığı hata üzerine kurduğunu ileri -sürmüştür.

Alt Mahkemenin kararında Mavi 531'de yapılan bulgu aynen şöyledir:

"Huzurumuzda itibar ettiğimiz şahadete göre; Güzelyurt
istikametine giden yolun yönü batı istikametidir ve bu yolda güneş kaza anında yolla beraber batı istikametinde olm-ayıp güneybatı istikametindedir. Bu nedenle Sanığın batıya doğru gitmekte olan yolu takibi halinde gözüne karşıdan güneş gelmesi ve yolu görmekte zorlanması muteber şahadetle tutarlı olmayıp olanaklı değildir.
Bunun dışındaki ifadenin içeriği mevcut şaha-detle tutarlı olup geçerli bir şahadet olarak dikkate alınır.
Bu bulgumuz ışığında muteber kabul ettiğimiz şahadetle bağdaşmadığı cihetle Sanığın kanuni ihtar tahtında "Güneş gözüme girdi" sözlü beyanına da itibar edilmez."



Alt Mahkeme bu bulgusunu, E-mare No.5 Sanığın gönüllü ifadesine makuliyet testi uyguladığı aşamada yapmıştır.

Tahkikat Memuru kazanın nasıl olduğunu sorduğunda Sanığın, "güneş gözüme girdi" demesi üzerine gönüllü ifadesi alınmış ve bu cümle sözlü beyan olarak ifade edilmiştir.

S-anığın bu beyanı yaptığını kabul eden Alt Mahkeme, kararının daha önceki safhalarında güneşin pozisyonunun güneybatıda olduğu, yolun sürekli batı istikametine gittiği, bu nedenle güneşin doğrudan Sanığın gözüne girmesinin olanaklı olmadığından hareketle gü-neşin Sanığın gözüne girmesinin doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Daha önce olguları incelerken, Alt Mahkemenin olguları doğru saptadığını belirtmiştik.

Keza daha önce belirttiğimiz gibi, Sanık yeminli şahadetinde, güneşin gidişine göre hafif solda- olduğunu kabul etmiştir. Bu durumda Sanığın gidiş istikametine doğru güneş ışınlarının direkt gözlerine girmesi mümkün olmadığından, Alt Mahkemenin bu bulgusunda hata yoktur.

Alt Mahkemenin kararı incelendiğinde, bu bulguyu; "Sanığın gözlerinin güneşte-n kamaşması imkanı yoktur" şeklinde başka rasyonel bir sonuca ulaşılması mümkün olmayan anlamda yapmadığını, Sanığın gerek gönüllü ifadesinde gerekse yeminli şahadetinde söylediği tüm hususları teste tabi tuttuğunu, incelendiğini saptadık. Dolayısıyla, gün-eşin Sanığın görüş kabiliyetini ortadan kaldırdığına yönelik iddiası ile ilgili Alt Mahkeme huzurundaki şahadeti incelememiz gerekmektedir.

Alt Mahkeme, Sanığın gönüllü ifadesini geçerli şahadet olarak kabul etmiş ve bu ifadenin Sanık şoktayken alındığı-na ikna olmamıştır.

Emare No.5 gönüllü ifade ibraz edilirken, müdafaa tarafından itiraza uğramadı. İfadenin ibrazında ileri sürülmeyen şok iddiası, daha sonra ileri sürüldüğünde Alt Mahkeme bu iddiayı inceleyip değerlendirdi.

Alt Mahkeme huzurundaki z-abıtlara göre, Sanığın kazadan 2 saat sonra ifadesinin alındığı saatlerde şok halinde olduğuna veya olabilme ihtimali bulunduğuna dair kabul edilebilir şahadet yoktur. Emare No.5 ifadenin içeriğinde birbiri ile tutarsız, aklı başında olmayan bir insanın ağ-zından çıktığı algısını yaratabilecek, makul şüpheye düşürecek bir anlatım olmadığı gibi, Sanık kazadan 2 saat sonra verdiği ifadesinde kazanın güneşin etkisi nedeniyle meydana geldiğini belirtmiş ve duruşmadaki müdafaasını bu temele oturtmuştur.

İddia -Makamı Tanığı Tahkikat Memuru PÇ Orbay Nasıfoğlu Sanığın anlatıklarını ve sözlü beyanlarını açıkça söylemiş ve bu hususta itiraza uğramamıştır.

Mevcut şahadetin sonucu, Emare No.5 ifadenin alınmasında Sanığın iradesine etki edecek şok gibi bir dış faktö-rün olmadığıdır. Bu nedenle, Alt Mahkeme Emare No.5 gönüllü ifadenin şok tesiri altında alınmadığı bulgusunu yaparken hata etmemiştir.

Sanığın otomatizm müdafaasının başarılı olabilmesi için her şeyden önce Mahkemenin huzurunda şahadet olması gerekmekt-edir.

Otomatizm müdafaasının değerlendirilebilmesi için, müdafaanın ilk nazarda bu hususta bir şahadet olduğunu ortaya koyması gerekir. Aksi halde, Mahkeme kendiliğinden bütünüyle otomatizm değerlendirmesi yapmaz.

Bu konuda Hill v Baxter (1957) 42,Cr.A-pp R.51'de şöyle denmiştir:

"The defence of automatism ought not to be considered at
all until the defence has produced at least prima facie
evidence."


Böyle bir durumda otomatizm olmadığını (negative automatism) makul şüpheden ari ispat etmek id-dia makamına düşer. Sanık üzerine düşen mükellefiyet, ihtimaller dengesi prensiplerine göre böyle bir ihtimalin varlığını ortaya koymaktır. Neticede oluşacak makul süpheden sanık istifade ettirilir (Bkz.Rv.Burns (1973) 58 Cr.App R.364).

Müdafaanın İddia M-akamı tanıklarına istintak esnasında sorduğu sorular, Sanığın yeminli şahadeti, celbettiği tanıklar ve Sanığın gönüllü ifadesi otomatizmi incelemek için yeterli şahadet niteliğindedir.

Alt Mahkemenin şahadet olarak kabul ettiği ve OLGULAR bölümüne tamamı-nı iktibas ettiğimiz Emare No.5 gönüllü ifadesinde Sanık, kazanın meydana gelişini şöyle anlatmıştır:

"Yolda giderken Güzelyurt istikametine doğru sanırım
Playboy Gece Kulübünün önüne geldiğimde, tam karşıdan güneş vardı ve önümü zor görüyordum. En faz-la yüz civarı idi süratim. Ben giderken gidiş istikametine göre sol çizgiye yakın bir yerde gidiyordum. Tam bu anda çizginin kenarında sol tarafta duran bir aracı ve bu aracın arkasında çömelmiş birini gördüm. Ben panikledim ve gözlerimi kapattım."


Sanı-k şahadet olarak kabul edilen gönüllü ifadesinin ne yukarıda iktibas edilen kısmında ne de bütününde güneşin gözüne girmesi nedeniyle aniden görüşünü kaybettiğini söylemektedir. Alt Mahkemenin itibar etmediği "güneş gözüme girdi" sözlü beyanını doğru kabul- etsek bile, hemen akabinde verdiği gönüllü ifadesinde görme yeteneğini yitirdiğinden söz etmemektedir.

Mevcut anlatıma göre Sanık, "karşıda" olarak tarif ettiği veya kabul edilen şahadete göre güneybatıda olan güneşin etkisi ile önünü zor görmesine rağ-men, yoluna aynı hızla devam etmiş, fren yapmamış veya güneşlik diye tabir edilen araç aksamlarını kullanmamıştır.

Sanık, yeminli şahadetinin esas sorgusunda olayı şöyle anlatmaktadır:

"S. Alayköy kavşağına gelinceye kadar güneş ışığı sizi
- rahatsız etti mi?
C. Kameranın olduğu.
S. Evet kamera var orda bildiğim kadarı ile
C. Evet, eski Çangar'a gelmeden önceki çemberden
bahsedersiniz sanırsam. Evet orda kamera vardır. O
çembere kadar güneş vardı ama -ben yani güneşin beni
görmeyecek kadar etkileyeceğini tahmin edemezdim.
Tahmin etmedim böyle bir şey olacağını.
S. Alayköy çemberine giderken güneş seni etkiledi mi,
rahatsız oldun mu?
C. Evet güneş vardı ama -dediğim gibi yeni seyrimi
durduracak kadar beni engellemezdi"(Mavi 345).


Sanık buraya kadar, Avukatının kendisine sorduğu sorulara cevaben, Alayköy çemberine kadar güneşin kendisini rahatsız ettiğini söylemesine rağmen, güneşin kendisini durd-uracak kadar engellemediğinden aynı şekilde, herhangi bir tedbir almadan süratini düşürmeden yoluna devam etti.


Hemen akabinde kaza ile ilgili sorulan soruları şöyle cevapladı:

"S. Kaza yerine yaklaştığında Mahkemeye anlatır mısın ne
ol-du, güneş seni nasıl etkiledi, bunu Mahkemeye sen
kendin anlatır mısın?
C. Kaza yerine Playboy Gece Kulübüne varmadan önce olan
yere gelmeden önce yani 300-400 metre önceye kadar işte
o yokuşu geçtim. Ansızın bir anda çok fazla rahatsı-z
oldum ve artık güneşe yani ne olacak gibisinden
tedirgin oldum ve ansızın görmemeye başladım. Güneşe
bakıp gözlerimi görüşümü kaybettim. Daha sonra zaten
çömeli bir kişiyi görmeye başladığımda artık ona
çarpıyor olduğumu fark e-ttim ve refleks icabı elimi
böyle yaptım ve vurdu ama çok .." (Mavi 345)


Sanık şahadeti süresince değişik cümlelerle kazanın oluşumunu aynı şekilde anlattı. Yoldan çıkması ile ilgili sorulara ise şöyle cevap verdi:

"S. Yoldan çıktığını hatırlarm-ın?
C. Hatırlamam yoldan çıktığımı.
S. İraden dahilinde mi çıktın yoldan istem dışında mı
çıktın?
C. Hayır yolumda giderdim, sol şeritte giderdim ve
güneşin gözüme girip beni etkiledikten sonraki
safhasın-ı zaten hatırlamam o gözlerim görmediği için
birşey görmedim yani bir şey fark etmedim. O yüzden
yoldan çıkıp çıkmadığımı hatırlamam"(Mavi 346).


Sanığın izahına göre, kaza olan yere gelmeden 300-400 metre önceye kadar, yokuşu geçti-kten sonra hemen görmemeye başlamış, çok rahatsız olunca tedirgin olmuş ve ne olacak gibisinden güneşe bakınca görüşünü kaybetmiştir.

Bu anlatıma göre, Alayköy çemberinden itibaren güneşten rahatsız olmakla birlikte, tedbir alma ihtiyacı duymayan Sanık,- olay yerine gelmeden önce güneşten çok rahatsız ve tedirgin olmasına rağmen, yine tedbir alamayarak fren yapmamış, güneşlikleri indirmemiş, hız kesmeyerek yoluna devam etmiş ve ne olacak gibisinden güneşe bakmıştır.

Sanığın gönüllü ifadesi ile yeminli -ifadesi arasındaki yegane fark, güneşe bakarak görmemeye başlamasıdır.

Güneş ışınlarının görüşünü etkileyerek sürücünün kapasitesini azaltması veya düşürmesi otomatizm olarak değerlendirilemez. Burada sürücünün alabileceği birçok tedbir vardır. Otomatiz-m müdafaasının kabul edilmesi için daha önce belirttiğimiz gibi görüşün aniden ve elde olmayan sebeplerle yok olması ve iradi kontrolün kaybolması gerekmektedir.

Bu hukuki gerçeği akılda tutarak, müdafaanın çok önem verdiği Dr.Firuzan Bardak'ın şahadeti- incelendiğinde, mezkur Tanığın güneş ışınlarının insan gözüne olan etkilerini; geçici körlüğü tarif ettikten sonra, biraz daha ileri giderek ve kendisinden örnek vererek, böyle bir olayın başına geldiğini ve hemen durduğunu söylemiştir(Mavi 443).

Müdafaa- Tanığı Dr.Firuzan Bardak trafik görevlisi olmamasına rağmen, güneşin etkilerinin yanı sıra makul bir sürücünün nasıl davranacağını da söylemiştir. Sanık görüşü etkilendiği andan itibaren, durma teşebbüsünde dahi bulunmamıştır.

Tüm olguları bir araya get-irdiğimizde, uzun bir mesafeden beri rahatsız edici dış faktör olan güneş aynı konumda durmasına rağmen, yoluna hiçbir şey yokmuş gibi devam eden, çok rahatsız olduğu anda ise aracını emniyetli bir şekilde başkalarına zarar vermeyecek tedbirleri almayan ve- tedirgin olduğunda bu tedbirleri almak yerine güneşe bakma yolunu seçen Sanık, kendi yarattığı etki ile görme kabiliyetini geçici olarak kaybetse bile, ortada irade dışı ani ve elde olmayan sebepten meydana gelmiş bir otomatizmden bahsedilemez.

Mevcut o-lgular ve Alt Mahkemenin bulgusuna göre kaza anlık olarak tanımlanabilecek zaman diliminde meydana gelmediği gibi, mevcut olguların doğal ve rasyonel başka bir sonuçla bağdaşmayan neticesi; kazanın Sanığın güneş ışınlarının etkisi ile azalmış ve zayıflamış- kontrolünü, aceleci bir şekilde tedbirsizce sürdürmesi ve bu şekilde araç kullanmasından meydana geldiği yönündedir. Bu sonuç, otomatizm müdafasının reddi için yeterlidir. Alt Mahkeme otomatizm müdafaasını reddetmekle hata etmemiştir.

Alt Mahkemenin- Sanığın otomatizm müdafaasını reddetmekle hata etmediği sonucuna ulaştıktan sonra, suçun 2. unsuru bakımından kazanın Sanığın dikkatsizliği, ihmâlkârlığı ve tehlike yaratan sürüşü nedeniyle meydana geldiği mevcut olguların sonucu olarak ortaya çıktığından-, Alt Mahkemenin bu konuda hata yaptığını söylemek mümkün değildir.

Buna bağlı olarak, Alt Mahkeme, Sanığı 1,2,3,4 ve 5. davalardan mahkum ederken hata etmemiştir.

Sanığın 1. istinaf sebebini reddederiz.

Bu safhada İddia Makamının 2. istinaf sebebi-ni incelememiz gerekmektedir.

2. Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı 6. davadan beraat
ettirmekle hata etti.

Kazanın olduğu yerde sürat tahdidi 100 km idi. Sanığın bu sürati aşmadığı Alt Mahkeme tarafından kabul edilmiştir.

Alt Mahkemenin kaza günü, "S-anığın mezkur mahalde 100 km sürat ile seyretmesi makuldur" bulgusu diğer bulguları ile uyumsuz ve hatalı olmakla birlikte Sanığın sürat tahdidi olan 100 km'yi aşmadığı kabul edildiğinden, Sanığın 6. davadan beraat ettirilmesinde hata yoktur.

Sanığın ka-za anında, "100 km civarında seyrederdim" beyanı, yol koşullarına göre dikkatsiz sürüş ve tehlikeli sürüşün veya ihtiyatsızlığın unsuru olarak değerlendirilebilir, ancak sürat tahdidi olan bir yerde süratin aşılmadığı hallerde, 6. dava bakımından bu hususl-ar önem arzetmez. Dolayısıyla Alt Mahkemenin Sanığı, 6. davadan beraat ettirmesinde hata yoktur.

İddia Makamının 2. istinaf sebebi reddedilir.

Ceza Takdirine Yönelik İstinaf Sebepleri;

Hem İddia Makamı hem de Sanık takdir edilen cezaya karşı istinaf- dosyaladılar.

Bu safhada her iki tarafın istinaf sebebini bu başlık altında inceleyeceğiz. Ancak ceza takdirine yönelik istinaf sebeplerini incelemeden önce, İddia Makamının alternatif davalardan ceza verilmemesi ile ilgili istinaf sebebi ile Sanık Avuk-atının her ölen için ayrı dava getirilmesinin yanlışlığına yönelik iddialarını incelemeyi uygun bulduk.

Alt Mahkeme 4. ve 5. davalar, 1,2 ve 3. davanın olgularından neşet ettiğinden, mezkur davalardan ayrıca ceza vermeyerek mahkumiyet kaydetmiştir.

Alt- Mahkemenin bu kararı mevcut içtihat kararları ile uyumlu olduğundan hatalı değildir.


Sanık Avukatı özellikle Yargıtay/Ceza 68/2008 (D.5/2009) sayılı Yüksek Mahkeme kararında söylenenlere atfen, 1,2 ve 3. davalar bir kazadan meydana gelmesine rağmen, Sa-nığın ayrı ayrı davalardan itham edildiğini, aslında 1 dava getirilmesi gerektiğini, ithamnamenin bu hali ile Yüksek Mahkeme kararları ile uyumlu olmadığını ileri sürmüştür.

Konu Yargıtay kararında belirtilen aynen şöyledir:

"Şunu da belirtmek isteriz -ki, Sanık aleyhine getirilen
1,2,3 ve 4. davalar 1 kazadan neşet etmiştir. Ayrı ayrı itham edilmekle beraber aynı kazanın sonucu olmaktadır. Bu nedenle bu meselelerde 4 dava yerine 1 dava getirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyiz."


Yargıtayın bu- kararda belirttiği kanaate katılmakla birlikte, Başsavcının her meselenin kendi koşullarına göre dava getirme hakkı olduğu ve bu hususun Başsavcının takdirinde bulunduğunu teslim etmemiz gerekir.

Mezkur karara konu kazada aynı araçta seyahat eden 4 genç- seyir halindeyken vefat etmiştir. Huzurumuzdaki davada ise, Sanık park edilmiş araca çarpmış, aracın içerisinde oturanlardan biri ve aracın arkasında farklı pozisyonlarda duran iki kişi vefat etmiştir. Kazadan sonra meydana gelen ölümler ile Sanığın ihmal-i arasındaki bağlantı zinciri her ölüm bakımından farklı olabileceğinden, Başsavcının takdir hakkını kullanarak Sanığa ayrı ayrı davalar getirmesinde hata olmadığı gibi, olgular farklı olduğundan, ortada yukarıda zikredilen kararda belirtilen kanaate aykır-ılık bulunmamaktadır.

Bu safhada Sanığa takdir edilen cezalara yapılan istinafları incelememiz gerekmektedir.

Alt Mahkeme Sanığı suçlu bulup mahkum ettiği,
davadan 4 yıl
davadan 4 yıl
davadan 4 yıl süreyle hapse mahkum etti ve cezaların birlikte çe-kilmesine karar verdi.

Birçok Yargıtay kararında ifade edildiği gibi, suçlu bulunan sanıklara verilecek cezayı takdir etme yetkisi esas itibarıyla davayı dinleyen mahkemeye aittir. Yargıtayın alt mahkeme kararlarına müdahale edebilmesi için prensip olara-k, alt mahkemenin önündeki olguları yeterince değerlendirmemesi, sanık lehine veya aleyhine alınması gereken hafifletici sebepleri dikkate almaması veya yeterince ağırlık vermemesi veya bunları dikkate almış olmasına rağmen verilen cezanın açık surette faz-la veya az olması gerekir.

Buradan çıkan netice Yargıtayın, açık bir hata yapılmadığı müddetçe, ilk derece mahkemesi gibi davranmayacağı ve verilen cezaya müdahale etmeyeceğidir.

Ceza davalarında, işlenen suçun meydana geliş şekli ve sonuçları, vahamet-i, yaygınlığı, sanığın suçun işlenmesindeki rolü, sanığın kişisel durumu, benzeri davalarda verilen cezaların meseleye olan etkisi, kamu menfaatinin korunması gibi faktörler ceza takdirinde büyük önem arzeder.

Huzurumuzdaki meselede Sanığın sebebiyet ver-diği kazanın neticesinde 3 genç hayatını kaybetmiştir. Kazanın sonuçlarının ailelerine, yakınlarına ve topluma verdiği elemi, yarattığı moralsizliği, hayat beklentisi kayıplarını tarif etmek için ne kadar kelimeyi yan yana koyarsak koyalım aciz kalacağımız-a şüphe yoktur.

Sanığın sebep olduğu kazanın sonuçları bu anlamda ağırlaştırıcı faktördür ve ceza takdirinde göz ardı edilmemelidir.

Diğer taraftan Sanık genç ve tahsil hayatında başarılı bir kişiyken bu kazanın sonuçlarını hayatı boyunca çekmek, sonuç-larına katlanmak gerçeği ile karşı karşıyadır.

Sanığın mahkum olduğu suçlar ülkemizin en yaygın, sonuçları telâfisiz acılara sebep olan ve mutlaka önlenmesi gereken suçlardandır. Bunun doğal sonucu olarak bu tür suçları işleyen sanıklara işledikleri suçu-n sonuçları ile uyumlu, ibret verici ağır cezaların verilmesi kamu menfaatinin korunması bakımından elzemdir.

Ceza hukuku prensipleri bakımından hiçbir zaman unutulmaması gereken husus, cezanın öç alma saiki ile takdir edilemeyeceğidir.

Şüphesiz sadece- kazanın sonuçlarını dikkate alacaksak, Sanığa ilgili maddenin öngördüğü azami cezanın verilmemesinin hata olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

Ancak, suçun olgularına baktığımızda, Sanığın güneş ışınlarının etkisi ile azalmış ve zayıflamış kontrolünü aceleci b-ir şekilde sürdürerek, genç ve tecrübesizliğinin de etkisi ile, zamanında tedbir almayarak bu kazaya sebebiyet verdiğini görmekteyiz. Sanığın genç ve tecrübesiz olması, ceza takdirinde lehinde değerlendirilmesi gerekmekle birlikte, bu kazanın sonucunda 3 g-encin vefat ettiğini göz önünde bulundurmamız cezalandırma prensiplerinin gereğidir.


Alt Mahkemenin kararını incelediğimizde, tüm bu hususları dikkate alarak ceza takdir ettiğini ve cezalandırma prensiplerini somut olaya uygularken hata yapmadığını gözl-emledik.

Cezalarda nispetsizlik prensibinin uygulanması için tarafların ortaya koyduğu örnekler, sonuçları dışında olgular bakımından benzer değildir. Bu nedenle nispetsizlik anlamında Alt Mahkemenin kararında hata yoktur.

Yukarıdakiler ışığında Sanığa- takdir edilen cezanın müdahaleyi gerektirecek kadar fazla veya müdahaleyi gerektirecek kadar az olduğuna ikna edilmedik. Bu nedenle tarafların cezaya yönelik istinaflarını reddederiz.

SONUÇ:

Taraflar istinaflarında başarılı olamadıklarından, 69/2014 ve- 76/2014 sayılı istinaflar reddedilir.

Cezalar mahkumiyet tarihinden itibaren çekilecektir.



Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalkan Emine Dizdarlı
Yargıç Yargıç Yargıç



7 Ekim,2015











45






Full & Egal Universal Law Academy