Yargıtay Ceza Dairesi Numara 68-69-70-71-72-73/2010 Dava No 1/2012 Karar Tarihi 04.01.2012
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 68-69-70-71-72-73/2010 Dava No 1/2012 Karar Tarihi 04.01.2012
Numara: 68-69-70-71-72-73/2010
Dava No: 1/2012
Taraflar: Emin Özbeyit, Hasan Nur ve Mustafa Çavga ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Adam öldürme - Taammüden adam öldürme - Ceza aleyhine istinaf - Sanıklar cezanın alenen fahiş olduğunu iddia ederek, Savcılık ise cezanın az olduğu iddiası ile karşılıklı istinaf dosyalamaları - İstinafların reddi.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 04.01.2012

- D.1/2012 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza: 68-69-70-71-72-73/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)


YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti:Mustafa H.Özkök, Narin F.Şefik, Hü-seyin Besimoğlu.



Yargıtay/Ceza: 68/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)


İstinaf eden: Emin Özbeyit, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanı-k No:3)

- ile -


Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Mustafa B. Asena ve Avukat Çağla-
Kutruza
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.


Yargıtay/Ceza: 69/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)



İstinaf eden: Hasan Nur, Merkezi Ceza-evi - Lefkoşa
(Sanık No:2)

- ile -


Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa


A r a s ı n d a.


-İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz ve Avukat Süleyman
Özsoylular
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.

Yargıtay/Ceza: 70/2010
(Girne Ağır Ceza D-ava No:3404/2009)



İstinaf eden: Mustafa Çavga, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık No:1)

- ile -


Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
-


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz ve Avukat Süleyman
Özsoylular
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.


- Yargıtay/Ceza: 71/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)


İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa


- ile -


Aleyhine istinaf edilen: Emin Özbeyit, Merkezi Cezaevi-,
Lefkoşa
(Sanık No.3)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.
Aleyhine istinaf edilen n-amına: Avukat Mustafa B. Asena ve
Avukat Çağla Kutruza.

Yargıtay/Ceza: 72/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)


İstinaf ede-n: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa


- ile -


Aleyhine istinaf edilen: Hasan Nur, Merkezi Cezaevi,
Lefkoşa
(Sanık No.2)
-

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Menteş Aziz ve
Avukat Süleyman Özsoylular


- Yargıtay/Ceza: 73/2010
(Girne Ağır Ceza Dava No:3404/2009)


İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa


- ile -


Aleyhine istinaf edilen: Mustafa -Çavga, Merkezi Cezaevi,
Lefkoşa
(Sanık No.1)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.
Al-eyhine istinaf edilen namına: Avukat Menteş Aziz ve
Avukat Süleyman Özsoylular.


Girne Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ahmet Kalkan, Kıdemli Yargıç Gülen Özkamil ve Yargıç Fatma Şenol'un 3404/2009 sayılı davada 31.8.2010 tar-ihinde verdikleri karara karşı,
Sanıklar ve Başsavcılık tarafından yapılan istinaflardır.


--------------------

H Ü K Ü M



Mustafa H. Özkök: Sanıklar Girne Ağır Ceza Mahkemesinde dosyalanan 3404/2009- sayılı davada aleyhlerine 8 dava getirilmiştir. Bu davalar aynen şöyledir:

"İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Birinci Dava
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20, 21, 203 ve 204.
maddelerine aykırı taammüden katilli-k.


SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, 12 Mayıs 2009 tarihinde Lapta'da,
Kolordu Sokak üzerinde, önceden planlayarak
tasarruflarında bulundurdukları bir adet
Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm
- çapında Bcf 66 model Unique marka tabanca
ile Yücel Erol'un baş kısmına öldürmek kastı
ile altı kez ateş etmek suretiyle adı edileni
taammüden öldürdüler.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
İkinci -Dava
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20, 21 ve 205(1)(3)
maddelerine aykırı adam öldürme.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, birinci davada belirtilen aynı tarih
ve mahalde, Kolordu Sokak üzerinde, tasarruf-
- larında bulundurdukları, bir adet Fransa yapımı
846200 seri numaralı 7.65 mm çapında Bcf 66 model
Unique marka tabanca ile Yücel Erol'un baş
kısmına öldürmek kastı ile altı kez ateş etmek
suretiyle adı edileni öldürdül-er.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Üçüncü Dava
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20. maddesi ile 11/59,
15/92, 2/96 ve 2/2000 sayılı Yasalarla tadil
edilen Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2,
4-(1)(3)(A), 26, 27. maddelerine aykırı kanunsuz
tabanca taşıma.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, birinci davada belirtilen aynı tarih
ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından izin
almaksızın, bir adet Fransa -yapımı 846200 seri
numaralı 7.65 mm çapında, Bcf 66 model Unique
marka tabanca ve 1 adet Avusturya yapımı KGX
835 seri numaralı 9 mm çapında Glock marka
tabanca ve tabancalara ait ateşli silah sınıfına
giren, iki ade-t şarjörleri, bir adet Fransa
yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapında,
Bcs 66 model Unique marka tabancaya takılmak
için imal edilmiş el yapısı onüç buçuk cm
uzunluğunda, üç buçuk cm çapında metalik renk
sustur-ucuyu kanunsuz olarak taşıdılar.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Dördüncü Dava
15/92, 2/96 sayılı Yasa ile tadil edilen
Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2,4(1)(3)
(A), 26, 27. maddeler-ine aykırı tabanca
kullanma.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, 1. davada belirtilen aynı tarih ve
mahalde, birlikte KKTC yetkili makamlarından
izin almaksızın, bir adet Fransa yapımı
846200 seri num-aralı 7.65 mm çapında, Bcf 66
model Unique marka tabanca ve tabancaya takılmak
için imal edilmiş el yapısı onüç buçuk cm
uzunluğunda üç buçuk cm çapında metalik renk
susturucuyu kullandılar.

İTHAM OLU-NDUĞU SUÇ
Beşinci Dava
11/59, 15/92, 2/96 sayılı Yasa ile tadil edilen
Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2,4(1)(3)(B),
26, 27. maddelerine aykırı kanunsuz tabanca
tasarrufu.


- SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, birinci davada zikrolunan aynı mahal
ve tarihte, KKTC yetkili makamlarından izin
almaksızın, bir adet Fransa yapımı 846200 seri
numaralı 7.65 mm çapında, Bcf 66 model Unique
marka tabanc-a ve 1 adet Avusturya yapımı KGX
835 seri numaralı 9 mm çapında Glock marka
tabanca ile tabancalara ait ateşli silah
sınıfına giren, iki adet şarjörleri, bir
adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı
7.65 mm çapında, -Bcs 66 model Unique marka
tabancaya takılmak için imal edilmiş onüç
buçuk cm uzunluğunda üç buçuk cm çapında el
yapımı metalik renk susturucuyu, kanunsuz
olarak tasarruflarında bulundurdular.

İTHAM OLUN-DUĞU SUÇ
Altıncı Dava
55/88 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 54
Patlayıcı Maddeler Yasası'nın 2,4(1)(e)(4)(d)
maddelerine aykırı kanunsuz patlayıcı madde
taşıma.

SUÇUN TAFSİL-ATI
Sanıklar, birinci davada zikrolunan aynı tarih
ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından patlayıcı
madde taşıma izinleri olmaksızın, 11 adet 9 mm
çapında ve 6 adet 7.65 mm çapında canlı tabanca
fişeklerini (mermiler-ini) taşıdılar.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Yedinci Dava
55/88 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 54
Patlayıcı Maddeler Yasası'nın 2,4(1)(e)(4)(d)(5)(a)
maddelerine aykırı kanunsuz patlayıcı madd-e
tasarrufu.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, birinci davada zikrolunan aynı tarih
ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından patlayıcı
madde taşıma izinleri olmaksızın, 11 adet 9 mm
çapında ve 6 adet 7.-65 mm canlı tabanca fişeklerini
(mermilerini) tasarruf ettiler.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Sekizinci Dava
22/89 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154

Ceza Yasası'nın 20, 21 ve 324(1). maddele-rine
aykırı kasti hasar.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanıklar, birinci davada zikrolunan aynı tarih
ve mahalde, Yücel Erol'un üzerinden almış
oldukları adı edilene ait 354865028097234 imei
numaralı Nokia -1209 model cep telefonunu kasten
ve kanunsuz olarak kırmak suretiyle 50 TL hasara
uğrattılar."


Sanıklar, aleyhlerine getirilen davalarda itham olundukları suçları işlediklerini kabul etmedikleri cihetle
meselenin duruşması yapılmıştı-r.

İddia Makamı davasını ispat için 37 tanık dinletmiş,
Sanıklar ise Mahkeme huzurunda yeminli şahadet vermişler ve ayrıca Sanık (1) ve (2) müştereken 4 tanık, Sanık (3) ise
1 tanık dinletmiştir. Ayrıca Mahkemeye toplam 131 adet de emare ibraz ed-ilmiştir.

Sunulan şahadet ve ibraz olunan emareleri inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkemesi sırası ile kararının sayfa 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 53, 54, 66, 69, 76, 84, 85, 91, 92, 93, 103, 104 ve 105'teki bulguları yapmıştır. Bu bulgular şöyled-ir:

"Emare 77 olarak huzurumuzda bulunan barkodlar
sunulan şahadetle uyumludur.

Buna göre Sanık 2'nin 23/4/2009 tarihinde
Savaş Torman'dan Emare 3 ve 4 no'lu 1200 model
cep telefonlarını tanesi 75 TL'den toplam
150 TL-'ye satın aldığına ve cep telefonlarının
imei no'larının 353206034115887 ve 353206034173514
olduğuna ilişkin bulgu yaparız.
..................................................
Buna göre Yücel Erol'un öldürülmesinden 2-3
gün önce- tanık ve arkadaşlarıyla Ali Adanur ve
Sanık 2'nin de bulunduğu arkadaşları arasında
aralarındaki problemi çözmek için Doğan Türk
Birliğinde buluştukları bir ortamda Sanık 2'nin
belindeki Glock marka tabancayı İMT No:4 Şemsi
Yıldız-doğan'a gösterdiğine ilişkin bulgu yaparız.
..................................................
İnandığımız şahadet ışığında 05338663331 ve
05338327271 no'lu telefonların maktul Yücel Erol
tarafından kullanıldığına, maktul Yücel Erdo-l ve
Sanıklar 1 ve 2'nin birbirlerini tanıdıklarına,
maktulün Sanık 1'i Eşref Erensu ile birlikte
daha önce geçirdiği kaza nedeniyle hastanede
ziyaret ettiklerine, maktul Yücel Erol'un Mehmet
Güzelyurtlu'nun yanında çalıştığına, -12/5/2009
tarihinde birlikte olduklarına ve maktulün
Mehmet Güzelyurtlu'ya Sanık 1 ile buluşacağını
söylediğine ilişkin bulgu yaparız...............
................................................
İMT No:21 Haydar Hakan Eden'-in şahadeti
bağımsız Tanık İlgen Cerit'in şahadeti ve Emare
110 ile uyuştuğundan şahadetin doğru olduğuna
ve 12/5/2009 tarihinde en son 21:04'de maktulü
telefonla aradığına ve 10 saniye konuştuklarına
ilişkin bulgu yaparız.
..-..............................................
Buna göre Sanık 3'ün Emare 61 Nokia marka
cep telefonunun rehberinde kayıtlı 003579966637
no'lu cep telefonunun Lazaro isimli bir şahsa ait
olduğu ve telefonun Güney Kıbrıs'a ait olduğu-na
ilişkin bulgu yaparız.
................................................
İMT No:14 M/M Turgay Kırok'un inandığımız
şahadeti ışığında 13/6/2009 tarihinde Sanık 1'in
gösterimi ile Karşıyaka-Kozanköy yolunun üzerinde
derin -uçurum olan bir bölgede Emare 3,4,69,65,66,
67,68,69,70,71,72,73,74 ve 75 cep telefonu parça-
larının bulunduğuna ilişkin bulgu yaparız.
................................................
Emare 81 Sanık 3'ün gönüllü ifadesi ile
-ilgili yaptığımız duruşma içinde duruşmada
vardığımız bulgular ışığında emarelerin Sanık 3'ün
gösterimi ile gündüz bulunduğuna ilişkin bulgu
yaparız.
Buna göre 28/6/2009 tarihinde Emare 81
gönüllü ifade verildikten sonra günd-üz saatlerinde
Sanık 3'ün gösterimiyle Çamlıbel'de önce ZGU 904
plakalı Ford Fiesta aracın bulunduğu yere gidil-
diğine, burada su kuyusu içerisinden Emare 82
bir adet Unique marka 7.65 mm çapında sol kabzası
üzerinde olmayan taban-ca ve üzerinde monte edilmiş
susturucu, çalılık içerisinden Emare 83 bir adet
KGX 835 seri no'lu Glock marka tabanca şarjör ve
9 adet canlı mermi ve 4 adet boş kovan diğer bir
kuyu içerisinden Emare 84;
1 adet Sabri Özel marka kanl-ı erkek pantolonu
1 adet TTT marka beyaz renk erkek gömleği
1 adet Calvin Klein marka mont
1 adet Diesel marka erkek kot pantolonu
1 adet beyaz renk erkek atleti
1 adet Off marka sweat-shirt
1 adet London Boys marka fermuarlı -erkek
kazağı ve cebindeki havlu parçası
1 çift lacivert erkek çorabı
1 adet siyah renk poşet
bulunup alındığına ilişkin bulgu yaparız.
..............................................
İnandığımız şahadet ve Emare 98 ışığında-
Emare 4 353206034173514 imei no'lu Nokia 1200
marka cep telefonunda Sanık 3'ün parmak izi
olduğuna ilişkin bulgu yaparız.
..............................................
İnandığımız şahadet ve Emare 103 rapor
ışığında X6 -plakalı BMW marka aracın içinden ve
dışından alınan 4 adet Emare 23, 24 boş kovanlar
ile maktülün başından çıkan 5 adet Emare 54
mermi çekirdeğinin birbiri ile ilişkili olduk-
larına ve aynı silahtan atıldıklarına, tümünün
7.65 mm- çapında mermi atan bir silah ile
atıldığına, bu mermilerin atıldığı silahtan
çıkan mermiler ile 15/7/2007 tarihinde Mehmet
Güzelyurtlu'ya atılan 3 mermiye ait boş kovanın
uyumlu olduklarına ve aynı tabancadan çıktıklarına;
.....-..........................................
Emare 106 rapor ışığında Emare 15 üzerine
Unique yazılı tabanca kabzası ile Emare 82
tabancanın uyumlu olduğuna ve kırık kabza
parçasının Emare 82 Unique marka tabancaya ait
olduğuna- ilişkin bulgu yaparız.
...............................................
...............................................
Polisin olay yerine gelmesinden sonra 2 adeti
BMW Jeepin içerisinde 2 adeti dışında bulunan
7.65 mm çapınd-aki Emare 23-24 boş kovanlar ile
otopsi esnasında maktulün kafasından çıkarılan
Emare 54, 5 adet mermi çekirdeğinin birbiri ile
ilişkili oldukları bu boş kovan ve mermilerin
Sanık 3'ün gösterdiği kuyudan çıkarılan Emare 82
Unique m-arka susturuculu 7.65'lik tabanca ile
atıldıkları keza olay yerinde bulunan Emare 15
üzerinde Unique yazan tabanca kabzası ile
Emare 82 Unique marka susturuculu tabancaya ait
olduğu balistik tahlil sonucu ortaya çıktığından
maktul-ün Sanık 3'ün gösterdiği Emare 82 tabanca
ile öldürüldüğü makul şüpheden ari şekilde ortaya
çıkmıştır.
..................................................
Sanık 3'ün Çamlıbel'de gösterdiği diğer bir
kuyudan çıkarılan Emare 84 ar-asındaki bazı giysiler
üzerinde daha önce bulgu yaptığımız şekilde maktul
Yücel Erol'un kan grubuna ait genotipik uyumlu
izler bulunmuştur.
..................................................
Emare 114'e göre 353206034115887 im-ei no'lu
cihaza 3/5/2009 tarihinde 05338861310 no'lu hat
takıldı ve ilk olarak 003579966637 no'lu Güney
Kıbrıs telefonu ile konuştu.
Daha sonra bu hat sadece 05338726292 no'lu hat
ile 3/5/2009 ve 12/5/2009 tarihlerinde konuştu-.
05338726292 no'lu hat ise Karşıyaka-Kozanköy
dağlık yolunda bulunan telefonlar arasında olan
353206034173514 imei no'lu cihaza takıldı ve bu
telefon da ilk olarak Güney Kıbrıs'taki
003579966637'yi aradıktan sonra 3/5/2009 ve
- 12/5/2009 tarihlerinde sadece iki numara ile
konuştu. Bunlar 05338861310 ve 05338865373'tür.
(Emare 113)
..................................................
..................................................
....özellikle 11-/5/2009 tarihinde ZGU 904 plakalı
aracın Sanık 1'in geçirdiği kaza nedeniyle
kontrola gitmesi için kiralandığına yönelik izahatın
doğru olmadığı sonucuna ulaştık ve bu hususta bulgu
yaparız.
.......................................-...........
Dolayısıyla Sanık 1 ve 2'nin Emare 12 ve 63
gönüllü ifadelerinde belirttikleri şekilde maktülün
Sanık 1'e Prenses Gece Kulübünün sahibi Ramadan
Özsütçüoğluları'nın evinin yakma işini verdiğine
ve Sanık 2'nin de Sanı-k 1 sayesinde bu işe dahil
olduğuna ilişkin beyanlarının doğru olduğu
sonucuna ulaştık ve bu hususta bulgu yaparız.
..................................................
..................................................
Sanık 1 -ve 2'nin Emare 12 ve 63 ifadelerinin
doğru olduğuna inandığımız hususları ile İlgen
Cerit'in telefonlarla ilgili şahadetleri ışığında
maktulün ilk defa 3/5/2009 tarihinde Sanık 1 ve
2 ile Lapta'da şato olarak ifade edilen yerde
bul-uştuklarına ve maktulün X6 BMW Jeep aracı ile
Prenses Gece Kulübünün sahibinin evini görmeye
gittiklerine, evi gördükten sonra döndüklerine
ve maktulün Sanık 1 ve 2'yi kiralık araba ZGU
904 plakalı aracın yanına bıraktığına, Sanık
- 1'in 05338854884 no'lu telefon kartını en son
saat 21:02'de maktulün 05338863331 no'lu telefonu
ile konuştuktan sonra kırdığına ilişkin bulgu
yaparız.
..................................................
...........................-.......................
Buna göre Sanıklar 1 ve 2 aralarında telefon-
laştıktan sonra saat 17:39 civarında Sanık 1'in
ZGU 904 plakalı araçla Sanık 2'yi Girne'deki
evinden aldığına, birlikte Boğaz yolunu takip
ettiklerine, Boğaz-'dan benzin ışığı yanan araca
Sanık 2'nin ödediği 10 milyon TL'lik benzin
koyduklarına, ilk önce eski Gönyeli yolundan
White Horse Gece Kulübüne gittiklerine ve
Sanık 3'ün evine doğru yol aldıklarına, saat
18:33'te Sanık 1'in Sanı-k 3'ü telefonda aradığı
ve saat 19:00 sıralarında Sanıklar 1, 2 ve 3'ün
Sanık 3'ün Çamlıbel'deki evinde buluştuklarına
ilişkin bulgu yaparız.
.................................................
.......................................-..........
Sanık 2 Çamlıbel'de azgan ya da çalılık
olarak ifade edilen yabani otlar arasında bulunan
Emare 83 silahın kendi Glock'u olduğunu, o tarihte
emare bulunduğunda sözlü olarak kabul etmiştir.
Bu sözlü itiraf kendisini- bağlamaktadır.
.................................................
Buna göre Emare 84'deki
1 adet TTT marka beyaz renkli erkek gömleğinin
1 adet Calvin Klein marka montun
1 adet Sabri Özel marka kumaş pantolonun
1 adet beya-z erkek atletinin Sanık 2 Hasan Nur'a
ait olduğuna ilişkin bulgu yaparız.
Yine 1 adet Diesel marka kot pantolonun
1 adet Off marka sweat-shirt
1 adet London Boys marka fermuarlı erkek kazağının
1 çift erkek çorabının Sanık 1 Must-afa Çavga'ya ait
olduğuna ilişkin bulgu yaparız.
..................................................
..................................................
Bu safhaya kadar ispatlanan olgular, inandığımız
şahadet ve Sanık 1,2 ve 3'ü-n müspet şeklinde ispat-
lanmış Emare 12, 76, 81, 85 no'lu gönüllü ifadelerindeki
olgular ve sözlü itirafları ışığında 12/5/2009
tarihinde gece saat 20:45 civarlarında Sanıklar 1,2,
3'ün Lapta'daki buluşma yeri olan Şato Lambusa'nın
- yakınlarındaki yolun kenarındaki toprak alana park
ettiklerine, bu sırada Sanık 1'in ZGU 904 plakalı
aracın önüne Sanık 3'ün ise arkaya geçtiğine, bu
sırada siyah bir Mercedesin yanlarından yavaş
yavaş geçtiğine, Sanıkların maktulün d-e o arabada
olmasından kuşkulandıklarına, bu sırada saat
20:54 sıralarında Sanık 1 ile maktulün telefonda
konuştuklarına, Sanık 3'ün arabadan inerek o
bölgede bir yerde saklandığına, ZGU 904 plakalı
araçta yalnız kalan Sanık 1 ve -2'nin araç ile
anayola çıkıp bir tur attığına, bu esnada saat
20:56'da Sanık 3 elindeki 05338726292 no'lu telefonla
Sanık 1'i aradığına ve 33 saniye konuştuklarına,
bu konuşmadan sonra saat 20:58 de Sanık 1'in
maktulü aradığına,- 18 saniye görüştükten sonra
buluşma yerinde buluştuklarına, Sanık 2'nin
maktulün aracının önüne Sanık 1'in Emare 82 taban-
calarla birlikte silahlı olarak sol arkaya oturduğuna,
Sanık 3'ün araca binmediğine, Sanık 21:04'te araçta
- yol alırken maktulün arkadaşı Haydar Hakan Eden'in
telefonundan maktule çağrı geldiğine, kısa süreli
konuştuklarına, daha sonra Prenses Gece Kulübünün
sahibi Ramadan'ın evi sol tarafta maktul tarafından
gösterildiğine, daha sonra ileri-de yukarıda durduk-
larına, Sanık 2'nin evi görmek için aşağıya indiğine,
biraz sonra köpek havlaması ve insan gördüğü
nedeniyle geldiğine, Sanık 1'in maktule düz git
çıkar diyerek toprak yola yönlendirdiğine, maktulün
kaçmak için -toprak yolda yavaş yavaş ilerlerken
Sanık 1'in eline aldığı Emare 82 susturuculu
tabanca ile maktulün kafasına arkadan altı el ateş
ettiğine, aracın kontrolden çıkması sonucu X6 plakalı
BMW Jeep aracın devrilerek ters döndüğüne, maktulü-n
Emare 102 otopsi raporu ve daha önce bulgu yaptığımız
gibi ateşli silah ve mermi çekirdiği yaralanmaları
sonucu öldüğüne ve maktulün 12/5/2009 tarihinde
saat 21:04 ile 21:21 saatleri arasında bir zamanda
öldürüldüğüne ilişkin bul-gu yaparız.
.....................................................
...........................Sanık 3'ün arabadan inip
saklandığı, Sanıklar 1 ve 2'nin maktul ile Lapta'da
Şato Lambusa Otelin yakınlarında bulunan toprak
arazide buluş-tukları, Sanık 2'nin maktulün BMW
marka X6 siyah Jeepin ön tarafına, Sanık 1'in ise
arkaya oturduğu, görülecek evin önünden geçtikten
sonra ileride bir yerde park ettikleri, Sanık 2'nin
evi tetkik için araçtan indiği, daha sonra köpek
- havlaması ve insan var diye geri döndüğü, Sanık 1'in
maktule kaçmak için düz gitmesini söyleyerek toprak
yola yönlendirdiği ve toprak yola giren maktulün
Sanık 1 tarafından elindeki susturuculu tabanca
ile başına altı kez ateş etmek- suretiyle maktul
Yücel Erol'u öldürmüş olduğu ispatlanmış oldu.
....................................................
....................................................
Buna göre Sanıklar 1 ve 2'nin maktulden Prenses
Gece Kul-übünün sahibi Ramadan Özsütçüoğluları'nın
evinin yakılması işinin kendilerine verildiğini
Sanık 3'e söylediklerinde, Sanık 3'ün buna tepki
verdiğine ve Mehmet Güzelyurtlu'nun maktul ile
birlikte davranarak tuzak olduğu düşüncesine
- kapıldıklarına, bu düşünceden hareketle maktulün
Sanık 1 ve 3'ü öldürmeden, onların maktulü öldürmeyi
düşünüp planlamaya başladıklarına, bu plana ev
yakılma işinde olan Sanık 2'yi de dahil ettiklerine,
kafalarındaki maktulü öldürme pla-nına uygun olarak
önce maktule yakılacak evi tekrar göstermesi için
telefon ederek onu olay yerine getirmeyi ve orada
bulunan toprak yolda susturuculu tabanca ile
Sanık 1 tarafından vurulduktan sonra, Sanık 3'ün
ZGU 904 plakalı ar-açla kaldığı yerden hareket
ederek Sanıklar 1 ve 2'yi alarak kaçmayı tasarla-
dıklarına, bu planı kesin olarak uygulamayı
12/5/2009 tarihinde önceden niyet edip planladıklarına
ve 12/5/2009 tarihinde her üç Sanığın bu amaçla saat
- 19:00'da Sanık 3'ün Çamlıbel'deki evinde toplanarak
yürürlüğe koyduklarına ilişkin bulgu yaparız.
......................................................
Bu gerçek ışığında Sanıkların planlarından soğuk
kanlı şekilde düşünüp vazgeçm-eleri için fırsatları
ve zamanları olduğuna ancak bundan vazgeçmediklerine
ilişkin bulgu yaparız.
......................................................
Taammüd bulgumuzda hatalı olabileceğimiz düşünce-
sinden hareketle meseley-i incelediğimizde, Sanıkları
I. Davadan beraat ettirmiş olsak bile huzurumuzda
ispatlanan olgular ışığında Sanıkların birlikte
hareket ettikleri, Sanık 3'ün Sanık 1'e cinayet
silahını temin ettiği, Sanık 2'nin üzerindeki silahı
Emare 82 silah tutukluluk ya-par diye kullanılması
için Sanık 1'e verdiği ve suçun işlenmesinden önce
ve işlendikten sonra yardımlaştıkları sabit olduğundan,
madde 20 ve 21 altında her üçünü de II. Davadan
yine suçlu bulup mahkum ederiz."


Yukarıdaki bulguları yaptıktan sonra S-anıkların aleyhlerine getirilen 8 davadan da suçlu bulup mahkûm etmiş
ve Sanıklara sırası ile Sanık (1) ve (3)'e 1. davadan 30'ar
yıl, Sanık (2)'ye aleyhindeki 1. davadan 25 yıl, Sanık (1)
ve (3)'e 2. davadan 25'er yıl, Sanık (2)'ye 2. davadan
20 yıl, S-anıklara 3. davadan 3'er yıl, 4. davadan
4'er yıl, 5, 6, 7. davadan 3'er yıl ve 8. davadan 6'şar ay
hapislik cezası vermiştir. Sanıklar sırası ile Sanık (3)
mahkûmiyet ve ceza aleyhine 68/2010 sayılı istinafı,
Sanık (2) 69/2010 sayılı istinafı, Sanık (1)- ise 70/2010
sayılı istinafı dosyalamış, cezaların az olduğu ile ilgili ise Başsavcılık tarafından Sanık (1) aleyhine 73/2010 sayılı
istinaf, Sanık (2) aleyhine 72/2010 sayılı ve Sanık (3) aleyhine 71/2010 sayılı istinafları dosyalamıştır. İstinaflar birl-eştirilerek dinlenmiştir.

69/2010 ve 70/2010 sayılı istinaflarda İstinaf Eden Sanık (1) ve (2)'nin Avukatı yaptığı hitabında, istinaflarının 4 başlık altında birleştirilerek hitapta bulunmuştur. Şöyle ki;

Sanıkların adil yargılanmadığını,
Sanıkla-rın gönüllü olarak ibraz edilen ifadelerinin
gönüllü olmadığını,
Sanıkları taammüden adam öldürme suçundan mahkûm
etmekle İlk Mahkemenin hata ettiğini,
Sanıklara verilen cezaların alenen fahiş olduğunu

ileri sürmüştür.

Sanık (3)'ün dosyalamış olduğ-u 68/2010 sayılı istinafta ise toplam 5 istinaf sebebi bulunmakta idi.
1. Başlık altındaki istinafı Sanığın vermiş olduğu
28.6.2009 tarihli ifadesinin gönüllü olduğuna karar
vermekle İlk Mahkemenin hatalı hareket ettiğini,
2.- Sanık 3'ün adam öldürme suçundan mahkûm etmekle
İlk Mahkeme hatalı hareket etmiştir.
3. Başlık altında ise Sanıkları taammüden adam öldürme
suçundan mahkûm etmekle hata ettiğini,
Sanık 3'ün Emare 90 kamera kayıtlarını dikkate
alm-amakla hata ettiğini,
Başlık altında ise Sanığa takdir edilen cezaların
alenen fahiş olduğunu;

ileri sürmüştür.

Yukarıya aktarılan başlıklar altında Sanık Avukatları Mahkemeye hitap etmişler, Sanık Avukatlarının hitabından sonra söz alan İddia Ma-kamı adına bulunan Savcı ise öncelikle kendi dosyalamış olduğu Sanıklar aleyhindeki 71/2010, 72/2010 ve 73/2010 sayılı istinaflardaki cezaların alenen az olduğu ile ilgili istinafı ele alıp hitapta bulunmuş ve bilâhare Sanıkları istinaflarındaki avukatları-nın hitaplarına karşı
cevap vermiştir.

Sunulan şahadet ve ibraz olunan emareler incelendiği zaman meselenin olgularının kısaca şöyle olduğu anlaşılmaktadır:


12.5.2009 tarihinde gece saat 21.30 raddelerinde Lapta
Belediyesi'nde görevli Bekir Kı-lıç'ın ilaçlama yaptığı sırada Lapta'da Karşıyaka Köyü istikâmetinde toprak yol içerisinde ters devrilmiş siyah BMW marka araç içerisinde yüzükoyun yatan birisini görmüş, seslendiği zaman ses vermemesi üzerine durumu polise intikal ettirmiş, olay yerine ge-len polis tarafından yapılan incelemede baş kısmının araba içerisinde diğer kısmın ise araba dışında yüzükoyun yatan birisini tespit etmiş, olay mahalline çağrılan Dr. Seral Çağman'ın yaptığı muayenede kişinin ölü olduğu tespit edilmiş ve olay mahallinde ç-ekilen resimlerle de bu durum saptanmıştır. Bilâhare yapılan incelemede cesedin Yücel Erol'a ait olduğu tespit edilmiştir. Olay mahallinde 2 adet araba içerisinde 2 adet araba dışında olmak üzere 4 adet boş kovan ve 1 adet kahverengi tabanca kabzası bulu-narak emare olarak müsadere edilmiş, araba içerisinde yapılan incelemede ise muhtelif yerlerinde kan izleri olduğu saptanmıştır. 14.5.2009 tarihinde yapılan otopside ise maktulün başına isabet eden 5 adet ateşli silah mermisi ile öldürüldüğü saptanmış ve -başından 5 adet mermi çekirdeği çıkarılarak polise teslim edilmiştir. 13.5.2009 tarihinde Çamlıbel ovasında ZGU 904 plakalı bir aracın bulunması üzerine yapılan tahkikat sonucu aracın Sanık (1) tarafından kiralandığı tespit edilmiş ve aracın arızalandığın-ı ise Sanık (3) tarafından ilgili şirkete bildirildiği tespit edilmesi üzerine Sanıklar 13.5.2009 tarihinde ZGU 904 plakalı araçta kan lekeleri tespit edilmesi üzerine aleyhlerine Girne'de meydana gelen bir yaralama olayı ile ilgili Mahkemeden tutuklama em-ri çıkarılarak ayrı ayrı polise celbedilmişler ve 12.5.2009 tarihinde yaptıkları ile ilgili Sanıklardan birer açık ifade alınmış, 14.5.2009 tarihinde Yücel Erol'un öldürüldüğünün otopsi sonucu tespit edilmesi üzerine Sanıklar Yücel Erol'un öldürülmesinden -zanlı olarak Mahkeme huzuruna çıkarılmışlar ve muhtelif tarihlerde remand'a çıkarılarak tutuklulukları devam etmiştir. Sanıklar açık ifadelerinde olayla ilgili herhangi bir itirafta bulunmamışlardır. 10.6.2009 tarihinde Sanık (2) bir ifade vererek ifades-inde suçun Sanık (1) tarafından işlendiğini iddia etmiş ve bu ifade bilâhare Sanık (1)'e gösterilmiştir. Sanık (1) ise 12.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde maktulün kendisinin öldürdüğünü itiraf etmiş ve olay gecesi Sanık (2) ve (3)'ün kullandıkla-rı telefon ile maktulün telefonunu kırıp attıkları yeri göstermiş ve gösterdiği yerde 17 adet telefon parçası bulunarak emare olarak alınmış, bilâhare Sanık (2) ikinci bir ifade vererek olayı detaylı olarak anlatmıştır. Sanık (3) ise 28.6.2009 tarihinde v-ermiş olduğu ifadesinde olayın nasıl gerçekleştiğini ve olayda kendisinin nasıl bir rol aldığını izah etmiş ve olay gecesi maktulün öldürülmesinde kullanılan 7.65'lik üzerinde susturucu takılı tabancayı atılan kuyuyu göstermiş keza aynı gece olayda Sanık (-1) tarafından taşınan ancak kullanılmayan Sanık (2)'ye ait 9 mm çapındaki tabancanın atılı olduğu yeri göstermiş ve her iki tabanca da gösterildikleri yerden alınarak emare olarak zaptedilmiş, bilâhare Sanık (3) olay gecesi Sanık (1) ve (2)'nin olay sırası-nda giydikleri ve üzeri kanlı olan elbiselerin de atıldığı kuyuyu göstermiş ve gösterdiği yerden siyah naylon poşet içerisinde Sanık (1) ve (2)'ye ait elbiseler bulunarak emare olarak alınmıştır. Olay yerinde bulunan 4 adet boş kovanlar maktulün vücudunda-n çıkarılan 5 adet çekirdek ve Sanık (3)'ün gösterimi üzerine bulunan 7.65 çapındaki ucuna susturucu takılı tabancanın yapılan balistik muayenesinde olay yerinde bulunan boş kovanlar ile maktulün vücudundan çıkarılan 5 adet çekirdeğin emare tabancadan atıl-dığı saptanmıştır. Bilâhare Sanık (2) ve (3)'ün elbiselerindeki kan izleri ile maktulün arabasında bulunan kan izlerinin yapılan analizinde Sanıklara ait elbiseler üzerinde maktule ait kan izlerinin bulunduğu tespit edilmiştir. Sanık (1)'in gösterimi ile- bulunan 17 adet telefon parçalarının ise yapılan incelemesinde 1 adet telefonun maktule ait olduğu, 2 adet telefonun ise olay gecesi Sanık (2) ve (3) tarafından kullanılan ve daha önce Sanık (2) tarafından satın alınan telefonlar olduğu saptanmış ve telef-onlar Emare 3 ve 4 olarak Mahkemeye ibraz edilmiştir. Emare 4 olarak ibraz edilen telefon üzerinde yapılan parmak izi incelemesinde Sanık (3)'e ait parmak izi olduğu saptanmıştır. Yine yapılan inceleme sonucu Emare 3 ve 4 olarak ibraz edilen telefonların- 3.5.2009 tarihinde Güney'deki Lazaro isimli şahıs aranarak denedikleri ve çalışır durumda oldukları tespit edildiği, sisteme kayıtlı olmadıkları ve sadece 3.5.2009 tarihinde ve 12.5.2009 tarihinde yani olay gecesi kullanıldıkları tespit edilmiştir.
Yine o-lay mahallinde Çamlıbel ovasında bulunan ZGU 904 plakalı aracın önce 2.5.2009 tarihinden 5.5.2009 tarihine kadar Sanık (1) için Sanık (3) tarafından kiralandığını ve kira bedelinin Sanık (3) tarafından ödendiği, aracın Sanık (1) tarafından kullanıldığı ve -aracın 4.5.2009 tarihinde iade edildiği, aynı aracın ikinci kez 11.5.2009 tarihinde yine Sanık (3) tarafından Sanık (1)'e kiralandığı ve kira ücretinin yine Sanık (3) tarafından ödendiği, araç ile Sanık (1) ve (2)'nin 12.5.2009 tarihinde saat 19.00 raddele-rinde Sanık (3)'ün Çamlıbel'deki evine gittikleri ve saat 20.30
raddelerinde Çamlıbel'den ayrılarak Sanık (1) ve (2)'nin maktul ile buluşacakları Şato Lambousa yanına toprak yol içerisine geldikleri sırada maktulün gelmesini beklerken yanlarından siyah bir- Mercedes'in geçtiğini, içerisinde 4 kişi olduğu ve içinde maktulün de olacağından şüphelen-diklerini, ancak aracın geçmesinden sonra Sanık (1) ve (2)'nin araçla kendi ifadelerine göre bir tur attıkları ve tekrar Şato Lambousa'nın yanına geldikleri, bu sır-ada saat 20.56'da Sanık (3)'ün Sanık (1) ile telefon konuşma yaptığı, Sanık (1) ve (2)'nin Şato Lambousa'nın yanına geldikten sonra saat 20.58'de Sanık (1)'i maktulün aradığı ve takriben 21.00 sıralarında maktulün Şato Lambousa yanına geldiği, Sanık (1) ve- (2)'nin maktulün aracına bindikleri, Sanık (3)'ün ise Şato Lambousa yanında kaldığı, maktulün Sanık (1) ve (2)'ye Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini göstermek üzere Lapta içerisine gittikleri, evin yanına geldikleri zaman evin az ilerisinde aracı durdurduğ-u, Sanık (2)'nin araçtan inip evi gördüğü ve geri döndüğü zaman köpek havlaması ve evde insan olduğu izlenimi edindiğini, maktule söylediği, maktulün ise evi yakmamaları kendisinden haber beklemelerini ve haber geldiğinde evi yakmaları doğrultusunda aralar-ında bir konuşma geçtiği ve oradan hareketle toprak yola girdikleri, toprak yolda ilerledikleri bir sırada Sanık (1) tarafından emare olarak ibraz edilen kahverengi kabzalı 7.65'lik tabanca ile Yücel Erol'a 6 el ateş ederek başından vurulduğu yukarıda izah- edilen otopsi raporu ve balistik rapor ile tespit edilmiştir.

Bu meselede Yücel Erol'un öldürülmesi ile ilgili olayda görgü tanığı yoktur. Davayı dinleyen Girne Ağır Ceza Mahkemesi önce Sanıkların itirafları ve gönüllü ifadeleri dışında Sanıkları o-laya bağlayan şahadet olup olmadığını incelemiş ve yaptığı inceleme sonucu gönüllü ifade ve Sanıkların itirafları dışında da elde edilen emareler ve çevre şahadetten Sanıkların maktulü öldürdükleri sonucuna varmıştır. Şöyle ki; Sanık (3)'ün 2.5.2009 tari-hinde Sanık (1)'e ZGU 904 plakalı aracı kiralamış olduğu, aracın 5.5.2009'a kadar kiralanmış olmasına rağmen 4.5.2009'da geri iade edildiği, aynı gün yani 3.5.2009 tarihinde Sanık (1) ve (2)'nin Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini yakması için maktul ile anl-aştıkları ve maktul tarafından kendilerine Lapta'da bulunan Ramadan Özsütçüoğluları'na ait evi göstermek için olay yerine gittikleri ve evi gösterdiği, Sanık (3)'ün ise olay yerine gitmediği, Sanıkları araçta beklediği ve bilâhare evin gösterilmesini mütea-kip Sanıkların ZGU 904 plakalı aracı bıraktıkları Şato Lambousa yanına geri geldikleri ve hep birlikte Sanık (3) tarafından evlerine bırakıldığı bilâhare aynı aracın 11.5.2009 tarihinde kiralandığı ve aynı gün Sanık (1) tarafından maktulün arandığı ve evin- yerinden emin olmak için tekrar göstermesi için maktulden rica ettiği, maktulün ise o gün gelemeyeceğini ancak Salı akşamı yani 12.5.2009 tarihinde gösterebileceğini söylemesi üzerine Sanık (1) ve (2) 12.5.2009 tarihinde saat 18.00 raddelerinde biraraya g-elip aynı araçla Sanık (3)'ün Çamlıbel'deki evine gittikleri ve her 3 Sanığın 19.00 raddelerinde Sanık (3)'ün evinde buluştukları ve evin balkonunda oturup konuştukları, bu arada Sanık (1)'in maktul ile telefonda konuştuğu ve 20.30 raddelerinde Sanık (3)'ü-n evinden ayrılırken 7.65'lik tabancanın ZGU 904 plakalı araca Sanık (3) tarafından konduğu, Sanık (2)'ye ait 9 mm'lik tabancanın Sanık (2) tarafından taşındığı ve maktul ile buluşacakları yere gitmek üzere hareket ettikleri zaman her iki tabancanın da San-ık (1)'e verildiği, maktul ile buluştukları yere gitmek üzere hareket ettikleri, Şato Lambousa yanına geldikleri zaman
olgularda da ifade edildiği gibi yanlarından siyah bir Mercedes'in geçtiği, içinde 4 kişinin olduğu, maktulün de arabanın içerisinde- olabileceğini şüphe ettikleri ancak aracın geçip gittikten sonra Sanık (1) ve (2)'nin bir tur atıp tekrar aynı yere geldikleri, bu arada Sanık (3) ile Sanık (1)'in 20.56'da telefon konuşması yaptıkları ve tekrar Şato Lambousa yanına geldiklerinde 20.58'de- maktulü aradığı ve kısa bir süre sonra maktulün Şato Lambousa'nın yanına geldiği, Sanık (1) ve (2)'nin maktulün aracına binerek kendilerine göstereceği Ramadan Özsütçüoğluları'nın evine doğru hareket ettiklerini, saat 21.04'te maktulün telefonla arandığı,- telefonu açanın Haydar Hakan Eden olduğu ve kısa bir konuşma yaptığı, bilâhare evin yanına gittikleri, Sanık (2)'nin arabadan inip evi kontrol ettiği ve arabaya geldiği zaman köpek havlaması ve evde insan olduğunu söylemesi üzerine olay yerinden ayrılıp t-oprak yola girdikleri, toprak yolda ilerlerken Sanık (1) tarafından 7.65'lik tabanca ile 6 el ateş etmek suretiyle Yücel Erol'un öldürüldüğü bilâhare aracın kontrolden çıkarak ters devrildiği ve maktulün aracın içerisinde baş kısmı aracın içerisinde, gövde- kısmının ise arabanın dışında yüzükoyun vasiyette bulunduğu, Sanık (1) ve (2)'nin araçtan çıktıktan sonra aracın çalışır durumda olduğu ve ışıkların yanık olduğu, aracı söndürüp ışıkları kapattıktan sonra maktulün telefonu alıp olay yerinden ayrılmışlar v-e Sanık (3) ile telefon irtibatı kurdukları ve bulundukları yeri söyleyerek Sanık (3) tarafından ZGU 904 plakalı araç ile alınarak Çamlıbel'e Sanık (3)'ün evine doğru hareket ettikleri, yolda giderken Sanık (2) ve (3)'ün kullandığı telefonlar ile maktulün -kullandığı telefon kırılarak yol kenarında bir yere atıldığı, bilâhare Çamlıbel ovasına geldikleri zaman aracın bozularak yolda kaldığı, Sanık (3)'ün aracı kiraladıkları şirketi arayarak aracın Çamlıbel ovasında bozulup kaldığını ve oradan aldırılması iste-ndiği, Sanık (3)'ün evine doğru gelirlerken olayda kullanılan 7.65'lik tabancanın Sanık (3) tarafından Maronit'in tarlası diye ifade edilen yerde kuyuya atıldığı, Sanık (2)'ye ait 9 mm tabanca da yine yol kenarında otlar içerisine atıldığı, Sanık (3)'ün ev-ine geldikten sonra Sanık (1) ve (2)'nin kanlı elbiselerini çıkardığı ve Sanık (3) tarafından siyah bir poşete konup siyah poşetin Sanık (3)'ün evinin yanındaki bir tarladaki kuyuya atıldığı, Sanık (2)'nin ise yaralı elini Sanık (3)'ün verdiği zivaniya ile- pansuman yaptığı ve pansuman yaptığı peçetenin bilâhare emare olarak alındığı, analiz yapıldığı ve üzerinde Sanık (2)'nin kanı olduğu tespit edilmiştir. Sanık (3)'ün bilâhare Sanık (1) ve (2)'yi arabaya alarak, eşini ve çocuğunu da alarak Girne'ye götürü-p evlerine bıraktığını ve kendi ailesi ile birlikte Çamlıbel'deki evine döndüğü, 13.5.2009 tarihinde aracın ZGU 904 plakalı aracın ovada şüpheli olarak tespit edilmesi üzerine başlatılan polis tahkikatı sonucu araba içerisinde kan izleri olduğunu tespit ed-en polis tarafından yaralama olayı ile ilgili soruşturma başlatıldığı, aracın kiralandığı şirketten yaptığı araştırma sonucu aracın Sanık (3) tarafından Sanık (1)'e kiralandığını tespit etmesi üzerine Sanıkların yaralama suçu ile ilgili tutuklama emri alar-ak Sanıklar karakola celbedilmiş ancak aleyhlerine tutuklama emri olduğu Sanıklara bildirilmeden Sanıklardan 12.5.2009 tarihinde yaptıkları ile ilgili birer açık ifade almış, Sanıklar açık ifadelerinde Yücel Erol'un öldürülmesi ile ilgili herhangi bir izah-atta bulunmamışlardır.

14.5.2009 tarihinde Yücel Erol'un cesedinde yapılan otopside ateşli silah sonucu başına ateşli silahla ateş edilmek suretiyle öldürüldüğü saptanması üzerine telefon konuşmalarından hareketle Sanıklar Yücel Erol'u öldürme suçu- ile ilgili zanlı olarak tahkikata devam edilmiş ve bilâhare olgulardan da izah edildiği gibi önce Sanık (2) ifade vermiş bilâhare Sanık (1) ifade vermiş ve ifade verdikten sonra telefonların atıldığı yeri göstermiş, Sanık (2) bilâhare yine bir ifade vermi-ş ve olayı daha detaylı anlatmış, Sanık (3) ise 28.6.2009 tarihinde ifade vermiş ve ifadeyi müteakip olayda kullanılan 7.65'lik tabanca ile olayda kullanılmayan
9 mm tabancanın atıldıkları yerleri göstermiş keza Sanık (1) ve (2)'nin olay gecesi giydikleri- ve kanlı olan elbiseleri polise teslim etmiş ve yine yukarıda izah edildiği gibi poliste yapılan muayenede 7.65 tabancanın Yücel Erol cinayetinde kullanılan silah olduğu saptanmış, bulunan kırık telefonların ise Sanık (2) ve (3)'e ait olup Emare 3 ve 4 ol-arak ibraz edilen telefonlar olduğu, bu telefonların 3.5.2009 tarihinde Güney Kıbrıs'ta Lazaro isimli şahsın aranması suretiyle açıldıkları ancak sisteme kayıtlı olmadıkları ve sadece 3.5.2009 tarihi ile 12.5.2009 tarihinde kullanıldıkları Emare 4 olarak i-braz edilen telefon üzerinde Sanık (3)'e ait parmak izleri saptandığı, yine Sanık (1) ve (2)'nin kanlı elbiseleri üzerinde bulunan kan izleri ile maktulün aracında bulunan kan izlerinin maktule ait kan örneği ile yapılan analizlerinde aynı kan olduğu diğer- bir deyişle kan örneklerinin maktulün kanı ile uyumlu olduğu analiz raporlarında saptandığını tespit eden İlk Mahkeme Sanıkların ifadeleri ve itirafları yönündeki yukarıda izah edilen maddi delillerle kanıtlanmış olduğu sonucuna varmıştır.

Sanıkla-rın vermiş oldukları gönüllü ifadelerin gönüllü olup olmadıkları yönünde yapılan itiraz üzerine duruşma içinde duruşma yapılmış ve ara kararlarında her 3 Sanığın da vermiş oldukları ifadelerin ve yaptığı şifahi itirafların gönüllü itiraflar ve gönüllü ifad-eler olduğu sonucuna vararak Sanıkların gönüllü ifadelerinde de izah ettikleri şekilde önceden planlayarak maktul Yücel Erol'u öldürme fiilini taammüden işledikleri sonucuna varmıştır. Şöyle ki; Sanık (1) ve (3)'ün Mehmet Güzelyurtlu tarafından kendi ifa-delerine göre öldürülecekleri şüphesi taşıdıkları çünkü Mehmet Güzelyurtlu'nun ailesinin öldürülmesinden dolayı Sanık (1)
ve (3)'ü sorumlu tuttuğu ve bu nedenle yanında çalışan Yücel Erol'a kendilerini öldürteceği şüphesinde oldukları bu nedenle kendileri -öldürülmeden Yücel Erol'u öldürmeyi planladıkları ve 12.5.2009 tarihinde Yücel Erol'un Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini Sanık (1) ve (2)'ye gösterilmesini bahane ederek Yücel Erol'u olay mahalline çağırdıkları ve olay mahallinde yukarıda izah edildiği şek-ilde cinayeti işlemiş oldukları her 3 Sanığın da bu olayın içerisinde oldukları, Sanık (3)'ün olay mahalline gitmemekle beraber planlamada Sanık (1) ve (2) ile birlikte hareket ettiği, yaptıkları plan gereğince Sanık (1) ve (2)'nin Yücel Erol'un arabasına -binip olay yerine gidecekleri ve silahın Sanık (1) tarafından kullanılacağı ve öldürme fiilinden sonra Sanıkların gelecekleri yere kendisinin arayacağını anlaştıklarını ve plan gereğince Sanık (1) ve (2)'nin maktulün aracına binip olay mahalline gittikleri- ve yukarıya izah edilen cinayetin işlenmesinden sonra toprak yoldan değil ovadan makinist Yusuf'un garajının yanına geldikleri ve Sanık (3)'ün kendilerine oradan aldığı, yine Sanık (3)'ün kendi ifadesinden de anlaşılacağı gibi Sanık (1) ve (2)'yi Şato Lam-bousa'nın yanında değil maktulün arabasına binip ayrılmalarından sonra kendisinin de araba ile Vasilya'ya doğru gittiğini, 10-15 dakika sonra Sanık (2)'yi aradığı, Sanık (2)'nin kendisinin kaza yaptığını söylediğini bilâhare Sanık (1)'i aradığını ve kaza y-aptıklarını söylediğini, Sanık (1)'in de kaza yaptığını ve bilâhare bulundukları yeri söyleyerek Sanık (3) tarafından alınarak Çamlıbel'e gitmek üzere ve yukarıda izah edildiği gibi aracın yolda bozulduğu ile ilgili Sanık (3)'ün şirkete bilgi verdiği, Sila-hların Sanık (3) tarafından 7.65 tabancanın kuyuya atıldığı, 9 mm tabancanın ise otlar içerisine atıldığı, Sanık (1) ve (2)'nin kanlı elbiselerinin ise Sanık (3) tarafından evinin yakınındaki bir kuyuya atıldığı olgu olarak saptanmıştır.
Yine ola-y gecesi Sanık (2) ve (3)'ün kullandığı ve Emare 3 ve
4 olarak ibraz edilen telefonların kayıtsız olduğu ilk kez
kullanılma 3.5.2009 tarihinde Güney Kıbrıs'ta yaşayan Lazaro isimli bir şahsın aranarak telefonların çalışır oldukları tespit edildiği, arandığ-ı sırada Sanık (3)'ün ikâmetgâhının bulunduğu, Selvilitepe-Çamlıbel baz istasyonundan beslendiği ve her iki telefonun sadece 3.5.2009 ve 12.5.2009 tarihinde
kullanıldıkları, olaydan sonra kırılarak atıldıkları tespit edilmiştir.

İlk önce her 3 Sanığı-n da vermiş oldukları ifadelerin gönüllü olduğuna karar vermekle Girne Ağır Ceza Mahkemesinin hata ettiği yönündeki istinaf sebebini incelemeyi uygun gördüm.

Sanık (1)'in 13.5.2009 tarihinde vermiş olduğu açık ifadenin baskı ve yargıç kurallarına a-ykırı olarak alındığı iddia edilmiş ve duruşma içinde duruşma yapılmıştır. Yapılan duruşma içinde duruşmada İddia Makamı 3 tanık dinletmiş ayrıca 5 adet de emare ibraz etmiştir. Sunulan şahadet ve ibraz olunan emareleri inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkemes-i ara kararının sayfa 4'te şu bulguyu yapmıştır:

"Bu safhada iddia makamı tanıklarının
mahkemeye doğru söyledikleri ve açık ifadenin
alınması ile ilgili herhangi bir yargıç kuralı
ihlali bulunmadığı ve herhangi bir bask-ı uygu-
lanmadan alındığı sonucuna ulaştık. Dolayısıyla
itiraz reddedilir ve açık ifadenin Sanık 1
tarafından usulüne uygun ve gönüllü olarak
verildiğine ve ibraz edilebileceğine ilişkin
bulgu yaparız."
Bu bu-lguyu yaptıktan sonra Sanık (1)'in vermiş olduğu açık ifadenin gönüllü olduğuna karar vererek ibrazına izin vermiştir. Yapılan inceleme sonucu Girne Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ara kararın hatalı olmadığı
sonucuna varmış bulunmaktayım. Bu neden-le Sanık (1)'in vermiş olduğu ifadenin ve şifahi itirafların gönüllü olduğu yönünde Girne Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararın doğru olduğu kanaatindeyim.

Sanık (1)'in 12.6.2009'da vermiş olduğu ifadenin gönüllü olmadığı ve işkence, baskı ve tehd-it sonucu alındığı yönünde yapılan itiraz üzerine duruşma içinde duruşma yapılmış ve bu maksatla İddia Makamı 8 tanık celbetmiş ayrıca 12 adet de emare ibraz etmiştir. Sanık (1) ise yeminli şahadet vermiş ayrıca 8 de tanık dinletmiştir. Sunulan şahadet v-e ibraz olunan emareleri inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkemesi ara kararının sayfa 23 ve 24'te şu bulguları yapmıştır:

"İfadenin içeriğinin doğruluğu bu safhanın
konusu değildir, ancak ifadenin hazırlanmış bir
metin imzalanması ol-madığı aşikardır.
Tüm yukarıdakiler ışığında, iddia makamının
tanıklarına itibar ederiz ve Sanık 1'e itirafa
yönelik baskı, şiddet veya vaad yapılmadığına
ilişkin bulgu yaparız.
Bu bulgumuz ışığında Sanık 1- Avukatının baskı,
şiddet iddialarını reddederiz.
...............................................
Tüm yukarıdakiler ve iddia makamının tanık-
larının itibar ettiğimiz şahadetleri ışığında
Sanık 1'den 11.6.09-12.6-.09 tarihlerinde gece
23.00-04.00 saatleri arasında alınan ifadenin
gönüllü bir ifade olduğuna ilişkin bulgu yaparız."


Bu bulgulardan sonra ifadenin gönüllü olduğu sonucuna vararak Emare 12 olarak ibrazına izin vermiştir. Girne Ağır- Ceza Mahkemesinin 20.4.2010 tarihinde vermiş olduğu ara kararı incelendiği zaman sunulan şahadeti ve emareleri özellikle doktor raporları ile remand duruşmasındaki duruşma notlarını inceledikten sonra Sanığa herhangi bir baskı yapılmadığı, işkence yapıldı-ğı yönünde şahadet olmadığı, özellikle sunulan doktor raporları ışığında ve remand notlarından da Sanığa herhangi bir tehdit, baskı veya işkence yapılmadığı sonucuna varmıştır. Girne Ağır Ceza Mahkemesi bu sonuca varabilmesi için huzurunda yeterli şahadet- ve emare bulunmaktadır. Bu nedenle Girne Ağır Ceza Mahkemesinin huzurundaki şahadeti titiz bir şekilde incelediği ve her itiraz maksadı için gerekçeli kararlar verdiği anlaşılmak-tadır. Söylenenler ışığında Girne Ağır Ceza Mahkemesinin Sanık (1)'in ifad-esinin ve şifahi itiraflarının gönüllü olduğuna karar vermekle bir hata işlemediği kanaatindeyim. Bu nedenle Sanık (1)'in ifadesinin ve sözlü itiraflarının gönüllü olduğuna karar vermekle Girne Ağır Ceza Mahkemesinin hatalı hareket ettiğini yönündeki Sanı-k (1)'in istinafının reddedilmesi gerekir kanaatindeyim.

Sanık (2)'nin ise 10.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadenin ibraz edileceği sırada Sanık Avukatı ifadenin gönüllü olmadığı yönünde yapmış olduğu itiraz üzerine duruşma içinde duruşma yapılmış -ve bu maksatla İddia Makamı 20 tanık dinletmiş ayrıca 13 adet belge emare olarak ibraz etmiştir. İddia Makamı duruşma sırasında Sanık (2) bizzat yeminli şahadet vermiş, 12 de tanık dinletmiştir ve Sanık (2) tarafından 8 adet emare ibraz edilmiştir. Sunul-an şahadet
ve ibraz olunan emareleri inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkemesi Mavi 21 ve 22'de şu bulguları yapmıştır:

"İddia makamının polis tanıklarının tıbbi
şahadet ve Fikret Gencer'in şahadeti ile uyumlu

şahadet verdik-leri sonucuna ulaştık ve şahadet-
lerine inandık.
İnandığımız şahadet ışığında, Sanık 2'nin
9.6.2009 tarihinde Girne Merkez Karakolunda
tutuklu bulunduğu bir sırada saat 23:45
sıralarında Müfettiş Muavini Ömer U-çurum'un
aldığı bilgi üzerine Sanık 2'nin yanına
gittiğine, Sanık 2'nin kendisine Turgay Bey'e
ifade vereceğini söylediğine ve Müfettiş Muavini
Ömer Uçurum'un telefondan Müfettiş Muavini
Turgay Kırok'a ulaşamaması ne-deniyle tahkikat-
lardan sorumlu Müfettiş Arslan Coşkun'u haberdar
ettiğine, durumdan Müdür Oral Çelebioğlu'nun
bilgilendirildiğine, Polis Memuru Süleyman
Çelik'in gönderilerek Müfettiş Muavini Turgay
Kırok'a haber- verdiğine, Müfettiş Muavini
Turgay Kırok'un 10.6.2009 tarihinde saat
02.00-02.10 saatleri arasında Girne Merkez
Karakoluna geldiğine saat 02.30 civarında
Sanık 22'nin yanına indiğine, Sanık 2'nin
Müfettiş Muavini T-urgay Kırok'a 'Turgay Bey,
ben sana doğrusunu anlatayım, nasıl olduğunu
bil. Ben de rahat edeyim. Susma ile olma-
yacağını anladım' dediğine Müfettiş Muavini
Turgay Kırok'un Sanık 2'ye yasal ihtarda
bulunduğuna San-ık 2'nin cevaben 'Olan oldu
zaten daha ne susayım' dediğine ve 02:40-05:50
saatleri arasında Sanık 2'nin ifadesini temin
ettiğine ve bu ifadenin gönüllü ifade olduğuna
ilişkin bulgu yaparız.
Netice olarak itiraz r-eddedilir ve ibrazı
istenen ifade Emare 63 olarak kaydedip
işaretlenir."

Bu bulguları yaptıktan sonra Sanık (2)'nin vermiş olduğu ifadenin gönüllü olduğu sonucuna varmış ve emarenin ibrazına emir vermiştir. Girne Ağır Ceza Mahkemesi-nin 13.5.2010
tarihli ara kararı incelendiği zaman sunulan şahadet ve ibraz edilen emareleri titiz bir şekilde inceleyip sonucuna varmış
ve yapmış olduğu bulguları yapabilmesi için huzurunda yeterli şahadet ve emare bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle- Girne Ağır Ceza Mahkemesinin Sanık (2)'nin 10.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadenin gönüllü olduğu keza yapmış olduğu sözlü itirafların gönüllü olduğu sonucuna varmakla herhangi bir hata etmediği sonucuna varmış bulunmaktayım. Bu nedenle Sanık (2)'nin -ifadenin gönüllü olmadığı yönünde yapmış olduğu istinafının reddedilmesi gerekir kanaatindeyim.

Sanık (2)'nin vermiş olduğu açık ifadenin gönüllü olmadığı yönünde yapılan itiraz üzerine önce duruşma içinde duruşma yapılmış, İddia Makamı 3 tanık din-letmiş ve 3 adet de emare sunmuştur. Sanık (2) ise bizzat yeminli şahadet vermiş ve 2 de tanık dinletmiştir. Sunulan şahadet ve ibraz olunan emareleri tetkik eden Girne Ağır Ceza Mahkemesi kararında
verilen ifadenin gönüllü olduğu sonucuna varmıştır. Gi-rne Ağır Ceza Mahkemesi bu sonuca varması için önünde yeterli şahadet ve emare olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle Sanık (2)'nin yapmış olduğu bu itirazı reddetmekle hatalı hareket etmemiştir. Sanık (2)'nin ikinci vermiş olduğu gönüllü ifadenin ise itirazsı-z emare olarak ibraz edilmiştir.

Sanık (3)'ün 28.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadenin gönüllü olmadığı yönünde yapılan itiraz sonucu duruşma içinde duruşma yapılmıştır. Duruşma içinde duruşma maksatları bakımından İddia Makamı 13 tanık dinletmiş -ve 2 adet de emare ibraz etmiştir. Sanık (3) ise yeminli şahadet vermiş ve
7 de tanık dinletmiş ve son müdafaa tarafından tüm remand
zabıtları Emare 3 olarak ibraz edilmiştir. Sunulan şahadet ve ibraz olunan emareleri inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkemesi -kararının 3, 6, 8, 10, 12, 14 ve 15. sayfalarında şu bulguları yapmıştır:


"Bu durumda tahkikat memuru Sanık 3 tarafından
çağrıldığında Sanık 3'ün ifade vereceği önceden
bilinmediğinden, tahkikat memurunun konuşmaya
-başlamadan yasal ihtarda bulunması gerekmez.
Bu neticeden hareketle tahkikat memuru Müfettiş
Muavini Turgay Kırok'un ifade alırken Yargıç
kurallarını ihlal etmediğine ilişkin bulgu yaparız.
..............................-...................
.................................................
Huzurumuzdaki şahadet ihtilafsız olgular
ışığında 12.6.2009 tarihinde Sanık 3'ün tutuklu
bulunduğu sırada Çamlıbel'deki evinin arandığına,
ar-amada çelik yelek bulunduğuna, Sanık 3'ün eşi
Seren Özbeyit'in 35 günlük çocuğu ile birlikte
kadın polis eşliğinde Girne Merkez Karakoluna
götürüldüğüne, burada tv odasında çocuğu ile
birlikte 2.5 saat kadar kaldığına, daha -sonra
yakın akrabası Vicdan Altıparmak'a haber
verilerek evine gönderildiğine, Sanık 3'ün
ve eşinin çocuğunu Sanık 3'e karşı baskı amaçlı
olarak kullanılmadığına ilişkin bulgu yaparız.
Bu bulgumuz ışığında 12.6.-2009 tarihi ile
ilgili işkence iddialarını reddederiz.
................................................
................................................
Sanık 3'ün eşinin tutuklandığı sürede çocuğunu
emzirmesine -fırsat veren ertesi günü tutukluluk
talebinde bulunmayan ve yurt dışına gitmesi için
gerekli işlemleri hücrede yapılmasına fırsat
vererek aslında görevini yapan polisin 18.6.2009
tarihinde Sanık 3'ün eşinin psikolojik işken-ce
amaçlı tutuklandığına ikna olmadığımız gibi bu
yönde makul şüphe yaratacak davranışların
bulunmadığı sonucuna ulaştık.
.................................................
Tüm yukarıdakiler ışığında 18.6.2009 t-arihinde
polisin sürdüğü tahkikat sırasında Sanık 3'ün
eşinin delilleri yok etmek suçundan zanlı olarak
tutuklandığına, geceyi karakolda geçiren Sanık
3'ün eşi Seren Özbeyit'in mahkemeye götürülmesine
rağmen mahkemey-e çıkarılmadan serbest bırakıldığına,
daha sonra Sanık 3'ün imzaladığı vekaletname
tahtında pasaport işlemlerini tamamlayıp yurt
dışına çıktığına, polise götürülürken eşinin
tutuklu olduğunu öğrenen Sanık 3'ün buna sebebiyet-
verenin Sanık 1 olduğunu düşüncesinden hareketle
aralarında ciddi şekilde tartıştıklarına, 18.6.2009
tarihli tutuklamanın Sanık 2'ye yönelik psikolojik
işkence amaçlı olmadığına ilişkin bulgu yaparız.
..............-..................................
................................................
Oral Çelebioğlu'nun inandığımız şahadeti
ışığında 23.6.2009 tarihinde Sanık 3'e herhangi
bir vaadde bulunmadığına ilişkin bulgu yaparız.-
................................................
................................................
Emare 1 doktor raporuna göre 28.6.2009
tarihinde saat 12.30'da yapılan muayenesinde
vücudunda herhangi bir patol-ojik bulguya rastlan-
mayan, genel muayenesinde psikolojik davranış
bozukluğu gözlemlenmeyen, fiziki muayenesi
normal olan, daha sonra doktorlar tarafından
muayene edilmeyi kabul etmeyen, Avukatı huzurunda
özel do-ktora muayene olmayan Sanık 3'ün fiziki
işkence iddiaları tıbbi şahadetle uyumlu olmadığı
cihetle reddedilmesi gerektiği kanaatindeyiz ve
bu hususta bulgu yaparız.
...............................................
.-..............................................
Tüm yukarıdakiler ışığında savunma tanıklarının
iddialarını inandırıcı bulmadık ve gerçek olma
ihtimali olmadığı sonucuna ulaştık.
Buna göre 28.6.2009 tarihinde ne de 1.-7.2009
tarihinde sanığın babası Fikri Özbeyit'in
psikolojik işkence vasıtası olarak kullanıldığı
iddialarını reddederiz.
...............................................
Tüm yukarıdakiler ışığında Sanık 3'ün 28.6-.2009
tarihinde Müfettiş Muavini Turgay Kırok'a hitaben
yaptığı sözlü beyanlar ve verdiği ifadenin gönüllü
olduğunun makul şüpheden ari bir şekilde ispatlan-
dığına ilişkin bulgu yaparız."


Bu bulgulardan sonra San-ık (3)'ün 28.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadenin ve yapmış olduğu şifahi itirazların gönüllü olduğu sonucuna vararak Sanık (3)'ün 28.6.2009 tarihinde vermiş olduğu ifadenin emare olrak ibrazına emir vermiştir. Girne Ağır Ceza Mahkemesinin 26.5.2010 ta-rihinde vermiş olduğu ara kararı incelendiği zaman sunulan şahadet ve ibraz olunan emareleri titiz bir şekilde incelediği ve yukarıya aktarılan bulguları yapması için huzurunda yeterli şahadet ve emare olduğu özellikle Sanığın 28.6.2009 tarihinde Doktor Pe-mbe Gülhan tarafından yapılan muayenesinde verilen doktor raporunda Sanığın üzerinde herhangi bir patalojik bulgu saptandığı tespit edilmemiş ve bu tanık şahit olarak dinlenmiştir. Yine aynı Sanıkla ilgili 1.7.2009 tarihindeki doktor raporunda Sanığın mua-yeneyi kabul etmediği, herhangi bir rahatsızlığı olmadığını beyan ederek muayene olmadığı dikkate alındığı zaman Sanık Avukatının iddia ettiği gibi Sanığa herhangi bir şiddet uygulanmadığı keza psikolojik baskı yapılmadığı yönünde Girne Ağır Ceza Mahkemesi-nin yapmış olduğu bulgunun hatalı olduğu hususunda ikna edilmiş değilim.

Yukarıda söylenenler ışığında Girne Ağır Ceza Mahkemesinin 26.5.2010 tarihinde vermiş olduğu ara kararında hatalı olmadığı sonucuna varmış bulunmaktayım. Bu nedenle Sanık (3)-'ün yapmış olduğu ifadenin ve şifahi itirafın gönüllü olmadığı yönünde yapmış olduğu istinafının reddedilmesi gerekir kanaatindeyim. Sanık (3)'ün 12.5.2009 tarihinde vermiş olduğu açık ifade ise itirazsız emare olarak ibraz edilmiştir.

Sanıkların -verdikleri ifadeler ile yaptıkları şifahi itirafların gönüllü olduğu sonucuna vardıktan sonra Girne Ağır Ceza Mahkemesi ifadelerin içeriğini teste tabi tutmuş ve büyük oranda sunulan şahadet, çevre şahadet ve emarelerle uyumlu olduğunu keza Sanıkların verd-iği yeminli şahadetlerde büyük oranda uyum içinde olduğu tespitini yaptıktan sonra Sanıkların gönüllü ifadeleri ve sözlü itirafları ile sair şahadet dikkate alındığı zaman taammüt suçunun unsurlarının mevcut olup olmadığını araştırmış ve neticede Sanıkları-n taammüden adam öldürme suçunu işledikleri sonucuna vararak Sanıkları bu suçtan mahkûm etmiştir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin de belirttiği gibi bu meselede taammüdün lugat anlamı ise önceden tasarlayıp öldürmeye niyet etme ve bu niyetini gerçekle-ştirmektir. Tasarlama anı ile öldürme fiilinin gerçekleştiği ana kadar niyetin devam ettiği ve niyetinden vazgeçecek kadar tasarlama anı ile öldürme anı arasında niyetinden vazgeçecek makul bir zaman geçmiş olması gerekir. Bu prensibi meselemize uyguladı-ğımız zaman Girne Ağır Ceza Mahkemesinin yapmış olduğu bulgulardan anlaşılacağı gibi Sanıkların Yücel Erol'u öldürmeye niyet ettikleri tarih 3.5.2009 tarihine kadar hatta daha öncesine kadar gitmektedir. Şöyle ki; Sanık (3), 2.5.2009 tarihinde ZGU 904 pl-akalı aracı Sanık (1)'e kiralamış ve bedelini kendisi ödemiştir. 3.5.2009 tarihinde ise Sanık (1) ve (2) yakacakları evin gösterilmesi ile ilgili olarak maktul ile anlaşmışlar ve maktul Lapta'da Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini göstermek için Sanıklar il-e Şato Lambousa yanında buluşmuş ve Sanık (1) ve (2)'yi arabasına alıp Lapta'da Ramadan Özsütçüoğluları'nın evinin olduğu mahalleye gidip evini göstermiş ve bilâhare Sanık (1) ve (2)'yi Şato Lambousa'nın yanına bırakmıştır. Sanık (3) ise olay yerinde Şato- Lambousa'nın yanında Sanık (1) ve (2)'yi beklemiş ve bilâhare evlerine dağıtmıştır. Sanıkların verdiği gönüllü ifadesinde de ilk ev görmeye gittikleri zaman evi görüp dönüşe geçtikleri zaman Sanık (1)'in Yücel Erol'u öldürmeye teşebbüs ettiğini ancak sil-ahının ateş etmediğini söylemelerine rağmen Girne Ağır Ceza Mahkemesi Sanıkların bu itirafını doğru kabul etmemiş ve ilk denemenin 3.5.2009 tarihinde olmadığı sonucuna varmıştır. Bu bulgu ile ilgili huzurumuzda herhangi bir istinaf sebebi olmadığı nedeniy-le bu hususa sadece değinerek geçiyorum. Olayımıza devam ettiğim zaman 3.5.2009 tarihinde yine Sanık (3)'ün verdiği para ile 23.4.2009 tarihinde Sanık (2) tarafından satın alınan 2 adet Nokia marka telefonun Güney Kıbrıs'ta yaşayan ve Sanık (3)'ün telefon- kaydında numarası bulunan Lazaro isimli şahsın aranarak telefonların çalıştığı tespit edilmiş ve bu telefonlar sadece 3.5.2009 tarihinde ve daha sonra olay gecesi yani 12.5.2009 tarihinde kullanılmışlar ve cinayet fiilinden sonra Çamlıbel'e döndükleri esn-ada maktulün telefonu ile birlikte kırılarak yol kenarında bir yere atılmışlar ve bilâhare Sanık (1)'in gösterimi ile 17 adet telefon parçası bulunmuştur. Bulunan telefon parçalarının Sanık (2) ve (3)'e ait Emare 3 ve 4 olarak sunulan telefonlar ile maktu-le ait telefon olduğu tespit edilmiştir. 2.5.2009 tarihinde kiralanan ZGU 904 plakalı araç 5.5.2009'a kadar kiralanmış olmasına rağmen 4.5.2009 tarihinde geri iade edilmiştir. Yine aynı araç 11.5.2009 tarihinde yine Sanık (3) tarafından Sanık (1) adına k-iralanmış ve kira bedeli Sanık (3) tarafından ödenmiştir. 9.5.2009 tarihinde Sanık (1) maktulü arayarak yakacakları evi tekrar göstermesini talep etmiş, maktul ise yoğun olduğunu, Pazartesi'nden sonra gelebileceğini Sanık (1)'e bildirmiş, Sanık (1) 11.5.2-009 tarihinde tekrar maktulü aramış ve 12.5.2009 tarihinde akşamleyin buluşup evin yerini gösterebileceği hususunda anlaşmışlar ve Sanık (1) ve (2) telefon görüşmelerinden sonra saat 17.30 raddelerinde Girne'den hareket ederek Çamlıbel'e Sanık (3)'ün evine- gitmişler ve 19.00 raddelerinde Sanığın evinde buluşmuşlardır. Sanığın evine gitmeden Sanık (1), 12.5.2009 tarihinde 2 kez Sanık (3)'ü telefoniyen arayıp birinde 30 saniye, ikinci konuşmada ise 100 saniye konuşmuşlardır. Sanık (3)'ün evinde buluştukları- zaman saat 20.30 raddelerine kadar oturmuşlar ve orada konuşmuşlar, bu süreç zarfında Sanık (1) maktulü telefonda arayarak ne saat buluşacaklarını teyit etmeye çalışmış ve 21.00 raddelerinde buluşma hususunda anlaşmışlardır. Sanıklar 20.30 raddelerinde S-anık (3)'ün evinden ZGU 904 plakalı araç ile ayrılmadan önce Sanık (3) cinayette kullanılan kahverengi kabzalı 7.65'lik ucuna susturucu takılı tabancayı Sanık (1)'e vermiş ve yolda ilerlerken Sanık (2)'nin taşımakta olduğu 9mm Glock marka tabancayı da Sanı-k (1)'e vermiş, Sanıklar Şato Lambousa yanında yani maktulle buluşacakları yere geldikleri zaman maktulü bekledikleri sırada yanlarına siyah bir Mercedes içerisinde 4 kişinin olduğunu görmüşler ve maktulün de Mercedes'te olabileceğinden şüphelenmişler anca-k Mercedes'in geçip gitmesinden sonra Sanık (1) ve (2) kendi ifadelerine göre bir tur atıp tekrar bulundukları yere gelmişler, bu esnada Sanık (3) Şato Lambousa'nın yanında bir yerlerde Sanık (1) ve (2)'yi beklemekte idi ve 20.56'da Sanık (3) Sanık (1)'i t-elefoniyen arayarak nere gittiklerini sormuş, Sanık (1) ise "tur atıp dönüyoruz" diye cevap verdiği ve bilâhare tekrar Şato Lambousa'nın yanına gelerek 20.58'de maktulü arayan Sanık (1) maktulden "geliyorum" cevabını almış ve takriben 21.00 raddelerinde ma-ktul buluşma yerine gelmiş ve Sanık (1) ve (2), Sanık (2) önde Sanık (1) ise arkada maktulün arabaya binerek olay mahalline yani Ramadan Özsütçüoğluları'nın evinin olduğu yere gidilmiş ve olay mahalline yakın bir yerde maktulün arabasını durdurarak Sanık (-2)'ye evi görmesini söylemiş ve Sanık (2) arabadan inerek evin yanına kadar gitmiş, döndüğü zaman ise köpek havlaması duyduğunu ve içeride insan olabileceğini söylemesi üzerine maktul arabasını sürerek toprak yola girmiş ve toprak yolda da devam ettiği bir- sırada arabanın arka koltuğunda oturan Sanık (1) taşımakta olduğu ucunda susturucu olan 7.65'lik tabanca ile 6 el ateş ederek Yücel Erol'u başından vurmuştur. Vurma hadisesinden sonra maktulün sürmekte olduğu araba kontrolden çıkmış ve bilâhare ters devr-ilerek bir kaza yapmıştır. Sanık (1) ve (2) kaza sonrası önce Sanık (2) arabadan çıkmış bilâhare Sanık (2)'nin yardımı ile Sanık (1) de arabadan çıkmış ve önce arabanın dışında bulunan silahlar yani 7.65'lik tabanca ile 9 mm Glock marka tabanca Sanıklar t-arafından alınmış bilâhare arabanın motoru kapatılmış ve ışıkları söndürerek maktule ait telefonu da aldıktan sonra Sanık (1) ve (2) ovayı takip ederek asfalt yola ulaşmaya çalışmışlar, bu esnada Sanık (3) Sanık (2)'yi arayarak nerede olduklarını sormuş, S-anık (2) ise "kaza yaptık bizi gel al" cevabını vermiş bilâhare Sanık (3) Sanık (1)'i aramış ve nerede olduklarını tespit ederek Sanıkları bulundukları yerden alarak Çamlıbel'e gitmek üzere hareket etmişler ve Çamlıbel'e gittikleri bir esnada yol kenarına -Emare 3 ve 4 telefon ile maktule ait telefonu kırıp atmışlar, Çamlıbel ovasına geldikleri zaman ise araba bozulmuş ve arabayı bozulduğu yere bırakmışlardır. Yaya yürüyerek Sanık (3)'ün evine ulaşmaya çalıştıkları sırada olayda kullanılan 7.65'lik tabanca -Sanık (3) tarafından Maronit'in tarlası diye belirtilen tarladaki kuyuya atılmış, Sanık (2)'deki 9 mm Glock marka tabanca ise yine yol kenarında çalılıklar arasına atılarak yola devam etmişler, Sanık (3)'ün evine geldikleri zaman Sanık (1) ve (2) üzerlerin-deki kanlı elbiseleri çıkararak Sanık (3)'e vermişler ve Sanık (3) evden kendilerine giyecek elbiseler vermiş, kanlı elbiseleri ise bir siyah poşete koyarak evinin yakınındaki Zafer Dereboylu'ya ait inşaatın bulunduğu alandaki kuyuya atmıştır. Bilâhare Sa-nık (3) kendine ait araç ile yanına hanımını ve çocuklarını da alarak Sanık (1) ve (2)'yi Girne'deki evlerine götürdükten sonra ailesi ile birlikte tekrar Çamlıbel'e dönmüştür. 13.5.2009 tarihinde polisin Çamlıbel ovasında
ZGU 904 plakalı aracı şüpheli o-larak bulması üzerine ve araçta kan izleri tespit edildiği cihetle yaralama olayı ile ilgili olarak Sanıkları aleyhlerine tutuklama kararı çıkarmış ve Sanıkların haklarında tutuklama emri olduğu belirtilmeden karakola celbederek 12.5.2009 tarihinde yaptıkl-arı ile ilgili açık ifadelerine başvurulmuş, Sanıklar olaydan sonra polisin gelmesi halinde olayı anlatmama hususunda diğer bir deyişle uydurdukları bir hikâyeyi anlatarak olayı gizleme hususunda anlaşmışlar ve açık ifadelerinde öldürme olayı ile ilgili he-rhangi bir izahat ve/veya itirafta bulunmamışlardır. 14.5.2009 tarihinde otopsi yapılmasını müteakip Yücel Erol'un bir cinayete kurban gittiği saptanmasından sonra Sanıklar cinayet suçu ile ilgili tutuklulukları devam etmiş ve bilâhare yargılanmışlardır. -

Yukarıda söylenenler ve yapılan bulgulardan da anlaşılacağı gibi Sanıklar 3.5.2009 tarihinden itibaren Yücel Erol'u öldürme hususunda aralarında anlaştıkları ve kendi ifadelerine göre ilk denemeyi 3.5.2009 tarihinde yapmalarına rağmen silahın tutuk-luluk yapıp sonuca ulaşmamaları nedeniyle ikinci kez maktulü Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini gösterme bahanesi ile olay mahalline çağırarak olay mahallinde evi göstermesinden sonra öldürmeyi planladıkları ve plan gereğince silahı Sanık (1)'in kullandığı -ve neticede Yücel Erol'un öldürülmesi ile olayın sonlandığı anlaşılmaktadır. Tüm bu söylenenler ışığında Sanıkların önceden planlayarak özellikle Sanık (1) ve (3)'ün planlayarak bu plana Sanık (2)'yi de dahil ederek bu planı 12.5.2009 tarihinde uygulamaya- koyarak cinayeti işledikleri anlaşılmaktadır. Planlamaya başladıkları tarih ile icra ettikleri tarih arasındaki süre zarfında bu niyetlerinden vazgeçecekleri kadar makul bir süre olduğu anlaşılmaktadır. Son olarak 12.5.2009 tarihinde sabahleyin Sanık (1-) ve (2) ile telefonda
konuşmuşlar Sanık (1) yine Sanık (3) ile 2 kez telefonda konuşmuş ve saat 19.00 raddelerinde biraraya gelmişler ve takriben 20.30 raddelerine kadar birlikte olmuşlar, 20.30 raddelerinde ise yine aynı araç ile Şato Lambousa yanına- birlikte gelmişler ve 21.00 raddelerinde Sanık (1) ve (2) maktulün arabasına binerek Ramadan Özsütçüoğluları'nın evini görmeye gitmişlerdir. Bu durumda Sanıklar 12.5.2009 tarihinde de takriben 2 saate yakın bir süre birlikte olmuşlar ve olayı konuşmuşlar-dır ve Sanık (3)'ün evden ayrılırken yukarıda izah edildiği şekilde Sanık (3) olayda kullanılan 7.65'lik ucunda susturucu takılı tabancayı da Sanık (1)'e verdiğini kendi gönüllü ifadesinde itiraf etmektedir.

Yukarıda söylenenler ışığında Sanık (1) -ve (2)'nin aracın içerisinde olduğunu ve Yücel Erol'un Sanık (1) tarafından tabanca ile 6 el ateş edilerek vurulduğu, Sanık (2)'nin ise vurulma esnasında araçta olduğu, her ikisinin de üzerinde kanlı elbiseler bulunduğu ve her ikisinin de olaya katıldıklar-ı kendi itirafları ve sair şahadet ışığında ortaya çıkmaktadır. Sanık (3) Avukatı Sanık (3)'ün öldürme olayında yer almadığını sadece Sanık (1) ve (2)'yi olay gecesi yani 12.5.2009 tarihinde maktulle buluşacakları Şato Lambousa yanına götürmüş ve Sanık (1-) ve (2)'nin maktulün arabasına binip ev görme niyeti ile ayrılmalarından sonra kendisinin araba ile Vasilya'ya doğru hareket ettiğini ve bilâhare yapılan telefon konuşmalarından Sanık (1) ve (2)'nin kendisine kaza geçirdiklerini söylediğini ve bilâhare bu-lundukları yerden Sanıkları alıp Çamlıbel'e gittikleri esnada Sanık (1)'in Yücel Erol'u öldürdüğünü kendisine söylediklerini ve Sanık (1) ve (2)'yi korumak için silah ve kanlı elbiseleri sakladığı, verdiği açık ifadesinde ise olayı anlatmayarak Sanık (1) v-e (2)'ye yardım etmek istediğini, bu nedenle olaydaki rolünün sadece Sanıklara öldürme fiilinden sonra yardım etmek olduğunu bu nedenle ancak bu suçtan yani Sanıklara yardım etme suçundan yargılanıp cezalandırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Sanık (3)'-ün olaya yani diğer bir deyişle cinayet işlenme olayına katılıp katılmadığının incelendiği zaman sunulan şahadetten ve tanık ifadelerinden ve keza çevre şahadetten anlaşılacağı gibi Sanık (3), maktulün arabasına binip maktulün öldürülme olayı anında maktul-ün arabasında olmadığı Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bulgu yapılmıştır. Tüm şahadet ve emareler Sanık (3)'ün maktulün aracında olmadığını göstermektedir. Bu nedenle Sanık (3)'ün maktulün arabasında olmadığı yönündeki Girne Ağır Ceza Mahkemesinin y-apmış olduğu bulgunun doğru olduğu kanaatindeyim. Sanık (3)'ün bu cinayet olayındaki rolünün ne olduğu incelendiği zaman ise yukarıda özetlenen olgulardan da anlaşılacağı gibi Sanık (3)'ün önce 2.5.2009 tarihinde ZGU 904 plakalı aracı Sanık (1)'e kiraladı-ğını aracın 3.5.2009 tarihinde Yücel Erol'un Sanık (1) ve (2)'ye ev gösterme bahanesi ile kullanıldığı, Sanık (3)'ün Sanık (2)'ye verdiği para ile alınan ve Emare 3 ve 4 olarak ibraz edilen 2 adet Nokia marka telefonun 3.5.2009 tarihinde Sanık (3)'ün telef-onunda kayıtlı numarası olan Güney'de ikâmet eden Lazaro isimli şahıs aranarak telefonların hizmete açıldığı, açıldığı tarihte beslendiği baz istasyonunun Sanık (3)'ün evinin bulunduğu Selvilitepe-Çamlıbel baz istasyonu olduğu, telefonların sadece 3.5.2009- tarihinde ve olay gecesi yani 12.5.2009 tarihinde kullanıldığı, Emare 4 telefonda Sanık (3)'ün parmak izi olduğu, yine olay gecesi kullanılan ZGU 904 plakalı aracın 11.5.2009 tarihinde ikinci kez Sanık (3) tarafından Sanık (1) adına kiralandığı ve kira be-delinin Sanık (3) tarafından ödendiği, Sanık (1) ile Sanık (3)'ün olay günü yani 12.5.2009 tarihinde Sanık (3)'ün evine gitmeden 2 kez telefonda toplam 130 saniye konuştuğu, Sanık (1) ve (2)'nin 19.00 raddelerinde Sanık (3)'ün evine geldiği, Sanıkların tak-riben 20.30'a kadar Sanık (3)'ün evinde oldukları, olay yerine gidileceği sırada Sanık (3)'ün cinayette kullanılan 7.65'lik tabanca üzerinde susturucu takılı halde Sanık (1)'e verdiği, Sanık (3)'ün verdiği tabancanın olayda kullanıldığı gerek olay yerinde -bulunan boş kovanlar ile maktulün vücudundan çıkan çekirdeklere yapılan balistik muayenede tespit edildiği, olaydan sonra Sanık (1) ve (2)'yi Sanık (3)'ün arayarak Çamlıbel'e döndükleri sırada yukarıda izah edildiği şekilde telefonlar kırılıp atıldığı, ola-yda kullanılan silahın Sanık (3) tarafından kuyuya atılmak suretiyle ortadan kaldırıldığı, Sanık (1) ve (2)'ye ait kanlı elbiselerin yine Sanık (3) tarafından bir poşete konarak kuyuya atılmak suretiyle saklandığı, bilâhare ifade verdikten sonra Sanığın gö-sterimi üzerine bu emarelerin bulunduğu, Sanığın yeminli şahadetinde de bu silah ve kanlı elbiseleri kendisinin sakladığı ve bilâhare polise gösterdiği dikkate alındığı zaman Sanık (3)'ün olayın paylaşımında içinde olduğu ve cinayet gecesi de cinayetin işl-eneceğini bildiği ve bu nedenle Sanık (1)'e olayda kullanılmak üzere üzerinde susturuculu tabanca verdiği dikkate alındığı zaman Sanık (3)'ün Sanık (1) ve (2) ile birlikte maktul Yücel Erol'u öldürmeyi planladıkları ve taammüden öldürme suçunu işlediği sab-it olduğu kanaatindeyim.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi Sanık (3)'ün yeminli şahadetini değerlendirmiş ve yakından izleme fırsatı bulduğu, Sanık (3)'ün Mahkemede yeminli şahadetinde Mahkemeye doğruyu söylemediği, herhangi bir makul şüphe yaratacak bir şah-adet sunmadığı sonucuna varmış ve Sanık (3)'ün şahadetine herhangi bir değer vermediğini belirtmiştir. Keza Sanık (1) ve (2) ile ilgili de aynı sonucuna yani Sanık (1) ve (2) yeminli şahadetlerinde makul bir şüphe yaratarak şahadet vermedikleri keza şahad-etlerinde Mahkemeye doğru söylemedikleri sonucuna vararak Mahkeme huzurunda verdikleri yeminli şahadetlerinde herhangi bir değer vermediğini kararında belirtmiştir. Bu bulgusunda yanlış olduğu hususunda İstinaf Edenler tarafından ikna edilmiş değilim.

- Yukarıda söylenenler ışığında Girne Ağır Ceza Mahkemesinin Sanıkları taammüden adam öldürme suçundan mahkûm etmekle herhangi bir hata etmediği sonucuna varmış bulunmak-tayım. Bu nedenle Sanıkları taammüden adam öldürme kararının hatalı olduğu yönünde-ki istinaflarının da reddedilmesi gerekir kanaatindeyim ve bu bususta bulgu yaparım.

Sanıkların taammüden adam öldürme suçunu işledikleri yönünde Girne Ağır Ceza Mahkemesinin kararının doğru olduğu sonucuna vardıktan sonra Sanıkların adam öldürme suç-undan da mahkûm etmekle Girne Ağır Ceza Mahkemesi kararının yanlış olduğu yönündeki istinafın da reddedilmesi gerekir kanaatindeyim.

Sanık (1) ve (2)'nin dosyaladıkları istinaflarında adil yargılanmadıkları ileri sürmüşlerdir. Duruşma safahatı incel-endiği zaman Sanıkların olayın başlangıcından itibaren Avukat vasıtasıyle temsil edildikleri, rutin olarak remand'lara çıktıklarında Avukatları tarafından temsil edildikleri ve hemen hemen her remand'tan sonra doktor kontrolünden geçirildikleri, duruşmalar-da Avukatları vasıtasıyle temsil edildikleri anlaşılmaktadır. İstinaf duruşmaları sırasında Sanık (1) ve (2) Avukatının yaptığı hitabında özetle Sanıkların karakol karakol gezdirildikleri, duruşmaların polis gözetiminde yapıldığını, notların pahalı olduğu- için satın alamadıklarını, P.I. sırasında sadece 1 tanığın ithamnamede gösterildiği, diğer tanık ifadelerinin kendilerine verilmediği, bu nedenle özellikle notları alamadıklarını belirterek bunun adil bir yargılama olamaya-cağını ileri sürmüştür.

-Yapılan incelemede Sanıkların tahkikatı sırasında değişik karakollara götürüldükleri ancak bunun Sanıkların güvenliği nedeniyle yapıldığı, duruşma sırasında salonda yeteri kadar polis bulunduğunu, polislerin ise gerek Sanıkları gerekse salondaki güvenliğin- sağlanması için bulunduğu, yargılama sırasında Sanıkların haklarına herhangi bir zarar vermediği, notların pahalı olması gerekçesi ile Sanıklar tarafından alınmadığı yönündeki iddianın ise gerçek olması halinde Mahkemeye müracaat edip notları almasına fır-sat verilebileceğini, ancak böyle bir talepte bulunul-madığı anlaşıldığı, bu söylenenler ışığında Girne Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma sırasında adil yargılama olmadığı yönünde Sanık (1) ve (2) Avukatının yaptığı hitabının iddiadan öteye geçmediği kanaatin-deyim ve bu nedenle adil yargılanmadığı yönündeki istinafın da reddedilmesi gerekir. Ancak şunu belirtmek isterim ki Mahkeme notlarının pahalı olması nedeniyle, böylesine cinayet gibi ciddi davalarda Sanıkların notları elde edebilmesi için daha uygun orta-m hazırlanması, ve/veya Sanıklara gerekirse notların Mahkeme vasıtasıyle daha ucuz ve/veya bedava verilmesinin uygun olacağı kanaatindeyim. Keza ithamname dosyalandığı zaman P.I. safhasında dinlenmesi düşünülen tanıkların listesinin ithamnamede belirtilme-si gerekmektedir. Ancak gerek P.I. safhasında tüm listede yer alan tanıkların tümünün dinletilmesi şart olmadığı ancak dinlenecek tanıkların tümünün ifadelerinin müdafaa maksatları bakımından müdafaa tarafından verilmesi gerektiğini de belirtmek isterim. -

Sanık (3)'ün Emare 90 kamera kayıtlarının Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmemekle hatalı karar verdiği yönündeki istinafın incelendiği zaman, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin Emare 90 kamera kayıtlarındaki konuşmaların yargıç kurallarına- uygun olarak alınmadığı ve kamera kayıtlarının da ibrazı ile ilgili yasal düzenleme olmadığı cihetle kamera kayıtlarının delil olarak kabul edilemeye-ceğini beyan etmiş ve bu yönde karar üretmiştir. Sanık Avukatı da hitabında kamera kayıtlarındaki konuşm-aları
delil olarak kabul etmemekle doğru hareket ettiğini ancak kamera kayıtlarını emare olarak kabul etmesi gerektiğini çünkü kamera kayıtlarında delillerin değiştirildiğinin görüldüğünü ileri sürmüştür. Keza yaptığı hitabında resimlerin gece çekildiğini- ve kamera kayıtlarının gece alındığını ileri sürmüştür. Keza emarelerin gece bulundukları yerden alındığı, 28.6.2009 tarihinde gündüzün tekrar alındıkları kuyuya konmak suretiyle tekrar resmedildiklerini ileri sürmüştür. Mahkeme zabıtları incelendiği za-man resimleri çeken Tanık Hasan Erdal ile kamera kayıtlarını elde eden Burak Ekinci'nin Sanık (3) Avukatı tarafından istintak edilmediği, keza resimlerin gündüz mü gece mi çekildiği yönünde herhangi bir iddiada bulunulmadığı ve bu nedenle Girne Ağır Ceza M-ahkemesi huzurunda herhangi bir şahadet olmadığı gibi kayıtların ve resimlerin gündüz çekildiği yönünde Girne Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı bulguya karşı da herhangi bir istinaf olmadığı dikkate alındığı zaman Sanık (3) tarafından kamera kayıtlarının emar-e olarak kabul edilmediği yönündeki Mahkeme kararına yapılan istinafında da başarılı olmadığı nedeniyle istinafın reddedilmesi gerekir kanaatindeyim.

Sırası gelmişken şunu da belirtmek isterim ki, teknoloji çağında yaşadığımız bu günlerde kamera ka-yıtlarının nasıl yapılacağı, konuşmaların kamerada nasıl kaydedilebileceği ve bu kayıtların hangi hallerde ve ne şekilde emare olarak ibraz edilip delil olarak kabul edileceği yönünde yasal düzenleme yapılması gerektiği kanaatinde olduğumu da belirtmek ist-erim.

Sanıkların cezanın çok olduğu yönünde yapmış oldukları istinaflar ile Başsavcılığın Sanıklara taammüden adam öldürme suçundan verdiği cezanın müebbet hapislik cezası olması yönündeki istinaflarını birlikte ele alacağız. Birçok kararımızda beli-rttiğimiz gibi Sanıklara mahkûm oldukları suçlardan dolayı ceza verileceğini takdir etme yetkisi davayı gören İlk Mahkemelere aittir. Bu meselede Sanıklara mahkûm oldukları suçlardan ceza takdir etme yetkisi Girne Ağır Ceza Mahkemesine aittir. Ceza takdi-r ederken yanlış yaptığı diğer bir deyişle dikkate alması gereken hususları dikkate almadığı veya dikkate almaması gerektiği hususları dikkate aldığı hallerde keza cezanın alenen az veya alenen fazla olması halinde Yargıtay olarak cezaya müdahale edilmekte-dir. Bu prensip meselemize uygulandığı zaman Girne Ağır Ceza Mahkemesinin ceza takdir ederken takdirinin yanlış kullanıldığı yönündeki diğer bir deyişle ceza takdir ederken hata ettiği hususunda ikna edilmiş değilim.

Başsavcılığın yaptığı istinaft-a taammüden adam öldürme suçunun cezasının ömür boyu hapislik olduğu yönündeki iddiası ile de hemfikir olmadığımızı belirtmek isteriz. Çünkü Ceza Yasamızda verilecek olan cezanın azamisi belirtilmekte ve Sanığa verilecek olan cezayı ise Mahkeme takdir etm-ektedir. Başsavcılığın görüşünü doğru kabul etmemiz halinde taammüden adam öldürme suçunun cezasını takdir etme yetkisi Mahkemeye değil Yasa Koyucuya verilmiş olacaktır ki, bu hem sistemimize aykırı hem de Yargıçların yetkilerine müdahale anlamına geldiği- cihetle bu görüşün doğru olmadığı kanaatindeyim.

Söylenenler ışığında, Sanıkların cezanın fazla olduğu yönündeki istinaflar ile Başsavcılığın taammüden adam öldürme suçundan müebbet hapislik verilmesi yönündeki istinaflarında başarılı olmadıkları -cihetle Sanıkların istinafları ile Başsavcılığın istinaflarının da ret ve iptal edilmesi gerekir kanaatindeyim ve bu hususta bulgu yaparım.

Kararımızı sonlandırmadan Sanık Avukatlarının ileri sürdüğü bazı hususlara değinmek isterim. Bu meselede olay-dan sonra yani öldürme fiilinden sonra yapılan işlemlerin yanlış başladığı şöyle ki; 12.5.2009 tarihinde gece Yücel Erol'un ölümü ile sonuçlanan ve ölümünden sonra kaza yapan araçta yapılan incelemede araç içerisinde 2 adet, araç dışında
2 adet olmak üzer-e 4 adet boş kovan bulunmuş keza 1 adet tabanca kabzası bulunarak emare olarak alınmıştır. 13.5.2009 tarihinde ise Sanıklar Girne'de meydana gelen bir yaralanma olayı ile ilgili tutuklanmaları için Mahkemeden emir alınmış ve ayrı ayrı karakollara celbedil-en Sanıklar aleyhlerine tutuklama emri olduğu kendilerine bildirilmeden 12.5.2009 tarihinde yaptıkları ile ilgili açık ifadeleri alınmıştır. 14.5.2009 tarihinde yapılan otopside Yücel Erol'un bir cinayete kurban gittiğinin tespit edilmesi üzerine Sanıklar-ın (o tarihte Zanlıların) bu kez adam öldürme suçu ile ilgili tutukluluklarına devam edilmiş ancak Zanlılara adam öldürme suçu ile itham edildikleri yönünde herhangi bir ihtar yapılıp bu hususta birşey söylemek isteyip istemedikleri sorulmadığı gibi adam ö-ldürme suçu ile ilgili Sanıklar hakkında herhangi bir tutuklama kararı da çıkarılmamıştır. Sanıkları tutuklama gerekçesi ZGU 904 plakalı araçta polis tarafından görüldüğü ileri sürülen kan izlerinden yola çıkarak yaralanma olayı olabileceği düşüncesi ile -Sanıklar hakkında yaralama suçu ile ilgili tutuklama emri alınmış ve yaralanma olayı ile ilgili Sanıklara tutuklu oldukları belirtilmemekle beraber açık ifadeleri alınarak 12.5.2009 tarihindeki yaptıkları ile ilgili izahat istenmiştir. Duruşma aşamasında -ise yaralanma maksadı ile alınan açık ifadelerin cinayet duruşmasında emare olarak ibraz edilmesi istenmiş ve müdafaa Avukatları tarafından gönüllü olmadığı yönündeki itirazları üzerine duruşma içinde duruşma yapılarak dava ile ilgisi olmayan açık ifadeler-in ibrazı sağlanmıştır. Sanık Avukatlarının diğer bir iddiası ise Sanıkların ifade verirken ve emareleri gösterirken Avukatın da hazır bulunması gerektiği yönündedir. Anayasamıza bakıldığı zaman Sanıkların polise celbedildikleri andan itibaren hukukçudan- yararlanma hakları olduğu belirtilmektedir. Bu durumda Sanıklar her aşamada Avukat hizmetinden yararlanacakları gözönünde bulundurulduğunda ifadeleri alınırken veya emare göstereceği sırada Avukatından yararlanmanın uygun olacağı kanaatindeyim. Şunu da -belirtmek isterim ki Anayasamıza göre ceza davalarının kovuşturması Başsavcılığa ait olduğu belirtilmekle beraber ceza davalarının soruşturması mahkeme aşamasına kadar polis tarafından yapılmaktadır. Cinayet gibi ciddi meselelerde tahkikatın başlangıcında-n itibaren Savcıların kontrolunda tahkikatın yapılması halinde birtakım hukuki sorunların da ortadan kalkabileceği kanaatindeyim.

Netice itibarıyle Sanıklar tarafından dosyalanan 68/2010, 69/2010 ve 70/2010 sayılı istinaflar ile Başsavcılık
tarafın-dan dosyalanan 71/2010, 72/2010 ve 73/2010 sayılı istinafların ret ve iptal edilmesi gerekir kanaatindeyim ve
bu hususta bulgu yaparım. Keza takdir edilen cezaların
mahkûmiyet tarihinden başlayıp birlikte çekilmesi gerektiği
kanaatindeyim.

-
Narin F. Şefik: Sanıklar Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda 8 dava ile itham edildiler.

Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20, 21, 203 ve 204. maddelerine aykırı 12 Mayıs 2009 tarihinde Lapta'da, Kolordu Sokak üzerinde, önceden planlayarak tasarruflarında- bulundurdukları bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapında Bcf 66 model Unique marka tabanca ile Yücel Erol'un baş kısmına öldürmek kastı ile altı kez ateş etmek suretiyle adı edileni taammüden öldürmek; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20, 21 v-e 205(1)(3) maddelerine aykırı birinci davada belirtilen aynı tarih ve mahalde, aynı tabanca ile Yücel Erol'un baş kısmına öldürmek kastı ile altı kez ateş etmek suretiyle adı edileni öldürmek; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20. maddesi ile 11/59, 15/92, 2/96 v-e 2/2000 sayılı Yasalarla tadil edilen Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2, 4(1)(3)(A), 26, 27. maddelerine aykırı birinci davada belirtilen aynı tarih ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından izin almaksızın, bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.-65 mm çapında, Bcf 66 model Unique marka tabanca ve 1 adet Avusturya yapımı KGX 835 seri numaralı 9 mm çapında Glock marka tabanca ve tabancalara ait ateşli silah sınıfına giren, iki adet şarjörleri, bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapı-nda, Bcs 66 model Unique marka tabancaya takılmak için imal edilmiş el yapısı onüç buçuk cm uzunluğunda, üç buçuk cm çapında metalik renk susturucuyu kanunsuz olarak taşımak;15/92, 2/96 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2,4(1-)(3)(A), 26, 27. maddelerine aykırı 1. davada belirtilen aynı tarih ve mahalde, birlikte KKTC yetkili makamlarından izin almaksızın, bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapında, Bcf 66 model Unique marka tabanca ve tabancaya takılmak için i-mal edilmiş el yapısı onüç buçuk cm uzunluğunda üç buçuk cm çapında metalik renk susturucuyu kullanmak; 11/59, 15/92, 2/96 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 57 Ateşli Silahlar Yasası'nın 2,4(1)(3)(B), 26, 27. maddelerine aykırı birinci davada zikrolunan a-ynı mahal ve tarihte, KKTC yetkili makamlarından izin almaksızın, bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapında, Bcf 66 model Unique marka tabanca ve 1 adet Avusturya yapımı KGX 835 seri numaralı 9 mm çapında Glock marka tabanca ile tabancala-ra ait ateşli silah sınıfına giren, iki adet şarjörleri, bir adet Fransa yapımı 846200 seri numaralı 7.65 mm çapında, Bcs 66 model Unique marka tabancaya takılmak için imal edilmiş onüç buçuk cm uzunluğunda üç buçuk cm çapında el yapımı metalik renk sustur-ucuyu, kanunsuz olarak tasarruflarında bulundurmak; 55/88 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 54 Patlayıcı Maddeler Yasası'nın 2,4(1)(e)(4)(d) maddelerine aykırı birinci davada zikrolunan aynı tarih ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından patlayıcı madde taş-ıma izinleri olmaksızın, 11 adet 9 mm çapında ve 6 adet 7.65 mm çapında canlı tabanca fişeklerini (mermilerini) taşımak; 55/88 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 54 Patlayıcı Maddeler Yasası'nın 2,4(1)(e)(4)(d)(5)(a) maddelerine aykırı birinci davada zikro-lunan aynı tarih ve mahalde, KKTC yetkili makamlarından patlayıcı madde taşıma izinleri olmaksızın, 11 adet 9 mm çapında ve 6 adet 7.65 mm canlı tabanca fişenklerini (mermilerini) tasarruf etmek; ve 22/89 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'-nın 20, 21 ve 324(1). maddelerine aykırı birinci davada zikrolunan aynı tarih ve mahalde, Yücel Erol'un üzerinden almış oldukları adı edilene ait 354865028097234 imei numaralı Nokia 1209 model cep telefonunu kasten ve kanunsuz olarak kırmak suretiyle 50 TL- hasara uğratmak."

Sanıklar aleyhlerindeki ithamları kabul etmedikleri için dava dinlenmiştir. Yapılan duruşma neticesinde Sanıklar mahkûm edilmişlerdir. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.8.2010 tarihli karar ile 1. davadan Sanık 1 ve 3'e 30'ar yıl, Sanık 2'ye- 25 yıl, 2. davadan Sanık 1 ve 3'e 25'er yıl, Sanık 2'ye 20 yıl, 3. davadan Sanıklara 3'er yıl, 4. davadan 4'er yıl, 5. davadan 3'er yıl, 6. davadan 3'er yıl, 7. davadan 3'er yıl, 8. davadan 6'şar ay hapislik cezası verilmiştir.

Sanık 1 ve 2 Avukatı San-ıklara adil yargılama yapılmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu başlık altında iddianamede tek tanık görülmekle birlikte yargılama esnasında ihbar verilmeden daha fazla tanık dinletildiği; daha sonra İddia Makamı tarafından verilen tanık listesinde isimleri yer- alan 37 tanık dinletilmediği halde, bu tanıkların kendilerine sunulmadığı; Savcılık ve Mahkemenin ücretsiz aldığı, kendilerinin ancak ödeyerek alabildikleri tutanakların çok pahalı geldiği; Sanık 1 ve 2 Avukatının müdafaa tanığı ile görüşmesine fırsat ver-ilmediği; Mahkemeye emare olarak ibraz edilen el yazısı ile yazılmış olan ifadeler ile İddia Makamı tarafından bunların daktilo edilmiş şekilleri arasında fark bulunduğu, bu farklılıkların Sanık Avukatlarını yanlış yönlendirdiğini; Ağır Ceza Mahkemesi ke-şif yaparken Sanıkların keşif yerine getirilmedikleri ve genel olarak Fasıl 155 madde 87'e aykırı davranıldığı ileri sürülmüştür. Devamla Sanık 1 ve 2 Avukatı Ağır Ceza Mahkemesinin taammüd bulgusunun hatalı olduğunu, önceden tasarlama için fırsat bulunmad-ığını; Sanık 1 ve 2'nin ifadelerinin gönüllü olmadığını; Sanıklardan alınan kan ve kıl örneklerinin Sanık 1 ve 2'nin rızası dışında alındığını, bu nedenlerle bunlara bağlı yapılan testlerin Sanıklar aleyhine kullanılmaması gerektiğini; ve takdir edilen ce-zanın fahiş olduğunu ileri sürdü.

Sanık 3 Avukatı Sanık 3'e verilen cezanın fahiş olduğunu, Sanık 3 için gerek adam öldürme gerekse taammüd suçlarının unsurlarının bulunmadığını; Sanık 3'ün gönüllü kabul edilen ifadesinin gönüllü olmadığını; Ağır Ceza Ma-hkemesi huzurunda istintak neticesinde ortaya çıkan tenakuzların hiç bir şekilde Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dikkate alınmadığını; Sanık 1 ve 2'nin müdafaalarını değiştirmesine izin vermekle Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını; zehirli ağacın ürünü yenm-ez prensibini uygulamamakla Ağır Ceza Mahkemesinin hata yaptığını, telefon parçalarının ve tabancaların elde edilme şeklinin yanlış olduğunu, kanunsuz yoldan elde edilen emareleri Bidayet Mahkemesinin dikkate almaması gerektiğini; video çekimlerinden çeki-min gündüz değil gece yapıldığının belli olmasına rağmen bunun Bidayet Mahkemesi tarafından dikkate alınmadığını ileri sürdü.

İddia Makamı ise mahkûmiyet kararının doğru olduğunu ancak verilen cezanın az olduğunu ve taammüt bulgusu yapıldıktan sonra ömür- boyu hapis cezası vermemekle Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürdü.

İleri sürülen tüm iddiaları iki başlık altında değerlendirmeyi uygun görürüm. Birinci başlık altında Sanıklar ile ilgili verilen mahkûmiyet kararlarının hatalı olup olmadı-ğını; ikinci başlık altında ise takdir edilen cezaların doğru olup olmadığını inceleyeceğim.

Mahkûmiyet kararı irdelenirken ilk olarak prosedür ile ilgili noktaları incelemek uygun olacaktır.

İstinaf maksatları için Ağır Ceza Mahkemesindeki d-ava tutanaklarının alınmasının çok pahalı olduğu, bu tutanakları Savcılığın ve İstinaf heyetinin ücretsiz aldığı, halbuki Sanıkların bunları temin etmek için ödeme yapmaları gerektiğini, bunun adil yargılama yapılmasına engel teşkil ettiği ifade edilmiştir-. Sanıklardan talep edilen ücret tüzüğe göre hesaplanan ücrettir. Tüzük yürürlükte olduğu müddet de Mukayyitliğin ücretsiz dava tutanağı verme olanağı bulunmamaktadır. Herhangi bir aşamada Sanıkların bu tutanakları ücretsiz almak için müracaat ettikleri -veya maddi olanaklarının olmadığını ileri sürdükleri halde kendilerine notların verilmediği görülmediği gibi böyle bir iddia huzurumuzda da ileri sürülmüş değildir. İstinaf Mahkemesi huzurunda mavi numaraları verilen alt Mahkeme tutanaklarının bulunması, i-ddiaların heyet tarafından takip edilmesi ve anlaşılması için faydalı olduğu aşikardır. Ancak resmi dava notlarının bulunmaması istinafın yapılmasına ve istinaf edenin şikayetlerini seslendirmesine engel değildir. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda yargılanan S-anık 1 ve 2'nin Avukatı İstinaf Mahkemesinde değişmiş değildir. Bu koşullarda
notlar için ücret talep edilmesinin Sanıkların adil yargılanmalarına engel teşkil ettiğini kabul etmeye olanak yoktur.

Sanıklar ithamnamede yer alan tanıkların tümünün Ağ-ır Ceza Mahkemesi huzurunda dinletilmediklerini ve dinletilmeyenlerin de kendilerine sunulmadığından şikayet etmektedirler. Sanıklar Girne Mahkemesi Ceza Yargıcı huzurunda ilk tahkikat maksatları için itham edildikleri zaman, ithamnameye ekli 136 tanık gör-ülmekteydi. Bu böyle olmasına rağmen ilk tahkikat safhasında İddia Makamı tahkikat memuru ile Mahkeme memurunu yani toplam 2 tanık dinlettikten sonra dava Ağır Ceza Mahkemesine havale edilmiştir. İddianameye ise tek tanık yazılmıştır.

Fasıl -155 tadil edilmeden once İddia Makamının tanıklarının şahadeti ilk tahkikat esnasında Sanıkların huzurunda dinlenirdi. 27/92 sayılı Yasa ile yapılan tadilat neticesinde Madde 106A ilk soruşturma yapılmadan Ağır Ceza Mahkemesine havale yapılması halinde Ağ-ır Ceza Mahkemesi oturumlarında dinletilecek tanıkların ifadelerinin ve ibraz edilecek belgelerin Sanıklara verilmesi gerektiğini ifade eder. Bu madde ölüm cezası ile cezalandırılması gereken suçlar için uygulanmaz. Huzurumuzdaki davada Sanıkların itham ed-ildikleri 1. dava için uygulamada artık olmasa da, öngörülen ceza ölüm cezasıdır. Bu nedenle bu dava maksatları bakımından evrak üzerinden madde 106A'nın öngördüğü şekilde Ağır Ceza Mahkemesine havale yapılması mümkün değildi. Evrak üzerine havale yapılama-yınca ilk tahkikatta tanık dinletilmesi gerekmektedir. İlk tahkikat yargıcının huzurunda verilen şahadet tahkikat memurunun şahadeti olmuştur ve bu şahadet davanın Ağır Ceza Mahkemesine havale edilmesi için yeterli bulunmuştur.

İthamnamede 136 tan-ık sıralanmışken, ilk tahkikat maksatları için 2 tanık dinleterek Ağır Ceza Mahkemesine havale yapılmıştır. Böyle bir durumda Sanıklar diğer İddia Makamının tanıklarının ne söyleyeceklerini bilmeleri mümkün değildir. Böyle bir durumda Ağır Ceza Mahkemesi h-uzurunda bu dava maksatları için ilk kez şahadet verecek olan tanıklarının şahadetlerinin madde 111 altında verilecek ihbar ile Sanıklara bildirilmesi gereklidir.
Madde 111 aynen şöyledir:

"A person who has not given evidence at the
preliminary- inquiry shall not be called by the
prosecution to give evidence at the trial unless
the accused or his advocate has been previously
given a notice in writing containing the name of
the witness intended to be called and the substance
- of the evidence intended to be given:
Provided that no such notice shall be required
when the witness intended to be called is-
(a) a co-accused who has already been acquitted
or convicted;
(b) a person called only to prove that a witness-
who has given evidence at the preliminary
inquiry cannot be produced at the trial;
(c) a witness whose evidence is of a formal
nature;
(d) a witness of whose evidence the prosecutor
became aware on the day on which the
- witness is called."

111. İlk

soruşturmada

şahadet

vermeyen

bir

kişi , iddia makamı
tarafından yargılamada şahadet- vermeye çağrılamaz
;
meğer
ki , Sanık

veya
avukatına önceden, çağrılması
tasarlanan tanığın adı ve verilmesi tasarlanan şahadetin esasına ilişkin bilgi içeren yazılı bir ihbar verilsin.
Ancak, çağrılması tasarlanan tanığın :-
(a) Be-raat ettirilen veya mahkum edilen bir suç ortağı ;
(b) Sadece
,
ilk
soruşturmada

şahadet

vermiş
olan
bir
tanığın
yargılamada hazır bulunmasının mümkün olmadığını kanıtlamak için çağrılan bir kişi ;
(c) Şahadeti formalite niteliğ-inde olan bir tanık ;
(d) iddia makamının,
tanığın
çağrıldığı

gün
şahadetini


öğrendiği
bir tanık olması halinde, böyle bir ihbar gerekmez.

Verilecek ihbarda, madde 111 açısından, tanığın ismi ve vereceği şahadetin esasının ne ile il-gili olacağının belirtilmesi yeterlidir. Bu yöntemin birkaç tanık için uygulanması sorun yaratmaz. Ancak bir ceza davasında ilk tahkikatta 2 tanık, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda ise 37 tanık dinletilir ve iddianamede yer almayan tanıklara madde 111 altın-da ihbar verilirse bu ancak madde 111'in istismarı olarak kabul edilmelidir. Bu tanıkların ne ifadeleri Sanıklara sunulmuştur, ne de bu tanıkların şahadetinin ne olacağını ilk tahkikat safhasında savunmanın dinleme imkanı olmuştur. İthamnameye 136 tanık s-ıraladıktan sonra, ilk tahkikatta iki tanık dinleterek, Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki diğer tanıklara madde 111 altında, en fazla 6 satırı geçmeyen söyleyeceğinin ne olduğu ile ilgili bilgi verilmesinin, Yasa'ya uygun olmasına rağmen bu yöntemin kullanıl-masına fazla olanak tanınmamalıdır. Bir dava Ağır Ceza Mahkemesine havale edilirken ilk tahkikatta dinletilmeyen tanıkların olması halinde, bunların şahadetlerinin ne olacağı konusunda savunmaya yeterli bilgi verilmesi gerekmektedir. Tanıkların çoğu için m-adde 111'in kullanılması en uygun yöntem olarak kabul edilmemelidir. Huzurumuzdaki davada uygulanan bu yöntemin Fasıl 155'e aykırı olduğunu söyleme imkanı yoktur. Uygulanan yöntemin, yargılamanın her safhasında Sanıkların Avukatları bulunduğu da göz önünde- tutularak, Sanıklara adaletsizlik getirdiğini kabul etmek de mümkün değildir. İddia Makamı tanıklarının Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda ne söyleyecekleri ile ilgili savunmaya daha fazla bilgi verilmesinin daha adil olacağı gerçeği ışığında, ithamnamede s-ıralanan tanıkların tümünün ilk tahkikatta şahadet vermeleri, şahadet vermeyen tanıkların ise yazılı ifadelerinin bir suretlerinin savunmaya verilmesinin daha adil olacağı kabul edilmelidir. Ağır Ceza Mahkemesine havale bu koşullarda yapıldıktan sonra yine- ortaya yeni tanıklar çıkması halinde bu tanıklar için madde 111'in kullanılması söz konusu olmalıdır. Böyle bir yöntemle savunmanın Ağır Ceza Mahkemesine sunulacak şahadetten haberdar olması sağlanmış olur. İddia Makamının madde 111'i ağırlıklı olarak kul-anmamaya özen göstermesi gerektiğini vurgulamakta fayda vardır.

İddia Makamı tarafından savunmaya sunulması gerekli tanıklar kimler olmalıdır? Savunmaya tanıkların sunulması ancak bu tanıkların esasa ilişkin bir hususta şahadet vermelerine bağlıdır. -Rv Bryant & Dıckson (1946) 31 Cr. APR. 146 davasında, esasa ilişkin şahadet verebilecek bir tanık olduğunu İddia Makamının bilmesi halinde, bunu savunmaya sunması gerektiği belirtilmiştir. Bu kararın 151. sayfasında şu sözler yer almaktadır:

"It is sai-d that it was the duty of the prosecution
to have supplied the defence with a statement which
Campbell had admittedly made to the prosecution. The
prosecution, for reasons which one can well understand,
did not call Campbell. Is there a duty in such
c-ircumstances on the prosecution to supply a copy of
the statement which they have taken to the defence?
In the opinion of the Court there is no such duty, nor
has there ever been. In the first place, if they had
supplied a copy of the statement of Campb-ell, that
would not have enabled the defence to put the
statement in. The statement which Campbell made
could have become evidence only if he had been called
as a witness. But it is said that it was the duty of
the prosecution to put that stat-ement at the disposal
of the defence. In the opinion of the Court, the
duty of the prosecution in such a case is to make
available to the defence a witness whom the
prosecution know can, if he is called, give material
evidence"
-

İddia Makamının, İddia Makamı tarafından çağrıldığı takdirde esasa ilişkin şahadet verecek tanıkları savunmaya sunma görevini-n var olduğu kabul edilmelidir.

Bu durumda ithamnamede 136 tanık yazılmış olması bu tanıkların Ağır Ceza Mahkemesinde Sanıklara sunulmasını gerektirir mi? Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 109. maddesi iddianamede (ikamename) nelerin yer alması ger-ektiğini izah eder. İlk tahkikatta şahadet veren tanıkların isimleri burada yer almalıdır. (madde 109(d)) .Yani, iddianamede ithamnamede yer alan tanıkların yazılması gerekmez. İddianamede yer almayan, yani, ilk tahkikatta şahadet vermeyen, ancak ithamname-de yer alan tanıkların tümünün de esasa ilişkin şahadet verecek kişiler oldukları kabul edilebilinir mi? Kanaatimce esasa ilişkin şahadet verecek kişiler iddianamede yer alan kişilerdir. Bu davada olduğu gibi, iddianamede yer almayan, ithamnamede yer alan -tanıklar şahadet vermek üzere madde 111 altında ihbar verilerek Mahkemeye getirile-bilinirler. Bu yöntem yasal olmakla beraber yargılamanın daha adil olması için yukarıda izah edildiği şekilde madde 111'in kullanımını en aza indirmek daha uygun kabul edilm-elidir, ve savunmaya ithamnamede isimleri yazılmış tanıklarının ilk tahkikatta şahadet vermemeleri halinde yazılı ifadelerinin verilmesine olanak tanınmalıdır. Ancak İddia Makamının mevzuata göre görevi ithamnamedeki değil iddianamede isimleri yer alan t-anıklar arasında dinletilmeyen isimler olması halinde bunları savunmaya sunmaktır. Bu konuda Archbold Criminal Pleading Evidence and Practice 42nd edition sayfa 334 , 4-182'de şu sözler yer alır:

"The questions considered below arise in respect of witnes-ses who either gave evidence for , or whose statements were tendered by, the prosecution in the committal proceedings. In the reported cases, such witnesses are referred to as, those whose "names are on the back of the indictment"....
...................-......
The prosecution must have in court the witnesses whose names 'are on the back of the indictment', but there is a wide discretion in the prosecution whether they should call them and, having called them, either examine them or merely tender them fo-r cross-examination."

Huzurumuzdaki davada İthamnamede yer alan isimlerden büyük çoğunluk Ağır Ceza Mahkemesinde dinletilm-emiştir. İddianamede ise ismi olan ve çağrılmayan tanık yoktur. Bu durumda iddianamede yer almayan ancak ithamnamede yer alan tanıkların müdafaaya sunulması söz konusu olamaz.

Her halükarda dava tutanaklarında Sanıkların ithamnamede yer alan tanıklar il-e ilgili bir talepleri olduğu da görülmemektedir. Bu durumda Sanıkların bu konu ile ilgili istinafları da mesnetsiz olduğundan red ve iptal edilmelidir.

Müdafaa Tanığı Ruhşen Yavuz ile Sanık 1 ve 3 Avukatının rahat görüşmesine fırsat verilmediğinden do-layı adil yargılama olmadığından şikayet edilmektedir. Sınır dışı edilen bir yasaklı olmasına rağmen Ruhşen Yavuz Ağır Ceza Mahkemesinin emri ile KKTC'ye gelmiştir ve Sanıkların Avukatı ile görüşmesi için de gerekli tedbir alınarak görüştürül-müştür. Nite-kim bu kişi tanık olarak dinlenmiştir. Böyle bir durumda adil yargılama olmadığı söylenemez ve bu nokta ile ilgili Sanıkların istinafı reddedilir.

Sanık 1 ve 2 Avukatı, Sanıkların verdiği gönüllü ifade ile Savcılığın kendilerine daktilo edilmiş olarak v-erdiği suretleri arasında fark bulunduğunu ve bu nedenle müdafaalarında hata yaptıklarını ileri sürmüştür.

Esas olan Sanıklar tarafından verildiği iddia edilen ve onlar tarafından imzalandığı ileri sürülen el yazısı ile kaleme alınmış, Mahkemeye sunulm-uş olan ifadelerdir. El yazısının okunmasında güçlük çekilmesi nedeniyle bu ifadelerin daktilo edilmiş versiyonları gerek taraflara, gerekse Mahkemeye yardımcı olmak için İddia Makamı tarafından hazırlanarak ibraz edilmiştir. İddia Makamı böyle bir yardım- yapmayı kabul ettiği zaman, daktilo edilmiş versiyonun orijinalin aynısı olmasına özen göstermesi gerekirdi. Orijinal ifadeden farklı daktilo edilmiş bir ifadenin Mahkemeye sunulması İddia Makamının hatası olmakla beraber, bu kusur mevcut esas ifadeyi de-ğiştirmediğinden ve esas olan ifadeler el yazısı halinde olan ifadeler olduğundan, daktilo edilen suretler ile el yazısı halinde olanlar arasında farklılık olması önem arz etmemelidir . Bu konudaki istinaf da mesnetsiz olduğundan red ve iptal edilir.

Sa-nık Avukatı Fasıl 155 madde 87 altında keşif yapılırken Sanıkların hazır olması gerektiği halde Ağır Ceza Mahkemesinin Sanıklar olmadan keşif yaptığını ve Sanıklar ile ilgili direktif vermediğini ileri sürmektedir.

Fasıl 155 madde 87 aynen şöyledir:

- "87. (1) Where it appears to the Court that in
the interest of justice the Court should have a
view of any place, person or thing connected with
the case, the Court may proceed to view the place,
person or thing concerned.
(2) The accused shall be pres-ent at the view,
unless the Court otherwise directs and the Court
may generally give such directions, regarding the
said view and proceedings thereat as to it may
seem fit."


"(1) Mahkeme, dava ile ilgili herhangi bi-r yer, kişi veya şeyi görmesinin adalet yararına olacağı kanısına vardığı takdirde ilgili yerde keşif yapabilir ve ilgili yer, kişi veya şeyi görebilir.
(2) Mahkeme başka şekilde emretmedikçe Sanık da
keşifte hazır bulunur ve Mahkeme genel ol-arak keşif ve
oradaki işlemlerle ilgili uygun göreceği direktifleri
verebilir."


Mavi 2230'da Sanık 3'ün Avukatı, İddia Makamının tanıklarının hazır olmaması nedeniyle İddia Makamı tehir talebinde bulunduğu zaman, olay yerinin görülmesi d-oğrultusunda bir öneri sunmuştur. Mahkeme de tehir talebini uygun gördükten sonra olay yerinin görülmesini uygun görmüştür ve şu şekilde emir vermiştir.:

-"Pazartesi ise davaya devam edilecektir. Bu nedenle
dava olay mahallinin görülmesi için 17/6/2010
tarihine saat 10.00 ertelenir. -Keza dava dinlenmesine
devam edilmek üzere 21.6.2010 tarihine ertelenir.
Sanıklar tutuklu kalacaklardır ve 21.6.2010 tarihin-
-deki duruşmada bring up orderle getirileceklerdir."


Madde 87 (2) altında Sanıkların olay yerinde olmaları gerektiği ancak Mahkemenin farklı bir direktif verebileceğini ifade etmektedir. Nitekim Mahkeme Sanıkların tutuklu kalmasına direktif vermiş ve ke-şifte hazır olmalarına direktif vermemiştir.

Yargıtay/Ceza 29, 30, 31 ve 32/84 (D.13/84)'de sayfa 4'de "Olay yerini ziyaret etmiş olan Kaza Mahkemesi Yargıcı hükmünde orada kendisinin şahsen müşahade ettiklerine de yer vermiştir. Diğer bir deyimle, olay -yerinde müşahade ettiklerini şahadet olarak hükmüne geçirmiştir. Halbuki bir yargıç kendisinin yargıladığı bir davada tanıklık edemez. Yargıç herhangi bir yeri, o yer hakkında ibraz edilen veya edilecek olan şahadeti daha iyi takip edip anlayabilmek veya -değerlendirebilmek için ziyaret edebilir yoksa kendisinin o yeri görüp onun hakkında tanıklık edebilmesi için değil. Şu da var ki bir yargıç herhangi bir yeri ziyaret veya teftiş ettiğinde bu hususta yapılan müracaatı, verilen kararı ve yerin ziyaret edilm-iş olduğunu sırası ile zabıtlara geçirmesi gerekir. Şunu da belirtmek yerinde olur ki yargıç, yeri ziyaret ettikten sonra, yer ile ilgili şahadeti tamamlamak veya bu şahadetin hatalı veya muğlâk kısımlarını düzeltmek veya açıklığa kavuşturmak için, uygun v-e gerekli gördüğü hallerde, tanıklara sorular tevcih edebilir. Yargıç bu gibi soruları önüne gelen veya kendisi tarafından çağrılan tanıklara olduğu gibi önceden şahadet veren ve tekrar şahadet makamına çağrılmasını uygun gördüğü şahitlere de tevcih edebil-ir." denmiştir.

Ağır Ceza Mahkemesi olay yerini ziyaret ettikten sonra Mavi 2232'de görülen yerler ile ilgili 16 olgu sıralamıştır. Bu olgulara bakıldığında, keşifte gösterilen yerler ve görülenlerin not edildiği görülür. 16 olgu görülenin özetidir. Şaha-detin daha iyi takip edilebilmesi gayesi olduğu bellidir ve herhangi bir şekilde kanaat ifadesi içermemektedir. Keşif neticesinde olguların sıralanması ile Yargıtay/Ceza 29-32/84'de ifade edilenin dışına çıkılmamıştır.

Mavi 2236-8'de Ağır Ceza Mahkemesi- keşifle ilgili yapılan itirazlar ile ilgili ara karar üretmiştir ve heyetin sadece olay yerini gördüklerini ifade etmiştir. İddia Makamını temsil eden Savcı ile tahkikat memurunun keşifte hazır olması gereklidir. Sanık Avukatlarının da hazır olması gerek-lidir. Sanıkların hazır olup olmaması heyetin takdirindedir. Güvenlik ve sair hususları dikkate alarak ve talebe bağlı direktif verilebilir. Heyetin olay yerini görmesi davayı takip etmesi açısından faydalıdır. Basının dava maksatları için yapılacak keşi-fte hazır olmasını doğru kabul etmek mümkün değildir ancak basının hazır olmasına direktif verilmediğinden bu konuda Ağır Ceza Mahkemesinin kusuru olduğu kabul edilemez. Kararda keşifte görülenlere dayalı bir bulgu yapıldığı da iddia edilmiş değildir. Tüm -belirtilenler neticesinde Bidayet Mahkemesinin keşifle ilgili bir hata yaptığı kabul edilmez. Bu konuda yapılan istinaf mesnetsizdir ve red ve iptal edilir.

Sanık 1 ve 2 Avukatı, İddia Makamının davanın açılışında davasının izahını yapması gerektiğini ve- buna Ağır Ceza Mahkemesinin emir vermemekle hata yaptığını ileri sürmüştür. Fasıl 155 madde 74(2) altında İddia Makamı şahadet çağırmadan önce davasını izah edebilir. Bu davada Sanık 1 ve 2 Avukatı bunu İddia Makamının yapması için müracaat etmiş ancak M-ahkeme buna izin vermemiştir. Madde 74 (2) aynen şöyledir:

"(1) .................................
(2) At every trial, the prosecutor and accused
or their respective advocates may open their
case and, at the conclusion of the tr-ial,
the party who has last called a witness may
address the Court and the other party may
then address the Court in reply:
Provided that, when a Law Officer appears

for the prosecution, su-ch officer shall have
a right of reply in all cases."

Mavi 7'de Sanık 1 ve 2 Avukatının İddia Makamının açılış kon-uşması yapmasını talep ettiği görülür. İddia Makamı, bu talebe cevaben bunun pek uygulanan bir yöntem olmadığını belirterek takdiri Mahkemeye bırakmıştır. Bidayet Mahkemesi ise bunun eski bir gelenek olduğunu, yetkinin devam ettiğini ve Mahkemenin uygun -görmesi halinde yapılabileceğini belirttikten sonra, ilk tahkikatın yapıldığını, Sanıkların ilk tahkikat safhasında da aynı Avukatlar tarafından temsil edildiklerini, bu durumda savunma açısından süpriz teşkil edebilecek herhangi bir husus olmadığından yap-ılmasının gereksiz olduğunu ifade ederek İddia Makamının açılış konuşması yapmadan tanık çağırmasına izin vermiştir.

Madde 74(2) altında birtek İddia Makamına değil, Sanık Avukatlarına da açılış konuşma hakkı verilmektedir. Açılış konuşması yapılması ger-ekli değildir ancak isteyen açılış konuşması yapabilir. Açılış konuşması yapmak isteyen taraf Mahkemenin direktifine gerek olmadan bunu yapabilir. Mahkemenin açılış konuşması yapmak isteyen tarafın bunu yapmasını engellememesi gerekir. Ancak bu davada İddi-a Makamı açılış konuşması yapma düşüncesinde değildi. Sanık 1 ve 2 Avukatı, İddia Makamının açılış konuşması yapmasını talep etmiştir. Bu istem üzerine yine de İddia Makamı açılış konuşması yapmayı reddetmeyerek takdiri Mahkemeye bırakmıştır. Mahkeme de -takdirini kullanarak İddia Makamının davasının ne olduğunun taraflarca iyi bilindiğini, ilk tahkikatın yapılmış olduğunu ve Sanıkları temsil eden Avukatların da aynı olduğunu , bu durumda açılış konuşmasının yapılmasını gerektirecek bir durum olmadığını if-ade ederek davanın dinlenmesine geçmeyi tercih etmiştir. Burada İddia Makamının açılış konuşması yapmasını istediği halde buna izin verilmediği söz konusu olmadığından Bidayet Mahkemesinin herhangi bir hatası yoktur. Yapılan istinaf mesnetsizdir ve red ve- iptal edilir.

Ağır Ceza Mahkemesi, İddia Makamının Sanıkların tutuklulukları esnasında çekilen video görüntülerini Emare 90 ve 91 olarak ibraz etmesine izin verilmiştir. Video görüntüleri emare yapılırken Mahkeme bu görüntülere verilecek değeri daha s-onra belirleyeceğini belirtmiştir. Nitekim hükmünde bu konuyu inceledikten sonra Mavi 2620'de şu görüşe yer vermiştir:

"............. içeriğinde Yargıç kurallarının ihlal
edilerek temin edilen itirafı teyid edici beyanlar
olan, ekleme yapılıp ya-pılmadığını gösteren saat ve
tarih görüntüsü olmayan, Emare 90-91 video görüntü-
lerinin değer ifade eden şahadet niteliği taşımaya-
cağına ve değerlendirilmemesi gerektiğine kanaat
getirdik ve bu hususta bulgu yaparız.

-Bu tür video çekimlerinin saat, tarih görüntü-
lerini içermesi ve konuşmaların yazılı şekilde diğer
tarafa cd ile birlikte verilmesi gibi teknik
konulara bundan böyle daha fazla dikkat edileceğini
umarız."


Sanık 1 ve 2 Avukatı bu bulgu üzerine, Ağ-ır Ceza Mahkemesinin video görüntülerine değer vermeyecek dedikten sonra İddia Makamı tanıklarına inanmakla Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürmüş, Sanık 3 Avukatı ise video görüntülerinin Yargıç kurallarına aykırı bir şekilde temin edilmiş olmas-ına rağmen görüntülerin olsun dikkate alınması gerektiğini, bilhassa Sanıklar lehine olan hususların dikkate alınması gerektiğini ileri sürmüştür.

Video görüntülerinin ibrazına izin verdikten sonra görüntülerin değer ifade eden şahadet niteliği taşımayac-ağına karar verilmiştir. Bu bulgunun doğruluğunu incelemek için bu konu ile ilgili mevzuatın incelenmesi gerekir.

Video görüntülerinin ibrazına olanak sağlayan Fasıl 9 Şahadet Yasası'na yapılan tadilattır. 33/06 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 9 Şahad-et Kanununun madde 2'de belge tanımı genişletilmiştir.

Belge tanımı aynen şöyledir:

"-2. Bu Yasada metin başka türlü gerektirmedikçe;

"Belge", her türlü yayın veya yazılı veya basılı ve
ayrıca bir hususu kayda geçirmek amacıyla bir cisim
üzerinde kullanılması tasarlanan harf, rakam, şekil
veya işaret yolu ile veya bu yollardan birden fa-zlası
ile ifade edilen veya tanımlanan herhangi bir hususu
kapsar. Bu paragraftaki ifadenin genelliğine halel
gelmeksizin belge aşağıdakileri de içerir:
(a) Harita, plan, kroki veya taslak,
(b) Fotoğraf,
(c) Disk, ses kayıt bantları, ses bantları veya -
başka bir aracın kullanımı ile elde edilen optik
gösteri olmayan ses veya yazılı veya basılmış
olan veya olmayan Mahkemeye sunulması mümkün
olan her türlü kayıt,
(ç) Band, mikro band, negatif, film veya video bandı,
optik gösterileri-n olduğu veya bir metnin kayıtlı
olduğu elektronik disk veya bir veya birden fazla
optik kayıt veya ses veya basılı kaydın olduğu
veya bir aletin kullanılması ile Mahkemeye
sunulması mümkün her türlü elektronik kayıtlar."

-Video bandı madde 2'deki belge tanımının (ç) bendi kapsamındadır.

Madde 4 bir belgenin ibraz koşullarını içerir. Bir belgenin ibraz edilebilmesi için belgede beyanda bulunan kişinin birşey söylemesi gerekir. Yazılı bir belgede belgeyi yazan kişi birşey -söyler, video bandında birisi birşey söylemekle beraber video bandını genelde 3. bir kişi hazırlar, veya kurulan bir sistem içerisinde otomatik kayıt alınır. Bir video kaydında genelde "belgeyi" hazırlayan ve "belgede" birşey söyleyen aynı kişi olmayabilir-. -Ancak madde 4 (1)'de kullanılan ibare ("any statement made by a person in a document") "belge içerisinde kişinin yaptığı beyan"dır. Bu durumda madde 4 altında kişinin belge vasıtasıyle beyanda bulunması yeterli olduğu için video kaydının otomatik veya bir -başka kişi tarafından yapılması video bandının ibrazına engel değildir ve 3. bir kişi tarafından çekilen veya otomatik kayıt neticesinde video bandında Sanıkların söyledikleri madde 4 altında ibraz edilebilinmelidir.

Huzurumuzdaki davada ibraz edilen vi-deo bandında o safhada Zanlı konumunda olan Sanıklara polis tarafından sorular sorulmuş ve Zanlılar olay ile ilgili bilgiler vermişlerdir. Zanlılara soru sorulurken herhangi bir ikaz yapılmış değildir. Video bandında Zanlıların söylediklerinin Zanlıların -itirafları kapsamında tezekkür edilmesi gerekir. Hearsay kuralı altında Mahkemede şahadet veren bir kişi tarafından daha önce söyledikleri şahadet olarak sunulamaz. Ancak itiraflar ve gönüllü ifadeler hearsay kuralına istisna olarak sunulabilmektedir. (B-ak: Halsbury's Law of England Vol. 15 sayfa 294)

İtiraflar ve gönüllü ifadeler söz konusu olduğu zaman nazarı itibare alınması gereken başka husus da Yargıç kurallarıdır. 1964 yılında İngiltere'de yapılan
tadilat öncesi İngiltere'de yürürlükte olan Yarg-ıç kuralları bizde de uygulanmaktadır. (Ceza/İstinaf 9/72 , Y/C 5/74)
Soru sorulması ile ilgili yargıç kuralları aynen şöyledir:

"(1) ......................................

(3) Kaide 3:
Tutuklu kişiler, önceden kısa ihtar yapılmak-
sızı-n sorguya tabi tutulamazlar.
(4) Kaide 4:
Tutuklu kişi gönüllü olarak herhangi bir ifade
vermek isterse kısa ihtar yapılmalıdır.
........

(9)..........."

Yargıç kurallarına göre bir polis memurunun bir kişiyi itham etmeye karar v-erdikten sonra ona soru sormadan ikaz etmesi gerekir. Aynı şekilde tutuklu kişilere ikaz yapılmadan soru sorulmamalıdır. Video kaydında tahkikat memuru ve Zanlılar arasında konuşmalar geçmektedir . Bu konuşmalarda itiraf kapsamına girebilecek sözler yer a-lmaktadır, daha önce yapılan benzeri konuşmaların tekrarlanması vardır ve ayrıca yönlendirici sorular yer almaktadır. Bu koşullardaki bir kaydın yargıç kurallarını ihlal ettiği açıktır.

Video çekimi koşullarının ne şekilde olması gerektiği ile ilgili Ho-ng Kong'dan Privy Council'a giden bir cinayet davasında, Li Shu-Ling v. The Queen (1989) 1 AC 270, olayın Sanık tarafından tekrar video kaydı ile canlandırılması söz konusu olmuştu ve bu davada çekim ile ilgili şu görüş verilmiştir:

"If however the vi-deo recording of the accussed's
re-enactment of his crime is admissible it is
admissible as a confession and as such is an
exception to the hearsay rule because provided
it is voluntary it is inherently unlikely that
the accused will confess to a -crime he did not
commit."
....
".... if an accused can say what he did there is
no reason why he should not show what he did indeed
many illiterate people might find it easier to
demonstrate an action rather than attempt to describe
it in w-ords."
.........

"The truth is that if an accused has himself
voluntarily agreed to demonstrate how he committed
a crime it is very much more difficult for him to
escape from the visual record of his confession
than it is to challenge an o-ral confession with
the familiar suggestions that he was misunderstood
or misrecorded or had words put into his mouth.
Provided an accused is given a proper warning that
he need not take part in the video recording and
agrees to do so voluntarily -the video film is in
principle admissible in evidence as a confession
and will in some cases prove to be most valuable
evidence of guilt."

"To meet the suggestion that lack of acting skill
may result in serious distortion of a fair demonst-
ra-tion by the accused the video recording should be
shown to the accused as soon as practicable after
it has been completed and he should be given the
opportunity to make and have recorded and comments
he wishes about the film. If the accused says the -
film does not show what he meant to demonstrate
there will then be a contemporary record of his
criticism which the judge and jury can take into
account when assessing the value of the film as
evidence of his confession."

(Bu kararda bir Zanlı-nın işlediği suçu tekrar canlandırmasının ancak bir itiraf olarak ibraz edebileceği ve bunun da hearsay kuralına bir istisna olarak yapılabileceği ifade edilmektedir. Bir Zanlının ne yaptığını söyleyebileceği gibi bunu göstermesinin de mümkün olması gerek-tiği, bilhassa yazma ve okuması olmayan kişiler için yaptıklarını göstermek bunu izah etmeye çalışmaktan daha kolay olabileceği yer almaktadır. Bir Zanlı gönüllü olarak suçu nasıl işlediğini göstermek isterse bundan kaçması çok güç olur ve yanlış anlaşıldı-ğını, veya yanlış kayıt yapıldığını veya ağzına laf konulduğunu söyleyemez. Ancak Zanlıya istemediği takdirde video kaydında yer alması gerekmediği söylenmelidir ve yine de gönüllü olarak yer almak isterse de bu video kaydı bir itiraf niteliğinde ibraz edi-lmelidir ve genellikle suçlu olduğunun en iyi kanıtı olur. Oyuncu kabiliyeti bulunmadığından çekimin gerçekleri yansıtmadığı iddiasına karşı, Zanlıya çekilen videonun tamamlanmasından sonra en erken bir zamanda gösterilmesi gerekir ve kendisine film ile il-gili söylemek istediklerini söylemesine fırsat verilmeli ve söylediklerinin aynen kayıt altına alınmasına da fırsat verilmelidir.)

Huzurumuzdaki istinafta, Sanıkların kullandıkları güzergah ile olay mahallinde kullandıkları ve olaydan sonra tabanca, tele-fon ve giysileri sakladıkları yerleri göstermek üzere video çekimi yapılmıştır.

Esasen bizde soruşturma aşamasında ses veya görüntü kaydı alınması ceza davalarında çok alışılmış bir yöntem olmamakla birlikte başka ülkelerde önemli suçların soruşturmasınd-a Zanlılar ile polisin görüşmeleri ve ifade vermeleri kesintisiz bir şekilde bant kaydına alınmaktadır ve bazı davalarda Zanlıların işledikleri suçu nasıl işlediklerini izah ederken bunu video çekimine tekrarlamaları da söz konusu olmuştur.

KKTC'de soru-şturma altındaki olayın tekrar canlandırılmasının ve/veya güzergah veya emareler ile ilgili bilgi elde edilmesi için çekim yapılmasını engelleyen mevzuat yoktur. Ancak olayın tekrar canlandırılması veya olay yerinin veya emarelerin gösterilmesi ile ilgili- çekim yapılmadan önce Zanlının ikaz edilmesi gerekir. Böyle bir durumda Zanlıya böyle bir çekimde yer almasının gerekmediği, isterse yer alabileceği belirtilmeli ve gönüllü olarak yer almak istediğini belirttiğinin de kayda alınması gerekir. Ayrıca çekim-de Zanlıya soru yöneltilmemesi, soru yöneltilirse bunun gerekli ikaz yapıldıktan sonra sorulması, çekimin yeni açılacak bir banta yapılması, tarih ve saat kaydının da bant üzerinde bulunması, çekimin sürekli olması ve durdurulmaması, çekimin durdurulması g-erektiği takdirde ise çekime yeniden başlanırcasına Zanlının çekim yapılmasını istediği veya çekime devam edilmesini istdiğinin kaydedilmesi gerekir. Zanlının çekim tarihinden önce Avukatının var olduğu kayıtlarda görülmesi halinde çekim esnasında Avukat-ının da hazır olmasını Zanlının talep etme hakkı olmalıdır. Ancak Avukatı bulunan bir Zanlının gönüllü olarak güzergah veya emare göstermek istemesi halinde, Avukatının hazır olmasını istemediği takdirde bunun da kaydın başında kayıt altına alınması gerek-melidir. Çekim bittince Zanlıya en erken bir zamanda yapılan çekim gösterilmeli ve çekim ile ilgili söyleyeceklerinin de aynen kayda alınması gerekli olmalıdır.

Huzurumuzdaki istinafta Ağır Ceza Mahkemesi video kayıtlarını, hakim kurallarına uyulmadığı, -çekimlerde gelişi güzel konuşmalar olduğu, polisin Zanlıları yönlendirdiği, "yargıç kuralarının ihlal edilerek temin edilen itirafı teyit edici beyanlar olan ekleme yapılıp yapılmadığını gösteren saat ve tarih görüntüsü" olmadığı, dolayısıyla video görüntü-lerinin değer ifade eden şahadet niteliği taşımadığını kabul ederek, bu video görüntülerini değerlendirmeye tabi tutmamıştır. Sanıkların bu bulgu ile ilgili şikayetleri olmamakla beraber Sanık 1 ve 2 video görüntülerine değer vermedikten sonra İddia Makamı- tanıklarına da inanılmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Video çekimi ile ilgili uyulması gerekli asgari kurallara uyulmadığına kanaat getiren Bidayet Mahkemesi bu bantların ibrazını kabul etmemiştir. Böyle bir durumda olay ile ilgili şahadet veren tanık-lara da inanılmaması gerektiği yönündeki bir iddiayı anlamak mümkün değildir. Bir emarenin kabul edilmemesi tanıklara inanılmaması veya o konuda verilen şahadete inanılmamasını gerektirmemektedir. Sunulan her şahadet ayrı olarak değerlendirilir ve alakalı -(relevant) ve kabul edilebilinir (admissible) nitelikte olması halinde kabul görür. Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki şahadeti, şahadet kurallarına göre değerlendirerek bulgu yapmıştır. Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadet ve video kaydı ile igili iler-i sürüldüğü şekilde bağlantı yapmak yanlıştır.

Sanık 3 Avukatı, video görüntülerindeki leyhlerine olan hususların Sanıkların lehine değerlendirilmesi gerektiği ve bunu yapmamakla Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürmüştür. Video görüntüleri emar-e olarak alındığı halde değer ifade eden şahadet niteliğini taşımadığına karar verildikten sonra Sanıklar lehine olan görüntülerin dikkate alınması veya Sanıklar lehine değerlendirilmesi mümkün olamaz. Verilen karardan sonra video çekimlerinin Mahkeme tara-fından değerlendirilmesi artık mümkün değildir.

Sonuç olarak Bidayet Mahkemesinin video kayıtları ile şahadet arasında bağlantı kurmamakla veya en azından görüntüleri dikkate almamakla hata yapmış değildir. Bu konudaki istinaflar reddedilir.

Huzurumuz-daki bu istinafta usulsüz bir şekilde temin edilen şahadetin Sanıklar aleyhinde kullanıldığı, halbuki usulsüz ve/veya mevzuata aykırı bir şekilde temin edilen şahadetin hiçbir şekilde kullanılmaması gerektiği ileri sürülmüştür.

Bu husus Sanıklardan temin -edilen saç, kıl ve kan örnekleri ile ilgili ileri sürülmüş, ayrıca Bidayet Mahkemesinin gönüllü kabul ettiği ifadelerin gönüllü olmadıkları iddia edilerek, bu gönüllü olmayan ifadeler neticesinde temin edilen şahadetin veya emarelerin ve her halükarda mevz-uata aykırı bir şekilde tespit edilen emarelerin Sanıklar aleyhine kullanılamayacağı ileri sürülmüştür.

Bidayet Mahkemesi kararının Mavi 2633'de Tanık 19 Dr. Özcan Hüdaverdi'nin tutuklu olan Sanıklardan Sanıkların rızaları ile kan örneği aldığı, ve yine- Tanık 30 Saime Derya tarafından Girne Polis Karakolunda yine Sanıkların rızaları ile Sanıklardan saç ve kıl örneği alındığını kabul etmiştir. Sanık Avukatları bu örneklerin alınmasının insan haklarına aykırı olduğunu ve örnekler alınmadan mutlaka Zanlılar-dan izin alınması gerektiğini, izin alınmadan gerek kan, gerekse kıl ve saç örnekleri alındığı için alınan örneklerin dikkate alınmaması gerektiğini savunmuşlardır. Ağır Ceza Mahkemesi kararında vücuttan alınabilen emareler konusunda bir düzenleme bulunma-dığını, bu nedenle kamu menfaatı ile Sanıkların hakları arasında denge kurulması gerektiğini belirterek, en önde gelen unsurun rıza olduğunu vurgulamış ve Sanıkların alınan örneklerin alınmasına rıza gösterdiklerini kabul ederek, bu örneklerin alınması net-icesinde devlet laboratuvarında yapılan testlerin sonuçlarını emare kabul ederek, bunlara dayalı bulgu yapmıştır.

Zanlıların gerek kan, gerekse saç ve kıl örneklerinin alınmasına izinleri olmadığı, dolayısı ile bunlar üzerine yapılan test ve test net-icelerine dayandırılan iddialara değer verilmesinin yanlış olduğu ileri sürülmüştür. Zanlıların rızası olmadan bu örneklerin alındığı ileri sürüldüğünden bu konu ile ilgili şahadete bakılması gerekir. Tanık 19 Dr.Özcan Hüdaverdi ile Tanık 30 Saime Derya'-nın şahadeti tezekkür edildiği zaman, Tanık 19' a Sanıkların rızası olmadan Sanıklardan kan aldığı iddiasının istintak safhasında dahi yapılmadığı görülür. Sanık 3 Avukatı bu Tanığı istintakında, birtek kan alımının virüs tesbiti için yapıldığının söylendi-ğini sorduğu görülür. Tanık 19'un şahadeti incelendiği zaman Zanlılardan doktor tarafından kan alımının Zanlıların rızası olmadan yapıldığını söylemeye olanak yoktur. Bu durumda Bidayet Mahkemesinin Sanıklardan kan alımının Sanıkların rızası neticesinde al-ındığı bulgusunda hata yoktur. Aynı şekilde Tanık 30'un uzun istintakında Sanıklardan kıl ve saç alınmasına Sanıkların rızaları olmadığının iddiasının yapılmadığı görülür. Hemşire olan bu Tanığın uzun istintakı kıl ve saç örneği almak için yetkisi olup olm-adığı veya Zanlıların tutuklu bulunduğu karakola izin veya yetki alarak gidip gitmediği üzerinde yoğunlaşmıştır. Netice itibarıyle Ağır Ceza Mahkemesinin kan, saç ve kıl örneklerinin Zanlıların rızası ile alındığı bulgularına varmakla hata yaptığına ikna o-lmadım. Sanıkların bu emarelerin alınmasında rızaları olduğuna göre ve bu konuda engel teşkil eden herhangi bir düzenleme olmadığından emarelerin kullanılmasında ve bu emarelere yapılan test neticelerinin de kullanılmasında sakınca olamaz.

Bu konuda -yasal düzenleme yapılıncaya kadar Zanlıların rıza göstermesi halinde kan, kıl ve saç örnekleri veya farklı davalarda Zanlıların vücutlarından farklı örnekler alınmasına engel yoktur. Bir tek kısıtlama, Zanlıdan, Zanlının kandırılması neticesinde örnek alın-masında olabilir. Zanlının izin vermemesi halinde vücudundan herhangi bir örnek alınması, zorlayıcı mevzuat haricinde mümkün olmamalıdır. Artık olay mahallerinde yapılabilen detaylı incelemeler ile elde edilen emarelerin değerlendirilebilmesi için olay mah-allinde bulunduğu şüphelenilen kişilerden kıl, saç, kan, idrar, ve sair örnekler alınması gerekli olabilir. Olayların polis tarafından çözümlenebilmesi için bu tür bilgiler elzem konumuna girmiştir. Bu nedenle bu konu ile ilgili uzmanlara danışılarak kapsa-mlı yasal bir düzenlemenin acilen yapılması gereklidir ve böyle bir düzenleme yapılması artık kaçınılmaz olmuştur.

Emareler hususunda Sanıklar, ayrıca atıldıkları ve/veya bırakıldıkları yerlerde Sanıkların göstermesi ile bulunan telefon, giysi ve tabanca- emarelerin de dikkate alınmaması gerektiğini iddia etmektedirler.

Sanık 1, Emare 12 gönüllü olduğu kabul edilen ifadesini 11.6.2009'da verdikten sonra 13.6.2009 tarihinde Tanık 14 huzurunda Karşıyaka-Kozanköy dağ yolunda, yol kenarında uçurum bir mahalde- 14 adet cep telefonu parçası bulunmuştur. Yani bu emareler Sanık 1'in gönüllü ifadesi alındıktan sonra bulunmuştur.

Sanık 2, 13.6.2009'da itirazsız sunulan Emare 76 gönüllü ifadesini vermiştir. 16.6.2009'da Sanık 2 ile olay güzergahına gidildiğinde 1 ade-t Nokia BC-5F cep telefonu pili ve Çamlıbel'deki çöplükte 2 adet cep telefonu parçası bulunmuştur.

Sanık 3, 28.6.2009 tarihinde Emare 81 gönüllü olduğu kabul edilen ifadesini verdikten sonra olayda kullanıldığı iddia edilen tabancalar ve giyilen giysileri-n yerlerini Çamlıbel'de göstermiştir.

Sanıklar gönüllü kabul edilen ifadelerinin esasen gönüllü olmadığını ileri sürmektedirler. Bu nedenle bu ifadeler ışığında tespit edilen emarelerin kullanılama-yacağını iddia etmektedirler. Kullanılmaması gerektiği i-leri sürülen emareler verilen ifadelerden sonra gösterildiği ve bulundukları için ilk önce Sanıkların duruşma içerisinde duruşma yapıldıktan sonra gönüllü kabul edilen ifadeleri gönüllü kabul etmekle Ağır Ceza Mahkemesinin hata yapıp yapmadığının incelenme-si gerekir.

Sanıkların verdiği ifadeler şunlardır.

Sanık 1: 13.5.2009'da açık ifade Emare 9
-25.5.2009'da gönüllü ifade Emare 62
11.6.2009'da gönüllü ifade Emare 12

Sanık 2: 13.5.2009'da açık ifade Emare 10
10.6.2009'da gönüllü ifade Emare 63
13.6.09'da gönüllü ifade Emare 76
2.7.2009'da gönüllü ifade Emar-e 85

Sanık 3: 13.5.2009'da açık ifade Emare 8
28.6.2009'da gönüllü ifade Emare 81
Sanık 2'nin 13.6.2009 tarihli Emare 76 gönüllü ifadesi ve Sanık 3'ün Emare 8 açık ifadesi itirazsız emare yapılmıştır.

Sanık 1 ve 2, ifadelerin gönüllü olmadıkl-arına dair yaptıkları itirazlara rağmen, yapılan duruşma içerisinde duruşmalar neticesinde Bidayet Mahkemesinin ifadelerin tümünü de gönüllü kabul ederek emare yapıldıklarını ve bunu yapmakla Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını istinaf sebeplerinde ileri s-ürmüşlerdir.

Sanık 3'de, aynı şekilde Emare 81 gönüllü ifadesinin gönüllü olmadığını, Sanık 3'ün eşinin ve daha sonra babasının tutuklanarak polis karakoluna veya Mahkemeye getirilerek, Sanık 3 üzerine baskı kurulduğunu ve bu şartlar altında onları korum-ak dürtüsü ile ifade verdiğinden, ifadesinin gönüllü olmadığını ileri sürmüştür.

Ceza Mahkemelerimizin huzurunda dinlenen davalarının büyük bir çoğunluğunda, İddia Makamının gönüllü olduğunu iddia ederek ibraz etmek istediği ifadelerin ibraz safhasında S-anıklar tarafından bunların gönüllü olmadığı ileri sürülmektedir. Bu itirazlar neticesinde duruşma içerisinde duruşmalar yapılarak ifadelerin gönüllü olup olmadığına ceza yargıcı veya Ağır Ceza heyetleri karar vermektedirler. Bir ifadenin gönüllü olduğunu -göstermekte isbat külfeti İddia Makamı üzerindedir.

Yargıtay/Ceza 5/74'de ifade edildiği şekilde bir ifadenin gönüllü kabul edilebilmesi için "yetki sahibi herhangi bir şahıs tarafından herhangi bir yardım vaadi yapılmadan veya böyle bir ifadenin verilme-sini teşvik için yetki sahibi birisi tarafından herhangi bir baskı veya korku kullanılmadan" alınması gereklidir. Ayrıca ifadelerin alımında 1964'deki tadilat öncesi şekliyle İngiltere'de yürürlükte bulunan Hakim kaidelerinin de polis tarafından uygulanma-sı gereklidir.

Mevzuatımızda herhangi bir kısıtlama bulunmadığından Sanıkların herhangi bir saatte ifade verme isteme hakları vardır. Bu davaya bakıldığında burada Mahkeme tarafından gönüllü verildikleri kabul edilen ifadelerin sıra ile aşağıda beli-rtilen saatlerde alındıkları görülür.

Emare 62 saat 18.25-18.40 arası (15 dakika)
Emare 12 saat 23.00-04.00 arası (5 saat)
Emare 63 saat 02.40-05.50 arası (3 saat 10 dakika)
Emare 76 saat 20.20-23.05 arası (2 saat 45 dakika-)
Emare 85 saat 14.20-15.40 arası (1 saat 20 dakika)
Emare 81 saat 07.35-10.20 arası (2 saat 45 dakika)

Bu ifadeler verilirken Sanıkların o tarihlere kadar Mahkeme huzurunda tutukluluk sürelerin uzatılmalarında hazır olan Avukatları- hazır olmadığı gibi ifadelerin alınması kayıt altına alınmış değildir. Başka ülkelerde, örneğin bizim Ceza Yasası ve Ceza Usul Yasası'nın mehazı olan İngiliz Ceza hukuğuna getirilen değişiklikler neticesinde, İngiltere'de 1984 yılından beri Zanlıların if-ade vermek istemeleri halinde bunun nasıl yapılması gerektiğine dair çok kapsamlı, ne şekilde hareket edilmesi gerektiğini gösteren kurallar (code of conduct) vardır ve Zanlıların ifadelerinin kullanıla-bilmesi için bu kurallara uyulması gereklidir.

İfa-de alınması ile ilgili yukarıda belirtilen doğrultuda kuralların olması yani Zanlılarla polisin görüşmesi esnasında Avukatın hazır bulunması veya görüşmenin kayıt altına alınması kurallarının konulması ve bu kurallara uyulmasının zorunlu yapılması gerek p-olis mensupları tarafından baskı/şiddet kullanılmadığını göstermek açısından, gerekse Zanlıların ifade verdikten sonra bunun zorla verildiğini iddia etmeleri imkanını ortadan kaldırması açısından önem arzeder. Zanlının ifade verirken yanında Avukatının bu-lunması veya Zanlı ile polisin görüşmesi ve/veya sorgulanması esnasında ve/veya Zanlının ifade verme isteminde bulunduğu andan itibaren yeni açılacak ve durdurulmayacak bir bant ile görüşmenin kayda alınması her iki tarafı korumanın ötesinde, dava sürecini- de olumlu etkileyecektir. Hemen hemen her ceza davasında Zanlıların ifadelerinin ibrazı esnasında bunların gönüllü olmadığı ileri sürülmekte ve ifadelerin ibrazını mümkün kılmak için duruşma içerisinde duruşma yapılmaktadır. Halihazırda bizde ifade veril-irken bir Zanlının yanında Avukatının bulunmasını veya bu sürecin kayıt altına alınmasını mecbur kılan bir düzenleme yoktur. Bu konular ile ilgili bir düzenleme yapılırken ülkenin kendi koşulları ve kültürü dikkate alınmalı, ancak buna ilaveten hukuk sis-teminin kaynaklandığı ülkede yapılan gelişmelerin de dikkate alınması gerekir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada Zanlılar (Sanıklar) farklı tarihlerde ve saatlerde polise ifade vermişlerdir. İfade verilirken Zanlıların Avukatları hazır değildi ve duruş-ma esnasında ifadelerin ibrazı esnasında Sanıklar ifadelerini verirken baskı/dayak/işkenceye tabi olduklarını ve verdikleri ifadelerin gönüllü olmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Her Sanık yukarıda sıralanan ifadelerin ibrazı safhasında (2 ifade haricinde) b-u doğrultuda iddia ileri sürmüştür. Davanın duruşması devam ederken toplam 7 kez duruşma içerisinde duruşma yapılarak bu maksatla Sanıklar dahil Mahkeme toplam 93 tanık dinlemiştir. Esas davadaki tanık sayısını geçen bu rakamın duruşma içerisinde duruşmala-rın davalarda ne kadar zaman aldıklarının açık bir göstergesidir.

Teknolojinin bu kadar olanak sunduğu bir zamanda artık polis ile Zanlıların görüşmeleri ve ifade alınması ile ilgili kapsamlı kurallar yapılması gereklidir. Bu yapılırken diğer ülkelerdeki- gelişmelerden bilhassa mevcut sistemimizin geldiği İngiltere'de ceza mevzuatına yapılan değişikliklerden faydalanmak gereklidir.

1984 yılında İngiltere'de geçirilen PACE (The Police and Criminal Evidence Act) Yasası ile Common Law da var olan bir çok -husus yasalaştırılmış ve buna ek olarak bir çok yeni kural getirilmiştir. Bu kurallar içerisinde Code C 6.8, avukatı olan bir Zanlının poliste görüşmesinde avukatının hazır olmasını isteme hakkını vermektedir.

Polis ile Zanlının görüşmesinde avukat h-azır bulunması ile ilgli kuralların birkaçı şöyledir:

-"6.8 Where a person has been permitted to consult
a solicitor and the solicitor is available (i.e.
present at the station or on his way to the station
or easily contactable by telephone) at the time the
interview begins or is in progress, he must be -
allowed to have his solicitor present while he is
interviewed.
6.9 The solicitor may only be required to leave
the interview if his conduct is such that the
investigating officer is unable properly to put
questions to the suspect. [See Notes 6D and -6E]
6.10 If the investigating officer considers that
a solicitor is acting in such a way, he will stop
the interview and consult an officer not below the
rank of superintendent, if one is readily available,
and otherwise an officer not below the- rank of
inspector who is not connected with the investigation.
After speaking to the solicitor, the officer who has
been consulted will decide whether or not the interview
should continue in the presence of that solicitor.
If he -decides that is should not, the suspect will
be given the opportunity to consult another solicitor
before the interview continues and that solicitor will
be given an opportunity to be present at the interview.
6.11 The removal of -a solicitor from an interview
is a serious step and, if it occurs, the officer of
superintendent rank or above who took the decision
will consider whether the incident should be reported
to the Law Society. If the decision to remove the
sol-icitor has been taken by an officer below the rank
of superintendent, the facts must be reported to an
officer of superintendent rank or above who will
similarly consider whether a report to the Law Society
would be appropriate. Where t-he solicitor concerned
is a Duty Solicitor, the report should be both to
the Law Society and to the Legal Aid Board."


(Bu kurallara göre Zanlının tutuklandıktan sonra 24 saat içerisinde avukatı ile temas kurmasına izin verilmelidir. Av-ukatı olması halinde ve avukatı hazırdaysa veya kolayca telefonla temas kurabilirse, avukatının sorgulamada ve ifade verirken hazır olmasına izin verilmelidir. Zanlının Avukatı ile görüşmesi belirlenecek bir üst rütbe sahibi polis mensubunun önünde yapılm-alıdır. Zanlının ilk tutuklandığında avukatı ile temas kurmasına izin verilmesinin soruşturmayı engelleyeceği veya başka suçluların haberdar edileceği düşüncesi ile geciktirilebilmesi mümkün olmakla beraber genel kaide avukatı ile temas kurulmasına izin v-erilmesidir. Avukatın hareketleri ile polisin görevini yapmasını engellemesi halinde avukatın görüşmeden çıkması istenebilir. Avukatın çıkmasına direktif verildikten sonra istediği takdirde Zanlının bir başka avukata danışmasına fırsat verilmelidir. Görüşm-eden çıkarılan avukat aleyhine üye olduğu kuruluşa şikayet edilmesi ayrıca ilgili üst rütbe polis subayı tarafından tezekkür edilmelidir.)

Bir Avukatın Zanlıya polisin sorgulamasında vereceği cevaplar ile ilgili hukuki telkinde bulunma hakkı vardır. Bir -Zanlının sessiz kalması halinde Zanlı aleyhine olumsuz yorum yapılabilinir. Bu nedenle bir Avukatın Zanlıya belirli konularda sessiz kalması veya cevap vermemesi telkin edildiği zaman bununla ilgili Avukatın verdiği telkinin nedeni de makul olmalı ve bu s-ebep de izah edilmeli ve kayda geçirilmelidir. Zanlının sessiz kalması makul bir telkin neticesinde olduğu takdirde sessizliği aleyhine kullanılamayacaktır. Rv. Condron and Condron (1997) I Cr.App. R 185 davasında "If the defendant wishes the court not be- draw an adverse inference, he or his solicitor may have to go further and state the basis or the reason for that advice". Bu durumda Zanlılara hukuki tavsiye de bulunacak Avukatların da dikkatli davranma gereksinimleri olduğu açıktır.

Polisin Zanlı-lar ile yapacağı görüşmelerin bant kaydına alınması ile ilgili de aynı düzenleme içerisinde kurallar vardır. Bu düzenleme Zanlıların korunması için öngörülmüştür. Bu işlem ciddi ithamlar ile karşı karşıya kalan polisler için öngörülmüştür. İşlem Zanlını-n göreceği şekilde, Zanlının önünde bant açılıp konarak ve görüşme sonunda Zanlının önünde mühürlenerek kaldırılmak sureti ile yapılmaktadır ve bu işlem 2 suret halinde yapılmaktadır ve Zanlıya da konuşulanların kaydı yapıldığı belirtilmektedir.

"2.1 Tap-e recording of interviews shall be carried
out openly to instill confidence in its reliability
as an impartial and accurate record of the interview.
[See Note 2 A]
2.2 One tape, referred to in this Code as the master
tape, will be sealed before it lea-ves the presence of
the suspect. A second tape will be used as a working
copy. The master tape is either one of the two tapes
used in a twin deck machine or the only tape used in
a single deck machine. The working copy is either the
second tape used i-n a twin deck machine or a copy of
the master tape made by a single deck machine.
[See Notes 2B and 2C]
2.5 The whole of each interview shall be tape
recorded, including the taking and reading back of
any statement."

Halen KKTC'de yukarıda ifade edi-len konularda düzenleme yoktur. En erken bir zamanda Zanlılar ile polisin görüşmesi veya sorgulaması veya Zanlıların ifade verme koşulları ile ilgili bizde de bir düzenleme yapılması gereklidir. Aksi takdirde yukarıda izah edildiği gibi, ceza davalarının -dinlenmesi gerektiğinden fazla uzamakta, bu hem devlete maddi külfet olmakta, hem de zaten yoğun gündemle çalışan Mahkemelerimizin gereksiz bir şekilde gündemlerinin daha da dolu olmasına neden olmaktadır.

Huzurumuzdaki davada 3 Sanık da 13.5.2009 ta-rihinde birer açık ifade vermişledir. Sanık 3'ün açık ifadesi itirazsız emare yapılmıştır. Sanıklar 13.5.2009 tarihinde tutuklanmışlardı. İlk kez remand maksatları için Mahkeme huzuruna 14.5.2009 tarihinde çıkarılmışlar ve o tarihte Sanıkların tümü için de- Avukat Mustafa B. Asena hazır bulunmuştur. Bu tarihten sonraki tarihlerde de remand maksatları için Mahkeme huzuruna çıkarılan Sanıkların Avukatları hazır bulunmuşlardır. Kronolojik sıraya göre bakıldığı zaman 25.5.2009 tarihinde Sanık 1 kısa bir gönüllü- ifade vererek bir telefon ile ilgili bilgi vermiştir. Esas içerikli ifade 10.6.2009 tarihinde Sanık 2 tarafından verilmiştir. Emare 63 olarak ibraz edilen bu ifade içerisinde olayın oluşu ile ilgili detaylı bilgi verildiği görülür. Sanık 2'nin bu ifadesi-nden sonra Sanık 1 ertesi gün 11.6.2009 tarihinde Emare 12 olarak ibraz edilen ve İddia Makamının davanın olgularını aktardığı şekli ile olayı izah eden bir ifade vermiştir. 13.6.2009 tarihinde Sanık 2 tekrar bir ifade vermiştir. Bu ifade Emare 76 olarak -itirazsız girmiştir. Sanık 3 ancak 28.6.2009 tarihinde bir ifade vermiştir. Bu ifade de İddia Makamının gerçeklerine uygundur. En son Sanık 2, 2.7.2009 tarihinde bir ifade daha vermiştir. Yukarıda verilen tarihlerde, bu tarihler 14.5.2009 tarihinden sonra -olduğu için, Sanıkların tümünün de o tarihlerde sürekli remandlarda hazır bulunan Avukatları vardı. Sanıkların tutuklandıkları 13.5.2009 tarihinden sonra 14.5.2009 tarihinde remand maksatları için Mahkeme huzuruna çıkarıldıkları andan itibaren Avukatları r-emandlarda ve kendilerini ziyaretlerde hazır bulunmuşlardır.

Sanıkların tutuklandıklarının yakınlarına en erken bir zamanda bildirilmesi ve yakınlarının veya kendilerinin seçtiği Avukatın hizmetinden yararlanmaları en doğal haklarıdır ve Anayasamız -sanığa bir Avukattan hukuki bilgi alma hakkı vermektedir. Anayasanın 16. maddesinin 4. ve 5. fıkraları aynen şöyledir:


"(4) Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu,
soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının
sakıncalarının gerektir-diği kesin zorunluluk
dışında, yakınlarına en erken bir zamanda ve
süratle bildirilir.

Yakalanan veya tutuklanan herkese, yakalanmasını
veya tutuklanmasını gerektiren nedenler, yakalanması
veya tutuklanması sırasında anladığı dilde
bildi-rilir ve herkes, kendisinin veya yakınlarının
seçtiği bir hukukçunun hizmetinden derhal
yararlandırılır."

Kanaatimce bir Sanığın Avukatı olduğu takdirde gönüllü ifade vererek suçunu itiraf etmek istemesi halinde bunu Avukatının hazır olduğu bir- safhada yapması, Avukatının hizmetlerinden faydalanabilmesi ve kendisine bu olanağın polis tarafından tanınması gerekir. Zanlının bir hukukcu ile temas kurmasına fırsat tanınmasındaki gaye Zanlıya hukuken yardımcı olacak birinin sağlanmasıdır. Zanlının -Avukatı birtek Zanlıyı karakolda ziyaret etmek için veya Mahkemeye çıktığı zaman hazır olması için bulunmamalıdır. Avukatın Zanlıya davasının gidişatı ile ilgili her safhada yardımcı olması gerekir. Avukat Zanlıya haklarını izah edecek, haklarını koruyaca-k kişidir. Bu durumda Avukatı bulunan her Zanlının tutukluluk süresi içerisinde sorgulanmasında ve ifade vermek istemesi halinde hukucusunun hizmetinden faydalanmasına fırsat verilmeli ve Avukatının bu kapsamda polis tarafından sorgulanmasında ve ifade ver-mesinde yanında hazır olmasına izin verilmelidir. Buna ancak Avukatın çağrılması ve olaydan haberdar edilmesi halinde olayın duyulacağı ve başka suçluların uyarılacağı söz konusu olması halinde uyulması geciktirilebilinir. Zanlı tutuklandıktan sonra Avuka-tı bulunması halinde ifade vermek istediğini ifade ettiği zaman, Avukatının hazır olması için gerekli tertibat ilgili karakol tarafından alınmalıdır. Zanlının o ana kadar Avukatı olmaması halinde ifade verirken bir Avukatın hazır bulunmasına gerek yoktur.- Ayrıca Zanlının Avukatının hazır olmasına gerek olmadığını ifade etmesi halinde bunu soruşturmayı yapan görevli dışındaki, üst rütbeli bir polise ifade etmesi gerekmelidir. Avukatın hazır bulunması halinde sorgulamayı olumsuz etkilemesi halinde veya Zan-lının konuşmasına izin vermediği takdirde Avukat oradan uzaklaştırılmalıdır. Uzaklaştırma kararını, soruşturmayı yapan polis dışında üst düzey bir görevlinin alması gerekmelidir. Zanlılar aleyhinde en önemli unsur olan "gönüllü ifadenin" verilmesinde Avuk-atının hizmetinden faydalanamaması Zanlılara Anayasada verilen bir hukukcu hizmetinden faydalanma hakkını anlamsız kılmış olur.

Huzurumuzdaki bu davada, Zanlılar gönüllü kabul edilen ifadelerini verdikleri zaman yanlarında Avukatları bulunmamaktay-dı. Avukatları kendilerini sık sık ziyaret etmekte ve Mahkemeye çıkarıldıklarında da hazır bulunmaktaydılar. Ancak ifadeler verildiğinde Avukatlar hazır değillerdi.

Geçerli (admissible) ve alakalı (relevant) kabul edilebilecek şahadetin belirli koşul-larda nazarı itibare alınmaması Common Law kurallarına göre mümkündür.

Gerek Fasıl 154 Ceza Kanunu madde 3. gerekse Fasıl 155 Ceza Usul Yasamızın 3. maddesine göre bu Yasaların yorumu için yürürlüğe girdikleri tarihlerdeki İngiltere'de yürürlükte ol-an mevzuata bakılması gerekir. O tarihlerdeki Common Law'a (Ahkamı Umumiye) bakıldığı zaman ceza davalarında yargıcın Sanığın adil bir şekilde yargılanmasını sağlamak için bazı şahadeti dikkate almama takdir yetkisinin bulunduğu görülür.

Archbold 2003 say-fa 1502 para15-442'de şu sözler yer alır:

"At common law a judge has a discretion in a
criminal trial" to exclude evidence if it is
necessary in order to secure a fair trial for
the accused"

(Scottv. R 1989 AC 1242, R. V. Sang 1980 AC 402, Moham-med (Allie) V. The State 1999 2AC 111).
Mahkemenin geçerli şahadeti kabul etmeme takdir hakkı olup olmadığı Common Law da çok tartışılmış bir konudur. R v. Selvey 1970 AC 304 davasında, sayfa 339'dan itibaren bu konu irdelenerek 1913'den 1962'e kadar- olan bir çok içtihat incelendikten sonra böyle bir takdir yetkisinin olduğu kabul edilmiştir.

"It is true that the exercise of this discretion is
not to be found until comparatively recent times.
Under the subsection the matter was uncertain in- the
year 1913 when two conflicting decision were given
in the Court of Criminal Appeal. In April of that
year it was held that a trial judge has a discretion,
with which the court will be slow to interfere,
whether he will allow cross-examination- as to character
under section 1 (f) (ii) of the Act (See Rex v.
Watson, 8 Cr.App.R. 249, 254).....In June of the
same year a court differently constituted came to the
opposite conclusion (see Rex v. Fletcher, 9 Cr.App.R.
53, 56). Bankes J. -thought that a judge could go no
further than suggest to the prosecution that they
should not press it but he cannot exclude evidence
which he held to be admissible. In your Lordships'
House in the next year in the case of Rex v. Christie -
[1914] A.C. 545, 559, Lord Moulton, on the general
question of a discretion to exclude admissible
evidence, stated the position thus:

"The law is so much on its guard against the accused
being prejudiced by evidence which, though admissible,
- would probably have a prejudicial influence on the
minds of the jury which would be out of proportion to
its true evidential value, that there has grown up a
practice of a very salutary nature, under which the
judge intimates to the counsel fo-r the prosecution that
he should not press for the admission of evidence which
would be open to this objection, and such an intimation
from the tribunal trying the case is usually sufficient
to prevent the evidence being pre-ssed in all cases
where the scruples of the tribunal in this respect are
reasonable. Under the influence of this practice, which
is based on an anxiety to secure for everyone a fair
trial, there has grown up a custom of not admitting
certa-in kinds of evidence which is so constantly

followed that it almost amounts to a rule of
procedure."

From this time onwards the position has been
accepted that there is a discretion to exclude
admissible evidence in all criminal cases not-
- withstanding the guarded approach made by Bankes J.,
9 Cr.App.R. 53,56 and Lord Moulton [1914] A.C.545,
559, respectively."
.........

"This line of authority has been followed consistently
to the present time in cases which have been cit-ed to
your Lordships. As recently as 1962 in Jones v. The
Director of Public Prosecutions [1962] A.C. 635, 671
the existence of the general judicial discretion as
vested in the judge, not in the prosecution, was
affirmed in these words by Lord De-nning:
"The judge was entitled in his discretion to
exclude them [viz., questions] if he thought they
were so prejudicial as to outweigh their probative
value."


Sunulmak istenilen şahadet geçerli ve ibraz edilebilir şahadet olmasına rağm-en sunulacak şahadetin sanığı olumsuz etkilemesi söz konusu olacaksa veya sanığa karşı haksız bir önyargı oluşturacaksa ve sunulmak istenilen şahadetin değerinden kat kat sanığa zararı olacaksa bu şahadetin ibrazına izin vermeme takdir hakkı vardır.
-
Stewart 1972 56 Cr.App. R 272 davasında bir Zanlının Anayasal hakkının ihlal edilmesi, bir itirafın nazarı itibare alınmaması için kuvvetli bir neden olarak kabul edilmiştir.

"...Privy Council stated that a breach of a suspect's
constitutional rig-ht was a cogent factor militating
in favour of the exclusion of a confession and
it would generally not be right to admit a
confession where the police had deliberately
frustrated such a right."


Bu durumda Ahkamı Umumiye (Common Law) al-tında bir ifadenin gönüllü olduğu kabul edildikten sonra dahi nazarı itibare alınmaması mümkündür. (Stewart 1972 56 Cr.App. R 272)


9/76 Mahkemeler Yasası'nın 38. maddesi açık bir şekilde Ahkamı Umumiyeyi (Common Law'un) KKTC'de geçerli mevzuat ola-rak kabul etmektedir.

38. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Mahkemeleri aşağıdaki mevzuatı uygular:-
(a)Anayasa
(b)Anayasa uyarınca konulan yasalar;
(c)Anayasanın 1. geçici maddesinin (1)'inci fıkrasında belirtilen ve
yü-rürlükte kalmış olan mevzuat;
(d)Anayasa'ya aykırı veya bağdaşmazlık halinde
olmadıkça, yukarıdaki (c) bendinde belirtilen
mevzuat saklı kalmak koşuluyla, Ahkamı Umumiye
ve Nisfet Hukuku ilkeleri;
(e)-Anayasa'nın 131'inci maddesinde atıfta bulunulan Temel Evkaf
Kuralları (Ahkamül Evkaf);
(f)21 Aralık 1963 tarihinde yürürlükte olan Deniz Hukukuna ilişkin
mevzuat.

Bir ifade mevzuata aykırı bir şek-ilde alındığı takdirde, ibrazına izin verilmeyebilinir. Yasaya veya kurallara uyulmaması ille de ifadenin kabul edilmeyeceğini göstermese de esasen prosedür ile ilgili kuralların ihlali ile sanığın adil yargılama hakkından mahrum edilmesi halinde ibraza iz-in verilmemelidir.

Bu konuda The Modern Law of Evidence 4th edition Adrian Keane sayfa 344'de şu izahat verilmiştir:

"the purpose .... is not disciplinary, but protective,
and therefore although mala fides or deliberate
misconduct may render exclus-ion more likely the
determinative factor is the extent to which the
defendant has been denied the right to a fair trial
by reason of breaches of the provisions governing
procedural fairness"
(Gaye disiplin değildir. Gaye korumadır. Kötü niyet veya -bilinçli bir şekilde kurallara uyulmaması dışlanmaya büyük bir olasılıkla neden olabilmektedir. Ancak esas etken faktör sanığın prosedür ile ilgili kuralların ihlali nedeni ile adil yargılama hakkından ne kadar mahrum bırakıldığı-
dır).

Phipson on Evidenc-e 12th ed. Page 341 paragraf 798'de şu görüşe yer verilmiştir:

"Where a confession is held to be voluntary within
the principle enunciated by Lord Sumner, and therefore
admissible in law, the judge in the exercise of his
discretion may still exclude- it if it was obtained
in circumstances amounting to a breach of the Judges'
Rules. Moreover, notwithstanding that the statement
was both voluntary and obtained in accordance with
the Judges' Rules, the judge may exclude it in the
exercise of his- residual discretion to
exclude any evidence if the strict rules of
admissibility would operate unfairly against an
accused person."


(Bir ifadenin gönüllü olduğunun kabul edilmesi halinde dahi Yargıcın hakim kaidelerine uyulmaması halinde takdir h-akkını kullanarak ibrazına izin vermemesi mümkündür. Ayrıca ifadenin gönüllü ve de hakim kaidelerine uygun alınmış olması halinde dahi sanığa ibrazı adaletsizlik getirecekse Yargıç yine takdir hakkını kullanarak ibrazına izin vermeyebilir.)

Her 3 Sanığın- duruşma içerisinde duruşma yapıldıktan sonra gönüllü kabul edilerek emare yapılan ifadeleri Avukatları olmasına rağmen Avukatlarına haber verilmeden ve hukukcu hizmetinden faydalanmadan Avukatların gıyabında alınmıştır. Bu ifadeler Bidayet Mahkemesi tara-fından gönüllü kabul edilerek emare yapılmışlardır. Sanıklar bu ifadeleri gönüllü kabul eden kararların hatalı olduklarını istinaf ihbarnamelerinde ileri sürmektedirler. Avukatları bulunmasına rağmen Avukatları hazır olmadan veya Avukatların hazır olabilec-eği hakkı konu yapılmadan alınan bu ifadeler Bidayet Mahkemesi tarafından geçerli şahadet olarak kabul edilmiş olsalar dahi, Common Law altında var olan, yukarıda izah edilen, yetki altında ifadelerin nazarı itibare alınmamaları gerektiği kanaatindeyim. -Sanıklar var olan hukukcularının hukuki yardımından yoksun bırakılarak, gönüllü de kabul edilmiş olsa, Sanıklardan yazılı ifade temin edilmiştir. Ancak ifadelerin hukukcu olmadan alınmaları nedeniyle Sanıkların olumsuz bir şekilde etkilenmeleri söz konusud-ur ve sunulmak istenilen gönüllü oldukları ifade edilen yazılı ifadelerin şahadet değerlerinden kat kat fazla Sanıklara zarar vermeleri kuvvetle ihtimaldir. Bu durumda Sanıkların Avukatları olduğu bilindikten sonra Avukatları hazır olmadan alınan ifadeler-in nazarı itibare alınmaması gerekir. İfadeler gönüllü olsalar dahi Sanıklar aleyhinde dikkate alınmamaları gerektiği kararım ışığında, Bidayet Mahkemesinin Sanıkların ifadelerini gönüllü kabul eden kararları ile ilgili istinaflarını tezekkür etmeme gerek -kalmamıştır. İfadelerin gönüllü olmadığının kabul edilmesi halinde dikkate alınamayacakları gibi, gönüllü olsalar dahi Avukatları olmadan alındıkları için nazarı itibare alınmayacağından bu istinaf başlıklarının incelenmesi artık gerekmemektedir.

Ağır Cez-a Mahkemesinin geçerli kabul ettiği şahadetin İstinaf Mahkemesi tarafından nazarı itibare alınmaması mümkündür. Bu konuda Archbold 2003 15-381'de şu sözler yer alır:

"Where the trial judge fails to exercise his
discretion, the Court of Appeal will ende-avour to
put itself in the position of the judge and decide
how the discretion should have been exercised: R. v.
Parris, 89 Cr.App.R. 68; R.v. Keenan [1990] 2 Q.B.
54, 90 Cr.App.R.1"

Bidayet Mahkemesinin gönüllü kabul ettiği ifadeleri-n nazarı itibare alınmaması gerektiği noktasından devamla Sanıkların Avukatlarının gıyabında alınan 14.5.2009 tarihinden sonraki ifadelere itibar etmeden Sanıklar aleyhindeki ifadeler haricindeki şahadetin incelenmesi gerektiğine karar veririm.

Sanı-k Avukatları Sanıkların ifadelerinin gönüllü ifade olmadığı için bu ifadeler neticesinde bulunan eşyaların, veya bu ifadeleri verdikten sonra usulsüz bir şekilde olay mahalline götürülen Sanıkların göstermesi ile bulunan emarelerin Sanıklar aleyhinde delil- olarak kullanılmaması gerektiğini ileri sürmektedirler.

İstinafın dinlenmesi esnasında zehirli ağacın meyvesinin kullanılmaması gerektiği ileri sürülerek birçok Amerikan (US Supreme Court) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuş-tur. İddia Makamı ise bu konuda İngiliz içtihatlarını tercih etmiştir.

KKTC'de ceza ile ilgili mevzuatımız İngiltere'den gelmiştir. Gerek Fasıl 154 gerekse Fasıl 155 yürürlüğe girdikleri tarihteki İngiltere'deki ceza mevzuatını yansıtmaktadırlar. Nitek-im her iki Yasa'nın 3. maddeleri spesifik olarak bu Yasaların yorumu için İngiliz içtihatlarına bakılmasını öngörmektedir. Yine yukarıda ifade edildiğ gibi 9/76 Mahkemeler Yasası'nın 3 . maddesi altında da Common Law mevzuatımızın bir parçası olmaya devam -etmektedir. Nitekim (D.1/90) Yargıtay/Ceza 1/90'da bu durum izah edilmiştir.


-"Şimdi İngiltere'de de bu hususlar yasal bir
düzenlemeye tabi tutulmuş ve Archbold 38. baskı
sayfa 91 paragraf 298 ve 299'da görüldüğü gibi
detaylı bir şekilde bu prensipler Criminal Justice
Act 1967 madde 18 ile düzenlenmiştir. İngiliz -
yasaları bizde kullanılmamakla beraber bu yasalardan
evvelki Common law'dan neşet eden, benzeri genel
prensiplerin uygulanması gerekir. Nitekim yukarıda
alıntısı yapılan kararlarda da prensipler uygulanmış
ve tekrarlanmı-ştır."


-Ve (D.10/91) Birleştirilmiş Y/C 27/91, 31/91 ve 33/91 sayfa 5'te; aynı görüş tekrarlanmıştır.
-
- "Konuya şamil mevzuatın esasını şüphesiz ki Fasıl
9 Şahadet Yasası teşkil etmektedir. Mezkûr Yasa'nın
3. maddesi bu Yasa'da veya yürürlükte bulunan
herhangi bir yasada aksine bir kural bulunmadıkça
tüm Mahkemeler herhangi bir- hukuk yada ceza işleminde
yargı yetkisini kullanırken, doğan ihtiyacın
karşılanmasına Fasıl 9'un cevap vermemesi halinde
koşulların müsaade ettiği oranda 5 Kasım 1914
tarihinde İngiltere'de yürülükte bulunan mevzuatın
uygulan-masını ön görmektedir. Yine buna paralel
olarak tadil edilmiş şekli ile 9/76 sayılı Mahkemeler
Yasası'nın 38. maddesi ülkemizdeki Mahkemelerin
uygulamakla yükümlü olduğu mevzuatı sıralarken Ahkamı
Umumiye'nin de (Common Law) uygula-nmasına amirdir.
Mezkûr maddeyi ehemmiyetine binaen aynen aktarıyoruz:


-"38. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Mahkemeleri aşağıdaki mevzuatı uygular:-
-Anayasa:
Anayasa uyarınca konulan yasalar:
Anayasanın 1. geçici maddesinin (1).
fıkrasında belirtilen ve yürürlükte kalmış
olan mevzuat;
Anayasa'ya aykırı veya bağdaşmazlık halinde
olmadıkça, yukarıdaki (c) bendinde
belirtilenle-r mevzuat saklı kalmak koşuluyla,
Ahkamı Umumiye ve Nasfet Hukuku ilkeleri;

Anayasanın 131. maddesinde atıfta bulunulan
Temel Evkaf Kuralları (Ahkamül Evkaf);
21 Aralık 1963 tarihinde yürürlükte olan deniz
Hukuka ilişkin mevzuat." (unde-rline supplied).

-Ceza Yasamız Fasıl 154 ve Ceza Usul Yasamız Fasıl 155'in kökenini de İngiltere'deki mevzuat teşkil etmektedir. Yukarıdakiler muvacehesinde ve bilhassa Fasıl 9'un 3. maddesi hükümleri muvacehesinde İngiltere'nin Criminal Procedure Act 1865 hükümlerinin göz -önünde bulundurulması gerekmektedir ki mezkûr Yasa'nın bazı maddeleri ismine rağmen hukuk davalarında da Yasa gereği uygulanmaktadır."
-
İngiliz hukukunda iddia edildiği şekilde zehirli ağacın meyvesinin kullanılamayacağı prensibi yer almamaktadır.

Sanıkların gönüllü kabul edilen ifadelerinin nazarı itibare alınmaması, ifade verdikten sonra gösterdikleri olay gecesi kullanılan güzergah- ve emareler ile ilgili verdikleri bilgilerin kullanılmamasını gerektirmez. Gönüllü kabul edilen ifadelerin yukarıda ifade edilenler ışığında nazarı itibare alınmaması gerektiğini kabul etmekle birlikte Sanıklardan temin edilen ifadeler ışığında veya ifade-lerden sonra Sanıkların gösterdikleri yerlerde bulunup alınan emarelerin nazarı itibare alınması gerektiğini kabul ederim. Sanıkların verdikleri ifadelerin gönüllü olmadığı bulgusu yapılsa da durumun aynı olması gerektiği kanaatindeyim. Yani bir sanığın -gönüllü olmadığı kabul edilen ifadesinde söylediklerinden sonra tesbit edilen emarelerin de dikkate alınabileceğini kabul ederim.

Common Law altında şahadetin ne şekilde temin edildiğinin önemi yoktur. Gönüllü olmadığına karar verilen bir ifade neticesi-nde elde edilen şahadetin kullanılması Common Law altında mümkündür. Rv Warwickshall (1783) 1 Leach 298 davasında ifadenin gönüllü olmadığı kabul edildiği halde ifade neticesinde Zanlının evinde yapılan aramada bulunan çalınmış eşyaların şahadet olarak kul-lanılmasına izin verilmiştir.

İngiliz hukukunda zehirli ağacın meyvesi doktirini olmadığı açıkça kabul edilmektedir. Bu husus 1984'deki PACE Act ile gelen yasal değişiklikten sonra da değişmemiştir. Açık bir şekilde bu husus The Law of Evidence 2nd editi-on I.H Dennis p. 207'de şu şekilde izah edilmektedir:

"Section 76(4)(a) thus makes clear that the
admissibility of the subsequently discovered
facts is not tainted by the exclusion of the
confession. There is no "fruit of the poiso-ned
tree" doctrine in English law. However, the facts
in question must satisfy the normal rules of
admissibility, including of course the requirement
of relevance. In order to be relevant to the issue
of the accused's guilt, the facts- must tend to
incriminate the accused. If they cannot do this
without reference to the inadmissible confession,
they cannot affect the issue one way or the other
and will be inadmissible as part of the prosecution
case. This was t-he principle established in the old
case of Warickshall where evidence of the finding
of stolen goods in the defendant's bed was held
admissible, although the confession in which she
disclosed their whereabouts was not."
Sayfa 208'de is-e


"It follows that the later evidence must incriminate
the accused independently so that reference to the
earlier confession is unnecessary."

denmektedir.

(İfadenin kabul edilmemesi daha sonra elde edilen olgunun ibraz edilirliğini -etkilemez. İngiliz hukukunda zehirli ağacın meyvesi doktrini yoktur. Ancak olgular, normal ibraz etme kurallarını tatmin etmelidir. Ayrıca sunulacak şahadetin sanığın suçluluğu ile alakalı olması gerekir. Alakalı olması için de sanığın suçlu olduğunu gös-termesi gerekir. Eğer bu kabul edilmeyen ifadeye atıfta bulunmadan yapılamazsa, etkili kabul edilemez ve İddia Makamı davasının bir kısmı olarak ibrazına izin verilmemelidir. Daha sonra bulunan şahadetin kendi başına , ibrazına izin verilmeyen ifadeden bağ-ımsız olarak sanığın suçunu işaret etmesi gerekir.)

Yine Rv Sang 1980 AC 402 davasında sayfa 437' de Lord Diplock şahadetin ne şekilde temin edildiğinin önemi olmadığını vurgulamıştır.

"Save with regard to admission and confession and
ge-nerally with regard to evidence obtained from
the accused after commission of the offence, he
has no discretion to refuse to admit relevant
admissible evidence on the ground that it was
obtained by improper or unfair means. The c-ourt
is not concerned with how it was obtained."


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına bakıldığı zaman ibrazına izin verilmesi gerekli şahadetin ibrazı ile ilgili mevzuatın mahalli Mahkemenin mevzuatı olması gerektiğine karar verildiğini -görürüz. Ancak mahalli mevzuat altında şahadetin değerlendirilmesinin gelişigüzel veya kaprisli yapıldığı veya gönüllü ifadenin güvenirliği hususunun değerlendirilmesinde mevzuatta kullanılan kriterlerin veya garantilerin yetersiz olması halinde mahalli Ma-hkemenin kararına müdahale edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Brennan v. UK 39846/98
"51. The Court recalls that the rules on admissibility
and the assessment of evidence are principally matters
for domestic courts to determine. It is not, as a
ge-neral rule, for the Court to substitute its own
assessment of the evidence made by a domestic court,
save in circumstances where the domestic court's
assessment was arbitrary or capricious, or the system
of guarantees or safeguards which applied in the-
assessment of the reliability of confession evidence
was manifestly inadequate (see Edwards v. the United
Kingdom, judgment of 16 December 1992, Series A no.
247- B,pp. 34-35 $ 34). The Court has therefore had
regard to the safeguards which were in pla-ce in the
present case to test the fairness of admitting the
confession statements taken from the applicant."


Yine Schenk v. Switzerland 10862/84 davasında da sunulan şahadetin ibraz edilebilirliğinin yerli mevzuat ile belirlendiği ifade edilmiştir.
-
"46. While Article 6 (art. 6) of the Convention
guarantees the right to a fair trial, it does not
lay down any rules on the admissibility of evidence
as such, which is therefore primarily a matter for
regulation under national law.
The Court the-refore cannot exclude as a matter of
principle and in the abstract that unlawfully obtained
evidence of the present kind may be admissible. It has
only to ascertain whether Mr. Schenk's trial as a
whole was fair."


Bu kararlardan sunulan şa-hadetin ibraz edilebilinirliğinin yerli yani bizim mevzuatımıza göre yapılması gerektiği kabul edilmektedir. Mevzuatımızda Sanıklara adil yargılama yapılmasını garantileyecek koruyucu unsurlar vardır. Bizde yürülükte olan mevzuat altında zehirli ağacın me-yvesi prensibi yer almamaktadır. Kandırma ve ajan provokatör kullanılmadığı takdirde elde edilen şahadet ve emareler, kurallar veya mevzuata aykırı bir şekilde temin edilse veya bunların nerede olduğu kurallara uygun olmayan bir şekilde öğrenilse dahi bizi-m mevzuatımız bu tür şahadetin kullanılmasını engellememektedir. Önemli olan sanığın davasının adil bir şekilde görülmesidir. Bu belirtilenler ışığında, İddia Makamı tarafından ibraz edilen ve olay mahallinde veya olay mahallinden sonra kaçış yolu olduğu i-ddia edilen güzergah üzerinde bulunan ve sanıkların göstermeleri neticesinde alınan emarelerin değerli ve kabul edilir şahadet kapsamında tezekkür edilmeleri gerektiğini kabul ederim.

Bu hukuki prensipler incelendikten sonra huzurumuzdaki davada Sanı-klar aleyhindeki şahadeti tezekkür etmek gerekir. Yukarıda söylenenler ışığında, Sanıklar aleyhindeki kullanılabilecek şahadet kendilerinin Mahkemede verdikleri yemin tahdında şahadet ile İddia Makamı tarafından ibraz edilen emareler ve tanıkların sunduğu -şahadetten ibarettir. Sanıkların açık ifadeleri dışındaki gönüllü kabul edilen ifadeleri nazarı itibare almadan mevcut şahadet Bidayet Mahkemesinin Sanıkları aleyhlerindeki ithamlardan mahkum eden kararı desteklemek için yeterli midir? Esasen dava ile il-gili olgular detaylı bir şekilde Başkanın kararında yer aldığından, ben kararımda gerekli olduğu oranda olgulara değineceğim.

Sanıklar 12.5.2009 tarihinde Lapta'da Kolordu Sokak üzerinde önceden planlayarak tasarruflarında bulundurdukları Fransa yapımı 8-46200 seri nolu 7.65 mm çapında Bcf 66 model Unique marka tabanca ile Yücel Erol'un baş kısmına öldürmek kastı ile 6 kez ateş etmek suretiyle taammüden öldürmek; Yücel Erol'u 6 kez ateş etmek suretiyle öldürmek; Bcf 66 model Unique marka tabanca ile KGX -835 seri numaralı Glock marka tabanca ve 2 adet şarjör ve susturucu taşımak; tafsilatı verilen Unique marka tabanca ile susturucuyu kullanmak; 2 tabanca, şarjör ve susturucuyu tasarruflarında bulundurmak; izinsiz 11 adet 9mm, 6 adet 7.65 mm çapında fişenk -taşımak; fişenkleri tasarruf etmek; Yücel Erol'a ait cep telefonunu kasten ve kanunsuz olarak kırmak suçları ile itham edildiler.

Yücel Erol öldürüldüğü mahalde YK 58 SZK plakalı BMW X6 araç içerisinde ölü olarak bulundu. Daha sonra ZGU 904 plakalı araç- Çamlıbel'de ormanlık arazi içinde toprak yol içerisinde tespit edildi. ZGU 904 plakalı aracın Emare 1 sözleşme ile Sanık 1 tarafından kiralandığı, aracın arızalandığını ise kiralayan şirkete Sanık 3'ün haber verdiği tespit edildi. Maktulün ölü bulunduğu -araçta yapılan tetkiklerin neticeleri Emare 122 raporda verildi. Emare 122 Analiz raporunda maktulün şahsi eşyalarının üzerindeki kan lekesinin insan kanı olduğu ve kan grubunun 0 Rh+ olduğu saptandı. Yine aracın ön kısmından, hava yastığından, sağ arka -kapı içerisinden, arka koltuklardan, aracın sol ön kısmından, sağ şoför oturma üzerinden, şoför koltuğu sırt kısmından, ön koltukların arasında bulunan televizyon arka yüzeyinden, sol ön koltuk sağ yan kısmından, sağ arka koltuk oturma yerinden, arka koltu-k arkasında bardak koyma yerinden, arka koltukların arasındaki açılabilir masa üzerinden, şoför koltuğu arkasından , sağ arka kapı iç kısmı kapı kolundan alınan kan lekelerinin insan kanı ve 0 Rh+ kan grubu olduğu saptandı. Yine aracın sağ tavan alt kısmı-nda bulunan kahve renkli üzerinde UNIQUE yazılı tabancanın sol kabzası üzerindeki kanın insan kanı olduğu ve 0Rh+ kan grubu olduğu tespit edildi.

ZGU 904 plakalı araçta aracın sağ arka koltuk oturma yerinden alınan kan örneğinin insan kanı ve kan -grubunun AB Rh+ olduğunun saptandığı yine Emare 122'de belirtilmiştir.

Emare 119 analiz raporunda maktulün kan grubunun 0 Rh+, Sanık 1'in B Rh+, Sanık 2'nin AB Rh+ ve Sanık 3'ün 0 Rh+ olduğu belirtilmiştir. Olaydan sonra maktul dışında Sanık 2'nin yara-landığı ve Sanık 1'de de sıyrıklar olduğu kabul edilmiştir. Sanık 3'de yaralanma veya sıyrık tesbit edilmiş değildir.
Sanık 2'nin Emare 3 ve 4 olarak ibraz edilen, imei no'ları 353206034115887 ve 353206034173514 olan, 2 adet cep telefonunu Tanık 5'den ,-Torman GSM Center'den, satın aldığı tesbit edilmiştir. Bu telefonlara ait parçalar Sanık 1'in 11.6.2009 tarihinde verdiği Emare 12 ifadeden sonra 13.6.2009 tarihinde Sanık 1'in Müfettiş Muavini Turgay Kırok'un hazır olduğu bir ekibe Karşıyaka-Kozanköy dağ -yolunda uçurum olan bir bölgede göstermesi neticesinde, 14 adet cep telefonu parçası arasında bulundu. Sanık 1 yasal ihtar altında telefonlar ile ilgili olarak maktulü öldürdükten sonra kırıp attıklarını söylediği şahadette yer almaktadır. 14 telefon parça-sı Emare 64-75, 3 ve 4 olarak ibraz edilen parçalardır. Emare 75 olarak ibraz edilen kırık cep telefonunun imei no:su 354865028097234'dür. Imei no:su 353206034173514 olan Emare 4 cep telefonu parçası üzerinde Tanık 16, PM Celal Erdemi Sanık 3'ün parmak izi-ni tespit etmiştir.

354865028097234 imei no'lu cihaza 05338327271 no'lu hattın takıldığını Tanık 26 Ilgen Cerit, Mavi 2151'de belirtmiştir. 05338327271 numaranın maktule ait olduğu maktulün yakınları olan Tanık 6 Mehmet Güzelyurtlu ve Tanık 21 Haydar Hak-an Eden şahadetlerinde belirtmişlerdir. Bu durumda Sanık 1'in olay mahallinin dışında gösterdiği bir yerde maktulün kullandığı tesbit edilen telefonun parçalarının olduğu görülmektedir.
Sanık 1 tutuklandığı zaman üzerinden Emare 107 cep telefonu tespit- edildi. (05338387399)

Sanık 2 üzerinden 13.5.2009'da Emare 109 telefon tespit edildi. (05338360614)

Sanık 3'ün evinde yapılan aramada Sanık 3'a ait cep telefonu Emare 61 tespit edilmiştir. (05338389910)

Tanık 6 ve Tanık 21 maktulün cep telefonu num-aralarının 05338663331 ve 05338327271 olduğuna dair şahadet verdiler. Emare 75 telefonda kullanılan numara ise 05338327271 no'dur.

Tanık 21 Haydar Hakan Eden Şahadetinde maktulü 05338663331 no'lu telefonundan olay gecesi kendisine ait 05338676706'dan ar-adığını belirtmiştir.

Bidayet Mahkemesi telefonlar ile ilgili Mavi 2644-2645'de seri şeklinde bulgular yapmıştır. Bu bulgulara bakıldığı zaman:

(a-) bulgusunda "351958034506630 Imei no'lu cihazda 3 hat kullanılmıştır. Bunlar 05338387399, 05338854884 -ve 05338865373'tür. (Emare 111)denmiştir. 05338387399 no'lu hat Sanık 1'in üzerinden alınan hattır. 05338865373 olay gecesi kullanılan hatlardan biridir. Sanık 1'e ait telefonda kullanılan 05338865373 bu hattın olay gecesi Sanık 1'in kullandığı hat olduğu- kabul edilmelidir.

(g-) bulgusunda 05338726292 no'lu hat 353206034173510 veya bazen siteme 353206034173514 Imei no ile görünen aynı cihazda kullanılmıştır. (Emare 113 ve Emare 116)
Şahadetine inandığımız İlgen Cerit Imei no'larının son rakamlarının baz-en çıkabileceğini yukarıdaki her iki Imei no'sunun aynı cihaza ait olduğunu söylemiştir. denmiştir.


(h-) bulgusunda 05338861310 no'lu hat 353206034115880 veya 353206034115887 Imei no'lu aynı cihazda kullanılmıştır. (Emare 114,115 ve 116) denmiştir.

(i--) bulgusunda Sanık 1'in kullandığı 05338387399 no'lu hat 356869023889120 imei no'lu cihazda da kullanılmıştır. (Emare 117) denmiştir.

(j-) bulgusunda Sanık 2'nin adına kayıtlı 05338360614 no'lu hat 358052013857010 Imei no'lu cihazda kullanımıştır. (Emare -117) denmiştir.

(k-) bulgusunda Sanık 3'ün adında kayıtlı olan 05338389910 no'lu hat 357098009505950 Imei no'lu cihazda kullanılmıştır. (Emare 117) denmiştir.


Bu bulgular bize şu hususları göstermektedir. Sanık 3'e ait parmak izinin tespit edildiği Ema-re 4 353206034173514 imei no'lu cihazda kullanılan 05338726292 no'lu kart aynı zamanda 353206034173510 imei no'lu cihazda kullanılmıştır. 353206034173510 ve 353206034173514 imei numaralarının , son rakamlarda değişiklik görülebileceği belirtildiği cihetle,- aynı cihaza ait olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda 353206034173514 imei no'lu cihazın parçaları Çamlıbel civarında bulunan ve Sanık 3'e ait parmak izleri olan Emare 4 telefon parçalardır. 05338726292 olay mahallinde kullanılan numaralardan biridir. Bu -hattın parmak izi ışığında olay gecesi Sanık 3'ün kullandığı hat olduğu kabul edilmelidir. 353206034115887 imei no'lu cihazda 05338861310 hat kullanılmıştır. Sanık 1'in 05338387399 no'lu hattı 356869023889120 imei no'lu cihazda kullanılmıştır. Sanık 2'nin- 05338360614 hattı ise 358052013857010 imei no'lu cihazda kullanılmıştır. Sanık 3'ün adına kayıtlı 05338389910 no'lu hat ise 357098009505950 imei nolu cihazda kullanıl-mıştır.

Sanık 1'in gösterdiği yerde bulunan Emare 75 cep telefonu imei no'su 354865028-097234'dür ve bu telefondan 05338327271 no'lu hat kullanılmıştır. Bu hat maktule aittir.

Emare 114'e göre 353206034115887 imei nolu cihazda 3.5.2009'da 05338861310 no'lu hat takıldı. Bu hat sadece 3 ve 12 Mayıs tarihlerinde Sanık 3'ün kabul edilen 05338-726292 no'lu hat ile konuştu. 05338726292 nolu hat da aynen birtek 3/5 ve 12/5'de kullanıldı ve 05338861310 ve Sanık 1'in olduğu kabul edilen 05338865373 numaralar ile konuştu.

Sanık 1 tarafından gösterilen telefon parçaları içerisinde bulunan Emare 3 ım-ei 353206034115887 no'lu cihazda 05338861310 no'lu hat kullanılmıştır ve bu hattan ilk olarak Sanık 3'ün evinde tespit edilen 05338389910'un takılı olduğu telefonda Lazaro adına kayıtlı 0035799666637 no'lu telefon aranmıştır. 3.5.2009'daki bu arama Emare 1-14'e göre Koruçam- Çamlıbel-Tepebaşı bölgesinden olmuştur. 05338726292 no'lu hattın kullanıldığı 353206034173514/0 imei nolu cihazda ilk açılışta aynı Güney Kıbrıs numarası aranmıştır. Arama Emare 113'e göre yine Selvilitepe-Alemdağ-Kozan-Kılıçaslan-Çamlıb-el bölgesinden olmuştur.

Sanık 1'in 05338865373 no'lu hattı Sanık 3'ün 05338726292 no'lu hattı kullandığı kabul edilmiştir. Olay gecesi kullanılan ve olay mahallinde bulunan ımei 353206034115887 numaralı Sanık 2 tarafından satın alınan diğer telefonda d-a Sanık 2'nin 05338861310 no'lu hattı kullandığı kabul edilmiştir. Bidayet Mahkemesinin bu bulgularında hata yoktur.

Bu hatların Sanıklara ait olduğu kabul edildikten sonra Bidayet Mahkemesi huzurundaki emareler ve şahadeten 12 Mayısta aşağıdaki ko-nuşmaların olduğunu gösteren tablo çıkmaktadır.

1) 19.19.05'de Sanık 1 maktul Yücel Erol'u aradı.
2) 20.08.47'de maktul Sanık 1'i aradı.
3) 20.47.39'da Sanık 2 Sanık 3'ü aradı.
4) 20.49.05'de maktul Sanık 1'i aradı.
5) 20.54.36'da maktul Sanık 1'i aradı.-
6) 20.56.55'de Sanık 3 Sanık 1'i aradı.
7) 20.58.46'da Sanık 1 maktulü aradı.
8) 21.04.23'de Hakan maktulü aradı.
9) 21.21 05'de Sanık 2 Sanık 3'ü aradı.
10) 21.21.58'de Sanık 3 Sanık 1'i aradı.
11) 21.25.07'de Sanık 3 Sanık 1'i aradı.
12) 21.33.38'de San-ık 2 Sanık 3'ü aradı.
13) 21.37.16'da Sanık 3 Sanık 1'i aradı.
14) 21.38.15'de Sanık 3 Sanık 1'i aradı.
15) 21.39.14'de Sanık 3 Sanık 1'i aradı.

Emare 113'den 0533 8726292 (Sanık 3) no'lu hattın 12.5.2009 tarihinde tümü ile Alsancak-Lapta-Karşıyaka bölge-sinde kullanıldığı görülür.

Emare 114'den 0533 8861310 (Sanık 2) no'lu hattın 12.5.2009'da, 20.47.39'da, Alsancak-Lapta-Karşıyaka sahilde, daha sonra 2 kez Lapta Köyü'nde kullanıldığı görülür.

Emare 113 0533 8865373'ün (Sanık 1)12.5.2009'da 19.19.05'de- maktulü Tepebaşı-Çamlıbel'den aradıktan sonra aynı bölgede iken 20.08.47'de maktulün Sanık 1'i aradığı, maktulün 20.49.05'de Sanık 1 Alsancak-Lapta-Karşıyaka karayolu sahilde iken yine Sanık 1'i aradığı, 20.54.36'da Sanık 1 Lapta-Celebrity Otel-Lapta-Karş-ıyaka yolunda iken kendisini maktulün aradığı, 20.58.46'da aynı bölgeden Sanık 1'in maktulü aradığı, ondan önce 20.56.55'de Sanık 3'ün olduğu kabul edilen 0533 8726292'i numaradan Sanık 1'in aradığı, ve Sanık 3'ün Lapta Köyü, daha sonra Lapta-Karşıyaka k-arayolu sahil bölgesinden 21.21.58, 21.25.07, 21.37.16, 21.38.15 ve 21.39.14'de Sanık 1'i aradığı görülür. Sanık 3 Sanık 1'i ararken 21.33.38'de Sanık 2'nin de Sanık 3'ü aradığı görülür. Sanık 1 ve 2'nin 21.21.den sonraki aramaları Lapta Köyü'nden, Sanık 3-'ün ise sahil yolundan sinyal aldığı görülür. Tüm görüşmeleri olay mahalline ait olmakla beraber Sanık 1,2 ile Sanık 3'ün aynı yerde olmadıkları Emare 113 ve 114'den görülmektedir.

12.5.2009'da yaşanan telefon trafiği ile ilgili Bidayet Mahkemesinin- bulguları Mavi 2680'de yer almaktadır. Aynen şöyledir:

"Emare 4 cep telefonu üzerinde Sanık 3'ün parmak
izi bulunan 353206034173510 ya da sonu 14 Imei no'lu
Emare 4 cihazdır. Bu cihaza açıldığı 3/5/2009
tarihinden beri 05338726292 no'lu telefon ha-ttı
takılmıştır. Cihazın açılıştaki Güney Kıbrıs telefonu
dışında konuştuğu sadece iki telefon vardır. Biri
05338861310 diğeri de 05338865373'tür.


05338861310 Sanık 2'nin satın aldığı 353206034115887
Imei no'lu Emare 3 cihaza takılmıştır. Ve bu tele-fon
açılış dışında 05338726292 no'lu telefondan başka bir
telefon ile konuşmamıştır.

05338865373 ise Sanık 1'in kullandığı telefonlardan
biridir.

Sanıkların 12.5.2009 tarihinde Sanık 2'nin
05338861310, Sanık 3'ün de 05338726292 no'lu telefonlar-ı
kullandıklarına ilişkin bulgu yaparız.

Özellikle cinayetten sonra aranan ilk numaranın
05338861310'dan yapıldığı bilahare 05338726292 no'lu
telefonun hem 05338861310 hem de 05338865373 no'lu
telefonları aradığını dikkate aldığımızda bu bulgumuzu -
bu olgu teyit etmektedir.

Emare 113'e bakıldığında 12/5/2009 tarihinde saat
20:54'de maktulün 05338663331 no'lu telefonundan Sanık
1'in telefonuna bir çağrı geldiği ve 16 saniye
konuştukları görülmektedir.

Ancak bu konuşmadan yaklaşık 2 dakika -sonra saat
20:56'da Sanık 3'ün kullandığı 05338726292 no'lu
telefondan Sanık 1'in 05338865373 no'lu telefonuna
çağrı yapıldığı ve 33 saniye konuşulduğu görülmektedir.
Keza Emare 114'e göre 21:01'de bu telefon ile Sanık 2'de
bulunan 05338861310 no'lu t-elefon arasında 20:47'de
telefon görüşmesi olmuştur.

Aynı tarihte saat 20:58'de Sanık 1 maktulün
telefonuna çağrı yapıldı ve 18 saniye görüşüldü.
.................................................
Telefon dökümlerine göre saat 20:56'da 053387-26292
no'lu telefon ile 05338865373 no'lu telefon arasında 33
saniye ve 12 saniye görüşme olduğuna göre aynı araçta
oldukları ileri sürülen üç Sanığın birbirleri ile doğal
olarak konuşma yapma imkanları varken telefonla 33
saniye ve 12 saniye konuşmala-rı akıl ve mantık dışıdır.
Bunun mantıklı bir izahı yapılmamıştır. Bu olgu o esnada
Sanık 3'ün aracın dışında bir yerde olduğunu
göstermektedir."

Sanık 1 Sanık 3'ü olaydan sonra telefonda aradığını Mahkeme huzurunda verdiği şahadetinde de kabu-l etmektedir. Sanık 1 maktulün öldürülmesinden sonra arabayı alıp gelmek üzere Sanık 3'ün yanlarından ayrıldığını, kendilerini bulması için Sanık 3'ü telefonda aradığını söylemektedir. Sanık 3 de olaydan sonra Sanık 1 ve 2'i bulmak çabasında iken kendisin-e verilen telefonla Sanık 1'i aradığını şahadetinde kabul etmiştir. Sanık 1 ve 3'ün bu kabulu da Sanıkların olay gecesi hangi telefonları kullandıklarının tesbitinde yardımcı olmuştur.

Sanık 3 Emare 81 ifadesini verdikten sonra polise emarelerin yer-lerini göstermiştir. Çamlıbel'de ZGU 904 plakalı aracın bulunduğu yere gidildiği zaman, su kuyusu içerisinde Unique marka 7.65 mm çapında susturuculu ve sol kabzası üzerinde olmayan tabancayı göstermiştir. Çalılık içerisinde Glock marka tabanca, şarjör ve -9 adet canlı mermi ve boş kovan bulunmuştur. Yine Sanıklara ait giysiler başka bir kuyu içerisinde tespit edilmiştir. (Emare 84).

Sanık 3'ün göstermesi ile bulunan kanlı elbiselerin Sanık 1 ve 2'ye ait olduklarını Sanıklar kabul etmişlerdir. Bu kabul ışı-ğında Bidayet Mahkemesi Mavi 2678'de şu bulguya varmıştır.

"Buna göre Emare 84'deki
1 adet TTT marka beyaz renkli erkek gömleği
1 adet Calvin Klein marka montun
1 adet Sabri Özel marka kumaş pantolonun
1 aadet beyaz erkek atletinin- Sanık 2 Hasan Nur'a
ait olduğuna ilişkin bulgu yaparız.
Yine 1 adet Diesel marka kot pantolonun
1 adet Off marka sweet-shirt,
1 adet London Boys marka fermuarlı erkek kazağının
1 çift erkek çorabının Sanık 1'e ait olduğuna
- ilişkin bulgu yaparız."

Bu bulgularda hata yoktur.

Emare 127 olarak ibraz edilen Ekspertiz raporuna göre Sanık 1'in kazağının cebinden çıkan havlu parçasında atış artığı tespit edilmiştir.

Emare 128 rapora göre Sanık 1'e ait Diesel -pantolan, Off ibareli sweat shirt, Sanık 1'in 1 çift erkek çorabı ve Sanık 2'nin Calvin Klein mont, London Boys hırka ve atlet üzerindeki kan örneklerinin maktulden alınan delil kan örneği ile genotipik olarak uyumlu olduğu ifade edilmektedir.

Yine aynı -raporda Sanık 2'e ait Sabri Özel pantolon, Calvin Klein marka mont, Sanık 1'e ait London Boys ibareli hırka, 1 adet atlet üzerinde Sanık 2'den alınan kan örneği ile genotipik olarak uyumlu bulunduğu belirtilmiştir.

Sanık 1 ve 2'nin maktulün öldüğü ortamd-a
bulundukları bu neticelerden anlaşılmaktadır. Ayrıca maktulün Unique marka tabancadan çıkan mermiler ile öldürüldüğü Emare 105 uzmanlık raporunda belirtilmiştir.

Maktulün öldürülmüş olarak bulunduğu X6 araç içerisinde bulunan Unique yazılı tabancanın- sol kabzasının, kuyudan çıkarılan Emare Unique tabanca ile uyumlu olduğu Emare 106 uzmanlık raporunda belirtilmiştir. Tabanca üzerinde parmak izi bulunmamıştır.

Bu bulgularda hata olduğu ileri sürülmüş değildir.


Gerek Sanıklar arasındaki tele-fon görüşmelerinin yapılmış olması ve bu hatların sinyal aldığı merkezler, gerekse birtek Sanık 1 ve 2'e ait giysilerde maktulün kanı bulunması olay gecesi Sanık 3'ün maktulün arabasında olmadığına dair birer göstergedir.

Bu durumda Bidayet Mahkemesi -huzurundaki şahadeti özetleyecek olursak maktulün 12.5.2009 gecesi Lapta'da X6 içerisinde öldürülmüş bulunduğu, yapılan otopsi neticesi, ateşli silah ile vurulduğunun tespit edildiği, adli ölüm ve Emare 104 uzmanlık raporu neticesinde maktulün ölümüne nede-n olan mermilerin Sanık 3'ün gösterdiği kuyudan çıkarılan Unique marka tabancadan çıktığı, atışın maktule arabada olan birisi tarafından yapıldığı, cinayetten sonra arabada olan kişilerin kaçtıkları, kaçarlarken ellerindeki telefonları kırarak parçaladıkla-rı ve bu parçaların içerisinde maktulün telefonu ve Emare 3 ve 4 telefonların bulunduğu, Emare 3 ve 4 telefonlarda olay gecesi Sanık 2 ve Sanık 3'ün kullandıkları 0533 8726292 ve 0533 8861310 hatların takılı olduğu, Emare 3 telefon üzerinde Sanık 3'ün parm-ak izi bulunduğu, Sanık 3'ün gösterdiği kuyudan çıkan emare elbiselerin üzerine maktulün kanının bulaştığı ve bu elbiselerin Sanık 1 ve 2'e ait olduğu görülmektedir.

Sanıklar Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda yemin tahdında şahadet verdiler. Sanık 1 şahadeti-nde Lapta'da Şato Lambusa civarında 12.5.2009'da maktulün arabasına Sanık 2 ve Sanık 3 ile birlikte girdiğini, kendisinin maktulün arkasına oturduğunu, Sanık 3'ün arka solda oturduğunu, Sanık 2'nin önde oturduğunu ve maktulü Sanık 3'ün vurduğunu söylemişti-r. Sanık 1 Sanık 3'ün ansızın maktulü vurduktan sonra maktulün direksiyon hakimiyeti kalmayınca kaza olduğunu, Sanıkların arabadan çıkıp olay yerinden kaçtıklarını, kaçış esnasında ZGU 904 plakalı arabayı almak için Sanık 3'ün yanlarından ayrıldığını, ken-dilerini oldukları yerden almadan önce telefonda Sanık 3 ile konuştuklarını söyledi.

Maktulün ölümüne sebep olan Unique marka tabancanın üzerinde susturucu bulunmaktaydı. Bu silahın üzerinde parmak izi bulunmamıştır. Hiçbir Sanığın elinde barut artığı te-spit edilmemiştir. Birtek Emareler içerisinde Sanık 1'in giydiği hususunda bulgu yapılan ceketin cebindeki havlu üzerinde barut artığı tespit edilmiştir.

Sanık 1 ve 2'nin giysileri üzerinde maktulün kanı tespit edilmiş olmasına rağmen Sanık 3'ün o gece -giydiği kıyafet tespit edilmediğinden onun giysilerinde tesbit yapılamamıştır. X6'nın içerisinde Sanık 1, Sanık 2, Sanık 3'e ait herhangi bir iz veya emare de bulunmuş değildir.

Sanık 2 de yeminli şahadetinde Girne'den, Sanık 3'ün evine Sanık 1 ile git-tiklerini, Sanık 3'ü de alarak Şato Lambusa'ya gittiklerini, orada maktulün arabasına üçünün de bindiklerini, kendisinin maktulün yanına oturduğunu, arabada Sanık 1 ve Sanık 3'ün arkada oturduklarını, maktulün arkadan açılan ateş ile vurulduğunu ancak makt-ulü kimin vurduğunu bilmediğini söyledi.

Sanık 3 yeminli şahadetinde Sanık 1 ve Sanık 2'nin Çamlıbel'deki evine geldiklerini, Sanık 1'in Yücel Erol ile buluşacağını duyunca, onları yalnız bırakmayarak birlikte kiralanan araba ile Şato Lambusa'ya gittikle-rini, kendisinin arabanın arkasına yatarak saklandığını, Sanık 1 ve Sanık 2'nin maktulün aracına girip gittiklerini, kendisinin Vasilya'ya (Karşıyaka) doğru arabayı yavaşça sürerken Sanık 2 tarafından arandığını, Sanıkların kaza yaptıklarını söylediklerini- ve olay mahallinden kendilerini aramasını istediklerini, kendisinin Sanık 1 ve Sanık 2'i oldukları yerden alıp hep beraber Çamlıbel'e gittiklerini izah etti.

Her 3 Sanık maktulün 12.5.2009 tarihinde X6 aracın içerisinde öldürüldüğü doğrultusunda şahadet- vermektedirler. Sanık 1, araçta Sanık 1, Sanık 2 ve 3'ün de bulunduğunu Sanık 3'ün silahlı olduğunu ve maktulü onun öldürdüğünü söylemekte, Sanık 2, aracın arkasında Sanık 1 ve 3'ün oturduğunu ve ikisinden birinin maktulü öldürdüğünü söylemekte, Sanık 3 i-se araçta bulunmadığını, Sanık 1'in o gece silahlı olduğunu, dolayısıyla maktulü Sanık 1'in öldürdüğünü söylemektedir.

Maktul 12.5.2009'da Unique marka tabanca ile X6 içerisinde öldürülmüştür.

Sanık 1 ve Sanık 2'nin 12.5.2009 tarihinde maktulün ara-cına bindikleri konusunda tereddüt yoktur. Sanık 3'ün araçta bulunduğuna dair ise Sanık 1 ve 2'nin iddiaları dışında bir emare yoktur.

Sanık 3 maktulün arbasına girmediğini, Vasilya'ya doğru ZGU 904 plakalı araçta giderken arandığını ve hemen Sanık 1 ve- 2'i oldukları yerden almak için döndüğünü, onları alıp birlikte Çamlıbel'e gittiklerini söylemektedir. Sanık 1 ise maktulün öldürülmesinden sonra üçünün birlikte olay mahallinden kaçtıklarını, Sanık 3'ün yanlarından ayrıldığını ve ZGU 904 plakalı aracı al-maya gittiğini ,sonra dönüp kendilerini alarak Çamlıbel'e gittiklerini söylemektedir.

Yukarıda belirtilen telefon trafiği incelendiği zaman maktulün Haydar Hakan Eden ile 21.04.23'de konuştuktan sonra öldürüldüğü kabul edilmelidir. Hakan ile konuştuktan -sonra maktul ile herhangibir telefon irtibatı olmamıştır.

Sanık 1 ve 2 Girne'den Çamlıbel'e gelerek Sanık 3'ü de yanlarına aldıktan sonra, birlikte Lapta'ya gelmişlerdir. 20.08.47'de maktul Sanık 1'i aradığı zaman Çamlıbel'den ayrılmışlardı. 20.58.46'da -Sanık 1 maktulü aradığı zaman henüz Sanıklar maktulün arabasına binmemiş olmaları gerekir. Sanık 1 ve 2'e göre bu aşamada Sanıklar hep birlikte idiler çünkü 3 Sanık birklikte maktulün arabasına bindiler. Ancak telefon kayıtlarından 20.47.39'da Sanık 2'nin- Sanık 3'ü aradığı 20.56.55'de Sanık 3'ün Sanık 1'i aradığı görülmektedir. Sanık 3'ün Sanık 1'i aradığı 20.56.55 Haydar Hakan Eden'in maktulü aradığı 21.04.23'den 7.68 dakika öncedir ki, Sanık 1 ve 2 'e göre 21.04.23'de artık Sanıkların üçü de maktulün ar-abasına binmişlerdi. Sanıkların hep beraber olmaları gereken zamanda Sanık 3'ün Sanık 1'i araması, ve yine 20.47.39 Sanıkların Sanık 1 ve 2'e göre hep beraber iken Sanık 2'nin Sanık 3'ü araması Sanık 3'ün maktulün arabasına binmediğini gösterir. Bu durumda- maktulün öldürüldüğü X6 arabada 12.5.2009 gecesi maktul, Sanık 1 ve 2 bulunmaktaydı. Sanık 1 kabul ettiği gibi arabanın arkasında oturmaktaydı. Maktul arkada oturan kişi tarafından vurulmuştur. Maktul Unique marka tabancadan çıkan kurşunlar ile vurulmuştu-r. Bu durumda maktulü Unique marka tabanca ile Sanık 1'in öldürdüğü kabul edilir.

Sanık 3'ü X6 içerisinde olduğunu gösteren herhangi bir fiziki emare yokluğunda Bidayet Mahkemesinin maktulün öldürüldüğü araç içerisinde Sanık 1 ve 2'nin bulunduğu ve makt-ulün Sanık 1'in kullandığı tabancadan çıkan kurşunla öldüğü bulgularında hata yaptığı kabul edilemez.

Sanık 1'in maktulü öldürdüğü kabul edildikten sonra Sanık 2 ve Sanık 3'ün Sanık 1'in suçuna iştiraklerinin ne boyutta olduğunu incelemek gerekir, ayrıca- maktulün öldürülmesinde tammüt unusurunun var olup olmadığının tezekkür edilmesi gerekir.

Suç ortağı bulgusuna varılabilmesi için gerekli kriterler Yargıtay/Ceza 2/69'da yer almaktadır:
"Bir şahsın suç ortağı olması için suçun işlenmesinde yer a-lması veya suçun işlenmesinde yardımcı olması gerekir. Bir şahsın bir suçun işlenmesinde suç ortağı olup olmadığı hususu suçun işlenmesinden evvel, suçun işlenmesi esnasında ve suç işlendikten sonra o şahsın oynadığı role, yapmış olduğu hareket ve faaliye-te bağlıdır. "Suç ortağı" ibaresi R. v. Davies (1954) 38 Cr. App. R. sayfa 32'de Lord Simond tarafından şöyle tarif edilmiştir:-
" There is in the authorities no formal definition of the term "accomplice" : and your Lordships are forced to deduce a meaning- for the world from the cases in which X. Y. and Z have been held to be, or held liable to be treated as, accomplices. On the cases it would appear that the following persons, if called as witnesses for the prosecution, have been treated as falling within -the category :- (i) On any view, persons who are participes criminis in respect of the actual crime charged, whether as principals or accessories before or after the fact and abetting (in the case of misdemeanours). This is surely the natural and primary m-eaning of the term "accomplice"."


Maktulü Sanık 1'in vurduğunu kabul ettikten sonra İddia Makamının ileri sürdüğü gibi Sanıkların maktulü öldürme planı yaparak hareket ettikleri iddiasının incelenmesi gerekir. Sanık 2, Sanık 1'in maktul ile buluşacağını-, kendisinin alacağı olan parayı White Horse Gece Kulubünden almak için Girne'den Sanık 1 ile yola çıktığını, başka bir düşüncesi olmadığını söylemiştir. Ondan sonra gelişen olaylarda tesadüfen hazır bulunduğunu ileri sürmektedir.

Sanık 3 de Sanık 1'in -maktul ile buluşacağını öğrenince, maktulün Sanık 1'e tehlike arz ettiğini düşündüğünden Sanık 1 ve 2'i korumak için Sanık 1 ve 2'i ile birlikte Lapta'ya gittiğini, olay olduktan sonra maktulün öldürüldüğünü öğrendiğini, olayı öğrendikten sonra Sanık 1 ve -2'nin olay yerinden kaçmalarına ve emareleri ortadan kaldırmalarına yardım ettiğini kabul etmektedir.

Bidayet Mahkemesi huzurundaki tüm şahadet incelendiği zaman gerek Sanık 2'nin, gerekse Sanık 3'ün bu iddialarına itibar etmek mümkün değildir.

Sanık -1'in maktulü vurduğu kabul edilen Unique tabancanın üzerinde susturucu bulunmaktaydı. Bir kişi üzerinde birçok nedenle tabanca taşımak isteyebilir, ancak Emare 105 rapora ekli fotoğraflarda görüldüğü şekilde susturucu monte edilebilen bir tabanca taşıyan -ve vurma anında susturucusu üzerine takılmış bulunan bir tabancanın taşınma niyeti sadece öldürme niyeti olabilir. Kendini korumak isteyen ve bu maksatla tabanca taşıyan bir şahsın susturucuya ihtiyacı yoktur. Karşı tarafı korkutmak için tabanca taşıyan bi-r kişinin susturuculu bir tabancaya ihtiyacı yoktur. Bu durumda Sanık 1'in Emare 82 Unique marka tabancayı taşıması ve kullanması Sanık 1'in maktulü öldürmeyi planladığını göstermektedir.

Sanık 2'nin bu durumdan haberi olduğunu gösteren şahadet Bidayet- Mahkemesi huzurunda var mıydı? Sanık 2'nin 12.5.2009'da Sanık 1'in üzerinde Emare 82 tabanca ve susturucu olduğunu bildiğini gösteren kabul edilir şahadet yoktur. Ancak Sanık 2'nin iddia ettiği gibi masum bir şekilde olaya dahil olduğunu kabul etmeye de o-lanak yoktur. Sanık 2'nin üzerinde o gün Emare 83 olarak ibraz edilen Sanık 2'e ait olduğuna dair Mavi 2673'de Bidayet Mahkemesi tarafından bulgu yapılan Glock marka KGX 835 (seri no'lu) tabanca bulunmaktaydı. Bu tabancayı Sanık 3 Çamlıbel'de polise çalıl-ıkta göstermiştir.
Sanık 2 yeminli şahadetinde Mavi 2371'de Akmandor'dan aldığı silahın arızası olduğunu söylemiştir. Emare 105 raporda Emare 83 Glock tabancanın arızalı olduğu yer almamaktadır. Sanık 2 Çamlıbel'de bulunan Glock tabancanın kendine ait -olmadığını, kendisine ait olan Glock marka tabancanın duruşma esnasında söylemesi üzere evinde bulunan ve Emare 130 olarak ibraz edilen tabanca olduğunu iddia etmiştir. Nitekim Emare 130 tabanca arızalı bir tabancadır. Sanık 2 yeminli şahadetinde arızalı -olan tabancasını tamire götürdüğünü kabul etmiştir. Ayrıca Tanık 4 olarak şahadet veren Şemsi Yıldızdoğan da Sanık 2'nin üzerinde Glock marka tabanca taşıdığını gördüğünü söylemiştir. Bu husus Sanık 2'nin tabancasını tamir edip üzerinde de taşıdığını göste-rmektedir. Yine Tanık 14 Müfettiş Muavini Turgay Kırok'un Mavi 1625'de yer alan şahadetinde Sanık 2'e Sanık 3 tarafından gösterilen yerden çıkarılan Glock marka tabanca gösterildiği zaman Sanık 2'nin Glock tabancanın kendisinin olduğunu kabul ettiği yer al-maktadır.

Tüm şahadeti değerlendiren Bidayet Mahkemesi Emare 83 Glock tabancanın Sanık 2'e ait olduğunu kabul etmiştir. Huzurundaki tüm şahadet ışında Bidayet Mahkemesinin bu bulgusunda hata yoktur. Emare 130 Glock tabancanın daha sonra ortaya atılan b-ir iddia olduğu kabul edilmelidir.

Sanık 2, Emare 3 ve Emare 4 telefonları kendisinin satın aldığını kabul etmiştir. Telefon dökümleri incelendiği zaman Emare 3 ve 4 telefonlara takılı hatların birtek 3 Mayıs ve 12 Mayıs tarihlerinde kullanıldıkları gö-rülür. 3 Mayıs her iki hattın açıldığı tarihtir ve hatlar Çamlıbel bölgesinde açılmıştır. Telefonların 2 tane ve aynı marka alınması doğal değildir. Telefonların satın alımı ve kullanımı ile ilgili olgular telefonların satın alımlarının bir plan dahilinde -olduğunu göstermektedir. Bütün bu olgular Sanık 2'nin Sanık 1'in maktulü öldürmesinde tesadüfen hazır olmadığını göstermektedir. Sanık 2 Sanık 1'in maktulü vurduğu anda yanında bulunmaktaydı. Sanık 2, Sanık 1 ile maktulün arabasına girerek öne oturmakla Sa-nık 1'in arkaya oturmasına olanak sunmuştur. Arka koltukta oturan kişinin tabanca ile maktulü vurması, önde oturmasına mukayesen daha kolay olmuştur. Maktulün arkada oturanın tabancasını çıkardığını görmesi, önde oturan birkişinin çıkarmasını görmesinden -daha zordur. Sanık 2 olay gecesi Sanık 1 ile birlikte olmasa Sanık 1'in maktulün yanına oturması gerekecekti ki, böyle bir ahvalde suçun işlenmesi zorlaşacaktı. Bu durumda Sanık 1'in suçun işlenmesinde yer aldığı ve suçun işlenmesinde yardımcı olduğunun k-abul edilmesi gerekir. Yukarıda ifade edildiği gibi "Bir şahsın bir suçun işlenmesinde suç ortağı olup olmadığı hususu suçun işlenmesinden evvel, suçun işlenmesi esnasında ve suç işlendikten sonra o şahsın oynadığı role, yapmış olduğu hareket ve faaliyete- bağlıdır." Sanık 2 olay gecesi kullanılan telefonları satın almış, Sanık 1 ile maktul ile buluşmaya gitmiş ve olaydan sonra Sanık 1 ile olay yerinden kaçmış ve bu esnada Sanık 3 ile de telefonda konuşmuştur. Tüm bu hususlar Sanık 2'nin Sanık 1 ile suç ort-ağı olduğunu göstermektedir. Bidayet Mahkemesinin Sanık 2'nin Sanık 1'in suç ortağı olduğu bulgusu hatalı değildir.

Sanık 3 maktulün öldürüldüğünü öğrendikten sonra Sanık 1 ve 2'e yard-ımcı olduğunu kabul etmekle beraber, daha önce böyle bir olasılıktan haberi olmadığını söylemektedir. İddia Makamı Sanık 3'ün maktulün öldürülmesi planına dahil olduğunu iddia etmektedir.

Sanık 3 ZGU 904 plakalı aracı Sanık 1 için kiraladığını kabul etme-ktedir. Araç ilk olarak 2.5.2009'da kiralanmış, 5.5.2009'da iade edilecek iken 4.5.2009'da geri verilmiştir. Telefonların Çamlıbel bölgesinde açıldığı 3.5.2009 tarihinde ZGU 904 plakalı araç kiralanmıştı. 2. kez araç 11.5.2009'da kiralanmıştır ve olay 12-.5.2009 tarihinde olmuştur. Aracın kiralanmasının bir planın parçası olduğu ortadadır ve aracı Sanık 1'in kiraladığı görülmekle beraber, parayı Sanık 3 ödediğini kabul etmektedir. Bu da plana Sanık 3'ün dahil olduğunu göstermektedir. Aracın Sanık 1'in teda-vi için hastaneye gitmesine olanak sağlamak üzere kiraladığını ve ödediğini Sanık 3 söylemekle beraber bu doğrultuda başka hiç şahadet olmadığı gibi, aracın Sanıkların olay ile ilgili faaliyetlerine yardımcı olması için kiralandığı anlaşılmaktadır. Hastaha-neye gitmek için kullanılacak bir aracın kullanımında bir süreklilik gerekir ki, bu olayda bu görülmemektedir.

Sanık 3'ün iddiası, Sanık 1 ve 2'nin Sanık 2'nin alacağı parayı almak üzere birlikte White Horse Gece Kulubüne gittikleri, oradan Sanık 3'e uğ-radıkları, Sanık 3'ün Sanık 1 ile maktulün buluşacağını duyduğu zaman Sanık 1 ve Sanık 2'nin can güvenliğinden endişelenerek, Sanık 1 ve 2 ile birlikte ZGU 904 plakalı araç ile Lapta'ya gittiği onları maktul ile buluşacakları yerde indirdikten sonra ayrıld-ığı, Vasilya'ya doğru aracı kullanırken, telefonda aranınca dönüp Sanık 1 ve 2'yi oldukları yerde bularak aldığını ve ondan sonra onları Çamlıbel'e götürdüğü doğrultusundadır.

Sanık 3'ün Sanık 1 ve 2 ile Lapta'ya gitmesi Sanık 1 ve 2'i korumak için ise -Sanık 3'ün Sanık 1 ve 2'nin o gün kullanmakta oldukları araç ile Lapta'ya giderek onları maktul ile buluşacakları yerde indirmesi ve oradan ayrılmasını anlamak güçtür. Sanık 3'ün kendi özel arabası varken Sanık 1 ve 2 ile aynı kiralık arabaya girmesini de -anlamak zordur. Sanık 3'ün kendi arabası varken Sanıkların kendisini maktul ile buluştuktan sonra tekrar geri Çamlıbel'e getirmeleri gerekecekken, kendi arabası ile onları takip etme yerine onların arabası ile gitmesini anlamak zordur. Olayın gelişmesi, -yani arabayı kiralayan, telefonları kullanıma açtıran ve gerek telefonların, gerekse aracın kullanıldığı 12.5.09 gecesi Sanık 1 ve 2 ile birlikte Lapta'ya giden Sanık 3'ün bilinçli ve plan dahilinde hareket ederek Sanık 1 ve 2'yi Lapta'ya götürdüğünü göste-rmektedir. Sanık 1 ve 2'nin aranması gerekmeyecek olsa Sanık 3'ün farklı arabada gitmesi mümkün olabilirdi, ancak olayın geliştiği şekilde Sanık 3, maktul öldürüldükten sonra Sanık 1 ve 2'i olay yerinden arayıp götüreceği için Sanık 3 Lapta'ya Sanık 1 ve -2 ile Çamlıbel'den aynı arabada gitmiştir ve nitekim olaydan sonra Sanık 3 Sanık 1 ve 2 'i olay mahallinden kaçtıkları yerden arayarak Çamlıbel'e götürmüştür.

Sanık 1 ve 2'nin olay gecesi kullandıkları Emare 3 ve 4 telefonların ilk açılışlarını Çamlıbel- bölgesinde ve Sanık 3'ün üzerinden alınan telefonda yer alan Lazaro'yu arayarak yapılması, ZGU 904 plakalı aracın kirasını Sanık 3'ün ödemesi,tüm bu olayın Çamlıbel'de organize edildiğini ve bu nedenle Sanık 1 maktul ile buluşmadan önce Çamlıbel'e Sanık 3-'e gittiği anlaşılmaktadır. Tüm söylenenler ışığında Sanıkların hareketlerinin bir plan dahilinde yapıldığı ve bu plana Sanık 3'ün de dahil olduğunu göstermektedir. Dolayısıyle Sanık 3'ün de Sanık 1'in maktulü öldürme suçunda suç ortağı olduğu bulgusunda- hata yoktur.

Bu söylenenler ışığında Sanık 2 ve Sanık 3'ün Sanık 1'in suç ortağı oldukları kesindir.

İfade edilen tüm olgular Sanıkların 2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. ithamlardan mahkûmiyetlerini desteklemektedir. Bu durumda Bidayet Mahkemesinin fark-lı yöntemle vardığı ve Sanıkları bu ithamlardan suçlu bulan kararının neticesinin hatalı olduğunu söylemeye olanak yoktur.

Mavi 2698'de belirtildiği gibi Sanık 1 yasaya aykırı bir fiil ile Yücel Erol'un ölümüne neden olmuştur. Sanık 2 ve 3'de suç ortağı- konumundadırlar.

D.1/2000 Yargıtay/Ceza 14/98 sayfa 48'de taammüd bulgusuna varılması için gerekli kriterler izah edilmiştir.

"Bir cinayetin taammüden işlendiğinin söylenebilmesi için, cinayeti işleyenin, maktulü öldürmeyi önceden tasa-rlaması, planını uygulamaya koyması ve cinayeti tasarladığı an ile işlediği an arasında, soğukkanlı bir şekilde düşünebilmesi ve arzu ettiği takdirde bu cinayeti işlemekten vazgeçebilmesi için yeterli bir sürenin olması ve buna rağmen tasarısından, planınd-an geri dönmeyerek cinayeti işlemiş olması gerekir. Taammüd unsuru, diğer birçok dava yanında, R v. Shaban, 8 C.L.R.,82; Derviş Halil v. The Republic, 1961. C.L.R.432; Anastassiades v. The Republic, (1977) 2 C.L.R. 97; Koufou v. The Republic, (1984) 2 C.-L.R.165; Yargıtay/Ceza 35/86 (D.8/87) davalarında işlenmiştir.

Kıbrıs Yüksek Mahkemesi, 1908 yılında, R v. Shaban, 8 C.L.R.82 davasında taammüd ile ilgili aşağıdakileri ifade etmiştir:
" The question of premeditation is a question of fact. A test ofte-n applicable in such cases is whether in all the circumstances a man has had sufficient opportunity after forming his intention to reflect upon it and relinquish it.
Much must depend on the con-dition of the person at the time - his calmness of mind, or the reverse. There might be a case in which a man has an appreciable time between the formation of his intention and the carrying of it into execution, but he might not be in such a condition of m-ind as to be able to consider it.
On the other hand, a man might be in such a calm
and deliberate condition of mind that a very slight
interval between the formation of the intention and
its execution might be sufficient for premeditation".
-
Derviş Halil v. The Republic, 1961 C.L.R. 432 davasında da Zekâ Bey taammüd ile ilgili aşağıdakileri söylemiştir:
" The phrase 'premeditated homicide and murder' unlike the phrase 'malice aforethought' is not a term of art and it has to be taken in its -ordinary meaning. When a person makes up his mind either by an act or omission to cause the death of another person and notwithstanding that he has time to reflect on such decision and desist from it, if he so desires, goes on and puts into effect his inte-nt and deprives another of his life, that person commits a premeditated homicide or murder which entails capital punishment."
Suçun diğer tüm unsurları gibi taammüd unsuru da Savcılık tarafından makul şüphenin ötesinde kanıtlanmalıdır. Çoğu kez taamm-üd unsurunu kanıtlamak için Savcılık Mahkemeye sunduğu çevre şahadete dayanır. Savcılık, Sanığın maktulü öldürmek için bir nedeni olduğunu, suçun işlenmesinden önce yapılan hazırlıkları ortaya koyan şahadet sunar ve Mahkemeyi, bu şahadetten, taammüd unsuru-nu bulmağa davet eder."


Taammüd bulgusuna varmadan önce incelenmesi gereken unsurlar Andreas Anastassiades 1977 2 CLR 97 davasında şu şekilde sıralanmıştır.
1.Öldürmede vahşet bulunup bulunmadığı.
2.Öldürmede kullanılan aletin olay yerinde bulunmaya-n bir
alet olması ancak olay yerine götürülmüş olması.
3.Saldırganın maktulü öldürmek için bir sebebi (motive)
bulunması.
4.Olaydan önce sanığın davranışı.
5.Olaydan hemen sonra sanığın davranışı, yalan söylemesi,
olguları gizlemesi, alibi uydurma-sı gibi.
Bu hususlardaki şahadet ile ilgili bulgu yapıldıktan sonra Bidayet Mahkemesi taammüt olduğuna kanaat getirmiştir. İstinafta ise çoğunluk kararında Mahkeme bu hususların ayrı ayrı taammüt bulgusuna varmak için yeterli olmayacağını, ancak hepsi -birlikte ele alındığı zaman cinayetin önceden planlandığının ve taammütün var olduğunu gösterdiğini kabul etmiştir.

"It may well be that not everyone of these items
taken by itself would be sufficient to establish
premeditation but when taken together- they do, in
my view, warrant the conclusion reached by the Court
that the murder was premeditated.

The evidence as accepted, and the facts as found
by the trial Court, to my mind, disclose careful
preparation and unwavering determinati-on on the part
of the appellant to kill the victim and his whole
behaviour on that day indicates coolness of mind all
through, elements which can hardly be consistent with
absence of premeditation"


Azınlık kararından birini veren bir yarg-ıç ise, bu olguların isbat edilmesine rağmen tüm şahadetin taammütün varlığı ile uyumlu olduğu kadar taammütün olmadığı ile de uyumlu olduğuna kanat getirerek, şüpheden sanığın faydalanması gerektiğni kabul ederek, sanığı madde 205 altında suçlu bulmuş anc-ak madde 203 altında beraat ettirmiştir.

Huzurumuzdaki davada maktul Unique marka tabancadan çıkan kurşunların boşaltılması neticesinde öldürülmüştür. Sanık 1'in kullandığı tabanca üzerine susturucu monte edilmiş bir tabancaydı,- bu tek başına öldürme planının yapıldığını göstermeye yeterli olmalıdır. Bu tabancanın maktulün arabasına götürüldüğünü Sanık 1 kabul etmektedir ancak kendisi değil, Sanık 3'ün götürdüğünü söylemektedir. Sanık 3'ün arabada olmadığı ve tabancayı Sanık 1'i-n kullandığı kabul edildiği cihetle bu tabancayı maktulün arabasına Sanık 1'in götürdüğü kabul edilmelidir.

Sanıkların maktulü öldürmeye sebepleri var mıdır? İddia Makamı Sanıkların Elmas Güzelyurtlu cinayeti sebebi ile Mehmet Güzelyurtlu'nun adamı -olan maktulün Sanık 1 ve 3'ü öldüreceğini düşündükleri için maktulü öldürmeyi tasarladıklarını iddia etmiştir. Sanık 3, Elmas Güzelyurtlu cinayeti nedeniyle kendisinin ve Sanık 1'in başka kişilerle birlikte uzun zaman tutuklu kaldıklarını söylemiştir. Ayr-ıca maktulü öldüren kurşunların çıktığı Unique marka tabancanın daha önceden Mehmet Güzelyurtlu'nun vurulması olayında kullanılan tabanca olduğu Emare 103 uzmanlık raporu ile tesbit edilmiştir. Sanık 3 maktulü öldürme düşüncesinin olamayacağını, öldürmek- istese direkt Mehmet Güzelyurtlu'yu hedeflemeyi düşünmelerinin daha mantıklı olacağını, bir korumanın öldürülmesi ile o koruma yerine başkasının hatta başkalarının geldiğini ileri sürmüştür.

Gerek Sanık 1 ve 3'ün Elmas Güzelyurtlu cinayeti nedeniy-le tutuklanmış olmaları, gerekse bu olaydaki tabancanın Mehmet Güzelyurtlu'yu vuran tabanca olması Sanık 1 ve 3 ile Mehmet Güzelyurtlu arasında bir husumet olduğunu gösterir. Maktulün Mehmet Güzelyurtlu'nun yanında çalıştığı taraflarca kabul edilmiş bir ol-gudur. Olay günü ve gecesi buluşmak için Sanık 1'in maktulü müteaddit defalar telefonda aradığı göz önünde tutulursa, Sanık 1'in maktul ile buluşmak arzu ve niyetinde olduğu açıktır. Buluşma nedeni gece kulübü sahibi Ramadan Özsütçüoğulları'nın evinin göst-erilmesi olarak ileri sürülmüştür, ancak bu kişi ile kimlerin ne sorunu bulunduğu konusunda şahadet yoktur.

İddia Makamının Sanıkların maktulü öldürme için bir (motive) saikleri olduğunu isbatlama görevi yoktur. Ancak saik sanığın hareketlerine ışık t-utacak çevresel bir kanıt olarak kabul edilebilmektedir. Anastassiades davasında da herhangi bir saikin varlığının sanığı suçun işlenmesine bağlayan bir çevresel şahadet olarak kabul etmiş ancak kendi başına kesin sonuç belirleyici önemde olmadığını ifad-e etmiştir.

Olaydan önce ve sonra Sanıkların davranışları yukarıda yeterince izah edilmiştir. Kanaatimce bu hususların tümü tek tek taamüt bulgusuna yeterli olmasa da alıntı yapılan kararda ifade edildiği şekilde tümü birlikte tezekkür edildiği -zaman Sanıkların maktulü taammüden öldürme suçunu işlediklerini göstermektedir.

Sanıklar aleyhindeki 1. İtham ile ilgili olarak, Fasıl 154 madde 203 ve 204 altında bir mahkûmiyet için Bidayet Mahkemesi Mavi 2621-2626'da suçun unsurlarını tezek-kür ettikten sonra İddia Makamının ispat etmesi gerekli unsurları Mavi 2625'de şu şekilde sıralamıştır:


"1- Maktül Yücel Erol'u öldürmeyi önceden niyet
edip planlayıp tasarladıklarını,
2- Planın uygulamaya konma aşamasına kadar cinayeti
- tasarladıkları an ile işledikleri an arasında
soğuk kanlı bir şekilde düşünebilmeleri ve arzu
ettikleri takdirde bu cinayeti işlemekten
vazgeçmeleri için yeterli sürenin olduğunu,
3- Öldürme anına kadar bu niyet ve pl-anlarından vaz
geçmediklerini,
4- Kanunsuz bir fiille,
5- Yücel Erol'u öldürdüklerini makûl şüpheden ari
bir şekilde isbat etmesi gerekmektedir."

Yukarıda izah edilenlerden Sanıkların maktul Yücel Erol'u öldürmeyi önceden niyet- edip planladıkları, telefonların alınarak hazırlandığı, araçın kiralandığı, maktul ile buluşma nedeni tesbit edilerek o gece maktulün olay mahalline celbedildiği, bu planın başlangıç noktasının 3.5.2009'a kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Sanık 2 tarafından- alınan telefonlar 3.5.2009'da Çamlıbel'de Sanık 3'ün ikamet bölgesinde açılmıştır. ZGU 904 plakalı araçta 3.5.2009'dan önce 2.5.2009'da kiralanmıştı. İddia Makamı Tanığı No.1 Mehmet Tolu ZGU 904 plakalı aracın kira sözleşmesini ibraz etmiştir. Bu belgeye -göre araç 2.5.2009'da verilmiş ve 5.5.2009'da dönecekken 4.5.2009'da dönmüştür. 2. kez 11.5.2009'da araç kiralanmış ve 12.5.2009'da olaydan sonra bozulmuş ve olduğu yerde bırakılmıştır. Aracın kirasını Sanık 3 ödediğini kabul etmektedir. Aracın bozulduğunu- da şirkete Sanık 3 bildirmiştir.

Neticede Sanıkların bir plan dahilinde hareket ederek maktulü öldürdükleri kabul edilmiştir. Sanık 1 öldürmüş ancak Sanık 2 ve 3 de suç ortağı konumuna girmişlerdir. Bu bulguya vardıktan sonra olayda Sanık 1 tara-fından kullanılan silahın susturucusu olduğu ve Sanığın böyle bir silahla maktulü öldürdüğü gerçeği birlikte hareket eden Sanıkların niyetlerinin Yücel Erol'u öldürmek olduğu kabul edilmelidir. Sanık 1'in öldürme niyeti olmadığı takdirde kullanacağı taba-ncada susturucu olmazdı. Sanık 2'nin sırf o gece arabada olması tek başına taammüt bulgusu için yeterli olmasa da Sanık 2'nin telefonları alması, o geceye tabanca ile gelmesi, Sanık 1 ile Sanık 3'e gitmesi ve hep birlikte Lapta'ya gelmeleri, hep birlikte e-le alındığı zaman taammüt bulgusu için yeterlidir. Sanık 2'nin bu hareketlerinin başka makul olasılık dahilinde bir izahatı olmadığı kanaatindeyim. Olaydan sonra kaza olduğunu düşünen bir kişinin kazayı haber vermesi gerekirken, Sanıklar hep birlikte evler-ine değil Sanık 3'ün evine giderek üzerlerindeki giysileri değiştirmişler, silah ve telefonları ortadan kaldırmışlar ve hiçbir şey olmamış gibi evlerine dağılmışlardır. Tek araba ile gelmeleri de olaydan sonra bunu yapabilmelerine olanak sağlamak için düşü-nülmüştür. Aksi takdirde Lapta'dan Girne'ye gidecek kişilerin Çamlıbel'den geçerek Girne'ye gitmeleri mantıklı olamaz.

Bu durumda Sanıkların öldürme planını 3.5.2009 tarihinde yaptıkları kabul edilebilmekle beraber aradaki kesinti ışığında maktulü öl-dürme planının 12.5.2009 tarihinde yenilendiği, 11.5.2009'da araba tekrar kiralandıktan sonra 12.5.2009'da Sanık 3'ün evinde buluşmaya anlaştıkları, Sanık 3'ün evinde iken öldürme planın kesinleştiği kabul edilmelidir. Artık Çamlıbel'de Sanık 3'ün evinden -3 Sanık birlikte çıktıktan sonra plan kesin olarak yürürlüğe girmiş durumdaydı. Sanık 1 Unique marka tabanca ile Sanık 2 ise Glock marka tabanca ile maktulün arabasına girmişlerdir. Planı uygulamayı 12.5.2009 tarihinden önce niyet edip 12.5.2009 bu niyetl-e Sanık 3'ün evinde toplandıkları yönündeki Bidayet Mahkemesi bulgusunda hata yoktur.

Sanıklar Sanık 3'ün evinde planı yürürlüğe koyduktan sonra maktulün öldürüldüğü ana kadar, Çamlıbel'den Lapta'ya gelmişler, Sanık 1 ve 2 Sanık 3'den ayrılarak maktulün -arabasına girmişler ve Sanık 1 ve 2 maktulün arabasında iken maktul öldürülmüştür. Bidayet Mahkemesinin bu noktadaki bulgusunda da hata yoktur.
Sanıkların bu planı uygulamaya koyma aşamasına kadar, cinayeti tasarladıkları ve fiilen tatbik ettikleri an ar-asında soğukkanlı düşünerek, istedikleri takdirde vazgeçmeleri için yeterli sürenin olup olmadığına bakıldığı zaman, Sanıklar 19.00 civarında Çamlıbel'de buluşmuşlar ve cinayet 21.04.23'den sonra işlenmiştir. Bu durumda Sanıkların soğukkanlı düşünmeleri iç-in 2 saat kadar bir süreleri vardı. Bidayet Mahkemesi bu süreyi 5 saat olarak belirlemiştir. Sürede hata yapılmıştır. Sanıkların soğukkanlı düşünme süreleri 5 değil de 2 saat olması , yani sürenin daha kısa olması tek başına taammüt unsurunun olmadığını -gösteremez. Aristidou v. The Republic 1967 2 CLR 43 davasında sayfa 105 ve 82'de şu görüşlere yer verilmiştir.

"The interval between the time he formed this intent
and the time he put it into execution is the time
that it took him to drive the two mile-s to the house
of Troodia, get the gun, and then drive back to the
flat, which may well have been in the region of 15
to 20 minutes.

In dealing with the question of premeditation and
particularly with the time factor the Court following
the wor-ding of the judgment of this Court in Dervish
Halil v. The Republic, 1961 C.L.R. p. 432, which they
had cited earlier on, had this to say: "We further
hold the view that the time that elapsed from the
moment the intention to kill was formed to the -time
it was carried into effect, the accused had sufficient
time to reflect on such decision and desist from it if
he so desired".
An interval of 15 to 20 minutes, or indeed a
shorter interval, could no doubt be a sufficient
period of time fo-r a person to reflect; but the
question of premeditation cannot be decided on the
length of time alone for quite obviously what may be
sufficient time in one instance may not be sufficient
in another depending on the mental condition of the
person- involved and therefore his capacity to
meditate."

...............
"..in deciding whether or not a person has had
sufficient opportunity to reflect and desist much
depends on the condition of such person at the time,
on his calmness of mind, or -the reverse. Very little
time may be sufficient for premeditation for a man
who is in a calm and deliberate condition; but an
appreciable length of time may not be sufficient for
premeditation by one who is not in such a condition
of mind as to be abl-e to consider his intention after
its formation and before the carrying of it into
execution. Sufficient opportunity to reflect upon an
intention and relinquish it is not only a matter of
pure space of time but a composite notion of the
relevant space -of time coupled with the actual
condition of the person concerned."

(Taammüt suçunun oluşması ile ilgili zaman faktörü incelendiği zaman 15-20 dakika hatta daha kısa bir zamanın dahi soğukkanlı düşünmek ve vazgeçmek için yeterli olabileceği, t-aammütün tek başına zamanın uzunluğu ile bağlantılı olmadığı, kişinin düşünme durumu veya kapasitesi ile ruhi durumunun da önem arzettiği, sakin ve ne yaptığını bilen bir kişi için kısa bir süre yeterli olabilecekken, sakin olmayan bir kişi için niyet etti-kten sonra soğukkanlı düşünerek vazgeçmek için çok uzun bir süreye ihtiyaç duyabileceği ifade edilmiştir. Niyet ettikten sonra düşünerek bundan vazgeçmek birtek zamana bağlı incelenmemelidir, ancak süre ile kişinin durumu birlikte ele alınmalıdır.)

B-u süre zarfında gerek Lapta'ya vasıl olduktan sonra, gerekse maktulün arabasına binerken, gerek Sanık 1 ve 2 maktulün arabası içerisinde, gerekse Sanık 3, Sanık 1 ve 2'den ayrıldıktan sonra soğukkanlı bir şekilde olayı düşünüp vazgeçmeleri için süre bulund-uğu halde vazgeçmemişler ve planı uygulamışlardır. Arabanın içerisinde olan bir durum neticesinde Sanık 1'in aniden silahını kullanarak maktulü öldürdüğü ve bunun bir plan çerçevesinde olmadığını kabul etmek, silahın susturuculu olduğu gerçeği ışığında mü-mkün değildir. Bu durumda Bidayet Mahkemesi Sanıkların planlarından soğukkanlı şekilde düşünüp vazgeçmeleri için fırsat ve zamanları olduğuna ancak bundan vazgeçmediklerine dair yaptığı bulguda hata yoktur.

Sanıkların maktulü yasal sebep olmadan vurarak -öldürdükleri tartışmasızdır. Bu durumda maktulün kanunsuz bir fiil ile öldürüldüğü bulgusunda da hata yoktur.

Tüm söylenenler ışığında Bidayet Mahkemesinin taammüt bulgusuna varma neticesinin doğru olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda 1. Başlık -altında incelediğim, Sanıkların mahkûmiyet kararlarına karşı dosyaladıkları istinafların tümünü de, ifadeler ile ilgili sebepler haricinde, red ve iptal ederim.

Sanıklara takdir edilen ceza süresi ile ilgili gerek Sanıkların gerekse İddia Makamının -istinafları mevcuttur. İlk önce İddia Makamının Fasıl 154 madde 203 ve 204 altında mahkûmiyete karar vermesi halinde ömür boyu hapis cezası takdir etmesi gerektiği iddiasını incelemeyi uygun görürüm. Fasıl 154 madde 203 ve 204 aynen şöyledir:

"203. Yasaya- aykırı bir fiil veya ihmal ile başka
bir kişinin taammüden ölümüne neden olan herhangi
bir kişi, taammüden katillik suçunu işlemiş olur
ve mahkûmiyeti halinde, (müebbet) ömür boyu hapislik
cezasına çarptırılabilir.
Ancak, taammüden kati-llik suçundan mükerreren
olarak mahkûm olan bir kişi, ölüm cezasına
çarptırılabilir."


"204. Taammüt, ölüme sebep olan fiil veya ihmalden
önce hasıl olan ve bu fiil veya ihmalin yapıldığı
zamanda mevcut olan, öldürülen kişi olan veya
olma-yan herhangi bir kişiyi öldürme kastını,
açıkça veya zımnen, kanıtlayan şahadet ile sabit
olur."


Açıkça Yasa Mahkemeye ömür boyu hapis cezası takdir etme yetkisi tanımaktadır, ancak bu cezanın verilmesinin şart olduğu Yasa'da yer almamaktadır. V-erilecek olan ceza tamamıyle Mahkemenin takdirindedir. Bu durumda Bidayet Mahkemesi ömür boyu hapis cezası vermemekle hata yapmış değildir.

Sanıklar verilen cezaların fahiş olduğu ve Sanık 2'e daha az ceza verilmesi gerektiği iddia edilmiştir. Sanık -2'nin olaydaki rolü göz önünde tutularak Sanık 1 ve 3'den daha az bir ceza takdir edilmesi gerektiği iddiası doğrudur. Nitekim Bidayet Mahkemesi de bunu ceza takdir ederken göz önünde tutmuştur. Huzurumuzdaki şahadet ve olgularda Sanık 1 ve Sanık 3'e aynı -ceza takdir etmekle Bidayet Mahkemesi hata yapmamıştır. Bidayet Mahkemesinin Sanık 1 ve 3'e takdir ettiği hapis cezası sürelerine müdahale edilmesini gerektirecek bir durum yoktur. Takdir edilen hapis ceza süreleri işlenilen suça uygun olarak takdir edilmi-ştir. Bidayet Mahkemesi Sanık 2'nin cezasını Sanık 1 ve 3'den daha az takdir etmiştir ve bu süreye de müdahale edilmesini gerektirecek bir durum yoktur. Bu durumda takdir edilen hapislik sürelerinin fahiş olduğunu ileri süren istinaflar red ve iptal edi-lir.


Hüseyin Besimoğlu: Sayın Yargıç Mustafa H. Özkök ve Sayın Yargıç Narin F. Şefik'in az önce okudukları kararları daha önce okuma fırsatı buldum ve Sayın Narin F. Şefik'in okumuş olduğu karara ve vardığı sonuca katılmaktayım.
Mahkeme: Netice itibarı-yle farklı gerekçelerle ve oybirliği ile 68-69-70-71-72-73/2010 sayılı istinaflar ret ve iptal
edilir.

Verilen cezalar mahkûmiyet tarihinden başlayıp birlikte çekilecektir.



Mustafa H. Özkök Narin F. Şefik Hüseyin Besimoğlu
Yargı-ç Yargıç Yargıç

4 Ocak, 2012















-
-










4



-


Full & Egal Universal Law Academy