Yargıtay Ceza Dairesi Numara 67/2002 Dava No 5/2002 Karar Tarihi 15.10.2002
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 67/2002 Dava No 5/2002 Karar Tarihi 15.10.2002
Numara: 67/2002
Dava No: 5/2002
Taraflar: Salih Boyacı ile Başsavcılık
Konu: Sanıkların gereksiz yere tutuklanması – Uzun süre tutukluluk – Yargıtayın çalışmasının oto kontrol sağlaması – Olağan dışı bir durum olmadıkça Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği tutukluluk emrine müdahalenin doğru olmadığı – Sanığın devam eden davadan tutuklu kalmasında gözönünde bulundurulan hususlar.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 15.10.2002

-D.5/2002 Yargıtay/Ceza 67/2002
(Ağır Ceza Dava No: 2475/02; Lefkoşa)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Taner Erginel, Başkan, Gönül Erönen, Seyit A.Bensen.

İstinaf eden : Salih Boyacı, Polis Tutukluluk E-vi
(Sanık)
- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık, Lefkoşa


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avuka-t Serhan Çınar
Aleyhine istinaf edilen namına: Savcı Ergül Kızılokgil.


Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hüseyin Besimoğlu, Kıdemli Yargıç Gülden Çiftçioğlu ve Yargıç Gülen Özkâmil'in 2475/2002 sayılı davada 18.9.2002 tarihinde verdiği ara karara karş-ı Sanık tarafından yapılan istinaftır.


-------------

H Ü K Ü M

Taner Erginel, Başkan: Kıbrıs Kredi Bankası yönetim kurulu başkanı olan Sanık aleyhine 12 ceza davası getirildi. Bu davaların ilkinde S-anık bankanın aylık hesap bilançosunu, K.K.T.C. Merkez Bankasına, eksik bildirmesi için, banka genel müdürünü teşvik etmekle suçlanmaktadır. Sanığın aleyhine getirilen diğer davalarda ise Sanık, sözkonusu banka yönetiminde çeşitli suçlar işlemekle itham e-dilmiştir. Davayı dinlemeye başlayan Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın yargılama süresince tutuklu kalmasını emretti. İstinaf bu emre karşı yapılmıştır.

Dava zabıtlarına göz attığımız zaman duruşmanın 18.9.2002 tarihinde Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinde baş-ladığını görürüz. Sanığın aleyhine 12 dava getirildi ve Sanığın bu davaları kabul etmemesi üzerine davanın duruşmasına geçildi. Duruşmanın öğleden sonraya ertelenmesi aşamasında Sanık avukatı Mahkemeye hitap ederek Sanığın tutuksuz yargılanmasını talep et-ti.

Sanık avukatının hitabı özetle şöyledir.

"Muhterem Mahkeme bu davayı öğleden sonraya tehir
etmeden önce bir müracaatım olacaktır. Davanın duruşması
çok uzun sürecektir. Bu süre içerisinde bizim birçok kez
Sanıkla birlikte olmamız ve -davayla ilgili bilgileri
tartışmamız gerekmektedir. Sanığın tutuklu kalması
davaya hazırlanmamızı önleyecektir. Yargıtay/Ceza D.
2/2001'de Yargıtay'ın belirttiği ilkelere göre de
Sanığın tutuksuz yargılanması gerekmektedir. Bu
nedenlerle -Sanığın tutuksuz yargılanması adaletin
tecellisi için elzemdir."


Bu iddiaya cevap veren Savcı atıfta bulunulan Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2001'deki ilkelerin bu davada Sanığın tutuksuz yargılanmasını gerektirmediğini, bir davada duruşmaya başlamadan- önce Sanığın tutuklu kalmasına ilişkin ilkelerle duruşmaya başladıktan sonra tutuklu kalmasına ilişkin ilkelerin birbiri ile karıştırılmaması gerektiğini belirtti ve Mahkemenin Sanığın tutuklu yargılanmasına emir verebileceğini öne sürdü.

Yapılan beyanl-arı değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın tutuklu yargılanmasına karar verdi. Mahkeme kararında şöyle dedi:

"Yüksek Mahkememizin en son yayınlanmış bulunan
Yargıtay/Ceza D.2/2001 sayılı içtihadi kararı
mevcuttur. Huzurumuzda duruş-ması yapılmakta olan
davanın gerçekten ciddi bir dava olduğuna kuşku
yoktur. Sanık aleyhine getirilmiş olan ithamlardan
bu hususlar açık bir şekilde görülmektedir.



Esasen Mahkemenin doğal görev ve yetkisi
duruşmayı adil bi-r şekilde yönetme görev ve
yetkisidir. İlgili hukuki prensipler incelendiği
zaman Sanığın yargılandığı suçun ciddi bir suç
olduğu, Sanığın serbest kalması halinde Mahkemede
hazır bulunmama olasılığının mevcut olduğu ve yine
serbest- kalan Sanığın dava tanıklarına müdahale
etme olasılığının kuvvetle muhtemel olduğunu ilk
nazarda söyleyebiliriz.

Ayrıca tüm gerçekler ve hukuki prensipler
ışığında konu meselenin nitelik itibarıyle toplumda
meydana getirdiği -veya getirebileceği rahatsızlık
veya tedirginliğin oluşma veya artma ihtimalinin
kuvvetle muhtemel olduğunu da söyleyebiliriz.

Keza Sanığın yargılanma süresince serbest
kalması halinde davanın salimen yürütülmesine
yardımcı ola-caklar üzerinde olumsuz psikolojik
etki yapabileceği olasılığının da gözardı
edilmemesi gerekir.

Netice olarak Sanığın adil bir yargılanma için
duruşma süresince tutuklu kalmasının adil olduğu ve
uygun olduğu kararına vardık-. Bu sebeple Sanık
Avukatının Sanığın tutuksuz yargılanması ile ilgili
müracaatının reddine ve Sanığın yargılanma süresi
içinde tutuklu kalmasına oybirliği ile karar verilir."


Bu karara karşı Sanık avukatının dosyaladığı istinaf ihba-rnamesinde 8 neden bulunmaktadır. Sanık avukatı özetle Savcılık tarafından bir talep olmadan ve şahadet bulunmadan tutukluluk emri verilmesinin doğru olmadığını öne sürmektedir. İstinafın duruşmasında bu iddialara yanıt veren Savcı ise tutuklama emrinin ye-rinde olduğu görüşünü savunmuştur.

Bu istinafta tartışılan ve yanıtlamamız gereken üç ayrı konu vardır.

A) Genelde Sanıkların gereksiz yere tutuklanması ve
tutukluluğun gereksiz yere uzun süre devam etmesi konusu.


B) Duruşması devam eden bir -davanın yönetimine ve bu bağlamda
İlk Mahkeme tarafından verilmiş tutukluluk emrine Yargıtayın
müdahale etmesi konusu.

C) Sanığın tutuklu yargılanması hususunda Ağır Ceza
Mahkemesinin verdiği ara kararın gerekçelerinin hatalı olup
olmadığ-ı konusu.

Bu konuları bir bir ele alarak irdelemeye çalışalım.

Genelde sanıkların gereksiz yere tutuklanması ve
tutukluluğun gereksiz yere uzun süre devam etmesi konusu.
Önemli bir hususu vurgulayarak söze başlamamız yararlı olacaktır. K-KTC Yargıtayının amacı yargımızı dünyanın en adil yargı organlarından biri haline getirmektir. Diğer yargı organları ile yargımız arasında tarafsız bir kıyaslama yaptığımız zaman yargı organımızın düzeyinin oldukça yüksek olduğunu görürüz. Ancak bu düzeyi -korumak ve daha yükseltmek için gayret göstermemiz gerekmektedir.

Geçmiş kararlarda değindiğimiz gibi tutukluluk konusu kişi özgürlüğünü ve insan haklarını ilgilendiren bir konudur. Bir ülkede Sanıkların tutuklanma koşulları o ülkenin uygarlık düzeyi-ni gösterir. İnsan haklarına saygılı uygar bir ülkede bir suçlunun sadece gerekli olan hallerde tutuklanabilmesi ve gerekli olduğu sürece tutuklu kalması gerekir. Bir kişinin gereksiz yere tutuklanması ve mahkum olmadan önce gereksiz yere uzun süre tutuklu- kalması sadece o kişiye değil tüm ülkeye zarar verir.

Bu görüşler ışığında ülkemizde tutukluluğa ilişkin uygulamayı incelediğimiz zaman diğer birçok Avrupa ülkesinden daha adil ve daha ileri olduğunu görürüz.


Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2-001 de Ağır Ceza Mahkemesinin oturuma başladığı tarihte yargılanacak olan tüm Sanıkları tutuklaması ve duruşma günlerine kadar tümünün tutuklu kalmalarını emretmesi şikâyet konusu olmuştu. Ülkemizde geçmiş uygulamalardan farklı bir sertleşme veya geriye dö-nüş olarak tanımlanabilecek bir uygulama başlamıştı. İstinafın duruşma tarihinde Sanıkların yargılanması tamamlandığı ve tutukluluk konusu akademik kaldığı halde Mahkememiz bu konunun genel bir değerlendirmesini yapmayı tercih etmiştir. Bu kararda Yargıta-y kişi özgürlüğünün önemine değinmiş ve gerekli olmayan hallerde tutukluluk emri verilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.

Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2001 uygulamada etkisini göstermiştir. Herşeyden önce Ağır Cezanın oturuma başladığı tarihte tüm San-ıkların tutuklanması uygulaması sona ermiştir. Duruşması başlayan davalarda ise rutin olarak ve gerekçe göstermeden tutuklamaya gidilmeyerek ciddi bir değerlendirmeden sonra Sanıkların tutuklu yargılanması emri verilmeye başlanmıştır. Önümüzdeki davada ver-ilen gerekçeli karar buna bir örnektir.

Bu nedenle ana hatları ile Ağır Ceza Mahkemesindeki uygulamanın Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2001 ve diğer içtihatlara uygun olduğunu söyleyebiliriz.

Duruşması devam eden bir davanın yönetimine ve dolayısı i-le İlk Mahkeme tarafından verilmiş tutukluluk emrine
Yargıtayın müdahale etmesi konusu.
Yargıtay Ceza 1-2-3/2001 D. 2/2001'in istinafında bu davada tartışma konusu olan her üç konu da tartışılmıştı. Yani a)genelde tutukluluk, b)İlk Mahkemedeki du-ruşmanın yönetimine müdahale ve c)İlk Mahkemenin tutukluluk emrinin geçmiş içtihatlara uygun olup olmadığı konuları tartışılmıştı. Yargıtay, Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmanın yönetimine ve duruşma devam ederken verilmiş tutukluluk emrine müdahalenin doğr-u olmadığı, geçmişte böyle bir müdahalenin yapıldığını gösteren emsal bulunmadığı görüşünü ifade etti. Sanık avukatları da bu konuda Yargıtayla görüş birliği içinde olduklarını, duruşma devam ederken tutukluluk emrine müdahaleyi talep etmediklerini sadece -konuya ilişkin ilkelerin ortaya çıkmasını arzu ettiklerini söylediler. Bu nedenle Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2001 sayılı kararda duruşma devam ederken tutukluluk emrine müdahalenin uygun olup olmayacağı konusu incelenmemiştir. Halbuki önümüzdeki istina-fta Sanık avukatı Ağır Ceza Mahkemesine müdahale etmemizi ve Sanığın tutuksuz yargılanmasını emretmemizi talep etmektedir.

Bir ceza davasında Sanığın tutuklu kalmasına çeşitli hallerde emir verildiği görülmektedir. Örneğin İlk Mahkemede ilk soruştur-ması tamamlanan bir Sanığın Ağır Ceza Mahkemesinin oturum yapacağı tarihe kadar tutuklu kalması için emir verilebilir. Burada duruşma henüz başlamış değildir ve iki tarih arasında Sanığın tutuklu kalıp kalmaması tartışılmaktadır. İlk Mahkemenin bu konuda t-akdir hakkı olduğunu ve İlk Mahkemenin takdirine kalan tüm hususlarda olduğu gibi istisnai bir neden olmadıkça bu takdir hakkına müdahale etmenin doğru olmadığını akılda tutma koşuluyla bu emre müdahale etmek mümkündür ve böyle bir müdahale hukuk ilkeleri -ile çelişmez. Ağır Cezaya gitmeyen davalarda ithama cevaben "kabul etmem" yanıtını alan yargıç da duruşma için bir gün tespit eder. Böyle bir davada duruşmanın başka bir yargıç tarafından dinlenme olasılığı vardır. Bu durumda da Yargıtayın tutukluluk emrin-e müdahele ettiğini gösteren içtihatlar mevcuttur. Duruşmanın bir Ağır Cezadan diğerine ertelenmesi gibi çok ender hallerde de aynı durum söz konusu olabilir. Buna karşılık duruşması başlayan bir davada duruşma devam etmekte iken Yargıtayın tutukluluk emri-ne müdahale ettiğini ve İlk Mahkemeye "bu sanığı tutuksuz yargılayacaksın" diye direktif verdiğini gösteren bir içtihat yoktur. Bu bir tesadüf değildir. Bunun nedenini anlamak için yargılama sistemimizin nasıl çalıştığına ilişkin görüş sahibi olmamız gerek-ir.

Bilindiği gibi yargı sistemimiz iki derecelidir. Yani Mahkemeye gelen bir konuda yargılamayı yapan İlk Mahkeme ve bunu denetleyen Üst Mahkeme yani Yargıtay vardır. Yargı sistemimizin sağlıklı çalışması ve iyi sonuç vermesi için bu iki derecelil-iği korumak büyük önem arzeder. Üst Mahkeme olan Yargıtayın görevi geçmiş ilkeleri gözden geçirerek İlk Mahkeme kararında hata olup olmadığını saptamak ve gerekli görürse yeni ilkeler koymaktır. Yargılamanın adil olmasını sağlayan bu sistemin doğru çalışm-asıdır. İlk Mahkeme kararlarının keyfi olmasını önleyen Yargıtay tarafından denetlenme olasılığıdır. Bu denetlemenin süratle yapılmasını sağlamak gerekir. Yargıtayın keyfi karar vermesini önleyen ise İlk Mahkeme kararını daha önce belirlenmiş ilkeler ışığ-ında bozmak zorunda olması veya yeni bir ilke koyacaksa bunu ileride uygulamaya devam edeceği bilincini taşımasıdır. Yani Yargıtayın çalışma sistemi bir nevi oto kontrol sağlamaktadır. Yargıtay kendisi İlk Mahkeme yerine geçerek İlk Mahkemenin vereceği bi-r kararı verdiği anda bu sistem bozulacaktır. Yargıtayın İlk Mahkeme yerine geçerek İlk Mahkemenin vereceği kararı vermesi sanıldığı kadar basit bir sapma olmayıp ciddi sorunlar yaratabilecek sakıncalı bir olaydır. Bu nedenle olağan dışı bir durum olmadıkç-a devam etmekte olan bir davada Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmiş tutukluluk emrine müdahale etmenin doğru olmadığı görüşündeyiz.

Sanığın tutuklu yargılanması konusunda Ağır Ceza
Mahkemesinin verdiği ara kararın gerekçelerinin hatalı
olup- olmadığı konusu.
Duruşma süresince İlk Mahkemenin verdiği tutuklu yargılama emrine Yargıtayın müdahalesinin doğru olmadığını açıklamış bulunuyoruz. Ancak bir an için bu görüşümüzü unutarak Ağır Ceza Mahkemesi ara kararını irdelemeye ve gerekçelerinde- hata bulunup bulunmadığını saptamaya çalışalım. Öncelikle Yargıtay/Ceza 1-2-3/2001 D.2/2001'de söylenen bazı hususlara göz atmamız yararlı olacaktır. Bu kararda belirtildiği gibi yargılama aşamasında Sanığın tutukluluğuna ilişkin kurallar Fasıl 155 Ceza U-sul Yasası'nın 48. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde şöyledir.

"48. Her Mahkeme, uygun görmesi halinde, önündeki
herhangi bir davayı erteleyebilir ve bunun
Erteleme üzerine, bu yasanın 157. maddesi (2)'inci
ve fıkrası kura-llarının gözetilmesi koşuluyla,
tutuklu Sanığı takdirine göre makul sayacağı
bırakma koşullara bağlı olarak salıverir veya
tutuklu kalmasını emreder."


157'inci maddenin (2). paragrafı adam öldürme davalarına ilişkin olup kon-umuzla ilgili değildir. 48. maddeye göre, yargılanması başlayan bir Sanığın davasının ertelenmesi halinde Sanığın tutuklu kalmasını emretme veya onu serbest bırakma konusunda Yargıcın takdir hakkı vardır. 48. madde "Mahkeme uygun görmesi halinde" "takdirin-e göre makul sayacağı koşullara bağlı olarak" söz dizilerini kullanarak takdir hakkının geniş olduğunu vurgulamıştır. Hukuk sistemimizin benimsediği en önemli ilkelerden birine göre Yasalar herhangi bir konuda karar vermeyi Mahkemenin takdirine bıraktığı z-aman, Mahkemenin adil karar vererek bu takdir hakkını kullanması gerekir.

Geçmiş içtihatlara göre bir Sanığın tutuklu kalıp kalmaması konusunda karar verirken Mahkeme aşağıdaki hususları göz önünde bulundurur.

a. Sanığın yargılandığı suç cid-di bir suç mu?
b. Sanığın serbest kalması halinde Mahkemede hazır
bulunmama olasılığı var mı?
c. Sanığın tanıklara müdahale etme olasılığı var mı?
d. Sanığın serbest kalması halinde başka suç işleme
olasılığı var mı?

- Bir ceza davasının duruşmasına başlandıktan sonra Sanığın olaylardan etkilenme ve dolayısıyle kaçma ve tanıklara müdahale etme olasılığı artar. Bu nedenle özellikle Ağır Cezada duruşması başlayan bir Sanığın tutukluluğuna karar verme nedenleri çoğalır.
-
Bir ceza davası ertelenirken Sanığın tutuklu kalmasının âdil yargılama için gerekli olup olmadığına karar vermek davayı dinleyen İlk Mahkemenin daha iyi takdir edebileceği bir konudur. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir davada ilk tahkikat -yapılmışsa Mahkeme ilk tahkikat tutanaklarına bakma olanağına sahiptir. (Gör: C.L.R. 1961, sayfa 52) Diğer faktörlerin yanısıra davanın cereyan ettiği atmosfer ve Sanıkların tutum ve davranışı da tutuklama konusunda Mahkemeye fikir verebilir.

Ma-hkemenin doğal (inherent) görev ve yetkisi duruşmayı adil bir şekilde yönetme görev ve yetkisidir. Mahkeme yasal sınırlar ve içtihatların belirlediği ilkeler ışığında bu doğal görevi yerine getirmeye çalışır. Her ertelemede önündeki olguları yeniden değer-lendiren Mahkeme, Sanığın tutuklu kalıp kalmaması konusunda vermiş olduğu kararı gözden geçirebilir ve uygun gördüğü takdirde değiştirebilir.

Yukarıdaki görüşler ışığında Sanık avukatının iddialarını ele alarak değerlendirmeye çalışalım.

Sanık- avukatının şikayetlerinden biri herhangi bir talep olmadan Savcılığın Mahkemenin takdirine bıraktığı bir konuda Ağır Ceza Mahkemesinin tutuklu yargılanma emri vermiş olmasıdır. Diğer şikayeti ise kanıt olmadan böyle bir emrin verilmiş olmasıdır. Yukardaki- açıklamalardan görüleceği gibi duruşması devam eden bir davada tutukluluk emri dava yönetiminin bir parçasıdır. İlk gün Ağır Ceza Mahkemesinin önünde ilk tahkikat zabıtları veya tanıkların ifadeleri ve belgeler bulunmaktadır. Ancak yeterli delil yoksa er-tesi gün bu deliller ortaya çıkmaya başlamıştır ve Mahkemenin tutukluluk konusunu her ertelemede tekrar değerlendirme olasılığı vardır. Savcılığın tutumunun ne olduğunu Mahkemenin açıkça sorup öğrenmemesi için de bir neden yoktur. Nitekim istinafın duruşma-sında sorulan bir soru üzerine Savcılık tutumuna açıklık getirmiş ve Sanığın tutuklu yargılanmasını talep ettiğini söylemiştir.

48. madde Mahkemeye geniş takdir yetkisi veren ve herhangi bir prosedür belirlemeyen bir maddedir. Bu nedenle "önce Savc-ılığın tutukluluğu talep etmesi gerekirdi." veya "şahadetle kanıtlanması gerekirdi." Bu nedenle verilen karar iptal edilmelidir şeklinde ileri sürülen görüşler isabetli değildir.

Sanık büyük bir bankanın yönetim kurulu başkanıdır. Toplumumuz içinde- tanınmış bir kişidir. Doğal olarak toplumda Sanığı seven ve sevmeyen birçok insan bulunmaktadır. Böyle bir davada bizim görevimiz Sanığın statüsünü, onu seven ve sevmeyenleri tamamen unutarak değerlendirme yapmaktır. Bunun için kendi kendimize "Sanığın y-erinde sıradan herhangi bir vatandaş olsaydı nasıl bir karar verilecekti?" sorusunu sormamız yararlı olur. Yukarıda anlatıldığı gibi bugüne kadar Yargıtay duruşması devam eden hiç bir davada verilmiş tutukluluk emrine müdahale etmemiştir. Bugüne kadar benz-er suçlarla itham olup yargılanan Sanıkların tümü tutuklu yargılanmışlardır. Bu gerçekler ışığında Sanığın lehinde veya aleyhinde hiçbir ayırım yapmadan konuyu değerlendirdiğimiz zaman tutukluluk emrine müdahale etmenin doğru olmadığını görürüz.

Öz-etlersek tutukluluk konusu kişi özgürlüğünü ve insan haklarını ilgilendiren bir konudur. Bu nedenle gerekli olmayan hallerde Sanıkların tutuklanmaması veya gereğinden uzun süre tutuklu kalmaması gerekir. Ancak bu olayda Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın tutukl-u yargılanmasına gerek duymuştur. Bu konuda Ağır Ceza Mahkemesinin takdir yetkisi olduğuna ve gösterdiği
gerekçelerde hata bulunmadığına göre karara saygı duymamız ve müdahale etmememiz gerekir.

Tüm bu nedenlerle istinaf ret ve iptal edilir.


Gön-ül Erönen: Sayın Başkanın okumuş olduğu karara ve varmış olduğu sonuca katılırım. Ancak Sayın Başkanın kararının son kısmında kanıt olmadan tutukluluk emrinin verilmiş olması ve Ağır Ceza Mahkemesi önündeki ilk tahkikat zabıtları hakkında belirtmiş olduğ-u görüşlerle ilgili bu safhada herhangi bir görüş beyan etmek istemediğimi belirtmek isterim.

Seyit A. Bensen: Sayın Başkanın kararında belirttiği görüşler ve vardığı sonuç ile hemfikirim.

Mahkeme: Sonuç olarak istinaf, oybirliği ile, ret ve iptal edil-ir.




Taner Erginel Gönül Erönen Seyit A. Bensen
Başkan Yargıç Yargıç

15 Ekim 2002



11






Full & Egal Universal Law Academy