Yargıtay Ceza Dairesi Numara 64,65,66/2002 Dava No 4/2002 Karar Tarihi 03.10.2002
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 64,65,66/2002 Dava No 4/2002 Karar Tarihi 03.10.2002
Numara: 64,65,66/2002
Dava No: 4/2002
Taraflar: Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şti ile Başsavcılık
Konu: KKTC Cumhurbaşkanı mevkiine zarar verme olasılığı bulunan yazıyı yayınlama – Alt Mahkemenin yakınma konusu yapılan hukuksal ve olgsal bulgularının istinaf Mahkemesinde belirtilmesi – Şöhreti bir yazı ile lekelenenin mutlaka mahkemede şahadet vermesine gerek olmadığı – İfade özgürlüğü – Değer yapısı – değer kanısı – İfade özgürlüğü ile özel hayatın gizliliği arasında denge kurulması.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 03.10.2002

-D.4/2002 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza 64/02, 65/02, 66/02
(L/şa Ceza Dava No:70/01)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Nevvar Nolan, Gönül Erönen, Şafak Öneri-.


Yargıtay/Ceza No:64/02
(L/şa Ceza Dava No:70/01)
İstinaf eden: Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şti.Ltd., Lefkoşa
- ile -
Aleyhin-e istinaf edilen: KKTC. Başsavcısı, Lefkoşa
A r a s ı n d a.

Yargıtay/Ceza No:65/02
(L/şa Ceza Dava No:70/01)
İstinaf eden: Şen-er Levent, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: KKTC. Başsavcısı, Lefkoşa
A r a s ı n d a.

- Yargıtay/Ceza No:66/02
(L/şa Ceza Dava No:70/01)
İstinaf eden:Memduh Ener, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: KKTC. Başsavcısı, Lefkoşa
- A r a s ı n d a.


İstinaf edenler namına: Avukat Hasan Nidai Mesutoğlu
Aleyhine istinaf edilenler namına: Savcı Ergül Kızılokgil.

İstinaf, Lefkoşa Kaza Mahkemesi Yargıcı Ömer Güran'ın 70/2001 sayılı ceza davasında- 7.8.2002 tarihinde verdiği mahkumiyet kararına ve 8.8.2002 tarihinde verdiği cezalara karşı Sanıklar tarafından yapılmıştır.


---------------------

H Ü K Ü M


Nevvar Nolan:İstinaf Eden / Sanıklar Lefkoşa Kaza Mahkemesini-n 70/2001 sayılı ceza davasında, aşağıda detayı verilen 2 suçla, birlikte itham edilip birlikte yargılandılar.
Birinci suç: Sanıklar, 22/89 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 35, 194, 195(1), 197, 198 ve 201. maddelerine aykırı, 29.-7.1999 tarihli Avrupa Gazetesinde "Bir Numaralı Hain Kim" başlığı altında, K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Raif Denktaş aleyhine mevkiinde zarar verme olasılığı bulunan yazıyı yayınladılar.
İkinci suç: Yine Ceza Yasasının yukarıda sıralanan maddelerine -aykırı, 29.7.1999 tarihli Avrupa Gazetesinde "Bir Numaralı Hain Kim" başlığı altında K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Raif Denktaş'ı genel nefrete açık bırakan bir isnadda bulunmak maksadına matuf yazıyı yayınladılar.

Bir Numaralı Hain Kim?" başlıklı, b-irinci suçun tafsilatında verilen yazı, aynen aşağıda aktarıldığı gibidir.
" BİR NUMARALI HAİN KİM?
Kıbrıs üzerinde oynanan Anglo-Amerikan oyunlarını artık herkes biliyor.
Adanın, koministlerin yönetiminde, ikinci bir Küba olmasını önlemek için ne pl-anlar yaptıklarını 40 yıl sonra açıkladılar.
Salih Öztoprak isimli bir şahıs The Destruction of a Republic (Bir Cumhuriyetin Yıkılışı) ismini verdiği kitabında bu planları açıkladı. (Eline sağlık)
İngilizin en yüzsüz tarafı bu. "Ben İngiliz size 40 yıl ö-nce işte böyle böyle koymuştum. O zaman oynadığım 3 kâğıtların artık bir değeri kalmadı. Al oku da kelimesi kelimesine doğruları öğren. Hoş öğrensen ne yazar, öğrenmesen ne!.." diyebiliyor açıkça. Bu o demektir.
Amerikan biraz daha sıkı tutuyor bu tür bi-lgileri. 50 yıl geçmeden açıklamıyor bize attığı kazıkları.
Tüm dünyada sömürgeciliğin sonu yaklaştıkça adadan ayrılacağını bilen İngiliz her iki toplumun eğitim müfredatını, gençleri faşist-şöven, karşı topluma düşman yetiştirecek şekilde düzenliyordu.
-EOKA onların eliyle kuruldu.
TMT'nin kuruluşunda Özel Harp Dairesi adındaki kontr-gerilla örgütünün dolayısıyle CIA'nın parmağı vardır.
Halbuki 50'li yıllarda Necati Özkanlar, Dr.Fazıl Küçükler, Faiz Kaymaklar Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin dikkatler-ini konuya çekmeye çalışırlarken, rahmetli İnönü "BİZİM KIBRIS DİYE BİR SORUNUMUZ YOKTUR" diyebiliyordu.
Ne zamana kadar?
CIA Kıbrıs'ta Türk toplumunun örgütlenmesini dileyene kadar.
Günümüzde 1974 Barış Harekâtının da CIA'nın bilgisinde yapıldığı açı-klandı.
Özel Harp Dairesi isimli kontr-gerilla örgütünün BAŞBAKANLIK BÜTÇESİNDE CIA ajanları tarafından yönlendirilen bir örgüt olduğu ve elemanlarının emekli ordu mensupları ile ülkücülerden oluştuğunu Sn. Bülent Ecevit Star televizyonunun Kırmızı Koltuk- programında açıklamıştı yıllar sonra Başbakanken:
"-Ben Başbakan olarak yaptırdığım araştırmada can güvenliği nedeni ile sonuna kadar gidebilme cesaretini gösterememiştim" mi demişti. (Tamını öğrenmek için o kaseti izlemek gerek.) "Dibini karıştırma" diy-e uyarılmıştı herhalde. Bizi, 50'li yılların gençliğini ve halkı sömürge idaresine karşı sokağa döken lider Dr. Fazıl Küçüktür. Girne Kapısından Sarayönü Dikilitaş'a kadar doluştuğumuz 27-28 Ocak 1958 olaylarında İngiliz askerlerinin attığı göz yaşartıcı b-ombaları kapıp geri İngiliz'e atanlardandım.
Mulla Hasan'ın kahvehanesinin önünde bir Landrover (Jeep) insanımızı ezip şehit edişi hala gözlerimin önündedir. Ya Tahtakale'de yaptığımız sokak savaşları? Biz böyle meydanlarda savaş verirken baba Denktaş hal-a KÖRÜ KÖRÜNE İNGİLİZ DOSTLUĞU MU GÜDÜYORDU?.
Kendisine cemaat meclisinde görev teklif edildiği tarihi tam olarak hatırlamıyorum. Ancak "savcılıktan ayrılır meclise girersem bana İngilizin verdiği parayı verebilecekmisiniz? diye sorduğu şeklinde fısıltıla-rının dolaştığını çok iyi hatırlarım.
Tamını bilenler açıklarsa çok memnun olacağım.
"-Gençtim kandırıldım" şeklinde açıkladığı Mason Locasına katılışı olayı, hala canlı mıydı o devrede?
Bilemiyorum. Gerçeği en doğru şekli ile bilenler veya kendisi açık-larsa sevinirim.
Kurulan yeraltı örgütü, birtakım davranışları yasaklamış. Uymayanları şiddetle cezalandırıp suçluları vatan haini bile ilan etmişti. Bunlar arasında ölümle cezalandırılanlar vardır.
Hainliğin de derecesi vardır elbet. Kendini eleştirenle-ri HAİN ilan edip Türk ordusuna hedef gösteren ve onları numaralayan baba Denktaş'a uyarak, hainlikleri derecelerine göre numaralasak acaba bir numarayı kime vermemiz gerekecek?
Örnekleyelim:
Dayakçı kocasının eve dönüş saati yaklaşmasına rağmen pişirdiği- kuru fasülyaya koyacak maydonuzu, Türk çarşısında bulamayınca mecburen az ilerideki seyyar Rum satıcıdan 1 demet alan kadını kemiklerini kırarcasına dövmüşler. Onu Türkten-Türke kampanyasına karşı gelmek ve vatana hıyanetle suçlamışlardı.
-Türkçe konuşam-ayan Dillirgalıya, Luricinalıya Rumca konuşma yasağını deldiği için para cezası ve dayak atıp hain ilan etmişlerdi.
-Rumla gizlice buluşup, idareden izinsiz, dükkanında satmak için, Rumdan mal alan kişinin hıyanetinin cezası, DAYAK VE HAPİSLİK.
-Rum ve T-ürk (karma) nüfuslu Yedikonuk köyü destebanı dudağı kesik Abdi Rum destebanı ile işbirliği yaptığı EOKA'cılara hizmet ettiği onlarla yemek yeyip içki içtiği iddiasıyla vatana ihanet suçu isnad edilerek gece kahveden eve dönerken nacakla öldürülmüştü.
-Tür-kiye Büyükelçisi Sn. Emin Dırvana gibi Kıbrıs Cumhuriyeti yanlısı genç avukatlar Ayhan Hikmet ve Haşmet Gürkan vurularak öldürülmüştü. Suçları: Vatana İHANET.
- 1963 21-22 Aralık olaylarında bizi yok etmek için saldıran Ruma karşı, kadın, erkek, çoluk çocu-k, genç, yaşlı kanımızın son damlasına kadar yılmadan savaşırken, dağ gibi yiğitlerimiz patır patır düşüp şehit olurken köylerimiz topluca mezara gömülürken: RAUF RAİF DENKTAŞ Rum EOKA LİDERİ KLERİDES'e telefon edip - Biraderim, çatışma kapımıza kadar daya-ndı lütfen bir şey yap ailemi (olsun) kurtar diye yardım istedi mi?
Birçok insan "EVET" diyor.
Klerides zırhlı bir araçla Türk semtine gelerek dünya güzeli Aydın hanımı, Raifçiği, Ender hanımkızını ve Serdarcığı alıp uluslararası havaalanına götürdü mü? -Serdarcık var mıydı? Uçağa bindirip Türkiye'ye uçana kadar güvenliklerini sağladı mı?
BABA DENKTAŞ SANA SORUYORUM. KLERİDES'İN ANILARINDA ANLATTIĞI BU OLAY GERÇEK Mİ?
Doğruysa,
Sen mücahide, mücahideye, Türk halkına güvenmiyor muydun da düşman komutanı-na aileni teslim ettin? düşmana sığındın. Düşmandan yardım diledin.
Bizimkiler PATLICAN.
Seninkiler mi candır?
Senin güvendiğin kişi mason olduğunu gizlemeyen KLERİDES Mİ?
Bu olayın hemen ardından postu Anavatan'a atıp yıllarca göbek büyüttüğün yalan m-ı?
Kaç yıl sonra geri dönüp güya yanlışlıkla İskele yerine Karpaz'a çıkmıştın? 4 mü? Yoksa daha fazla mı?
Karpaz'a çıktığında seni gelip alan biraderin KLERİDES miydi?
Bunlara bir cevap ver lütfen.
Doğruysa bu yaptığın:
Teşkilata ihanet,
Topluma iha-net,
Vatana ihanet
DEĞİLSE NEDİR?
Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Sn. Ali Nihat Özeyranlı'ya "Onlara HOŞT" demenin zamanı gelmiştir",
"-Anavatana dil uzatıyorlar".
"-Hainleri biliyoruz numaraladım" gibi kışkırtıcı sözlerle gerçek vatanseverleri suçlayara-k Ali N. Özeyranlı da sana kapılarak seni eleştiren bizlere: "-Kanlarında boğulacaklar" deme talihsizliğini yaşamıştı.
Değerli okuyucularım,
Verdiğim örneklere bakarak lütfen siz de numaralayın.
(bir) numaralı vatan haini sizce kim?
Büyük harfle yazın.
--Rumdan 1 demet maydonoz alan kadın mı?
-Türkçe bilmeyen Türk mü?
-Rumdan mal alan dükkan sahibi mi?
-İşi gereği Rum desteban ve muhtarla konuşup, yemek yiyen Eptagomili Abdi mi?
-Cumhuriyetten yana görüş ve tavır koyup Anglo-Amerikan CIA oyunlarına karşı s-avaşan avukatlar mı?
-Bugün hala EN BAŞTA OTURAN DENKTAŞ MI?
ULU ÖNDER DENKTAŞ MI DEDİNİZ SN. ECEVİT?
PES DOĞRUSU."

Konu yazının yayınlandığı Avrupa Gazetesi, Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şirketi Limited'in ticari ünvanıdır. Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 70/20-01 sayılı ceza davasında Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şirketi Limited Sanık 1, Avrupa Gazetesinin genel yayın yönetmeni Şener Levent Sanık 2 ve konu yazının yazarı Memduh Ener Sanık 3'tür.

İstinaf Eden / Sanıklar aleyhlerindeki her 2 suçu da reddettiler. K-aza Mahkemesinde yapılan duruşmada, İddia Makamı Sanıklar aleyhindeki suçları kanıtlamak için 4 tanık dinlettirdi; Sanık 2 Şener Levent ve Sanık 3 Memduh Ener yemin tahtında şahadet verdiler, Sanık 3 ayrıca 2 de tanık dinlettirdi. Duruşma sonunda Kaza Mahk-emesi İstinaf Edenlerin itham edildikleri her iki suçu da tüm unsurları ile kanıtlanmış bularak İstinaf Edenleri mahkum etti. Kaza Mahkemesi, Sanık 1 Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şirketi Limited'i 5,000,000,000 TL kefalete bağladı, Sanık 2 Şener Levent ile -Sanık 3 Memduh Ener'i ise birlikte çekilmek kaydı ile, mahkum edildikleri her iki suçtan da 6'şar ay hapis cezasına çarptırdı.

Ceza Yasamızın 194 ve 195(1) maddeleri şöyledir:
" 194. Any person who, by print, writing, painting, effigy, or by any means ot-herwise than solely by gestures, spoken words, or other sounds, unlawfully publishes any defamatory matter concerning another person, with intent to defame that other person, is guilty of the misdemeanour termed libel.
195.(1) Matter is defamatory whic-h imputes to a person any crime, or misconduct in any public office, or which is likely to injure him in his occupation, calling or office, or to expose him to general hatred, contempt or ridicule ".

Bir- kişi bir başka kişinin adını, şöhretini lekelemek niyeti ile o kişinin adını, şöhretini lekeleyici (defamatory) bir yazıyı, yasa dışı olarak yayınlarsa, Ceza Yasamızın 194. maddesi altında bir suç işlemiş olur. Bir yazı bir kişiye işinde, mesleğinde, mevk-iinde zarar verebilecek veya kişiyi genel nefrete, aşağılanmaya veya alay edilmeye maruz bırakabilecek bir yazı ise, o yazı, Ceza Yasamızın 195(1) maddesi altında, kişinin adını, şöhretini lekeleyici (defamatory) bir yazıdır.

Davayı dinleyen Kaza Mahkem-esi "Bir Numaralı Hain Kim?" başlıklı yazının K.K.T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R.R. Denktaş'ın adını, şöhretini lekeleyici (defamatory of Denktaş) olduğu bulgusuna vardı ve İstinaf Edenleri, itham edildikleri suçlardan mahkum ederek, yukarıda belirtilen cezala-ra çarptırdı.

Her 3 Sanık da gerek mahkumiyet gerekse ceza aleyhine ayrı ayrı istinaf dosyaladılar. Yargıtay/Ceza 64/2002'de İstinaf Eden Sanık 1, Avrupa Gazetecilik ve Yayın Şirketi Limited, Yargıtay/Ceza 65/2002'de İstinaf Eden Sanık 2 Şener Levent -ve Yargıtay/Ceza 66/2002'de İstinaf Eden Sanık 3 Memduh Ener'dir. Her üç Sanığın istinaf ihbarnamesinde yer alan istinaf sebepleri kelimesi kelimesine aynıdır. Hatta Yargıtay/Ceza 64/2002'de İstinaf Eden olan Sanık 1 Avrupa Gazetecilik ve yayın Şirketi L-imited'in istinaf ihbarnamesinde, kendisine takdir edilen cezadan değil, diğer 2 Sanığa takdir edilen hapis cezalarından yakınılmaktadır. Yargıtayda her 3 istinaf birleştirildi ve birlikte dinlendi. İstinaf ihbarnamelerinde yer alan istinaf sebepleri aynen- aşağıda verildiği gibidir:

1- Muhterem Bidayet Mahkemesi, tüm ahval ve şerait altında ve/veya tüm şahadet incelendiğinde ve/veya dava konusu yazının K.K.T.C Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş aleyhine mevkiinde zarar verme olasılığı bulunan ve yine K.K.T.C. C-umhurbaşkanını genel nefrete açık bırakan bir isnata bulunmak maksadı ile matuf yazı olarak değerlendirmesi ve/veya bu hususta bulgu yapıp istinaf edeni mahkum etmesi hatalıdır.
2- Muhterem Bidayet Mahkemesi müştekinin hazır olmadığı ve/veya müştekinin şik-ayetçi olmadığı ve/veya müştekinin şahadet vermediği bir davada ve/veya duruşmada istinaf edeni beraat ettirmeyip mahkum etmekle hatalı davrandı.
3- Muhterem Bidayet Mahkemesi her hal ve şartta ve/veya tüm ahval ve şerait altında ve/veya tüm şahadet ışığın-da istinaf edeni beraat ettirmeyip mahkum etmekle hatalı davrandı.
4- Muhterem Bidayet Mahkemesi tüm ahval ve şerait altında ve/veya sunulan şahadet incelendiğinde istinaf edene vermiş olduğu 1. davadan 6 ay, 2. davadan 6 ay hapislik cezaları benzer davala-rda kesilen cezalarla orantısızdır ve/veya benzer davalarda kesilen cezalara göre alenen fahiştir.
5- Tüm ahval ve şerait altında istinaf edene kesilen 1. davadan 6 ay 2. davadan 6 ay hapislik cezaları alenen fahiştir.
6- Muhterem Lefkoşa Kaza Mahkemesi sa-nıklara 1. davadan 6 ay 2. davadan 6 ay hapislik cezası verirken sanık leyhine alınması gereken hususları nazarı itibare almadı ve/veya yeterince nazarı itibara almadı.

Görülebileceği gibi ilk 3 istinaf sebebi mahkumiyet aleyhine son 3 sebep ise ceza aley-hinedir.

Fasıl 155 Ceza Usul Yasasının (Criminal Procedure Law) 138. maddesi istinafın dayandığı tüm istinaf sebeplerinin tam olarak istinaf ihbarnamesinde gösterilmesini buyurmaktadır.
" 138. Every notice of appeal shall-
(a).......................-......
(b).............................
(c) Set out in full the grounds on which
it is founded;
(d) ............................
and no notice of appeal shall be valid
unless it complies with the requirements -
of this section ".

Yine Ceza Usul Yasasının 144. maddesi, Yargıtayın, ciddi bir adaletsizlik yapıldığı kanısında olmadı-kça, istinafı, sadece istinaf ihbarnamesinde gösterilen (yer alan) sebepleri dinleyerek karara bağlayacağını buyurmaktadır.
" 144. The Supreme Court shall hear and determine the appeal only on the grounds set out in the notice of appeal:
Provided that th-e provisions of this section shall not apply where, on the hearing of the appeal, the Supreme Court is of opinion that a substantial miscarriage of justice has occured ".

-İstinaf, Sanığın ikinci kez yargılanması, yeniden yargılama veya davanın ikinci kez Mahkeme tarafından dinlenmesi anlamında değildir. Davayı dinleyen Alt Mahkemenin bulgularından ve kararından yakınan taraf bir istinaf ihbarnamesi dosyalayarak, yakındığı -kararın bozulması için Yargıtaya başvurur. İstinaf ihbarnamesinde, istinafın dayandığı tüm sebeplerin tam olarak verilmesi gerekir. İstinaf sebeplerinin tam olarak istinaf ihbarnamesinde yer alması gereğini getiren bu düzenlemede amaç, istinafın dinlenmesi-nde İstinaf Edenin dayanacağı, ileri süreceği hukuki noktaların ve olguların önceden karşı tarafın ve Yargıtayın bilgisine getirilmesidir; bir konu istinaf ihbarnamesinde istinaf sebebi olarak ileri sürülmemişse, Yargıtay, kural olarak, o konunun istinafın- dinlenmesinde ileri sürülmesine izin vermez. MICHAEL TYMVIOS v. THE POLICE (1961) C.L.R. 44 davasında Yüksek Mahkeme bu konuyu aşağıdaki şekilde özetlemiştir:
" Grounds set out in a notice of appeal are intended to give notice to the opposite party and -to this Court of grounds of law and issues of fact that will be relied upon at the hearing of the appeal and if a matter is not raised in the grounds of appeal this Court, in most cases, will not allow a point to be raised ".

İstinaf Eden, Alt Mahkemeni-n hangi olgusal veya hukuksal bulgusundan yakınıyorsa, buna tam olarak istinaf ihbarnamesinde yer vermeli, yakınmasını ve istinaf sebeplerini açıkça, anlaşılır bir biçimde göstermelidir. İstinaf, yukarıda ifade ettiğimiz gibi Sanığın ikinci kez yargılanmas-ı veya davanın ikinci kez dinlenmesi, davanın tekrar dinlenmesi anlamında olmadığı için, istinaf ihbarnamesinde gösterilmeyen, istinaf sebepleri arasında yer almayan hiçbir konu, kural olarak, istinafın dinlenmesinde ileri sürülemez ve Yargıtay da istinaf -sebepleri arasında yer almayan bir konuyu dinlemez, istinaf sebepleri arasında yer almayan bir konuyu ele alarak istinafı karara bağlamaz.

İstinaf ihbarnamelerinde yer alan ve yukarıda aynen verilen birinci istinaf sebebi yeterince açık değildir, muğlaktı-r. İstinaf Edenler avukatı, Yargıtayda, sırf istinafın daha iyi takip edilebilmesini sağlamak için kendisine yöneltilen sorular üzerine, konu yazının K.K.T.C. Cumhurbaşkanı R.R. Denktaş'ın adını, şöhretini lekeleyici (defamatory) anlam taşımadığı iddiasınd-a olduklarını ifade etmiştir. Avukata göre, konu yazı ile sorgulama yapılmış, sadece sorular sorulmuştur ve bu nedenle yazı ad, şöhret lekeleyici (defamatory) olamaz. Bir yazının, yazıda sadece sorular soruluyor diye ad, şöhret lekeleyici (defamatory) olam-ayacağı görüşüne katılmıyorum. Yazının içinde sorular sormak sureti ile de, bir kişinin adının, şöhretinin lekelenmesi pekâlâ mümkündür. Bir yazı, doğrudan doğruya, direkt olarak, dolaylı bir şekilde veya ima yolu ile ad, şöhret lekeleyici anlamı yazıyı ok-uyanlara verebilir. ARCHBOLD, PLEADING, EVIDENCE AND PRACTICE IN CRIMINAL CASES, 41st Edition, paragraf 25-53
" It is immaterial whether the libel imputes crime, etc., to the prosecutor, in a direct manner, or indirectly, by such hints or modes of expres-sion as are likely to convey the intended meaning to the person to whom the libel was published; taking the words in the same sense in which the rest of mankind would ordinarily understand them, it is for the jury to say whether, in their minds, they conve-y the idea imputed:...........So, if a man were to write or say of J N, 'There is a vast difference between my character and his; I never robbed my master,' or the like, it would be the same as if he had directly charged J N with having robbed his master. -And the same where the imputation is conveyed obliquely, or indirectly, or by way of question, conjecture, or exclamation, or by irony, or the like ".

-Kaza Mahkemesi, huzurundaki tüm şahadeti değerlendirdiğini, konu yazıyı incelediğini ifade ederek, yazıda bir numaralı vatan haini olarak Rauf R. Denktaş'ın işaret edildiği, konu yazının K.K.T.C Cumhurbaşkanı R.R. Denktaş'ın adını, şöhretini lekeleyici (de-famatory of R.R.Denktaş) olduğu bulgusuna vardı. Yargıtayda, İstinaf Edenler avukatı, Kaza Mahkemesinin bu bulgusunun hatalı olduğunu gösterebilecek, değer taşıyan, kabul edilebilir argümanlar ortaya koyamadı; bu durumda, huzurumuzda Kaza Mahkemesinin bu b-ulgusunun hatalı olduğuna dair ikna edici argüman yokluğu nedeni ile, bu bulguya müdahale etmeyi uygun görmüyorum.

İstinaf ihbarnamelerinde yer alan ikinci istinaf sebebinde K.K.T.C. Cumhurbaşkanı R.R. Denktaş'ın şahadet vermediği davada Kaza Mahkemesinin- Sanıkları mahkum etmekle hata ettiği ileri sürülmektedir. İstinaf Edenler avukatı bu iddiasını herhangi bir içtihat kararı ile veya hukuki bir yapıttan alınan bir otorite ile desteklemiş değildir. Avukat bu iddasını Ceza/İstinaf 10/70'e dayandırdığını söy-lemişse de, Ceza/İstinaf 10/70 huzurumuzdaki istinaflara konu davadan tamamı ile farklıdır. Ceza/İstinaf 10/70 bir ırza tecavüz (rape) davası idi; o davada ilk şikayetin şahadet olarak İngiltere ve Kıbrıs'ta farklı değerlendirildiğini ifade eden Yüksek Mah-keme, azınlık kararında, şunları söylemiştir:
" Madem ki tecavüze uğrayan şahıs tarafından yapılan şikayetin tafsilatı şahadet olarak Mahkemeye verildiğinde Kıbrıs Kanunlarında müstakil şahadet olarak addolunur, bu gibi şikayetin tafsilatının şikayeti din-leyen şahıs tarafından Mahkemeye şahadet olarak verilebilmesi için, şikayeti yapan şahsın (tecavüze uğrayan şahıs) sağ olduğu hallerde, önceden şikayetin tafsilatı hususunda mahkemeye şahadet vermesi gerekir ".

Açıkça görülebileceği gibi yukarıda ifade -edilen, ilk şikayetin tafsilatının şahadet olarak Mahkemeye sunulması ile ilgilidir; ifade edilen, şikayeti dinleyenin kendisine yapılan şikayetin tafsilatı ile ilgili şahadet verebilmesi için, şikayet edenin (tecavüze uğrayanın) şikayetinin tafsilatı ile -ilgili şahadet vermesinin koşul olduğudur. Bunun huzurumuzdaki istinaflara konu dava ile bir bağlantısı yoktur.

Bir yazı ile bir kişinin adının şöhretinin lekelendiği bir davada, adı, şöhreti lekelenen mutlaka şahadet vermelidir, şahadet vermemesi durumu-nda Sanık beraat ettirilir diye bir kural yoktur. Mahkemeye emare olarak sunulacak ad, şöhret lekeleyici (defamatory) yazının kendisi konuşabilir.

İstinaf ihbarnamelerinde yer alan üçüncü istinaf sebebinde "Muhterem Bidayet Mahkemesi tüm ahval ve şerait -altında ve/veya tüm şahadet ışığında İstinaf Edeni beraat ettirmeyip mahkum etmekle hatalı davrandı" iddiası yer almaktadır. Hangi ahval ve şerait altında? Hangi şahadet ışığında Kaza Mahkemesi mahkum etmekle hatalı davrandı? Kaza Mahkemesi değerlendirmesi-ni yaparken nerede yanlış yaptı? Bu soruların yanıtları ileri sürülen istinaf sebebi içerisinde kısa ve öz de olsa görülebilmelidir. Bu istinaf sebebinde açıklık, belirginlik yoktur, bu istinaf sebebi yetersizdir.

Yukarıda daha önce de ifade ettiğim gibi- İstinaf Edenler avukatı, Yargıtayda, kendisine yöneltilen sorulara cevaben, konu yazının ad, şöhret lekeleyici (defamatory) anlam taşımadığı, ad, şöhret lekeleyici olmadığı iddiasında bulunmuş, savunmasını sadece buna dayandırmıştır. Buna rağmen avukat, o-turumun sonunda, konumunu açıklaması için kendisine heyetimiz tarafından son bir söz hakkı tanındığında, Sanıkların, Ceza Yasasının, "defamatory" yayının tamamen serbest olduğu (absolutely privileged) halleri sıralayan 199. maddesi ile "defamatory" yayının- şartlı olarak serbest olduğu (conditionally privileged) halleri sıralayan 200. maddesinden yararlanmaları gerektiğini de ileri sürmüştür. Halbuki istinaf ihbarnamelerinde yazının yayınlanmasının tamamen serbest olduğu Ceza Yasasının 199. maddesinde sırala-nan hallerden biri altında veya yayınlanmasının şartlı olarak serbest olduğu Ceza Yasasının 200. maddesinde sıralanan hallerden biri altında yayınlandığı ve Kaza Mahkemesinin böyle bir bulguya varmamakla hata ettiği iddiası bir istinaf sebebi olarak göster-ilmemiştir. Üstelik "defamatory" yazının yayınlanmasının şartlı olarak serbest olduğu hallerde, Ceza Yasasının 200. maddesinde, yayının iyi niyetle yapılmış olması bir koşul olarak yer almasına ve Kaza Mahkemesi kararında yayının iyi niyetle yapılmadığı bu-lgusuna varmasına rağmen, istinaf ihbarnamesinde Kaza Mahkemesinin bu bulgusuna karşı da bir istinaf sebebi yer almamaktadır.

Yukarıda ifade ettiklerim ışığında İstinaf Edenlerin mahkumiyet aleyhine olan istinaflarının reddedilmesi gerekir görüşündeyim. -
Yargıtay/Ceza 65/2002'de İstinaf Eden Şener Levent ile Yargıtay/Ceza 66/2002'de İstinaf Eden Memduh Ener, mahkum edildikleri her iki suçtan, birlikte çekilmek üzere kendilerine takdir edilen 6'şar ay hapis cezalarına karşı da istinaf ettiler.

Çağcıl, uy-gar ülkelerde, bir yazı nedeni ile yazıyı yazan ve yayınlayanlar aleyhine cezai kovuşturma başlatılması, ceza davası getirilmesi artık günümüzde sık görülmemektedir, hatta, nerede ise uygulama dışı bırakılmıştır; ancak yazarların ve yayıncıların da, büyük -bir sorumluluk örneği ile, kendilerine oto kontrol uyguladıklarının da altı çizilmelidir. Demokratik, özgürlükçü, yönetenin yönetilenin, yani halkın, denetiminde olduğunun açıkça kabul edildiği, açıkça görüldüğü ülkelerde, düşüncelerin serbestçe oluşumu, d-üşüncelerin serbestçe ifadesi ve halka ulaştırılması bırakın kısıtlama getirmeyi, ciddi surette teşvik edilmektedir. İnsan düşünerek, düşündüğünü ifade ederek, arayarak, tartışarak iyiye, daha iyiye ulaşabilir. Bu gelişim sürecinde basın büyük görev ve sor-umluluk yüklenmiştir. Düşünceyi ifade eden, düşüncenin kitlelere yayılmasına araç olan basının, cezai kovuşturmalarla, ceza davaları ile, bu görevini yapamayacak bir konuma itilmesi doğru olamayacağı gibi, basının da, sorumsuz davranarak kişilerin karakter-lerine saldırması, kişilerin koruma hakkı olan iyi isimlerine, şöhretlerine çamur atması, karalama kampanyası gütmesi de doğru olamaz.

Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü başkalarının şöhret ve haklarına tecavüz etme hakkını da içermemektedir. Anayasamız-ın Temel Haklar, Özgürlükler ve Ödevler başlığı altında yerini alan 14(4) maddesi ile "Kişinin şeref ve haysiyeti dokunulmazdır. Herkes buna saygı göstermek ve korumakla yükümlüdür". Yine Anayasamızın Temel Haklar, Özgürlükler ve Ödevler başlığı altında dü-şünce, söz ve anlatım özgürlüğünü düzenleyen 24. maddesinde, söz ve anlatım özgürlüklerinin kullanılması, başkalarının şöhret veya haklarının korunması için sınırlamalara ve cezalara bağlı tutulabilir denmektedir.

Herkes gibi basının da sahip olduğu, düş-ünce, söz ve anlatım özgürlüklerinin kullanımı ile, kişilerin şeref, haysiyet ve haklarının saygı görüp korunması, özgürlük, hak ve ödevlerin dengelere oturtulması, dengelenmesi ile birlikte yaşam bulabilir; bu başarı birey ve toplum için sağlıklı, huzurlu- gelişimin anahtarıdır.

Ad, şöhret lekeleyici (defamatory) olan ve olmayan yazılar arasındaki çizgi her zaman kalın olmayabilir, bu çizgi çoğu kez oldukça ince de olabiliyor. Kural olarak, bir gazeteciye, bir yazara, yazdığı ve yayınladığı ve ad, şöhret l-ekeleyici olduğu kararına varılan bir yazı nedeni ile, içeriği rezilliğin, iğrençliğin aşırı ucunda olmadıkça, hapis cezası verilmemelidir; bu gibi durumlarda hapis cezası olabildiğince kaçınılacak, en son düşünülebilecek bir ceza olmalıdır. Hapis cezası b-aşkalarının iyi ismini, şöhretini lekelemeyi, iyi karakterini karalamayı alışkanlık haline getirmiş, bu yanlışında ısrar eden sorumsuzlar için düşünülebilir.

Huzurumuzdaki istinaflarda Yargıtay/Ceza 65/2002 ve Yargıtay/Ceza 66/2002'de İstinaf Edenlerin b-enzeri sabıkaları olmadığı dikkate alındığında, Kaza Mahkemesi, İstinaf Edenlere bir fırsat daha vermeli, onlara ılımlı davranarak özgürlüklerini kısıtlayıcı bir ceza vermekten kaçınmalıydı kanısındayım. Kaza Mahkemesinin özgürlüklerini kısıtlayıcı bir cez-a vermeden, ılımlı davranarak, İstinaf Edenlere bir fırsat daha vermesi, basın suçlarına karşı modern, çağdaş yaklaşımın doğru bir yansıması olurdu. Hapis cezasına çarptırılan Yargıtay/Ceza 65/2002 ve Yargıtay/Ceza 66/2002'de İstinaf Edenlerin 8.8.2002 tar-ihinden beri ceza evinde cezalarını çekmekte olduklarını dikkate alarak, cezaların süresini derhal tahliye edilmelerini sağlayacak kadar azaltmayı ve 6'şar aylık hapis cezalarının 8.8.2002 tarihinden başlamak ve birlikte çekilmek üzere 1 ay 25 güne indiril-mesini uygun görürüm.

Gönül Erönen: Sayın Yargıç Nevvar Nolan tarafından okunan kararı önceden okuma fırsatım olmuştur. Sayın Nolan'ın kararında gerek mahkumiyet, gerekse ceza ile ilgili belirtmiş olduğu görüşleri ve vardığı sonucu aynen benimseyip, ka-rarına katılırım.

Ancak konunun hassasiyetine binaen, esas kararın akışı içinde değinilen Anayasamızın 14(4) ve 24. maddeleri altında tanınan haklar ve bu haklarla benzerlik gösteren konulardaki Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu (AİHK) altındaki uygulamal-ara ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) içtihat kararlarına kısaca değinmek isterim.

Huzurumuzdaki istinaf 22/89 sayılı yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasasının 194,195(1),197,198 ve 201 maddeleri tahtında getirilen "şöhreti lekeleyici" (def-amation)davası ile ilgilidir. Meselenin derinlemesine inildiği zaman huzurumuzdaki istinafı sadece "defamation" çerçevesi içinde tutmanın mümkün olmadığını görmekteyim. Konunun temeli aslında ülkemize has politik gerginliğin bir yansıması olarak önümüzde d-urmaktadır. Demokrasinin çalışması sonucu ortaya hiç çıkmaması gereken böyle bir dava; değişik siyasi görüşlerin bir ihtilafı olarak kendini göstermiş ve yargının önüne gelmiştir.

Bir çok kararımızda, bilhassa Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 47-48/98,D.1/2-001 sayılı kararımızda önemle vurgulamış olmamıza rağmen, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ile ilgili olup sömürge döneminde, o günün koşullarına dayanılarak yasalarımıza dahil edilen kurallar konusunda hala yeni bir düzenleme veya iyileştirme yapılmış deği-ldir. Burada söz konusu olan mevzuat hala yürürlüktedir ve bazı hallerde ifade özgürlüğünün kısıtlanması yönünde işlev görmeye devam etmektedir.

Diğer taraftan "basın özgürlüğü" altında bu özgürlüğü kullandığını iddia eden bazı yazarların da başkalarının -şeref ve haysiyetine,özel yaşamlarına tecavüz ettiklerini, en azından bu konudaki sınırı zaman zaman zorlayıp zaman zaman da aştıklarını görmekteyiz.

Bir tarafta hala iyileştirilmemiş "ifade özgürlüğünü" kısıtlayan yasalar, diğer tarafta,"ifade özgürlüğü"- sınırlarını aşıp bu özgürlüğü "kişilerin nam ve şöhretlerine müdahale etmek" le karıştıran şahıslar. Devletimiz için her ikisi de ayrı ayrı üzüntü kaynağıdır. Aslında "basın ya da ifade özgürlüğü" ile "özel hayatın dokunulmazlığı" kavramlarının tam'da kes-iştiği nokta budur. Bir bakıma, basın özgürlüğünün sınırının, özel hayatın korunması hakkının tam başladığı yerde durması gerekir.

Huzurumuzdaki istinafa benzer bir meselede AİHM'inde görülen Castells v. Spain (Appl. No. 00011798/85, 23/04/1992, A236, dav-asında şöyle denmiştir:-
"The limits of permissible criticism are wider with regard to the Government than in relation to a private citizen, or even a politician. In a democratic system the actions or omissions of the Government must be subject to the clos-e scrutiny not only of the legislative and judicial authorities but also of the press and public opinion. Furthermore, the dominant position which the Government occupies makes it necessary for it to display restraint in resorting to criminal proceedings, -particularly where other means are available for replying to the unjustified attacks and criticisms of its adversaries or the media. Nevertheless it remains open to the competent state authorities to adopt in their capacity as guarantors of public order, m-easures, even of a criminal law nature, intended to react appropriately and without excess to defamatory accusations devoid of foundation or formulated in bad faith."

Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 47-48/98,D.1/ 2001 sayılı Yargıtay davasında basın ve devle-tin sorumluluk ve görevlerinin neler olduğuna geniş bir şekilde değinmiştim. Oradaki konu Mahkemenin itibarına yönelik bir suçla ilintili idi. Huzurumuzdaki meselede ise durum, siyasi söylem de içeren bir suçla ilgilidir. Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 47-48-/98 D.1/2001 sayılı Yargıtay davasında sayfa 21-22'de şu görüşlere yer vermiştim:-
" Siyasi görüşleri yani anlatımı kısıtlamak için çok ciddi ve önemli nedenler olması gerekmektedir. Bu doğrultuda konvansiyonun ilgili 10.maddesi, ifade özgürlüğünün kısıtla-nmasına ilişkin hususları dar anlamda yorumlamaktadır. Tolerans ve geniş bakış açısının bir ifadesi olarak siyasi görüşü ifade etme özgürlüğüne yer verilmesi demokratik toplumun temel kavramı olarak sayılmaktadır. Her çeşit ve boyutta siyasi görüşlere yer -veren yayınlar toplum menfaati açısından teşvik edilmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bu itibarla siyasetçilerin de demokrasi gereği ayni şekilde tenkide karşı toleranslı olmaları gerekmektedir. Bu politik görüşlerin ifadesi ise basın özgürlüğünü de bir anl-amda kapsamına almaktadır".

Yargıtay/Ceza 47-48/98 D.1/2001 sayılı kararda belirtmiş olduğum diğer görüşler, ilgili olduğu oranda bu istinaf için de geçerlidir.

AİH Konvansiyonun ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesi aynen şöyledir:-
"Everyone has the r-ight to freedom of expression.This right shall include freedom to hold opinions and to receive and impart information and ideas without interference by public authority and regardless of frontiers......
The exercise of these freedoms,since it carries wi-th it duties and responsibilities, may be subject to such formalities, conditions, restrictions or penalties as are prescribed by law and are necessary in a democratic society,in the interests of national security, territorial integrity or public safety, -for the prevention of disorder or crime,for the protection of health or morals, for the protection of the reputation or rights of others, for preventing the disclosure of information received in confidence, or for maintaining the authority and impartiality- of the judiciary."

Görüleceği gibi, AİHK altında yapılan düzenlemelerde dahi, yasalarca öngörülüp demokratik toplum için gerek-li olduğu taktirde ifade özgürlüğünün uygulanmasına kısıtlama ve cezalar öngörülebileceği (prescribed by law and are necessary in a democratic society) ifade edilmektedir.

Işık tutması açısından Avusturya'da medya ve basın yoluyla bir siyasetci aleyhine y-ayınladığı makalelerle ilgili bir basın mensubu aleyhine açılan ceza davasında mahkumiyet ve verilen para cezası neticesinde, AİHM nezdinde görülen Lingens davasından söz etmek istiyorum. Lingens v. Austria A 103(1986) davasında, Avrupa İnsan Hakları Konva-nsiyonunun (AİHK) ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesi etraflıca incelenmiştir.

Bu davada verilen kararda bir yazının "şöhreti lekeleyici"(defamatory)olup olmadığına karar verirken AİHK 10. maddesi altında yer alan ifade özgürlüğü ile özel hayatın giz-liliği ile ilgili 8.maddedeki kişinin nam ve şöhretine saygı arasında bir denge kurulması gerektiğine ağırlık verilmiştir. AİHM'de, getirilen davanın ifade özgürlüğüne müdahale edip etmediğine bakarken, suç teşkil ettiği iddia edilen konunun hangi çerçeved-e, nasıl, ne şekilde, hangi araçlarla ve hangi zaman ve şartlar altında işlendiğine bakılması gerektiğinin de altı çizilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Lingens davasına has olgular çerçevesinde, özetle,Sanığın ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleni-n demokratik bir toplumda kişinin nam ve şöhretinin korunması için gerekli olmadığı ve bu müdahalenin takip edilen bu meşru amaca nispetsizlik teşkil ettiği görüşüyle, AİHK'nun 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır.

AİHM, Lingens davasında sayfa 1-3 de şöyle demiştir:-
"41. In this connection, the Court has to recall that freedom of expression, as secured in paragraph 1 of article 10(art.10-1), constitutes one of the essential foundations of a democratic society and one of the basic conditions for i-ts progress and for each individual's self-fulfilment.Subject to paragraph 2 (art.10-2) it is applicable not only to "information" or "ideas" that are favourably received or regarded as inoffensive or as a matter of indifference, but also to those that off-end, shock or disturb. Such are the demands of that pluralism, tolerance and broadmindedness without which there is no "democratic society" (see the above-mentioned Handyside judgment, Series A no. 24, p.23, para 49)

These principles are of particular imp-ortance as far as the press is concerned. Whilst the press must not overstep the bounds set, inter alia, for the "protection of the reputation of others" it is nevertheless incumbent on it to impart information and ideas on political issues just as on thos-e in other areas of public interest. Not only does the press have the task of imparting such information and ideas: the public also has a right to receive them (see, mutatis mutandis, the above-mentioned Sunday Times judgment, Series A no. 30 p.40, para. 6-5) In this connection, the Court cannot accept the opinion expressed in the judgment of the Vienna Court of appeal to the effect that the task of the press was to impart information, the interpretation of which had to be left primarily to the reader (see p-aragraph 29 above)

42. Freedom of the press furthermore affords the public one of the best means of discovering and forming an opinion of the ideas and attitudes of political leaders. More generally, freedom of political debate is at the very core of the -concept of a democratic society which prevails throughout the Convention.

The limits of acceptable criticism are accordingly wider as regards politician as such than as regards a private individual. Unlike the latter, the former inevitably and knowingly l-ays himself open to close scrutiny of his every word and deed by both journalists and the public at large and he must consequently display a greater degree of tolerance. No doubt Article 10 para. 2 (art.10-2) enables the reputation of others- that is to s-ay, of all individuals - to be protected, and this protection extends to politicians too, even when they are not acting in their private capacity; but in such cases the requirements of such protection have to be weighed in relation to the interests of open- discussion of political issues."

AİHM daha sonra,ceza davasına konu olan makalelerdeki yazarın olgular üzerindeki değerlendir-melerinin değer-yargısı(veya kanısı) (value-judgment) olduğu görüşüne vararak konu ile ilgili olarak şunları söyledi:-
"46.................
In the Court's view, a careful distinction needs to be made between facts and value-judgments. The existence of fa-cts can be demonstrated, whereas the truth of value-judgments is not susceptible of proof. The Court notes in this connection that the facts on which Mr. Lingens founded his value-judgment were undisputed, as was also his good faith.......

Under paragraph- 3 of Article 111 of the Criminal code, read in conjunction with paragraph 2, journalists in a case such as this cannot escape conviction for the matters specified in paragraph 1 unless they can prove the truth of their statements. (see paragraph 20 above)-.

As regards value-judgements this requirement is impossible of fulfilment and it infringes freedom of opinion itself, which is a fundamental part of the right secured by Article 10 (art.10) of the convention......."

A-İH Mahkemesi, geçerli olgular, ancak ihtilafsız olarak ortada durmakta ise(are undisputed facts or factually correct facts)ve iyi niyet var ise, o zaman konu ile ilgili olarak basının yapacağı analiz sonucu vardığı değer- yargılarını veya kanılarını, (valu-e-judgment) AİHK 10. maddesi tahtında düşünce özgürlüğünün bir unsuru olarak kabul etmektedir. AİHM'ne göre ihtilafsız olgulara dayalı değer kanısının(yargısının) doğruluğu (truth of value-judgments) kanıtlanması mümkün değildir ve kanıtlanması gerekmez.

-Daha sonra AİHM'de açılan bir çok benzeri davada Lingens davasında ortaya konulan prensipler takip edilmiş olup, bu davadaki kararın içtihadi değeri hayli yüksektir. (Bak ayrıca : Oberschlick v. Austria(Appl. No. 00011662/85), 23/05 1991, A204; Castells v.- Spain (Appl. No. 00011798/85, 23/04/1992, A236)

Son olarak şunları söylemek isterim.
Çağdaş dünyada, ifade özgürlüğü altında yapılan herhangi bir siyasi eleştirinin kabul edilebilen veya müsaade edilebilen sınırları olduğu unutulmamalıdır. Kabul edileb-ilen sınırların tesbiti zor olsa dahi,ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin diğer kişilerin nam ve şöhretlerine veya özel hayatın gizliliğine saygı sınırını aşmamaları ve bu hakkı ihlal etmemeleri gerekir.

Aşılması halinde AİHK 10. maddesi altında dahi ta-nınan ifade özgürlüğü hakkı, suistimal edilmiş olur. Bu durumda ifade özgürlüğü hakkı olduğunu öne süren kişi, hakların suistimalini önleyen (Prohibition of Abuse of Rights) AİHK'nun 17. maddesi kapsamı tahtında bu hakkını yitirmiş olabilir.

AİHK 17. madd-esi aynen şöyledir:-
"Nothing in this Convention may be interpreted as implying for any state, group or person any right to engage in any activity or perform any act aimed at the destruction of any of the rights and freedoms set forth herein or at their li-mitation to a greater extent than is provided for in the convention."

Yukarıda söylenenlerden de anlaşılacağı gibi, ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Sınırsız olduğunu düşünenler böyle bir yanılgı içinde hareket ettikleri taktirde, yasaların başkalarına -bahşettiği (başka) hakları ihlal etme riski ile karşı karşıya kalıp aleyhlerine cezai kovuşturma açılmasına ve huzurumuzda bulunan "özel hayatın dokunulmazlığını koruma" amacına matuf, bu tür davaların getirilmesine neden olurlar.

Yukarıda katıldığım esa-s karar'da yer verilen gerekçeler neticesinde, konu istinaf'da daha fazla görüş belirtmek akademik kalacağından, başka birşey söyleme gereğini duymamaktayım. Burada yer verdiğim görüşleri daha sonraki meselelere ışık tutması açısından kaleme aldığımı belir-tmek isterim.

Şafak Öneri : Sayın meslektaşlarımın az önce okudukları kararları önceden okuma fırsatım oldu. Sayın Yargıç Nevvar Nolan'ın kararında belirttiklerine ve vardığı sonuca aynen katılırım.

Nevvar Nolan: Sonuç olarak, oy birliği ile,
(a)- Yargıtay/Ceza 64/2002, Yargıtay/Ceza 65/2002 ve Yargıtay/Ceza 66/2002'de mahkumiyet aleyhine yapılan istinaflar reddedilir;
(b) Yargıtay/Ceza 65/2002 ve Yargıtay/Ceza 66/2002'de cezalar aleyhine yapılan istinaflar kabul edilerek Kaza Mahkemesi tarafından -takdir edilen 6'şar aylık hapis süreleri 1 ay 25 güne indirilir.


Nevvar Nolan Gönül Erönen Şafak Öneri
Yargıç Yargıç Yargıç


3 Ekim, 2002



21






Full & Egal Universal Law Academy