Yargıtay Ceza Dairesi Numara 6/2013 Dava No 6/2015 Karar Tarihi 26.06.2015
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 6/2013 Dava No 6/2015 Karar Tarihi 26.06.2015
Numara: 6/2013
Dava No: 6/2015
Taraflar: İsmet Üstüner ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Ceza aleyhine istinaf - Süratli araç kullanma suçu - Para cezası ve masraf emri için emir verilmesi - Masraf emri - Ceza davalarında masraf emri verilmesinde Mahkemelerin takdir yetkisi - İddia Makamının masraf talep ettiği durumlarda Sanığa da söz hakkı verilmesi gereği - İddia makamının suçun Sanık tarafından işlendiğini makul şüpheden ari ispat etmesi gereği - Sabit kameraların yasal dayanağının bulunup bulunmadığı tartışması.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 26.06.2015

-D.6/2015 Yargıtay/Ceza No:6/2013
(Gazimağusa Ceza Dava No:4661/2010)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Narin F. Şefik, Hüseyin Besimoğlu, Emine Dizdarlı.
İstinaf eden: İsmet Üstüner, Gazimağusa.
- (Sanık)
ile -
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı - Lefkoşa
(Davayı İkame Eden)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden: İsmet Üstüner şahsen
Aleyhine istinaf edilen namına: Savcı Ahmet Özlemler.


-Gazimağusa Kaza Mahkemesi Yargıcı Banu Soyer'in, 4661/2010 sayılı davada, 28.12.2012 tarihinde verdiği karara karşı, Sanık tarafından yapılan istinaftır.


-----------


H Ü K Ü M


Narin F. Şefik: Sanık, 65/2002, 64/1988, 48/2005 sayılı Yasalar ile- tadil edilen 21/1974 Motorlu Araçlar ve Yol Trafik (Değişiklik) Yasası'nın 6(1)(2) ve (5). maddeleri hilafına, 19.11.2009 tarihinde, Gazimağusa'da İsmet İnönü Bulvarında (Zabitler Petrol Önü sabit radar) 50 km sürat tahdidi olan bir yolda, GC 776 plakalı -aracı yoldaki insan hayatını tehlikeye koyabilecek 79km süratte sürmekle itham edildi.

Sanık, aleyhindeki ithamı kabul etmedi. Dava dinlendi ve Bidayet Mahkemesi Sanığı, aleyhindeki ithamdan suçlu bulup mahkum etti.

Sanık/İstinaf Eden, Bidayet Mahkemes-inin mahkumiyet kararından 3 başlık altında istinaf etmiştir.

İstinaf sebepleri şu şekilde özetlenebilir:
1) Bidayet Mahkemesi Sanığı mahkum etmekle hata yapmıştır.
2) Bidayet Mahkemesi Sanığa azami ceza olan 1300TL ceza takdir etmekle hata yapmıştır.
3-) Para cezasına ek olarak, Sanığın 5000 TL duruşma masrafı ödemesine emir vermekle, Bidayet Mahkemesi hata yapmıştır.

1. İstinaf sebebi 4 başlık altında incelenecektir:

a) Bidayet Mahkemesinin, Emare No.1 ihbarı aldıktan 7 gün içerisinde, Sanığın polis -karakoluna gidip aracın sürücüsünün kim olabileceğini bildirmediği, dolayısıyla Sanığın sürücü olduğu karinesini çürütemediği doğrultusundaki bulgusu hatalıdır.

b) Bidayet Mahkemesi, sabit kameraların kullanımının yasal dayanağının bulunduğunu kabul etmek-le hata yaptı.

c) Bidayet Mahkemesi, kullanılan kameraların hata yapabileceğini kabul etmemekle hata yaptı.

d) Bidayet Mahkemesi, sabit kameradan çekilen fotoğrafı emare kabul etmekle hata yaptı.

Sanığın mahkum olduğu suçun unsurlarından bir tanesi, Sa-nığın aracı kullanmasıdır. Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadette, Sanığa 7.2.2009 tarihli Sabit Görüntülü Radar Ceza Bildirim Formu, 26.12.2009'da şahsen tebliğ edildiği yer almaktadır. Bu bildirim, Emare No.1 olarak ibraz edilmiştir. Bildirimin son para-grafında, suçun, arabanın kayıtlı sahibi dışında birisi tarafından işlenmiş olması halinde, Fasıl 155 madde 5(1),(4) gereği, tebliğden itibaren en geç 7 gün içerisinde en yakın Polis Müdürlüğü Trafik Şubesine bildirilmesi emredilmektedir.

Fasıl 155 -Ceza Muhakemeleri Usul Yasası madde 5(1) ve (4) aynen şöyledir:

"5. (1) Her soruşturma memuru, soruşturmakta olduğu
suçun olgu ve koşulları hakkında, herhangi
bir kişinin bilgisi bulunduğuna inanması
için sebebi -bulunması halinde, o kişinin, o
suç ile ilgili olarak sorguya çekilmesi ve
kendisinden ifade alınması için göstereceği
belirli bir yerde, belirli bir saatte bulun-
masını yazılı bir belge ile isteyebilir.- Hız
tespit kameraları ile ilgili olarak soruşturma
memurları ve/veya bu konuda yetkilendirilmiş
kişiler tarafından tebliğ edilen yazılı belge
de direktif sayılır.
(2) ..............................-................
(3) ................................................
(4) Herhangi bir yazılı belge ile gösterilen
herhangi bir yerde, hazır bulunması istenen
bir şahıs, makul bir sebebi bulunmadan hazır
- bulunmayı reddederse bir suç işlemiş olur ve
mahkumiyeti halinde 3000.-YTL (Üç Bin Yeni
Türk Lirası)'na kadar para cezasına veya bir
yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya
birden çarptırılabilir."

-
Bidayet Mahkemesi bu konuda, Sanığın, Emare No.1'in kendisine tebliğinden sonra ilk iş günü Gazimağusa Polis Müdürlüğüne gittiğini, sabit radar çıkışlı fotoğrafın Sanığa gösterilmediğini, aracı kimin kullandığını bilmediği için Sanığın itirazda bulun-madığını belirttiğini kararında ifade etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, Sanığın, Emare No.1'in tebliğinden sonra Polis Müdürlüğüne başvurmuş olması ve aracı kendisi dışında kullanmış olabilecek kişiler ile ilgili iddialarını bildirmiş olması halinde, bu kişi-nin kim olduğunun tespit edilmesi gayesi ile "soruşturma memuru atanarak" Sanığın iddialarının değerlendirilebileceğini, ancak Sanık bu doğrultuda bir müracaat veya itirazda bulunmadığı için, bu hususta soruşturma yapılamadığını kabul ederek, Sanığın itira-z etmediği doğrultusunda bulgu yapmıştır.

Emare No.1 yazıda, Sanığa en yakın Polis Müdürlüğü Trafik Şubesine gitmesi emredilmiştir. Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadete göre Sanık, Gazimağusa Polis Müdürlüğüne gitmiş, orada kamera görüntülerinin ke-ndisine gösterilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiş ve Lefkoşa Polis Müdürlüğüne gitmesi söylenmiştir. Sanık, Lefkoşa Polis Müdürlüğüne gitmediği için o safhada resimleri görmemiştir.

43/1991 sayılı Yol ve Trafik Suçlarının Davasız Halli ve Ceza Puanı Y-asası madde 6 altında, araç sürücüsüne sabit görüntülü radar ceza bildirim formu tebliğ edilir.

43/1991 sayılı Yasanın 6. maddesi aynen şöyledir:

"6. Davasız halledilebilecek trafik suçları ve bu
suçların her birinin karşılığı olan sabit- para
cezası ile ceza puanı, bu Yasa'ya ekli Cetvel'de
belirtilmektedir.
Cetvel'de belirtilen suçlar için sabit para cezası
ve ceza puanı birlikte uygulanır.
Sabit para cezaları araç sahibine veya sürücüsüne
- yazılı olarak tebliğ edildiği gibi, araç sahibi
veya sürücüsünün araç mahallinde bulunmadığı
hallerde aracın ön camına yapıştırılmak veya araç
içerisine araç sürücüsünün görebileceği bir yere
konmak suretiyle tebliğ- edilmiş sayılır. Sabit
görüntülü radar ceza bildirim formu da polis veya
özel dağıtım şirketlerinin yetkilendirilmiş
personelin aracılığıyla, Ceza Muhakemeleri Usulü
Yasası'nın 46'ncı maddesinde belirtilen kişilere
- tebliğ edilebilir. Aksi ispatlanmadığı takdirde
rapor anındaki araç sahibinin, araç sürücüsü
olduğu kabul edilir. Tebliğden başlayarak onbeş
gün içerisinde sabit para cezaları tebliğde
belirtilen yere makbuz karşılığın-da ödenir.
Ödeme yükümlülüğünün başlama tarihi tebliğin
yapıldığı gündür. Onbeş gün içerisinde ödenmeyen
sabit para cezaları bir kat artırılır. Artırılmış
sabit para cezası onbeş gün içerisinde yine
ödenmezse dos-ya tanzim edilerek adli işlem için
Hukuk Dairesine gönderilir.

Ancak bu Yasaya ekli cetvelde yer alan 005, 110,
111 ve 170 kod. No.lu suçlar için öngörülen sabit
para cezaları, tebliğinden başlayarak 3 gün
içerisi-nde tebliğde belirtilen yere makbuz
karşılığında ödenir. Sabit para cezası 3 gün
içerisinde ödenmezse dosya tanzim edilerek adli
işlem için Hukuk Dairesine gönderilir.

Para cezasının yanında puan cezası gerektiren
tr-afik suçlarında ise araç sürücüsü makul süre
içinde tespit edilir."


Sanığa bu madde altında gönderilen yazı Emare No.1 aynen şöyledir:

"GAZİMAĞUSA (SALAMİS YOLU) bölgesinde 50 Km. sürat
tahditli yolda, 3001 numaralı sabit kamera-lı radar
cihazında, 19.11.2009 tarihinde, saat 15:57'de,
adınıza kayıtlı GC776 plakalı aracınızla 79 Km.
hızla seyir halinde olduğunuz tespit edilmiştir.

Ceza bildirim formunun tebliği yapıldığı andan
itibaren 15 gün süre iç-erisinde herhangi bir Kaza
Polis Müdürlüğü Trafik Şubesi'ne aşağıda belirtilen
cezanın ödenmesi gerekmektedir. 15 gün zarfında
ödenmeyen ceza ikiye katlanarak ikinci bir 15 gün
zarfında ödenebilir. Cezanın 30 gün hitamında
öden-memesi halinde, aleyhinize dosya tanzim edilerek
Mahkemeye sevk edilecektir.

Suçun, sizin dışınızda başka birisi tarafından
işlenmiş olması halinde, Fasıl 155 Ceza Usul Yasası
Madde 5(1),(4) gereği tebliğ tarihinden itibaren en
- geç 7 gün içerisinde, mesai saatleri dahilinde en
yakın Polis Müdürlüğü Trafik Şubesine gelmeniz
emrolunur."
43/1991 sayılı Yasada, sadece aksi ispatlanmadığı takdirde, rapor anındaki sürücünün sanık olduğunun kabul edileceği yer almak-tadır. Ancak Yasa ve İlgili Tüzükte (Amme Enstrümanı 390/91), sanığın gün içerisinde polise gidip o anda itirazda bulunması ve bunu yaparken de aracı kimin sürdüğünü belirtmesi ve bu bağlamda bir isim vermesi gerektiği, vermediği takdirde bu konu ile ilgil-i müdafaa hakkı olmayacağı ile ilgili hiçbir ibare yoktur. Fasıl 155 madde 5(1) sadece sanığın en yakın polis müdürlüğüne gitmesine direktif verilebileceğini belirtir ki Sanık da bunu yerine getirmiştir.

Mevzuatta, sanığın itiraz etmesi, etmediği ta-kdirde bu konunun iddia makamı tarafından soruşturulmayacağı ve sanığın aracın sürücüsü olduğunun kabul edileceği doğrultusunda bir kaide yokluğunda, normal ceza hukuk kaidelerine göre, iddia makamının suçu tüm unsurları ile şüpheden ari bir şekilde ispat- etmesi gerekir. Sanık ise, kendisinin ileriye sürdüğü müdafaasını, ihtimaller dengesi esası üzerinden mahkemeye sunup, o konuda mahkemeyi ikna etmesi gerekir. Sanığın sadece, aracı kullanmadığını ihtimaller esası üzerinden göstermesi gerekir. Sanığın 6. m-addede yer alan karineyi ihtimaller dengesi esası üzerinden çürütmesi yeterlidir.

İddia makamı sabit radardan aracın plakasının görüldüğü görüntüyü ibraz ettiği takdirde, iddia makamının, sanık aleyhindeki suçu, şüpheden ari bir şekilde ispat ettiğ-i kabul edilebilir mi?

43/1991 Yol ve Trafik Suçlarının Davasız Halli ve Ceza Puanı Yasası'nın 6.maddesi mevzuatın bir parçası olmasa, sadece aracın plakasının yer aldığı bir görüntü, araç sahibinin aracı sürmekte olduğu neticesini doğurmazdı. Yasa a-çıkça, aksi ispatlanmadığı takdirde sürücünün araç sahibi olduğunun kabul edileceğini belirtir. Bu durumda iddia makamının araç plakasını gösteren bir görüntüyü ibraz etmesi halinde, iddia makamının üzerindeki ispat külfetini tatmin ettiği kabul edilmelidi-r.

Sanığın müdafaa olarak, aracı kendisinin kullanmadığını ileri sürmesi neticesinde, madde 6(1)'de aksi ispatlanmadığı takdirde aracın kayıtlı sahibinin araç sürücüsü olduğu karinesinin sanık üzerindeki ispat külfetini ihtimaller dengesi yerine şüph-eden ari esasına yükseltmesi, ceza hukuku prensipleri ışığında mümkün değildir. Sanığın aracı kendisinin sürmediğini söylemesi ve görüntüde süren kişinin belli olmaması halinde dahi, sanık yine, aracı kendisinin kullanmadığını, ihtimaller dengesi esası üze-rinden mahkeme huzuruna getirmelidir. Görüntünün alındığı anda, aracın sürücüsünün sanık olmadığı ihtimali bulunduğunun sanık tarafından mahkemeye sunulması halinde, sanığın, madde 6(1) kapsamında, üzerindeki külfeti yerine getirdiği kabul edilmelidir.

- Bidayet Mahkemesinin, Sanığın ihbarı aldıktan sonra 7 gün içerisinde polis karakoluna gidip sürücülerin kimler olabileceği konusunda şikayette bulunması gerektiği,
bulunmadığı için karineyi çürütemediği doğrultusundaki bulguları hatalı olmuştur.

E-mare No.1 ihbarın gönderilmesinin amacı; aracın kayıtlı sahip dışında birinin kullanması halinde, bu durumun erken bir zamanda ortaya çıkmasını sağlamaktır. İhbarda, 7 gün içerisinde en yakın Polis Müdürlüğü Trafik Şubesine gidilmesi talep edilmektedir. Or-aya giden vatandaşa, aracı kullanmadığı iddiasını doğrulatmakta yardımcı olmak için, görüntünün orada gösterilmesinde fayda vardır. Vatandaşın o safhada aracı başkasının sürdüğü iddiasını yapmaması, bunu daha sonra, davasının görüşüldüğü esnada yapmasına e-ngel teşkil etmez veya iddialarını zayıflatmaz. Davanın görülmesi esnasında, yine araç sürücüsü sanık konumunda iken de, aracın başkası tarafından kullanıldığını ileri sürebilir ve bu iddiasını ihtimaller dengesi üzerinden ispatlayabilir. Sanık sadece, "a-racı ben değildim kullanan, ya oğlum, ya kızım, ya damadım" demekle, üzerindeki ispat külfetini yerine getiremez. Sanığın o tarihte ve saatte aracı kullanmadığını ihtimaller dengesi esası üzerinden ortaya koyması gerekir. Sanığın verdiği izahatın doğru olm-a ihtimali bulunması veya doğru olduğuna dair şüphe yaratması halinde beraat etmelidir.
Sanık şahadetinde, aracı eşi, kızı, oğlu veya damadının kullanmış olabileceğini söylemiş, Sanığın eşi de şahadet vererek, kendisinin o gün arabayı kullanmış olam-ayacağını söyleyerek, o da kızı, damadı ve oğlunun kullanmış olabileceğini söylemiştir.
Bidayet Mahkemesi, Sanığın ihtimaller dengesi esası üzerinden, 19.11.2009 tarihinde GC 776 plakalı aracı kendisi dışında birisinin sürdüğünü ispatlayamadığı sonu-cuna varmış ve aracı Sanığın kullandığını kabul edip bulgu yapmıştır. Bidayet Mahkemesi bu değerlendirmeyi yaparken, Sanığın yasal süreç içerisinde Polis Müdürlüğüne müracaat veya itiraz yapmadığı nedeniyle, Sanığın iddialarına itibar edilmemesi gerektiği -kanaatinde olduğunu da belirtmiştir. Bidayet Mahkemesi, Emare No.1 ihbarda belirtilen süre içerisinde, Polis Müdürlüğüne müracaat veya itiraz yapılmamasını bu şekilde değerlendirmekte hata yapmıştır. Mevzuatta, bu sürede polise itiraz yapılmadığı takdirde,- bu müdafaanın dikkate alınmayacağını belirten bir ifade yoktur. Sanığın davasının görüşülmesi esnasında müdafaa hakkı sınırlanmış değildir. Bidayet Mahkemesinin polise itiraz edilmediğinden, bu konuda Sanığa inanılmaması gerektiği doğrultusundaki değerlen-dirmesi hatalı olmasına rağmen, Sanığın davada üzerindeki ispat külfetini yerine getirmediği noktasında Bidayet Mahkemesinin hatası yoktur. Dolayısıyla, 1.istinaf sebebinin 1. başlık altındaki istinaf sebebi kısmen kabul edilir ve Sanığın ispat külfetini t-atmin etmediği için, görüntünün tespit anında, aracı Sanığın kullandığı doğrultusundaki Bidayet Mahkemesinin bulgusu onaylanır.

İstinaf Eden, 1. istinaf sebebi altında, 2. başlık olarak kameraların kullanımının yasal dayanağı olmadığını kabul etmeme-kle, Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürmektedir.
Ceza Yasası'nın mehazı olan İngiltere'deki sabit radarların kullanımı ile ilgili mevzuata bakıldığı zaman, KKTC'deki bu konu ile ilgili mevzuatın mümkün olabilecek en asgari noktada olduğu- görülür.

Bizim mevzuatımızda, 51/1984 sayılı Polis Örgütü Yasası'nın 8. maddesinde, yollarda hız denetimi yapma yetkisi, madde 8(23) ile polis örgütüne verilmiştir.
Bu yetkinin ne şekilde kullanılacağı 21/74 Motorlu Araçlar ve Yol Trafik Yas-ası'nda yer almaz. Sadece 43/1991 sayılı Yasada tefsir maddesi olan 2. maddede "Sabit Görüntülü Radar Sistemi"'nin tefsiri verilmektedir. Bu tefsir aynen şöyledir:

"Sabit Görüntülü Radar Sistemi motorlu araçların hız limitlerini tespit etmek amacıyla- kendi muhafazası
içinde yol kenarlarında sabitlenmek veya aynı sisteme bağlı olarak polis araçlarına monte edilmek suretiyle yerleştirilmiş olan dijital cihazları anlatır."


Yolda seyreden bir aracın süratinin ne şekilde tespit
edileceği ile- ilgili yegane mevzuat bu Tefsir maddesindeki
cümledir. Sabit radarlardan önce ve halen kullanılan el radarları ile ilgili ayrı bir mevzuat yoktur. KKTC'de en son kullanılmaya başlanan, bir aracın belirli bir mesafe alanı içerisindeki güzergahı ne kadar -süre içerisinde geçtiğini tespit ederek, aracın hızının hesaplanması yöntemi ile ilgili olarak herhangi bir mevzuat da yoktur.
Belirlenenden daha süratli araç kullanımının cezai bir suç olduğunu saptayan madde var ise, bu süratin ne şekilde ölçülmes-i gerektiği noktasında da teferruatlı mevzuat bulunması arzu edilir. Ancak, bu konuda teferruat içeren bir mevzuat bulunmaması halinde de, kullanılan farklı ölçüm sistemleri kanunsuz ve/veya yasal dayanaksız olmaz. Mevzuatta ölçme yöntemi ile ilgili detay -olmadığı zaman, sadece, iddia makamının üzerindeki, sanığın aleyhindeki suçu tüm unsurları ile, makul şüpheden ari bir şekilde ispatlama yükü daha ağırlaşmış olur. Yasal mevzuat ile kabul gören bir sürat ölçme usulü olması halinde, bundan çıkan sürat tespi-ti veya göstergesi, daha kolay bir şekilde doğru kabul edilir. Aksi takdirde iddia makamının, kullanılan sürat ölçme tekniğinin doğru ve hatasız olduğunu ispat etme mükellefiyeti her davada konu edilebilir. Dolayısıyla, mevzuatta detaylı bir yasal düzenlem-e olmaması, sabit kamera kullanımının yasal dayanağı olmadığı iddiasına itibar edilmesine neden olamaz. Meclis açıkça, sabit görüntülü radar sisteminin sürat tespitinde kullanılmasına onay vermiştir. Yasa koyucunun niyeti açıkça ortadadır.
Sabit rad-ar sistemi ile sürat ölçümü yapılmasının yasal mevzuatta bulunmadığı iddiasını ileri süren istinaf başlığı reddedilir.

c) Sanık/İstinaf Eden, Bidayet Mahkemesinin kullanılan kameraların hata yapabileceğini kabul etmemekle hata yaptığını iddia etmekte-dir.
İddia Makamı Tanıkları ve Sanık Bidayet Mahkemesi huzurunda bu konuda şahadet vermişlerdir. Bidayet Mahkemesi, huzurundaki tüm şahadeti dinleyip değerlendirdikten sonra, Mavi 215'te şöyle demiştir:

"Huzurumdaki inanıp itibar ettiğim şahad-et
doğrultusunda KKTC'de kullanılan DRCS model
radar cihazlarının birçok testten geçerek
kurulumunun yapıldığı gelişen teknolojide
laboratuar ortamında similatör vasıtasıyla
yapılan ölçümlerde radarların test edilerek
- hata saptanamadığı, dolayısıyla sabit kameralı
radar cihazlarında hata payı olmadığı ve
herhangi bir arıza durumunda sistemin kendi
kendini kontrol ederek kapattığı ve ölçüm
yapmadığı hususlarında bulgu yaparım."


Yargıta-y, Bidayet Mahkemesinin, huzurundaki şahadet neticesinde vardığı bulgulara ancak, Bidayet Mahkemesinin söz konusu şahadeti değerlendirirken açıkça bir hata yaptığına kanaat getirmesi halinde müdahale eder. Huzurundaki şahadeti değerlendirme, tanıkları izle-yen ve dinleyen mahkemenin görevidir.
Bidayet Mahkemesinin, sistemin güvenirliliği hususundaki şahadeti yanlış değerlendirdiği ve dolayısıyla, Bidayet Mahkemesinin bulgusuna müdahale edilmesi gerektiği konusunda ikna edilmedim. Bu başlık altındaki i-stinaf da reddedilmelidir.
d) Bidayet Mahkemesi, sabit kameradan çekilen fotoğrafı emare kabul etmekle hata yaptı.

Bidayet Mahkemesi, davanın duruşmasından önce Mahkeme huzurunda Sanığa, Emare No.2 görüntüyü inceleme fırsatı verildiğini, yargılamanı-n tüm safhalarında Sanığa hazır bulunma fırsatı tanınması, sav ve karşı savları öğrenme, bilgilendirme ve bu hususların tartışılma olanağının sağlanmasının, adil yargılamanın bir parçası olduğunu, tadil edilmiş Fasıl 9 Şahadet Yasası altında bilgisayardan -elde edilen belgelerin, fotoğrafların, içeriğinde yer alan beyanların ceza davalarında şahadet olarak kabul edilebileceğini kabul ederek, Sanığın adil yargılanma hakkının haleldar olmadığını ve Şahadet Yasası gereğince, Emare No.2 Belgenin geçerli şahadet -olduğunu kabul etmiştir.

İstinaf Eden, tüm delillerin önceden Sanığa verilmesi, İddia Makamının Sanık lehine ve aleyhine tüm olguları açıklaması ve doğruları ortaya çıkarması için de delillerin önceden verilmesi gerektiğini, sabit radardan çıkan görüntüy-ü Sanığa önceden vermediği için de, Bidayet Mahkemesinin bu fotoğrafı Emare kabul etmekle hata yaptığını ileri sürmüştür.

Yargıtay/Ceza 44/2012 D. 4/2013'de ifade edilenleri bu istinafta aynen benimser ve seri yargılamada, duruşmadan önce iddia makamının- dosyasında bulunan tüm belgelerin sanığa verilmesini düzenleyen ve zorunlu kılan bir düzenleme olmadığını, görüntünün Sanığa her halükarda duruşmadan önce verildiğini, bu şartlarda Bidayet Mahkemesinin bu görüntüyü emare almakla hata yaptığını kabul etmem-.

Her halükarda iddia makamı davasını ispat etmek için bu görüntüyü ibraz etmek zorundadır. Davadaki ispat külfetini tatmin etmesi başka türlü mümkün değildir.

Bu nedenle, İstinaf Edenin bu istinaf sebebi de ret ve iptal edilir.

2. istinaf sebebi alt-ında Sanık, Bidayet Mahkemesinin kendisini mahkum ettikten sonra, azami para cezası olan 1300 TL para cezası ödemesine emir vermekle hata yaptığını ileri sürmektedir.

Bir ceza davasında, mahkeme, mahkumiyet kararı verdiği bir sanığa ceza takdir ederken, -yasada yer alan azami para cezası miktarına kadar ceza verme konusunda takdir yetkisi vardır. Azami verilebilecek miktarı takdir etmekte, davanın olguları gerektiriyorsa bunda hata yoktur.

Yargıtay, Bidayet Mahkemesi huzurunda takdir edilen cezalara müda-hale edilmesini gerektirecek kadar ağır veya yetersiz olmadıkça müdahale etmez. Yargıtay davayı kendisi dinlemiş olsa verilen cezadan farklı bir ceza verme eğiliminde olsa dahi, sırf bu sebeple takdir edilen cezaya müdahale etmez.

Bidayet Mahkemesi aleyh-indeki suçu kabul etmeyen ve yapılan duruşma neticesinde mahkum olan Sanığa, suç için öngörülen ceza miktarı olan 1300 TL'nin, 50 km yerine 79 km sürat ile arabanın sürüldüğünü de göz önünde tutarak takdir etmekle hata yapmamıştır. 2. istinaf sebebi de ret- ve iptal edilir.

3. başlık altında Sanık, 5000 TL dava masrafı ödemesine emir vermekle, Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürmektedir.

Fasıl 155 madde 168 altında mahkeme, mahkum ettiği bir sanığa, takdir ettiği cezaya ek olarak, dava masrafla-rını ödemesi için de emir verebilir. Bu bidayet mahkemesinin takdirindedir. Nitekim, Bidayet Mahkemesi bu takdir hakkını kullanarak, Sanığa 5000 TL masraf ödemesine emir vermiştir.

İddia Makamı masraf talep ederken, bunu hitap safhasında Mahkemeye evrak -ibraz ederek ileri sürmüştür. Mahkeme, evrak ile ilgili olarak evrağı hazırlayanı Sanığın istintak etmesine fırsat tanımamıştır.
İddia Makamı, davanın dinlenmesi safhasında, yurt dışından gelen Tanığa 3,832.76 euro harcama yapıldığını ileri sürerek, bunu -gösteren bir belgeyi hitap safhasında Mahkemeye sunmuştur.

Mahkemeden dava masrafları talep edilecekse ve talep edilecek masraf ile ilgili bir belge hazırlanmışsa, işbu belge usule uygun bir şekilde mahkemeye sunulmalıdır. Usule uygun sunulması için belg-enin bir tanık tarafından sunulması ve sanığa, belgeyle ilgili olarak, belgeyi sunacak kişiyi sorgulama/istintak hakkı verilmelidir.

Bidayet Mahkemesi, masraf miktarının yer aldığı belgeyi, İddia Makamını temsilen hazır bulunan Savcının sunmasına izin ve-rmiş ve Sanığa bu konu ile ilgili sorgulama fırsatı tanımamıştır.

Bidayet Mahkemesi, İddia Makamının dava ile ilgili ileri sürdüğü masraf konusunda Sanığa söz hakkı vermemekle hata yapmıştır.

Dolayısıyla Sanık bu istinaf sebebinde haklıdır ve Bidayet -Mahkemesinin 5000 TL'lik dava masraflarının Sanık tarafından ödenmesi doğrultusundaki emrinin iptal edilmesi gerekir.

Netice itibarıyla, Sanık, 3. istinaf sebebinde muvaffak olur ve Sanığın 5000 TL masraf ödemesi için verilen emir iptal edilir. Sanığın 1-.ve 2. istinaf sebepleri ret ve iptal edilir. Sanığın itham edildiği suçtan mahkumiyeti ve 1300 TL para ceza ödemesi ile ilgili Bidayet Mahkemesinin kararını onaylarım.

Emine Dizdarlı:İstinaf Eden/Sanık, 28.12.2012 tarihinde Gazimağusa Kaza Mahkemesi tara-fından, Gazimağusa'da İsmet İnönü Bulvarında (Zabitler Petrol önü sabit radar) 50 km sürat tahdidi olan bir yolda, GC 776 plaka numaralı arabayı, bir yoldaki insan hayatını tehlikeye koyabilecek ve herhangi bir şahıs veya malı zarar ve ziyana uğratabilecek- 79 kilometre süratle sürmek suçu ile itham edildi. Sanık aleyhine getirilen davayı kabul etmedi. Duruşma sonunda önündeki şahadeti değerlendiren Alt Mahkeme, Sanığı, 65/2002, 64/1988, 48/2005 sayılı Yasa ile tadil edilen 21/1974 sayılı Motorlu Araçlar ve -Yol Trafik (Değişiklik) Yasası'nın 6(1),(2) ve (5) maddelerine aykırı olarak süratli ve insan hayatını tehlikeye koyacak şekilde araba sürmek suçundan mahkûm etti ve İstinaf Eden/ Sanığı azami para cezası olan 1300 Türk Lirası para cezasına çarptırdı. Bu c-ezaya ilâveten Mahkeme, İstinaf Eden/Sanığın 5000 Türk Lirası masraf ödemesini de emretti.

Bu karara karşı Sanık tarafından dosyalanan istinaf ihbarnamesinde, istinafın dayandığı sebep ve gerekçeler, özetle aşağıdaki şekilde belirtilmektedir:
Alt Mahkeme- huzurunda verilen şahadetin, Sanığın mahkumiyetini gerektirecek nitelikte olmadığı ve sabit radar/kameraların kullanımının yasal dayanağı olmadığı halde, yasal olduğu kanısına vararak, Sanığı mahkûm etmekle hatalı hareket etmiştir.
Alt Mahkeme, Sanığı, ma-hkûm ettikten sonra, kendisine azami ceza olan 1300 Türk Lirası ceza kesmekle hata yapmıştır.
Alt Mahkemenin, Sanığı, 1300 Türk Lirası para cezasına ilaveten 5000 Türk Lirası masraf ödemesi hususundaki kararı yanlıştır.

İstinafın yapılan duruşmasında, İst-inaf Eden/Sanık,
1.istinaf sebebini özetle, Alt Mahkemenin kendisini mahkûm edebilmek için yeterli şahadet bulunmadığına ve sabit radar veya kameralar ile ilgili yasal durumu yanlış değerlendirdiğine ilişkin iddialarını 3 başlık altında toplamıştır. İstin-af Eden/Sanığın bu başlıklar altında belirttiği iddialarını ve/veya istinaf sebeplerini incelememiz gerekmektedir.

1(a)Alt Mahkeme, Sanığın dava konusu ihbarı aldıktan sonra en yakın polis karakoluna gidip sürücünün kimler olabileceği konusunda şikâyett-e bulunmadığı, Sanık bu konuda bir şikâyette bulunmuş olsaydı polis araştırma yapıp ilgili sürücüyü tespit edebileceği bulgusunu yapmakla hata etmiştir.
Alt Mahkeme bu konu ile ilgili kararında şöyle
demiştir:
"Sanık Emare 1 formun kendisine tebliğ edilme-sinden sonra ilk iş günü Gazimağusa Polis Müdürlüğüne gittiğini ancak fotoğrafın kendisine gösterilmediğini, aracı kimin kullandığını bilmediği için itirazda bulunmadığını belirtmiştir. Emare 2 kamera görüntüsü incelendiğinde araç sürücüsü tespit edilemem-ektedir.
Dolayısıyla, Sanık Emare 1 formun kendisine tebliğinden itibaren bu husustaki iddiaları ile ilgili Polis Müdürlüğüne başvurmuş olsa idi konu tarihte aracı kendisi dışında kullanmış olabilecek diğer kişilerle ilgili iddiasında araştırma yapılması i-çin bir soruşturma memuru atanarak Sanığın işbu iddiası değerlendirilecekti. Sanık tarafından bu yönde bir müracaat ve/veya itiraz yoktur, bu hususta bulgu yaparım. Sanığa tanınan bu hakka rağmen Sanığın bu hususta bir müracaatta ve/veya itirazda bulunmama-sı duruşma safhasında bu hususta yapmış olduğu bu iddiaları zayıflatmaktadır."

Ceza davalarında iddia makamının, suçun sanık tarafından işlendiği hususunu makûl şüpheden ari ispat etmesi gerekir. Mahkeme huzurunda olan şahadetten bir suçun işlendiği hus-usunda makûl şüphe varsa, sanığın beraat ettirilmesi gerekir. Sanığın, suçu işlemediğini ispat etmesi gerekmez (Bak:Ceza İstinaf 29/73). Ancak bazı istisnai hallerde, kanun sanığın bazı hususları ispat etmesini öngörür (Bu hususta bak: Mancini V Director o-f Public Prosecution (1942) A.C.1).İspat külfeti sanığa yükletilen hallerde dahi, sanığın ispat etmesi gereken hususları makûl şüpheden ari bir şekilde ispat etmesi gerekmez. Bu gibi hallerde, sanıktan istenilen ispat külfeti ihtimaller dengesi esasına da-yanır. İstinaf eden sanığın itham olunduğu suçta herhangi bir hususu ispat etmesi gerekmemekle birlikte, istinaf edenin suçu işlemediği veyahut yaptığı eylemin suç olmadığı hususunda mahkemeye izahat vermesi gerekmektedir. Sanık tarafından ileri sürülen hu-susların, mahkeme tarafından nazarı itibara alınabilmesi için, söz konusu hususların şahadet bakımından değer taşıyabilen nitelikte olması gerekir. Huzurumuzdaki meselede de, Sanık, suça konu tarihte aracın kimin kullandığını hatırlamadığını ileri sürmüştü-r. Sanık bu izahatın doğru olduğunu ispat etmekle yükümlü değildir. Mahkeme huzurunda, sanığın ileri sürdüğü hususlar hakkında değer taşıyan bir şahadetin olması gerekir ve bu şahadeti ibraz etmek veya mahkemenin bilgisine getirmek sanığa düşer. Sanık tara-fından ileri sürülen hususun makûl şüphe yaratacak nitelikte olup olmadığı veya bu hususun doğru olmasının ihtimal dahilinde olup olmadığının incelenmesi gerekir. Ceza davalarında, müdafaa teşkil edebilecek hususlar sanık tarafından ileri sürülmese dahi, m-ahkeme huzurunda verilen şahadette suçun işlenmediğine dair bir husus veya izahat var ise, mahkemenin bu gibi hususları tezekkür etmesi ve değer vermesi gerekir. İddia makamı bunun aksini makûl şüpheden ari olarak ispatlayamazsa, bu durum sanığın lehine ku-llanılır; mahkeme, bu gibi izahat veya hususların doğru olmasının ihtimal dahilinde olduğuna kanaat getirirse, sanığın itham edildiği suçlardan beraat ettirilmesi gerekir.

Bu hususlar yerleşmiş bir prensip olarak Archbold 2006; Criminal Pleading, Evidenc-e and Practice, par 4-384'de yer almaktadır. Woolmington V D.P.P.(1935) A.C 462 H.L's davasında benzeri prensipler aşağıdaki şekilde kaleme alınmıştır:

"Throughout the web of English Criminal Law one golden
thread is always to be seen, that it is -the duty of the prosecution to prove the prisoner's guilt. If at the end of and on the whole of the case, there is a reasonable doubt, created by the evidence given either by the prosecution or the prisoner, as to whether (the offence was committed by him)-, the prosecution has not made out the case and the prisoner is entitled to an acquittal. No matter what the charge or where the trial, the principle that the prosecution must prove the guilt of the prisoner is part of the Common Law of England and no atte-mpt to whittle it down can be entertained."

Bu konu ile ilgili Halsbury's Laws of England, Third Edition, Volume 10, page 438-439, par 813-814'de şöyle denmektedir:

"813. Proof of corpus delicti. The prosecution must first
give satisfactor-y proof of the corpus delicti, that
is, it must prove that the offence charged has been
committed by someone.

814. Proof of identity. The prosecution must then prove
that the defendant is the person who committed the -
offence charged."

"813. İddia Makamı öncelikle suçun birisi tarafından
işlendiği konusunda yeterli kanıt sunması gerekir.

814. Kimliğin ispatı. Bilâhare, İddia Makamı, ithama
konu suçun Sanık tarafından işlendiği hu-susunu
ispatlaması gerekir."


Alt Mahkeme, kararında, Sanığın ileri sürdüğü izahatı Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 5(1)maddesi ışığında tezekkür etmiş ve İstinaf Eden/Sanığın ileri sürdüğü izahata veya iddiaya itibar etmemiştir.
-
Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 5(1) maddesi aynen şöyledir:
5.(1) Every investigating officer may require any person,
whom he has reason to suppose to be acquainted with the facts or circumstances of the offence which he is inv-estigating, to attend at such time and place as such officer may reasonably direct for the purpose of examining him and taking a statement from him in relation to such offence."
5.(1) Her soruşturma memuru, soruşturmakta olduğu suçun
olgu ve -koşulları hakkında, herhangi bir kişinin bilgisi bulunduğuna inanması için sebebi bulunması halinde, o kişinin o suç ile ilgili olarak sorguya çekilmesi ve kendisinden ifade alınması için göstereceği belirli bir yerde, belirli bir saatte bulunmasını yazılı- bir belge ile isteyebilir. Hız tespit kameraları ile ilgili olarak soruşturma memurları ve/veya bu konuda yetkilendirilmiş kişiler tarafından tebliğ edilen yazılı belge de direktif sayılır."


Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 5(1) maddesi uya-rınca, soruşturma memuru olarak atanan bir memur soruşturmakta olduğu suçun olgu ve koşulları hakkında, herhangi bir kişinin bilgisi bulunduğuna dair bir sebebi bulunması halinde, o kişiyi, o suç ile ilgili olarak sorguya çekebilir veya ifadesini alabilir.- Bu maddeye göre, bir suçla ilgili soruşturma yapan memur ilgili kişiyi soruşturma amacı ile polise veya belirteceği bir yere davet edebilir. Dolayısıyla, Fasıl 155 madde 5(1) sanığın polise başvurmasını veya belirli bir süre içerisinde polise bir müracaat- veya itiraz yapılmasını öngörmemektedir. Fasıl 155 madde 5(1) soruşturma memurunun yetkilerini belirtmektedir. Sanığın soruşturma memuruna başvurması gerektiği konusunda bir düzenleme veya böyle bir uygulamayı öngören bir mevzuat yoktur. Her halükarda, Ce-za Muhakemeleri Usulü Yasası madde 5(1)'e göre, sanığın trafik şubesine bir müracaat veya itirazda bulunması gerektiği konusunda yasal bir zorunluluğu veya yükümlülüğü yoktur.

Alt Mahkemeye ibraz edilen Emare No.(1)Sabit Görüntülü Radar Ceza Bildirim For-mu üzerinde şu sözler yer almaktadır:

"Suçun, sizin dışınızda başka birisi tarafından işlenmiş
olması halinde, Fasıl 155 Ceza Usulü Yasası madde 5(1),(4) gereği tebliğ tarihinden itibaren en geç 7 gün içerisinde, mesai saatleri dahilinde en yakın- Polis Müdürlüğü trafik şubesine gelmeniz emrolunur."

Fasıl 155 Ceza Usulü Yasası madde 5(4)aynen şöyledir:

"Herhangi bir yazılı belge ile gösterilen herhangi bir yerde, hazır bulunması istenen bir şahıs, makûl bir sebebi bulunmadan hazır bulunmayı red-dederse bir suç işlemiş olur ve mahkûmiyeti halinde 3000 YTL (üç bin Türk Lirası)'na kadar para cezasına veya bir yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilir."

Yukarıdan görüleceği gibi, Emare No.(1) Sabit Görüntülü Radar Ceza B-ildirim Formu üzerinde bahsedilen prosedür ile Fasıl 155 madde 5(4) kıyaslandığında, sanığın şahsen Polise başvurması gerektiği konusunda bir düzenlemenin olmadığı görülmektedir.

Yukarıda alıntısı yapılan madde 5(4), suçlarla ilgili soruşturma ve işlemle-rini anlatmaktadır. Bu maddenin 4.fıkrası, sanığın soruşturma memurunun talep ve direktifine uymaması neticesinde, mahkemenin takdir edebileceği azami para veya hapis cezasını belirtmektedir. Halbuki Emare No.1 Bildirim Formu üzerindeki direktife göre, ilg-ili kişinin 7 gün içerisinde en yakın Polis Müdürlüğü Trafik Şubesine başvurması gerekmektedir. Görüleceği gibi, Fasıl 155 madde 5(4) fıkrası uyarınca sanığın veya ilgili kişinin Trafik Şubesine başvurması gerektiği konusunda bir düzenleme ve/veya sanığın -bu şekilde hareket etmesini zorlayan bir mevzuat yoktur.

İngiltere, Yol Trafik Yasası'nı (Road Traffic Act 1988) tadil ederek "bazı hallerde polise bilgi verme görevi" getirmiştir (madde 172).

KKTC'de bu konuda yasal bir mevzuat veya düzenleme olmadığın-a göre, söz konusu aracın sanık dışında başka birisi tarafından kullanılmadığı hususu, iddia makamı tarafından ispatlanması gerekmektedir. İddia makamı davasını ispat ederken, mahkemeye, söz konusu aracın kimin adına kayıtlı bulunduğu, ilgili tarihte şoför-ünün veya kullanıcısının kim olduğu, mal sahibinin bir şirket olup olmadığı veya söz konusu aracın şirketin işi esnasında kullanılıp kullanılmadığı hususlarında şahadet sunmalıdır. Bu tür soruların amacı, araç kullanıcısının kim olduğu yönünde bir tespit y-apmak ve mahkemeye yardımcı olmaktır (Bak:Road Traffic Offenders Act 1988 madde 11).

Alt Mahkeme Sanığın vermiş olduğu izahatı göz önünde bulundurmakla birlikte, Fasıl 155 madde 5(1)'i yanlış yorumlayarak ve madde 5(4)'ü tamamen göz ardı ederek, suça -konu aracın sürücüsünün Sanık olmadığı hususunun polise bildirilmesi ve/veya bu konuda bir itiraz yapılması gerektiği konusunda kanaate vararak hata yapmıştır. Bu itibarla, istinaf Eden/Sanığın 1(a) altında ileri sürdüğü istinaf sebebinin kabul edilmesi ge-rekmektedir.

1(b)Mahkeme sabit kameraların kullanımının yasal dayanağı olduğunu kabul etmekle hata etmiştir çünkü Meclisten bu hususta herhangi bir yetki alınmamıştır.

Alt Mahkeme bu konu ile ilgili kararında şöyle demiştir:

"Tanık 1 şahadetin-de, 3001 numaralı kameranın 27.11.2006 tarihinde kurulmuş olup 1.12.2006 tarihinde resmi olarak devreye girdiğini belirtmiştir. Tanık 2 ise kameraların kurulumu ile ilgili İçişleri Bakanının da başkan olarak üyesi bulunduğu Trafik Hizmetleri Komisyonu tara-fından karar alındığını, kameraların İçişleri Bakanlığına ait olduğunu belirtmiştir. Her iki tanık da şahadetlerinde işbu kameraların kurulum, kontrol ve bakımlarının Rosa Consulting Co.Ltd.tarafından yapıldığını ifade etmişlerdir.
Sanık tarafından Ro-sa Consulting Co.Ltd.in yasa ile yetkilendirilmemiş olduğu iddia olunsa da, sabit görüntülü radar cihazlarının İçişleri Bakanlığına ait olduğu ve İçişleri Bakanlığı ile Rosa Consulting Co.Ltd. arasında mevcut sözleşme mucibince kurulum, kontrol ve bakım iş-lerinin işbu şirket tarafından sağlandığı ve kamera tarafından yapılan fotoğraflamaların Polis Genel Müdürlüğünün denetim ve kontrolünde olduğu hususunda şahadet ihtilafsızdır. Dolayısıyla, İçişleri Bakanlığına ait işbu cihazlar ile ilgili mercii bakanlıkt-ır ve yetkileri çerçevesinde Rosa Consulting Co.Ltd.ten hizmet almaktadır ve bu hizmet Polis Genel Müdürlüğünün denetim ve kontrolündedir."

51/1984 sayılı Polis Örgütü (Kuruluş, Görev ve Yetkileri)
Yasası'nın 8.maddesi Polis Örgütünün yetki ve görevleri-ni
sıralamaktadır.

Yasanın 8.maddesinin 23. fıkrası aynen şöyledir:

"8. Polis Örgütünün yetki ve görevleri şunlardır:

(23) Yol ve trafik düzenini sağlamak, trafik kazalarını önleyici etkinliklerde bulunmak ve yollarda hız denetimini yapmak;"

- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, 66/2007 sayılı Yol ve
Trafik Suçlarının Davasız Halli ve Ceza Puanı (Değişiklik)
Yasası, 17 Temmuz 2007 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlandı ve Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten on beş gün sonra yürürlüğe girdi. Bu- Değişiklik Yasasına ilk kez "Sabit Görüntülü Radar Sistemi" tefsiri dahil edildi. Bu tefsir aynen şöyledir:

"2. Sabit Görüntülü Radar Sistemi, motorlu araçların hız
limitlerini tesbit etmek amacıyla kendi muhafazası
içinde yol kenar-larına sabitlenmek veya aynı sisteme
bağlı olarak Polis araçlarına monte edilmek suretiyle
yerleştirilmiş olan dijital cihazları anlatır."


Dolayısıyla 51/1984 sayılı Polis Örgütü (Kuruluş Görev ve
Yetkileri) Yasası'nın 8.maddesi- uyarınca, Polis Örgütünün
yetki ve görevleri arasında, yol ve trafik düzenini sağlamak
için yollarda hız denetimi yapmak olmakla birlikte, ilgili
dönem olan 1984 yılında sabit görüntülü radar olmadığından
veya KKTC'de kullanılmadığından, Polis Yasası'nı-n verdiği bu
yetki sadece el radarı ile yapılan hız denetimini
kapsamaktadır. Bu durumda, sabit radar cihazları ile denetim
yapmak Polis Örgütünün görevleri arasında değildir.
Her halükârda, 51/1984 sayılı Yasada, sabit görüntülü radar
sistemini kapsayaca-k herhangi bir değişiklik veya tadilat
yapılmamıştır. Dolayısıyla, sabit radar cihazlarının kontrol
ve denetimi veya söz konusu cihazları kullanarak hız denetimi
yapmak yetkisi Polis Örgütüne ait değildir. Bu madde
kapsamında, Polis Örgütünün sabit rada-r cihazlarını kullanarak
hız denetimi yapma yetkisi yoktur.

Bu gerçekler ışığında, sabit radar cihazlarının kullanım ve denetimi ile ilgili yetki, İçişleri Bakanlığının mıdır? KKTC Meclisi tarafından İçişleri Bakanlığına böyle bir yetki verildi mi? Böy-le bir yetki verilmemiş ise KKTC İçişleri Bakanının başkan olarak üyesi bulunduğu Trafik Hizmetleri Komisyonu tarafından bu maksatla alınan bir karar yeterli midir? sorularına bir cevap bulmamız gerekmektedir. Bu sorular kapsamında meseleyi incelediğimizde-, KKTC Meclisinin İçişleri Bakanlığını yetkili kılan yasal bir düzenleme yapmadığı veya KKTC Meclisinin İçişleri Bakanlığına böyle bir yetki vermediği sabittir. Bu durumda, İçişleri Bakanlığının sabit radar cihazlarını monte etme, kullanma ve denetleme yet-kisi yoktur. Hâl böyle iken, KKTC İçişleri Bakanının Trafik Komisyonu Hizmetlerinin Başkanı olarak da aldığı kararların bir bağlayıcılığı veya yasal bir zemini yoktur. Ülkemizde trafiği düzenleyen birçok Yasamız vardır. Örneğin: 21/1974 sayılı Motorlu Araç-lar ve Yol Trafik Yasası, 43/1991 sayılı Yol ve Trafik Suçlarının Davasız Halli ve Ceza Puanı Yasası, 9/1988 sayılı Yol Güvenliği Yasası ve Fasıl 334 Yol Kuralları Yasası. Ancak bu Yasalara rağmen yollarda sabit radar/kamera cihazlarının kullanımına cevaz -verebilecek hiç bir düzenleme yoktur veya söz konusu Yasalarda, KKTC Meclisi tarafından sabit radar cihazlarının kullanımına olanak sağlayacak herhangi bir tadilât yapılmamıştır.

Bu konu ile ilgili İngiliz Hukuk Sistemine baktığımız zaman, sabit radar ci-hazlarının alımı, kullanımı, kontrolü ve model ve tipini onaylama yetkisi Devlet Bakanına (Secretary of State) verilmiştir. Bu husus, Road Traffic Offenders Act 1988 madde 20'de yer almaktadır. Trafik suçlarının önlenmesi veya tespiti için yollar üzerine c-ihaz koyma yetkisi, Road Traffic Act 1991 sayılı Yasanın 40. maddesi tadil edilerek yapılmıştır. Yine aynı Yasa'nın 20.maddesi tadil edilerek hız ile ilgili işlenen suçlarda mahkemeye ibraz edilebilecek delillerin neler olacağı yer almaktadır. Bununla birl-ikte Şahadet Yasası tadil edilmiştir. Şehirlerarası karayollarına konacak olan cihazlar ile ilgili değişiklik, Highways Act 1980'de yapılmış olup, bu husus madde 95 A olarak eklenmiştir.

Yukarıda belirtilen tadilatlara ilaveten Brian Griffith and The Dire-ctor of Public Prosecutions (2007) EWHC 619 (Admin) davasında ifade edilenlere baktığımızda, sabit radar cihazlarının kullanımı ile ilgili olarak uyulması gereken bazı kriterler veya ilkeleri belirttiği görülmektedir. Söz konusu ilkeler özetle şöyledir:

1-)Sabit radar cihazlarının model ve tipi, keza
kalibrasyon özellikleri, Devlet Bakanı tarafından
onaylanmalıdır.
2)Sabit radar cihazları 0.5 saniye ara ile 2 kamera
görüntüsü almalıdır.
3)Avrupa Direktifine (European Directive) uygun olarak,
sab-it radar cihazı bulunan veya monte edilen yollar
üzerine, 2 metre ara ile çizgiler çizilmelidir.
4)Sabit radar cihazından elde edilen kamera görüntü
çıktısı (photographic prints) ve kalibrasyon dökümü
veya raporu sanığa verilmelidir.

Alt Mahkemen-in yukarıda iktibas ettiğimiz kararının ilgili kısmını incelediğimizde, Alt Mahkeme söz konusu sabit radar cihazlarının İçişleri Bakanlığına ait olup olmadığına ilişkin şahadeti değerlendirdiği ve bunun neticesinde yetkili merciinin İçişleri Bakanlığı oldu-ğu sonucuna varmıştır. Halbuki İstinaf Eden/Sanığın ileri sürdüğü istinaf sebebi veya iddiası, sabit radar cihazlarının yasal olmadığı ve yollarımızda sabit radar cihazlarının kullanımına olanak sağlayacak bir mevzuatın bulunmadığıdır. İddia Makamı, radar -cihazlarının kullanımı konusunda direkt olarak bir yasal mevzuatın olmadığını teslim etmektedir. Alt Mahkeme, kararında, böyle bir mevzuatın olup olmadığı konusunu inceleyip değerlendirmemiştir. Bu itibarla, Alt Mahkemenin İçişleri Bakanlığının yetkili old-uğu hususundaki bulgusunun hatalı olduğu kanaatindeyiz ve bu nedenle, 1(b)'deki istinaf sebebinin de kabul edilmesi gerekmektedir.

Bu konuyu geçmeden önce, konunun çok ciddi ve önemli olduğunu, kamuoyunu çok yakından ilgilendirdiğini, ölümlü trafik kazala-rının toplumun kanayan yarası haline geldiğini, bu nedenle KKTC Meclisinin kamuya büyük sıkıntı yaratacak olan bu yasal boşluğun veya eksikliğin ivedilikle doldurması ve İçişleri Bakanlığının gayriyasal uygulamasını en erken bir zamanda sona erdirmesi ger-ektiğini vurgulamak isterim.

Netice itibarıyla, İstinaf Eden/Sanığın 1(b)'deki istinaf sebebinde başarılı olması ve mevcût yasal durumun sabit radar ile hız denetimine cevaz vermemesi nedeniyle Sanığın mahkûmiyet kararının iptal edilmesi gerekir.

Bu kan-aate vardıktan sonra, 1(c),2. ve 3. istinaf sebeplerinin incelenmesi gereksiz olmakla birlikte, akademik önemleri bakımından söz konusu iddiaları tezekkür etmeyi uygun bulurum.
1(c)Mahkeme kullanılan sabit radar cihazlarının hata
yapabileceğini kabul et-memekle hata yapmıştır.

Alt Mahkeme kararında özetle sabit radar
cihazlarının işleyişinde veya çalışmasında "hata payı olamayacağı" bulgusuna varmıştır.

Bu hususla ilgili Wilkinson's Road Traffic Offences, Volume 1, Kevin MC Cormac and Paul Nie Kırk, par- 6.99-6.106, Radar Speed Meters ve Hand-held Radar Guns başlıkları altında, söz konusu cihazlarda meydana gelebilecek hatalar incelenmektedir. Örneğin: Radyo ve benzeri müdahale veya parazit, metal bir objeye çarpan (bu obje elektrik direği veya posta kutu-su olabilir) ışın demetinin bir arabaya vurması, daha yakın küçük bir aracın geriden gelen büyük aracın hızını yansıtması v.s.

Bir şahidin şahadetine ne değer verileceği muhakkak ki o şahidi gören, şahadeti esnasında tavrını izleyen ve şahadetini alan ma-hkemenin görevidir.

Alt mahkemeler, hangi tanıklara inanıp inanmayacakları konusunda Yargıtaya nazaran daha avantajlı durumdadırlar. Bu nedenle alt mahkemelerin hatalı hareket ettikleri açıkça görüldüğü haller dışında, tanıkların şahadetlerine ilişkin değ-erlendirmelerine Yargıtayca müdahale edilmemektedir.

Huzurumuzdaki meselede, İstinaf Eden/Sanığın radar cihazlarının hata yapabilecekleri konusunda bazı iddiaları olmuştur. Bu iddiaları ispatlamak Sanığa düşmektedir. Sanıktan istenilen ispat külfeti, i-htimaller dengesine dayanmaktadır. Alt Mahkeme, sanığın bu hususu ispat edip edemediğini, ihtimaller dengesi esasına dayanarak değerlendirmesi gerekir.

Sanık şahadetinde, özetle: söz konusu radar cihazlarının bazı koşullardan etkilenebilecekleri, bunun ne-ticesinde doğru (accurate) ölçüm yapamayacakları ve bu nedenle söz konusu cihazlarda yanılma payı olduğunu iddia ederek, Mahkemeye Emare No.9'u ibraz etmiştir. Oldukça teknik olan bu konuda Sanık başka tanık dinletmedi ve/veya iddialarını değer taşıyabilen- şahadetle desteklemedi. Bunun neticesinde İddia Makamı ve Sanık tarafından sunulan şahadeti ve/veya izahatı değerlendiren Alt Mahkeme, daha fazla inandırıcı bulduğu İddia Makamının şahadetine itibar etmeyi uygun görmüştür. Alt Mahkeme, huzurundaki şahadet-i ve Emare No.9'u inceledikten sonra, bu sonuca vardığı nedeniyle, bu yöndeki kanısının hatalı olduğunu gösterecek herhangi bir hususa rastlamadık.

Bir tanığı ve şahadetini değerlendirmek, tanığın önünde şahadet verdiği mahkemeye düşen bir görevdir. Mahke-me, önünde şahadet veren bir tanığı dinler, izler ve bunlar ışığında o tanığı ve şahadetini değerlendirir. Dolayısıyla alt mahkemeler Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeden daha avantajlı bir durumda oldukları nedeniyle şahadet hakkındaki değerlend-irmesine genellikle müdahale edilmemektedir. Benimsenen bu prensip ışığında, alt mahkemenin bulgusuna müdahale etmemiz için herhangi bir neden bulunmadığı görüşündeyiz. Bu nedenle İstinaf Edenin 1(c)'deki ana başlık altındaki istinaf sebebinin reddedilmesi- gerekir.

d) Muhterem Mahkeme sabit kamera tarafından çekilen fotoğrafı emare olarak kabul etmekle hata yapmıştır.

Yukarıdaki istinaf sebebinden görülebileceği gibi, Sanık sabit kamera görüntüsünün Mahkeme tarafından Emare olarak kabul edilmesinden yakın-masına rağmen, esas şikâyetinin ilgili polis memurunun davaya konu görüntüyü veya belgeyi ona vermemesinden kaynaklanmaktadır.

Alt Mahkeme huzurundaki ihtilafsız olgulara göre, Sanığa dava tebliği yapıldıktan sonra, Sanık Polis Genel Müdürlüğüne giderek,- davaya konu fotoğrafı görmek ve bir kopyasını almak için başvuruda bulundu. İlgili tahkikat memuru, Sanığın bu talebini reddetti. Durum böyle olmakla birlikte, söz konusu görüntü veya fotoğraf Sanığa duruşmadan önce verilmiştir.

Fasıl 155 Ceza Usul Yasa-sı'nda, bir ceza yargılaması esnasında dava ile ilgili, iddia makamının elinde bulunan tüm bilgi ve belgelerin sanığa verilmesini zorunlu kılan bir düzenleme yoktur. Bu durum sadece seri yargılamaya şamildir. İlk soruşturma ve ağır ceza meseleleri (seri ol-mayan yargılamalar) için aynı Yasa altında madde 106 A'da belgeler ile ilgili bir düzenleme mevcut olduğundan bir ayırım yapılması gerekmektedir.

Dolayısıyla seri yargılamada, duruşmadan önce bilgi veya belgelerin sanığa verilmesini zorunlu kılan bir düz-enleme yoktur (Bak:Yargıtay/Ceza 44/2012 D.4/2013).

Her halükarda, davaya konu görüntü Sanığa duruşmadan önce verildiğinden, herhangi bir adaletsizlik yapılmış değildir veya Sanığın bu istinaf sebebi akademik kalmıştır.

Yine iddia makamının, suçun sanık -tarafından işlendiği hususunu ispat etmek zorunda olduğu bir yasal karinedir. Dolayısıyla, iddia makamı, davasını ispat edebilmesi için konu görüntüyü mahkemeye ibraz etmesi gerekmektedir. Bu nedenle de Alt Mahkeme sabit kamera görüntüsünü emare olarak kab-ul etmekle hatalı hareket etmiş değildir. Sanığın bu başlık altındaki istinaf sebebinin reddedilmesi gerekir.

2.ve 3. istinaf sebeplerine gelince:

İstinaf Eden/Sanık, özetle: Alt Mahkemenin kendisine azami ceza olan 1300 TL para cezası kesmekle ve bu -cezaya ilaveten 5000 TL masraf ödemesine emir vermekle hata ettiğini ileri sürmüştür.

Bir sanığa işlediği suçtan dolayı ceza takdir etmek, sanığı yargılayıp mahkûm eden alt mahkemenin görevidir. Alt mahkeme ciddi bir değerlendirme hatası yapmadıkça, olgu-lardan cezanın suça ve suçluya uymadığı açıkça görülmedikçe, cezaya müdahaleyi gerektirecek kadar ağır veya yetersiz olmadıkça, Yargıtay, alt mahkemenin ceza takdirine müdahale etmekten kaçınır (Y/C 3/2001, 8/2002, D.1/2003; Y/C 73/06 D.1/07).

Cezayı tes-pit ederken alt mahkemelerin hangi hukuki ilke ve prensipleri göz önünde bulunduracakları, Ceza/İstinaf 8/75 konsolide edilmiş istinaf kararında ve daha birçok istinaf kararlarında belirtilmiştir. Yargıtayın hangi hallerde alt mahkemelerin verdikleri cezal-ara müdahale edeceği ise, Ceza İstinaf 24/70'de belirtilmiştir. Bu prensiplere göre, İstinaf Mahkemesi davaya direkt olarak kendisi bakmış olsaydı, sanığa alt mahkemenin verdiği cezadan farklı bir ceza vermek temayülünde olsa dahi, yalnız bu sebepten alt m-ahkemenin verdiği cezaya müdahale etmez.

Bu nedenle 2.istinaf sebebi ile ilgili Alt Mahkemenin davanın bütün ahval ve şeraitini göz önünde bulundurmayıp hata yaptığı hususunda ikna edilmedik. Bu istinaf sebebinin reddedilmesi gerekir.
Genelde bir kamu d-avasının masrafları devlet bütçesinden karşılanır, ancak bir sanığı mahkûm eden mahkeme davanın özelliklerini, sanığın davadaki tutumunu dikkâte alıp takdirini dava masraflarının (costs of the prosecution) sanık tarafından ödenmesi doğrultusunda kullanabil-ir ve takdiri uyarınca dava masraflarının sanık tarafından ödenmesine emir verebilir.

Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 168. maddesi aynen şöyledir:
"168. Whenever a person is convicted of any offence, the
Court may order him to pay the costs of the pros-ecution in addition to any other sentence which may be passed upon him and in the case of public prosecutions such costs shall, when recovered, be paid into public revenue."
"168. Mahkeme, bir kişinin herhangi bir suçtan mahkûm
olduğu hallerde hük-ümlünün mahkûm edildiği cezaya
ek olarak dava masraflarını da ödemesini
emredebilir. Kamu davalarında bu tür masraflar
tahsil edildiğinde devlet bütçesine yatırılır."

Yukarıdan görüleceği gibi, mahkeme Fasıl 155 madde 168 altında, herhangi bir su-çtan mahkûm ettiği bir kişinin, o kişiye takdir ettiği bir başka cezaya ek olarak, dava masraflarını ödemesine de emir verebilir. Mahkemenin, bir suçtan mahkûm ettiği bir sanığın dava masraflarını da ödemesine emir verme yetkisi, takdire bağlıdır ve bu yet-ki de adil kullanılmalıdır.

Bir ceza davasında, iddia makamının masraf talebi olacaksa, masrafını mahkemeden talep etmesi ve masrafı miktar vererek belirlemesi gerekir. Mahkeme, iddia makamının masraf talep ettiği durumlarda, takdirini sanığın dava masraf-larını ödemesi doğrultusunda kullanacaksa, sanığın dava masraflarını ödemesine emir vermeden önce, mahkemenin dava masrafları konusunda sanığa da söz hakkı tanıdıktan sonra emir vermelidir (Bak:Yargıtay/Ceza 21/1999, D.6/99, Becker V Purchase, 1950 2 AllE-.R sayfa 837, Archbold 2006, sayfa 899, par 6-23-6-29).

Alt Mahkeme, istinafa konu masraf emrini vermezden önce, iddia makamından masraf kalemlerinin ne olduğunu sorması ve sanığın mali gücünü değerlendirmesi gerekir [Bak:R v Maher(1983) QB.784, R V Moun-tain, 68 Cr.App.R.41].

Alt Mahkeme, KKTC İçişleri Bakanlığının masraf ile ilgili Emare No.10 "Invoice" ve Bakanlar Kuruluna Önerge yazısını doğru kabul ederek, İstinaf Eden/Sanığa söz hakkı talep etmesine rağmen vermemekle ve/veya dava masrafları konusun-da Sanığa talep etmesine rağmen istintak hakkı vermemekle hata etmiştir. Adli bir şekilde verilmeyen dava masrafı ile ilgili emrin iptal edilmesi gerekir.

Netice itibarıyla, yukarıda belirtilenler ışığında istinaf kabul edilerek, Alt Mahkemenin Sanık hak-kında vermiş olduğu mahkûmiyet kararı ve dava masrafı ile ilgili emir iptal edilir.

Hüseyin Besimoğlu: Sayın Yargıç Narin Ferdi Şefik ve Yargıç Emine Dizdarlı'nın kararlarını önceden okuma fırsatım oldu. Sayın Yargıç Narin Ferdi Şefik'in kararında belirtt-iği görüşleri benimser ve vardığı sonuca aynen katılırım.

Narin Ferdi Şefik: Sonuç itibarı ile oy çokluğu ile 1.istinaf sebebi ret ve iptal edilir ve Bidayet Mahkemesinin mahkûmiyet kararı onaylanır.

Yine oy çokluğu ile 2. istinaf sebebi ret ve iptal ed-ilir ve takdir edilen ceza onaylanır.

istinaf sebebi ise oy birliği ile kabul edilir ve
Sanığın masraf ödemesi doğrultusundaki emri iptal edilir.

İstinaf masrafları, İstinaf Eden Aleyhine verilir.



Narin F.Şefik Hüseyin Besimoğlu Emine Di-zdarlı
Yargıç Yargıç Yargıç




26 Haziran, 2015



















32






Full & Egal Universal Law Academy