Yargıtay Ceza Dairesi Numara 59/1996 Dava No 4/1997 Karar Tarihi 04.03.1997
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 59/1996 Dava No 4/1997 Karar Tarihi 04.03.1997
Numara: 59/1996
Dava No: 4/1997
Taraflar: Cengiz Sözal ile Başsavcılık arasında
Konu: Müstahdem tarafından sirkat – Tutukluluk – Ceza takdiri – cezalar arasında nisbetsizlik
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 04.03.1997

-


D. 4/97 Yargıtay/Ceza No:59/96
(Ceza Dava No:3483/96;Mağusa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti:Taner Erginel,Mustafa H.Özkök,Gönül Erönen.

İstinaf eden: Cengiz Sözal, Magosa

-il-e-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC., Başsavcılığı, Lefkoşa

A r a s ı n d a
İstinaf eden namına Avukat Hakkı Önen adına
Avukat Tevfik Mut
Aleyhine istinaf edilen namına Savcı Sami Erginalp.
---------------------

H Ü K Ü M


Taner Erginel: Bu istinafta M-ahkemenin hükmünü Sayın Yargıç Gönül Erönen okuyacaktır.

Gönül Erönen: Huzurumuzdaki istinafta Sanık, Fasıl 154 Ceza Yasasının 255 ve 268. maddelerine aykırı 27-30 Temmuz 1995 tarihleri arasında Gazi Mağusa'da Ramadan Cemil işletmelerine bağlı olarak faal-iyet gösteren Trans Duty Free Shop Ltd.'in Gazi Mağusa gümrüğünde bulunan Duty Free Shop'un müstahdemi olarak bulunduğu bir sırada satışını yaptığı mal bedeli 7889889 Alman markı karşılığı 2.550.021.100TL parayı, şirket hesabına yatırmayarak zimmetine geçi-rmekle yani sirkat suçu ile itham edilmiştir.

Sanık, aleyhine getirilen davayı kabul etmiştir. İddia Makamı olguları izah ettikten Savunma Avukatı da sanık aleyhine hafifletici nedenleri ileri sürdükten sonra Gazi Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi 25.10.1996 t-arihinde vermiş olduğu karar ile Sanığı 18 ay hapis cezasına çarptırmıştır. Sanık bu cezanın alenen fahiş olduğu nedeni ile istinaf etmiştir.

İddia Makamının Bidayet Mahkemesi önünde dava ile ilgili serdetmiş olduğu olgular kısaca şöyledir:-
Kıbrıs Türk -kökenli olan sanık 25 yaşında evli ve sabıkasızdır. Gazi Magosa Ramadan Cemil işletmelerine ait Gümrük binasında Duty Free Shop olarak bilinen yerde müstahdem olarak çalıştığı devrelerde satışlarda elde ettiği 7889889 Alman markı karşılığı 2.550.021.100TL'-yi şirket hesabına yatırmayıp zimmetine geçirerek 30.7.1995 tarihinde Duty Free Shop anahtarlarını da alarak eşi ile birlikte yurt dışına çıkıp İstanbul'a gitmiştir. Durum tesbit edilmiş Gümrük ve polis yetkililerine bildirilmiştir.

Türkiye Sivas'ta 27.9-.1995 tarihinde yakalanan Sanık, Türkiye ile suçlularının iadesi anlaşması tahtındaki mevzuat gereğince 21.1.1996 tarihinde Kıbrıs'a iade edilmiştir.

Sanık 24.1.1996 tarihinde vermiş olduğu gönüllü ifadesinde suçu nasıl işlediğini izah etmiştir. Bu suç-un işlenişini izah ederken Sanık, ustalarının kendisini satış azlığı nedeni ile fırçalamasından çekindiğini ve fazla satış yapmak için çareler aradığını bu arada Kemal Koç isimli bir valizci ile tanıştığını ve bu şahsa 900 milyon Türk Lirası para kaptırdığ-ını, bu kişiyi bulmak



için ise yanına şirkete ait 1.5 milyar TL. parayı alarak Türkiye'ye gittiğini söylemiştir. Sanık yanına aldığı parayı Türkiye'de harcamıştır. Sanık Sivas'ta dayısı diye tanımladığı kişinin yanına gittikten sonra tutuklanmıştır.

-Alt Mahkeme, Sanığa ceza takdir etmeden önce Savunma avukatı Sanık lehine aşağıdaki hafifletici nedenleri ileri sürmüştür: Sanık 27.9.95 tarihinde Türkiye'de yakalandıktan sonra 21.1.1996 tarihine kadar hükümsüz tutuklu olarak 4 ay kadar bir süre gurbette- kaldı hatta bu sürenin en azından 2 aya yakın bir süresini tek başına ağır şartlar altında bir hücrede geçirdi. Sanık hükümsüz tutuklu olarak geçirdiği bu süreler nedeniyle cezasını çekmiş ve ıslah olmuştur, 3 aydan fazla bir süre tutuklu kaldığı için bu- husus Sanık lehine alınmalı ve ona göre ceza verilmelidir. Sanık sabıkasızdır, suçunu kabul ederek gerek polise gerekse Mahkemeye yardımcı olmuştur. 1997'nin Ocak ayında Sanığın hanımı bebek beklemekte idi.

Savunma Avukatı bürokratik engellerden dolay-ı memleketinden uzakta yabancı bir ülkede tutuklu olarak geçirdiği uzun sürenin sanığın lehine yorumlanması gerektiği üzerinde uzun boylu durmuştur. Bidayet Mahkemesi 25.10.1996 tarihinde vermiş olduğu kararda Sanığın kişisel ve sosyal durumunu, suçun işle-niş şeklini, amme menfaatini ve hükümsüz olarak geçirdiği tutukluluk süresini dikkate aldıktan sonra Sanığa 18 ay hapis cezası vermeyi uygun görmüştür.





Bidayet Mahkemesi kararının bir kısmında şöyle demiştir:-
"Toplum yaşamında ekonomik temeli oluştu-ran işveren müstahdem ilişkilerinin yasaların öngördüğü biçimde gelişmesi toplumdaki dengelerin sürekliliği açısından büyük önem arzetmektedir. Bu nedenle bir işyerinde çalışan kişilerin karşılıklı güven esası içerisinde güvenirliklerini kaybetmemeleri bu -ilişkilerin sürekliliği için şarttır. Bu anlamda çalışma hayatı içerisinde müstahdem tarafından sirkat suçlarının önlenmesi amme menfaatinin korunması prensibini öne çıkarmaktadır. Sonuçları bakımından oluşacak zararları önlemek için bu tür suçları işleyen-lere suçun vehameti ışığında etkin ve caydırıcı cezalar verilmesi gerektiğine inanmaktayız. ................................................
Sanığın sosyal ve şahsi durumu bakımından, evli olduğunu Ocak 1997 ayı içerisinde ailenin bebek beklediğini, nadim -ve pişman olduğunu, polise yardımcı olduğunu, suçunu kabul ederek adaletin erken tecellisine yardımcı olduğunu, borcunu ödeyeceğine ilişkin söz verdiğini, yaşını ve sabıkasız oluşunu leyhine alınması gereken hafifletici sebepler olarak dikkate aldık.
....-......................................
KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti arasında suçluların iadesi ile ilgili yapılan antlaşmalar ve bunlara bağlı olarak çıkarılan yasalar tahtında her ülkenin ilgili organlarının icraatlarının ve bunlara bağlı sonuçların Anay-asaya uygunluğunu denetlemeye bu Mahkemenin yetkisi bulunmamaktadır. Herhangi bir sanığın yakalanması ve meselenin soruşturulması esnasında tutuklu kalması ve mahkumiyet neticesi takdir edilen ceza niteliği taşımadığından tutukluluğun hapislik cezası olara-k telakki edilip mükerrer ceza sonucuna varılması hukuken olası değildir. Ancak tutuklulukta geçen süre ceza takdirinde gözönünde bulundurularak Sanık leyhinde hafifletici sebep olarak dikkate alınabilir. Bu husus ceza yetkisini kullanan tüm Mahkemeler ta-rafından ülkemizde dikkate alınmakta, sanık leyhinde kullanılmaktadır. "





Huzurumuzdaki istinafta istinaf ihbarnamesi
6 sebep içermekle birlikte Sanık hakkındaki hafifletici sebepler ve özellikle suçla ilgili olarak Türkiye'den KKTC'ye iade edilirke-n Sanığın 4 ay süre ile tutuklu kalmasının ciddi surette Mahkeme tarafından dikkate alınmadığı,bu tutukluluk süresinin olağan bir süre olarak kabul edildiği ve sanığa uzun süreli hapis cezası verildiği noktası üzerinde durulmaktadır. Keza Savunma Avukatı A-lt Mahkemenin Sanık aleyhine ceza takdir ederken mezkur 4 aylık tutukluluk süresine yeterince ağırlık vermediğinden yakınmış, bu sürenin yeterince dikkate alınmadığı için Sanığa fahiş bir ceza takdir edildiğini ileri sürmüştür.

İddia Makamı adına söz ala-n Savcı ise Sanığın işlemiş olduğu suçun 7 yıla kadar hapis cezası öngören suç olduğu nedeni ile suçun vehameti ile orantılı bir ceza verildiğini, keza amme menfaatinin korunmasının en önde gelen prensip olduğu görüşü ile Bidayet Mahkemesinin bu prensibe g-erekli ağırlığı verdiğini, Alt Mahkemenin vermiş olduğu kararla hata etmediğini, Alt Mahkemenin Sanığın 4 ay süre ile Türkiye'de tutuklu olarak geçirdiği süreye gerekli ağırlığı verdiği görüşünü beyan etmiştir.

İddia Makamı huzurumuzdaki meselede sanığın- sirkat etmiş olduğu meblağın herhangi bir kısmını işverenine iade etmediği gibi herhangi bir geri ödeme teşebbüsünde bulunmadığına da değinmiştir.

Huzurumuzdaki istinafta Savunma Avukatının esasen yakınma konusu, Ağır Ceza mahkmesinin Sanık aleyhine cez-a takdir ederken Sanığın Türkiye'de geçirdiği 4 aylık tutukluluk süresine yeterince ağırlık vermediği ekseninde durmaktadır.
Tutuklu olarak geçirilen süre hiçbir zaman ceza sayılamaz ancak, bilinmelidirki mümkün olduğu mertebe bir zanlının aleyhindeki t-ahkikatla ilgili tutuklu olarak geçirdiği sürenin gereğinden fazla uzun süreli olmamasına herzaman dikkat edilmesi gerekmektedir. Henüz suçlu olmayan ve hüküm giyinceye kadar masum kabul edilen bir kişinin özgürlüğünün kısıtlanması ve bu şekilde uzun süre -tutuklu kalması temel insan haklarının çiğnenmesine yol açabilen bir olaydır.Keza bürokratik engellerden dolayı tutukluluk süresinin uzatılması Sanığın lehine değerlendirilmesi mümkün ve gözardı edilemeyen bir faktördür.

Arzu edilmemekle beraber bilha-ssa iki ülke arasında yapılmış olan andlaşma doğrultusunda yer alan bürokratik işlemler ve uygulamalar bu andlaşma çerçevesinde yakalanan ve suç işlediği ülkeye iade işlemlerine tabi tutulan kişilerin tutuklu kaldıkları süreyi malesef haddinden fazla uzat-maktadır. Sanık eğer tutukluluk süresini KKTC'de geçirmiş olsa idi; Sanık üzerinde, tutukluluk süresini ülkesinden uzakta geçirmesiyle yaratılan psikolojik etki ortadan kalkacaktı gerçeğini kabul etmek olasıdır. Bu nedenlerle, huzurumuzdaki meselede Sanığı-n memleketinden uzakta geçirdiği tutukluluk süresi etken bir faktör olarak Ağır Ceza Mahkemesi önünde bir olgu olarak durmaktadır ve bu husus üzerinde hassasiyet ile durulması gerekmektedir.

Genelde Yargıtay, Alt Mahkemelerin vermiş olduğu cezalara ende-r hallerde müdahale etmektedir. Alt Mahkeme ceza takdir ederken cezalandırma prensipleri çerçevesinde yanlış bir değerlendirme ile dikkate alması gereken konuları dikkate almaz, dikkate almaması gereken konuları ise dikkate alırsa o zaman Yargıtay cezaya m-üdahaleyi uygun görebilmektedir. Yargıtay'ın dikkat etmekte olduğu

bir başka hususta hiçbir zaman yargılayan Mahkemenin yerine geçmemesi ve davayı dinlemiş olsa idi daha az veya daha farklı bir ceza verip vermiyeceğini tezekkür etmemesidir.

Acaba huz-urumuzdaki meselede Bidayet Mahkemesi Sanığın memleketinden uzakta, tanımadığı çevrede, sosyal yaşantısından ve ailesinden uzakta ağır şartlar altında geçirdiği tutukluluk süresini, 18 aylık hapislik cezası takdir ederken, yeterince dikkate aldı mı?

Bid-ayet Mahkemesi, yukarıda alıntısı yapılan kararında bu hususa değer vererek inceleme yapmış ve Sanığa ceza takdir ederken tutukluluk süresini memleketinden uzakta geçirdiği hususunu lehine almıştır. Buna rağmen Alt Mahkeme, huzurundaki meselede güvene daya-nan bir ilişkinin varlığı ve müstahdem olarak yapılan bir sirkat suçunda amme menfaatinin korunması prensibinin ağır bastığına kanaat getirmiştir. Bu tür suçların yaygın hale gelmiş olduğunu, suçun işleniş tarzını, Sanığın tutuklu kaldığı süreyi ve diğer t-üm faktörleri de dikkate alarak yaptığı değerlendirme sonucu Sanığa 18 aylık hapislik cezası vermiştir.

Bidayet Mahkemesinin Sanığa ceza takdir ederken Sanığın 4 aya yakın bir süre Türkiye'de tutuklu kaldığı hususuna yeterli ağırlık ve önem verdiği gör-ülmektedir. Bu süreyi ceza takdir ederken sarfı nazar etmemiş, tüm olgular çerçevesinde konuyu uygun bir şekilde değerlendirmiş ve amme menfaatını gözeterek hareket etmiştir.

Cezalandırma prensiplerini büyük ölçüde uygun bir şekilde değerlendiren ve kamu- menfaatinin korunmasına gerektiği şekilde ağırlık veren Alt Mahkemenin, yine de vermiş olduğu 18 aylık hapis süresinin, tüm olgular çerçevesinde, aşikâr surette fahiş olup olmadığının incelenmesi gerekir.

Son üç yıl içerisinde, gerek tek yargıçtan oluşa-n Kaza Mahkemelerinin, gerekse Ağır Ceza Mahkemesinin Fasıl 154'ün 268. maddesi altında işlenen suçlara uygun gördüğü cezalara bakmakta fayda vardır. 1994 ile 1995 tarihlerini kapsayan dönemde verilen cezalar, (1995 yılında Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafı-ndan verilen 9 ay hapis cezası hariç) 2,000,000TL ve 35,000,000TL arası değişen para cezaları veya para cezalarının ödenmemesi halinde
1 veya 6 ay arası değişen hapis cezalarından oluşmakta idi.

İstinaf konumuz hariç, 1996 adli yılı içinde ise, Ağır Ce-za Mahkemelerinde (Mağusa Ağır Ceza Mahkemesinin 914/96 sayılı davada öngörülen 30 milyon TL veya ödenmemesi halinde 3 ay hapis cezası dışında) verilen cezalar, Sanık gibi sabıkasız olan kişilere 4 ile 12 ay hapislik cezası arasında seyretmektedir. Bu dava-lardaki kararlar istinaf edilmemiştir.

Bir başka açıdan konuya baktığımızda böyle bir suçtan ilk defa Mahkeme huzuruna gelmiş olan Sanığa verilmiş olan 18 ay hapis cezası ile aynı dönemde görülen diğer davalarda verilen hapislik süreleri arasında var ol-an nisbetsizlik, Sanığa bir nevi haksızlık yaratmaktadır. Her dava kendi olguları içerisinde değerlendirilmesi gerektiği prensibi varit olmasına karşın, ceza takdir ederken, benzeri davalarda verilen cezalar arasında bir aynılık (uniformity) oluşturma ve
-

Sanıklara mümkün olduğu oranda eşit davranma hususuna Alt Mahkemenin yeterince özen göstermediği gözlemlenmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; genelde benzer davalarda verilen cezalardan farklı veya daha ağır bir ceza verme gereğini duyan herhangi bir A-lt Mahkemenin, buna neden gerek duyduğunu kararında açıkca belirtmesi gerekir. Huzurumuzdaki meselede Alt Mahkeme, benzer davalarda verilen hapis cezalarına kıyasla neden daha ağır bir hapislik süresi verme gereğini duyduğuna değinmemiştir.

Keza, dava il-e ilgili tüm olguları dikkate aldığımızda, verilen 18 ay hapis cezası sabıkasız olan Sanığı ıslah etme ve topluma kazandırma yerine, onu daha isyankâr yapabilecek bir süredir. Modern cezalandırma prensiplerini dikkate alarak, yukarıda izah edilen tüm olgul-ar ışığında, suçun vehameti ile orantılı verilen hapis süresinin aşikâr surette fahiş olduğu görüşündeyiz. Ağır Ceza Mahkemesinin Sanığa verdiği hapislik süresinin 18 aydan 12 aya indirilmesinin adaletin tecellisi açısından daha uygun ve etkili bir ceza ol-acağı görüşündeyiz.

Netice itibarıyle, Sanık istinafında başarılı olmuştur. Mağusa Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.96 tarihinde vermiş olduğu 18 ay hapis cezasının, mahkûmiyet tarihinden başlayarak 12 ay hapis cezasına indirilmesine hüküm verilir.


Taner -Erginel Mustafa H.Özkök Gönül Erönen
Yargıç Yargıç Yargıç


4 Mart 1997




-


5




-


Full & Egal Universal Law Academy