Yargıtay Ceza Dairesi Numara 59/1989 Dava No 2/1990 Karar Tarihi 31.01.1990
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 59/1989 Dava No 2/1990 Karar Tarihi 31.01.1990
Numara: 59/1989
Dava No: 2/1990
Taraflar: Başsavcılık ile PM 1304 Aydın Sarak arasında
Konu: Yalan şahadet vermeye teşvik etmek – Ceza takdiri – Adaletin gerçekleşmesini engelleme
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 31.01.1990

-D.2/90 Yargıtay/Ceza 59/89
(Dava No: 476/89; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Aziz Altay, Taner Erginel

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa-.
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: PM 1304 Aydın Sarak, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Necla Şenol
Aleyhine istinaf edilen namına: Rifat Reis



H Ü K Ü M

N. Er-gin Salâhi: Esas hükmü hazırlayan Sayın Yargıç Aziz Altay'ın serdettiği görüşler ve vardığı netice ile hemfikirim. Sayın Yargıç Taner Erginel'in görüşlerine ve kararına gelince; Sayın Yargıcın görüşü meselenin esasına inmemiş olsaydı ben herhangi bir görüş- belitmeyi uygun bulmayacaktım. Ancak bu denli meselenin esasına inen bir konuda görüş belitmek ihtiyacını duymaktayım.

Sayın Yargıç Taner Erginel kararında Fasıl 154 Ceza Yasasının 121(a) maddesi altında bir kişinin adaleti saptırmaya yönelik bir meşver-et (conspiracy) suçu işlemesi konu olduğu hallerde, saptırılması veya engellenmesi istenen, suçtan Sanık beraat etmesi halinde, meşveret suçunun da ortadan kalkmış olacağı ve böyle bir meşveret suçundan söz edilemeyeceği yönünde görüş belirtmiş ve önüüzdek-i meselede, Sanığın disiplin suçu ile yargılandığını ancak beraat ettiği cihetle meşveret suçunun da ortadan kalktığı ileri sürülmektedir.

Fasıl 154 Ceza Yasası madde 121(a) şöyledir:

"121. Any person commits a misdemeanour who-
conspires with any othe-r person to accuse any person falsely of any crime or to do anything to obstruct, prevent, pervert or defeat the course of justice; or
........
........"

Yukarıdaki fıkra, görülebileceği gibi iki kısımdan ibarettir veya (or) ile başlayan kısım adaleti sap-tırmaya yönelik fiilleri içermektedir. Tabiatıyle böyle bir suçun işlenebilmesi için ortada adalete sevjkedilen veya sevkedilmesi muhtemel mevcut bir suç olması ve bu suçun engellenmesi için bir eylem veya fiil bulunması gerekir. Engellenmesine veya saptır-ılmasına çalışılan fiil adalet önüne çıkabilir ve Sanık da bundan beraat edebilir. Ancak 121(a) maksatları bakımından esas amaç, adalet önüne çıkarılmakta oaln bir konuda adaleti saptırma veya benzeri fiilleri cezalandırmak olduğuna göre neticede Sanığın b-eraat ettiği suç 121(a) altonda işlenen fiili ortadan kaldırmamaktadır. Bilindiği üzere Ceza Yasamızda bir Sanığın hasıl olan şüpheden faydalanarak beraat etmesi o fiilin işlenmediği anlamına gelmmektedir. Keza adalet önüne sevkedilmekte olan bir fiilin me-vcudiyeti başka, böyle bir fiilin mevcudiyetini bilerek şahitlere müdahale etmek veya adaleti saptırmaya yönelik eylem başka bir fiildir. benzer İngiliz içtihatlarına baktığımızda konunun yukarıd derlendiği gibi olduğu görülmektedir. Örneğin regina v. Pwer-cy Ogden Sharpe Reginald Audley Stringer 26 Criminal Appeal Reports sayfa 122'de Sanık bir cürümle itham edilmekte olduğunu öğrenmesi üzerine, şahitleri yalan söylemeye teşvik etmiş, neticede esas cürüm mahkeme önüne geldiğinde bunun herhangi bir yasaya ta-ma nlamıyle uygun bir cürüm olmadığı gerekçesi ile konu Ağır cezaya havale edilmemiş, ancak Sanığa adaleti saptırdığı yönünde başka bir dava ikame edilmişti. Bu meselede de, Sanık tarafından işlendiği iddia edilen cürümün mevcut olmadığı veya ortadan kalkt-ığı veya ortadan kalktığı cihetle şahidi yalan söylemeye teşvik etmesi yönündeki fiilin bir suç oluşturamayacağı ve bunun için de Sanık aleyhine dava getirilemiyecği yönünde idi. Bu karar tetkik edildiğinde görülebileceği gibi bu argümanlar kabul edilmemiş- neticede istinaf reddedil-miştir. Bu davada hakim Du Paroq uzun eleştirisinden sonra sayfa 126'da şu görüşlere yer vermektedir:

"All that is left, therefore, of the argument before the learned Jusge, with which this Court has fully acquained itself, is t-hat there can be no offence of conspiracy to defeat the course of public justice unless peoceedings are pending or have been commenced. In other words, it is said that no crime has been committed by a person who conspires with others to help him to conceal- what has taken place and persuades other persons to make untrue statements, unless proceedings have already begun. That seems to this Court to be a hopeless proposition, a proposition so absurd that it cannot form a part of the law of this country.

Publ-ic justice requires not only that peaople should not take steps to conceal a crime or destroy evidence once a summons has been served upon somebody, but also that every crime should be suitably dealt with, and a man who obstructs public justice as soon as -a crime is committed and endeavours to avoid the consequences of his wrong doing by conspiracy with others is just as much of an offence as if he waits until after proceedings are actually pending. It is unnecessary to say more on a matter which can be sai-d in a few sentences. It is only desirable to say that there is nothing whatever in the conection put forward in the agrument which has been addressed to this Court. The appeals are dismissed."

Görülebileceği gibi bir meselede sadece Sanıkların adalet ön-üne çıkarılması değil adaletin tecellisinin gerçekleşmesi yönünde yapılan işlemlere de müdahale edilmemesi kamu menfaati gereği odluğu değişik bir ifade ile vurgulanmış ve müdafaa avukatının yukarıda değindiğim iddiaları reddilmiştir. Bizde ise durum bunda-n farklı değildir. kaldı ki önümüzdeki meselede Sanık aleyhine ilk işlenen suç için dava ikame edilmiş ve davanın duruşmasına başlanmazdan önce ve bir suçla itham edileceğini öğrendiği andan itibareb Sanık, şahit durumunda olan Hasan Seyyar'la anlaşarak on-un yalan söylemesini sağlamaya çalışmıştır. netciede Sanığın esas suçtan beraat etmiş olması adaleti saptırmaya yönelik olup Fasıl 154, madde 121(a) altında bir suç teşkil eden fiili ortadan kaldırmaktadır. keza, Sanık meşveret suçunu kabul ettiği cihetle -de istinafta konu edilmemiştir.

Aziz Altay: Aleyhine istinaf edilen Sanık, Lefkoşa Kaza Mahkemesinde açılan 479/89 sayılı ceza davasında 1.5.1987 ile 30.5.1987 tarihleri arasında Fasıl 154 Ceza Yasasının 370(b) maddesine aykırı oalrak Lefkoşa Polis Müdürl-üğünün 23/87 sayılı disiplin davasının seyirini önlemek amacı ile Hasan Seyyar'ı yalan şahadet vermesi için teşvik etmek, ayni Yasanın 121(a) ve 35. maddelerine aykırı olarak sözü edilen disiplin davasında adaletin tecellisini önlemek amacı ile Hasan Seyya-r ile gizlice anlaşarak ve yine ayni Yasanın 372. maddesine aykırı olarak sözü edilen disiplin davasında yalan şahadet vermesi için Hasan Seyyar ile gizlice anlaşmakla itham edildi. Sanık, aleyhine getirilen her 3 davayı da kabul etti.
Bu meselede olgular- özetle şöyledir: Polis memuru olan ve özel arabası ile yolcu taşıdığı iddia edilen Sanık aleyhine, Lefkoşa Polis Müdürlüğü tarafından 23/87 sayılı bir didplin davası açıldı. Sanık, aleyhindeki ithamı kabul etmedi ve yolcu taşıdığı iddia edilen saatlerde a-rabasının başka bir şahısta olduğunu öne sürdü ve arkadaşı Hasan Seyyar'ı da Disiplin Mahkemesine gidip kendisini destekler şekilde yalan şahadet vermeye teşvik etti. Hasan Seyyar daha sonra bu durumu polise açıkladığı için adaletin tecellisini önlemeğe ça-lışan Sanık aleyhine yukarıda belirtilen ceza davaları açıldı.

İlk Mahkeme, Sanığın 37 yaşında bir polis memuru odluğunu, sabıkası bulunmadığını dikkate alarak ona bir fırsat vermeğe karar verdi ve Fasıl 162 Suçluların Gözetim Altında Bulundurulması Yasa-sının 6(1) maddesine dayanarak onu şartsız salıverdi.

Başsavcılık, İlk Mahkemenin Sanığı Fasıl 162 Suçluların Gözetim Altında Bulundurulması Yasasının 6(1) maddesi altında cezalandırma yetkisi bulunmadığını, her halükârda, verilen cezanın suçun vehameti -ile orantılı olmayıp, aşikâr surette az olduğunu öne sürerek istinaf etti.

Sanık avukatı, Mahkemenin Fasıl 162 altında sanığa ceza kesme yetkisi bulunduğunu, esasen fasıl 154 Ceza Yasası altında da benzeri bir cezanın verilebileceğini savundu. Sanık avu-katı, meselenin tüm olguları ışığında, sanığa verilen cezanın aşikâr surette az olmadığını iddia etti.

İthamnameden de görülebileceği gibi, Sanık Fasıl 154 Ceza Yasası altında işlediğini kabul ettiği 3 suçtan dolayı mahkûm edilmiştir. 37 yaşında bir poli-s memuru olan Sanığın gözetim altında bulundurulduğuna veya bulşundurulması gerektiğine dair herhangi bir iddia öne sürülmüş değildir. Bu durumda İlk Mahkemenin, Sanığın Fasıl 162 Suçluların Gözetim Altında Bulundurulması Yasası altında cezaya çarptırılmas-ının nedenini anlamak güçtür.

Bu istinafta esas üzerinde durulan hususu, sanığa verilen cezanın aşikâr surette az odluğudur. Sanığın 1. dava altında işlemiş olduğu suç, 2 ay hapis cezasına, 2 ve 3. davalarda 2 yılı aşmayan hapis veya bir milyon Türk Lir-asını geçmeyen para cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılmasını öngörmektedir.

Dava tutanaklarından, İlk Mahkemenin Sanığa verilecek cezayı saptarken onun 37 yaşında ve 10 yıldan beri polis memuru olan ve görevi icabı adaletin tecellisine yardımc-ı olması gereken Sanığın, başka bir şahsı yalan şahadet vermeğe teşvik ettiğini ve böylece adaletin tecelli etmesini önlemeye çalıştığını dikkate elmadığı veya bu hususun dikkatinden kaçtığı görülmektedir. İlk Mahkeme bu çok öenmli hususu dikkate almış ols-aydı sanığa çok daha ağır bir ceza vereceğine kuşku yoktur. Adaletin tecelli etmesini önlemek amacı ile başkasını yalan şahadet vermeğe teşvik etmenin çok ciddi bir suç olduğu, yasa koyucunun bu suç için öngördüğü cezadan da kolayca anlaşılmaktadır. Bu suç-u işleyenin bir polis emmuru olması suçun vehametini artıran çok ciddi bir olgu olarak kabul edilmelidir.

Sanığın, iyi karakter sahibi ve sabıkasız bir kimse olduğunu dikkate aldıktan sonra, 1. davadan 250.000TL para veya 3 ay hapis cezasına çarptırılmas-ının makûl ve tüm olgular ışığında adil olduğu inancındayım. 2. ve 3. davalar 1. davanın olgularından kaynaklandığını dikkate alarak ayrıca herhangi bir ceza kesmeyip, sadece mahkûmiyetin not edilmesi ile yetinilmesinin uygun olacağı kanısındayım.

Taner E-rginel: Sanık aleyhine getirilen 1. davada Fasıl 154 Ceza Yasasının 370(b) maddesine aykırı olarak Hasan Seyyar'ı suç işlemeye teşvik etmekle 2. davada Ceza Yasasının 121(a) maddesine aykırı olarak adaletin gerçekleşmesini önlemek için Hasan Seyyar'la anla-şmakla ve 3. davada Ceza Yasasının 372. maddesine aykırı olarak suç işlemesi için Hasan Seyyar'la ittifak yapmakla itham edidi. Duruşma günü Sanık, aleyhine getirilen davaları kabul etti. Bunun üzerine söz alan Savcı Mahkemeye herhangi bir olgu anlatmadı v-e "olgular ithamnamede görüldüğü gibidir" demekle yetindi. Daha sonra söz alan Sanık avukatı özetle, Sanığın Kasım 1979'da'polislik mesleğine geçtiğini, özel aracıyla yolcu taşımakla itham edilerek Polis Disiplin Mahkemesinde olarak dinletmek istediğini, g-erçekte arabasını dava konusu zamanda değil başka zamanlarda Hasan Seyyar'a verdiğini, duruşmada Hasan Seyyar'ı tanık olarak dinletmekten vazgeçtiğini, Sanığın disiplin davasında beraat ettiğini, Sanığın müdafaasına hazırlanırken bu suçu işlediğini ve bu s-uçun işlenmesinden kamunun zarar görmediğini söyledi.

İlk Mahkeme, Sanık avukatının savunmasını dinledikten sonra aşağıdaki kararı verdi:

"Mahkeme: Sanık ikrarı ve ibraz edilen olgular ışığında aleyhindeki davalardan suçlu bulunup mahkûm edilir. Sanığın- 37 yaşında oluşu, polis memuru oluşu, sabıkasız oluşu, mahkemedeki hal ve hareketleri, karakteri dikkate alındığında Sanığa aleyhindeki davalardan bir fırsat vereyi uygun bulurum. İnşallah sanık vermiş olduğum bu fırsatı çok iyi değerlendirir.
Netice iti-barıyle sanığı aleyhindeki davalardan Fasıl 162 tahtında şartsız olarak salıveririm."

Bu karara karşı istinaf dosyalayan Savcılık, Mahkemenin böyle bir ceza vermeye yetkisi olmadığını veya olsa bile bu davanın olguları ışığında bu kadar hafif ceza vermen-in doğru olmadığını öne sürmektedir.

Gerçekten bu meselede Sanığın mahkûm olduğu suçların ağırlığı karşısında verilen cezanın hafifliği dikkati çekmektedir. Dikkati çeken diğer bir husus ise bu kadar ciddi bir davada Savcılığın İlk Mahkemede olguları anl-atma- mayı tercih ederek ithamnameye atıfta bulunmakla yetinmesidir. İlk bakışta Sanık aleyhine ortaya çıkan bu görüntüye rağmen olguları dinledikten sonra daha farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Bu meselede Sanık aleyhine özel arabasıyla ücret- karşılığı yolcu taşıdığı yani taksi şoförlüğü yaptığı içn disiplin davası getirilmiştir. Şüphe yok ki bir polis olan Sanığın aleyhindeli bu itham, önemli bir disiplin suçu oluşturur. Ne var ki yapılan duruşma sonunda Disiplin Mahkemesi Sanığı suçsuz bula-rak beraat ettirmiştir. Bu noktadan sonra artık Sanığın itham edildiği fiili işlemediğini yani suçsuz olduğunu kabul etmek zorundayız. Disipln Mahkemesi zabıtlarının elimizde olmaması büyük bir eksikliktir. Elimizde olan İlk Mahkeme zabıtları ile istinafta- yapılan argümanlardan anlaşıldığına göre Sanık, Disiplin Mahkemesinde yargılanırken Hasan Seyyar isimli arkadaşına giderek yolcu taşımakla itham eidldiği saatlerde özel arabasının onda olduğu, dolayısıyle itham edildiği suçu işleyemiyeceği hususunda tanık- olmasını rica eder. Hasan Seyyar arkadaşını kıramaz ve birkaç kez Sanıkla Disiplin Mahkemesine gider. Sanık avukatı savunmasını yaparken Hasan Seyyar'ı tanık oalrak dinletme gereği duymaz. Aksine İddia Makamının talebi üzerine Disiplin Mahkemesi Hasan Sey-yar'ı Mahkeme tanığı olarak dinler. Hasan Seyyar, Disiplin Mahkemesine gerçekleri anlatır. Yani arabanın ithamnamede belirtilen saatlerde kendisinde olmadığını ve Sanığın ricası üzerine yalan söylemek için Disiplin Mahkemesine geldiğini söyler. Bu olgulara- rağmen Sanık beraat eder.

Bu olgular ilk anda ortaya çıkan görünümün aksine akla, Sanık lehine bazı sorular getirmektedir:

Bir davada savunma hazırlığı avukatın tavsiyesiyle ve avukatın nezaretinde yapılan bir faaliyettir. Bu faaliyete hata yapan bir- Sanığın yargılandığı davada mahkûm olması ve bunun sonucu ceza görmesi doğladır. Ancak Sanık beraat ettikten sonra savuna hazırlığı içinde yaptığı faaliyetlerden dolayı özellikle bu faaliyetlerden yararlanmadığına göre cezalandırılması doğru mu? Diğer bir- ifadeyle, Sanığın bu koşullarda yaptığı hareketler Ceza Yasamıza göre suç oluşturur mu?

Bu sorular ışığında Sanığın itham olduğu davaları incelediğim zaman Sanığın işlediği fiilin ithamnamede belirtilen suçlara uymadığı sonucuna varmış bulunuyorum. Çünk-ü Sanığın itham olduğu 1. davada yani 370(b) maddesi bir kimseyi başka bir suçu işlemeye teşvik etmekle ilgilidir. Sanığın itham olduğu 3. dava yani ceza Yasası'nın 327. maddesi ise bir kimseyle bir başka suçu işlemek için ittifak yapma davasıdır. Görülece-ği gibi bu davalar kendi başlarına bir anlam ifade etmeyip başka suçlarla birlikte anlam ifade eden davalrdır. Yani Sanığın işlemek için teşvik yaptığı veya ittifak yaptığı başka bir suç olmalıdır. Bu durumda Sanığın işlemekle itham edildiği esas suçun 2. -davada ifade edilen suç olduğu yani Ceza Yasasının 121(a) maddesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu madde şöyledir:

-"Herhangi bir kişiye yalan yere bir suç isnadında bulunmak veya adaletin seyrini önlemek, engellemek, menetmek veya ortadan kaldırmak için başka biri ile gizli anlaşma yapar;"
-
Bu maddeden görüleceği üzere suçsuz bir inasnı mahkûm ettirmek için yalancı bir tanıkla anlaşmak suçtur. Maddenin ikinci bölümü adaletin syerini önleyecek bir anlaşmadan söz etmektedir. Burada nasıl bir anlaşmanın kastedildiğini anlamak için maddenin bir-nci bölümünden fikir edinmek mümkündür. Buna göre birinci bölümün tersine suçlu olan bir insanı beraat ettirmek için yalancı bir tanıkla anlaşmak da suç olmalıdır. Dolayısıyle 121(a) maddesine göre suçsuz bir insanı suçlamak veya suçlu bir insanı beraat et-tirmek için yalancı bir tanıkla anlaşmak suç olmalıdır. Ancak 121(a) maddesinde beraat etmiş yani suçsuz olduğu ortaya çıkımış bir insanı beraat ettirmek için anlaşma yapmanın suç olduğunu gösteren bir anlam yoktur. kaldı ki bu meselede Sanık yalancı tanık-tan yararlanmamış aksine yalancı tanık olayı Sanığı mahkûm ettirmek için devreye girmiş ve buna rağmen Sanık beraat etmiştir. Yani yapılan anlaşmanın adaleti engellemediği, engellemenin söz konusu olmadığı anlaşıl-mıştır.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı g-ibi önümüzdeki meselenin olgularının herhangi bir suç oluşturmadığı kanısındayım. Böyle bir durumda İlk Mahkemenin kendisine anlatılan olguları kabul etmeyerek davanın duruşmasına geçmesi ve duruşma sonunda sanığı beraat ettirmesi söz konusu olabilirdi. An-cak hiçbir şey söylememesinden Savcının duruşma yapmak ve başka olgular kanıtlamak niyetinde olmadığı da anlaşılıyordu. Bu koşullarda İlk Mahkemenin Sanığın gerçek bir suçtan değil, teknik bir suçtan mahkûm olduğunu kabul etmesinin ve bu düşünce içerisinde- onu cezalandırmaya geçmesinin doğal olduğu görüşündeyim. Diğer taraftan İlk Mahkemenin Sanığa ceza tesbit ederken dikkatli davranması ve disiplin davasında mahkûm olmuş gibi cezalandırmaması gerekiyordu. Bunun için İlk Mahkeme Sanığı mesleğinde mağdur etm-iyecek bir ceza aramak zorundaydı. Gerek Fasıl 154 Ceza Yasasının gerekse Fasıl 162 Suçluların Gözetim Altında Bulundurulması Yasasının Yargıca böyle bir ceza seçecek kadar geniş takdir hakkı tanıdığı görüşndeyim. Dolayısıyle Sanığın şartsız serbest bırakı-lması kararının doğru olduğu kanısındayım.

Yukarıdaki nedenlerle istinafın reddedilmesine taraftarım.

N. Ergin Salâhi: Netice olarak istinaf oy çokluğu ile kabul edilir ve İlk Mahkeme kararı değiştirilerek, sanığın 1. davadan 250.000 TL para veya 3 ay h-apis cezası, 2. ve 3. davadan sadece mahkûmiyetin not edilemsine oy çokluğu ile karar verilir.


(N. Ergin Salâhi) (Aziz Altay) (Taner Erginel)
Yargıç Yargıç - Yargıç

31 Ocak 1990

-


-8-



-


Full & Egal Universal Law Academy