Yargıtay Ceza Dairesi Numara 47/1987 Dava No 18/1988 Karar Tarihi 15.09.1988
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 47/1987 Dava No 18/1988 Karar Tarihi 15.09.1988
Numara: 47/1987
Dava No: 18/1988
Taraflar: Keziban Çelikant ile Başsavcılık arasında
Konu: Adam öldürmede Ceza takdiri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 15.09.1988

-D.18/88 Yargıtay/Ceza 47/87
(Girne Ağır Ceza No: 2468/87)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Niyazi F. Korkut, Taner Erginel.

İstinaf eden: Keziban Çelik-ant, Merkezi Cezaevi.
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: K.K.T.C. Başsavcılığı.
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Av. menteş Aziz.
Aleyhine istinaf edilen namına: Derviş Akter.



H Ü K Ü M

-N. Ergin Salâhi: İşbu istinafta Mahkemenin hükmünü Sayın Yargıç Taner Erginel verecektir.

Taner Erginel: Sanık Keziban Çalikant 12.9.1987 tarihinde Taşkentte yasal olmıyan bir fiil ile Maktül Kubilay Üntaşı öldürme suçundan 18 yıl hapis cezasına çarptırıl-dı. Sanık bu cezaya karşı istinaf ederek cezanın fazla olduğunu iddia etmekte ve dolayısıyle cezanın indirilmesini talep etmektedir.

Suça ilişkin olguları daha iyi anlayabilmek için 33 yaşında dul bir hanım olan keziban Çelikantın hayat hikâyesine göz at-mamız yararlı olacaktır. 4.10.1954 tarihinde Kanlıköyde çiftçilik ve çobanlık yapan bir ailenin kızı olarak dünyaya gelen Sanık, normal bir çocukluktan sonra 14 yaşında Dağyollu Mustafa Selim ile evlendi. Evlendikten sonra Dağyolu veya eski ismiyle Fotaya -yerleşen çiftin 14.5.1972 tarihinde Zarif isimli bir kız çocukları oldu. Komando eğitimi görmüş bir mücahit olan Mustafa Selim 1974 Barış Harekâtında şehit oldu ve sanık küçük kızı ile Dağyolundaki evlerinde yaşamaya devam ettiler. Sanık, 1977 yılında Kubl-ilây Üntaş isimli bir taksi şöföründen evlenme teklifi aldı. keziban Çelikantın babası İbrahim Kanlı Kubilây Üntaşın teklifini uygun görmeyerek reddetti. Buna rağmen Jubilây Üntaş teklifinde ısrar etti ve Keziban Çelikant bu teklife ilgisiz kalamıyarak Dağ-yolunda onunla birlikte yaşamaya başladı. Altı yıl kadar Dağyolunda birlikte yaşayan Sanık ile Maktül zamanla bu beraberliğin sıkıntılarını çekmeye başladılar. Bir gün maktül Sanığın pencersini çalan bir köylü ile kavga etti ve bunun üzerine Sanıkla Maktül- Dağyolundan ayrılmak zorunda kaldılar. Sanık, kızı Zarifi alarak kanlıköye babasının yanına gitti ve babası ile birlikte yaşamaya başladı. Buna rağmen, Sanıkla Maktül zaman zaman buluşup Dağyolundaki evde beraber oluyorlardı. Haftada veya iki haftada bir -de buluşup birlikte pikniğe gidiyorlardı. 7.9.1987 tarihinde Lefkoşada buluşan Sanıkla Maktül 12.9.1987 tarihinde pikniğe gitmeye karar vediler. 12.9.1987 tarihinde Lefkoşa'da Peyak Mağazası önünde buluştular ve kebap, meşrubat v.s. aldıktan sonra, Maktülü-n TV 454 plâkalı arabası ile Taşkent köyü yakınında Selvilik Mevkii diye bilinen piknik yerine gittiler. Piknik yerinde Maktül arabayı durdurarak bir betsi ile camları silmeye başladı. maktül öndeki sol koltukta oturup ayakları dışarıda arabanın sol camı-nı silerken Sanık arabadan çıkmış, arabanın sağ tarafına ayakta duruyordu. Matül arkasını döndüğü için Sanığın hareketlerini göremiyordu. Sanık beraberinde getirdiği tabancayı çıakrrak arabanın sağ ön penceresinden içeri uzattı ve Maktüle iki el ateş etti.- Maktül 'aman av' diye bağırarak ayağa kalktı ve bir iki adım ilerledikten sonra yüzüstü yere düştü. Maktüle yaklaşarak üç el daha ateş eden sanık koşarak olay yerinden uzaklaştı. Yolda bir çalının içerisine tabancayı saklayan Sanık rastaldığı çobanlardan- para istedi. Osman Çelebi isimli çoban Sanığa 1500TL verdi ve onu lefkoşa Girne ana yoluna çıakrarak bir araba bulmasına yardımcı oldu. Araba ile Gönyeli kavşağına gelen Sanıka rabadan indi ve başka bir araba tutarak Kanlıköye babasının evine gitti. Evde -kızı Zarife Maktülü öldürdüğünü söyledi.

Bu olaydan üç gün sonra, 15.9.1987 tarihinde polise Taşkent köyü yakınında Selvilik mevkiinde bir ceset görüldüğüne dair ihbar yapıldı. Bulunan cesedi Lefkoşa Devlet Hastahanesine götüren polis orada Maktülün kiml-iğini tesbit ett. Daha sonra yapılan otopside ölümün silâhla ateş dilmek suretiyle mermi yaralanmasına bağlı kafatası kırdığı, beyin doku harabiyeti ve iç kanama ile meydana geldiği saptandı.

Yaptığı tahkikatta olay günü bir kadının Dikmen ovasında görül-düğünü tesbit eden polis Sanıktan şüphelenerek sorugulamak amacıyle onu polise celbetti. Sorulan sorulara Sanık 'herşeyi kızım için yaptım ben öldürdüm' anıtını verdi. Yapılan kanuni ihtardan sonra Sanık sözlerine devam ederek 'beni döverdi ille yaptığım i-nşaatı ona koçan edeyim isterdi. benimle olduğunda kızımı sorardı. Yaptığma pişman değilim. Ben onu öldürmesem o beni öldürecekti. başka şansım yoktu. Tabancayı da kaçarken sürülmüş bir tarlanın kenarındaki macanın içine attım, isterseniz gösterebilirim' d-edi. Ayni gece Sanığın gösterdiği yerde arama yapıldığı halde karanlık nedeniyle tabanca bulunamadı. Emniyete dönüldüğündde Sanık gönüllü bir ifade verdi. uzun ifadesinin bir bölümünde Sanı Maktülü öldürme nedenlerini şöyle anlattı:

-"Ben size daha önce de söylediğim gibi bu işi kızım Zarif için yaptım ve bu işi de size nasıl yaptığımı çekinmeden anlatmak isterim. Önce size Kubilây ile nasıl tanıştığımı anlatayım. 1977 yılı sonlarında Kubilây gelip beni anneden istedi. Ben dul bir kadı-n idim ve kocam Mustafa Selim 1974 de şehit olmuştu. Zarif isimli 1972 doğumlu bir de kızım vardır. Kubilâyı bana dünürü olarak Hatice isimli bir kadın getirmişti. Benim o zaman Kubilây ile evlenmeme babam karşı çıkmıştı ve bu iş olmamıştı. Ancak ben bu ve-sile ile Kubilâyla tanışmıştım. Ben o tarihlerde Fota'da çocuğum ile birlikte kalmakta idim. Kubilây da devamlı oalrak evime gelmekte idi. Bu şekilde kendisi ile ilişkim başlamış oldu. Takriben altı sene kadar önce Kubilây Fota'daki evime gelmişti. Bu arad-a penceremi bir köylü tıkırdatmıştı ve bu nedenle Kubilây ile bu şahıs arasında bir kavga olmuştu. Ben bu tarihten sonra Fota'dan ayrıldım ve Kanlıköydeki anne ve babamın yanına gittim. Kanlıköye taşındıktan sonra da Kubilây ile ilişkim deva etti. Ben oray-a taşındıktan sonra da Lefkoşa'da Aralsanda ise başladım. Kubilây köye gelmezdi. Onunla haftada bir veya onbeşte bir buluşup ya Taşken köyünün altındaki Selvilik diye bilinen yere ya da Alevkayasına gidip birlikte vakit geçirirdik. Kubilây ile ilk zamanla-r gayet iyi anlaşırdık ancak daha sonraları aramızda zaman zaman tartışma çıkardı. Kubilây takriben dört beş sene önce araba almak isterdi ve parası yoktu. Benden para istemişti ben de Gönyeli'de bulunan iki arsamı sattım ve kendisine dokuzyüz otuz bin lir-a vermiştim. Kubilây arabayı aldıktan sonra ban Gönyeli'de yaptırmakta olduğum eve yardım edecekti. hatta beni Selimiye Camiisine götürmüştü ve bana yapmakta odluğum eve yardım edeceğine dair Cami'de kitabın üzerine yemin etmişti. Ancak ondan sonra bana pe-k yardımda bulunmamıştır. Bulunduğu para yardımı da ayda beş on bin lira civarında idi. Zaten bana her para vereceğinde bir hayli öfke yapardı, hatta beni döverdi de. Bu nedenle kendisinden korkardım. ben Kubliâyın bekâr olduğunu bilirdim. Bir seferinde ev-li olduğunu duymuştum ve kendine sorduğumda bana ekmeğin üzerine yemin ederek yalan odluğunu söylemişti. Ben yemine inandığımdan kendisine inanmıştım. Kızım Zarif İlkokullu bitirdikten sonra orta okula başlamıştı. Erken geliştiğinden tamamen genç kız görü-nümünü almıştı. Kubilây ise kızımın büyümesi ile ona karşı fazla ilgi göstermeye başladı. ben bu ilginin farkına vardım. Çünkü kendisi ile buluşmalarımız sırasında benden kızım Zarifi de getirmemi isterdi. Kızım Zarif de bana Kubilây ile birlikte denize gi-derken, Kubilâyın devamlı surette dikiz aynasından kendisini dikizlediğini söylemişti. Kızım Zarif Kubilây ile aramızda olan ilişkiyi bilmekte idi ve benim kızımdan gizli birşeyim yoktu. Okullar açık olduğu bir devrede kızım Zarif bana Türkiye'de bulunan b-ir mektup arakadaşına yazmış olduğu mektupları postaya atmam için vermişti. ben Lefkoşa'da o gün Kubilây ile karşılaştığımda kendisine postaya kzıımın mektuplarını atmaya gideceğimi söylemiştim. Kubilay bana çok kızmıştı ve bana mektupları postaya atmamamı- söyledi. Ancak ben kendisini dinlemeyip bu mektupları postaya atmıştım. Bundan sonra Kubilây ile her buluştuğumda benden kızım Zarifi de getirmemi isterdi. Ben niyetini, yani kızımı ayartmak ve ağına düşürmek istediğini anladığımdan kızımı getirmezdim. Ku-bilâyın söylemesine göre, kızımı sırf kendisine nasihat etmek için istediini belirtmekte idfi. Ayrıca kızımın büyümesi ile kendisine bir takım hediyeler almaya başlamıştı. Meselâ bana küçük bir şey aldığı halde ona bir takım fazla eşya alırdı. meselâ çatal- kaşık takımı, altın yonca, elbise gibi şeyler alırdı ve bu aldığı eşyaları da kızıma vermem için ban baskı yapıp yemin ettirirdi. Ben daha önce de söylediğim gibi Kubilâydan korkardım. Çünkü beni çok döverdi. Hatta beni kırbaç ile dövdüğü de olmuştu. Böyl-e olduğu halde, kızım Zarif'ı Kubilâydan uzak tutmaya çalıştım. Ayrıca kızımdan okul zamanında Kubilâyın Zarif'in okuldan çıktıktan sonra peşinden devamlı surette gitmekte olduğunu öğrendim. Bu nedenle kızım daima bir yere gidecekse yalnız gitmemesini bera-berinde bir arkadaşını almasını öğütlerdi. Çünkü söylediğim gibi kızıma bir kötülük yapacağından korkardım. Geçen bayram ben yine çıkmıştım. Kubilây benden kızım Zarif'ı de alıp birlikte denize gitmemizi istemişti. ben işim olduğunu bahane ederek Kubilây'ı-n teklifini kabul etmedim. Kızıma da söylemiştim ve o da kabul etmemişti. Bir gün kızım, Kubilâya mektup yazıp kendisinden uzak durmasını istedi. Bu yazmış olduğu mektubu Zarif bana göstermişti. Hatta hatırladığım kadarıyle mektubunda ağır bir lisan kullan-mıştı. Bana mektubu okuttuktan sonra ben Zarif'e mektubunu değiştirmesini daha mülayım bir lisânla kendisinden uzak durmasını yazmasını söyledim. Zarif de bu şekilde mektubu yazdıktan sonra bana verdi ve ben de bu mektubu Kubilâya verdim. Kubilây mektubu o-nuyunca da çok sinirlenmişti. Ancak bu mektup olayından önce takriben dört beş ay önce kızım Zarif ile Lefkoşa'daki kütüphaneye gitmiştik. O gün Kubilây ile kütüphanenin önünde buluşmuştuk ben hasta idim ve gay ederdim. Kubilây arabasına binmemizi istedi. -Ben ise hasta olduğumu söyleyrek arabasına binmek istemedim. Ancak kızması üzerine mecburen ben de kızım Zarif de arabasına bindik. Bizi Küçük Kaymaklı sahasının yanına götürdü ve orada kızım Zaarif için yazmış olduğu bir mektubu bize okudu. Mektubunda dev-amlı surette beni kötülemekte idi. benim için kendisine, ben büyümüşüm ev yaparmışım kendisini küçük düşürdüm, benim özendiğim hayat değişik erkeklerleymiş yani beni kötüleyen bir hayli sözü benim önümde kızıma söyledi. ben kzıma Kubilaya karşı bir şey söy-lememesini söylemiştim. O da kendisine benim için kötü konuşmasına rağmen bir karşılık vermemişti. Ancak ben Kubilây'ın kızım ile ilgilenmeye başladığını asıl bir sene kadr önce anlamıştım. O da takriben bir sene kadar önce, ben kızım Zarif ile Fotadaki ev-ime gitmiştim. Zaman zaman Fotadaki evime gidip orada kalırdım. Orada kaldığım geceler Kubilay da oraya gelir ve o da aynı evde kalırdı. Bir akşam Kubilay kızım Zarifin odasına girmek istedi. Bu sırada kızım Zarif odasında uyurdu. Ben bu durumu görünce Kub-ilayın önüne geçtim ve kızımın odasından kendisini çıkardım. O günden sonra Kubilay'dan kızım adına korkmaya başlamıştım. Çünkü belirttiğim gibi kızımla fazla ilgilenmeye başlamıştı ve ona bir kötülük yapacağından korkardım. Ben de birçok kez Kubilaaydan u-zaklaşmak istedimse de beni devamlı olarak öldürmek tehdidi altında tuttuğundan kendisine boyun eğmek mecburiyetinde kaldım ve zaman zaman da kendisi ile çıktım. Ancak daha önce de belirttiğim gibi devamlı surette benden kızımı da birlikte getirmemi istedi-. Benden ayrıca Gönyeli'de yaptırmakta olduğum üç daire dört dükkandan oluşan inşaatın bir dairesini kendisine koçan etmemi isterdi. Ben de buna razı olmadığımdan aramızda bu konuda kavga çıkardı. kavgamız sırasında da bana devamlı surette senin başını eze-ceğim seni öldüreceğim gibi sözler söyledi. Ben Kubilayın uzun zamandan beri süregelen davranışlarından çok korkmaya başlamıştım. Gerek bana gerekse kızım Zarif'e bir kötülük yapacağına inanmıştım. Baskı ve korku altında yaşamaktan usanmıştım. Bu nedenle K-ubilay gerek kızım Zarif'e bir kötülük yapmadan gerekse beni öldürmeden ben onu öldürmeye karar verdim."

-
Sanık ifadesinde devamla 12.9.1987 tarihinde Maktülle nasıl buluştuğunu, onu nasıl öldürdüğünü, olay yerinden nasıl ayrıldığını en ince ayrıntısına kadar anlattı. Ertesi gün olay yerine terkar giden polisler Sanığın maktukü öldürmek için kullandığı taban-cayı Sanığın belirttiği gibi bir çalı içerisinde buldular.

Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı zaman Sanık aleyhine 5 dava getirildi. 1. dava; Ceza Yasasının 203 ve 204'üncü maddelerine aykırı tammüden adam öldürme. 2. dava; Ceza Yasasının 205(1)(3) madd-esine aykırı yasal olmayan bir fiil ile adam öldürme idi. 3. 4. ve 5. inci davalar ise izinsiz tabanca ve mermi tasarrufu nedeniyle getirilmiş davalardı. Duruşmaya başlamadan önce Savcılık Sanık aleyhine getirilen 1. davaya ilişkin olarak takipsizlik emri- dosyaladı. Böylece taammüden adam öldürme suçundan kurtulan Sanık aleyhine getirilen diğer davaları kabul etti.

Sanık avukatı hitabesine başlamdan önce cezayı hafifletmek amacıyle 5 tanık dinletti. Bu tanıkların ilki İsmail Kanlı, Kanlıköy muhtarı olup -Sanığın bu olaya kadar hiçbir kötülüğünü görmediklerini, Maktül Kubilây Üntaşın Kanlıköye gelerek Sanığı rahatsız ettiğini, Sanığın evi önünden Mersedes arbası ile tekrar tekrar geçtiğini, bir gece silâhla havaya 5-6 el ateş ettiğini ve bunun üzerine Maktü-lü Yenişehir polisine şikâyet ettiğini syledi. İkinci tanık P.Ç. eşat Arun Maktülün darb ve patlayıcı madde tasarrufu gibi suçlardan dört sabıkası olduğunu, bu suçlardan para cezası ve kısa süreli hapislik cezalarıyla cezalandırıldığını, öldüğü tarihte ale-yhine iki suçtan daha tahkikat yapılmakta odluğunu söyledi. Sanığın kayınpederi olan 3. tanık Selim Kocaaslan oğlu şehit oluncaya kadar Sanığın oğlu ile çok iyi geçindiğini, onun herhangi bir kusur veya saygısızlığını görmediğini söyledi. Sanığın babası oa-ln 4. tanık İbrahim Kanlı Sanığın uslu ve terbiyeli bir insan olduğunu, Maktülün köye sık sık gelerek onu rahatsız ettiğini söyledi. 5. tanık Yaşar Pekan ise Sanığın eniştesi olup Maktülün evli olduğunu ve dolayısıyle Sanıkla evlenemiyeceğini öğrenince bun-u Sanığa söylediğini, Maktülün de kendisini bularak evli olduğumu niçin söyledin' diye şikayet ettiğini ve Sanıkla arasını açmmaması için tabancasını göstererek kendisini tehdit ettiğini söyledi.

Tanıkarın dinlenmesinden sonra söz alan Sanık avukatı uzun- hitabesindde Sanığın ifadesinde yer alan hafiletici nedenler üzerinde durdu. Sanık avukatı tabancayı kulalnmayı Sanığa Maktülün öğrrttiğini sözlerine ekledi.

Ağır Ceza Mahkemesi Sanığı kabul ettiği suçlardan mahkûm ettikten sonra Sanığa verilecek cezayı- tesbit etmeye çalıştı. Ağır Ceza Mahkemesi kararının bir bölümü şöyledir:

"Sanığı mahkûm olduğu bu suçlardan ne gibi bir ceza verilmesi gerektiğini tesbit etmeden önce Sanık avukatının iddia ettiği gibi Sanığın bu suçu yani öldürme fiilini işlerken ağır -bir tahrik altında olup olmadığını incelemeyi uygun bulduk."
"Yukarıda özetlediğimiz gibi olay Sanık ile Maktülün olay gününden beş gün kadar önce buluşup gitmek üzere anlaştıkları yerde meydana gelmiştir. Sanık olay günü Kanlıköy'den köy otobüsü ile Lefk-oşa'ya gitmiş ve Maktülle anlaştıkları yerde Maktülün gelmesini beklemiş. Maktül de kısa bir süre sonra TU 454 plâkalı mersedes aracı ille gelerek Sanığı da arabaya almış, önce iki köfte pide sonra da iki meşrubat alarak her zaman gittikleri Taşkent köyü y-akınında bulunan Selvilik mevkiine gitmişlerdir. Maktül olacaklardan habesiz arabanın camlarını sildiği bir sırada kendini öldürmek için fırsat kollayan Sanığın kurşunlarına hedef olmuş ve olay yerinde can vermiştir. Olay günü Sanık'la Maktül arasında bir -tartışma olduğu hususunda huzurumda herhangi bir şahadet olmadığı gibi böyle bir iddia da yapılmış değildir. Yine Maktülle Sanığın olay günü buluşmak için anlaştıkları gün yani olaydan 5 gün kadar önce bir araya geldiklerinde aralarında tartışma olduğu hus-usunda da şahadet yoktur ve böyle bir iddia da yapılmış değildir. Buluşmak için anlaştıkları günden önce ise ne zaman buluştuk- ları hususunda huzurumda herhangi bir şahadet yoktur. Diğer bir deyişle olaydan makul bir süre önce Sanık ve Maktül arasında tar-tışma olduğu ve Sanığın bu suçu tartışmanın yarattığı kızgınlık ve öfke anı içinde işlediği hususunda da huzurumda şahadet mevcut değildir.

Sanık abukatı hitabesinde tahrikin senelerin bir birikimi olduğunu belirtmiştir. Sanığın emare IV ifadesi incelend-iğinde ise Maktülle altı yıl kadar Fota'daki evinde bir arada yaşamışlar ve takriben 3-4 sene önce Fota'dan ayrılıp Kanlıköy'e babasının evine dönmüş ve artık Maktül köye gelmmemekte buluşmaları ise haftada veya 15 günde bir olmakta idi. Ve buluştuklarınd-a olay yerine veya Alevkayasına gidip vakit geçirdiklerinden bahsetmektedir. Keza emare XV olarak ibraz edilen ve Sanık ile Maktülün bulunduğu resimler de aralarında bir dostluk ilişkisinin olduğunu göstermektedir. Yukarıda söylenenler dikkate alındığında -öldürme fiilinin ağır tahrik altında işlendiğini söylemeye imkân olmadığı kanaatindeyiz.

Sanık avukatının ileri sürdüğü diğer bir husus ise Sanığın çaresiz kaldığının ve Maktülün kendini öldürmesinden önce, kendisinin Maktülü öldürmeye karar verdiğini ve- dolayısıyle çaresizik içinde öldürme fiilini işlediğini belirtmiştir. Ancak Sanığın Maktül tarafından neden öldürülmek istendiğine dair makul bir izahatta bulunmamıştır. Yukarıda özetlediğimiz gibi Maktül olay günü ve olaydan takriben beş gün kadar önce S-anıkla buluşup olay günü birlikte Selvilik mevkiine gitmeye karar verdiklerinde, her iki seferde Sanıkla Maktül arasında herhangi bir tartışma olmadığı gibi maktülün Sanığa öldürme tehdidinde bulunduğuna dair herhangi bir şahadet mevcut değildir. Aksine bu-luşmaya ve birlikte olmaya Sanıkla Maktül karar vermişlerdir. Maktül olay günü olacaklardan tamamen habersizdi, nitekim olay günü olay yerine gitmeden önce iki köfte pide, daha sonra iki meşrubat almasıi olay yerine gittiklerinde ilk iş olarak arabanın kon-tağını kapamdan bagajdan eline betsiyi alıp camları silmeye başlaması gibi hareketleri de Maktülün olacaklardan habersiz olduğunu ve hiç beklemediği bir anda fırsat kollayan Sanık tarafından vurularak öldürüldüğünü göstermektedir. Bu durumda Sanığın öldürm-e fiilini ölm tehdidi altında, diğer bir deyişle Maktül tarfından öldürülmemek için Maktülü öldürdüğünü söylemeğe imkân olmadığı kanaatindeyiz.

Sanık avukatının ileri sürdüğü diğer bir husus ise Sanığın öldürme fiilini kızı Zarif Çelikant'ı kurtarmak içi-n işlediğini belirtmiştir. İleri sürülen bu idia ile Sanığın Maktülü öldürme tehdidi altında diğer bir deyişle Maktül tarafından öldürülmemek için Maktülü öldürdüğü hususundaki iddiası çelişki arzeden bir iddia olduğu bir yana Sanığın kızı olan Zarif Çelik-ant'a karşı Maktülün herhangi bir fiili hareketi olamdığı gibi, Maktülle Sanığın kızı arasında herhangi bir olay da geçmiş değildir. Kaldı ki yukarıda arzetmiş olduğumuz gibi olaydan 3-4 yıl önce Sanık ile kızı Kanlıköy'de bulunan baba ocağında kalmaktadır-lar ve gerek Sanık gerekse kızı Sanığın baba ve annesinin himayelerinde bulunmaktadırlar. maktül ile Sanığın kızının herhangi bir teması yoktur. Sanığın ise Maktülle olan ilişkisi haftada bir veya 15 de bir anlaşarak Alevkayasına veya olay yeri olan Selvil-ik Mevkiine gidip vakit geçirme düzeyindedir. Maktül ile Sanığın kızı birbirkerini görmemektedirler. dolayısıyle Maktülün bu şartlar altında Sanığın kızına kötülük yapması söz konusu olamazdı kanaatindeyiz. Keza Emare 12 olarak ibraz edilen ve Sanığın kızı- tarafından Maktüle yazıldığı belirtilen mektup da incelendiğinde bu mektupta maktül tarafından annesi vasıtasıyle kendine getirilen bazı kısıt- lamalardan yakınmak ve daha çok annesi ile Maktül arasındaki ilişkiye değinerek Maktülle görüşmeyeceğinnden bah-setmektedir. Mektupta tarih yoktur. Bu mektuptan sonra Sanığın kızının Maktül tarafından herhnagi bir şekilde rahatsız edildiği hususunda da huzurumuzda şahadet olmadığı gibi böyle bir iddia da yapılmış değildir. Bu durumda Sanığın Maktülün kızına kötülük -yapacağı hususundaki düşünceleri bir şüpheden ibarettir.

Sanığın grek kendisinin Maktül tarafından öldürüleceği Maktül tarafından devamlı dövüldüğünü, Maktülün kızına göz diktiğini ve kızına kötülük yapabileceği gibi hususları en yakını olan ve birlikte -yaşadığı anee ve babasına söylememesi ve bu hususlarda hiçbir makama da şikayette bulunmamasının sebebini anlamak güçtür. Bu hususlara kısaca değindikten sonra Sanığın öldürme fiilini olaydan önce kaararlaştıırıldığını ve 12.9.87 tarihinde Maktülle buluşma-larını fırsat bilerek olay yerinde Maktüle tabanca ile beş kurşun sıkarak ölümüne sebep olduğu anlaşılmaktadır.

Şunu da vurgulamak isteriz ki hiç kimsenin sebebi be olursa olsun başka kimseyi öldürmeye hakkı yoktur ve hangi şartlar altında işlenirse işl-ensin, işlenmiş öldürme fiili yasalarımıza göre ağır bir suçtur.

Sanığa verilecek olanc ezayı tezekkür ederken özellikle öldürme fiilinin işleniş tarzını nasıl ve hangi şartlar altında işlenmiş odluğu, Sanığın bu fiili takriben on yıldan beri tanıdığı v-e zaman zaman birlike olduğu Kubilây Üntaş'a karşı işlenmiş olduğu, bu tür suçların Kamu düzenini bozucu etrafa korku ve dehşet saçan suçlar odluğu, Sanığın bu suçu gündüz vakti savunmasız kişiye karşı gözünü kırpmadan işlemiş olduğu, Sanığın mahkûm olduğ-u suçun Yasalarımızdaki cezasının müebbet hapislik olduğu, Sanığın bu suçları işledikten sonra olay yerinden kaçtığı, kaçarken suç aleti tabancayı sakladığı, ilk karşılaştığı iki kişiye olayla ilgili hiçbir şey söylememesi, keza evine gitmek için bindiği -iki aaç sürücüsünüe de işlediği suçlardan söz etmemesi, ilgli makamı olaydan haberdar etmemesi ve normal olarak işine devam ederek olayı gizlemesi bu tür suçlara verilecek olan cezanın suçun vehameti ile orantılı ve Kamu düzenini koruyucu bir ceza olacağı -gibi caydırıcılık niteliği de olması gibi hususlar Sanık aleyhine alınablecek başlıca ağırlaştıcısı sebeplerdir.

Öte yandan Sanığın 33 yaşında genç bir kadın oluşu 1974 yılında kocasının şehit olması nedeni ile dul kaldığı, o tarihten sonra küçük kızı il-e birlikte bir hayat mücadelesi verdiği, ilk kez mahkeme huzurunda çıktığı, olayı önce gizlemeye çalışmakla beraber polisin kendini bulmasından sonra suçlarını itiraf etmek suretiyle olayın aydınlatılmasına yardımcı olması gönüllü ifade vererek olayı ayrı-ntılı bir şekilde anlatması, suç aleti tabancanın bulunmmasına yardımcı oluşu, Mahkeme huzurunda suçlarını kabul etmek suretiyle Mahkemeye yardımcı olması gibi hususular ise Sanık leyhine alınabilecek başlıca hafifletici sebeplerdir. Sanık lehine ve aleyhi-ne alınabilecek başlıca hususlar göz önünde bulundurulduktan sonra Sanığa işlemiş olduğu ikinci suçtan verilecek olan cezanın hapislik cezası olması gerektiğine kanaat getirmiş bulun- maktayız.

Netice itibarıyle Sanığın mahkum olduğu ikinci davadan 18 yı-l süreyle hapsedilmesine emir verilir. Üçüncü davadan bir ay süreyle hapsedilmesine, beşinci davadan 15 gün süreyle hapsedilmesine emir verilir. Hapislik bugünden başlayıp birlikte çekilecektir. Dördüncü davdan mahkûmiyet kaydedilir."

İstinafta Sanık avu-katı Ağır Ceza Mahkemesinin kararı üzerinde durarak bu kararın hatalı yönlerini ortaya çıkarmaya ve cezanın fazla ağır olduğunu kanıtlamaya çalıştı Sanığın mahkûm olduğu yasal olmayan bir fiili ile insan öldürme suçunun en ağır cezası müebbet hapis olmakla- birlikte içtihatlara göz attığımız zaman bu denli ağır bir cezanın hemen hiç verilmediğini ve işlenen suçlardaki hafifletici nedenle dikkate alındıktan sonra daha hafif cezalar verildiğini görürüz. Geçmişte ülkemizde bu suçlara verilen cezaların genellikl-e 5 ve 15 yıl arasında değiştiğini ve 18 yıl hapis cezasının ender rastlanacak kadar ağır bir ceza olduğunu belirtmemiz hatalı olmaz.

Ağır Ceza Mahkemesinin Sanığa bu denli sert davranmasının iki nedeni olduğu söylenebilir.

Cinayetin soğukkanlı işlenmiş- şekli.

Sanığın hafifletici neen olarak öne sürdüğü olgulara Mahkemenin inanmaması.

-Mahkemenin bu tutum ve görüşünün hatalı olup olmadığını incelemeye çalışalım. Önce bir hususu belirtmekte yarar vardır. Bir davada gerçek her iki tarafı dinlemekle ortaya çıkar. Taraflardan biri ölünce ve Mahkemeye gelip iddialarını öne süremeyince onun al-eyhine konuşmak kolaydır.

Bu gibi, olguların tek taraflı anlatıldığı durumlarda Mahkemenin ihtiyatlı olması ve anlatılanları kolay kolay kabul etmemesi uygun bir yöntemdir. Bu bakımdan Ağır Ceza Mahkemesinin genel tutumunda isabetli bir yön olduğunu kabu-l etmemiz gerekir.

Şimdi bir adım daha ileri giderek olguları analiz etmeye çalışalım ve Sanık leyhine ihtiyatlı bir Mahkemenin bile kabul etmesi gereken faktörler bununup bulunmadığına bakalım; Sanık 33 yaşında dul bir hanımdır. Sanığın sabıkası olmadığ-ı gibi ibraz edilen şahadete göre anormal veya kusurlu bir kişiliği de yoktur. Böyle bir kadın iddia ettiği gibi baskılardan kurtulmak ve kızını kurtarmak için maktülü öldürmemişse niçin öldürmüş olabilir? Ağır Ceza Mahkemesinin görüşleri doğru kabul edild-iği takdirde Sanığın Maktülü hiç bir neden yokken durup dururken öldürdüğü sonucuna varmamız gerekir ki bu makul bir sonuç değildir. İddia Makamı Sanığın başka bir nenle öldürüldüğünü öne sürmüş olsa ve Mahkeme de bu iddiayı tercih etse olayların açıklanma-sının bir ölçüde yapıldığını kabul edebilirdik. Halbuki önümüzdeki olgular ve Mahkeme kararı ışığında olaylar açıklanmmamış kalmaktadır.

Dikkati çeken bir husus Sanığın sorgulanır sorgulanmaz Maktülü öldürdüğünü kabul etmesi, biraz sonra tabancayı göster-mek için olay yerine gitmesi, geriye döndükten sonra ise "bu işi nasıl yaptığımı çekinmeden anlatmak isterim" diye başlayan uzun bir ifade vermesidir. Bu ifadede suçun işleniş şekli en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır. Ertesi gün tabanca bulunduğu gibi-, Sanığın anlattığı herşeyin gerçek olduğu bir bir ortaya çıkmıştır.

İfadenin 15.9.1987 tarihinde 23.30 da başladığını 16.9.1987 tarihinde 3'e kadar yani bütün gece devam ettiğini göz önünde bulunduralım. 33 yaşında bir kadının o güç koşullarda gerçekler-i bir bir anlattıktan sonra birdenbire değişerek ifadenin bir bölümünü yalanlarla dolduramıyacağı sonucuna varmamız gerekir.

Sanık ifadesinde kızının Maktüle bir mektup yazdığını ve onunla görüşmek istemediğini bildirdiğini söylemiştir. Daha sonra bu mek-tup Maktülün çantasında bulunup Mahkemeye ibraz edilmiştir. Bir arkadaşıyla mektuplaşmasına Maktülün itiraz etmesi üzerine çıkan olaylara değinen bu mektup şöyledir:

"Birşeyi bilmek isterim ki niçin bu kadar telaşlandın? mektup arkadaş- lığını herkes yapı-yor. Ama ben onun kötü birşey olduğunu bilmediğim halde vazgeçtim. Vazgeçtiğimi defalarca söyledim. Bir mektup arkadaşlığı bu kadar kötü mü? Ne o beni tanıyor ne ben onu. Annem istediği için mektup arkadaşımı bıraktım. Fakat halâ daha onun konusu oluyor. b-en onu bıraktım rahat edin. Ayrıca cumartesi gelmeyeceğim. Biliyorum sen zannedeceksin ki annem istemedi fakat gelmeyi ben isteiyorum hem de hiç. Geçen defa okuduğun mektup zaten üzerimde 2-3 hafta etki yaptı. (olumsuz) Daha önce köye geldiğin gece anneme -ölüm tehditleri savurduğun lâfların hapsini de kulaklarımla duydum. Inanama- dım fakat gerçekti. Senin değiştiğini işte o zaman anladım. Seni daha önce bir baba gibi sevmiştim. Sana, bana yaptıklarından dolayı minettardım fakat şimdi değiştiğini anladım. C-umartesi gelmediğim için beni arkadaşlarımın yanında rezil etmeye kalkma, yoluma da çıkma söyleyeceklerini de anneme söyle. Sizin bu mektup arkadaşlığı yüzünden çıkardığınız sorunlar beni öyle bir etkiledi ki sıbavlarda başarı sağlayamıyor bütün gece ağlıy-ordum."

Bu mektup Maktülün Zarif'ı sorunlar içinde sürüklediğinin açık kanıtıdır. Mektupta Sanığın Maktüle ilişkin iddiaları tam olarak ifade edilmemiş olabilir. Ancak bir insanın diğer bir şahsa onunla görüşmek istemediğini yazması öneli bir olaydır. Bö-yle bir mektubu yazan neaketen görüşmek istememesinin nedenlerini tam olarak anlatmayabilir. Kaldı ki bu mektubun daha sert olduğu ve Sanığın önerisi üzeine yumuşatıldığı daha mektup bulunmadan önce Sanık tarafından öne sürülmüştür. Ayrıca Zarif'in mektubu- Maktülle niçin görüşmek istemediğini dolaylı olarak anlatan ve dolayısıyle Sanığın iddialarını destekleyen hususları içermektedir. Bu mektupta Zarif bir arkadaşıylle mektuplammasına maktülün niçin telaşlandığını sormakta yani onun kötü niyetli olduğunu im-a etmektedir. Zarif Maktülün annesini öldürmekle tehdit ettiğini, eskiden baba gibi sevdiği Maktülün değiştiğini, görüşmeye gitmediği için kendisini arkadaşlarının yanında rezil etmesinden korktuğunu yazmaktadır. Bir genç kızın kötü niyetli olduğunu farket-tiği üvey babasına veya üvey babası yerinde olan adama ondan uzak kalabilmek için daha başka nasıl mektup yazabileceğini düşündüğümüz zaman mektubun önemini anlarız. Dikkatle incelediğimiz zaman Zarifin Maktüle yazdığı mektubun, Sanığın kaygılarında haklı -odluğunu gösteren ve dolayısıyle Sanığın iddialarını destekleyen önemli bir belge olduğu sonucuna varmamız kaçınılmazdır.

Ağır Ceza mahkemesi kararında Zarifin Maktülle fazla bir teması olmadığını ve Sanığın Maktülle olan ilişkisini kolaylıkla kesebilece-ğini belirtmiştir. Ancak Maktülün köye arabasıyle geldiği, yüksek sesle müzik çalarak Sanığın kapısı önünden tekrar tekrar geçtiği ve havaya silahla ateş ettiği hususunda önümüzde şahadet vardır. Bu olaylar o devrede Sanık Maktülle görüşmek istemediği için- meydana gelmiş olaylardır ve Maktülden kurtulmanın kolay olmadığını göstermektedir.

Kararda olay günü Maktülün Sanığı öldürmekle tehdit etmiş olamayacağı belirtilmiştir ki bu ddoğrudur. Ancak Sanığın zaten böyle bir iddiası yoktur. Sanığın iddiası, Makt-ülün genelde kendisine her istediğini yaptırmak için baskı yaptığı şeklindedir. Sanığın anlatmaya çalıştığı hikâyeye göre Maktül sürekli olarak kendisine baskı yaparak istediklerini elde ediyordu. Bu haksız baskılara tahammül eden ve boyun eğen Sanık tehli-ke kızına yönelince direnmek zorunda kaldı. Sanığın inancına göre kızını korumak için Maktülü öldürmekten başka yapabileceği kalmamıştı. Çünkü Maktül kendisine baskı yaparak kendisini öldürmekle tehdit ederek veya öldürmek amacına ulaşacaktı. Sanığın Maktü-lü öldürmekten başka çaresi kalmadığı iddiasını gerçek kabul etmemiz mümkün değildir. Şüphe yok ki Sanık soğukkanlı davrandığı takdirde karşılaştığı soruna suç işlemenin dışında birçözüm bulabilirdi. Ancak Sanığın, söylediklerine inandığı için bu suçu işle-diği bir gerçektir. Maktül sabıkalı, Sanıktan çok daha güçlü ve kavgacı bir kişiliğe sahipti. Önümüzdeki olgulardan Sanığın, dul bir kadının çaresizliği içinde kızını korumağa çalıştığı ve başka çaresi kalmadığına inandığı için bu suçu işlediği ortaya çıkm-aktadır.

Ağır Ceza Mahkemesi kararında Sanığın suçu ağır tahrik altında işleyip işlemediğini incelemiş ve olayda ağır tahrik olmadıı sonucuna varmıştır. Acaba tahrik veya ağır tahrikin hukukumuzda yasal fonksiyonu nedir? Archbold Criminal Pleading 37.nci- bası, paragraf 2506'da

"It should be observed that the defence of provocation applies merely to a charge of murder and does not apply to a charge of wounding or any other charge."

denmektedir. Görüleceği gibi tahrik, taammüden adam öldürme davasında taa-mmüd olamdığını kanıtlamak için öne sürülen bir müdafaadır. Bu meselede taammüd davası geri çekildiğine göre tahrikin bir müdafaa olarak öne sürülmesi söz konusu değildi. Burada tahrik davanın diğer olguları gibi bir hafifletici neden olarak öne sürülmüştü-r ve o seviyede ele alınıp değerlendirilmesi gerekirdi.

Ağır Ceza Mahkemesinin üzerinde önemle durduğu suçun soğukkanlı işleniş şekline gelince bu geri çekilmiş olan taammüden adam öldürme davasının bir unsurudur. Savcılık taammüden adam öldürme davası- ile ilgili takipsizlik emri dosyalamakla bu suçun olguları üzerinde ısrar etmiyeceğini açıklamıştı. Sanık ise itham edilmediği bu davaya karşı kendisini savunma gereği duymadı. Ağır Ceza Mahkemesi ceza tesbit ederken taammüdün unsuru olan olguları dikkate- almakla, hem Savcılığın talebi dışına kaymış hem de Sanığın savunma olanağı bulmadığı bir konudaki olguları Sanık aleyhine dikkate almış oldu.

Tüm bu nedenler Ağır Ceza Mahkemesi kararında hatalı yönler olduğunu ve Sanığa gereğinden daha ağır ceza veri-ldiğini göstermektedir. Suçun işleniş şeklini ve suça etki eden tüm faktörleri dikkate aldıktan sonra Sanığa 8 yıl hapis cezası vermeyi uygun ve adil görürüz.

Yukarıdaki neddenlerle Ağır Ceza Mahkemesinin kararı 2'.ci davadan 8 yıl hapis cezası olarak de-ğiştirilir. 3.cü ve 5.ci davalarda verilen cezalar aynen kalır. Cezalar mahkûmiyet tarihinden başlayıp birlikte çekilecektir.


(N. Ergin Salâhi) (Niyazi F. Korkut) (Taner Erginel)
Yargıç - Yargıç Yargıç

15 Eylül 1988

-
-


14



-


Full & Egal Universal Law Academy