Yargıtay Ceza Dairesi Numara 45,62/1989 Dava No 7/1990 Karar Tarihi 15.06.2004
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 45,62/1989 Dava No 7/1990 Karar Tarihi 15.06.2004
Numara: 45,62/1989
Dava No: 7/1990
Taraflar: Başsavcılık ile Kutlu Kızılokgil arasında
Konu: Adam öldürme – Gönüllü ifade -
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 15.06.2004

-D.7/90 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza 45/89 ve 62/89

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Niyazi F. Korkut, Taner Erginel


Yargıtay/Ceza 45/89
(Ağır Ceza Da-va No: 10214/89, Lefkoşa)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: Kutlu Kızılokgil - Merkezi Cezaevi
A r a s ı n d a.


Yargıtay/Ceza 62/89
(Ağır Ceza- Dava No. 10214/89, Lefkoşa)

İstinaf eden: Kutlu Kızılokgil - Merkezi Cezaevi
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Emine Erk
Aleyhine istinaf e-dilen namına: Altan Erdağ



H Ü K Ü M

N. Ergin Salâhi: lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi önünde yargılanan sanık aleyhine iki dava getirilmişti. Birinci dava, 3/62 ve 22/89 sayılı Yasalarla tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasasının 203 ve 204. maddelerine aykırı o-larak 26/5/1989 tarihinde Lefkoşa'da taammüden yasaya aykırı bir fiil ile Hüseyin Sütçü'nün başına taşla vurmak suretiyle bu şahsı taammüden öldürmek, ikinci dava ise 3/62 ve 22/89 sayılı Yasalarla tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasasının 205(19(3) maddelerin-e aykırı birinci davada belirtilen tarih ve mahalde yasaya aykırı bir fiil ile Hüseyin Sütçü'nün başına taşla vurmak suretiyle bu şahsın ölümüne sebep olmak.

Sanık, aleyhine getirilen davaları kabul etmemiş ve İlk Mahkeme önünde davanın duruşması yapılmı-ştır. İddia makamı sanık aleyhindeki davaları ispat için onbeş şahit çağırmış, müdafaasını yapmağa çağrılan sanık ise kendisi yemin tahtında şahadet vermekle beraber altı şahit çağırmıştır.

Neticede olguları değerlendiren İlk Mahkeme, sanığı birinci dava-dan beraat ettirmiş, ikinci davadan ise suçlu bulmuş ve beş yıl hapis cezasına çarptı- rılmıştır.

45/89 sayılı istinaf, Başsavcılık tarafından sanığa takdir edilen cezanın aşikâr surette az olduğu iddiası ile ceza aleyhine yapılmıştır. 62/89 sayılı istin-af ise sanık tarafından mahkûmiyet aleyhine yapılmış bulunmaktadır.

İstinafın duruşmasında, 45/89 sayılı sitşnafın kaderini tayin edeceği cihetle, ilkin 62/89 sayılı mahkûmiyet aleyhine yapılan istinaf ele alınmıştır.

Sanığın avukatı tarafından düzenle-nen istinaf ihbarnamesi 26 istinaf sebebi içermekle beraber istinafın duruşmasında müstenif avukatı bu sebepleri özetleyerek birlikte ele almış, tümüne birlikte değinmiştir.

Müstenif avukatı sanığın orta derecede geri zekâlı olduğunu, fiziki yaşı olay ta-rihinde 19 olmasına rağmen zekâsının 7-8 yaşlarında bir çocuk zekâsı düzeyinde olduğunu, sanıktan ilkin açık bir ifade alındığını, bu ifadesinde maktülü olay yerindeki tuvaletlerde yaralı halde görüp yardım için "Selo Pavyon"a gidip telefon etmelerini iste-diğini, daha sonra başkalarından da yardım tale ettiğini ve neticede Girne kapısında bulunduğu polise olayı bildirdiğini, bu açık ifadesinde sanığın maktülü öldürmediğini ve yaralı bulup yardım talep etmek için girişimlerde bulunduğunu söylediğini, sanığın- zekâ düzeyi dikkate alındığında cinayeti işlemiş olsaydı bu şekilde kurnazca inkâr etme ve maktülü yaralı bulmuş gibi harketler yapıp, suçunu gizleyici davranışlarda bulunamaya-cağını, zekâ seviyesinin buna imkân vermediğini ileri sürmüştür. Keza sanıkta-n alınan açık ifadede o gün eniştesine gittiğini söylediğini, bunun teyid edilmemesi üzerine emniyet mensuplarının sanıktan şüphelenip sanığı tutuklayarak polis karakoluna götürüldüklerini, orada 12 saat gibi uzun bir süre tutuklu kaldıktan sonra gönüllü i-fade diye ibraz edilen ifadeyi aldıklarını, sunulan doktor şahadetlerine göre sanığın telkinlere ve vaadlere kolaylıkla uyabilecek mizaçta olduğunu, İlk Mahkemenin bu şartlar altında gönüllü olarak kabul ettiği bu ifadeyi değerlendirirken ifade dışında san-ığı suça bağlayıcı elle tutulur teyid edici deliller aranması gerektiğini, ve İlk Mahkemenin ifade dışında teyit edici delliler olarak kabul ettikleri hususların hakikatte sanığı suça bağlayıcı ve onun bu suçu işlediğini gösterecek deliiler olamdığını iler-i sürmüştür.

Müstenif avukatı sanığın gönüllü diye kabul edilen ifadesinde olayla ilgili söylediği maddi hususların hemen hemen hiçbirisinin çevre şahadetle desteklenmediğini, polisin tahkikatı yürütmede titiz davranmadığını ileri sürerek bu iddialarını -şahadete atıfta bulunarak destekleme yönüne gitmiştir.

İhtilâfsız olgulara göre sanık okuma yazması olmayan, 19 yaşlarında olmasına rağmen zekâ düzeyi 7-8 yaşlarındaki bir çocuk zekâsına sahip orta derecede geri zekâlı birisidir. 26.5.1989 tarihinde saat- 9.00 civarında Eşref Günerman'ın çalıştırdığı "Selo Çay Pavyonuna" giderek yaralı birisi var deyip telefon etmek istemiş ancak sanığı tanıyan ve söylediklerini ciddiye almayan pavyon sahibi telefon etmesine müsaade etmemiştir. Sanık bunun üzerine iddia ma-kamı tanığı Rıdvan Mülteci'nin çalıştırdığı dondurma satış yerine giderek ona Çağlayan Çocuk Bahçesinde birisinin yaralı olduğunu söyleyip yardım etmelerini istemiş, kensisinin işi olduğunu ve gidemeyeceğini söylemesi üzerine yanında çalışan demir ve Azer -isimli kişler sanıkla birlikte çağlayan Çocuk Bahçesine doğru gitmişler, yaralıyı tuvaletler içerisinde görmüşlerdir. Ancak korktukları için ona dokunamışlar ve polise telefonla bildirmek için İnönü Meydanındaki taksi yazıhanelerinden telefon etmek üzere i-ken gördükler polis mensuplarına olayı bildirerek birlikte geri Çağlayan Çocuk Bahçesine gitmişlerdir. Daha sonra bu iki polis memurunun polis eri 115 ve 981 olduğu anlaşılmakta ve bu polis memurları Resa Budak Pastahanesinden merkeze görevli polis çavuşu -564 Vedat Madencioğlu'na durumu bildirmişlerdir. vedat Madencioğlu ile birlikte polis memuru 83 olay yerine gelerek yaralıyı tuvalet içerisine gördüler ve ambulansın gelmesini beklemeden onu arabaya koyarak hastahaneye ukaştırmak istediler. Bu arada polis -memuru 115 İsmet Oktaçlı aldığı talimat üzerine sanık ile iki arkadaşını karakola götürdü. Öyle anlaşılıyor ki karakolda, yaralıyı ilk gören sanığın olay hakkında ifadesine başvuruldu ve Emare 4 olarak ibraz edilen açı ifadesi alındı.

Sanık bu ifadesinde- özetle; mevzubahis günde Yenicami bölgesinde oturmakta olan eniştesinin evine gidip yemek yediğini orada maktül Hüseyin Dayıyı gördüğünü daha sonra Ali Korunun dükkânına doğru gitmekte olduğu bir sırada sıkışıp Çağlayan Çocuk Bahçesi diye bilinen tuvaletl-ere gittiğinde ışıksız ve karanlık olan bu tuvaletler içerisinde yerde homurdayan ve yaralı olduğunu anladığı, birisi bulunduğunu fark ettiğini ve durumu bildrimek için "Selo pavyon" sahibine giderek yardım isteyerek telefon etmelerini istediğini, Pavyonun- sahibinin, tlefonu kulalnmasına müsaade etmediğini, daha sonra tekrar orada bulunanlardan yardım istediğini ve onlarla birlikte olay yerine gittiklerini ve maktülü gördüklerini ancak dokunmayarak telefonla polise bildirmek üzere iken İsmet İnönü Meydanınd-a polisleri bulup olayı onlara anlattığını ve birlikte bu tuvaletlere tekrar gittiklerinde oradaki yaralıyı gördüğünü ve yaralının daha önce gördüğü Hüseyin Dayı diye anıdığı kişi olduğunu ifade etmiştir.

Yaralıyı hastahaneye götürüp dönen ve meseleyi ar-aştırmaya koyulan polis çavuşu Vedat Madencioğlu sanığın söyleidklerini ve özellikle sanığın durumunu bildirdikleri için eniştesi ile evde yemek yeyip yemediğini, maktülün ilk akşam o evde bulunup bulunmadığını tespit etmeğe çalışmışlardır. Sanığın eniştes-i o gün sanığın evine gelmediğini ve Hüseyin isimli yaralı bu şahsın da orada bulunduğunu teyid etmemesi üzerine sanıktan şüphelenmişler ve sanığı bularak betekrar karakola götürmek istemişlerdir. İddia makamı tanığı No.11 oalrak çağrılan Vedat madencioğlu- sanığı polis karakoluna götürmek üzere iken kendisine kanuni bir ihtar yapıp suç duyurusunda bulunmak istediği bir sırada "peki karakolda söyleyeyim" dediğini ve karakola gittikten sonra sözlü olarak "sanıkla anlaştık sikeyim kendisni biraz sikince bağırd-ı ben de deyneği aldım önce vurdum sonra taşla vurdum başına" şekilnde bir itirafta bulunduğunu şahadetinde söylemiştir. Ancak bu şahidin böyle ciddi bir itirafı defterine kaydedip etmediği sorulduğunda "araba hareket halindeydi kaydetmedim" diye izahat ve-rmiş, daha sonra niye kaydetmediği sorulduğunda ise herhangi bir izahat verememiştir. Bu şekilde polis karakoluna götürülen sanık takriben 12 saat süre ile polis karakolunda alıkonduktan sonra ertesi gün sabahleyin saat 10.30-11.00 raddelerinde kanuni ihta-r altında gönüllü olduğu iddia edilen ve Emare 16 olarak Mahkemeye sunulan ifade alınmıştır. Bu ifadenin gönüllü olmadığı baskı ve vaad altında alındığı ve geri zekâlı bir sanığın korkutularak ve tehdit edilerek ifadesinin alındığı iddia edilmiş, bu iddia -üzerine duruşma içinde duruşma yapılmış ve ifaddenin gönüllü olduğuna İlk Mahkemece karar verilmiştir.

Bu ifadenin olay ile ilgili bölümleri aynen şöyledir:

"Ben akşam terminalden gezerek Yenicami tarafında olan enişteme gidecektim vazgeçtim. Endim Çoc-uk Bhçesindeki tuvaletlere işeyim. Tuvalete endiğimde tuvaletin dışında varelin üzerinde bir sakko gördüm. Bu sakkonun Çolak Hüseyin'e ait olduğunu bilirdim. Ben tuvalete girdiğimde içerden bir sıkılma sesi duydum sesini tanıdım kapıyı ittim, açtım gördüm -Çolağı sıçradı beni görünce "gel yapalım sikişelim dedi. ben daha önce de Çolağı siktiğimden hade yapalım dedim. Ban " hade deyince ben de gendine "hade sik götümü" dedim. Çolak götümü sikti ama neyinen sikti görmedim. Ondan sonra dubvara doğru döndü dikdi- götünü ben pantolunumu çıkardım donumu dizime gadar indirdim tüprükledim yarrağı soktum götüne, sikim yarısdına gadar girdi. Çolak bağırdı bana "çıkar çıkar " dedi ben gendine neçin dedim o da bana "ağrıdım " dedi. Ben de yarağımı götünden çıkardım donumu- yukarı yarıya gadar çektim büllüğümü goymadım içine dışarı çıktım gittim havuzun yanına bir rubinet vardı açtım onu su çok az akardı yıkadım sikimi sonra kilotu çektim yukarı gittim. Tuvalete işeme yerinden pantolonumu almak istedim. Çolak bu sırada çabal-ardı pantolonunu giysin dışarı çıktım tuvaletin yanında yığın dallar vardı. Şimdi poliste gördüğüm size gösterdiğim dalı aldım gittim geri tuvalete başladım Çolağın ellerine ayaklarına vurmaya başladım. Ondan sonra dışarı çıktım tuvaletin biraz ilerisinde -bir ağacın yanında bir taş buldum. Geri tuvalete döndüm Çolak daha tuvaletin içinde idi. Taşı gendine savurdum taş tam anlının üzerine vurdu yere düştü onadan sonra tekrar daşı yerden aldım başladım başına vurmaya başına vururken daş parçalandı ben de elim-deki parça daşlarınan suratına vurmaya başladım. Ben Çolağa vururken Çolak bağırmazdı.. Ben vurdum vurdm gendine Çolak düşdü tuvaletin içine ben de bıraktım gendini gaçtım oradan, oradan Seloya gittim. Eşerf abiye "telefon edeyim hastaneye dedim o da bana- olmaz benden başkası kullanamaz bozuktur" dedi. Şimdi hatırladım yalan söylemeyeyim ben Seloya gittiğimde Selonun dışında bulunan dondurmacının yanına gittim orada dondurmacıdan başka benim ile beraber bulduğunuz iki Türkiyeli vardı onlara "Çocuk Bahçesin-de yaralı var yatır tuvalette gidelim yardım edelim gendine" dedim onlar hayhay yardım edelim dediler. beraber yürüdük. Ben dondurmacıya da gelmesini söyledim ama o gelmedi diğer iki kişi ile yürüyerek tuvalete gittik. Üçümüz birlikte tuvalete girdik. Ben -çkamağı diğer de bir kibrit yaktı Çolak tuvaletin içinde yatırdı başına gan akardı. O şahıslar Çolağı görünce gorkdular veÇolaka dokunmadılar ben gendilerine gidelim polise haber verelm dedim. Onlar bana yok başımız belaya girer gidelim da plise telefon aç-alım dediler. Birlikte Seloya gittik yolda giderken bunlara ambulansa telefon ettiğimi ama glen ambulansın çolağı almadığını söyledim. Birlikte Seloya gittik. Eşref Abiye "bir yaralı var telefon edelim" dedim de bana müsaade etmedi. Biz de Selodan çıakrak -ileride duran taksicilere gittik. Orada tanımadığım taksiciye "polise telefon isterik" dedim bu adam bana çevirme alti yok dedi. Biz geri döndüğümüzde yolda tanıdığım biri Göçmenköylü bir sivil polis gördüm. Onlar seslendiğimde yanımdaki yeşilli sarılı tiş-ört giyen şahıs polislere yaralı olduğunu söyledi. Polisler de gidelim görelim dediler. Hep beraber tuvaletlere gittik. Polisler yaralıyı görünce bir tanesi teklsiz ile konuştu ama sizi çıkarmayınca gidip telefon ett. Biraz sonra siz geldiniz ben sara, sin-ir krizi gerçiririm Çolağa vururken hiç farkında değildim sonradan gendime geldiğim zaman yaptığımı hatırladım da pişman oldum. Onun için polise haber vermek istedim. Bu ifade bana okundu istediğim ilâveyi yapmak veya istediğim kısmı çıkarmak imkânı bana -verildi doğru brir iafddir ve kendi gönlümle yaptım.

İstinafın duruşmasında bulunan savcı, sanığın gönüllü ifadesinin İlk Mahkemece yeterli teste tabi tutulduğunu ve bu ifadenin çevre şahadetle de desteklendiğini ileri sürmüştür.

Olgulardan görülebielc-eği gibi sanığı cinayetle bağlayan sadece İlk mahkeme tarafından gönüllü olarak kabul edilen ifadesi ile polise sözlü olarak yaptığı iddia edilen beyandır.

Sanığın ifadesi ve beyanının teste tabi tutup buna ne değer verileceği karara bağlanmadan önce san-ığın zeka durumu ile sihhi durumuna değinmek yerinde olur. Bir bilirkişi olarak çağrılan İddia Makamı tanığı Dr. İnci Taşyürek sanığın orta derecede geri zekâlı olduğunu, yapılan E.Z.G. testlerinden epilepsi yani sara hastalığından muzdarip olduğunu ifade -ederek şu görüşlere yer vermiştir.

"C. Klinik muayene psirometrik inceleme sonucunda orta derecede zekâ geriliği. daha önceki gelişlerinde de yine hastalık hikâyesi ve EEG incelemesi sonucunda da epilepsi yani sara hastalığı tespit edildi.
S. Vasat zekâ g-eriliği, orta derece dediniz. Bu ne demektir.
C. Zekâ gerilikleri 3 gruba ayrılır. Hafif, orta ve ağır. Bunun tuttuğu grup orta derecedeki zekâ zekâ geriliğidir. Bu durumdaki bir kişi yaptığının suç olduğunun bilincinde olup, ancak sonuçlarının ne olduğunu-, bu suçun kendisine getireceği cezanın ne olduğunu normal yaşıtları gibi değerlendirecek durumda değildir. Ayartılmaya, kandırılmaya müsait yapısı vardır. Örneğin, bir yerden birşeyi alırken onu çalmanın suç olduğunu bilebilir. Ancak bu patığı suçun kendi-ne daha sonra ne getireceğini tam oalrak değerlendiremez. Yaşıtları gibi değerlendiremez."

Yine aynı şahit sanığın sara nöbeleri sırasındaki durumu hakkında şunları söylemektedir:

"Bu nöbetin özelliği nöbet geldiği zaman tüm vücutta kasılım olur. Hasta- yere düşer. Kısa bir süre, 1-2 dakika gibi kısa bir süre nöbet devam eder. Tonik ve kronik ksaılmalardan. Daha sonra hafif bir uyku dönemi olup hasta ayağa kalkar. Uyku her zaman olması şart değil. Bazen nöbet sonucu hasta ayağa kalkar. Nöbet sırasında ol-anları hatırlamaz."

Görülebileceği gibi sanık telkinle kolay kandırılabilecek bir yapıdadır. Bu nedenle sanığınbeyan ve ifadesi gönüllü olarak verildiği kabule dilse dahi doğru olup olmadığı çok sıkı bir teste tabi tutulması gerekir ve bu gibi durumda sa-nığı olaya bağlayan çevre delillerin var olup olmadığının ve olayın sanığın ifadesinde izah ettiği şekilde vuku bulup bulmadığının ve bu cinayeti onun işleyip işlemediğinin doğru kabul edilen çevre şahadeti ile desteklenip desteklenmediği-nin araştırılması- gerekir.

İlk Mahkeme, kararında sanığınz ekâ durumunu dikkate alarak sanığı suça bağlayan ifadesini incelediği görülmektedir. Ne var ki İlk Mahkeme sanığın ifadesini teste tabi tutarken gönüllü ifadesinde sözü edilen değnek ile taşın, alınmış olabileceğ-i çıkur ile maktüle ait olduğu iddia edilen varil üzerindeki ceketin mevcudiyetini sanığın ifadesini bir teyit olarak kabul etmiş, ancak sanığı esas suça bağlayabilecek delillerin mevcudiyetini araştırmadığı gibi sanığın ifadesinde söylediği gibi bu suçu i-şleyip işlemeyeceğini de araştırmış değildir. İlk Mahkeme bu hususta şu görüşlere yer vermektedir:

"Sanığın 27.5.1989 tarihinde verdiği gönüllü ifadesi teste tabi tutlduğunda büyük ölçüde teyit edilebilen kısımlarının teyit edildiği bu hususta şahadet ver-en Eşref Günerman, Rıdvan Mülteci ve tahkikat meuru polis müfettiş muavini Vedat Madencioğlu'nun şahadetleri ile gönüllü ifade teyit edildiği gibi olay yerinde tuvalet dışında varil üzerinde Hüseyin Sütçünün ceketinin bulunduğu sanığın olay yerinde bir dal- parçası ve vurmakta kulalndığı taşı aldığı yeri gösterdiği ve alındığı yerde çukur olduğu, yaralının yanında bulunan taş parçaları sanığın ifadesinde dediği gibi vururken taşın parçalandığını, taş parçaları üzerinde insan kanı varlığı saptanmasında şahade-t ve çevresel şahadetlerde sanığı 27.5.1989 tarihinde verdiği emare 16 olarak ibraz olunan ifadesinde söylediklerinin teyit edildiğini göstermektedir."

İlk Mahkemece tabi tutlan bu testin doğru olup olmadığı değerlendiri- lirken, sanığın daha önce açık b-ir ifade verdiğinin ve bu ifadesinde bu taş, dal parçası ve ceket ile kırılmış taş parçalarından hiç söz etmediği gibi cinayeti işlediğini de kabul etmediğinin gözden uzak tutulmaması gerekir. Gönüllü diye kabul edilen 2. ifadesi ise olay yeri polisler tar-afından ziyaret edildikten sonra alınmıştır. İfadede kullanılan ifade tarzı ile cümle bağlantıları dikkate alındığında orta derecedeki geri zekâlı birisinin vereceği bir ifadeye pek uymamaktadır. Bu ifadeyi okuma yazması olmayan sanığın söyleyerek görevli -polis memurlarının yazdığı iddia edilmiştir.

Emare 16 olarak ibraz edilen ifade alınmazdan önce sanık 12 saat gibi çok uzun bir süre ailesine haber verilmeden tutuklu kalmıştır. Sanığın durumu hakkında ifade veren Doktorun şahadetine göre sanığın, sıkışt-ırıldığında bu durumdan kurtulmak için telkinlere uyabileceği ve yalan söyleyebileceği dikkate alındığında ifadenin teyidi bakımından daha maddi çevre şahadetin aranması gerekirdi. Bu yapılmamıştır. Keza daha sonra aşağıda değineceğimiz birçok hususlarda t-ahkikat eksik olduğu gibi sanığın ifadesinde söyledikleri yetit edilmemiştir, şöyle ki:

-1. Sanık ifadesinde sara krizi geçirdiği sırada taşla maktülün başına vurduğunu ve ifadesinde belirttiği gibi maktülü öldürdüğünü söylemektedir. Halbuki yukarıda alıntısını yaptığımız iddia makamı şahidi bilirkişi Doktorun şahadetine göre sara krizi geçire-n sanığın sara nöbeti sırasında yere düşmesi gerektiği gibi olayı da hatırlamaı olası değildir. Bu durumda sanığın olayı hatırlayacak olduğu gibi ifadesine aktarmış olması çok uzak bir ihtimaldir veya verilen tıbbi şahadetle imkânsızdır.
-
2. sara nöbeti sırasında yere düşmüş olamsı gereken sanığın maktülü öldürdüğü tuvaletler içerisinde yerde ve duvarda çok miktarda kan bulunduğu gerek sunulan fotoğraflardan ve gerekse şaahdetten teyit edildiğine göre sanığın elbiselerine kan bulaşacağı -muhakkaktı. Halbuki yapılan araştırma ve sanığın elbiseleri üzerindeki tahlilde herhangi bir kan lekesine rastlanmamıştır.

3. Sanık ifadesinde dalla maktülün ellerine ve ayaklarına vurduğunu ve daha sonra kızarak taş atıp geldiğini, ilkin taşı vurduğunu -sonra tuvaletin içerisine düşen taşı aldığını ve maktülün kafasına izah edildiği gibi vurduğunu ifade etmektedir. Yapılan tetkikte maktülün ellerinde ve ayaklarında herhnagi bir bere ve morarmaya veya vurma izine rastlanmamıştır. Bu husus defaten maktülü h-ayattayken gören doktorlara sorulduğu halde hiçbir iz bulunduğuna dair şhadet yoktur. Bu durumda sanığın dalla ilkin maktüle vurduğu da doğru olamaz ve ifadesi bu hususta da maddi şahadetle tekzip edilmektedir.

4. Bu derece geri zekâlı olan sanığın ifade-sine başvuran polisler maktülün yaralarında ezilmiş taş parçaları armaları ve bu hususta şahadet çağırmaları gerekirdi. Yaraları hakkında suluna şahadette maktülün aldığı öldürücü yara içinde, civarında veya kafasının herhnagi bir yerinde ezilmiş herhangi -bir taş parçasına rastlandığına dair herhangi bir şahadet yoktur. Bu yaraların herhangi bir künt cisimle yapılmış olabileceğine dair şahadet mevcuttur.

5. Sanık ifadesinde dışarıdan aldığı taşı ilkin maktüle savurduğunu, tşaın alnına isabet ettiğini taş-ın yere düştüğünü ve düşen taşı tekrar alarak başına vurarak parçaladığını söylemektedir. Olay gecesi maktülün bulunduğu yerin fotoğrafları çekilmiş ve bize Emare olarak sunulmuştur. Bu emarelerde ne parçalanmış ne de bütün taş görülmemektedir. İddia makam-ının elinde bulunan ve Mahkemeye sunulan Emare fotoğraflara uymayan fotoğraflarda ise taş görülüyor. Bu emralerin nasıl ve ne şekilde düzenlendiğinin izahı da yapılmış değildir. Sadece şahadeti tetkik ettiğimizde tahkikatı yürüten polis çavuşu 564 Vedat -Madencioğlunun yerde taş gördüğü ve taşın alınmasından sonra fotoğraf çektiği ve fotoğraflarda bu nedenle taş bulunmadığı şeklinde bir izahatı vardır. Fakat ne sebeple taşın kaldırıldığı hakkında tutarlı bir izahat verilmemiştir. Bu izahatın saniyen doğru -olabileceğini kabul etmek dahi parçalanmış tüm taş parçalarının vaka yerinden toplanması olası değildi. Keza bunun ne sebeple yapıldığını anlamakta güçlük çekiyoruz.

6. Olay gecesi çağrılan meteoroloji yetkililerinin ifadesine göre ay ışığı yoktu. keza ş-ahadete göre tuvaletler içerisinde elektrik ışığı da yoktu ve bu yer karanlıktı. Sanık ifadesinde ilkin taşı fırlattığını, taşın maktülün alnına isabet ettiğini, sonra yere düşen taşı alıp maktulün başına vruduğunu söylemektedir. Böyle karanlık bir yerde s-anığın taşı nasıl bulup tekrar maktülün kafasına vurabileceğinin izahı da yapılmış değildir. Olaydan sonra vaka yerine gelen polisler tuvaletler içerisinde bir inilti duymalarına rağmen maktülü görmemişler ve çakmak veya kibrit yakmak suretiyle maktülü bu -karanlık yerde tespit edebil- mişlerdir. Sanığın yere düşen taşı bu karanlıkta nasıl alıp tekrar maktülün kafasına vurduğunu izah etmek çok güçtür.

7. Sanık ifadesinde maktülle cinsi münasebette bulunduğu sırada maktülün ağrıdığını ve erkeklik uzvunu dış-arı çekmek zorunda kaldığını ve bunun üzerine asabileşerek ilkin dal, sonra taş alıp izah edildiği şekilde bu cinayeti işlediğini söylemektedir. Cinsi münasebet hususunu teyit eden herhangi bir şahadet yoktur. Yapılan araştırmada maktüle tecavüz edildiği y-önünde kanıtlayıcı herhangi bir şahadet sunulmamıştır. Keza maktül iç elbiselerini giymiş pantolununu çekmiş vaziyette bulunmuştur ki bu da cinsi münasebet hikâyesini nakzetmemektedir. Ancak sanığın ifadesinde maktülün giyinmiş durumunu izah etmeye çalışan- bazı beyanların yer aldığı görülmektedir ki bu hususu da ifadenin bütünü içerisinde değerlendirdiğiizde doğru olamayacağı kanaatindeyiz.

8. Olaydan sonra sanık tuvaletlerde bir yaralı odluğunu söyleyerek Selo pavyondan hastahaneye telefon etmek istemiş-tir. Daha sonra yanına aldığı iki kişi ile beraber bu yaralıya yardıma gitmöiştir. Bununla da yetinmeyerek İnönü meydanındaki taksi yazıhanesinden polise telefon etmek istemiş ve orada ilk anda gördüğü iki polise konu tuvaletlerde yaralı odluğunu söyleyere-k olay yerine götürmüştür. Sanığın bu tavrı hareketleri bir suç işleyen kişinin tavır ve hareketleri değildir. Zeki birisi olmuş olsa suçunu örtbas etmek için bu yola müracaat etmiş olabileceği düşünülebilir. Ancak orta derecede geri zekâlı olan bu kişinin- kurnazca davranarak işlemiş olduğu iddia edilen suçu örtbas etmeye çalışmış olduğunu düşünmek hiç mantıki değildir.

Bütün yukarıda söylediklerimiz ve daha birçok hususlarda, sanığın vermiş odluğu gönüllü ifadede söyledikleri ile sanığı olaya bağlayan ol-ayın vukuu ile ilgili doğru olarak kabul edilen çevre şahadet tezat halindedir. Bu nedenlerle özellikle sanığın durumu, kolaylıkla telkine kanabileceği dikkate alındığında bu ifadesine herhangi bir değer verilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Keza sanığın İl-k Mahkemece dikkate alınmayan açık ifadesinde bu yaralıyı tuvaletlerde gördüğü, kim olduğunu tanıyamadığı, ayrdıma koştuğu ve cinayeti işlemediği şeklindeki beyanı vardır. Kanaatimizce bu açık ifadede söyledikleri olayla pek ilgili olmayan bazı hususlar dı-şında, inanılan şahadet ve sanığın olay sırasındaki tavrı hareketleri ile tamamen uyun içerisindedir ve bu açık ifadede söylediklerinin doğru olma ihtimali kuvvetlidir. Sanığın bu açık ifadesinde söylediklerini, polis esas olayla ilgili olmayan bazı hussul-arda yetit edilmediği gerekçesiyle kabul etmemiş ve izah edildiği şekilde onu tutuklayarak, uzun süre tutuklu kaldıktan sorna sözü edilen ve İlk Mahkemece gönüllü olarak akbul edilen ifdeyi almıştır. İlk mahkeme bu ifadenin gönüllü olduğu hususunda karar v-ermiştir. Biz ifadenin gönüllü olup olamayacağı hakkında kuşkularımızı belitmekle yetineceğiz. Ancak polis karakolunda uzun bir süre tutuklu kalan, orta derecedeki geri zekâlı bu çocuğun kendisine baskı yapıldığı, dayak atıldığı yönündeki iddia ve şahadeti- İlk Mahkemece kabul edilmeyerek polis memurlarının bu hususta verdiği şahadete itibar etmeyi uygyn bulmuştur. Kanaatimizce bu gibi durumlarda daha dikkatli hareket edilmeli ve bu iddiaları yapan sanıkların ekseriyetle söylediklerini teyit edebilecekleri i-kinci bir şahit bulamayacaklarını, aksine polisin son derece avantajlı olarak birbirlerinin söyleidklerini teyit etme imkânı bulunduğunu dikkate alarak, sanıklar tarafından yapılan iddiaların daha ciddi ve dikkatlice incelenmesi gerektiğini vurgulamak iste-riz.

Sırası gelmişken gönüllü olduğu iddia edilerek ibraz edilmek istenen ancak sonradan böyle bir ifadenin gönüllü yapılmadığı ileri sürülen hallerde, ifadelerin kabulü ve bunlara verilecek değer ile bunların doğruluğunun teste tabi tutulması ile ilgili- prensiplere betekrar değinmek lûzumunu hissetmekteyiz.

Gönüllü verildiği ileri sürülen ancak itiraza uğrayan bu gibi ifadelere şüphe ile bakılması gerektiği vurgulanırken başhakim Bouke, regine v. Georghios Sfongaras 22 C.R.R. p.113 at 120'de R.v. Thomp-son /1893) 2 Q.B 12, at p.18'deki kararda hakim Cave'nin söylemiş olduğu şu görüşe yer vermektedir:

"I would add that for my part I always suspect these confessions, which are supposed to be the off spring of penitence and remorse, and which nevertheless -are rapudiated by the prisoner at the trial. It is remarkable that it is of very rare occurrence for evidence of a confession to be given when the proof of the prisoner's guilt is otherwise clear and satisfactory; but, when it is not clear and satisfactory-, the prisoner is not unfrequently alleged to have been seized with the desire born of pentience and remorse to supplement it with a confession:- a desire which vanishes as soon as he appears in a court of jsutice."

Bu görüşleri göz önünde bulunduran İlk- Mahkeme mevcut şahadet ışığında yine de ifadenin gönüllü olduğunu şüpheden ari olarak ispatlandığına karar vermesi halinde böyle bir ifadenin doğruluğunun sıkı bir teste tabi tutulması gerekir.

Yukarıda referansı verilen Sfongaras davasında sayfa 120'de- R.V. Sykes, 8 Cr. App. R. s.233 at 236'da yapılacak testte nelere dikkat edilmesi gerektiği şu şekilde özetlenmiştir:

". The first question you ask when you are examining the confession of a man is, is there anything outside it to show that it was true? -Is it corroborated? are the statemenys made in it of fact so far as we can test them true? ws the prisoner a man who had the opportunity of committing the (offence) is his confession possible? is it consistent with other facts which have been ascertained a-nd which have been, as in this case, proved before before us"? When a confession is retracted as being untrue the need for caution becomes all the greater."

Görülebileceği gibi, gönüllü kabul edien ifadenin ispatlanan sair şahadetle desteklenip desteklen-mediğinin araştırılması gerekir. Sanığın yapmış olduğu gönüllü ifade dışındaki ikrar mahiyetindeki beyanlar genelde, ifadenin ddoğruluğunu teyit olarak kabul edilebilmekle beraber gönüllü ifade ile aynı mahiyette olduklarından bunların da birlikte mütalâa -edilmesi ve ispatlanmış çevre şahadete dayanarak dğruluğunun teste tabi tutulması daha uygun ve salim olacaktır. R.v. Sykes, davasında gönüllü ifadenin teste tabi tutma prensiplerinde ihtar yapılıp yapılmadığının dikkate alınması gerektiğine yer verilmekte-dir. Tabiatıyle duruma göre böyle bir ihtarın anlaşılıp anlaşılmadığı veya sanığın bunu anlayacak düzeyde olup olmadığının da layıkı ile araştırılması gerekir.

Önümüzdeki meselede, aknuni ihtar yapıldığı görülmekle beraber, orta derecede geri zekâlı olan- sanığın yapılan ihtarı anlayabileceği oldukça şüphelidir. Bu hususun ifade teste tabi tutulurken layıkı ile değerlendirilmesi gerekirdi. R. v. Stawrd (1972) 56 Cr. App. R.272 benzer bir davada geri zekâlı bir sanığın verdiği bir ifadenin baskı veya vaa-d yapılmadan alındığı kararına varılmış olmasına rağmen böyle bir ifadenin hiç kabul edilmemesi gerektiği kararına varılmıştır. Bu davada sanığın zekâ geriliği 6 yaşındaki bir çocuk düzeyinde idi. Önümüzdeki meselede ise sanığın zekâ geriliği 7-8 yaşındaki- bir çocuk düzeyinde olduğu kabul edilmiştir. İfade gönüllü olarak kabul edilmekle beraber bu husus dikkate alındığında ikrar mahiyetindeki gönüllü ifadeye verilecek değerin son derece az olması gerektiği gibi bunun doğruluğunun ise çok sıkı bir teste tabi- tutulması gerekmektedir.

Sanığın polise yaptığı şifahi itiraf mahiyetindeki beyana gelince; tecrübeli olması gereken polis mensubu çok ciddi bir suç itirafı ile karşılaştığında böyle bir itirafı defterine yazmayı unuttuğunu söylemekte ve şifahi itirafı -tevsik edeme- mektedir. Bu durum hayli kuşkulu olduğu gibi kullanılan kelimelerin mahiyetini de tespit etme imkânı yoktur.

Yukarıdaki içtihat kararları ışığında ne şartlar altında alındığı belli olmayan böyle sözlü bir beyana sanığın durumunu da dikkate- aldığımızda herhangi bir değer atfedilmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

Yukarıda söylenenler ışığında sanığın İlk Mahkemece gönüllü olarak kabule dilen ifadesinde suçun itirafı ve işlenişi hakkında söyledikleri makul teste tabi tutulduğunda ciddi tenakuzl-ar odluğu ve bu ifadeye dayanışının son derece hatalı odluğu kanaatindeyiz. Sanığı suça bağlayan başka herhnagi bir şahadet de bulunamdığından sanığın hasıl olan şüpheden beraat etmesi gerekir.

Sırası gelmişken bir hususa daha değinmek istiyoruz. Suçun t-ahkikatı sırasında çok ciddi ihmal ve hatalar mevcut olup araşyırılması gereken birçok hususlar araştırılmamıştır. Ayrıca davaya iyi hazırlanan müstenif avukatının mahkemeye son derece yardımcı olduğunu da belirtmeyi uygun bulduk.

Netice olarak 62/89 say-ılı istinaf kabul edilir ve sanığın İlk Mahkemece 3/62 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasasının 205(1)(3) maddelerine aykırı olarak 26.5.1989 tarihinde Hüseyin Sütçü'nün başına taşla vurmak suretiyle bu şahsın ölümüne sebep olma suçundan beraa-t etmesine, oybirliği ile, karar verilir. Keza bu istinafla birleştirilen ve sanığa İlk Mahkemece verilen cezanın az olduğuna karşı Başsavcılık tarafından yapılmış olan 45/89 sayılı istinaf da reddolunur.


(N. Ergin Salâhi) (Niyazi F. Ko-rkut) (Taner Erginel)
Yargıç Yargıç Yargıç

15 Haziran 1990






-1


13



-


Full & Egal Universal Law Academy