Yargıtay Ceza Dairesi Numara 4.5/1975 Dava No / Karar Tarihi 28.06.1975
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 4.5/1975 Dava No / Karar Tarihi 28.06.1975
Numara: 4.5/1975
Dava No: /
Taraflar: Menteş Aziz ve diğeri ile Başsavcılık arasında
Konu: Yabancıya Mal Satma - Mal Sahibi - Koçan - Vekil-Asıl ilişkisinde mal satın alınması - Yediemin (Trustee) -Mahkemenin arazi satışına ilişkin bir sözleşmenin bazı şartlara aynen ifasına emredebilme yetkisi- Mahkemelerin meselelere Ahkâmı Umumiye ve Nısfet Hukuku ilkelerini uygulamaya yetkili olması - Trust Hukukuna göre kazanılan hakların geçerliliği - Trust Hukukuna göre bir trustun nasıl meydana geleceği - Trust Hukuku - Hukuk müşaviri ile müşterisi arasındaki ilişkinin gûvene dayanması - Müdafaa - Şahadet – Şayia şahadet -İstinaf - İspat külfeti -Mens Rea - Emare evrakın asıllarının ibrazı zorunluluğu - Vekâlet anlaşması ile satış snlaşması arasındaki fark - Tercûman aracılığı veya yardımı ile elde edilen bilgilerin şayia şahadet olması ve geçerli olarak kabul edilememesi - Çoğunluk Kararı -
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 28.06.1975

- Konsolide edilmiş
Ceza İstinaf No. 4/75 ve 5/75
(Dava No. 73/75; Girne)

YÜKSEK MAHKEME HUZU-RUNDA.

Mahkeme Heyeti: Ülfet Emin, Ahmet İzzet ve Şakir S.İlkay.

İstinaf eden: Menteş Aziz, Lefkoşa (4/75) ve
Mehmet Said, Lefkoşa (5/75)
ile
Aleyhine istinaf edilen: Baş Savcılık,
-a r a s ı n d a.

İstinaf eden Meteş Aziz şahsen hazır.
Mehmet Said namına: Talât Kürşat.
Aleyhine istinaf edilen namına: Celâl Karabacak.


Yabancıya Mal Satma - Sanıkların 6/1969 sayılı Kurala aykırı Türk
Cemaatına Mensup Olmayan bir Şirkete taşınmaz m-al devretmesi ve Tapu muamelesi yapması - Sanık 1'in hisseli olan taşınmaz malları Rumdan satın alıp %51 hissesi Ruma ait olan bir yabancı şirkete devretmek, Sanık 2'nin ise Sanık 1'in vekili olarak Tapu devir muamelesini yapmak suretiyle suç işlemesi - İl-k Mahkemenin çoğunluk kararı ile Sanıkların suçlu olduğuna hükmetmesi ve Sanıkları para cezasına çarptırması.

İstinaf - Mâhkûmiyet aleyhine istinaf - İstinafın oyçokluğu ile reddi.

Yabancıya mal satma - Sanığın Şirket vekili olarak şirket nam ve
hesabı-na hareket ettiğini iddia ederek kısa bir süre de olsa önce kendi ismine kaydettiği malları şirkete devretmekle, 6/69 sayılı Kurala aykırı suç işlemiş olması.

Fasıl 224 Taşınmaz Mal (Tasarruf, Kayıt ve Takdiri Kıymet) Yasası -
Mal sahibi - Yasanın 2 ve -40(1) maddeleri - Bir taşınmaz mal için ferağ takrirnamesi yapıldığında malın ferağını kabul eden şahsın o malın sahibi olmaması ve malın Tapuda kaydının yapıldığı andan itibaren mal sahibi olması.

Mal Sahibi - Ferağ takrirnamesi verilen bir malın ferağın-ı kabul
edenin Tapuda kayıt yapıldıktan itibaren mal sahibi olması.

Koçan - Koçanın, koçanda ismi görülen şahsın ilk bakışta mal sahibi
olduğunu gösterir bir belge olması ve şahsın mal sahibi olduğu hususunda ilk bakışta (prima facie) bir şahadet teşk-il etmesi.

Tapuda kayıtlı mal sahibi olduğu görülmekle beraber malın böyle bir şahsa ait olmadığı ve böyle bir şahsın mal sahibi olmadığı birçok haller ileri sûrûlebilmesi.

Fasıl 149 Sözleşme Yasası - Yasanın 142 ve 146. maddeleri - 142.
maddeye göre b-ir işlem yapmays yetkili kılınan vekil; yetki veren asıl olur - 146. maddeye göre vekilin yetkisi açık veya zımni olabilir.

Fasıl 149 Sözleşme Yasası - Yasanın 148(1) ve 171. Maddeleri 148(1).
maddeye göre vekil olarak tayin edilen bir şahsın yasal olan- herhangi bir eylemi yapmaya yetkili olması - 171. maddeye göre vekilin asılın direktiflerine uyması gerekir; uymaması halinde bir zarar meydana gelirse vekil asılı tazmin eder, bir kazanç meydana gelirse bu kazancı da asıla vermeye mecbur olur.

Fasıl 149- Sözleşme Yasası - Yasanın 76 ve 176. maddeleri - 176.
maddeye göre asılın bilgisi olmaksızın, vekilin asıl yerine, kendi nam ve hesabına herhangi bir eylem yaparsa, 76. maddede belirtilenlere bakılmaksızın, asılın vekilin bu eylemle sağladığı herhangi b-ir hakı talep edebilmesi.

Vekil-Asıl ilişkisinde mal satın alınması - Bir malın satın alınmasına
yetkili kılınan vekilin malı kendi namına tescil ederse, tescil ettiği andan itibaren mezkûr malın, asıl için yediemini (trustee) olması.

Yediemin (Truste-e) - Bir mal satın almaya yetkili kılınıp malı kendi
adına tescil eden vekilin asıl için yediemini olması - Nısfet Hukuku ilkeleri uyarınca Trust Hukukuna (güvene dayanan eylemler hukuku) göre başkasının parası ile satın aldığı taşınmaz malı kendi ismin-e kaydeden şahsın parayı verenin yediemini olması.

Mal sahibi olarak Tapuda görülen şahsın mal sahibi olmadığının iddia edilmesi halleri - Malı asıl için yediemin olarsk tutan vekilin malı
asıls devretmeyi emreden İngiliz içtihat kararları.

Vekilden as-ıl namına hareket etmekle beraber taşınmaz malı kendi adına tescil ettikten sonra Asılın Fasıl 149 Sözleşme Yasasının 176. maddesine dayanarak mezkûr malların kendi aıîına tescil edilmesini sağlıyabilip sağlayamayacağı - 176. madde ile verilen hakkın Fasıl-
232, Arazi Satışı (Aynen İfa) Yssasında öngörülen şartlara. tabi olup olmaması.

Fasıl 232 Arazi Satışı (Aynen İfa) Yasası - Bir sözleşmenin aynen
ifasına emir verilebilmesi için öngörülen şartlar.

Mahkemenin arazi satışına ilişkin bir sözleşmenin bazı- şartlara aynen ifasına emredebilme yetkisi.

14/60 sayılı 1960 Adalet Mahkemeleri Yasası - Yasanın 29(1)(c) maddesi
- Mevzuattaki hükümler saklı kalmak kaydıyle Mahkemelerin Ahkâmı Umumiye (Common.Law) ve Nısfet Hukuku (Equity) ilkeletini davalara tatbi-k edebilmesi - Bu maddeye göre Nısfet Hukuku ilkeleri uyarınca yürürlükte olan Tröst (Trust) Hukukunun (güvene dayanan eylemler hukuku) Mahkemelerin uygulaması gerekir.

Mahkemelerin meselelere Ahkâmı Umumiye ve Nısfet Hukuku ilkelerini uygulamaya yetkili -olması - Bu cümleden olmak üzere Nısfet
Hukuku ilkeleri uyarınca yürürlükte olan Tröst (Trust) Hukukunu (güvene dayanan eylemler hukuku) Mahkemelerin uygulaması gerekir.

Nısfet Hukuku ve Ahkâmı Umumiye - Bunlarla ilgili ilkeleri
Mahkemelerin davalara ta-tbik edebilmesi - Nısfet Hukuku ilkeleri uyarınca yürürlükte olan Trust Hukukunun da (güvene dayanan eylemler hukuku) Mahkemelerce tatbiki gereği.

3/60 sayılı Yasa ile değiştirilmiş şekli ile Fasıl 224 Taşınmaz Mal (Tasarruf, Kayıt ve Kıymet Takdiri) Yasa-sı - Yasanın 4( 1 ) maddesiBu
maddeye göre taşınmaz mallarla ilgili bir hakkın bu Yasa hükümlerinde öngörülen hallerde sağlanabilmesi, ancak Tröst Hukukuna göre kazanılan hakların bu maddeyle saklı tutulmuş olması - Bu nedenle Tröst Hukukuna göre kazanıl-an hakların geçerli olması.

Trust Hukukuna göre kazanılan hakların geçerliliği - Fasıl224 Taşın-
maz Mal (Tasarruf, Kayıtve Kıymet Takdiri) Yasasının4(1)
maddesine göre bu hakların saklı tutulması nedeniyle geçerli
olacağı görüşü.

Trust Hukukuna g-öre bir trustun nasıl meydana geleceği - Nısfet
Hukuku ilkelerine göre bir trustun, sarih trust (express trusts) veya zımni trust (implied, constructive and resultingtrusts) olarak iki şekilde meydaria gelmesi - Sarih trustüri sarihbir
belge veya sarih -bir anlaşmaveya sarih bir yasa hükmünden
doğması; Zımni trustün ise herhangi bir şahsın taşınır veya taşınmaz bir mal veya hak ile ilgili güvene dayanan bir muamele
yapmasından veya bazı hal ve şartlardan doğması.

Trust Hukuku - Trust Hukukuna göre bir ş-ahsın herhangi bir taşınmaz
malı başka bir şahsın parası ile alması ve malı kendi adına tescil etmesi halinde böyle bir şahsın parayı verenin Yediemini olması ve Nısfet Hukuku ilkelerine göre yedieminin malın mülkiyetini parayı verene devretmesi gereği.
-
Hukuk müşaviri ile müşterisi arasındaki ilişkinin gûvene dayanması -
Bu ilişki nedeniyle kazanç sağlayan hukuk müşavirinin Nısfet Hukuku ilkelerine göre bu kazancı müşterisine devretmesi gerekir.

Fasıl 193 Yediemin Yasası - Yasanın 3. maddesi - Maddeye- göre
"trust" ve "yediemin" kelimelerinin zımni trustleri de kapsaması.

Fasıl 193 Yediemin Yasası - Yasanın 43(g) ve (h) maddeleri - Taşınmaz
malın mülkiyetinin veya başka bir hakkın kendisine devredilmesini talep etmeye hakkı olan şahsın 43(g) ve (h)- maddelerine göre 28 gün zarfında böyle bir talebi kabul etmeyen yediemine karşı dava açabilmesi ve Mahkemenin bu hususta temlik kararı verebilmesi.

Mahkemenin Fasıl 193 Yediemin Yasasınınn 43(g) ve (h) maddelerine dayanarak malın mülkiyetinin veya başka -bir hakkın yedieminden hakkı olan şahsa devredilmesi için Temlik kararı verebilmesi.

Taşınmaz malda yararı olan şahsın Fasıl 193 Yediemin Yasasının 55. maddesine göre taşınmaz malla ilgili herhangi bir emir verebilmesini Mahkemeden talep edebilmesi.

6-/1969 sayılı Tûrk Cemaatına Mensup Olmayan Şahıslara Gayrı Menkul Mal Satışım Meneden Kural - Bu Kuralın 2, 3(1) ve 5(a) maddelerine
aykırı yetkili makamdan izin almaksızın yabancıya mal satma ve
4 ve 5(a) maddelerine aykırı bu hususta Tapu muamelelerind-e
bulunma.

Ceza Usulû - Müdafaa - Sanığın yabancıya mal satmayı vekil olarak ve
yabancı nam ve hesabına hareket ederek yaptığı ve hiçbir zaman mala sahip olmak istemediği için kötü niyetli olmadığı savunması - Savunma ile ilgili bu iddialarda şahadete g-öre çelişkiler olması ve şahadetin bu iddiaları teyit etmemesi.

Şahadet - Sanıkların savunma olarak ileriye sürdüğü iddiaların
çelişkiler içermesi ve tutarlı olmaması - Sanıkların şahadetinin güvenilir olmaması.

İstinaf - Yabancıya mal satma ve tapu -muameleleri yapma suçundan
mahkûm olan Sanıkların bunu yabancı şirketin vekili olarak ve kötü niyetli olmadan yaptıkları nedeniyle İik Mahkemenin hükmü aleyhine istinaf etmesi - İstinaf Mahkemesinin şahadeti değerlendirmede İlk Mahkemenin hata yapmadığı -ve yaptığı bulgular ile vardığı sonucu yapabilmesi için önünde yeterli şahadet olduğundan istinafı reddetmesi.

Ceza Usulû - İspat külfeti - Yabancıya mal satma suçunda ispat külfeti
- İddia Makamının suçu şüpheden ari olarak ispat etmesi
gerekmekle bera-ber 17/70 sayılı Kural ile tadil edilmiş 6/1969 sayılı Kuralın 3. maddesine göre dava konusu malları satmadığı hususunda Mahkemeyi tatmin etme külfetinin Sanıkta olması.

Yabancıya mal satma suçunda Sanığa düşen ispat külfeti - 17/70
sayılı Kural ile tadi-l edilmiş 'şekliyle 6/1969 sayılı Türk Cemaatına Mensup Olmayan Şahıslara Gayrı Menkul Mal Satışını Meneden Kuralın 3. maddesine göre Sanığın taşınmaz malı satmadığı hususunda Mahkemeyi tatmin edecek şekilde ispat etmesi gerekir.

6/1969 sayılı Tûrk Cemaat-ına Mensup Olmayan Şshıslara Gayrı Menkııl Mal Satışını Meneden Kural - Kuralın gayesi - Kuralın 7 ve 8.
maddelerı - Kuralın lafzı ve ruhunun bir Türk malının Türkten gayrı birisine geçmesini önlemek veya kontrol etmek olması - Sanıkların Rumdan mal satı-n alıp yıne Ruma satmasının Kuralın gayesine aykırı olup olmaması - İstinaf Mahkemesinin bir süre dahi olsa malı kendi ismine kaydeden Sanığın Kurala aykırı suç işlemiş olduğuna, çoğunluk kararı ile hükmetmesi.

Mens Rea - Sanığın kötü niyetli olup olmamas-ı - Niyetin tüm şahad'ete
göre tespit edilebilmesi.

Şahadet - Emare evrakın asıllarının Mahkemeye ibraz etme zorunluluğu -
Asılları ibraz edilmeyen evrakın şahadet olarak değerlendirilme-mesi ve doğruluğunun teste tabi tutulmaması.

6/1969 sayılı Türk- Cemaatına Mensup Olmayan Şahıslara Gayrı Menkul Mal Satışını Meneden Kural - Kuralın 7. maddesıne göre yabancıya
mal satmak için Yürütme Kurulundan izin almak gerekir - Kuralın 10. maddesi - 10. maddeye göre bu izin müracaatlarını değerlendirmek ve Yürütm-e Kuruluna tavsiyelerde bulunmak üzere
10 kişilik bir Müşavir Heyet ihdas edilmesi.

Emare evrakın asıllarının ibrazı zorunluluğu - Asıllarının kaybolması
veyâ ibrazının imkânsız veya pek müşkül olması halinde suretlerınin şahadet olarak kâbul edilip de-ğerlendirilebilmesi.

Vekâlet anlaşması ile satış snlaşması arasındaki fark - Farkı izah
eden (1876) 46 L.J.Q.B. 617'deki içtihat kararı.

Ceza Usulû - Yabancıya mal satma suçunda yetkili makamdan satış için
izin almak üzere müracaat edilmiş olsaydı ve-rilebileceği savunması - Bu savunmanın suçu ortadan kaldırmaması; ancak hafifletici bir neden olabileceği.

Şahadet - Şayia şahadet - Tercüman aracılığı ile söylenenlerin şayia
şahadet olması.

Tercûman aracılığı veya yardımı ile elde edilen bilgilerin -şayia şahadet olması ve geçerli olarak kabul edilememesi.

Çoğunluk Kararı - 14/1960 sayılı Adalet Mahkemeleri Yasası - Yasanın
27. maddesi - Mahkemenin oyçokluğu ile aldığı kararın geçerli karar olması.

OLAY: Sanık 1 bir avukat, Sanık 2 ise onun kâtib-idir. Sanıklar yabancı
bir şirkete iki parça taşınmaz mal sattılar. Sanık 2, Sanık 1'in vekili olarak Tapudaki devir muamelelerini yaptı.
Her iki Sanık 6/1969 sayılı Türk Cemaatına Mensup Olmayan Şahıslara Gayrımenkul Mal Satışını Meneden Kurala aykırı -olarak yabancıya taşınmaz mal satmakla ve yine aynı Kurala aykırı bu mallarla ilgi Tapu devir muamelelerinde bulunmakla itham edildiler.
Sanık 1 sözkonusu malları yabancı şirketin isteği üzerine, şirket nam ve hesabına satın aldığını ve kendisinin mal sahi-bi olmadığını dolayısıyle malı kendisinin satmış addedilemeyeceğini iddia etti.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ile üyeleri ayrı ayrı karar verdiler.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı kararında Sanık 1'in daha ilk safhada ve ilk fırsatta şirketin ajanı olduğunu söyl-emesinin bu hususta samimi olduğunu göstermekte olduğunu, ancak mevcut durum dolayısıyle polisin bu izahatın doğruluk derecesini araştıramayacağı gibi Sanığın da şirketin müdür veya müdürlerini çağırmak veya diğer şekillerle bunu ispat yoluna gidemeyeceğin-i, Şirketin Sanık 1'e para göndermesi ile Sanık 1 in hisselere bölünmüş durumda olan malları satın almaya başlamasının aynı tarihe rastlamasının bir tesadüf olabileceği gibi bu paranın malların satın alınması amacıyle gönderilmesinin aynı derecede muhtemel- olduğunu ve Sanık 1'in iddiasının doğru olma olasılığı bulunduğunu belirtti ve Sanık 1'in yabancılara mal satışını yasaklayan 6/69 sayılı Kural bakımından mal sahibi addolunamayacağı ve Sanık 1'in şirketin bir ajanı olduğu bulgusuna vardı. Bu bulgular ışı-ğında Sanıkların suçlu olamayacağı kanaatine varan Mahkeme Başkanı Sanıkların beraat etmesi gerektiği görüşünde olduğunu belirtti.
İlk Mahkemenin çoğunluk kararını veren iki yargıç Tapuda mal sahibi görülen bir şahsın malın gerçek sahibi olduğunu, Tapuda i-smine mal kayıt edilmiş olan bir şahsın bu malın sahibi olmadığını fakat malı emaneten veya başka bir nedenle isminde kayıtlı tuttuğunu iddia etmesinin tasawur edilemeyeceğini, bu nedenle Sanık 1'in şirketin nam ve hesabına hareket ettiğini ve adına kayıtl-ı dava konusu malların mal sahibi olmadığının kabul edilemeyeceğini belirtti ve Sanık 1'in dava konusu malları Rumlardan satın almaya başlamazdan önce dava konusu malları bir anlaşma ile şirkete sattığı sonucuna vararak bu bulgu ışığında Sanıkları itham ol-dukları suçlardan mahkûm etti.
Sanıklar mahkûmiyet kararını ayrı ayrı istinaf ettiler. İstinaflar birleştirilerek dinlendi.
Sanıklar birbirine benzer istinaf sebepleri ileri sürdüler. Sanıklar istinaflarında İlk Mahkemenin mevcut şahadet ışığında
Şirketin -nam ve hesabına hareket ettiğine ve 6/69 sayılı Kural maksatları bakımından dava konusu taşınmaz malların mal sahibi olmayacaklarına karar vermemekle hata ettiğini öne sürdüler.

SONUÇ: Yüksek Mahkemeyi oluşturan Yargıçlardan birisi azınlık kararı
vere-rek istinafın kabul edilmesi gerektiği görüşünü belirtti. Diğer iki yargıç ayrı kararlar yazmakla beraber istinafın reddedilmesi gerektiği sonucuna vardılar.
Çoğunluk kararını oluşturan ve istinafın reddine hükmeden yargıçlardan birisi Sanıkların Türk Cema-atına mensup olmayan yabancı bir şirkete bölünmemiş hisseler olarak bulunmakta olan taşınmaz malları tüm hisseleri satın aldıktan hemen sonra devrederken yetkili makamdan izin almadıklarında ve tüm işlemleri bilerek ve isteyerek yaptıklarında herhangi bir -ihtilâf olmadığını belirtti. Sanığın müdafaasında dava konusu malları yabancı şirketin nam ve hesabına aldığını ve hiçbir zaman mal sahibi olmak istemediğini yani kötü niyeti olmadığını ileri sürdüğünü, ancak -burada Sanığın direkt olarak niçin bu malları -şirketin ismine geçirmediği sorusunıın akla geldiğini, Sanığın bu soruya muhtelif safhalarda muhtelif cevaplar verdiğini; bunlardan birinin intikaliye vergisinin az ödenmesi olduğunu, bu izahatın ise İlk Mahkemede gerek azınlık ve gerekse çoğunluk kararını- veren Yargıçlarca kabul edilmediğini, çünkü tatminkâr bir izahat oluşturmadığını belirtti. Bu konuda ikinci izahatın şirketin hisseli mal almak istememesi olduğunu belirten Yüksek Mahkeme Yargıcı İlk Mahkemenin çoğunluk kararında bu izahatla ilgili söylen-en şirketin hisseleri Rumlardan toplamak için herhangi bir risk almak istemediği ve bir süre için dahi olsa bile Sanık 1'in malları kendi ismine kaydettirdiği görüşünün doğru olduğu ve buna göre Sanık 1'in kendi namına hareket ettiği sonucuna varmanın kaçı-nılmaz olduğu kanaatine vardı ve 17/70 sayılı Kuralla tacül edilmiş şekliyle 6/69 sayılı Kurala göre Mahkemeyi dava konusu malları satmadığı hususunda tatmin etme külfetinin Sanığa düştüğü dikkate alındığında İlk Mahkemenin yukarıda belirtilen Sanığın iki -izahatını kabul etmemekte haklı olduğuna ve bu bulguları yapabilmesi için huzurunda yeterli şahadet olduğuna hükmetti. Sanık 1'in şahadetine inanılmaması için ortada başka sebe ler de mevcut olduğunu belirten Yüksek Mahkeme Yargıcı, bu sebeplerden birinin -Sanığın konu yabancı şirkete yazdığı iki mektup olduğunu, mektupların asıllarının niçin ibraz edilmediğinin izah edilmediğini, keza bu şartlar altında ibraz olunan evrakın doğruluğunun teste tabi tutulamayacağını, çünkü tek taraflı muhabere olduğu için ibr-az etmek isteyen tarafın yazmadığı bir mektubu, bile yazdı diye, ibraz edebileceğini belirtti.
Müdafaa şahidinin ise İngilizce bilmediği ve Sanık 1'in tercümanlığı ile sözkonusu şirketin müdürü ile konuşmasına dayanılamayacağı, Sanık 1 in kendisinin verdi -i ahadet üvenilir bir şahadet olmadığına göre müdafaa şahidinin Sanık 1 in ağzıyle verdiği şahadetinin de güvenilir olmadığı kanaatine vardı. Çoğunluk kararından birini veren bu yargıç sonuç olarak Tapuda kayıtlı olan ve elinde koçanı bulunan her şahsın 6/-69 sayılı Kurala göre, diğer manaları bir tarafa, kayıtlı mal sahibi olduğuna ve sözkonusu malların Sanık 1'in isminde çok kısa bir süre kalmış olmasının 6/69 sayılı Kurala göre işlediği suçu önlemeyeceğine hükmetti.
Azınlık kararını veren Yüksek Mahkeme Y-argıcı, Tapuda kayıtlı mal sahibi olarak görülen şahsın ilk bakışta sözü geçen malın sahibi addedilebileceğini, başka bir deyimle koçanın, koçanda ismi yazılı olan şahsa ait olduğu hususunda ilk bakışta (prima facie) bir şahadet teşkil ettiğini, fakat Tapu-da kayıtlı mal sahibi olduğu görünmekle beraber malın böyle bir şahsa ait olmadığı birçok haller bulunduğunu belirtti. Bu hallerden birinin vekilin yediemin olarak malı isminde tutması olduğunu ve Asılın gerek Sözleşme Yasası veya Yediemin Yasası, gerekse -Nısfet Hukuku veya Trust Hukuku uyarınca malı geri alabileceğini belirten azınlık kararı İlk Mahkemenin çoğunluk kararında dava konusu malların mülkiyeti ile ilgili belirtilen yasal durumun hatalı olduğu bulgusuna vardı. Sanık 1' inci dava korıusu malları -şirketin nam ve hesabına aldığı hususunda verdiği izahatın bazı gerekçelerini tatminkâr bulmamakla birlikte doğru olma olasılığının da bulunduğu kanısına varan azınlık kararını veren Yargıç, bunun Sanıklara düşen ispat külfeti bakımından yeterli olduğunu b-elirtti ve istinafın kabul edilmesi gerektiği sonucuna vardı.

Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
Thomas Antoni Theodorou v. Christos Theori Hj. Antoni (1961)
C.L.R. s.203.
2- Lees v. Nuttall (1834) 3 MY and K. s.819.
Longfield Parish Council v. R-obsom (1913) 29 T.L.R. s.357.
4- Austin v. Chambers (1837) 6 CL and F.l HL. (E.R. Vol.VII
s.598 sayfa 611)
5- Jacobus Marler Estates, Ltd. v. Marler (1916-1917) All E.R.
s.291.
6- Rochefoucauld v. Boustead (1897) 1 Ch. s.196.
7- Soar v. -Ashwell (1893) 2 Q.B.D. s.390 sayfa 393, 396 ve 397.
8- Gissing v. Gissing ( 1970) 2 All
9- Dyer v. Dyer (1788) 2 Cox Eq.
10- In Re A. Policy No.16402 of The Scottish Equitable Life
Assurance Society (1902) 1 Ch.
11-- Pettitt v. Pettitt ( 1969) 2 AllE.R. s.385 sayfa 406.
12- Cave v. Mackenzie (1877) L.J. 46 Ch. s.564.
13- 29/73 sayılı Mehmet Ekrem ile Türk Emniyet Müdürlüğü
arasındaki Ceza İstinaf.
14- Taylor v. Salamon (1838) 4 MYL and Cr. s.139 -(41 English
Reports s.53, 55).
15- The King v. Ettirdge (1909) 2 K.B. s.28.
16- Dyke v. Elliot V.. Gauntlet (1872) L.R. 4 PC s.184 sayfa 191.
(E.R. Vo.l7, s.373, sayfa 377.
17- Dixon v. The London Small Arms Co. (1876) 46 L.J.Q.B. (CA-)
s.617 sayfa 632.

Atıfta Bulunulan Bilimsel İçtihatlar:
1- Bowstead On Agency 9. Baskı s.105.
Halsbury's Laws of England -3 Edn. Vol.l, s.184.
Halsbury's Laws of England 3 Edn. Vol.l4 s.625.
Halsbury's Laws of England 3 Edn. Vol.36 s.85.
Maxwell On Interpretation of Statutes 11. Baskı, s.221.


__________________

H Ü K Ü M
Ülfet Emin:
-4/75 sayılı istinafta istinaf eden (73/75 ceza davasında sanık 1) ve 5/75 sayılı istinafta istinaf eden (73/75 sayılı ceza davasında sanık 2) Girne Ağır Ceza Mahkemesinde açılan 73/75 sayılı ceza davasında 1970 yılının 17 ve 38 sayılı kurallarının -ikinci- maddeleri ile tadil edilen 1969 yılının 6 sayılı Kuralın 2(3)(1) ve S(a) maddelerine aykırı olarak 24 Nisan 1971 tazihinde Girne kazasında yukarı Girne Yatsimiez" mevkünde kâin 2440 koçan numaralı bir dönüm 2,500 ayak kare tarla ile 584 koçan numaralı 2 d-önüm bir evlek tarla ve bir harup ağacından ibaret mallarını Türk cemaatına mensup olmayan bir ahsa ani Kier Cyprus Limited isimli Şirkete Türk Yönetimi yetkili makamından izin almaksızın cem'an K.L.18,750.-ya sattıklarından ve aynı Kuralın 4 ve 5(a) madde-lerine aykırı olarak sözü geçen malları Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahsa yani Kier Cyprus Limited isimli Şirket ismine devredilmesi için tapu muamelesi yaptıklarından kabahatlı bulunarak satış yaptıklarından dolayı 1. sanık K.L.200.- para cezasına v-e 2. sanık da K.L.SO.- para cezasına çoğunluk kararı ile mahkûm oldular. İstinafın duruşmasına başlamazdan önce her iki istinafın konsolide edilmesine karar verildi.
-
Sanıklar ayrı ayrı istinaf etmekle beraber ileri sürülen istinaf sebepleri hemen hemen aynıdır ve özetle şöyledir:

1. Ağır Ceza Mahkemesi verilen geçerli ve inanılır şahadeti değerlendirmeyip yanlış ve hatalı olarak sui niyet olduğuna hükmetmekle hatay-a düşmüştür.

2. Sanıklar aleyhine verilen şahadet eleştirilip doğru bir teste tabi tutulduğu zaman sanıklara mesmu herhangi bfr suç mevcut olmadığından Ağır Ceza Mahkemesi sanıkları mahkûm etmekle hataya düşmüştür.
3. Verilen tüm şahadet muvacehesinde ith-am konusu kural maksatları için sanıkların itham konusu emlâkin malsahibi olamayacaklarına dair Ağır Ceza Mahkemesi karar vermekle hataya düşmüştür.

4. Ağır Ceza Mahkemesi istintaksız olarak Mahkeme huzurunda verilen ve şahadet olarak ibraz olunan emarele-re değer vermeyerek sanık 1'in Kier Cyprus Limited nam ve hesabına veya hüviyeti açıklanmayan bir asıl namına hareket ettiğine dair bulgu yapmayarak sanık 1'i mahkûm etmekle hataya düşmüştür.
5. Verilen tüm şahadet ışığında Ağır Ceza Mahkemesi sanıkları ma-hkûm etmekle hataya düşmüştür.

Ağır Ceza Mahkemesine başkanlık eden Lefkoşa Kaza Mahkemesi Reisi davanın olguları hususunda özetle şunları söylemiştir.
"Dava konusunu teşkil eden 2540 ile 584 numaralı koçan tahtindeki gayri menkul mallar Girne kazasında y-ukarı Girne' de Yatsimies mevkünde olup sırası ile 1 dönüm 2500 ayak kare ile iki dönüm bir evlek tarla ve bir harup ağacından müteşekkil gayri menkul mallar idi. Söz konusu gayri menkiıller şahadete göre hiç olmazsa 1937'den 2 Nisan 1971'e kadar Kıbrıs Ru-m Cemaatına mensup şahıs veya şahısların kayıtlı malları idi.
İddia Makamınca iddia ve müdafaa tarafından da teslim edildiği gibi söz konusu mallar 2 Nisan 1971 tarihinde 1/6 hisse nisbetinde 10 Türk Cemaatına mensup olmayan yani Kıbrıs Rum Cemaatına mensu-p şahısların isimlerinde kayıtlı idi ve Sanık 1 bu hisselerin tümünü 3 Nisan ile 8 Nisan 1971 tarihleri arasında, her iki tarih de dahil, sözkonusu Rumlardan niza konusu olaıı bedeller karşılığında şahsen ve vekili Mustafa Çakır vasıtasıyle satın almış ve -sözkonusu mallar ismine 24.4.1971'de tescil edilmiştir.
Yine İddia Makamınca iddia ve müdafaa tarafından' da teslim edildiği gibi sözkonusu malların sanık 1'in ismine tescil edildikten hemen sonra aynı gün sanık 1 bir vekâletname ile tayin ettiği vekili sa-nık 2 sözkonusu gayri menkulleri Kier Cyprus Limited Şirketine -bundan sonra sadece Şirket olarak anılacaktır- satmış ve şirket ismine tescil 5.5.1971'de yapılmıştır. Sanıklar Kier Cyprus Ltd.'e satış yapmadan 6/69 sayılı Kuralın ön gördüğü makamdan satış -için izin almamıştır."

Davanın duruşması esnasında İddia Makamı sanık 1'in söz konusu malları Rumlar'dan K.L.12,650.-ya satın aldığını ve Kier Cyprus Ltd.'e (bundan böyle Şirket olarak isimlendirilecektir) K.L.18,750.-ya sattığını iddia etmiş, sanık 1 ise- bu malları, şirketin isteği üzerine, Şirket nam ve hesabına satın aldığını iddia etmiştir.

Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı hükmünde sanık 1' in iddiasının doğru olmasının olasılı olduğunu, bu nedenle bu gibi hallerde gereken isbat külfetini sanık 1'in yerine- getirdiği kanaatına vardı. Bu hususta Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı hükmünde aynen şunları söyledi:
"Hakikatlar safhasında da belirtildiği gibi sözkonusu malların Rumlardan satın alınmağa başlangıç tarihi 3.4.1971' dir. Sanık 1 bu malları satın alırken şirk-etin bir ajanı olduğunu gerek Mahkemede ve gerekse polisin ona tebliğ ettiği davaya verdiği cevapta ısrarla söylemiştir. Wills On Circumstantial Evidence 7th edition sayfa 114'de son paragrafta şöyle denilmektedir:

'There are three occasions upon which ev-ery man who is tried upon indictment has had the opportunity of giving an explanation of his conduct or of mentioning any defence he may have: first, when he is originally charged ..... by a police officer making inquries or affecting his arrest ....'


S-anık 1 de daha ewel söylendiği gibi bütün ilgili zaman larda Şirketin bir ajanı olduğunu 11.12.1974de polisin ona dava tebliğ ettiği tarihte iddia etmiştir. Sanık 1 in daha ilk safhada ve ilk fırsatta böyle bir iddiâda bulunması şirketin ajanı olduğu husu-sundaki iddiasında samimi olduğunu veya hiç olmazsa işbu iddiasının doğru olabileceği ihtimalinin varit olduğunu göstermiştir. Ancak Sanık 1'in bu izahatının dğruluk derecesini, mevcut durum dolayısıyle polis araştıramazdı. Bu çok doğru olmakla beraber ay-nı mazaret sanık 1 için de sözkonusudur, diğer bir deyimle sanık da izahatını daha etkili bir şekilde isbatlayamazdı çünkü mevcut durum dolayısıyle şirket müdür veya müdürlerini Mahkemeye celbedemezdi. Yukarıdakilere ilâveten şirketin sanığa banka vasıtası-yle 3.4.1971 tarihinde ıC.L.14,500.- gönderdiğidir. Şirket bu parayı sanık 1'e niçin göndermiştir? Sanığın şirketten başka maksatlar için alacağı olmayabilir miydi? Hatırda tutulması lâzımdır ki arsaların satın alınmaya başlangıç tarihi 3.4.1971' dir. Her -iki işlemin de aynı tarihe rastlaması büyük bir tesadüf eseri miydi: Olabilir ancak şirketin gönderdiği paranın da söz konusu malların satın alınmasında harcanması hiç olmazsa aynı derecede muhtemeldir.

Netice itibarıyle sanık 1'in sözkonusu gayri menkull-eri muhtelif Rum sahiplerinden satın alırken onun Şirketin bu maksatlar için ajanı olduğunu bir bulgu olarak bulurum. Bu bulguma vasıl olurken itiraz edilmeden Emare IV ve Emare V olarak Mahkemeye sunuian emarelerden tamamen sarfı nazar ettim ve onlara hiç- kıymet vermedim."

Diğer taraftan Ağır Ceza Mahkemesinin iki hakimi olgularla ilgili Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının yaptığı bulgu ile hemfikir olmadılar. Her iki hakim de sanık 1'in 3.4.1971 de dava konusu malları satın almaya başlamadan önce Şirket ile b-ir satış sözleşmesi yaptığı kanaatına vardılar. Bu kanaata varırlarken gerekçe olarak çoğunluk kararını veren Hâkim hükmünde şunları söylemiştir.
"Kanunlarımıza göre Tapuda ismine mal kayıt edilmiş olan şahıs bu malın sahibi olmadığını fakat malı emaneten -veya baş-ka bir nedenle isminde kayıtlı tuttuğunu iddia edebilir mi: Kanaatımca kanunlarımıza göre Tapuya giderek mal satın alan bu maksat için tapuda beyanname imzalayan ve tapuda kayıtlı mal sahibi olarak görülen şahıs malın gerçek sahibidir. Alan şahıs-lar eğer Türk iseler alınan malla-r da Türk malı olmuştur. Bunun aksini düşünmek bir şahsın gerçek durumu gizleyerek tapuya yalan beyanda bulunabileceğini ve bütün gayri menkullerin kayıtlı sahiplerinden başka sahipleri bulunabileceğini kabullenmek olur ki- kanaatimce tasawur edilemez. Hata veya hile gibi durumlar olmadıkça Tapuda mal sahibi görülen bir şahıs malın gerçek sahibidir ve malla ilgili olan diğer şahıslar ile meselemizde Kier Cyprus Ltd. ve Maarif ile aralarındaki ilişki kontrata bağlı bir ilişki- olmaktan öteye geçemez. Bu nedenle 1. sanık dava konusu malın 3.4.1971 tarihinden 24.4.1971 tarihine kadar gerçek sahibi olmuştur."

Çoğunluk kararını veren Hâkim mülkiyetin devri ile ilgili şunları söyledi:-
"Mülkiyetin devrinde T apuda beyanatın yapıldı-ğı tarih önemlidir. Bu nedenle koçanın yazıldığı tarihe bakmamak gerekir."

İlk önce mülkiyetin devri ile ilgili söylenenlerin ışığında hukuki durumun ne olduğunu incelemeyi uygun gördüm. Fasıl 224, Gayri Menkul Mal (Tasarruf, Kayıt ve Takdir) Kanunu'nun 2-. maddesi malsahibini şöyle tarif etmektedir:-

" 'Owner' means the person entitled to be registered as the owner of any immovable property whether he is so registered or not."

Öyle anlaşılıyor ki çoğunluk kararını veren hâkimler Tâpuda herhangi bir ferağ- takrirnamesi yapıldığında, malın ferağını kabul eden şahsın malın kayıtlı sahibi olmaya hak kazanmış olduğunu addettiler. Halbuki Fasıl 288, Arazi Ferağ Kanunu, hangi hallerde herhangi bir gayrı menkul malın ferağ edilebileceği ve ferağ muamelesi yapıldığ-ı hallerde dahi, Tapu Müdürünün, bazı şartlar yerine getirilinceye kadar, kayıt muamelesini yapmamaya yetkili olduğu hususunda hüküm mevcuttur. Fasıl 224'ün 40(1) maddesi ise herhangi bir gayri menkul malın ferağının tapuda kaydı yapılıncaya kadar ferağın -geçerli olmayacağını öngörmektedir. Herhangi bir gayri menkul mal için Tapuda ferağ beyanı yapıldığında ferağı kabul eden şahıs Fasıl 224'ün 2. maddesi gereğince "mal sahibi" addolunabilmesi için ferağ muamelesinin, Fasıl 224'ün 40(1) maddesi gereğince Tap-uda kayıt edilmesi gerekir. Fasıl 224'ün 40(1) maddesine göre mülkiyet, ancak Tapu defterlerinde mülkiyetin devri hususunda yapılan ferağ muamelesinin kayıt yapıldığı andan itibaren, devrolunur. Fasıl 224, madde 40(1) tahtında öngörülen kaydın sanık 1 namı-na ne vakit yapıldığı hususunda herhangi bir şahadet yoktur, ancak 24.4.71 tarihinde sanık 1'in namına dava konusu mallar için koçan isdar olunduğu hususunda şahadet mevcuttur. Bu nedenle sanık 1 ancak 24.4.71' de koçan isdar edildiği gün, mal sahibi olmuş-tur. Dolayısıyle çoğunluk kararının mülkiyetin devri ile ilgili kanuni durumun ne olduğu hakkında söyledikleri hatalıdır.

Şimdi de çoğunluk kararını veren hakimin kayıtlı mal sahipleri ile ilgili yukarıda iktibas ettiğim hükmü incelemeyi uygun gördüm. İkt-ibas edilen hükümdene çoğunluk kararını veren hakimler ferağ muamelesinin yapıldığı andan itibaren malı ferağen kabul edenin (transfteree), hata veya hile gibi durumlara olmadıkça, malın gerçek sahibi addolunduğu kanaatına vardıkları görülüyor. Tapuda kayı-tlı mal sahibi olarak gösterilen şahıs kanaatımca sadece bu gibi şahsın ilk bakışta sözü geçen malın sahibi olduğu addolunur. Başka bir deyimle, koçan, kayıtlı olan şahsın mal sahibi olduğu hususunda ilk bakışta (prima facie) bir şahadet teşkil eder. Tapud-a herhangi bir şahıs kayıtlı mal sahibi olduşu örülmekle beraber malın böyle bir şahsa ait olmadığı ve böyle bir şahsın mal sahibi olmadığı birçok hallerde ileri sürülebilir. Bak, Thomas Antoni Theodorou v. Christos Theori Hj.Antoni (1961) C:L.R. 203.

Bu- davada sanık 1 dava konusu malları Şirketin isteği ve direktifi üzerine Şirket nam ve hesabına satın aldığını ve kendisinin malsahibi olmadığını, malların tümü Şirkete ait olduğunu iddia etti. Daha soıira belirtildiği gibi Mahkemenin azınlık kararını vere-n Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı sanık 1'in 6/69 sayılı iCural bakımından mal sahibi addolunamayacağını ve sanık 1'in Şirketin bir ajanı olduğunu belirtmiştir. Diğer taraftan çoğunluk kararını veren hakimler sanık 1'in Şirketin bir ajanı olarak hareket etmedi-ğini, sanık 1'in dava konusu maiları Rumlardan satın almaya başlamazdan önce dava konusu malları bir anlaşma ile Şirkete sattığını belirttiler. Mahkeme huzurunda veri1en tüm şahadet ve Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanı ile diğer hakimlerin olgular ile ilgili -bulguları göz önünde tutulduğunda dava konusu muamele aşağıdaki hallerin herhangi birinin vukuu ile meydana gelebilir.

l. 3 Nisan 1974' den önce Şirket sanık 1' e dava konusu malları Şirket nam ve hesabına satın almak için yetki verdi.

2. Sanık 1 işbu ye-tkisini kullanırken Şirket nam ve estın alacağı malları direkt olarak ilk önce kendi namına kaydettirecekti ve kaydı yaptırdıktan hemen sonra malları Şirketin namına kaydettirecekti.
3. Sanık 1 sözü geçen malları direkt olarak Şirketin namına kaydetti rece-kti.
4. Sanık dava konusu malları satın almazdan önce Şirkete sözlü bir anlaşma ile satmış ve kendisine kayıt yapıldıktan sonra şirkete devret mişti r.

Fasıl 149, Mukavele Kanunu'nun 142. maddesine göre herhangi bir şahıs için bir işlem yapmaya istihdam e-dilen bir şahıs vekil olur ve diğer şahıs asıl olarak tesmiye olunur. 146. maddeye göze ise herhangi bir vekilin yetkisi sarih veya zımni olabilir. 148(1) maddesine göre ise herhangi bir eylemi yapmaya yetkili olan bir vekil böyle bir eylemi yerine getirme-k için herhangı bir kanuni eylemi yapmaya yetkilidir. Aynı kanunun 171. maddesine göre herhangi bir vekil bir eylemi yaparken asılın kendisine verdiği direktiflere uyması gerekir; Vekil başka türlü hareket ederse ve bu hareketten dolayı herhangi bir zarar -meydana gelirse böyle bir zarar için asıl vekil tarafından tazmin edilir. t-ierhangi bir kazanç sağlarsa böyle bir kazancı da asıla vermesi gerekir. 176. madde ise asılın bilgisi olmaksızın vekil, asıl yerine, kendi nam ve hesabına herhangi bir eylem yapar-sa asıl, Mukavele Kanunu'nun VIII. Kısmında yani 76. maddede belirtilenlere bakılmaksızın, vekilin böyle bir eylemden aladığı herhangi bir hakkı talep edebilir. Mukavele Kanunu'nun 191 1 maddesine göre ise eğer herhangi bir vekil başka bir şahıs ile bir -mukavele yaparsa diğer şahsın vekilin vekil olarak hareket ettiğini bilmemesine rağmen, asıl mukavelenin ifasını talep edebilir fakat bu gibi hallerde diğer şahsın vekile karşı olan hakları asıla karşı da mahfuz kalır. 192. maddeye göre ise vekil ile diğer- şahıs arasında yapılan mukavelenin ifasının yerine getirilmesi asıl tarafından talep edildiği hallerde, asılın Mukavele tahtındaki vekilin mükellefiyetlerini yerine getirmesi gerekir.

Herhangi bir malı asıl için satın almaya yetkili kılınan herhangi bir -şahıs her ne sebeple olursa olsun malı kendi namına tescil ederse, tescil ettiği andan itibaren mezkûr malın, asıl için, yeddiemini (trustee) olur. Bu hususta Bowstead On Agency 9. baskı s.105' de şunlar yer almaktadır.
"Where an agent who is employed to p-urchase property on behalf of his principal, purchases it in his own name or on his own behalf, and it is conveyed or transferred or otherwise made over to him, he becomes a trustee thereof for the principal."
ve Halsbury's Laws of England Vol.l s.184'de ş-unlar yer
almaktadır:-
"If he .(agent) purchases property in his own name on behalf of his principal, and has the legal estate transferred to himself, he is a trustee for his principal in respect of the property."

Lees v. Nuttall (1834) 2 MY and K.819 d-avasında gayri menkul mal satın almak için yetkili kılınan bir şahıs satın alınan malı kendi ismine tescil ettirirse o malı asıl (principal) nam ve hesabına yeddi
emin olarak elinde bulundurduğu hususunda karar verilmiştir. Bu hususta Longfield Parish Coun-cil v. Robson (1913) 29 T.L.R.357 davasında da teyıd edılmıştır. O davada davacı korporasyon Haziran 1911'de 12 acres bir tarlayı satın almak için karar aldı. Davacılara göre davalı davacılara korporasyondan mada bir şahsın bu malı daha iyi şartlar altında- satın alabileceğini teklif etti. Bunun üzerine davacılar sözü geçen malın' K.L.800.-ya kadar satın alınması için davalıya yetki verdiler. Davalı sözü geçen malın müzayede ile satılacağı yere gitti. Artırmaya iştirak etti ve sözü geçen malı K.L.400.-ya sat-ın alarak kendi ismine kaydettirdi. K.L.400.- parayı da bizzat kendisi kendi cebinden verdi. Davalı sözü geçen malı korporasyon nam ve hesabına satın aldığını reddetti ve daha ileriye giderek korporasyonun bu malı satın almak için mukavele yapmaya yetkisi -olmadığını ileri sürdü. Davaya bakan hâkim davalının sözü geçen malı korporasyon nam ve hesabına satın alacağı ve alış fiatı kendisine ödeninceye kadar sözü geçen malı korporasyonun nam ve hesabına yeddiemin olarak tutacağı hususunda korporasyonu inandırdı-ğı kanaatına vardı ve davalının sözü geçen malın kendisıne ait olduğunu addetmeye hakkı olmadığına kanaat getirdi ve davalının sözü geçen malı korporasyona devretmesıne, ödediği K.L.400.-nın ödenmesi şartı ile, emir verdi. Bu hususta Warringtorı J. şunları- söyledi:-
"The defendant led the council to believe that if he bought the land he would hold it for them upon their paying the purchase money and expenses incurred. The defendant had no right to regard the land as his own, providing the council obtained t-he necessary consent to pay him the purchase price and expenses."

Aynı hususta Austin v. Glıambers (1837) 6 CL and F.1 HL davas-ında The Earl of Halsbury Lord High Chancellor bu hususta şunları söyledi:-

"Now there have been two points made for the Appellant, impeaching the sale; one was, that when Mr. Austin, the owner of the property, found that there must be a sale, he desired -Mr. Chambers to attend and buy it for him as his agent. The other point was, that Mr. Chambers being his attorney, and bound to do the best he cöuld for his employer, could not support a purchase, which he had made, of his client's property.

"My Lords, I -have no hesitation in saying, that if either of these propositions were made out in the affirmative, the Appellant would be entitled to recover this property, making, of course, compensation, or -repayment rather, to Mr. Chambers, of the monies which he has expended upon the property."

Austin davasında davacı bazı gayri menkul malların sahibi idi. Davacı borçlu bulunduğu cihetle aleyhine gayri menkul mal satışı müzekkereleri isdar edıldi ve mallar-ın müzayede ile satışına gidildi.
Davalı satış müzekkeresi isdar eden alacaklılardan biri idi. Satış gününde davalı artırmaya iştirak etti ve en fazla artıran davalı olduğu için davalı alıcı olarak ilân edildi. Satış bedelini ödedi fakat ödenen satış bedel-leri kendisinden önce gelen satış müzekkerelerini ödemeye kâfi gelmedi. Davalı davacının avukatı idi. ve satışın ertelenmesini sağlamak için bazı teşebbüslerde bulundu. Nitekim ilk önce satış 26 Mart 1819'da yapılacağı halde davalının müdahalesi ile 13 Nis-an 1819'a ertelendi. Davacı davalınan sözü geçen malları davacının nam ve hesabına satın aldığını, dolayısıyle davalının davacı için malların yeddiemirıi olduğunu iddia ederek malların kendisine devrolunmasını talep etti. Davaya gitmezden çok önce davacı d-avalıdan aynı talepte bulundu. Davalı sözü geçen malı davacının nam ve hesabına aldığını reddetmekle beraber satış bedeli, diğer masraflar ve kendisinin se.tış müzekkeresi tahtında alacağı olan para ödendiği takdirde malları davacıya devretmeyi kabul etmiş-ti. Fakat davacı parayı bulamadığı için böyle bir muamele yapılamadı. Aradan 10 sene geçti ve bu 10 sene zarfında davalı malları kontrolunda bulundurdu ve dilediği gibi idare etti. Davanın duruşması esnasında, davacı, satış esnasında ve satıştan sonra dava-lının arkadaşları ile yaptığı konuşmada sözü geçen malı davacı için satın alacağını söylediği hususunda şahadet ibraz etmiştir. Mahkeme bu şahadet ışığında davalının sözü geçen malların davacı için yeddiemini olduğu kanaatına vardı ve malların davacıya dev-rolunmasına emir verdi.

Yine bu hususta acobus Marler Estates Ltd. v. Marler (1916 -1917) All E.R. 291 davasında Lord Parker of Waddington şunları söyledi:-
"It is no doubt well settled that in equity an agent cannot, without the consent of his principal,- given with full knowledge of the material facts and under circumstances which rebut any presumption of undue influence, retain any profit acquired by him in transactions within the scope of the agency. The principal can always in such a case treat the pro-fit as acquired on his own behalf, and insist on its being accounted for to him. For the same reason an agent whose duty it is to acquire property on behalf of his principal, cannot, without the like consent, acquire it on his own behalf and subsequently r-esell it to his principal at an enchanced price. In such a case the principal can treat the property as originally acquired for him and the re-sale as nugatory, and may, therefore, recover from the agent the money paid on such re-sale less the original pri-ce and the expenses incurred by the agent in acquiring the property. This, however, only applies where the relationship of principal and agent existed at the time when the agent acquired the property."

ve yine bu hususta Rochefoucauld v. Boustead (1897) 1- Ch. 196 davasında şunlar yer almaktadır:
"Therefore a person claiming land conveyed to another may prove by parol evidence that it was so conveyed on trust for the claimant, and may obtain a declaration that the grantee is a trustee for him."

Çoğunluk ka-rarını veren hakimler sanık 1'in satın aldığı malı kendi arzusu ile Şirkete devretmediği hallerde Şirketin asıl olarak sanık 1'e sözü geçen malı asıla devretmek için mecbur etmeye hakkı olmadığı kanaatına vardılar. Çünkü bu hususta hükümde şunlar yer
alma-ktadır:-
"Fakat burada sanık özellikle bir hukukcu olduğu için üzerine mal kayıt edildiği andan sonra malın sahibi olduğunu ve arzu etmediği takdirde malı Kier Cyprus Ltd.'e devretmeyeceğirıi biliyordu. Nitekim şahadetinin bazı kısımlarında bunu açıkça söy-lemiştir. 1. sanık şahadetinde 'hisseler toplandıktan sonra uzun bir devre üzerimde kalırsa mal değerlenebilirdi ve o zaman malı kendilerine devretmememden korkuyorlardı' demiştir ki bu da malı satın aldığı ve Tapuda beyanatta bulunduğu andan itibaren kend-i malı olduğunu hem 1. sanık hem de Kier Cyprus Ltd. in bildiğini gösterir."

Kanaatımca hâkimlerin işbu kanuni bulguları hatalıdır. Asıl Mukavele Kanununun 176. maddesi gereğince, Mahkemeye müracaat ederek sanık 1'in dava konusu malları Şirkete tescil etm-esini sağlayabilirdi. Her ne kadar da Fasıl 232, Arazi Satış (Özel İfa) Kanunu gayri menkul mal satışı için herhangi bir mukavelecıamenin özel ifasına emir verilmesi için bazı şartların, örneğin mukavelenamenin yapıldığı günden itibaren 21 gün zarfında Tap-uya yatırılmasını, herhangi bır dava açmazdan önce satıcıya çağırıda bulunarak malın devredilmesini talep etmeyi ve davanın mukavelenamenin yazıldığı günden itibaren 2 ay zarfında açılmasını, yerine getirilmesinı öngörmekte ise de Mukavelc Kanunu'nun 176. -maddesi gereğince asıla verilen hak Fasıl 232'de belirtilen şartlara tabi değildir. Bunun da nedeni Mukavele Kanunu nun 176. maddesi özel olarak gerek Mukavele Kanunu nun 76(1)(2) maddesi gereğince öngörülen şartların, gerekse Fasıl 232' de öngörülen şartl-arın uygulanmadığını sarahaten belirtmektedir. Esasında Fasıl 232, sadece gayri menkul mal satışını ilgilendiren mukavelelere şamildir. Satış ile ilgili olmayan hallere şamil değildir.

Buna ilâveten 14/1960 sayılı, 1960 Adalet Mahkemeleri Kanunu'nun 29(1)-(c) maddesine göre hukuk veya ceza yetkisini kullanan her Mahkeme Anayasa tahtında yapılan veya onun tahtında tatbik edilebilen Cumhuriyetin herhangi bir kanunu ile vaz olunmuş veya vaz olunacak başkaca hükümler mahfuz kalmak şartıyle ga ri mektup Ahkâmı -Umumiye (Common Law) ve nısfet hukuku (equity umdelerini tatbik eder. Bu maddeye göre nısfet hukuku ilkeleri uyarınca yürürlükte olan tröst (trust) hukukunun (güvene dayanan eylemler hukuku) Mahkemeler tarafından uygulanması gerekir. Çünkü tröst hukuku ile- ilgili herhangi bir kanun bugüne kadar vaı olunmuş değildir. 3/60 sayılı Kanunla tadil
edilmiş şekli ile Fasıl 224'ün 4(1) maddesi gereğince Fasıl 224 tahtında gayri menkul mallarla ilgili herhangi bir hak v.s. Fasıl 224 ün hükümlerinde öngörülen hallerde- sağlanabilir ancak tröst hukuku tahtında kazanılan tüm haklar aynı madde tahtında saklı kılınmıştır. 4(1) maddesinin ilgili hükmü aynen şöyledir:
"Notwithstanding anything contained in paragraph (c) of subsection (1) of sectiori 28 of the Courts of Justic-e Law or in any Law amending or replacing the same, and subject to the provisions of this section, the law relating to trusts, the law relating to vakfs and the provisions of any other Law in force for the time being, no estate, interest, right, privilege,- liberty, easement or any other advantage whatsoever in, on or over any immovable property shall subsist or shall be created, acquired or transferred except under the provisions of this Law."

-Fasıl 224'ün 4(1) maddesinden sarahaten anlaşılıyor ki tröst hukuku tahtında kazanılan herhangi bir mülkiyet, ayni, intifa tasarruf, v.s. hakkı Fasıl 224'ün hükümlerine bakılmaksızın, geçerlidir. Bu husus 1 Ekim 1955'de geçirilen Fasıl 193, yeddimenin (tru-stee) Kanunundan önce 18 Ağustos 1955'de yayınlanan yeddiemin kanun tasarısında zamanın Başsavcısı tasarının gaye ve gerekçelerinde sarahaten belirtilmiştir. Gaye ve gerekçelerde aynen şunlar yer almaktadır:
"The English law relating to trusts is mostly de-veloped by the doctrines of equity and as such is applicable to Cyprus under the provisions of Section 33(1)(c) of the Courts of Justice Law, 1953, and it is expressly saved in connection with immovable property by section 3A of the İmmovable Property (Ten-ure, Registration and Valuation) Law (Cap.231).
The law, however, relating to trustees is mainly embodied in the Trustee Act, 1925, which does not extend to Cyprus and for this reason it is necessary to make legislative provision therefor."

Yukarıda iktib-as edilen gaye ve gerçeklerde atıfta bulunulan 1933, Adalet Mahkemeleri Kanununun 33(1)(c) maddesi, halen meriyette olan 1960, Adalet Mahkemeleri Kanununun 29(1)(c) maddesi olmuştur. Aynı iktibasta bahsolunan Fasıl 231'in 3A maddesi de şimdi Fasıl 244'ün (-4). maddesi olmuştur. Nısfet hukuku uyarınca tröst hukukunun tröst ile ilgili en mühim ilkeleri bir tröst'ün nasıl meydana geldiğidir. Bir tröst genel olarak iki şekilde meydana gelebilir.

Bunlardan birincisi sarih tröst (express trusts) adlanriırılan trö-st'tür ki bu gibi tröst ancak sarih bir belge veya sarih bir anlaşma veya sarih bir kanunun hükümlerinden doğar. İkincisi ise zımni trösttür (implied, constructive and resulting trusts) ki bu gibi tröst ancak herhangi bir şahsın herhangi bir menkul veya ga-yri menkul mal veya hak ile ilgili güvene dayanan bir muamele yapmasından veya bazı ahval ve şeraitten doğar. Bu hususta Soar v. Ashwell (1893) 2 Q.B.D. 390 davasında s.393'de Lard Esher M.R. şunları söyledi:-
"If there is created in expressed terms, whet-her written or verbal, a trust, and a person is in terms nominated to be the trustee of that trust, a Court of Equity, upon proof of such facts, will not allow him to vouch a Statute of Limications against a breach of that trust. Such a trust is in equity -called an express trust. If the only relation which it is proved the defendant or person charged bears to the matter is a contractual relation, he is not in the view of equity a trustee at .all, but only a contractor; and equity leaves the contractual rela-tion to be determined by the common or statute law. If the breach of the legal relation relied on, whether such breach be by way of tort or contract, makes, in the view of a Court of Equity, the defendant a trustee for the plaintiff, the Court of Equity tr-eats the defendant as a trustee become so by construction, and the trust is called a constructive trust;"

Bowen L. J. ise s.396-' da şunları söyledi:-
"An express trust can only arise between the cestui que trust and his trustee. A constructive trust is one which arises when a stranger to a trust already constituted is held by the Court to be bound in good faith and in conscience b-y the trust in consequence of his conduct and behaviour. Such conduct and behaviour the Court construes as involving him in the duties and responsibilities of a trustee, although but for such conduct and behaviour he would be a stranger to the trust. A con-structive trust is therefore, as has been said, 'a trust to be made out by circumstances'."

s. 397' de ise şunları söyledi:-
"H-is possession of such property is never in virtue of any right of his own, but is coloured f rom the first by the trust and confidence in virtue of which he received it. He never can discharge himself except by restoring the property, which he never has he-ld otherwise than upon this confıdence;"

Zımni tröst (resulting trust) ile ilgili Halsbury's Laws of England Vol.l4 s.625'de şunlar yer almaktadır:-
"A reulting trust may arise solely by opeıation of Law, as where, upon a purchase of land, one person prov-ides the purchase-money and the conveyance is taken in the name of another. There is then a resulting trust in favour of the person rovidin the money, unless f rom the relation between the two, or from other circumstances, it appears that a gift was intend-ed."

-Zımni tröst hususunda Gissin v. Gissin (1970) 2 All E.R. 780, s.782' de Lord Reid şunları söyledı:-
-"I agree that this depends on the law of trust rather than on the law of contract, so the question is under what circum
stances does the husband become a trustee for his wife in the absence of any declaration of trust or agreement on his part. It is not di-sputed that a man can become a trustee without making a declaration of trust or evincing any intention to become a trustee. The facts may impose on him an implied, constructive or resulting trust."

-ve s.790' da ise Lord Diplock şunları söyledi:
"A resulting, implied or constructive trust - and it is unnecessary for present purposes to distinguish between these three classes of trust- is created by a transaction between the tustee and the cestui que t-rust in connection with the acquisition by the trustee of a legal estate in land, whenever the trustee has so conducted himself that it would be inequitable to allow him to deny to the cestui que trust a beneficial interest in the land acquired. And he wil-l be held so to have conducted himself if by his words or condnct he has induced the cestui que trust to act to his own detriment in the reasonable belief that by so acting he was acquiring a beneficial interest in the land."

Tröst hukukuna göre herhangi -bir şahıs herhangi bir gayri menkul malı başka bir şahsın parası ile satın alırsa ve satın aldığı malı kendi namına tescil ederse böyle bir şahıs böyle bir malın parayı verenin yeddiemini olarak sahibi bulunmaktadır. Bu hususta Dyer v. Dyer (1788) 2 Cox Eq-.Cas.92, s.93'de Eyre C.B. şunları söyledi:
"The clear result of all the cases, without a single exception, is, that the trust of a legal estate, whether freehold, copyhold, or leasehold; whether taken in the names of the purchasers and others jointly, or -in the names of others without that of the purchaser; whether in one name or several; whther jointly or successive -results to the man who advances the purchase- money. This is a general proposition, supported by all the cases, and there is nothing to con-tradict it."

Eyre C.B.'nin Dyer v. Dyer davasında belirttiği prensibin yalnız gayri menkul mallara değil menkul mallara da şami-l olduğu hususunda In Re. A. Polic No.6402 of The Scottish Equitable Life Assurance Society 1902 1 Ch. davasında Joyce J. tarafından karara bağlanmıştır.

Dyer v. Dyer davasında Eyre C.N. tarafından belirtilenler Pettitt v. Pettitt 1969 2 All E.R. 385 dava-sında Lord Upjohn tarafından tasvıp edıldı ve s.406' da bu hususta şunları söyledi:
"It is far more likely to be solved by the doctrine of resulting trust, namely, that in the absence of evidence to the contrary if the property be conveyed into the name of- a stranger he will hold it as trustee for the person putting up the purchase money and if the purchase money has been provided by two or more persons the property is held for those persons in proportion to the purchase money that they have provided.

-Ağır Ceza Mahkemesinin gerek başkanı gerekse diğer hakimleri dava konusu malların Şirketin parası ile satın alındığına kanaat getirmiş-lerdir. Bu nedenle tröst hukuku ilkeleri uyarınca dava konusu mallar sanık 1'in ismine tescil edildiği andan itibaren san-ık 1 şirket için dava konusu malların yeddiemini olarak mal sahibi idi. Nısfet hukuku ilkelerine göre yeddieminin malın mülkiyetini hakiki sahibine devretmesi gerekir.
Yukarıda bahsolunanlara ilâveten sanık 1 Şirketin hukuk müşaviri olduğunu söylemiş ve bu- husus Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri tarafından kabul edilmiştir.
Bir hukuk müşaviri ile müşterisi arasında ilişkiler güvene dayanarı ilişkiler addolunur ve bu gibi ilişkilerden S oliâ ıama k yuşaviri yaptığı işlerden kendine herhangi bir kazanç ğ y Bö le- bir ilişkideri dolayı herhangi bir kazanç sağlarsa nısfet hukuku ılkeleri uyarınca bö le bir kazancı müşterisine devretmesi 5gde kşr Bu hususta Halsbury's Laws of England 3rd Edn. Vo1.36. s.8 unlar yer almaktaslır:-
"A solicitor who enters into a transact-ion with a client or on whom a client confers a substantial benefit other than the solicitor's proper remuneration by disposition inter vivos, will not be able to uphold the transaction or will not be permitted to retain the benefit, if the transaction is -called in question by the client."

Herhangi bir hukuk müşaviri müşterisi ile aralarında olan güvene dayanan ilişkilerden dolayı- herhangi bir iş yapar ve bu işten şkendi namına bir kazanç veya mal alırsa bu gibi kazanç veya malın mü terisi için yeddiemini olur kanaatındayım.

Fasıl 193 Yeddiemin Kanunu'nun 3. maddesine göre "tröst" ve
"yeddiemin" kelimeleri zımni tröstleri de kaps-ar. 3. maddenin ilgili kısmı aynen şöyledir:-
" 'trust' does not incTude the duties of chargee, but with this exception the expressions 'trust' and 'trustee' extend to implied and constructive trusts."

Yeddiemin Kanunu'nun 43(g) maddesine göre herhangi bi-r gayri menkul malın mülkiyetinin veya başka bir hakkın kendisine devrolunmasına hakkı olan bır şahıs yeddieminden gayri menkul malın mülkiyetini veya başka bir hakkı kendisine devretmesini taleb etmesi ve yeddiemin mülkiyeti veya herhangi bir hakkı 28 gün- zarfında devretmeyi reddetmesi halinde Mahkeme gayrımenkul malın mülkiyetinin veya herhangi bir hakkın haklı olan şahsa devrolunması için bir temlik emri verebilir. Aynı Kanunun 43(h) maddesine göre herhangi bir menkul mal veya onunla ilgili bir hak yeddi-emine tescil edilmiş veya geçmişse ve Mahkeme uygun görürse böyle bir mülkiyetin veya hakkın mahkemenin uygun göreceği şahsa devrolunması için Mahkeme bir temilk emri verebilir. 43(g) ve (h) maddeleri aynen şöyledir:-
"43. In any of the following cases, n-amely -
............................................
(g) where a trustee jointly or solely entitled to or
possessed of any interest in immovable property or entitled to a contingent right therein, has been required, by or on behalf of a person entitled -to require a transfer of the immovable property or interest or a release of the right, to transfer the immovable property or interest or to release the right, and has wilfully refused or neglected to transfer the immovable property or interest or release t-he right for twenty-eight days after the date of the requirement;

(h) where immovable property or any interest therein is
vested in a trustee whether by way of charge or otherwise, and it appears to the Court to be expedient,
Court may make an order (in- this law called a vesting order) vesting the immovable property or interest therein in any such person in any such manner and for any such interest as the Court may direct, to such person as the Court may direct:"
Yeddiemin Kanunu'nun 5-5. maddesine göre Yeddiemin Kanunu tahtında gayrimenkul mallar ile ilgili herhangi bir( emir herhangi bir gayrimenkulde yararı olan herhangi bir şahsın person beneficiary interested) müracaatı ile verilebilir.

Yukarıda özet olarak iktibas edilen içtihat k-ararları, nısfet ve tröst hukuku ilkeleri, Yeddiemin Kanunu ve Mukavele Kanunu'nun ilgili tüm hükümleri göz önünde tutulduğunda herhangi bir şahıs herhangi bir malı satın aldığında başka bir şahıs, duruma göre, aşağıdaki haklara sahiptir.

1. Malı satın al-an şahıs m.lı başka bir şahsın direktifi, isteği üzerine veya başka bir şahsın vekıli olarak satın almış ve mal sahibi ile bir mukavele yapmış ise, satın alınan mal kendisine veya asıla temlik edilmemiş ise, asıl, Mukvele Kanunu'nun 191 ve 192. maddeleri -ve nısfet hukuku gereğince, yapılan mukavelenin kendi namına ifasına gidebilir. Bak Cave v. Mackenzie (1877) L.J. 46 Ch.564.

2. Malı satın alan şahıs malı başka bir şahsın dierktifi, isteği üzerine veya başka bir şahsın vekili olarak satın almış ve kendi -rıamırıa temlik etmiş ise, Mukavele Kanunu'nun 176. maddesi veya
tröst hukuku veya Yeddiemin Kanunu gereğince Mahkemeye müracaat ederek böyle bir malın kendisine temlik edilmesi için Mahkemeden bir emir alabilir.

3. Malı satın alan şahıs malı başka bir şa-hsın parası ile satın almış ise ve kendi namına temlik ettirmiş ise, tröst hukuku veya Yeddiemin Kanunu'nun hükümleri gereğince parayı veren şahıs Mahkemeye mürâcaat ederek malın kendisine temlik edilmesi için bir temlik emri alabilir.

4. Malı satın alan -şahıs muameleyi güvene dayanan bir ilişki neticesi olarak yapmışsa ve aralarında avukat ve müşteri ilişkileri mevcut ise ve malı kendi namına temlik ettirmişse nisfet ve tröst hukuku uyarınca müşteri Mahkemeye müracaat ederek böyle bir malın kendisine teml-ik edilmesirıi sağlayabilir.

Yukarıda belirtilenlerin ışığında görülüyor ki mal herhangi bir şahsın isminde tapuda kayıtlı görünmesine rağmen, böyle bir malın hakikatta başka birisine ait olduğu, üzerine kayıtlı olan şahsın malı başka birisirıin nam ve he-sabına yeddiemin olarak elinde bulundurduğu ve başka birisinin namına tescil edilmesi gerektiği haller olabilir. Bu nedenle Bidayet Mahkemesi çoğunluğunun dava konusu malların mülkiyeti ile ilgili belirttikleri kanuni durum hatalıdır. Dolayısıyle işbu hata-lı kanuni duruma istinad ederek olgular hususunda vardıkları bulgu da hatalıdır.

Buna ilâveten çoğunluk kararını veren hakim sanığın müdafaa şahidi olarak çağırdığı Mustafa Çakırın şahadetine hiç değinmedi. Mustafa Çakır şahadetinde 1 Nisan 1971'de sanık -1'in bir İngiliz ile beraber kendisini gördüğünü ve Rumların malın İngilizin nam ve hesabınâ sanığın satın almak istediklerini söylemiştir. Çakır şahadetine devamla dava konusu malların Rumlardan satın alınmasında aracılık yaptığını hatta bir hisse satın a-lındığında o hissenin sanık 1'in namına tescil edilmesi için sanık 1'in vekili olarak Tapuya gittiğini ve ferağ muamelesini Sanık 1 namına kabul ettiğini, işbu ferağ muamelesi bittiği gün İngilizin kendisini gördüğünü ve hizmetlerine mukabil K.L.100.- verd-iğini söylemiştir. Şahidin İngilizden K.L.100.- aldığı hususundaki şahadet istintakâ dahi tabi tutulmamıştır. Çakırın sanık 1 namına Tapuda ferağ muamelesi kabul ettiği hususunda verdiği şahadet İddia Makamı şahidi No.2 tapu memuru Vasfi H. Ramadan tarafın-dan da teyid edilmiştir. Hiç şüphe yoktur ki Çakırın vermiş olduğu işbu şahadet sanık 1'in iddia ve izahatını teyid etmektedir.

Çoğunluk kararını veren hakim sanığin verdiği şahadeti ve diğer şahadeti tezekkür ederken sanığın Şirketten aldığı ilk ödemenin- 3.4.71 tarihine isabet ettiğini, bugün de sanık daha malı satın almadan önce Şirket ile satış sözleşmesi yaptığını ve Şirketten aldığı paranın bir kısmı ile malı satın aldığını gösterdiği kanaatına vardı. Hâkim hükmünde devamla, bu durumun yani 1. sanığın- mal sahibi olmadan Şirket ile satış sözleşmesi yapması veya bu maksatla para alması Şirket ile aralarındaki anlaşmanın satış olmadığını göstermediğini ve 1. sanık
ile Şirket arasındaki sözleşmerıin bir satış sözleşmesi ölabileceğini, Tapuda da satış beyan-ı yapıldığını ve 1. saruğın verdiği izahatların makul olmadığına göre 1. sanığın Şirketle satış sözleşmesi yaptığını herhangi bir makul şüpheden ari olarak inandığını belirtmiştır. Sanık 1'in Şirket ile 3.4.71'de veya daha önce Rumlardan satın alınacak ola-n mallar için bir satış anlaşması yapıldığına dair Mahkeme huzurunda en ufak bir şahadet dahi yoktur. Hatta İddia Makamı bu mealde sanık 1'e herhangi bir sual dahi sormuş değîldir. Demek oluyor ki çoğunluk kararını veren hakimler sanık 1'in, 3.4.71'de veya- daha önce Şirket ile bir satış sözleşmesi yapıldığına dair herhangi bir bulguda bulunamazdı. Kaldıki satış sözleşmesi olabileceğine dair ileri sürülen gerekçeler sanık 1'in sözü geçen malları Şirketin nam ve hesabına aldığı iddiası ile de tutarlıdır. Her -ne kadar da sanık 1'in dava konusu malları Şirketin nam ve hesabına aldığı hususunda verdiği izahatın bazı gerekçeleri, örneğin Rumlardan malı K.L.30,000.-ya satın aldığı veya Şirketin riski almak istemediğini ve kendisinin riski almaya hazır olduğu hususu-ndaki gerekçeler, tatminkâr olmasa dahi, dava konusu malı Şirketin nam ve hesabına satırı aldığı hususunda verdiği izahatın doğru olmasının olasılı olmadığı söylenemez. Öyle anlaşılıyor ki çoğunluk kararını veren hakimler saruk 1'in söylediklerinin sadece -başka şahadet tarafından teyid edilen hususları dağru olarak kabul etmiş ve başka şahadet tarafından teyid edilmeyen hususları doğru olarak kabul etmemiştir. Sanık 1'in söyledikleri doğru olmasa dahi, çoğunluk kararını veren hakimler doğru olma olasılığını-n mevcut olup olmadığını araştırması gerekirdi. Çoğunluk kararını veren hakimin hükmüne bakıldığında sanık 1'in verdiği izahatın doğru olduğu hususunda Mahkemeyi ikna etmesi gerektiği kanaatında olduğunu gösterir. Halbuki bu gibi hallerde sanığın, verdiği -izahatın, doğruluğuriu isbat eImesi gerekmez ancak verdiği izahatın doğru olabilme olasılığının var olduğunu göstermesi kâfidir. Bu hususta Yüksek Mahkeme 29/73 sayılı ceza istinafında Mehmet Ekrem ile Türk Emni et Müdürlüğü arasında, isbat külfeti ile ilg-ili aynen şöy emıştir:-
"İsbat külfeti ile yukarıda belirtilenler şu şekilde özetlenebilir.
1. Ceza davalarında genel prensip suçun tüm unsurları ile sanık tarafından işlendiğini İddia Makamının makul şüpheden ari bir şekilde isbat etmesi gerekir. Sanığın -masumiyetini isbat etmesi gerekmez.
2. Genel prensibe istisna olarak Kanun, bazı hallerde bazı unsurların sanık tarafından isbat edilmesini öngörmektedir. Bu gibi hallerde sanığa yükletilen isbat külfeti İddia Makamına yükletilen isbat külfetinin aynisi de-ğildir. Sanığın isbat etmesi gereken hususları makul şüpheden ari bir şekilde isbat etmesi gerekmez. Sanığa düşen isbat külfeti ihtimaller dengesi esasına dayanır.

3. Bazı davalarda sanık herhangi bir hususu isbat etmekle mükellef olmamakla beraber suçu i-şlemediğini gösteren veya
yaptığı eylemin suç 'olamayacağını gösteren bazı izahatlar ileri sürebilir. Bu gibi izahatların Mahkeme tarafından tezekkür edilebilmesi için bu gibi izahatların değer taşıyabilen şahadet tarafından desteklenmesi gerekir. Böyle bi-r şahadet İddia Makamının şahitlerine sorulan sual ve alınan cevaplardan elde edilebilir veya bu gibi hususlarda sanık tarafından bizzat şahadet verilebilir veya sanık tarafından çağırılan şahitlerin verdiği şahadetle desteklenebilir veya her üç halin birl-eşimi ile meydana gelebilir. Değer taşıyabilen şahadetin mevcut olduğu hallerde sanık ileri sürdüğü hususların veya izahatın doğru olduğunu isbat etmekle mükellef değildir. Sanık bu gibi hususların şüphe yaratacak nitelikte veya bu gibi hususların doğru ol-duklarının ıhtimal dahilinde olduğunu gösterirse sanığın beraat ettirilmesi gerekir. Bu gibi hususlarda değer taşıyabilen şahadeti ibraz etmek sanığa düşer.

4. Müdafaa teşkil edebilecek herhangi bir husus veya izahat dava sonunda Mahkeme huzuruna getirile-n şahadette mevcut ise, bu gibi hususlar sanık tarafından ibraz edilsin veya edilmesin, Mahkeme tarafından tezekkür edilmesi gerekir ve Mahkeme bu gibi izahat veya hususların şüphe yaratacak nitelikte olduğuna veya bu gibi hususların doğru olmasının ihtima-l dahilinde olduğuna kanaat getirirse sanığın beraat ettirilmesi gerekir.

5. Müdafaa teşkil edebilecek herhangi bir husus tezekkür edildikten sonra dahi Mahkemenin sanığı mahkûm etmesi için sanığın itham olunduğu suçu, tüm unsûrları ile, işlediğine makul -şüpheden ari bir şekilde kanaat getirmesi şarttır."

Sanık 1 şahadetinde Rumların Sanık 1'in namına yaptıkları ferağ takrirnamelerinin Girne Tapu Müdürünün çekmecesinde koçan çıkıncaya kadar saklı bulunduğu ve kendisinin dava konusu malın Şirkete tescil ei-iilmesi için ferağ takrirnamesi yapıncaya kadar koçanların kendisine verilmediğini söylemiştir. Bu husus çoğunluk kararını veren hâkimler tarafından hiç eleştirilmiş değildir. Bu hususun doğru olma olasılığı mevcut ise, sanık 1' in hakikaten dava konusu ma-lları Şirketin nam ve hesabına satın aldığını gösterir. İddia Makamı şahiıdinin, koçanlarının, sanık 1' in dava konusu malların Şirketin namına tescil edilmesi için ferağ takrirnamesinin yapıldığı günde, isdar olunduğu hususunda verdiği şahadet, sanığın bu- hususta söylediklerini bir dereceye kadar teyid eder niteliktedir. Bilhassa sanık 1'in satın aldığı malları ancak Fasıl 228'in hükümleri gereğince Tapuda resmen tescil yapıldıktan ve koçan isdar edildikten sonra başka bir şahsa ferağ muamelesi yapılabilec-eği ve sözü geçen malların sanık 1'in namına tescil edildiği gün Şirketin lehine sanık 1 tarafından bir ferağ takrirnamesi yapıldığı hususu nazarı itibara alınırsa sanık 1'in dava konusu malların Şirketin nam ve hesabına aldığı hususunda verdiği izahatın d-oğru olması olasılıdır.

Verilen izahatın olasılı olup olmadığından mada kanaatımca verilen izahat İddia Makamının davasını makul şüpheden ari bir şekilde
isbatlamak bakımından şüphe yaratacak niteliktedir. Tüm şahadet nazarı itibara alındığında İddia Maka-mı 1. sanığın sözü geçen malları Rumlardan satın alırken Şirket nam ve hesabına satın almadığı hususunu makul şüpheden ari olarak isbat edemediği kanaatındayım. Çünkü en önemli husus l. sanık dava konusu malları Rumlardan satın .alırken Şirketin direktifi -üzerine alıp almadığıdır. Rumlardan satın aldıktan sonra 1. sanığın, satın aldığı malları Şirkete devretmek istememesi herhangi bir önem taşımaz çünkü 1. sanığın vekil olarak satın aldığı malları Şirkete devretmek mecburiyeti vardı. Bu hususta Taylor v. Sa-lmon (1838) 4 MYL and Cr.l39 (41 English Reports 53, 55 davasında Cottenham L.C. şunları söyledi:-
"If Salmon, at the time when he entered into the agreement with Lord Dunaley, was acting as the agent for the Plaintiff Taylor, in negociating for the lease,- it is not material whether at that moment he intended that the agreement should be for the benefit of the Plaintiff or for his own; because in either case the Plaintiff would be entitledr as against him, to the benefit- of the contract."

Sanık 1'in dava -konusu malları Şirketin arzusu veya direktifi üzerine almadığı veya sanık 1'in Şirketin vekili olarak hareket etmediği varsayılsa dahi, yukarıda belirtilen ilkeleri ve bilhassa sanık 1'in dava konusu malları Şirketin parası ile satın aldığı, sanık 1'in Şir-ketin hukuk müşaviri olduğu ve bu malları Şirkt ile arasında olan güvene dayanan ilişkilerden dolayı satın aldığı hususları göz önünde tutulursa, sanık 1'in dava konusu malların, Şirket için, yeddiemini olduğu aşikârdır. Fasıl 224, Gayrimenkul Mal (Tasarr-uf, Kayıt ve Takdir) Kanunu'nun hükümleri ve bilhassa 4. maddesi, 1960, Adalet Mahkemeleri Kanunu'nun 29(c) maddesi, Yeddiemin Kanunu ve bilhassa 43(g), (h) ve 51(1) maddeleri, Mukavele Kanununun hükümleri ve bilhassa 176. maddesi ve nısfet ve tröst hukuku-nun ilkeleri göz önünde tutulduğunda sanık 1, dava konusu malların en fazla birkaç saat kayıtlı malsahibi görünmesine rağmen, gerçekte hakiki malsahibi daima Şirket bulunmakta idi ve sanık 1 dava konusu gayri menkul malların, Şirketin yeddiemirıi olarak sa-hibi idi. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının olgular haklçnda yaptığı bulguların tüm şahadet ve kanuni durum ışığında doğru olduğu ve çoğunluk kararını veren hakimlerin bulgularının gerek kanun ve gerek şahadet bakımından hatalı olduğu kanaatındayım.

Bir an -için sanık 1'in dava konusu malların yeddiemini olmadığı ve hakiki mal sahibi olduğu kabul edilse dahi, acaba 6/69 sayılı Kuralda öngörülen suç işlendi mi ? 6/69 sayılı kuralın 3 ( 1 ) maddesi Türk cemaatına mensup olmayan şahıs ve şahıslara gayri menkul m-al satışını men etmiştir ve bu maddeye aykırı hareket edenlerin bir suç işlediğini öngörmektedir. Kuralın 3(1) maddesi aynen şöyledir:
"3(1) İşbu Kural yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türk Cemaatına mensup oİmayan şahıs veya şahıslara gayri menkul mal -satışı men olunur ve bu maddeye aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar."

Aynı kuralın tefsir maddesi olan 2. maddesine göre "satış" veya
"satma" tabiri akit ile satış, ipotek, mübadele veya herhangi başka bir yol ile mülkiyet devrini ve 5 seneyi m-ütecaviz icarı da kasteder.

Kuralın 3(1) maddesi okunduğunsla satışı men olunan gayri menkul malın kime, yani Türk Cemaatına mensup olan veya olmayan bir şahsa, ait olması gerektiği hususunda herhangı bir hüküm yoktur. Madde, sırf sözleri yönünden anlamı -(literal construction), incelendiğinde malı satan veya satın alan ister Türk Cemaatına mensup olsun, ister olmasın Kuralın 3(1) maddesi tahtında suç işlemiş olur. Ancak tüm Kural tetkik edildiğinde Kiıralın gayesinin bu olmadığı aşikârdır. Nitekim Kural me-riyete girmezden önce Genel Komite Ekim 1967'de Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslara mal satışını men eden bir Tüzük geçirdi. O tüzüğün 3(1) maddesi 6/69 sayılı Kuralın 3(1) maddesinin aynı idi. Tüzüğün gayesi hususunda Yüksek Mahkeme 13/69 sayılı ceza -istinafinda şunları söyledi:-
"İnkâr edilmez bir hakikattır ki Kıbrıs Türk Cemaatı bir milli mücadele içerisinde yaşamaktadır. Türk Cemaatı bekasını Adada idame ettirmek için her Türkün bu ulvi mücadeleye iştirak etmesi gerekir. Türk Cemaatı liderliğinin v-eya Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi Meclisinin Aslada bekalığı sağlamak gayesi ile geçirdikleri Tüzük veya Kurâllara her Türkün riayet etmesi gerekir. Türk Cemaatını idare edenler Türklerin mallarını Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslara Satmasını davamıza z-ararlı gördüğünden Ekim 1967'de Türk cemaatına mensup olmayan şahıslara mal satışını men eden bir Tüzük geçirdiler."

Kuralın gayesinin ne olduğunu anlamak için Kuralın başlığı da dahil, tûm maddelerini incelemek gerekir. Kuralın 7. maddesine göre Türk Cem-aatının menfaatına halel gelmeyceği' aşikâr olan zaruri hallerde gayri menkul malın satışına Yetkili Makam müsaade edebilir. Kurala göre Yetkili Makam Yürütme Kurulıinu ifade eder. Kuralın 8. maddesine göre ise herhangi bir satışın men'i halinde malsahibin-in bu satışı zaruri ihtiyaçlarını karşılamak zorunluğu sabit olursa Yetkili Mskam bu ihtiyaçların giderilmesi için lûzumlu meblâğın tesis edilecek fon'dan kredi olarak verilmesini sağlar. Kuralın 7. ve 8. maddesi göz önünde tutulduğunda Türk Cemaatına mens-up olmayan bir şahsın Yetkili Makama müracaat etmesinin istendiği düşünülemez. Kuralın başlığı, tüm maddeleri ve bilhassa 7. ve 8. maddeleri göz önünde tutulduğunda Kuralın yegâne gayesi malsahibi Türk Cemaatı mensubu şahıslar olan bir gayrimenkulun satışı-nı men etmek ve böyle bir işlem yapan Türk Cemaatına mensup bir şahsı cezalandırmaktır. Başka bir deyimle Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahıs malını Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahsa satarsa her ne kadar da 3(1) maddesinin sırf sözleri yönünden, -bir suç işlemiş sayılmakta ise de Kuralın gayesi bakımından bir suç işlemez ve dolayısıyle bu gibi şahıslar aleyhine herhangi bir ceza davası getirilemez. Getırilse dahi kabahatlı bulunmaması gerekir. Kuralın gayesini sağlamak için Mahkeme Kural da yer ala-n bazı kelimelerin var olduğu veya baı kelimelerin tadil edilerek okunması gerektiği hususunda karar verebilir. Bu hususta The Kin v. Ettrid e (1909) 2 K.B. davasında İstinaf Mahkemesinde Dar ıng J. s.28' de şunları söyledi:-
"We are of opinion that we ma-y in reading this statute .. reject words, transpose them, or even imply words, if this be necessary to give effect to the intention and meaning of the Legislature; and this is to be ascertained f rom a careful consideration of the entire statute."

Aynı h-ususta Maxwell On Interpretation of Statutes 11. baskı, s.221'de şunlar yer almaktadır:-
"Where the language of a statute, in its ordinary meanirıg and grammatical construction, leads to a manifest contradiction of the apparent purpose of the enactment, or- to some inconverıience or absurdity, hardship or injustice, presumably not intended, a construction may be put upon it which modifies the meaning of the words, and even the structure of the sentence. This may be done by departing from the rules of grammer-, by giving an unusual meaning to particular words by altering their collocation, or by rejecting them altogether, under the influence, no doubt, of an irresistible conviction that the legislature could not possibly have intended what its words signify, an-d that the modifications thus made are mere corrections ofcareless language and really give the true meaning."

Kuralın esas gay-esini göz önünde tutarak Kuralın 3(1) maddesinin son cümlesine, yani "bu maddeye aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar" cümlesine, bazı ilâveler yapmak gereklidir. Kanaatımca bu cümle Kuralın gayesini sağlamak bakımından şöyle okunması gerekir. 'B-u maddeye aykırı hareket eden Türk Cemaatıra mensup olan malsahipleri bir suç işlemiş olurlar'. Kuralın gayesine ve özüne bakıldığında malsahipleri ve satın alanlar Türk Cemaatına mensup olmayan şahıs olduğunda Kural tahtında herhangi bir suç işledikleri s-ayılamayacağı cihetle bu gibi şahıslar bu gibi mallarla ilgili satışlarını vekilleri vasıtası ile yapmaları halinde, vekilleri de bir suç işlemiş olmaz. Kuralın 3(1) maddesi tahtında suçlanan herhangi bir şahıs yaptığı eylemin Kuralın 3(1) maddesinin sözle-ri yönünden anlamı çerçevesine girmekle beraber, Kuralın gayesi veya özü çerçevesine girmediğini iddia edebilir ve bunun böyle olduğuna Mahkeme kanaat getirirse suç ile itham olunan şahıs kabahatlı bulunamaz. Bu hususta Dyke v. Elliot v. Gauntlet (1872) L.-R. 4 PC.184. s.191' de şunlar yer a m tadır:-
"No doubt all penal Statutes are to be construed strictly, that is to say, the Court must see that the thing charged as an offence is within the plain meaning of the words used, and must not strain the words on- any notion that there has been a slip, that there has been a casus omissus, that the thing is so
clearly within the mischief that it must have been intended to be iricluded and would have been included if thought of. On the other hand, the person charged -has a right to say that the thing charged, although within the words, is not within the spirit of the enactment."

Hiç şüphe yok-tur ki çoğunluk kararını veren hakimler sanık I'in dava konusu malları Şirketin direktifi üzerine veya vekil olarak satın aldığına kanaat getirmiş olsaydı, sanık 1 dava konusu malları çok kısa bir müddet yani azami 3-4 saat için namına temlik etmesine rağm-en, sanık 1 herhangi bir suçtan kabahatlı bulunamazdı. Sanık 1 bu dava konusu malı Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslardan satın aldıktan sonra direkt olarak Şirketin namırıa temlik ettirmiş olsaydı yine sanık 1 herhangi bir suçtan kabahatlı bulunamazdı.- Acaba Türk Cemaatına menşup olan herhangi bir şahıs Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslara ait bir malı yine Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahsa satmak için bir sözleşme yaparsa ve bu sözleşmeye dayanarak satış bedelini peşin aldıktan sonra Türk Cema-atına mensup olmayan şahısların malını yine Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslara devretmek gayesi ile satın alırsa ve gayesine varmsk için malları birkaç saat için namına temlik ettirirse ve temlik muamelesinden hemen sonra ayrıi malları sözleştiği şahs-a devrederse, Kuralın 3 (1) maddesi veya Kuralın herhangi bir maddesi tahtında bir suç işlemiş olur mu? Kuralın gayesinin ne olduğunu daha önce belirtmiştim. Kanaatımca böyle bir eylem yapan herhangi bir şahıs Kuralın gayesine aykırı hareket etmiş sayılmaz-. Kuralın gayesi hususunda çoğunluk kararını veren hakimlerden biri aynen şunları söylemiştir:
"Çünkü sanıklar Rumun malını satın alarak ecnebi bir
Şirkete satmışlardır. Daha malı satın alırken 1. sanık satış hazırlıklarını yapmış ve ilk ödemeyi malı satı-n almaya başlsdığı gün kabul etmiştir. Ceza yönünden 1. sanığın niyetini bölemeyiz ve 1. sanığı sadece ecnebiye mal satmış bir kişi olarak göremeyiz 1. sanık Ruma ait bir malı ucuza satın alarak ecnebi bir Şirkete daha pahalıya devretmiştir ve bu işten kâr- sağlamıştır. Bu işi yapması ve kâr etmesi 6/69 sayılı Kuralın gayesine aykırı değildir. Hatta belki de 6/69 sayılı Kuralı hazırlayanlar bir Ttirkün böyle bir iş yaparak kâr sağlamasını takdirle karşılarlardı."

Çoğunluk kararını veren diğer hakim ise muam-elenin nasıl yapıldığı hususunda şunları söyledi:-
"Çünkü ilgili tarafların alınan ve devredilen gayrimenkulenin bir Türkün üzerinde ve bir Türk malı olarak
gayet kısa bir zaman katması hususunda zaten ewelden anlaşmış bulunuyorlardı."

Kuralın gayesi husu-sunda çoğunluk kararını veren hakimin kararı. gayet isabetli ve doğru olmakla beraber sanıkları yine kabahatlı buldu.
Yapılan eylem hakimin kararına göre madem ki Kuralın gayesine ay- kırı değildir, sanıklar Kural tahtında itham edildikleri suçtan kaba- h-atlı buiunamazlardı.

Bu nederıle istinafın kabulü ve sanıkların beraat ettirilmesi gerekir.

Ahmet İzzet:
Girne Ağır Ceza Mahkemesinde dava No.73/75'de 1. sanık Menteş Aziz (İstinaf eden No.l) ve 2. sanık Mehmet Said (İstinaf eden No.2), 31 Mart 1975 tari-hinde aleyhlerine verilen mahkûmiyet kararından sırası ile 4/75 ve 5/75 sayılı istinafları dosyalamışlardır. 11 Nisan 1975 tarihindeki istinaf duruşmasında bu iki istinaf konsolide edilmiştir.

Her iki sanık da aleyhlerine getirilen 1. davada, tadil edilmi-ş şekliyle 1969 yılının 6 sayılı Kıbrıs Türk Cemaatına Mensup Olmayan Şahıslara Gayri Menkul Mal Satışını Meneden Kuralın 2, 3(1) ve S(a) maddelerine aykırı olarak 24 Nisan 1971 tarihinde Girne Kazasında Yukarı Girnede "Yatsimiyes" mevkünde kâin 2540 koçan- numaralı 1 dönûm 2500 ayak kare tarla ile 584 koçan numaralı 2 dönüm 1 evlek tarla ve bir harup ağacından ibaret malları Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahsa, yani Kier Cyprus Ltd. isimli şirkete Türk Yönetimi yetkili makamındarı izin almaksızın satmak- suçu ile; 2. davada ise aynı Kuralın 4 ve 5(a) maddelerine aykırı olarak aynı tarih ve yerde tapu muamelesi yapmak suçu ile itham olunmuşlardır. Her iki davadan da kabahatlı bulunarak, 1. davada istinaf eden No.l Menteş Aziz K.L.200.- ve istinaf eden Na2 -Mehmet Said K.L.SO.- para cezasına çarptırılmışlardır. 2. davada herhangi bir ceza verilmemiştir.

İstinaf eden No.l Lefkoşada icrai meslek eden bir avukat ve istinaf eden No.2 ise onun kâtibidir. Kier Cyprus Ltd. şirketi Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde Şirke-tler Mukayyitliğinde tescil edilmiş bir şirkettir. Bu Şirketin 6/69 sayılı Kural maksatları bakımından Kıbrıs Türk Cemaatırıa mensup olmayan bir şirket olduğu taraflarca kabul edilmiş bir hakikattır.

Dava konusu gayri menkul mallar en az 1937 tarihinden i-tibaren Kıbrıs Cumhuriyeti mensubu 10 Rumun isminde bölûnmemiş hisseIer olarak kayıtlı idi. İstinaf eden Nal bu hisselerin 6 tanesini 3 Nisan 1971 tarihinde, diğer 4'ünü ise 8 Nisan 1971 tarihinde, tümü için K.L.12,650.- ödeyerek satın almış, bütürı hissel-eri böylece kendi isminde 'toplamış ve 24 Nisan 1971 tarihinde kendi ismine kaydettirmiştir. İstinaf eden No.l aynı güre vekâietname ile vekili İstinaf eden No.2 vasıtası ile mezkûr malların tümünü K.L.18,750.- karşılığında Kier Cyprus Ltd.'e devretmiştir.- Kier Cyprus Ltd'in ismine tescil 5 Mayıs 1971 tarihinde yapılmıştır. İstinaf edenler bahsolunan satış ve tapu muamelelerini yapmadan önce 6/1969 sayılı Kuralın ön gördüğü makamdan izin almamışlardır.

İddia Makamı, sanık 1'in söz konusu malları Rumlardan -K.L. 12.650.-ya satın aldığını ve Kier Cyprus Ltd.'e K.L.18,750.-ya sat- tığını ve bu suretle K.L.6,100.- kâr ettiğini iddia etmiştir.



İstinaf eden No.l müdafaa olarak kendisinin Kier Cyprus Ltd.'in hukuk müşaviri olduğunu, şirketin kendisine dava konu-su malları kendi nam ve hesaplarına alması için talimat verdiğini, bu malları hiçbir suretle kendisi için almadığını ve Kier Cyprus Ltd. e devretmeden önce kendi, ismine kaydetmesinin bir formaliteden ibaret olduğunu, bu sebeple suçlu olmadığını iddia etmi-ştir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi bu davada iki hüküm vermiştir: birisi Mahkeme başkanının verdiği azınlık kararı, diğeri de Mahkemenin diğer iki üyesi tarafından verilen çoğunluk kararı.

Mahkeme Başkanı Hâkim Salih Dayıoğlu, sanık 1 in söz konusu malları -alırken muhtelif Rumlara K.L.12,650.- ödediği hakkında bir bulgu yaptıktan sonra, bu malları kendi hesabına mı yoksa şirketin vekili olarak mı satın aldığı hususunu incelemiş ve neticede sanığın Kier Cyprus Ltd.'in vekili olarak söz konusu malları aldığı k-anaatına varmıştır. Bu hususta Mahkeme Başkanı hükmünde (tutanaklar, s.34'de)şöyle demektedir:-
"Sanık 1' de daha ewel söylendiği gibi bütün ilgili zamanlarda şirketin bir ajanı olduğunu 11.12.1974' de polisin ona dava tebliğ ettiği tarihte iddia etmiştir.- Sanık 1'in daha ilk safhada ve ilk fırsatta böyle bir iddiada bulunması şirketin ajanı olduğu hususundaki iddiasında samimi olduğunu veya hiç olmazsa işbu iddiasının doğru olabileceği ihtimalinin varıt olduğunu göstermiştir. Ancak, sanık 1'in bu izahatını-n doğruluk derecesini, mevcut durum dolayısıyle polis araştıramazdı. Bu çok doğru olmakla beraber aynı mazaret sanık 1 için de sözkonusudur, diğer bir de imle sanık da izahatını daha etkili bir şekilde isbatlayamazdı çünkü mevcut durum dolayısıyle şirket m-üdür veya müdürlerini Mahkemeye celbedemezdi. Yukarıdakilere ilâveten Şirketin sanığa banka vasıtasıyle 3.4.1971 tarihinde K.L.14,500.- gönderdiğidir. Şirket bu parayı sanık 1'e niçin göndermiştir?
Sanığın Şirketten başka maksatlar için alacağı olmayabilir- miydi? Hatırda tutulması lâzımdır ki arsaların satın alınmaya başlangıç tarihi 3.4.1971'dir. Her iki işlemin de aynı tarihte rastlaması büyük bir tesadüf eseri miydi? Olabilir ancak şirketin gönderdiği paranın da sözkonusu malların satın alınmasında harca-nması hiç olmazsa aynı derecede muhtemeldir.

Netice itibarıyle sanık 1'in sözkonusu gayri menkulleri muhtelif Rum sahiplerinden satın alırken onun şirketin bu maksatları için ajanı olduğunu bir bulgu olarak bulurum."

Sanık 1'in Kier Cyprus Ltd.'in bir ve-kili olarak hareket ettiği hakkında bulgu yaptıktan sonra başkan, sanık 1'in herhangi bir suç
işlemediği kanaatına varmıştır. Bunu da hükmünde şöyle izah etmiştir.(s.35-36):-

"Yukarıda serdedilenler ışığı altında sanık 1 herhangi bir suç işledi mi ?
6/69 -sayılı kuralın lafzı ve ruhu bir Türk malının Türkten gayrı birisine geçmesini önlemek veya kontrol etmektir. Bu, gerek ilgili kuralın metninden ve gerekse İ.M.Ş. No.l Ünal Nahitin şahadetinden de kolaylıkla anlaşılmaktadır. Sözkonusu malların sanık 1'e ki-min parasıyla kimden, nasıl, ne sıfatla ve hangi şartlarla devredildiği ve onun da şirkete devrettiği göz önün-de tutulduğunda, 6/69 sayılı kural maksatları bakımından sanık 1 bir malsahibi addolunamaz ve her iki davadan beraat etmesi gerekir. Sanık 1 kaba-hatlı bulunmadığına göre sanık 2 de kabahatlı bulunup mahkûm edilemez."

Çoğunluk kararı veren diğer iki hâkim ise sanık 1'in söz konusu malları kendi ismine geçirmekle bu malların sahibi olduğu ve bilâhare bu malları yabancı bir şirkete devretmekle bir su-ç işlediği kanaatına varmıştır. Bu hususta çoğunluk kararı veren Hâkim Taner Erginel hükmünde (s.38)' de şöyle demektedir:
"Kanunlarımıza göre Tapuda ismine mal kayıt edilmiş olan şahıs bu malın sahibi olmadığı fakat malı emaneten veya başka bir nedenle is-minde kayıtlı tuttuğunu iddia edebilir mi? Kanaatımca kanunlarımıza göre Tapuya giderek mal satın alan bu makat için tapuda beyanname imzalayan ve tapuda kayıtlı mal sahibi olarak görülen şahıs malın gerçek sahibidir. Alan şahıslar eğer Türk iseler alınan- mallar da Türk malı olmuştur. Bunun aksini düşünmek bir şahsın gerçek durumu gizleyerek tapuya yalan beya.nda bulunabileceğini ve bütün gayri menkullerin kayıtlı sahiplerinden başka sahipleri bulunabileceğini kabul etmek olur ki kanaatımca tasavvur edilem-ez. Hata veya hile gibi durumlar olmadıkça Tapuda mal sahibi görülen bir şahıs malın gerçek sahibidir ve malla ilgili olan diğer şahıslar ile meselemizde Kier Cyprus Ltd. ve Maarif ile aralarındaki ilişki kontrata bağlı bir ilişki olmaktan öteye geçemez. B-u nedenle 1. sanık dava konusu malın 3.4.1971 tarihinden 24.4.1971 tarihine kadar gerçek sahibi olmuştur."

Çoğunluk kararını veren hâkim daha sonra sanığın Kier Cyprus Ltd.'in nam ve hesabına hareket etmediği ve sanığın daha söz konusu malları satın almad-an önce Kier Cyprus Ltd. ile bir satış sözleşmesi yaptığını ve bu sözleşmeye riayet ederek söz konusu malları şirkete devrettiği kanaatına varmıştır. Bu hususta (s.39'da) şöyle demektedir:-
"Sanığın Kier Cyprus Ltd'den aldığı ilk ödeme 3.4.1971 tarihine is-abet eder ki bu sanığın mal sahibi olmaya başladığı tarihtir. Bu da gösteriyor ki sanık daha malı satın almadan önce satış sözleşmesini yapmış bulunuyordu ve Kier Cyprus Ltd'den aldığı paranın bir kısmı ile malı satın almıştır. Fakat bu durum yani 1. sanığ-ın mal sahibi olmadan satış sözleşmesi yapması veya bu maksatla para alması Kier Cyprus Ltd.' le aralarındaki anlaşmanın satış olmadığını göstermez. Bir şahıs sahibi olmadığı
bir malı satmak için sözleşme yapabilir ve bu maksatla para da alabilir. 1. sanı-kla şirket arasındaki sözleşme satış sözleşmesi olabilirdi ve Tapuda da satış beyanı yapıldığına ve 1. sanığın verâiği izahatlar makul olmadığına göre 1. sanığın Kier Cyprus Ltd.'le satış sözleşmesi yaptığına herhangi bir makul şüpheden ari olarak inanıyor-um."

Çoğunluk kararından sanıklar istinaf etmişlerdir. Dosyada 6 istinaf sebebı olmakla beraber, bunlar şöyle özetlenebilir: Sanık 1 dava konusu malları yabancı şirketin vekili olarak ve onların nam ve hesabına satın almıştır bu sebeple adıgeçen malları y-abancı şirketin ismine devrederken bir suç işlemiş değildir. Bidayet Mahkemesi bunların aksine bulgu yapmakla hata etmiştir.

Sanık 2'nin müdafaası, tapu muamelesi yaparken sanık 1'in vekili olduğu için sanık 1'in müdafaasina bağlıdır. Bu sebeple gerek Bid-ayet Mahkemesindeki ileri sürdüğü müdafaa, gerekse dosyaladığı istinaf sebepleri sanık 1'inkinin benzeridir. Bu suretle bunları ayrı olarak mütalâa etmek gerekmez, çünkü sanık 1 için varılacak olan netice sanık 2'ye de şamildir.

6/69 sayılı "1969, Kıbrıs -Türk Cemaatında Mensup Olmayan Şahıslara Gayri Menkul Mal Satışını Önleyen Kural"ın ilgili maddeleri aynen şöyledir:-

"3. (1)İşbu Kural yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türk Cemaatına mensup olmayan şahıs veya şahıslara gayrimenkul mal satışı menolunu-r ve bu maddeye aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar.
............................................."
"4.Bu gibi bir satışı teşvik ve teshil edenler, ücretli
veya ücretsiz aracılık edenler, Tapu muamelesini yapanlar veya yapılmasına yardım eden-ler veya bunlardan herhangi birini yapmaya teşebbüs edenler bir suç işlemiş addolunurlar:"
"7.Türk Cemaatının menfaatına halel gelmeyeceği aşikır olan zaruri hallerde emvali gayri menkulenin satışına Yetkili Makam müsaade edebilir."

Bu maddelerden görül-eceği gibi kanunen suç işlemek için sanığın Türk Cemaatına mensup olmayan şahıs veya şahıslara gayri menkul mal satması gerekmektedir. Mahkeme huzurundaki şahadetten aşikârdır ki sanık 1 hem malı kendi ismine alırken hem de aynı malı yabancı şirketin ismin-e devrederken her iki işlemi de isteyerek yapmıştır. Keza, sanık 1 mezkûr gayri menkul malları tapuda beyan vererek kendi isteği ile kendi ismine almıştır. 24 Nisan 1971 tarihinde yine kendi isteği ile bu defa satıcı olarak mezkûr malları Kier Cyprus Ltd.'-e satmıştır. Sanık 1'in kendisi de hiç bir zaman bunun aksini iddia etmiş değildir. Fakat sanığın "mens rea" hakkındaki iddiası şudur: dava konusu malları yabancı şirketin nam ve hesabına aldiğı için ve kendisi hiç bir zaman mal sahibi olmak istemediği içi-n suçlu değildir yani "mens rea" yoktur. Burada hemen akla gelen soru şudur: Eğer sanık 1 mezkûr malları kendisi için değil de şirket için almış olsaydı, niçin bu malları direkt olarak şirketin ismine devretmedi? Bu soru kendisine Bidayet Mahkemesinde soru-lmuş ve muhtelif safhalarda sanık 1 muhtelif cevaplar vermiştir. Sanık 1 sözü geçen gayri menkul malları direkt olarak şirketin ismine kaydetmemesine sebep olarak en azdan iki türlü ve birbirini tutmayan izahat vermiştir.

Birinci izahat Tapu Dairesinde öd-enecek intikaliye ile ilgilidir. Sanık 1, 11 Aralık 1974 tarihinde polise verdiği gönüllü ifadede bunu şöyle izah etmiştir:-

"Dava konusu yani itham olunduğum mal Ruma ait bir mal idi ve bu malı sözkonusu şirket nam ve hesabına satın alıp şirketin ismine -kayıt etmem gerekirdi. 24.4.1971 tarihleri civarında Rum Yönetiminin yabancı şirketlere mal satıldığı zaman fazla intikaliye ödenmesi için Rum tapu müdürlerine genel bir tamim vardı. Bu nedenle Rumlardan İngiliz şirketlerine satılan mallar özel takdire tab-i tutulur ve takdiri kıymet üzerinden % 5 intikaliye ödenirdi yani o günlerdeki Rum idaresi politikalarına göre yabancı şirkete devrolunan mal Türk bir vatandaştan devir olunur idiyse Türkler mallarını ecnebiye satmak teşvik maksatlarıyle satış beyan forma-sında gösterilen miktar soru sual edilmeksizin ve satılan malın kıymetine bakılmaksızın beyan olunan miktar üzerinden devir muamelesi yapılırdı. Bu meselede Girne Rum tapu müdürü ile anlaşarak avukatı bulunduğum şirketime Rum Yönetimine intikaliyenin mümkü-n mertebe düşük ödenmesi için fikir sordum ve neticede Rum mal sahibinden bir Kıbrıslı olacak benim ismime malın devrolunması ve müteakiben zabıtlarda aynı malın İngiliz Şirketine devrolunması halinde satışın ecnebiye bir Türkten görüleceği için fiatı beya-n olunan miktar üzerinden kabul edeceğini bana bildirdi. ......... Yapılan bütün işlem idari yönden Rum Yönetimine mümkün mertebe az intikaliye ödemek ve avukatı bulunduğum şirketimi mali yönden kazançlı çıkarmak için yapılan idari bır işlemdir, böyle yapm-akla şirketime Rum Yönetimine ödenmesi icap eden ve ödenmeyen K.L.1,150.-yı kazandırmış bulunmaktayım."

Sanık 1 duruşma esnasında müdafaasını yaparken bu ifadeye değinmiş ve aynı iddiayı orada da tekrarlamıştır. İlâve olarak, esasında dava konusu malların- kıymetinin K.L.50,000.- civarında olduğunu ve bu malların hakikatta K.L.30,000.-ya satın alındığını iddia etmiştir.

Gerek azınlık kararı veren başkan, gerekse çoğunluk kararı veren diğer iki hâkim, sanık 1'in bu izahatını, kanaatımca doğru olarak, kabul -etmemişlerdir. Bu hususta başkan şöyle demiştir: (s.33)


"İddia Makamının sanık 1'in söz konusu malları 3 ile 8 Nisan 1971 tarihleri arasında muhtelif Rumlardan K.L.12,650.- satın aldığı iddiası Girne Tapu Dairesinde yapılan beyanattaki bu beyanat sanık 1- tarafından da kabul edilmiştir.- teyid edilmektedir. Sanık 1 ise söz konusu Rumlara K.L.30,000.- civarında bir meblâğın ödendiğini iddia etmiş ve bir izahatta bulunmuştur. Bu izahata göre şirket tarafından ona ödenen K.L.18,750.-ya ilâveten Rumlara muhtel-if miktarlarda nakit para ödemiştir. Ben bu izahatı tatminkâr bulmadım ve doğru olabileceği ihtimalinden yoksundur kanaatindeyim. Nakit olarak ödendiği iddia edilen K.L.12,000.- küsur küçük bir meblâğ değildir. Bir an için sırf az intikaliye ödensin diye t-apuya yanlış beyanatta bulunulduğu iddiasını kabul edecek olsam bile sanık 1 in Şirkete hesap vermesi veya şirketin ondan verilen nakit paranın hakikaten ödenip ödenmediği hususunda makbuz veya döküman istemesi lâzımdı. Böyle bir döküman olmadığı gibi varl-ığından veya yapıldığından dahi sanık 1 bir iddiada bulunmamaıştır. Saniyen müdafaa şahidi Mustafa Çakır imini bile tam hatırlayamadığı Rum kadının kendisinin sayıp teslim ettiği nakit paranın miktarını bile Mahkemeye söyleyememeiştir."


Daha sonra başkan- sayfa 35'de şunları söylemiştir:

"Ben bu izahatı tatminkâr bulmadım. Bu iddia doğru olmuş olsaydı sanık 1 Rumlardan söz konusu malları satın alırken Rumun malı Türke geçmesin diye K.L.50,000.- değerindeki malın değeri intikaliye vergisi bakımından K.L.l2-,650.- olarak kabul edilemezdi."

Çoğunluk kararı veren hakim iseşöyle demiştir(s.38-39):

"Birinci izahatı polise verdiği ifadede görülen
intikal vergisi vermesini sağlamak için bu yola baş vurmuştur. Halbuki bu yola baş vurulduğunda iki defa devir ol-duğundan iki defa devir olduğundan iki defa vergi alınacaktı ve verginin azalması değil artması söz konusu idi. Bu tutarsızlığı ortadan kaldırmak için 1. sanık malı gerçekte K.L.3O 000.-ya satın aldığını söylemiştir. Fakat bu iddia da doğru olmaktan uzaktı-r çünkü Kier Cyprus Ltd.'in sanığa 3.4.1971 tarihinde K.L. 14,500.- ve 22.4.1971 tarihinde K.L.4,250.- ödemiş olduğunu biliyoruz. Bir şahıs Tapuda bir malı K.L.18,750.-ya sattığını beyan ederse ve gerçekte kendisi o esnada K.L.18,750.- ödenirse bunun bir t-esadüf olduğunu kabul edemeyiz."



Sanık 1'in bu iddiası hakkında Bidayet Mahkemesi hâkimlerinin söyledikleri kendiliğinden aşikârdır ve yerindedir. Bunlara ilâve etmek lûzumunu hissetmiyorum.

Sanık 1'in ikinci iddiasına göre şirket hisseli mal almaktan -kaçınıyordu. Bu sebeple sanık 1'in kendisi risk alıp bütün hisseleri kendi isminde toplayıp Şirkete, devretmiştir. Sanık 1 müdafaasını yaparken bunu şu şekilde izah etmiştir (s.19):-

"...... ve tabü böyle bir durumda şirket hiçbir zaman şirket olarak risk- alıp da hisse hisse ismine geçirip sonradan hissedarlarrıa.n birisi itiraz etmez yahut fazla para isterse bu riski almak istemedi.
S. Siz niye aldınız bu riski ?
C. Mal şirket adına hukuk müşavirleri olarak benim ismime toplandı kendileri karışmamağı terc-ih etti ben Menteş olarak kumar oynadım ben bir risk aldım alırım çünkü Menteşim o benim bileceğim bir şeydir."

Biraz sonra sanık 1 şöyle devam etmiştir: -

"....... Şagalli ile anlaştık dedik ki sen bu beyanları çekmecende tut intiba şu idi ve anlaşmamı-z bu idi bu hisseler toplandıktan sonra ismime geçir ve uzun bir devre kalır idi ise mal zaten alınmış olan K.L.30,000.- idi, çok değerli mal olduğu için kendilerine bu malı yürütmememden korktukları için dediler ki Rumdan bu malı toplayıp isminize yapacak-sınız yalnız malı isminize formalite icabı ve simultanis transfer yapacaksınız o yapılırsa ismine mal girecek diye olmaz sözlü bir anlaşma vardır."

-Çoğunluk kararını veren iki hakim sanık 1'in bu iddiasını kabul etmemişlerdir. Sayfa 39'da şöyle demektedirler:
-"Sanığın ikinci iddiası yeminli şahadetinde yaptığı iddiadır. O da şirket malı hisse hisse almak istemiyordu çünkü hisseleri tamamlayamamaktan çekiniyordu ve bu riski sanık üzerine aldığı için mal üzerine kayıt edildi. Sanığın bu söyledikleri de kendi iddi-ası ile çelişmektedir çünkü riski kendisi üzerine aldığına göre bir süre içirı olsa bile mal sahibi olmak gayesi ile hareket ettiği açıktır."

Bidayet Mahkemesi hakiminin izhar ettiği bu görüşle hemfikirim. Şirket hisseleri Rumlardan toplamak için herhangı- bir risk almak istemediğine göre, sanık 1 bu malları kendi riski ile ve kendi namına aldığı neticesine varmak kaçınılmazdır.

Kanaatımca Bidayet Mahkemesi sanık 1'in verdiği ve yukarıda izah edilen iki izahı kabul etmemekte haklı idi ve bunu yapmak için v-e hükmünde belirtilen bulgulara varmak için huzurlarında kâfi şahadet mevcuttu. Unutulmamalıdır ki Mahkemeyi dava konusu malları satmadığı hususunda tatmin etmek külfeti sanığa düşmektedir. 6/1969 sayılı Kural, 17/1970 sayılı Kural ile tadil edilmiş, azami- cezalar K.L.500.dan K.L.5,000.-ya, 2 sene hapislikten 5 sene hapisliğe yükseltilmiş ve isbat külfeti hakkında aşağıdaki yeni madde eklenmiştir.

"3. Bu Kural tahtında aleyhine dava ikame edilen herhangi bir sanığın ilgili emvali gayri menkuleyi satmadığın-ı iddia etmesi halinde, bu hususu, mahkemeyi tatmin edecek şekilde isbat külfeti tamamen sanığa ait olur."

Çoğunluk kararı veren hakimler sanığa tüm olarak inanmadıklarını belirtmemekle beraber bunun böyle olduğu hükümlerinden aşikârdır. Bunu da destekley-en şahadet tutanaklarda fazlasıyle mevcuttur. Yukarıda bahsedilen ve sanık 1'in dava konusu malları kendi ismine niçin geçirdiği ile ilgli iki izahat arasındaki çok önemli tutarsızlığa ilâveten, sanık 1'in şahadetine inanılmaması için aşağıdaki sebepler me-vcuttur.

(a) Sanık 1, Kier Cyprus Ltd.' in Müdürü Phelix Reading' in kendisine dava konusu malları satın almak için talimat verdiğinden bahsetmiş, fakat onu, bu en önemli iddiasını desteklemek için şahit olarak çağırmamıştır. Ecnebi şahısların bizim mahke-melerde şahadet vermesi çok kolay olmamasına rağmen, sanık 1 in adıgeçen şirketin halen hukuk müşaviri olduğu nazarı ıtibara alındığı zaman Reading'in şahit olarak çağırılması tahmin edildiği kadar da zor olmadığı meydana çıkmaktadır. Fakat bu şahidi celbe-tmek mümkün değilseydi bile, sanık 1'in bu meyanda bir izahat vermesi beklenirdi ki bunu sanık 1 yapmamıştır.

(b) Sanık 1 Bidayet Mahkemesi duruşması esnasında Mahkemeye kendisi tarafından Kier Cyprus Ltd.'e yazdığı iki mektubu ibraz etmiştir. (Emare IV v-e V)s Bu mektuplardan bırisi 3 Nisan 1971 tarihli olup K.L.14,500.'lık çekin alındığını ve 6/10 hissenin kendi isminde kaydolunduğunu bildirmekte, ikincisi ise bütün hisselerin Sanık 1 in ismine kaydolunduğunu bildirmektedir. Her iki mektubun da asıl olmay-ıp suret olmasına rağmen, ibraz olunduğunda İddia Makamı itiraz etmemiş ve Emare olarak ibraz olunmuşlardır. Sanık 1'in istinaf sebeplerinin birinde bu mektupların nazarı itibara alınmadığının hata olduğu iddia edilmektedir. Azınlık kararını veren başkan b-u iki mektuba kıymet vermemeyi uygun gördüğü halde, çoğunluk kararını veren hakimler bu mektuplardan hiç bahsetmemişlerdir. Mezkûr hakimler bunları nazarı itibara almadılarsa, kanaatımca doğru hareket etmişlerdir. Mektupların asıllarının niçin ibraz edilem-ediği izah edilmemiştir. Keza, bu şartlar altında ibraz olunan evrakın doğruluğu teste tabi tutulamaz, çünkü tek taraflı muhabere olduğu için, ibraz etmek isteyen taraf yazmadığı bir mektubu bile yazdı diye ibraz edebilir.


(c) İbraz edilen mektuplarda "v-erdiğiniz talimat mucibince" veya buna benzer tabirler kullanılmış olmasına rağmen, Kier Cyprus Ltd.'den gelen herhangi bir mektup ibraz edilmemiştir: Yani Kier Cyprus Ltd.'den neşet eden herhangi bir muhaberat görünmemektedir.

(d) Dava konusu mallar Kier- Cyprus Ltd.'e sanık 1 tarafından K.L.18,750.-ya satılmıştır. Sanık 1 adıgeçen malların esas satın alma fiatının K.L.30,000.- olduğunu söyleyince bunun K.L.18,750.- ile nasıl kabili telif olduğu kendisine soruldu, o da farkının nakit olarak ödendiğini söyl-edi. Bu hususa daha ewel değinilmiştir. Burada belirtmek istenen husus şudur. Sanık 1'in başka çekler de aldığını söylemesine rağmen bunlar hakkında hiç izahat vermemiş ve muhtelif banka hesapları olduğunu, bunların içinden çıkamadığını söylemekle yetinmiş-tir.

Şimdi iktibas edilecek pasajda Mahkemerıin sorduğu suallere verdiği cevaplarcia, daha ewel hiç bahsetmediği ve dava ile alâkası olduğu görülmeyen çeklerden bahsetmesi sanık 1'in ne kadar inanılmaz şahadet verdiğini göstermektedir:-

"Mahkemeye: K.L.3-0,000.- falan dedin bazı evraklar ibraz etmek üzereydin, K.L.18,750.- mevcut tesadüfen tapudaki miktar tamamen aynı fakat şimdi diyorsunuz aslında bu değildir rakam.

C. Onların bir kısmı peşin ödenmiştir. 3 Nisan 1971 tarihinde K.L.6,875.-lık bir çek vard-ır yine burda gördüğüm 20 Nisan 1971'de K.L.5,140.- K.L.4,450.-yıçek ile verildi K.L.6,000.cash. Yalnız İş Bankasında iki hesabım vardır onun için pek çıkaramadım yalnız bu tarihler arasında bu malla ilgili her lûzum ettiğinde İngilizlere veriniz derdim. Y-alnız arada olan K.L. 11,000.- zannedersem K.L.5,140.- burda olan K.L.6,875.- fakat kati değilim. K.L.11,000.- açığım vardır. Bir defasında Mustafayı gönderdim K.L.2,000.- alsın ve çanta içerisinde getirdi."


Sanık 1 aynı zamanda Bidayet Mahkemesinin müda-faa şahidi olarak çağırdığı Mustafa Çakırın şahadetine önem vermemekle hata ettiğirıi iddia etmiştir. Muştafa Çakır yukarı Girne'de ikamet etmekte olan bir kasap ve çobandır. Bu şahidin verdiği şahadete göre 1 Nisan 1971 tarihinde sanık 1 ile Reading kendi-sini ziyaret etmişler, bazı Rumların tarlalarını Kier Cyprus Ltd. namına satın alması için sanık 1'e yardımcı olmasını rica etmişler, kendisinin dava konusu mallardaki son hisseyi sanık 1'e satmak için hisse sahibini ikna ettiğini, mezkûr hissenin 8 Nisan -1971 tarihinde bir vekâletname ile sanık 1'in ismine geçtiğini, bunun akabinde İngilizin kendisine K.L.100.mükâfat verdiğirıi söylemiştir. İstintak esnasında bu şahidin hiç İngilizce bilmediği, Reading'in bütün söylediklerirıin kendisine sanık 1 tarafından- tercüme edildiği, malların şirket namına alınscağının şirket müdürü tarafından söylediği ve bunun kendisine sanık 1 tarafından tercüme eıdildiği meydana çıkmıştır. Malların kıymetleri ve ödenen paralar hakkında bu şahit gayet muğlâk ve güvenilemeyen şahad-et vermiştir. Bu şahidin şahadetıne çoğunluk ksrarını veren hâkimler temas etmemişlerdir. Göründüğüne göre bu şahide fazla değer vermemişlerdir ve bunu yapmakta da haklıydılar. Sanık 1' in kendisinin verdiği şahadet güvenilir bir şahadet olmadığına göre, M-ustafa Çakırın, sanık 1'in ağzıyle verdiği şahadete de güvenilemez kanaatındayım.

Bidayet Mahkemesinde verilan şahadet ve okunan hükümler ile ilgili yukarıda yaptığım eleştirmenin sonucu şöyle özetlenebilir: Sanık 1 kendi isminde kayıtlı bir malı Türk Cem-aatırıa mensup olmayan bir şahsa satmakla itham edilmiştir. Buna cevap olarak saruk 1 mezkûr malları Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına aldığını fakat ' kendi ismine geçmesirıin bir formaliteden ibaret olduğunu iddia etmiştir. Kendi ismine geçmesi için de es-as olarak iki ayrı sebep vermiştir. Bu sebepler Ağır Ceza Mahkemesinin ekseriyeti tarafından reddedilmiştir. Sanığın şahadeti ve izahatı bertaraf edildiğinde geriye ne kalır? Hatırdan çıkarılmamalıdır ki şirket ve Reading ile ilgili hususları sanık 1 ortay-a atmıştır. Bunlar nazarı itibara alınmadığında geriye İddia Makamının iddia ettiği gibi sanık 1'in kendi namındaki malları Türk Cemaatına mensup olmayan bir şahsa izinsiz olarak sattığı vakıası kalmaktadır. Bu da 1969, Kıbrıs Türk Cemaatına Mensup Olmayan- Şahıslara Gayri Menkul Mal Satışını Men. Eden Kural'ın 3(1) maddesi altında bir suç teşkil edip etmediği araştırılmalıdır.


Kural'ın yukarıda iktibas edilen 3. maddesi gayri menkul mal
"satışı"nı menetmektedir. "Satış" 2. maddede şöyle izah edilmektedir:-"

" 'Satış' veya 'satma' tabiri akitle satış, ipotek, mübadele veya herhangi bir başka yolla mülkiyetin devri ve beş seneyi mütecaviz icarı da kasteder."

"Mal sahibi" tabiri ise şöyle tarif edilmektedir.
" 'Mal sahibi' Fasıl 224'ün 2. maddesinde bu keli-meye verilen manaya ilâveten bir mal sahibinin vekilini de ihtiva eder."

Fasıl 224'ün 2. maddesi "mal sahibi" veya "owner" tabirini şöyle tarif etmektedir:-

" 'Owner' means the person entitled to be registered as the owner of an i'mmovable property wheth-er he is so registered or not."
"Registered" kelimesi ise şöyle tarif edilmektedir: -
" 'Registered' with grammatical variations and cognate expressions, means recorded in land Register kept under the provisions of this Law."

Bu tariflerden görüleceği gi-bi Tapuda kayıtlı olan ve elinde koçanı bulunan her şahıs mal sahibidir. Bu itibarla 6/1969 sayılı Kurala göre mal sahibi, diğer manaları bir tarafa, kayıtlı mal sahibi demektir.

Netice itibarı ile Sanık 1 sözkonusu malları Rumlardan aldıktan sonra ismine- kaydetmekle mal sahibi olduğu için ve mal sahibi olarak bu malları ecnebi bir şirkete sattığı içın 6/1969 sayılı Kuralın 3. maddesine göre bir suç işlemiştir.

6/1969 sayılı Kuralın 10. maddesi, kural gereğince yapılacak müracaatları incelemek ve bunlar h-akkında Yürütme Kuruluna tavsiyelerde bulunmak için 7 kişilik bir Müşavir Hey'et ihdas etmiştir. Sanık l, İddia Makamı tarafından çağırılan ve müşavir hey'etin sekreteri ve üyesi olan 11na1 Nahit'in şahadetine de değinmiştir. Bu şahidin söylediğine göre sa-nık 1 izin için Hey'ete müracaat etseydi kendisine belki de izin verilebilirdi. Şahidin istintakı esnasında kendisine soruları sual ve verdiği cevap bu hususu izah etmektedir:

"S. Senelerden gelme bir Ruma ayrılan bir malı bir ecnebi satın almak isterse f-akat şu veya bu şekilde veya şu veya biı sebepten dolayı kendisinin bu malı direkt olarak Rumdan satın
aldığının görülmesini istemez ve bir Türk söz konusu ecnebi için bu malı kendi ismine formalite icabı geçirip kısa bir müddet sonra ecnebiye devrederse s-izden izin almak lûzumu var mı: C. Şimdiye kadar o konuda bizim komiteye hiçbir müracaat olmamıştır eğer böyle bir müracaat olmuş olsaydı tahmin ediyorum müsbet bir cevap verilecekti Bakanlar Kurulu tarafından. "

Kanaatımca şahidin bahsettiği bu husıisun -mahkûmiyetle ilgisi yoktur. Ancak cezayı hafifletici bir sebep teşkil edebilir. Keza söz konusu malların sanık 1'in isminde çok kısa bir müddet kalması da sanık 1'in 6/1969 sayılı Kuralın 3. maddesi âltında suç işlemesixıi önlemez. Yukarıda izah edilen seb-eplerden dolayı, istinafın reddolunması taraftarıyım.

Şakir S. İlkay:
Müstenifler 17/70 ve 38/70 sayılı Kurallarla tadil edilen 6/69 sayılı Kuralın 2, 3(1) ve 4..maddelerine aykırı olarak ecnebiye gayri menkul mal satmak ve bu maksatla tapu muameiesi yapm-ak suçlarından kendilerirıi kabahatlı bulup mahkûm eden Girne Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünden istinaf etmişlerdir.
Müstenifler Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda aynı davadaki aynı ithamlar üzerine muhakeme edilerek kabahatlı bulundukları cihetle ayrı ayrı yap-mış oldukları istinaflar birleştirilerek (consolidated) dinlenmiştir.
4/75 sayılı istinaftaki müstenif Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda sanık (1) ve 5/75 sayılı istinaftaki müstenif de sanık (2) olarak bulundu. Bunun içindir ki bundân böyle hükmümde 4/75 sayı-lı istinaftaki müsteniften yerine göre sanık (1) veya müstenif (1) ve S/75 sayılı istinaftaki müsteniften de yerine göre sanık (2) veya müstenif (2) olarak bahsetmeği uygun gördüm.
Bu meselede olgular kısaca şöyledir. Müstenif (1) Lefkoşa'da avukatlık yapm-akta, müstenif (2) de kâtibi bulunmaktadır. Kendisine gayri menkul mal satışı yapıldığı iddia edilen Kier Cyprus Ltd. ise hisselerinin %51'i Rumların isminde bulunan bir ecnebi Şirket olup müdürlerinden biri İngiliz diğerleri ise Rumdur. Müsteniflerin Türk- Cemaatına mensup olmayan şahıslardan oluşan Kier Cyprus Ltd.'e sattığı iddia edilen mallar ise Girne'de kâin olup 254 ve 584 sayılı iki ayrı koçan tahtında kayıtlı 1 dönüm 2500 ayak karelik bir tarla ile 2 dönüm bir evleklik bir tarla ve içindeki bir haru-p ağacından ibarettir.

Bahse konu iki parça mal bölünmemiş hisseler halinde 10 Ruma aitti. Bu şahıslar, yapılan satış anlaşmaları mucibince, 3.4.1971 ve 8.4.1971 tarihleri arasında hisselerini sanık (1)'e devretmek amacı ile Girne Tapu Dairesinde gerekli -satış takrirlerini (declaration of sale) imzaladılar. Böylelikle her iki maldaki tüm hisseler, satış takrirleri neticesi, 8.4.71 tarihinde sanık ( 1 )' in isminde toplandı. Hisselerin bazıları için satış takrirleri imzalandıktan sonra diğer hissedarlardan -herhangi .birisinin kanunun kendisine tanıdığı tercih hakkını kullanarak ve bedelini Tapu Dairesine yatırarak mevzuu bahis hisse veya hisseleri kendisi alıp bunların sanık (1)'in ismine kaydedilmesini önlemesi ihtimali mevcut idi ise de tüm hisseler için s-atış takrirlerinin tamamlandığı 8.4.71' den itibaren bu ihtimal ortadan kalkmış ve daha başka sakınca olmadığına göre de, sanık (1) mezkûr mallarıri sahibi olarak kaydedilmek hakkını kazanmıştı. Nitekim mezkûr iki paraça rııalın kaydı sanık ( 1 )' in namın-a 24.4.71 tarihinde yapıldı. Aynı gün sanık (2), sanık (1)'in kendisine bu maksat için verdiği bir vekaletname tahtında; bu mallârı Tapu Dairesi nezdinde gerekli satış takrirlerini imza ederek Kier Cyprus Ltd.'e devretti ve mezkûr mallar şirketin namına ge-çti. Tapu Dairesi nezdinde yapılan satış takrirlerine göre sanık (1) mezkûr malları K.L.12,600.-ya satın alıp K.L.18,750.-ya şirkete sattı.

Sanık (1), Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki şahadetinde, Kier Cyprus Ltd.'in gerek ilgili vakitlerde gerekse hâlen h-ukuk müşaviri bulunduğunu ve mezkûr malları şirketin müdürierinden Reading'in talimatına uyarak ve şirketin vekili olarak almış ve şirkete devretmiş olduğunu, malların hiçbir zaman kendisinin olmadığına ve olamayacağına samimiyetle inandığı cihetle ilgili -makamdan izin almak için müracaat etmediğini, malları şirketin vekili olarak ve onun namına satın aldığı halde ilkin kendi ismine kaydettirmekten maksadının mümkün olduğu kadar Rum Yönetimine az intikal harcı ödenmesini sağlamak ve avukatı olduğu şirketi b-u yönden kazançlı çıkartmak olduğunu iddia etti. Sanık (1)'in gerek polise verdiği ifadeye gerekse Mahkemeye verdiği şahadete göre Rumlardan yabancı şirketlere mal satıldığında Tapu Dairesi beyan edilen kıymetle iktifa etmeyip alınacak intikal harcı için ö-zel takdir yapmakta fakat mal ilkin bir Türk vatandaşa ve ondan da yabancı bir şirkete devredildiğinde sırf Türklerin mallarının ecnebiye satışını teşvik gayesi ile satış takrirlerinde beyan edilen kıymetlere Tapu Dairesince müdahale edilmez ve böylelikle,- ikinci şık takib edildiğinde, daha az harç ödenmiş olurdu. İstintaki esnasında Rumdan Türke mal intikalinde Tapu Dairesinin beyan edilen kıymetlere müdahale edip etmediği hususunda kendisine tevcih edilen sorulara pek edilmediği mealinde cevap verdi, faka-t daha sonra Tapu Müdürü Şagalluranın da kendi hissesini aldığını ve onun için işin bu şekilde yürümüş olduğunu söyledi.

Sanık (1) malların Rumlardan şirketin -parası ile satın alındığını ve bu maksatla şirketten 3.4.71 tarihinde National and Grindlays Ba-nkası üzerine çekilmiş K.L.14,500.-lık bir çek ve 22.4.71 tarihinde de yine aynı banka ûzerine çekilmiş K.L.4,250.-lik ikinci bir çek aldığını ve bunları İş Bankasındaki hesabına yatırdığını iddia ederek bu miktarlarda meblâğın Bankaya yattığını gösteren i-ki yatırım fişi ibraz etti. Kier Cyprus Ltd.'in sanık (1)'e bu miktarlar için iki çek verdiği ve bunların sanığın İş Bankasındaki hesabına yattığı müdafaa tarafından çağırılaıı National and Grindlays Bankasının Türk kesimi Müdürü Ahmet Necat ve İş Bankası -memurlarından Özgür Ahmet tarafından teyit edildi.

Sanık (1), satış takrirlerinde K.L.12,650.-ya aldığı ve K.L.18,750ya sattığı görülmesine rağmen, bu emlâkin hakiki kıymetinin K.L.50,000.- olduğunu ve haddi zatında bunları K.L.30,000.- civarında bir mebl-ağa satın almış olduğunu söyledi. İstintakı esnasında Mahkemeye ibraz edilen İş Bankası yatırım fişlerinden kendisinin şirketten sadece K.L.18,750.- ödendiğinin görülmekte olduğu kendisine işaret edilince kısmen de nakden ödendiğini iddia etti, daha sonra -Mahkeme tarafından kendisine tevcih edilen sorulara cevaben ise kısmen çekle kısmen de nakden ödendiğini söyledi ve önceden zikredilmeyen K:L. 6,875.-, K.L.5,140.- ve K.L.4,540.-lık bazı çeklerin de kendisine verilmiş olduğunu fakat İş Bankasında iki hesab-ı olduğundan bunlar için gerekli bilgiyi toplayamadığını ifade etti. Sanık bu şekilde iddiada bulunmakla beraber kendisi tarafından çağırılan ve kendinden sonra şahadet veren Banka memurlarına bu ilâve çekler hakkında herhangi bir soru sormadı.

Sanık (1),- şahadetinde, bu şekilde hareket edilmesinin diğer bir sebebinin de Şirketin risk almak istemediği olduğunu söyledi. Sanığa göre Şirket emlâki hisse hisse doğrudan kendi ismine aldığı takdirde sonradan hissedarlardan birisi çıkıp itiraz edebilir veya daha -fazla para talep edebilirdi ve şirket bu riski üzerine almak istemiyordu. Kendisinin bu riski niçin aldığı sorusuna cevaben ise "Ben Menteş olarak bir kumar oynadım ben bir risk aldım alırım çünkü Menteşim o benim bileceğim bir şeydir" diye cevap verdi.

S-anık (2) ise, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda, sadece olduğu yerden yeminsiz bir ifade yapıp daha önce Polise verdiği ifadeyi teyit ettiğini tıildirdi. Sanık (2) polise verdiği ifadede sanık (1)'in kâtibi olarak çalıştığını, yazıhane haricinde iş görme mecbu-riyetinde olmadığinı, bir emir olarak telâkki ettiği sanık (1)'in ricası üzerine Girne'ye gidip kendisine verilen vekâletname mucibince bahse konu malları Kier Cyprus Ltd. şirketine de'vrettiğini söyledi.

Ağır Ceza Mahkemesi davayı dinledikten sonra oturu-ma başkanlık eden Kaza Mahkemesi Reisi sanık (1)'in Kier Cyprus Ltd. şirketirıin bir vekili olarak bahse konu malları satın aldığını ve bilâhare şirkete devrettiğirıi ve binaenaleyh sanıkların kabahatlı bulunmayıp beraat etmeleri gerektiği kanaatına vardı.- Mahkeme heyetini oluşturan 3 Hâkimden diğer ikisi ise sanık (1)'in ve dolayısı ile sanık (2)'nin kabahatlı bulunup mahkûm edilmeleri gerektiği kanaatına vardı. Netice itibarı ile her iki sanık da, çoğunluk kararı ile, kabahatlı bulunup mahkûm edildiler. M-üstenifler işbu çoğunluk kararından istinaf etmişlerdir. İstinaf sadece mahkûmiyet aleyhine yapılmıştır.

Müstenif (1)'in istinaf ihbarnamesinde ileri sürdüğü sebepler şöyledir:-
1. Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi verilen geçerli ve inanılır şahadeti değerle-ndirmeyip yanlış ve hatalı olarak bende sui niyet "Mens Rea" olduğuna hükmetmekle hataya düşmüştür.

2. Aleyhime verilen şahadet eleştirilip doğru bir teste tabi tutulduğu zaman şahsıma mesmu herhangi bir suç mevcut olmadığından Muhterem Mahkeme beni mahkû-m etmekle hataya düşmüştür.

3. Verilen tüm şahadet muvacehesinde benim itham konusu Kanun maksatları için itham konusu emlâkin mal sahibi olamayacağıma dair Muhterem Mahkeme karar vermemekle hataya düşmüştür.

4. Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi istintaksız o-larak Mahkeme huzurunda verilen ve şahadet olarak ibraz olunan emarelere değer vermiyerelc benim Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına veya hüviyeti açıklanmayan bir asil namına hareket ettiğime dair bulgu yapmıyarak beni mahkûm etmekle hataya düşmüştür.

5. Mu-hterem Ağır Ceza Mahkemesirıin vermiş olduğu kararda bağdaşmazlık olduğu cihetle verilen karar hatalıdır.

6. İddia Makamı nam ve hesabına şahadet veren 1 numaralı şahit ile müdafaa şahitlerinin şahadeti ışığında Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi beni mahkûm et-mekle hataya düşmüştür."

Görüleceği gibi 3 ve 4. sebepler ayni hususla ilgilidir ve birlikte ele alınıp tezekkür edilmesi gerekir. Istinafın duruşmasında en fazla üzerinde durulan ve mahiyetleri itibarı ile istinafın ağırlık noktasını teşkil eden bu iki s-ebebi diğerlerinden ewel ele almağı uygun gördüm. 2. istinaf sebebi ise herhangi muayyen bir hususla ilgili olmayıp geneldir. Esasen, müstenif, istinafın duruşmasında, bu sebebi ayrı olarak değil de diğerleri ile beraber ve onlara istinat ettirerek ele alm-ıştır. Bunun içindir ki hükmümde diğer sebepler eleştirilip tezekkür edilirken bu sebep de yeterli şekilde eleştirilip tezekkür edilmiş olacağından bunu betekrar ayrı olarak ele almağı uygun görmedim.

3 ve 4. istinaf sebepleri: Sanık (1)'e göre Ağır Ceza -Mahkemesi huzurundakı şahadete ve ıbraz olunan emarelere göre, kendisinin bahse konu emlâkin mal sahibi olamayacağına ve bunları ismine alırken Kier Cyprus Ltd.'in vekili olarak hareket etmiş olduğuna dair bulgu yapması gerekirdi.

Sanık (1) tarafından Mah-kemeye ibraz olunan emareler daha önce bahsedi-len iki adet İş Bankası yatırım fişi ile Kier Cyprus Ltd.'e kendisinin gönderdiğini iddia ettiği iki mektubun suretleridir (Emare IV ve V). Bu mektupların birincisinde çekle ödenen lC.L.14,500.-nın alındığı, b-ahse konu emlâkin 6/10 hissesinin elde edildiği ve hisseler tarrıamlanınca bunların şirketin namına, talimatları uyarınca, devredileceği, ikinci mektupta ise hisselerin tümünün alındığı ve bunların elden çıkarılması için şirketin talimatının beklenmekte ol-duğu beyan edilmektedir. Sanık (1)'in polise verdiği ifadede bahsedilmeyen bu mektuplar Kier Cyprus Ltd.' den alınan herhangi bir yazıya cevaben yazılmış değillerdir. Emare IV ve V, sanık (1)'in kendisi tarafından yazılı beyanlar olması bir tarafa, gönderi-ldiği iddia edilen mektupların asılları olmayıp suretleridir. Asıllarının kaybolduğuna veya ibraz edilmesinin imkânsız veya çok müşkil olduğuna dair herhangi bir şahadet mevcut değildir. Sanık (1), kendi iddiasına göre. halen Kier Cyprus Ltd.'in hukuk müşa-viri bulunmaktadır. Binaenaleyh gerekli şahadet mevcut olmadığına göre bu mektupların asıllarının Mahkemeye ibraz edilmesinin imkânsız veya pek müşkil olduğu istihraç edilemez. Söylenenlerden anlaşılacağı gibi Emare IV ve V, taşıdıkları kıymet ve ağırlık b-ir tarafa, geçerli şahadet sayılamaz. Nitekim azınlık kararını veren sayın Hâkim dahi bu emarelerden .sarfı nazar ettiğini ve bunlara herhangi bir kıymet vermediğini hükmünde belirtmiştir.

Mahkemeye sunulan yatırım fişleri, banka memurlarının şahadeti ışı-ğında sanık (1)'in Kier Cyprus Ltd. şirketinden K.L.18,750.- ödendiğini göstermekre ise de bunlar kendiliğinden sanığın mezkûr emlâki şirketin nam ve hesabına aldığı veya şirketin vekili olarak hareket ettiğini göstermez. Bu fişlerin tüm şahadet ışığında e-le alınıp değerlendirilmesi gerekir.

Mahkeme, huzurundaki tüm şahadeti değerlendirmiş ve sanık (1)'in mezkûr emlâki Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına almadığı ve bunları alırken Şirketin vekili olarak hareket etmediği kanaatına vardı. Çoğunluk kararını ver-en sayın Hâkim Erginel hükmünde bu hususta şöyle demiştir:-
"Sanığın Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına hareket ettiği iddiası doğru olabilir mi? Sanığın söz konusu malı kendi adına satın aldığı tapuya yaptığı beyanattan görülmektedir. Tapuda yapılan beyanat- resmi son derece kuwetli ve bağlayıcı bir delildir. Bunun aksini isbat etmek çok güçtür. Kaldı ki sanığın iddiaları gerçeklerle de bağdaşmamaktadır. 1. sanık söz konusu malı Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına aldığına göre niçin doğrudan Kier Cyprus Ltd. -n-amına kaydettirmedi? 1. sanık'bunu çeşitli şekillerde izah etmeye teşebbüs etti. Birinci izahatı polise verdiği ifadede görülen izahattır. Buna göre Şirketin Rum Hükümetine az intikal vergisi vermesini sağlamak için bu yola baş vurmuştur. Halbuki bu yola b-aş vurulduğunda iki defa devir olunduğundan iki defa vergi alınacaktı ve verginin azalması değil artması söz konusu idi. Bu tutarsızlığı ortadan kaldırmak için 1. sanık malı gerçekte K.L.30,000.-ya satın aldığını söylemiştir. Fakat bu iddia da doğru olmakt-an uzaktır çünkü Kier Cyprus Ltd.'in sanığa 3.4.71 tarihinde K.L.14,500.- ve 22.4.1971 tarihinde K.L.4,250.- ödemiş olduğunu biliyoruz. Bir şahıs Tapuda bir malı K.L18,750.-ya sattığını beyan ederse ve gerçekte kendisine o esnada K.L.18,750.- ödenirse bunu-n bir tesadüf olduğunu kabul edemeyiz.

Sanığın ikinci iddiası yeminli şahadetinde yaptığı iddiadır. O da Şirket malı hisse hisse almak istemiyordu çünkü hisseleri tamamlayamamaktan çekiniyordu ve bu riski sanık üzerine aldığı için mal üzerine kayıt edildi-. Sanığın bu söyledikleri de kendi iddiası ile çelişmektedir çünkü riski kendisı üzerine aldığına göre bir süre için olsa bile mal sahibi olmak gayesi ile hareket ettiği açıktır. Sanığın Kier Cyprus Ltd.'den aldığı ilk ödeme 3.4.1971 tarihine isabet eder k-i bu sanığın mal sahibi olmaya başladığı tarihtir. Bu da gösteriyor ki sanık daha malı satın almadan önce satış sözleşmesini yapmış bulunuyordu ve Kier Cyprus Ltd.'den aldığı paranın bir kısmı ile malı satın almıştır. Fakat bu durum yanı 1. sanığın mal sah-ibi olmadan satış sözleşmesi yapması veya bu maksatla para alması Kier Cyprus Ltd.'le aralarındaki anlaşmanın satış olmadığını göstermez. Bir şahıs sahibi olmadığı bir malı satmak için sözleşme yapabilir ve bu maksatla para da alabilir. 1. sanıkla şirket a-rasındaki sözleşme satış sözleşmesi olabilirdi ve Tapuda da satış beyanı yapıldığına ve 1. sanığın verdiği izahatlar makul olmadığına göre 1. sanığın Kier Cypurs Ltd.'le satış sözleşmesi yaptığına herhangi bir makul şüpheden ari olarak inanmıyorum."

Yukar-ıda iktibas edilen hükümden de görüleceği gibi sanık (1) malları ilkîn kendi ismine kaydetmesinin sebeplerinin (i) Rum Yönetimine daha az intikal harcı ödemesini sağlamak ve (ii) Bu malları hisse hisse alıp da tamamlayamamak riskini şirketin deruhte etmek -istemediğirıin olduğunu iddia etti. Çoğunluk hükmünde sanık (1)'in bu iddialarının gerçeklerle bağdaşmadığı ve sanığın Kier Cyprus Ltd. ile bir satış sözleşmesi yaptığına makul şüpheden ari olarak inanıldığı- belirtilmektedir. Bundan da sanığın iddialarını-n muhtemel olduğuna inanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tezekkür edilmesi gereken husus Mahkemenin yani çoğunluk kararını veren Hakimlerin yapmış olduğu bulguların veya varmış olduğu kanaatın hatalı olup olmadığı veya şahadetle yeterli şekilde destekl-enip desteklenmediğidir.

Sanık (1)'in yapmış olduğu iddiaya göre malların ilkin kendi ismine kaydettirilmesinden güdülen gayelerden biri daha az intikal harcınırı ödenmesini sağlamaktı çünkü, kendi izahına göre, Rumdan İngiliz ve Rumlardan oluşan bir şirk-ete mal devredildiğinde Rum Yönetimi Tapu makamları beyan edilen kıymetle iktifa etmeyip özel takdir yapmakta ve fazla harç almaktadır, halbuki bir Rumdan Türke mal naklinde beyan edilen kıymete usulen müdahale etmemekte idi. O zaman adada mevcut Cemaatler- arası durum göz önünde bulundurulduğunda -ki bunu Mahkeme adli surette nazarı itibara alabilir- Rumdan Türke mal naklinde Rum tapu makamlarının sanığın söylediği şekilde hareket edip kolaylık gösterdiği iddiası inanılacak nitelikte bir iddia değildir. Nit-ekim azınlık kararını veren Sayın Hâkim dahi bu hususta sanığa inanmamış ve şöyle demiştir:



"Ben bu izahatı tatminkâr bulmadım. Bu iddia doğru olmuş olsaydı Sanık 1 Rumlardan sözkonusu malları satın alırken Rum malı Türke geçmesin diye K.L.50,000.- değe-rindeki malın değe- rini intikaliye vergisi bakımından K.L.12,650.- olarak kabul edilmezdi."

Satış takrirlerinden malların K.L.12,650.-ya satın alındığı ve şirkete K.L.18,750.- ya satıldığı görünmektedir. Bu durumda iki defa devir yapıldığına göre daha az- değil daha fazla intikal harcı ödenmesi mevzuu bahistir. Sanık (1) takrirlerde beyan edilenlerin malların hakiki kıymetini ve bunlar için ödenen hakiki miktarı yansıtmadığını söyledi. Rumlara ödediği K.L.30,000.- civarındaki meblâğı ise kendisine şirketin- verdiğini iddia etti. Halbuki Mahkemeye ibraz ettiği yatırım fişleri ve banka memurlarının şahadeti sanığa şirket tarafından sadece şirkete devir için yapılan satış takririnde beyan edilen K.L. 18,750.-nın ödendiğini göstermektedir. Bu hususa dikkati çeki-ldiği zaman ise sanık (1) şirketten nakden ve daha başka çeklerle de ödendiğini söyledi fakat bu çeklerin, daha önce belirtildiği gibi, ne numaralarını verdi ne hesabına yattığını gösteren fişler ibraz etti, ne de kendi çağırdığı ve kendisinden sonra şahad-et veren banka memurlarına bu hususta herhangi bir sual tevcih etti.

Sanık (1), malların ilkin kendi ismine kaydedilmesirıiri diğer bir sebebinin de şirketin risk almak istemediğinin olduğunu söylemiştir. Sanığın yapmış olduğu iddia ve vermiş olduğu izaha-ta göre şirket mezkûr malları hisse hisse alıp da tamamlayamamak riskinigöze almak istemediği için kendisi bir kumar oynayarak bu riski deruhte
etti. Saruğın bu beyan ve izahatındançıkan mana şudur ki şirket
malların sadece tümünü istiyordu ve saruk bazı- hisseleri alır fakat
tüm hisseleri alamazsaydı almış olduğu hisseler kendisine kalacak ve
bunlar için ödenen bedel de kendisi tarafından karşılanacaktı. Bu
durumda sanık (1) şirket nam ve hesabına ve onun vekili olarak hareket ettiğini nasıl iddia edebili-r? Sanık şirketin nam ve hesabırıa
hareket etmiş olsaydı deruhte edileri riskin ve alınan hisselerin, tümü alınamadığı takdirde de, şirkete ait olması ve bunlar için ödenen bedelin şirket tarafından karşılanması gerekirdi.Demek ki sanık mezkûr hisseleri s-atın alırken Şirketin vekili olarak değil de kendi nam ve hesabına hareket ediyordu. Bir vekâlet anlaşması ile satış anlaşması arasındaki farkı Dixon v. The London Small Arms Co. (1876) 46 L.J.Q.B. 617 (C.A.) at 632 davasında Lord Penzance şöyle özetledi:
-
"I think the true distinction in this case is between an authority or mandate to do a thing for a money reward, in th doing of which, whether ths individual is a servant or only a contractor, he is all along acting as an agent and a contract for the supp-ly and acceptance, if approved when completed, of an article to be made by the contractor, in the making of which contractor, though working under inspection, is all along acting on his own behalf and at his own risk."

Yukarıda söylenenlerden görüleceği g-ibi sanık (1)'in yapmış olduğu iddiaları doğru olarak kabul etmemekle Mahkeme hata işlemiş değildir.

Sanık (1)'in, bu husustaki, şahadet ve iddiaları doğru olarak kabul edilmediğinde Mahkeme huzurundaki diğer şahadet ve satış takrirleri sanık, (1)'in Ruml-ardan aldığı malları Kier Cyprus Ltd.'e bir satış anlaşması mucibince devretmiş olduğunu kesinlikle gösterir bienaenaleyh çoğiınluk hükmünü veren sayın Hâkimlerin bu yönde yapmış olduğu bulgu ve varmış olduğu kanaat şahadetle desteklenmekte olup hatalı değ-ildir.

6/69 sayılı Kıbrıs Türk Cemaatına mensup olmayanlara gayrı menkul mal satışını meneden kuralın 3(1) ve 7. maddeleri şöyledir: -

"3. (1) İşbu Kural yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türk
Cemaatına mensup olmayan şahıs veya şahıslara gayrimenku-l mal satışı menolunur ve bu maddeye aykırı hareket edenler bir suç işlemiş olurlar."

"7. Türk Cemaatının menfaatına halel gelmeyeceği aşikâr olan zaruri hallerde emvali gayri menkulenin satışına Yetkili Makam müsaade edebilir."

Aynı kuralın 2. maddesini-n 3 ve 4. paragrafları şöyledir:"

" 'Satış' veya 'satma' tabiri akitle satış, ipotek, mübadele veya herhangi başka bir yolla mülkiyetin devrıni ve 5 seneyi mütecaviz icarı da kasteder.

'Mal sahibi' Fasıl 224'ün 2'nci maddesinde bu kelimeye verilen manay-a ilâveten, böyle bir mal sahibinin vekilini de ihtiva eder."
Fasıl 224'ün 2. maddesinde 'mal sahibi'nin tarifi ise şöyledir:"

" 'Owner' means the person entitled to be registered as the öwner of any immovable property whether he is so registered or not -"

Yukarıda iktibas edilen mevzuattan anlaşılacağı gibi bu Kural bir Türke ait gayri menkulun, Türke Rumdan geçmiş olsa dahi, bir ecnebiye izinsiz olarak satışını yasaklamaktadır.

Kanuni durum yukarıda izah edildiği merkezde olduğuna göre sanık (1)'in mez-kûr şirketin vekili olarak hareket etmiş olduğuna dair iddiası doğru olarak kabul edilmiş olsaydı malları ilkin kendi ismine kaydettirip ondan sonra şirkete devretmekle suç işleyip işlemediğinin tezekkür eâilmesi gerekecekti. Mamafih, sanık (1) mezkûr şirk-etin vekili olarak hareket etmemiş olduğuna göre bu istinafta bu sorunun tezekkür edilip kararlaştırılması gerekmemektedir. Böyle bir sorunu tezekkür edilmesi gerekli olduğu başka bir meselede karara bağlamanın daha uygun ve doğru olacağı görüşündeyim. Bu -böyle olmakla beraber işaret etmek yerinde olur ki bu meselede böyle bir sorunun kararlaştırılması uygun ve zorunlu olsaydı bu meyanda sanığın, kanunu bilmesi gerektiği halde, 6/69 sayılı Kuraltn sarih mevzuatına rağmen
kendisirıi, serbest iradesi neticesi-, kendi isminden bir ecnebiye mal devretmek durumuna koyduğunda bu gibi bir devri yapmasına Kuralın müsaade etmekte olduğu mealinde bir tefsirin Kuralın gaye ve maksatlarını ihlâl veya bertaraf edip etmeyeceği, sanık ile Kier Cyprus Ltd arasında mevcut old-uğu iddia edilen anlaşmanın, Fasıl 149, Mukavele Kanunu'nun 23. maddesi gözönünde tutulduğunda, geçerli ve bağlayıcı olarak telâkki edilip edilmeyeceği hususlarının, kanaatımca tezekkür edilmesi ve sorunu karara bağlarken de davanın bir hukuk davası değil -de bir ceza davası olduğunun gözönünde tutulması gerekecekti.

1. istinaf sebebi: Sanık (1) Ağır Ceza Mahkemesinin kendisinde sui niyet "mens rea" olduğuna hükmetmekle hata işlediğini iddia etmiştir.

Sanık ( 1 )'in mezkûr emlâki ilkin kendi ismine ve onda-n da, ilgili makamdan izin almaksızın, Kier Cyprus Ltd.'e bilerek devrettiği aşikâr olduğu gibi bunun aksi de iddia edilmiş değildir. Mamafih, sanık (1), şahadetinde, şirketin nam ve hesabına hareket ettiğini ve malların kendisinin olmadığına ve olamayacağ-ına inandığı için ilgili makamdan izin almak için müracaat etmediğini söylemiştir. Çoğunluk kararını veren Hâkimler, daha önce de belirtildiği gibi, sanığın şirketin vekili olarak hareket ettiğine inanmamışlar ve bilâkis şirketle yaptığı bir satış sözleşme-si tahtında hareket ettiğine makul şüpheden ari olarak inanmışlardır. Bu durumda sanık (1)'ın olgular ile ilgili olarak, sui niyeti nakzedici mahiyette, makul bir yanlışlığa (mistake of fact) düştüğü söylenemez.

Sanığın mezkûr malları, Mahkemenin doğru ol-arak kabul ettiği olgular ışığında, ismine alıp kaydettirmekle mal sahibi olup olamayacağı ise kanuni bir sorundur. Binaenaleyh sanığın bu husustaki yanlış bir inancı olgularla ilgili bir yanlışlık olmayıp ancak kanuni bir yanlışlık (mistake of law) olabil-irdi. Kanun hakkındaki yanlış bir inanç veya kanaat ise sanık için böyle bir davada, karıaatımca, müdafaa teşkil edemez.

5. İstinaf sebebi: Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararda bağdaşmazlı olduğu cihetle hatalı olduğu iddia edilmiştir.

Sarih olma-makla beraber bu istinaf sebebi ile mahkûmiyet kararının oy birliği ile verilmediğinin murat edildiği anlaşılmaktadır. 1/1969 sayılı Kural ile tadil edilmiş 14/1960 sayılı Adalet Mahkemeleri Kanununun 27. maddesine göre çoğunluk kararı geçerlidir. Kanuni d-urum bu merkezde olduğuna göre bir kararın oy birliği ile değilde çoğunluk oyu ile alınması kendiliğinden kararın hatalı olduğunu göstermez. Esasen, müstenif de, istinafın duruşmasında, bu sebep üzerinde durmamıştır.

6. İstinaf sebebi: İddia İvlakamı şahi-di Ünal Nahit ile müdafaa şahidi Mustafa Çakır'ın şahadetlerinin gerektiği şekilde nazarı itibara alınmadtğı iddia edilmiştir.

İddia Makamı tarafından çağırılan Ünal Nahit İçişleri Bakanlığına bağlı olup Türk Cemaatına mensup olmayan şahıslara mal satışı- için izin talep eden şahısların müracaatlarını kabul eden 7 kişilik bir komitenin üye ve sekreteridir. Bu şahit sekreteri bulunduğu Komitenin sadece müşavir bir heyet olarak çalıştığını ve müracaatları inceleyip Bakanlar Kuruluna tavsiyede bulunduğunu, ta-vsiye kararını başka.n veya sekreterin değil Komitenin verdiğini, izin verip vermeme kararının Bakanlar Kurulu tarafından alındığını, Komitenin verdiği tavsiyeleri Bakanlar Kurulunun usulen kabul ve tasvip ettiğini fakat baza.n da kabul etmediğini, sanıkla-rın dava konusu malları ecnebiye satmak için müracaatta bulunmadığını ve izin almadığını söyledi. Bu şahidin ilâveten söylediğine göre, bu meselede müracaat yapılmış olsaydı Komitenin tavsiyesi ve Bakanlar Kurulunun kararı, kendi tahminine göre, müsbet olu-rdu.

Sanıkların müracaatta bulunmadığı ve izin almadığı kabul edilen bir husustur. Şahidin sanıklara müracaat etmiş olsalardı, izin verilebileceği hususunda söyledikleri ise, kanaatımca, suç işleyip işlemediği hakkındaki karar bakımından değil de hafiflet-ici sebep olarak cezanın takdiri bakımından bir kıymet ifade eder.

Müdafaa şahidi Mustafa Çakır'in dava konusu mallardaki tek bir hisseyi Rum hissedarlardan bi rinden sanık (1)'in vekili olarak ve onun ismine aldığı kabul edilen bir vakıadır. Mamafih, bu -şahidin meıkûr malların Kier Cyprus Ltd. nam ve hesabına alınmakta olduğu ve aiındığı hakkındaki şahadeti, kendi izahatına göre, Reading' den işittiklerine -ki bunlar Sanık (1) tarafından tercüme edildi-dayanmaktadır. Binaenaleyh şahidin bu husustaki şahad-eti şayia şahadet olup geçerli değildir.

Söylenenlerden anlaşılacağı gibi müstenif (1) ileri sürmüş olduğu istinaf sebeplerinde muvaffak olmamıştır.

Sanık (2), Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda, sanık (1)'in yaptığı müdafaayı benimseyerek ona katıldı ve ayrı- müdafaa yapmadı. Istinafın duruşmasında da tutumu aynı olmuştur. Zaten Sanık (2) nin dosyaladığı istinaf ihbarnamesinde zikredilen sebepler esas itibarı ile hemen hemen sanık (1) tarafından ileriye sürülenlerin aynıdır. Bunun için bunların betekrar ve ayr-ı olarak eleştirilmesi gerekmemektedir. Bu böyle olmakla beraber, ve her ne kadar da istinafın duruşmasında takip edilmemiş ise dahi, istinaf ihbarnamesindeki sebepler arasında yer alan ve sanık (2)'nin sanık (1)'in direktifi ile hareket etmiş olduğu husus-unda yapılan iddiaya temas etmeği ve sanık (1)'in direktifi ıle suçu işlemesınin sanık (2) için bir müdafaa teşkil edemeyeceğini belirtmeği uygun gördüm.

Söylenenlerden anlaşılacağı gibi müstenif (2) de yapmış olduğu istinafta, kanaatımca, muvaffak olmamı-ştır.

Netice itibarı ile müsteniflerin yapmış oldukları istinafların red edilmesi gerektiği görüşündeyim.

Ülfet Emin:
Netice olarak İstinaf oy çokluğu ile reddolunur.



(Ülfet Emin) (Ahmet İzzet) (Şakir S. İlkay)
Hâkim -Hâkim Hâkim.

28 Mayıs, 1975.


Full & Egal Universal Law Academy