Yargıtay Ceza Dairesi Numara 39/1991 Dava No 7/1993 Karar Tarihi 30.04.1993
Numara: 39/1991
Dava No: 7/1993
Taraflar: Temel Nebil ile
Başsavcılık A r a s ı n d a.
Konu: Uyuşturucu madde tasarrufu – Gönüllü ifade – Makuliyet testi – Şahadetin değerlendirilmesi – Ceza takdiri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 30.04.1993
-D.7/93 Yargıtay/Ceza: 39/91
(Ağır Ceza Dava N0: 6653/91; G. Mağusa)
Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: Niyazi F. Korkut, Celâl Karabacak, Özkan Tunçağ.
İstinaf eden: temel- Nebil, Mağusa.
(Sanık)
ile
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.
İstinaf eden namına: Avukat Erdal Öncü.
Aleyhine istina-f edilen namına: Savcı İsmet Dağlar.
H Ü K Ü M
Niyazi F. Korkut: Bu istinafta Mahkemenin hükmünü Sayın yagrıç Özkan Tunçağ verecektir.
Özkan Tunçağ: İşbu istinaf, G. Mağusa'da oturum yapan Ağır Ceza Mahkemesinin 6653/91 sayılı ceza davasında vermiş ol-duğu mahkûmiyet ve ceza aleyhine yapılmıştır.
İstinaf eden Sanık Temel Nebil (Bundan böyle Sanık olarak anılacaktır) aleyhine Başsavcılık tarafından 3 dava getirilmiştir.
1) 16/77, 54/77, 36/82, 37/89 ve 38/91 sayılı Yasalarla tadil edilen 4/72 sayılı U-yuşturucu Maddeler Yasasının 3, 24(1)(a) (2)(A) (B)(c) (3)(a)(b) maddeleri ile aynı Yasasının 6 ve 16. maddeleri altında yapılan 63/73 sayılı Nizamanme ile tadil edilen 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 3, 4(1) maddelerine aykırı olarak, 1.5.-1991 ile 18.7.1991 tarihler, arasında G. mağusa'da yetkisi olmaksızın haş oil diye bilinen 20 kilo 606 gram 200 miligram ağırlığındaki uyuşturucu maddeyi (cannabis) Tacettin Kemal Bormalı'dan alma;
2) Aynı mevzuat altında 1. davada belirtilen aynı tarihle-r arasında ve yerde bu hususta genel olarak yetkilendirilmiş veya ilgili nizam tahtında ruhsatı olmaksızın haş oil diye bilinen 20 kilo 606 gram 200 miligram ağırlığındaki uyuşturucu maddeui (cananbis) tasarrufunda bulundurma;
3) Yine aynı mevzuat altınd-a 18.7.1991 tarihinde G. Mağusa'da yetkisi olmaksızın haş oil diye bilinen 20.524 gram ağırlığındaki uyuşturucu maddeyi (cannabis) G. Mağusa'da sakin Abdi Öztürk'e verme.
Sanık aleyhine getirilen davaları kabul etmediği cihetle duruşma yapılmış ve İddia -Makamı davaları kanıtlamak için 14 tanık çağırmıştır. Sanık ise olduğu yerden yeminsiz bir ifade yaparak başka tanık dinletmemiştir. Duruşma sonucu Ağır Ceza Mahkemesi Sanığı aleyhindeki davalardan suçlu bularak birlikte çekilmek üzere 1. ve 2. davalardan -6'şar sene, 3. davadan ise 7 sene hapis cezasına mahkûm etmiştir.
İstinafı ilgilendirdiği oranda Sanığın işlemiş olduğu suçlar ile ilgili olgular şöyle özetlenebilir:
Sanık, evli ve 2 çocuk sahibidir. Aslen T.C. kökenli olan Sanık uzunca bir süreden be-ri G. mağusa'da ailesi ile birlikte oturmakta ve buzluk tamirciliği yapmaktadır. Sanık, buzluk tamirciliğinin yanısıra iki de kamyon sahibi olup alış veriş yapmakta ve zaman zaman KKTC ile Türkiye arası seyahatlerde bulunmaktadır. sanığın bir de Vespa mar-ka motosikleti vardır. Sanık çift uyruklu olup Sanığın hem T.C. hem de KKTC pasaportu vardır.
Sanığın A. maraş'ta Feddah Şeker isimli yine T.C. kökenli olup uzun süreden beri KKTC'de oturan bir kişiden kiraladığı ve Mahmut isimli ortağı ile birlikte kula-lndıkları bahçe içerisinde buzluk parçaları ile sair eşyalarını koyduğu bir barakası vardır.
18.71991 tarihinde yapılan bir uyuşturucu operasyonunda Abdi Öztürk ismindde bir kişinin tasarrufunda bulunan uuşturucu operasyonunda Abdi Öztürk isminde bir kiş-inin tasarrufunda bulunan uyuşturucularla ilgili adıgeçen kişinin verdiği ifadeden bu meselede Sanığın da methalder odluğuna inanan Polis Genel Müdürlüğü Narkotik Şubemensupları Lefkoşa Kaza Mahkemesinden temin ettikleri bir arama emri ile G. Mağusa'ya gid-erek Sanığın rizası ile dükkânında arama yaptılar. Sanığın dükkânında aradıkalrını bulamayan Polis Müfettiş Muavini Hasn Dayı, Polis Çavuşu Nejdet Kırgın ve Polis Memuru Kadir Özyay'dan oluşan polis ekibi Sanığın Maraş'taki evine gittiler ve yine Sanığın r-ızası ile evini araştırdılar. Evde de yasaya aykırı herhangi birşey bulunmaması üzerine Polis Müfettiş Muavini Hasan Dayı Sanığı . Maraş Karakoluna celbetti ve hep birlikte saat 17.30 civarında karakola gittiler. Saat 18.00 civarında ise Polis Genel Müdürl-üğü Narkotik Şube Sorumluusu Polis Müfettişi Yusuf Özkum ve bu meselenin tahkikat memuru Polis Çavuşu Cuma Erengin de aynı karakola geldiler.
Karakolda Polis Müfettiş Muavini Hasan Dayı, tahkikat memuru Polis Çavuşu Cuma Erengin'e Sanığı tanıttıktan sonr-a gerekenin yapılması için Sanığı Cuma Erengin'e teslim etti. Bu esnada Polis Başmüfettişi Yusuf Özkum da odaya girip çıkmaktaydı. İddia Makamının bu konuda sunduğu şahadete göre saat 18.15 civarında Sanık, tahkikat memuru Polis Çavuşu 1258 Cuma Erengin' i-n A. Maraş'taa bir bahçe içerisinde bulunan bir baraka yanında buldukları ve üzerlerinde uyuşturucu olduğuna inanılan bir adet palstik boru, bir taş parçası ve bir beyaz torbayı Sanığa göstererek alehindeki ithamı duyurması üzerine Sanık "Abdi'ye ben verdi-m bana da Sarı Kemal bırakmıştı" cevabını vermesi üzerine kendisine yasal ihtarda bulunuldu ve Sanık "Abi ben yandım gel sana doğruyu söylleyeyim" diyerek gönüllü bir ifade verme arzusunu gösterdi. Sanık ise A. Maraş Karakoluna celbedildiğini, aslında bun-un zoraki bir celp olduğunu söylemekte ve Cuma Erengin'in şahadetinde bu konuda söylediklerine kesinlikle karşı çıkıp tamamen gerçek dışı ve uydurma olduğunu öne sürmektedir. Bu husus ile ilgili Ağır Ceza Mahkemesi duruşma içinde duruşma yaptıktan sonra S-anığın bu sözlü itirafı gerçekten yaptığına ve gönüllü olarak yaptığına karar vermiştir.
Tahkikat memuru Cuma Erengin'e göre Sanık A. Maraş Kaarakolunda gönüllü olarak yapmış olduğu sözlü itirafından sonra gönüllü bir ifade verme arzusunu gösterince kend-isine yasal ihtar yapılmış ve ifadesi alınmıştır. tahkikat memuruna göre ifadenin başladığı saat 18.25, bittiği saat ise 19.10'dur. Sanık avukatı bu ifadenin Yargıç Kurallarına aykırı bir şekilde alındığını, Sanığın baskı, tehditve dayakla zorlanarak ifade-nin imzalatılmak istendiğini, gerçekte ifadenin daha önceden Abdi Öztürk'ün ifadesini bilen tahkikat memuru ve diğeri ilgili polis mensupalrı tarafından hazırlanmış olduğunu; ifadenin G. Mağusa'ya önceden hazırlanıp götürüldüğünü, bunun hayal mahsülü, uydu-rma bir ifade olduğunu, Sanığın tüm tehdit ve baskılara karşın G. Mağusa'da ifadeyi imzalamaması üzerine Lefkoşa'ya götürüldüğünü ve orada da Sanığa G. Mağusa'da yapıldığı gibi büyük oranda tehdit, baskı yapıldığını, zor kullanıldığını ve neticede Sanığı-n bu şartlar içerisinde ifadeyi imzalamaya mecbur kaldığını öne sürerek gönüllü olarak alındığı iddia edilen ifadenin gönüllü olarak alınmadığını ve delil olarak geçersiz olması gerektiğini öne sürmüştür. Bu hususta da Ağır Ceza Mahkemesi duruşma içinde du-ruşma yapmış ve bunun sonucu olarak savunma tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle itiraza uğrayan bu ifadenin Yargıç Kuralalrına uygun bir şekilde alındığını, ifade alınırken Sanığa herhangi bir ethdit, baskı yapılamdığını, Sanığın zorlanmadığını, Sanı-ğın dövülmediğini bulgu olarak bulmuş ve ifadenin gönüllü olduğu hususunda karar vermiştir. İfadesinin alınamsınnı müteakip Sanık, P.Ç. Cuma Erengin ve Başmüfettiş Yusuf Özkum ile birlikte Lefkoşa'ya Adli Şubeye götürülerek orada Abdi Öztürk'ün tasarrufund-a bulunan uyuşturucular adıgeçen kişinin huzurunda Sanığa gösterilmiş ve huzurlarında mühürlendikten sonra analiz maksatları için Devlet Lâboratuarına gönderilmiştir. Tahlil sonucu emare oalrak alınan maddelerin haş oil diye bilinen 20 kilo 606 gram 200 mi-ligram sıvı (cannabis) hint keneviri oldukları saptanmıştır.
Sanık, 19.7.1991 ve 22.7.1991 tarihlerinde Mahkeme huzuruna çıakrılarak aleyhine ilkin 3 daha sonra 8 gün tutukluluk emri alınmıştır. 29.7.1991 tarihinde Sanığa yazılı dava okunmuş, Sanık "Söyl-leyeceğimi Mahkemede söyleyeceğim" şeklinde bir cevap vermiştir. Daha sonra sanık ilk tahkikatına ve davanın duruşamsına kadr Mahkemenin uygun gördüğü teminat koşulları ile serbest bırakılmıştır.
Sanık Lefkoşa'da hücrede tutuklu iken İddia Makamı tanıkla-rına göre yemek yemediği için, kendi ifadesi ve bu konuda celbettiği tanığı Osman Efendi'nin iddiasına göre ise dövülüp baskı altında bırakıldığı için yemek yiyememiş veya yeterince yiyememiş olması nedeni ile, bitkin düştüğünden 23.7.1991 tarihinde hastah-aneye götürüldü ve bir süre hastahanede alıkonularak kendisine serum verildi. 24.7.1991 tarihinde yine doktor tarafından görüldü. daha sonra bir psikiyatrist tarafından muayene edilen Sanığın ruhi durumunda herhangi bir bozukluk saptanmadığı gibi kendisini- baştan ayağa kadar muayene eden doktorlar herhangi bir yara, bere, morarma gibi emarelere de rastalama-dılar.
Yukarıda değinildiği gibi İddia Makamı davasını kanıtlamak için 14 tanık çağırmıştır. Sanık ise olduğu yerden yeminsiz bir ifade yaparak aleyhi-ndeki ithamları kesinlikle reddederek lehine tanık çağırmamıştır. İddia Makamını temsil eden Savcı ile Sanık avukatının yapmış olduklaarı hitabelerden sonra dava hüküm safhasına intikaal etmiş ve Ağır Ceza Mahkemesi 9.12.1991 tarihinde okumuş olduğu hükmün-de İddia Makamının davasını makûl şüpheden ari oalrak kanıtladığı kanısına vararak Sanığı aleyhindeki her 3 davadan da mahkûm ederek birlikte çekilmek üzere 1 ve 2. davalardan 6'şar yıl, 3. davadan da 7 yıl hapis cezasına çarptırmıştır.
Hakkındaki mahkûmi-yet ve ceza aleyhine istinaf eden Sanığın dosyalamış olduğu istinaf ihbarnamesi 18 istinaf sebebi içermetedir. İstinafe denin avukatı, istinafın duruşması esnasında bu istinaf sebeplerini 4 ana başlık altında toplamıştır. 1, 2 ve 3. istinaf sebepleri mahkû-miyete, 4. istinaf sebebi ise cezaya ilişkindir.
Sanık avukatı mahkûmiyete ilişkin istinaf sebeplerini 3 ana başlık altında topladı.
1. başlık altında toplanan istinaf sebepleri Alt Mahkemenin Sanığın İddia Makamı tanığı Cuma Erengin'e yaptığı sözlü iti-rafı içeren Emare 4 not defterindeki itirafının baskı, tehdit, dayak altında verilemdiğine ve bu itirafın uydurma bir itiraf olamdığının şüpheden ari olarak kantılanmadığına ilişkin varmış olduğu bulgu ve kararı ile Sanığın Emare II olarak dosyalanan ifade-sinin Yargıç Kurallarına göre alınıp baskı, tehdit, zorlama ve dayak altında olmaksızın alınan gönüllü bir ifade olduğunun şüpheden ari olarak kanıtlanmış olduğuna ilişkin bulgusunun hatalı olduğuna; ayrıca makuliyet testinin gönüllü ifadeye hatalı olarak -uygulandığına ilişkin hususları içermektedir.
Öncelikle bu istinaf sebebini incelememiz gerekmektedir. Sanık avukatı kendi açısından dava ile ilgili olgulara çok özetle değindikten sonra bu istinaf sebebine ilişkin Mahkemeye uzunca bir hitabede bulunmuşt-ur. Sanık avukatına göre Mahkeme Emare 4 sözlü itiraf ile Emare 11 ifadeyi gönüllü bulup bunlara dayanarak Sanığı mahkûm etmekle hatalı hareket etmiştir. Sanık avukatı özellikle Emare 4 ve Emare 11'e ilişkin saat konusu üzerinde ısrarla durarak bu meslenin- tahkikat memuru Polis Çavuşu Cuma Erengin'in 18.7.1991 tarihinde yani dava tarihinde saat 18.25'te Mağusa'da olamayacağını, konu saatte Lefkoşa'da olması gerktiğini, bu konuda sunulan şahadetin çelişkili ve yetersiz olduğunu, Alt Mahkemenin ise İddia Maka-mı tanıkalrının sunduğu şahadete itibar ederek konu günde saat 18.25'te Cuma Erengin'in Mağusa'da buludnuğuna ve Sanıktan Mahkemece gönüllü olarak kabule dilen ifadeyi almaya başladığına dair şahadeti tamamen hatalı değerlendirerek bir karara vardığını, yi-ne polis mensubu olan Metin Delideniz'in şahadetine bakıldığı zaman ayrıca emare oalrak sunulan Sanık ile Abdi Öztürk'ün ilk tahkikat notlarına ilişkin ifadelerden saat konusunda İddia Makamı tanıkalrının açık olmadıklarını hatta çelişki içerisinde bulundu-klarını, gerçekte gönüllü olarak kabul edilen ifadenin daha önceden polis tarafından hazırlanarak Sanığa zorla kabul ettirilmek istendiğini, Sanığın imzalamaması üzerine zorlama, baskı ve tehdidin Lefkoşa'da da devam ettirilmesi sonucu ifadenin Sanığa imza-latıldığını ve tüm bu hususlarn dava tutanaklarından da görülebileceği gibi yapılan duruşma içinde duruşmalarda Alt Mahkemenin önünde açık seçik şekilde bulunmasına karşın Alt Mahkemenin Emare 4 ve Emare 11 ifadeleri gönüllü kabul etmekle ve özellikle bu i-fadelere dayanarak Sanık aleyhine mahkûmiyet kararı vermekle hatalı hareket ettiğini öne sürdü. Sanık avukatı kendi açısından çok önem verdiği saat konusunda öe sürdüğü savlarına devamla esas amacının bu husustaki belirsizlikler ve tutarsızlıkları gayet- açık seçik bir şekilde Mahkemenin bilgisine sunmak ve bu şekilde konu ifadenin daha önceden polisler tarafından hazırlanarak Sanığa zorla imza ettirildiğini kanıtlamak olduğunu belirtmiştir. Sanık avukatı Mahkemenin de saat konusundaki tutarsızlıkları far-k ettiğini fakat bu tutarsızlıklara herhangi bir değer vermediğini ifade etmiştir. Sanık avukatı bu husustaki savlarını tekrarlama pahasına da olsa Sanığın 18.7.1991 tarihinde Aşağı Maraş Karakolunda bulunduğunun bir gerçek olduğunu fakat itiraf ve gönüllü- ifadenin alınması ile ilgili söz konusu karakolda herhangi bir olgunun varolamdığını, bunların tamamen gerçek dışı olduğunu ısrarla vurgulamıştır.
Sanık avukatına göre ifadenin Lefkoşa'da alındığı hususunu kanıtlamak için savunmanın büyük bir uğraş ver-mesine akrşın davayı kanıtlamakla yükümlü olan İddia Makamı bu konuda aksine aşhadet getirmiş değildir.
Sanık avukatı hitabesine devamla, sanığın hastahaneye yemek yemediği için değil de baskı ve tehdit altında kalıp zorkai yemek yediği için getirildiğin-i öne sürmüştür. Bu hususta şahadet veren İddia Makamı tanıklarının açık ve seçik olarak konuya ilişkin şahadet sunmadıklarını, şahadetlerinde belirsizlikler ve tutarsızlıklar olduğunu söylemiştir. Sanığın yeminsiz ifadesine de atıfta bulunduktan sonra San-ık avukatı tanık Osman Efendi!nin yeterli bir şahadet sunmasına karşın Alt Mahkemenin gerek Sanığın yeminsiz ifadesine ve gerekse adıgeçen tanığının yemin altında sunduğu şahadete hiçbir değer vermediğini belirterek bu konuda İddia Makamı tanıkalrının şah-adetine inanarak bulgu yapan Alt Mahkemenin hatalı hareket ettiğini öne sürmüştür. Dayak konusunda İddia Makamı tanığı Dr. Sadık Çğıner'in şahadetine de değinen Sanık avukatı, bu tanığın vücuttaki izler konusunda söylediklerinin Sanığın lehine yorumlanabil-e-ceğini da ayrıca belirtmiştir. Sanığın Psikiyatrist İnci Taşyürek tarafından muayene edilerek ruhen hasta bir kişi olmadığının saptandığına da değinen Sanık avukatı Sanığın yemek yememesini kendisine polis tarafından yapılan baskı ve tehditlere bağlamışt-ır.
Polis subayları Yusuf ve Hasan'ın Sanığı dövdüklerini, buna karşın Emare 11 ifadenin yapılan duruşma içinde duruşmasında şahadet vermediklerini, bu hususun Alt Mahkemenin de dikkatini çektiğini, hatta konu ifadeye ilişkin ara kararında bu hususun yer- aldığını, fakat Alt Mahkemenin yine de Emare 11'in gönüllü olduğuna karar verdiğini ve Sanığın mahkûmiyetinde özellikle bu ifadeye dayandığını söylemiştir. Sanık avukatına göre Alt Mahkemenin ara kararında bu önemli hususu bir eksiklik olarak değerlendird-iği halde Sanığa en azından şüphenin payını vermemesi hatalıdır.
Test konusundaki savlara gelincer; Sanık avukatına göre Alt Mahkeme sanığın dediklerini yanlış yorumladı. Abdi Öztürk'ün ifadesine dayanmakla yetinerek bu konuda bağımsız şahadet aramadı. A-ynı şekilde esrarlar Mağusa'da olmadığı gibi, gönüllü ifadede de Sarı Kamal ile ilgili svlar uydurmadır. Çünkü Alt Mahkeme huzurunda Sarı Kemal'in Tacettin Kemal Bormalı olarak bilinen kişi olduğu ve Adada olup olmadığı hususlarında yeterli şahadet yoktur.-
Emare 11 ifadede anılan baraka konusu ile ilgili olarak savunma avukatının öne sürdüğü savlara göre Sanığın G. mağusa'da ortakları ile birlikte kulalndığı bir barakası olmakla beraber başka barakaları da mevcut olup uzunca bir süreden beri Sanık dava ko-nusu barakayı kullanmamaktadır. Polis bu konuyu yeterince araştırsaydı bu hususu kolaylıkla saptayabilmiş olacaktı.
Sanık avukatınba göe Abdi Öztürk isimli kişinin tanık olarak Mahkemeye getirlmeme nedeni üzerinde Alt Mahkeme durmalıydı. İddia Makamı bu -kişi ile ilgili ilk tahkikat notlarını Mahkemeye emare olarak sunmakla yetinmiştir. Bu hususta da polisin yeterli bir araştırma yapmadığı görülmektedir. Bazı hususları Mahkemeden gizleme eğiliminde oldukları kuşkusuzdur. Esasta Sanık bu konuya kesinlikle m-ethaldar olmuş değildir. Abdi Öztürk isimli kişi ile Sanığın arkadaşlığı olup olmadığı meselesi bu davada önem taşımakla beraber İddia Makamı bu hususta yeterli şahadet sunmamış ve dolayısıyle bu konu karanlıkta kalmıştır. Bu da yeterli bir araştırma yapıl-madığını göstermektedir. Abdi Öztürk'ün Sanığın Mağusa'daki dükkânına geldiğine ilişkin konu da yeterince araştırılmadığından karanlıkta kalmıştır. Ayrıca Rum tarafı ile ilgili sözlerin doğruluğu hussuunda da yeterince araştırma ve soruşturma yapımadığı iç-in bu husus igadede de tamamen muallâkta kalmıştır. Motosiklet ile ilgili gönüllü ifadede söylenenler için de aynı sav geçerlidir. Sanık avukatı esas olarak bu meselenin tahkikat memuru olan Polis Çavuşu Cuma Erengin'in doğru söylediğini kanıtlamaya çalışt-ığını, bu tanığın yeterli araştırma ve soruşturmayı yapmadığını açık seçik olarak ortaya koyduğunu, bu nedenle şahadetine itibar etmemek gerektiğini özellikle vurgulamaya çalışmıştır. Bu meyanda Emare ifadede 2.5 mile gidiş ile ilgili olarak söylenenlerin -de bir değer taşımamsı gerektiğini, konu ifadede geçen bazı örnekleri yukarıda zikredilen hususlardan da görüleceği gibi ifadenin içeriğini doğrulatacak bağımsız şahadet de bulunmadığı öne sürülmüştür. Sanık avukatı bu görüş ve savlarının poşetlerle ilgili- şahadet için de geçerli olması gerektiğini de belirtmiştir. Makûliyet testinin uygulanmasına ilişkin olarak yukarıda zikrdilenlerin yanısıra savunma avukatı emare esrarlarla ilgili tahlil raporuna da değindikten sonra bu konuda ifadede söylenenlerin kesin-likle bağımsız şahadetle teyit edilmediğini, bu nedenle Alt Mahkemenin bu husustaki bulgusunun hatalı odluğunu ve Abdi Öztürk'ün suç ortağı (accomplice) olduğu gerçeğinin dikkate alınması gerektiğini belirtmekte yarar görmüştür.
Sanığın avuklatı bu dav-ada Sanığı direkt olarak oalya bağlayan araştırma ve bulgular olmadığı için İddia Makamının davasını kanıtlaayamadığı savını ısrarla vurgulayarak en azından şüphenin payının Sanığa verilmesi gerektiğini söyleyerek izler konusunda da diğer hususlarda olduğu- gibi araştırmaların tamamen yetersiz odluğunu öne sürerek 1. istinaf sebebine ilişkin hitabesini tamamlamıştır.
İddia makamı adına söz alan savcı, kendi açısından olguların genişçe bir özetini yaptıktan sonra 1. istinaf sebebine ilişkin aşağıdaki karşıt- savları öne sürmüştür. Sanık Emare 4 not defterine kaydedilen sözlü itirafta bulundukatn sonra Polis Çavuşu Cuma Erengin'e Emare 11 olan gönüllü ifadeyi vermiştir. Bu ifadeyi Alt Mahkemenin bulgu ve kararında belirttiği gibi herhangi bir baskı, tehdit alt-ında kalmaksızın bir zorlama ve dayak bahis konusu olmaksızın vermiştir. Savunma avukatı baskı ve tehdit ile dayak iddiasını hayli muğlak bir şekilde ve geç bir aşamada ortaya atmıştır.
Savcı bu konudaki hitabesinde tanık Cuma Erengin'in Emare 4 not deft-erindeki kayıt ile ilgili yemin altında Mahkemeye ayrıntılı şahadet verdiğini ve isrintaka tabi tutulduğunu, aynı şekilde Poli Müfettiş Muavini Hasan Dayı da Sanığın sözlü bir itirafını duyduğunu şahadetinde belirttiğini; bu şahadetin ise Cuma Erengin'in b-u hususta söylediklerini doğruladığını, aynı doğrultuda Polis Başmüfettişi Yusuf Özkum'un da şahadet sunduğunu öne sürmüştür. Savcıya göre bu tanıklara savunmanın iddialarını tümü ile reddetmişlerdir. Sanık ise olduğu yerden yeminsiz bir ifade yapmıştır.
-Alt Mahkeme gerek sözlü itiraf ve gerekse gönüllü iade ile ilgili ayrıntılı ve gerekçeli ara kararlar vermiştir. İddia Makamı ise konu ifadenin gönüllü olarak alındığı hususunu kanıtlamak için 11 tanık dinletmiştir. Tahkikat memuru Cuma Erengin, gönüllü- ifade ile ilgili Mahkeme huzurunda gerek esas şahadetinde ve gerekse istintakında ayrıntılı şahadet sunarak savunmasının öne sürdüğü savları tümü ile reddetmiştir.
İddia Makamına göre dayak ile ilgili olarak öne sürülen savlaar tümü ile gerçek dışıdır. i-ddia Makamı 2. tanığı Polis Mmemuru Kadir Özyay'ın şahadeti bu hususu doğrulamaktadır. Ayrıca bu konuda İddia Makamı 3. tanığı Uzman Dr. Sadık Çağıner'in de şaahdeti mevcuttur. Bu tanık özetle; 23..7.1991 tarihinde Sanığın hastahaneye götürüldüğünü, vücudu-nda herhangi bir iz bulunmadığını ve dövüldüğüne, tehdit edildiğine, baskı altında bulunduruldu-ğuna ilişkin herhangi bir şikâyette bulunmadığını, bitkin bir vaziyette olmasına akrşın konuşabilecek durumda olduğunu söylemektedir. Tanık 4 Polis Memuru Ahmet- Şah'ın da aynı doğrultuda şahadeti vardır. Bu tanık Sanığın yemek yemeyip hastahaneye götürüldüğü hususunu doğrulamaktadır.
Sanığın ruhi durumunun bozuk olmadığına ve dövüldüğüne dair herhangi bir şikâyet yapmadığına ilişkin tanık 7 Dr. İnci taşyürek şa-hadet sunmuştur. Tanık 8 Polis Memuru Nihat Konil Sanığın yemek yemediği hususunu gayet açık ve ayrıntılı bir şekilde Mahkemeye sunmuş, ayrıca Sanığın dövüldüğüne dair kendisine hiçbir şikâyet yapmadığını da belirtmiştir. 9. tanık olarak Lefkoşa Kaza Mahke-mesi Mukayyidi Tanyol Güner, tutuklama emirlerinin suretini Mahkemeye sunmuştur. Bunlara göre Sanık üç gün ara ile iki defa Mahkeme huzuruna çıkarılmasına karşın dövüldüğü hususunda Mahkemeye ir şikâyet yapmamıştır. Esasen bu konuda İddia makamı tanıkları- Polis Çavuşu Nejdet Kırgın, Polis Çavuşu Cuma Erengin ve Polis Memuru Kadir Özyay'ın da şahadetleri vardır. 11. tanık olarak şahadet veren Polis Memuru Adem çekirdek de Sanığın dövüldüğüne dair herhangi bir şikâyet yapılmadığını doğrulamakta-dır.
Sanığı-n yeminsiz ifadesi ile savunma tanığı Osman Efendi'nin yemin altında sunduğu şahadeti kendi açısından yorumlayan Savcıya göre Sanığın dövüldüğüne dair iddiası kesinlikle tekzip edilmiştir. Sanık ile Sanığın tanığı Osman Efendi arasında esaslı çelişkiler va-rdır. Mahkeme Sanığın ve tanığının baskı, tehdit ve dayak konularında öne sürdükleri savlara inanmayarak bu konuda İddia Makamının tanıklarına inandı. Alt Mahkeme İddia Makamının tanıklarına inanmakla hata etmiş değildir.
Mahkeme konu gönüllü ifadeyi t-este tabi tutup doğruluğunu araştırdı ve bu ifadenin dışında da eyit edici direkt ve olumlu şahadet buldu.
Sarı kemal'ın esrrları nereye sakaldığına ve 140 Milyona satılamsına ilişkin Sanığa söylediği iddia edilen sözleri de yorumlayan Savcı, Sarı Kemal -denen bir kişinin gerçekten mevcut odluğunu, bu kişinin Tacettin kemal Bormalı olduğunun kanıtlandığını, bu konuda Polis Memuru Musssstafa Meneviş, Polis Memuru Zafer Öymen'in de teyit edici şahadet sunduklarını, ayrıca Polis Memuru Aygün Maraşlı'nın da şa-hadetinde bu hususu doğruladığını öne sürmüştür.
Baraka ile ilgili incelemeye hitabesinde yer veren Savcıya göre tanık 7 Feddah Şeker'in şaahdeti hiçbir tereddüte mahal vermeyecek şekilde bu hususu doğrulamaktadır. Esasen Emare 2 oalrak sunulan fotoğraf -albümü de aynı hususu doğrular niteliktedir. Bu nedenle ifadede geçen baraka ile ilgili olarak söylenenler de yetrince bağımsız şahadetle doğrulanmıştır.
"Abdi olarak bildiğim Bulgar göçmeni" cümlesi ile ilgili olarak görüşlerini ortaya koyan Savcıya gör-e önemli olan husus Abdi isminddde bir Bulgaar göçmeninin olup olmadığı ve bu kişinin Abdi öztürk olduğunun saptanmasıdır. Bu hususta yeterince teyit edici şahadet vardır.
Sanığın motosikleti konusu da savcı tarafından kendi görüş ve değerlendirmeleri ış-ığında yorumlanmamıştır. Buna göre gönüllü ifadede Abdi'nin konu motosikletle 2.5 mil yakınlarına bırakıldığı iddiası vardır. Savcıya göre bu husus polis tarafından yeterince araştırılmıştır. İddia Makamının tanığı olarak Mahkemeye celbedilen Polis Çavuşu -Adnan Özyürek bu konuda ayrıntılı şahadet sunmuştur. Abdi Öztürk adlı kişinin konu motosikletle 2.5 mil barikatı yakınalrına bırakıldığı iddiası gönüllü ifadede mevcuttur. Bu ise gönüllü ifadede motosiklete ilişkin ileri sürülen savlara olasılık kazandırdı-ğı gibi Sanığın gönüllü ifadesindeki birçok hususu da doğrulamaktadır. Örneğin esrarların 20 kilo civarında olamsı, sarı siyah poşetlerde bulunması gibi.
Şahadete göre Abdi'nin tasarrufunda bulunan esrarlar da aynı renk poşetler içerisinde idi Abdi il Sa-nığın konu esrarları satmak için yapmış odlukları anlaşma da ifade dışındaki mevcut şahadetle bir ölçüde doğrulanmış veya oalsılık kazanmıştır. Ayrıca savunma avukatının üzerinde önemle durduğu jelatin konusu da ifade dışı güvenilir şahadetle teyit edilmiş- durumdadır.
Gönüllü ifade dikkatle okunduğu zaman Sanığın esrarları bu poşetlere koyduğunu söylediği görülmektedir. Bu da olanak konusunda bir ışık tutmaktadır.
Sanık torbayı bir ağacın altında bulduğunu gönüllü ifadesinde söylemiştir. Bu konuda yeter-ince teyit edicci şahadet vardır. Bu beyaz torba fotoğraflarla görüntülenmiştir. Emareler üzerindeki uyuşturucuların aynı türden olduğu analiz sonucu saptanmıştır. özellikle olayların bağlantısı açısından da bu husus bizce önemlidir.
Sanık gönüllü ifades-inde olay günü öğleden sonra dükkânında beklediğini söylemiştir. Polis Müfettiş Muavini Hasan Dayı'nın bu hususta sarsılmayan teyit edici şahadeti vardır.
Aleyhine istinaf edileni temsil eden Savcı, 1. istinaf sebebine ilişkin argümanlarına devam ederek -Sanığın gönüllü ifadesinde "bana gösterdiğin esrarları" derken bunları yani Abdi Öztürk'ün atsarrufunda bulunan esrarları kastettiğinin açık ve seçik olduğunun anlaşıldığını öne sürmektedir. Savcıya göre tüm şahadet ve gönüllü ifade bağlantı kurularak dikk-ate alınırsa tasarruf konusu ortaya çıkmaktadır.
Tahlil raporunun aydınlatıcı nitelikte odluğu hususuna da değinen Savcı savunma avukatının konuya ilişkin hiçbir itiraz yapmadığını öne sürmüştür.
Savcı, 1. istinaf sebebine ilişkin argümanlarının sıonun-da uyuşturucunun motosiklet üzerine döülmesinin olası olamdığı hususuna da değinerek İddia Makamınca sunulan şahadetle bunu kanıtlamış olduğunu belirtmiştir. Savcıya före tüm bu söylenenler ışığında makûliyet testi doğru olarak uygulanmış ve bunun sonucu -olarak da Mahkeme doğru bulgulara varmıştır.
Öncelikle Sanığın sözlü itirafına ilişkin tarafların yapmış olduğu argümanları incelemeyi ugun gördük. BU hususta tarafların öne sürmüş olduğu svlar çok geniş bir özetini yaptığımız argümanlarda açıça görüldüğ-ü cihetle bunları yeniden tekrtarlama gereğini duymuyoruz. Ağır Ceza Mahkemesi Mavi 97'den 101'e kadar olan sayfalarda konuyu ayrıntılı bir şekilde inceleyerek bu hususu ara karara bağlamıştır. İddia Makamı Cuma Erengin, Hasan Dayı ve Yusuf Özkum isimli po-lis mensuplarını tanık olarak dinletmiştir. Sanık ise odluğu yerden yeminsiz bir ifade yapmakla yetinerek lehine herhangi bir tanık çağırmamıştır. Ağır ceza Mahkemesi Mavi 99, 100 ve 101'de konu ile ilgili incelemesinde aşağıdaki görüşlere yer vermiştir:
-"Mahkeme huzurunda şahaet veren İddia Makamının he 3 tanığı da sanığa Aşağı Maraş Karakolunda, elyhindeki itham Cuma Erengin tarafından usulüne uygun duyurulduğu zaman sanın 'Abdi'ye ben verdim, bana da Sarı kemal verdi' yanıtını vermiştir. Meselenin tahk-ikat memuru olan Cuma Erengin sanığın sözlü bu itirafından birkaç dakika sonra Sanığın söylediklerini aynen polis not defterine kayıt etmiştir. Mahkeme hzurunda Emare (4) oalrak bulunan ve P.Ç. 1258 Cuma Erengin''n şahsına verilen lefkoşa Polis Müdürlüğün-e ait ve 20 No'lu not defteri 3 Eylül 1990 ile 9 Ağustos 1991 tarihlerini kapsammaktadır. Muntazam bir şekilde içerisinde kronolojik şekilde notları ihtiva eden not defterinin 91/92'ncci sayfasında saat 18.25'de aynen şöyle yazıldığı görülmektedir.
'Aşağ-ı Maraş: konu ile ilgili karakola celbedilen Temel Nebil'ı sorgulamaya tabi tuttuğumda 'Abdiye ben verdim bana da Sarı Kemal bırakmıştı', not defterinin 88. sayfasında 18 Temmuz 1991 tarihli yazılı olup devam etmektedir. Mahkeme huzurunda tanık Cuma Erengi-n sanığın itirafı ile söyledikleri aynen emare (4) not defterinde yazılıdır.
Tanık Cuma Erengin'in sanığın itirafı ile Mahkemede söyledikleri, not defterindeki aynen kaydedilmiş olması müdafaanın iddia ettiği gibi uydurma veya sonradan tanzim edilmiş bir- not olmadığını göstermektedir. Kaldı ki sanık bu sözlü itirafı şaahdetine inandığımız Hasan Dayı ve Yusuf Özkum'un huzurunda yapmıştır ve her iki tanık da Cuma Erengin'in bu husustaki şahadetini aynen teyit etmektedir.
Sanık yeminsiz beyanında tanık Cu-ma Erengin'in ifade ettiği gibi sanığın 'Abdiye ben verdim, bana da Saarı Kemal verdi' sözcüklerini bu tanığa kendisinin söylemediğine dair herhangi birşey söylememiştir, veya bu iddiasının ddoğru olup olmadığına veya polisin şahadetinin veya idiasının uyr-durma olduğuna dair herhangi bir izahat vermemiştir.
Biz, yukarıdakiler, yeminsiz ifade ve şahadet ışığında, Müdafaa avukatının iddiasında ve sanığın beyanında belirtmiş oldukları gibi, İddia Makamı tanığı Cuma Erengin'in sanığa diğer arkadaşları tarafın-dan dayak atıldığı, zorlandığı, baskı yapıldığı ve tehdit edildiği veya bu itirafın uydurma olduğu hususunda söylenenlere inanmıyoruz.
Neticede, İddia Makamı tanığı Cuma Erengin'e sanığın 'Bunları Abdiye ben verdim bana da Sarı Kemal verdi' mahiyetindeki- itirafın baskı, tehdit, dayak altında verilemdiğine ve bu itirafın uydurma bir itiraf olamdığını şüpheden ari oalrak isbatlamıştır. İtiraz reddolunur ve sanığın tanığa yaptığı itirafı ile şahadetine devam etmesine izin verilir."
Bu konu ile ilgili dava -zabıtlarını ve yukarıda alıntı yaptığımız Ağır Ceza Mahkemesinin ara kararında belirtien görüşleri ayrıntılı bir şekilde inceledikten sonra Ağır Ceza Mahkemesinin ara kararında varmış olduğu bulgu ve kararının hatalı olduğuna ilişkin istinaf eden tarafında-n ikna edilmedik.
Daha önce 18.7.1991 tarihli Polis Çavuşu 1258 Cuma Erengin tarafından sanıkatnb alınan ifadenin gönüllü olup olmadığına ilişkin tarafların yapmış oldukları argümanların geniş bir zöetini yapmıştık. Bu nedenle aynı konuda öen sürülen sav-ları tekrarlamaya gerek görmüyoruz. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu konuya ilişkin yapılan duruşma içinde duruşmada İddia Makamı çoğu polis mensubu olmak üzere 11 tanık dineletmiştir. Snık ise olduğu yerden yeminsiz bir ifade yaparak osman Efendi isimli kiş-iyi lehine tanık oalrak dinletmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi konunun önemine binaen ayrıntılı bir inceleme yapmış ve mavi 25'deen 266'ya kadar devam eden sayfalar içerisinde ara kararını vermiştir. Aır Ceza Mahkemesinin anılan sayfalarda ileri sürdükleri tüm -savların teker teker incelendiği ve gerekli bulgular yapıldığı görülmektedir. Ağır ceza Mahkeemsi sonuçta istinaf eden avukatının öne sürdüğü savlarının geçersiz olduğunu ve ifadenin gönüllü bir ifade odluğunu karara bağlamıştır. Başka bir anlatımla Ağır c-eza Mahkemesi konu ifadenin yargıç kuralalrına uygun şerkilde alınmış gönüllü bir ifade odluğuna ilişkin olarak İddia Makamının üzerindeki kanıtlama yükümlülüğünü yerine getirdiği hususunda bulgu ve karara varmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi gönüllü ifadeyle il-gili ara kararında, amvi 265 ve 2366'da aşağıdaki görüşlere yer vermiştir:
"Müdafaa, sanığın Hasan Dayı, Necdet, kadir Özyay, Yusuf Özkum ve Cuma Erengin tarafından dövülüp, tehdit edildiğini ve baskı altında tutlduğunu iddia etmiştir. Yusuf Özkum ve Has-an dayı müdafaanın bu iddiaları karşısında şahadet vermeleri için tanık olarak İddia Makamı tarafından çağrılmamaları büyük bir eksiklik ise de sanığın dövülmediği baskı altında bulundurulmadığı ve tehdit edilmediği başka şahadetle kanıtlanmış olup bu iki -tanığın şahadetlerine gerek kalmamıştır.
Sanığın suçunu kabule temsinden ve dava konusu uyuşturucuların emare oalrak alınmasından sonraki safhada, tahkikat safhjasında sanığın tehdit ve baskı altında tutulmasını gerektirecek sebeplerin mevcut olmadığı ka-nısındayız.
Yukarıda tüm söylenenlerden, Cuma Erengin'in şahadeti ve bu şahadet ile ilgili Emare 4 polis not defterinde yazılanlardan sanığın Aşağı Maraş polisindeki sözlü itirafından sonra ve bu ifadenin alınamsından önce snaığa yasal ihtarda bulunulduğ-u ve usulüne göre ifadenin alındığına inanır bu hususta bulgu yaparız.
Huzurumda şahadet veren tüm iddia amkamı tanıklarının şahadetine inanır ve mahkemeye ibraz edilmek istenen ifadenin yargıç kurallarına göre alınıp, baskı, tehdit, zorlama ve dayak altı-nda olmaksızın bir ifade olduğu şüpheden ari olarak isbatlanmış olup, itiraz reddolunur ve ifadenin emare olarak ibrazına izin verilir."
Ağır Ceza Mahkeemsi, zabıtlardan ve kısa bir alıntı yaptığımız ara kararından da görüleceği gibi, meseleyi huzurund y-apılan argümanlar ışığında ayrıntılı ve titiz bir şekilde çeşitli boyutlardan ele alarak incelemiş ve bulgularını yaparak ara kararını vermiştir. Bu incelemeyi yaparken huzurumda işbu ara karar maksatları bakımından şahadet veren tüm tanıkalrın sundukları -şahadeti dikkatle incelediği görülmektedir. Ağır Ceza Mahkeemsinin bu incelemesini yaparken yanılgıya düştüğü veya şahadeti yanlış değerlendirme sonucu hatalı bulgulara vararak konuyu karara bağladığına ilişkin istinaf edenin avukatı tarafından ikna edilme-dik. Burada dikkatimizi çeken bir nktayı da ayrıca önemle vurgulamakta yarar görüyoruz. Bu nevi ifadelerin gönüllü olup olmadığına ilişkin duruşma içinde duruşma yapılırken İddia Makamı Sanığı dövdükleri iddiası ile aleyhlerine suçlamalar olan polis mensup-larını ilke olarak tanıklık yapmak üzere celbederek şahadetlerini dinletmelidir. her endense davanın esasına ilişkin olarak ve yiner sözlü itiraflarla ilgili duruşma içinde duruşma yapılırken şahadet vermelerine karşın Hasn Dayı ve Yusuf Özkum isimli Polis- Müfettişlernin konu ifade ile ilgili duruşma içinde duruşmaya çağrılmadıkları ve bununda eğer varsa makul bir nedeninin İddia Maamınca izah edilmediği görülmektedir. Ağır Ceza Mahkemesi de bu iki tanığın şahadete çağrılmaması konusunu önemle vrugulayarak -bunun büyük bir eksiklik olduğunu belirtmesine karşın inanmış olduğu diğer şahadetle de ifadenin gönüllü olduğunun ispatlandığı kanısına varmıştır. Ağır ceza Mahkemesinin bu konuda hata etmediğine yukarıda değinmiştik. Fakat konunun önemine bianen Ağır Cez-a Mahkemesinin de saptamış olup kararında belirttiği bu eksikliği bizim de işaret etmemizin gerekli olduğunu ve bundan sonra mümkün oldukça bu nevi duruşmalarda aıgeçen polis emnsupalrının tanık oalrak çağrılmalarının gerekli olduğunu; aksi halde şahadette- büyük bir eksiklik doğabileceğini bir kere daha önemle vurgularız.
Savunma avukatı 1. istinaf sebebine ilişkin olarak Ağır Ceza Mahkeme-since uygulanan makûliyet testinin yeterince uygulanmadığını en azından şüphenin payının Sanığa verilemdiğini esasen- gönüllü odluğuna itiraz edilen konu ifade dışında bu ifadenin içerdiği unsurları destekleyecek bağımsız şahadetin de bulunmadığını ısrarla öne sürerek bu husustaki savlarını yukarıda yaptığımız özetten de görüleceği gibi ayrıntılı bir şekilde ortaya koymu-ştur. Bu konunun incelenip hükme bağlanması açısından yararlı oalcağına inandığımız cihetle Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünden bir alıntı yapmayı uygun görüyoruz:
"Bilindiği gibi, herhnagi bir şahıs sadece kendi itirafı üzerine mahkeme tarafından suçlu bul-unarak mahkûm edilebilir. Ancak, böyle bir itirafın doğruyu yansıttığı hususnda mahkemenin tatmin olması gerekmektedir. Bu hususta Yüksek Mahkeme 5/74 sayılı ceza istinafında sayfa 9-10'da şunları belirtmiştir:
-'Herhangi bir mahkeme herhangi bir ifadenin gönüllü olarak verildiğini kabul ettikten sonra böyle bir ifade davada verilen diğer şahadet gibi, şahadet addolunur. Böylee bir şahadete diğer şahadete verilecek değer ve ağırlık bidayet mahkemesinin takdirine- bırakılmış bir husustur. Bidayet mahkemeleri ifadeyi şahaet oalrak kabul ettikten sonra böyle bir ifadenin ikna edici bir şekilde isabat edilip edilmediği hususlarını nazarı itibare alması gerekir. Bu ifadenin direkt, olumlu ve ikna edici bri şekilde isba-t edildiği hususunda herhangi bir karar bermek için bazı makûliyet testleri uygulanır. Bu makûliyet testlerinin en önelileri şunlardır: Acaba ifadenin doğruluğunu gösteren ifade dışında herhnagi bir şahadet mevcut mudur? İfadede söylenenler başka şahadet t-arafından teyite dilmekte midir? İfadenin olgularla ilgili söylenenler imkân nisbetinde çek olunabilen hallerde çek edilip doğruluğu meydana çıktı mı? Yaptığı ifade alanaklı mıdır? İfadede belirtilenler ifade dışında verilen şahadetle tutarlı mıdır?
-
Bu prensipler birleştirilmşi Yargıtay/Ceza 24/83-26/83'de de tekrarlanmıştır.
Şimdi de bu prensipleri sanığın emare 11 gönüllü ifadesine ve sözlü itirafına uygulayrak onlara ne değer ve ağırlık vermemiz gerektiğini tezekkür edelim."
Yaptığımız alıntı-da belirtilen hukuki ilkeler ışığında Ağır Ceza Mahkemesi mavi 360'dan 363'e kadar olan sayfalarda konu ifadenin içerdiği tüm unsurları ayrıntılı bir şekilde incelemiştir.
Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünden yaptığımız alıntıdan ve yukarıda belirttiğimiz hu-suslardan da açık seçik olarak görülebileceği gibi Ağır Ceza Mahkemesi uygulanan mevzuat ve ilgili hukuki ilkeler ile içtihat kararları ışığında mümkün olan özenle huzurundaki şaahdeti değerlenddirdikten sonra makûliyet testini uygulamıştır. Bunu yaparken -Ağır Ceza Mahkemesinin hatalı hareket ettiğine dair istinaf eden tarafından ikna edildiğimiz cihetle bu istinaf sebebine ilişkin istinaf edenin başarılı olmadığı nedeni ille konu istinaf sebebinin reddedilmesi gerekmektedir.
Şimdi 2. istinaf sebebini inc-eleyeceğiz. BU istinaf sebebi temelde İddia Makamı tanıklarının sunduğu şahadetin güvenilir ve yeterli olmamsı savını içermektedir.
Savunma avukatına göre meselenin tahkikat memuru Polis Çavuşu Cuma Erengin dürüst ve güvenilir bir kişi değildir. Bu husus-ta daha önce birçok örnekler verdiğini öne süren savunma avukatına göre adıgeçen tanık yalan söylemektedir. Özellikler zaman konusuna ilişkin çelişkili ifadelerin izahı için suçu nerede ise Mahkemeye yüklemeyi yeğlemektedir. İddia makamı is bu hususu temiz-e çıkaramamıştır.
Savunma avukatına göre savunma temelde esas savını konu ifadenin Mağusa'da alınmadığı noktasına dayandırmıştır. Avukata göre Savcılık bu hususu da temizleyememiştir. Tahkikatçı Cuma Erengin şahadetinde zaman konusunda olduğu gibi diğer -konularda da (örneğin emare olarak sunulan ilk tahkikat notlarından da görüleceği üzere) çelişkili beyanlarda bulunmuştur. İlk tahkikat notlarının orjinallerinin Savcılık tarafından Mahkemeye sunulmadığına dikkati çeken savunma avukatı kendilerinin her hus-usu en ince ayrıntısına kadar Mahkemeye sundukalrını öne sürmüştür.
Sanık avukatına göre Polis Müfettiş Muavini Hasan Dayı da, yansız ve dürüst bir tanık değildir. Nitekim bu tanık "elimdeki ifade" kelimelerini söylediğini inkâr etmiştir. En azından deği-şik izahlar yaprak hatayı daktiloya ve nerede ise yargıca yüklemeyi yeğlermiştir. İddia Makamı ise bu hususları temizlemekten aciz kalmıştır. Yine savunma avuaktınıa göre Polis Başmüfettişi Yusuf Özkum da Mahkemeyi aydınlatıcı nitelikte yansız bir aşhadet - vermemiştir. Mezkur günde karakolda olup olmadığı hususu sunulan şahadetten de açıkça ortaya çıkmış değildir. Ena zından bu husus çelişkilidir. Bu tanığın da şahadetine itibar edilmeemsi grekir.
2. istinaf sebebine ilişkin İddia Makamının temsil eden Sa-vcı ise kendi karşıt savlarını öne sürmüştür. Savcıya göre İddia Makamı esas iddiasını kanıtlamak için 14 tanık dinletmiştir. Zabıtklardan da görüleceği gibi bu tanıklar ayrıntılı ve doğeru şahadet vermişler ve uzun istintakalrında sarılmamışlardır. Niteki-m meselenin tahkikat memuru Polis çavuşu Cuma Erengin ile yine oprasyon ekibinden şahaet vererek uzun istintakları esnasında sarsılammıştır ve esasa ilişkin olmayan baız çelişkiler dışında gayet tutarlı şahadet vermişlerdir. Savcıya göre Ağır Ceza Mahkeems-i mümkün olan özenle en küçük ayrıntısna kadar baştan sona şahadet verirken gözlem altında bulundurduğu bu tanıklara inanmıştır.
İddia Makamını temsil eden Savcı gerk Polis Müfettiş Muavini hasan dayının gerkse tahkikat memuru Polis Çavuşu Cuma Erengini-n şahadetlerinde zaman ve ilk tahkşkat zabıtları ile ilgili hususlarda çelişki gibi görülen konulara bu tanıkalrın yeterince açıklık getirdiğini, bir bütün olarak konu değerlendirildiği zaman bunun gayet açıklıkla görülen hususların esasa ilişkin olmayan ç-elişkiler olduğunu, baştan sona akdar davanın duruşması esansında anılan kişilerin istikrarlı bir tutum içerisinde oldukalrını ve kanıtlanması gereken her ibraz edilen şahadet ve emarelerle makûl şüpheden ari oalrak kanıtlandığını öbne sürmüştür. Savcı isp-at ilkelerine göre bu davayı yeterince kanıtladıkalrına inandıkları cihetle ayrıca arijinal ilk tahkikat notlarını Mahkemeye sunma gereğini duymadıklarını, esasen bu hususta Mahkemenin bulgusu olduğunu, esas gerçeğin saptanmasın-dan sonra güvenirlilik konu-sunun sağlıklı olarak ölçülebileceğini, Sanık kelimsinden bu davanın Sanığı Temel Nebi'in murat edildiğini, bu konunun izahının yapılarak açığa kavuşturulduğunu, Polis Memuru Kadir Özyay, Polis Çavuşu Nejdet Kırgın ve diğer tanıkların da meselenin özüne -ilişkin aayrıntılı ve güvenilir şahadet verdiklerini, bu şahadetlerin birbirini teyit eder doğrultuda olduğunu, Sanık Temel Bebil ile diğer davadaki Sanık Abdi Öztürk'ün huzurlarında konu uyuşturucuların mühürlenip zarflara koanrak analize gönderildiğinin -de makul şüpheden ari olarak kanıtlanmış olduğunu, Abdi Öztürk ile ilgili ilk tahkikat notları ve mevcut şahadet ile yetinmeyi uygun bularak ayrıca bu kişiyi tanık olrak çağırma ihtiyacını hissetmediklerini söylemiştir.
2. istinaf sebebine ilişkin gerek -istinaf edenin avukatı ve gerekse İddia Makamını temsil eden Savcının öne sürmüş olduğu savları, huzurumuzda yapmış oldukları argümanları esaslıca inceledik. Kuşkusuz ki; bu istinaf sebebi altında söylenenler büyük ölçüde 1. istinaf sebebi altında söylenen-lerle bağlantılıdır.
Ağır Ceza Mahkemesi hükmünde huzurunda şahadet veren tüm şahısların söyledikelrini özetleidkten sonra tüm dava boyunca gözlem altında bulundurduğu kişilerin şahadetlerini incelediğini belirtmiştir. Dava dosyasını mümkün olan özenle v-e en küçük ayrıntıya kadar inceledik. Ağır Ceza Mahkemesinin bu konuya ilişkin bulgu ve kararında belirttiği gibi adıgeçen kişilerin tanık olarak çağrılmamaları bir eksiklik olmakla beraber mevcut diğer şahadet ışığında durum titizlikle ve ayrıntılı bir şe-kilde değerlendirilerek karar varılmıştır. Bunu yaparken Ağır Ceza Mahkemsinin bu eksikliğin de farkına vararak ve bu hususu dikkate aldıktan sonra gereken değerlendirmeyi yaptığına kuşku yoktur. Biz de aynı eksikliği vurgulayıp bu hususun bilincinde harek-et ederek gerekli inceleme ve değerlendirmeyi yapmış bulunuyoruz. BU inceleme ve değerlendirme sonucu Ağır Ceza Mahkemesinin hatalı hareket etmediğine inanmış bulunuyoruz. Bu nedenle 2. istinaf sebebine ilişkin istinafın reddedilmesi gerektiği kanısındayız-.
3. istinaf sebebine gelince; bu istinaf sebebi temelde Sanığın işlemiş olduğu iddia edilen suçların unsurlarının kanıtlanmadığı en azından şüphenin payının Sanığa verilmediği savlarını içermektedir. Sanık avukatı bu konuda aşağıdaki argümanları öne sür-müştür.
Suç konusu tarihler arasında Sarı Kemal isimli şahsn Kıbrıs'ta bulunduğuna dair bir şahadet yoktur. Bu nedenle 1. dava kesinlikle tutmaz. Bu konu sadece itiraz ettiğimiz gönüllü ifaddede mevcuttur. İfade dışında bu hususu doğrulayacak herhangi bi-r şahadet yoktur.
2. davaya gelince: bu dava ile ilgili ifade dışında bağımsız şahadet yoktur. Sanığın bu tasarrufu Sarı kemal'in Ada'dan ayrılışına bağladı. Bu kişinin konu esrarları Sanığa verdiğine dair bağımsız şahadet yoktur. Esasen bu konuda ifade- dışında hiçbir şaahdet yoktur. Aynı mesleye emthaldar olan Abdi öztürk isimli kişinin ifadesinde de bu durum mevcut değildir. 3. davaya gelince; gönüllü ifade dışında sadece suç ortağı Abdi Öztürk'ün ifadesi vardır, bağımsız şahadet yoktur. Abdi Öztürk is-imli kişi tanık oalrak da Mahkemeye getirilmiş değildir. BU husus bizce dikkat çekicidir. Mahkemenin bu hususta verdiği karar hatalıdır. En azından Mahkeme şüphenin payını Sanığa vermeliydi. Alt Mahkeme Sanık suçlu mu değil mi yaklaşımı içerisinde davranar-ak konuyu incelemekle hata etmiştir. Bunu yaparken şahadetin şüpheye açık olduğunu gözden kaçırmıştır. Ayrıca konu ifade dışında Sanığın işlemiş olduğu iddia eilen suçlara bağlayacak bağımsız şahadet mevcut olduğu bulgusuna varmakla Alt Mahkeme hata etmiş-tir.
İddia Makamını temsil eden Savcı ise bu hususta karşıt argümanlar öne sürmüştür. Şöyle ki; Mahkemenin doğru ve güvenilir belgeler oalrak kabul edip değerlendirdiği Emare 4 not defteri ve Emara 11 gönüllü ifadenin dışında Ağır Ceza Mahkemesi hükmünde- de ayrıntılı bir şekilde belirtildiği gibi makûliyet testinin yeterince uygulanmasını sağlayacak bağımsız ve güvenilir teyit edici şahadet mevcuttur. Ağır Ceza Mahkemesinin ayrıntılı hükmünde bu hususdlar grek teker teker ve gerekse bir bütün oalrak okun-duğu zaman hiçbir makul şüpheye mahal vermeyecek şekilde ortaya çıkmaktadır. İddia Makamı gerçeği ortaya koymaya çalışmıştır Bunda da başarılı olmuştur. Sunulan ve Mahkemece güvenilir bulunan deliller ışığında Sanık aleyhindeki her 3 dava tüm unsurları ile- ispatlanmıştır. Mahkeem de bu şekilde bulguya avrmakla hatalı hareket etmiş değildir. Yine İddia Makamının sunmuş olduğu şahadet içinde Sanığın yeminsiz ifadesinde ve tanığının söylediklerinde belirtilen hususları olasılıklaar çerçevesinde dahi destekelye-cek hiçbir husus mevcut değildir. Ağır Ceza Mahkemesi yargıtay/Ceza 15/91 (D.13/91)'de benimsenerek kabul edilen Ceza İstinaf 29/73'ün serdettiği ilkeleri doğru uygulamıştır.
Ağır Ceza Mahkemesi bu hususta hükmünde aşağıdaki görüşlere yer vermiştir:
"S-uçun işlendiğine dair sanığın yeminsiz ifadesinde belirtilenler tarafınızdan tezekkür edilip değerlendirildikten sonra ileri sürülen iftira diğer iddiaların ihtimal dahilinde olmayan kuru bir iddiadan ileri gitme-mektedir.
Sanık uyuşturucu alma, bulundur-ma ve vermekle itham edilmiştir.
1972 Uyuşturucu Maddeler Yasasının 6 ve 16'ncı maddeleri tahtında yapılan Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin tasarrufun tanımını yapan 25. maddesi aynen şöyledir:
'Madde 25: Muayyen bir uyuşturucu maddenin bir şahsın fii-len muhafazasında bulunması veya söz konusu şahsın kontrolüne tabi olarak veya onu namına diğer herhangi bir şahsın elinde bulunması halinde söz konusu şahıs bu nizamname maksatları bakımından tasarrufunda uyuşturucu madde bulundurmuş sayılır.'
Tassarru-f ile ilgili olarak, Birleştirilmşi Yargıtay/Ceza 59/80 ve 61/80 ve 52/90'da tasarrufun tanımına ayrıntılı bir şekilde değinilmiş ve aşağıdaki içtihat kararına atıfta bulunulmuştur.
Warner v. metropolitan Police Commisioner (1968) 2. A.E.R., sayfa 392'de- tasarrufla ilgili olarak şu görüşe yer verilmiştir:
'a possessor of a thing has complete physical control over it; he has lnowledge of its existence, its situation and its qualities; he has received it from a person who intends to confer possession of it- and he has himself the intention topossess it exclusively of others'
Bu alıntıya göre bir şeyin bir kişnin tasarrufunda olabilmesi için sair şeyler yanında, böyle bir eşyanın onun tamamen fiziki kontrolünde olması, böyle bir eşyayı tasarruf etmek isteye-n kişinin tasarrufundan alınmış olması vekendisinin de başkalarını dahil etmemek üzere bir eşyanın tasarrufunu alma niyetinin olması gerekir.
Sanığın, gönüllü ifadesinde, esrarların saklı bulunduğu yeri kendine Sarı Kemal'in göstermesinden sonra adadan -ayrıldığını öğren-miş, ayrılmazdan önce de esrarları müşteri bulması halinde 140 Milyon TL'na vermesini söylemiş sanık daha sonra Abdi arkadaşına esrar konu- sunu açarak yanında esrar olduğunu ve Rum tarafına gidecek birisine esrarları verebileceğini söyle-miş, abdi de müşteri bulduğunu ve esrarları Rum tarafına verebileceğini sanığa bildirmiş ve kendi motoru ile Abdi'yi esrarların bulunduğu barakanın yanına götürerek saklı bulunan esrarları, torba içerisinden Abdi ile birlikte çıkararak Abdi'nin getirdiği -naylon poşetlere onları aktararak orda bulduğu torba içerisine koyarak Abdi motorıun arakasında binili elinde torba olduğu halde 2.5 mile gitmişlerdir. İfadesindeki olgulardan da görüleceği gibi Sarı Kemal diye bilinen Tacettin Kemal Bormalı, esrarların sa-klı bulunduğu yeri sanığa gösterdikten sonra ve adadan ayrılmazdan önce onları 140 Milyon TL.'sına müşteri bulması halinde satmasını söylemiştir. Dolayısıyle Sarı kemal'ın da adadan ayrıdlığına göre baraka yanında saklı bulunan 20 kilo uyuşturucu tamamen s-anığın fiili tasarrufuna geçmiştir. Sarı Kemal esrarların satış fiyatını dahi belirterek sanığa satmasını söylemesi ve sanığın da bunu kabullenmesi bri gerçektir. Sanık, Sarı Kemal'ın adadan ayrılmasından hemen sonra esrarlara müşteri bulup onları satması -için Andi'ye başvurarak esrarları kendine vermiştir.
Mahkeme huzurundaki şahadet, olgular ve sanığın gönüllü ifadesinde belirtilenlerden, Sarı kemal diye bilinen Tacettin Kemal Bormalı'nın konu uyuşturucuları yukarıda atıfta bulunulan nizamname uyarınca s-anığa devretmiş ve sanık da bunları devralarak tasarruf etmiştir.
Sanığın konu esrarların yerini Sarı Kemal diye bilinen Tacettin Kemal Bormalı'dan öğrenmesi ve 140 Milyon TL.sına alıcı bulması halinde satabileceğini Sarı Kemal tarafından sanığa söylenme-si ve konu esrarları 140 Milyon TL.'sına satmak için Abdi Öztürk ile tamasa geçmesi ve esrarları buldukları yerden çıkarmmalarından sonra konu esrarları 140 Milyon TL.'sına satması için Abdi Öztürk'e vermekle sanığın aleyhine getirilen 1, 2 ve 3'cü davalar-a konu olan suçları işlemiştir ve bu hususta bulgu yaparız."
3. istinaf sebebine ilişkin olarak tarafların yapmış olduğu argümanları inceledik. Daha evvel birkaç defaa tekrarlama ihtiyacını hissettiğimiz ve atıfta bulunduğumuz Ağır Ceza Mahkemesinin ayr-ıntılı hükmünde görüleceği gibi Sanığın aleyhindeki her 3 davadan mahkûmiyetine yetecek derecede yasal unsurların mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ağır Ceza Mahkemesi uzun ve ayrıntılı kararında bu husus üzeirnde de gerektiği şekilde durarak bulgularını yapm-ış ve kararını vermiştir. Bu kararın hatalı olduğu hususunda istinaf eden tarafından ikna edilmiş değiliz. Bu nedenle bu istinaf sebebinin de reddedilemsi gerekir.
4. istinaf sebei ise cezaya ilişkin yapılmıştır. İstinaf edenin avukatı Sanığı 1. ve 2. da-valardan verilen 6'şar yıl hapis cezası ile 3. davadan verilen 7 yıl hapis cezasının alenen fahiş olduğunu, suçun teşebbüs safhasında kaldığını, hiç kimseye zarar vermediğini, Sanığın hiçbir maddi çıkar sağlamadığını, bu suçu teşvik ile işlediğini, bu suçl-ara tesadüfen karıştığını, evli, 2 çocuk sahibi bir kişi odluğunu, ailesinin Sanığın bakım ve yardımına muhtaç olduklarını, oldukça genç yaşta olan Sanığın topluma kazandırılması gerektiğini, genel ceza ilkelerinin yanısıra bu nevi suçlarda uygulanan ilkke-lerin bilincinde olmakla beraber meselenin olgularının da göz önünde bulundurularak cezaların kişiselliği ilkesine de ağırlık verilerek Sanığın topluma kazandırılmasını, ilk ve son kez Sanığa oldukça mülayim bir ceza verilerek bir fısat tanınmasını ve aynı- meseleye methaldar olan Abdi Öztürk'ün 6 senelik cezasının da Yargıtay tarafından 4 seneye indirildiğini öne sürmüştür.
Savcı ise bu konuda sair şeyler yanında cezanın makul ve uygun odluğunu, Abdi Öztürk'e Ağır Ceza Mahkemesince takdir edilen cezanın Y-argıtay/Ceza 8/91 (D.5/92) sayılı davada 4 yıla indirildiğini, fakat iki konu arasında özde olgular açısından büyük bir paralellik olmadığını, bu nevi suçların vehamet ve ciddiyetinin bulunduğunu, oldukça yaygın suçlar olduğunu, suçun işleniş tarzını, bu n-evi suçlarda genel ceza ilkelerinin yanısıra diğer ilkelerin de ağırlık taşıdığını, tüm bu hususların dikkate alınması halinde Ağır Ceza Mahke- mesinin kestiği hapislik cezalarının alenen fahiş olmadığını öne sürmüştür.
Bilindiği gibi Alt Mahkemelerin ce-zaya ilişkin kararlarına Yargıtay kolay kolay müdahale etmemektedir. Ena zından bu konuda isteksiz davranmaktadır. Bu husus birçok içtihat karrlarında belritilmiştir. Yargıtayın cezaya müdahale edebilmesi için Alt Mahkemelerin ceza takdir ederken dikakte a-lmaları gereken hususları dikkate almamaları veya dikkate almamaları gereken hususları dikkate almaları halinde ve verilenc ezanın alenen fahiş olduğu durmlarda mümkündür.
Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünde belirttiği gibi oldukça yaygın olan bu suçlar cidd-i ve vahim suçlar olduğu cihetle aağır bir şekilde cezalandırılmaları gerekir. Kuşkusuz ki; genelceza ilekelerinin yanısra bu nevi suçlarda uygulanan ceza ilkeleri de ceza takdir edilirken göz önünde bulundurulamlıdır. Bu nevi suçlarda uygulanacak ceza ilk-eleri birçok içtihat kararlarında örneğin Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 48/90 ve 49/90 (D.5/91)'de belirtilmiştir. Bu içtihat kararlarında serdedilen görüş ve ilkeleri benimsiyoruz. Bu ilkeler ışığında cezaya ilişkin istinafı incelediğimizde evli, 2 çocuk s-ahibi, oldukça genç yaşta sayılan Sanığın herhangi bir benzeri sabıkası bulunmadığını, avukatının söylediği gibi bir tesdadüf ve teşvik sonucu bu suçları işlediğini, herhangi bir maddi çıkar sağlamadığını, eşi ve çocuklarının tüm yükümlülüğünün Sanığın üze-rinde odluğunu göz önünde bulundurduktan ve bu hususta İddia Makamını temsil eden Savcının da söylediklerini dikkate aldıktan sonra Ağır Ceza Mahkemesince Sanığa takdir edilen cezaların alenen fahiş olduğu kanaatına varmış bulunuyoruz. Bu nedenle Sanığın -cezaya ilişkin yapmış odluğu istinafın kabul edilerek Ağır Ceza Mahkemesince kesilen hapislik cezalarının iptal edilmesi ve onun yerine sanığa 1. davadan 4 yıl, 2. davadan 4 yıl ve 3. davadan 5 yıl hapis cezası verilmesi uygun görülmüştür.
Sonuç olarak m-ahkûmiyete ilişkin 1, 2 ve 3'üncü istinaf reddolunur. cezaya ilişkin 4'üncü istinaf kabul edilerek Ağır Ceza Mahkemesince kesilen hapislik cezaları iptal edilir ve bunların yerine birlikte çekilmek üzere Sanığa 1. davadan 4 yıl 2. davadan 4 yıl ve 3. davad-an 5 yıl hapislik cezaları verilmesi hususunda hüküm verilir.
Hapislik cezaları mahkûmiyet tarihinden başlayacaktır.
(Niyazi F. Korkut) (Celâl Karabacak) (Özkan Tunçağ)
Yargıç - Yargıç Yargıç
30 Nisan 1993
-
-23-
-
Full & Egal Universal Law Academy