Yargıtay Ceza Dairesi Numara 35/1987 Dava No 17/1988 Karar Tarihi 09.09.1988
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 35/1987 Dava No 17/1988 Karar Tarihi 09.09.1988
Numara: 35/1987
Dava No: 17/1988
Taraflar: Cemal Türer ile Başsavcılık A r a s ı n d a
Konu: Adam öldürme – Ceza takdiri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 09.09.1988

-D.17/88 Yargıtay/Ceza 35/87
(Ağır Ceza No: 1308/87; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Niyazi F. Korkut, Taner Erginel

İstinaf eden: Cemal Türer, -Merkezi Cezaevi, Lefkoşa.
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Güneş Menteş
Aleyhine istinaf edilen namına: Altan Erdağ.
-


H Ü K Ü M

N. Ergin Salâhi: Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda yargılanan sanık; 3/62 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasasının 203 ve 204. maddelerine aykırı 10.6.1987 tarihinde Girne'de taamüden kanuna aykırı bir fiile yani BH 338 plâklı -araba ile Tarsus sokağında motosiklet ile seyir etmekte olan Şükrü Erköse'ye, kasten ve öldürmek niyeti ile çarparak ölümüne sebep olmak ve 3/62 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasasının 205(1)(3) maddelerine aykırı ayni tarih ve mahalde maktül- Şükrü Erköse'ye BH 338 plâkalı arabası ile çarpark onun ölümüne sebebiyet vermek suçları ile itham edilmiştir.

Sanık, aleyhine getirilen 1. davayı kabul etmemiş 2. davayı ise kabul etmiştir. İddia Makamı sanığın 2. davayı kabul etmesi üzerine 1. dava üz-erinden şahadet ibrraz etmemiş ve sanık 1. davadan beraat ettirilmiştir.

Sanığın kabul ettiği 2. dava ile ilgili olgular özetle şöyledir:

10.6.1987 tarihinde sanık, sürmekte olduğu BH 338 plâkalı araba ile kayınvalidesi ile kayınpederini Karakumdaki ik-âmetgâgına götürmek üzere Girne'den hareket etmiş, Girne Telefon dairesi civarına yaklaştığı bir sırada ayni istikamette AN 806 plâkalı motosikleti ile seyreden maktülün işaret vermeden aniden sağda bulunan Şair Nedim sokağına dönmesine kızarak; ona uzun u-zun korna çalmış ve daha sonra elini çıkarıp tatsız hareketler yapmıştır. Korna sesini duyan ve elle yapılan işaretleri gören maktül dönmüş olduğu Şair Nedim sokağında durmuş ve sanığın arkasından ona mukabele ederek elleri ile bazı tatsız hareketler yapı-p bağırıp çağırmaya başlamıştır. Sanık ise bu hareketleri fark etmiş ancak sarf edilen lâfları anlamamıış ve olanlara aldırış etmeyip yoluna devam etmiştir. Maktül ise İddia Makamı tarafından çağırılan tanık 16 Şüleyman Yalçın tarafından yatıştırılmaya ça-lışılmış ise de bir türlü yatıştırılamamış ve motosikleti ile süratli bir şekilde geri dönerek karakum istikametinde yoluna devam eden sanığın peşine düşmüştür. Girne-Karakum istikametinde syereden sanık dikiz aynasından Girne yönünden maktülün geldiğini f-ark edince süratini artırıp maktülden uzaklaşmaya çalışmıştır. Ancak maktül de süratini artırarak onun peşinden gitmeye devam etmiştir. Sanık bu arda Tarsus sokağına dönerek kayın validesi ile kayın pederini götüreceği yere indirmiş ve geri dönüp ana cadde-ye çıkıp Karakum istikametine doğru seyretmek üzere iken snaığın Tarsus sokağında olduğunu gören maktül onun peşinden bu sıkağa girmiş, sanık ana caddeye çıkmak üzere iken maktül de ters istikamette seyir ederek ana caddeden içeri girdiği bir sırada ayni s-okak üzerinde Ömer Çabuker'in evi önünde karşılaşmışlardır. Maktül sağ eli ile sanığın aracının sağ yan tarafına vurmuştur. Sanık ise maktüle "çekil be yolumdan" diye hitap ederek ana caddeye doğru yoluna devam etmek istemiştir. Bu esnada ters istikamette -seyir eden maktül ani dönü yaparak sanığın peşinden ana caddeye doğru seyretmeye başlamıştır. Maktülün dönüş yaparak peşinden ana caddeye doğru seyrettiğini fark eden sanık U dönüşü yapıp süratini artırmış ve gelmekte olan maktülün motosikletini ortalayara-k takriben Ömer Çabuker'in evi önüne yakın bir yerde kullandığı BH 338 plâkalı arabası ile maktülün moyosikletine toslamıştır. Bu çarpışma neticesinde yere yuvarlanan maktül motosikleti ile birlikte bir müddet yerde sürüklendikten sonra durmuştur. Sanık is-e arabasını geri vitese alarak yerde yatan maktülün yanına gelip durmuş, arabasından inerek kendi arabasını kontrol ettikten sonra arabasına yaslanarak maktüle bakakalmıştır. Bu esanda Ömer Çabuker'in evinden çıkan oğlu Soner Çabuker'e sanık, polise telefo-n etmesini söylemiş, daha sonra ayni evden çıkan Ömer Çabuker'in "ne yaptın be Cemal" demesi üzerine ona da pek fazla izahat vermeyerek polise telefon etmesini söylemiştir. Olay mahalline gelen iddia makamı tanığı No.5 Dr. İbrahim Altıner maktüle ilk tıb-bi müdahalesini yapmış ve geln ambulans ile maktül, öne Girne Akçiçek Hastahanesine daha sonra Lefkoşa Genel Hastahanesine nakledilmiş ancak gerekli tibbi müdahaleler yapılmış olmasına rağmen bir gün sonra 11.6.1987 tarihinde vefat etmiştir.

Olayı ilkin -polis mensupları bir kaza olarak nitelendirip tahkikata başlamışlardır. Ancak tahkikat ilerledikçe bunun bir trafik kazası olmadığı ve olayda kasıt olabileceği kanaatine varıldığından, ileri tahkikat için konu Adli Şubeye havale edilmiştir. Tahkikat süresi-nce hücrede bulunan sanığa kanuni ihtar yapılıp bilgisine müracaat edildiğinde cevaben "bu şahsı tanımam bile, onu kasten ben batım" demiş ve olayın ceryan ediş şekli hakkında gönüllü ifade vermiştir. Daha sonra olayda methalder Şükrü Erköse'nin hastahane-de hayatını kaybettiğinin öğrenilmesi üzerine, polis mensupları durumu sanığa bildirip ifadesine, birşey eklemek isteyip istemediği sorulduğunda, sanık "ne yapayım yahu öldüysa" diye cevap vermekle yetinmiştir. Neticede sanık taammüden adam öldürme ve adam- öldürme suçları ile itham edilmiş, Ağır Ceza Mahkemesi önündeki duruşmada ise sanık aleyhindeki 1. itham üzerinde ısrar edilmemiş, bu davdan beraat ettirilmiş ikinci dava olan adam öldürme suçunu ise kabul etmiştir.

Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi önünde, -iddia makamı olayın ceryan ediş şeklini izah ettikten sonra müdafaa sanığın kişiliği ile jarajterini aydınlatmak için tanık dinletmiştir.

Olayın oluş şekli hakkına mahkemeye sunulan olgular büyük ölçüde müdafaa avukatınca da kabul edilmektedir. Müdafaa a-vukatının, esas itibarı ile, İlk mahkeme önünde üzerinde durduğu başlıca husus sanığın, maktül tarafından tahrik edildiği, bu tahrikin devam ettiği, sanığın asabı bozulduğu, korktuğu ve bu psikolojik durum neticesinde olayın meydana geldiğini ifade edere-k, suçun işleniş şekli dikkate alındığında maktülün bu olayın vukubulma- sında büyük kusur ve kabahatı olduğunu ileri ileri sürerek bunların hafifletici sebepler olarak dikkate alınmasını talep etmiştir. Müdafaa avukatı sanık lehine ileri sürdüğü sair haf-ifletici sebepler arasında sanığın saygın bir kişi, iyi bir aile reisi olduğu, hanımın uzun süreden beri böbrek rahatsızlığından muzdarip olduğu 11-17 yaşları arasında bakmakla mükellef olduğu 3 çocuğu bulunduğu evli ve 52 yaşlarında mekli bir kamu görevli-si odluğu belirtildi. Müdafaa avukatı sanığın bu ailevi durumunun da sanığa ceza verilirken dikkate alınmasını İlk Mahkemeden talep etmiştir.

Neticede olguları ve sanık lehine mevcut olan tahfif edici sebepleri dikkate olan İlk mahkeme sanığın kabul etm-iş olduğu 2. davadan 15 yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar vermiştir.

İstinaf ceza aleyhine yapılmış olup 8 istinaf sebebi içermektedir. İstinafın duruşmasında istinaf sebepleri 3 başlık altında toplanarak ele alımış olmasına rağmen üzerinde lâyıkı- ile durulan sadece bir nokta mevcuttur. O da müdafaa avukatının iddiasına göre Muhterem Ağır Ceza Mahkemesinin ceza takdir ederken suçun işlennişinde ve olayın vukuunda maktülün belirli katkıları odluğunu teslim etmiş olamsına rağmen bunlara yeterince ağı-rlık vermediği, maktülün olayın ceryanı sırası nda yapmış odluğu hareketlerle sanığın ağır surette tahrih edildiği bulgusuna varmamak ve en azından bu yöndeki şahadeti ceza takdir ederken lâyıkı ile değerlendirmemekle hata ettiği yönündedir. Müdafaa avukat-ı bu yöndeki iddialarına ilaveten İlk Mahkemenin sanık tarafından tahrik hususunda ileri sürülen iddiaları bir müdafaa olarak değerlen- dirmeyerek bunu reddettikten sonra tahfif edici sebep olarak da nazarı itibare almadığını veya buna yeterince ağırlık ve-rmediğini ileri sürmüştür.

Müstenif avukatı istinafın duruşmasında bölüö bölüm olgulara değinerek olayın ceryan ediş şeklini betekrar cannlandırmak istemiştir. Müstenif avukatının iddiasına göre ilk jareketten sonra sanığın peşine düşen, onu takip eden v-e ısrarla olaydan kaçmmayarak bu olaya sebeiyet veren maktüldür. Müdafaa avukatına göre sanık saygın bir kişiliği olan bir aile reisidir ve müessif ilk hadiseden sonra olay yaratmaktan kaçınmış ancak maktülün ısrarla peşini bırakmaması neticesi bu olay vu-kubulmuştur. Müstenif avukatı oalyın ceryan ediş şeklini lâyıkı ile İlk Mahkeme tarafından değerlendirilmediğini ve maktülün tavır ve hareketlerinin sanığın beraat etmesine yeterli bir müdafaa teşkil etmese bile ceza takdirinde kaale alınması gerken düzeyd-e bir tahrik olduğunu ve bunun İlk Mahkemece ceza takdir edilirken dikkate alınmadığını ileri sürmüştür.

İddia makamı ise sanık aleyhindeki ikinci dava basit vir trafik kazası görünümünde olmakla beraber, sanığın hareketlerinin kasıt ve bilinçli olarak-, anında maktülü öldürmeye yönelik hareketler olduğuna değinerek İlk Mahkemenin sanık iehine olabilecek tüm hafifletici sebepleri dikkate aldıktan sonra bu cezayı verdiğini ve Yargıtayın müdahalesini gerektirecek derecede fahiş bir ceza olmadığını ileri sü-rmüştür.

İlk Mahkeme kararını tetkik ettiğimizde sanığın lehine olabilecek hafifletici tüm sebeplerin İlk Mahkemece nazarı itibara alındığı görülmektedir. Ancak İlk Mahkeme, olgularda görülen, sanığın tavır ve hareketlerinin bir tahrik teşkil etmediği bu-lgusuna varmış ve kararını bu bulgu ışığında değerlendirerek vermiştir. İlk Mahkeme kararında bu hususta şöyle denmektedir:

"Bu durumda yukarıdaki 4 tanığın dosyadaki şahadetinden keza sanığın gönüllü ifadesinde maktülün araksından bir şeyler söylediğini- ama ne söylediğini anlamadığını ve aldırış etmeyip yoluna devam ettiğini dediği de dikkate alındığında ilk olarak sanığın korna çalarak eli ile bazı hareketler yapmasına canı sıkılan maktülün de elleri ile bazı işaretler yaparak sanığın arksından bağırdığ-ı anlaşılmaktadır. Özellikle sanığın bu duruma aldırış etmeyip yoluna devam etmiş olamsı ve ilk hareketin sanıktan geldiği gözönünde bulundurulduğunda, bu aşamada ağır tahrikin veya maktülden gelen bir tahrikin söz konusu olmadığı kanaatin- deyiz. Bilâhar-e maktülün sanığı takip edip Hstane yanında farkedilmesi ve sanığın süratini aryırıp uzaklaştırması da bir tahrik olmadığı kanaatin- deyiz."

-İlk Mahkeme yukarıdaki bulgusuna ilâveten, ölümle neticelenen olayın vukubulduğu Tarsus sokağında ceyan eden hadise sırasında veya hemen önce maktül tarafından sanığın athrik edilip edilmediğini de incelemiş ve şu bulguya varmıştır:
-
"Yukarıda belirtilenlerden anlaşılacağı gibi, Tarsus sokağında da sanık ile maktül karşılıklı durup aralarında bir münakaşa olmamış sadece karşılaşma anında maktül sanığın aracına vurmuş, sanık da maktüle "çekil be" diyerek yoluna devam etmiştir. Bu duru-mda maktülün ağır tahriki sonucu sanığın bu suçu işlediğini söylemeye imkân olamdığı kanaatindeyiz. Maktülün hareketlerini suçun işlenmesine yardımcı olan nedenler olarak dikkate alarak sanık leyhine hafifletici sebep olarak maktülün de bu olayın oluşmasın-da katkısal kusur olarak tezekkür edilebilir kanaatindeyiz."

-Yine İlk Mahkeme sanığın bu suçu korku ve baskı neticesi içinde bulunduğu psikolojik durum nedeni ile işlemediği bulgusuna varmıştır. İlk Mahkemenin bu husustaki bulgusu ise şöyledir:
-
"Yukarıda izah ettiğimiz şekilde maktül ile sanık Tarsus sokağında ters istikametlere giderlerken karşılaşıp geçişmişer ve sanık ana caddeye doğru seyrediyordu. Olayın gündüz vakti mezkur bir bölgede oluşu, olay mahallinde başka kişilerin oluşu, sanığın- arabsının içinde ve ana caddeye çok yakın bir yerde seyretmekte olması ve ani dönüş yaprak karşıdan gelen maktüle ait motosikleti ortalayıp süratini artırarak bu olayın meydana gelemsine neden olduğu dikkate alındığında, sanığın bu suçu korku ve tehdit al-tında olduğu bir sırada içinde bulunduğu psiolojik durum nedeni ile işlediğini söylemeye imkân yoktur kanaatindeyiz."

İlk Mahkemenin bulguları incelendiğinde, İlk Mahkemenin müdafaa avukatı tarafından ileri sürülen tahrik iddiasını yanlış anlayıp yanlış- değerlendirdiği kanaatindeyiz. Müdafaa avukatının sanık aleyhine getirilen adam öldürmeyi (mansllougheri) oluşturan 2. ithamı kabul ettiğine göre burada ileri sürmüş olduğu tahrikin bir müdafaa olarak değil hafifletici bir neden oalrak öne sürüldüğü açıkt-ır. Halbuki İlk Mahkeme buradaki tahrik iddiasının bir müdafaa olarak ileri sürüldüğü görüşünden hareketle böyle bir tahrikin mevcut olmadığı bulgusuna varmıştır. Tahrikin sadece taammüden katillik davalrında ileri sürüleceği, sair hafif cürümlerde bir müd-afaa olarak değil de hafifletici bir sebep oalrak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin birçok içtihat kararı mevcuttur. Örneğin Regina v. John Cummingham 43 Criminal Sppeal Reports p.79 at p.82'de Lord L.C.J. Parker bu hususta şöyle demektedir:

"The defen-ce or provocation arises only in a murder case as a defence which will reduce murder to manslauhter. That, it seems to us, is made perfectly clear by Lord Simon in Holmes v. Director of Public Prosecutions, 31 Cr. App. 123; (1946) A.C. 588. At pages 139 an-d 598 of the respective reports he says this: "The whole doctrine relating to provocation depends on the fact that it causes, or may cause, a sudden and temporary loss of self control wherby malice, which is the formation of an intention to kil or to infli-ct griievous bodily harm, is negatived." The, it seems to the court clear, Lord Simon was dealing and dealing ony with a defence of provocation in a murder case. The matter is put perfectly clearly by him where, after referring to the fact that provocation- may reduce murder to manslaughter, he goes on (31 cr. App. R. at p.142; (1946) A.C. at p.601): "In the case of lesser crimes, provocation does not alter thenature of the offence at all: but it is allowed for in the sentence."

Yukarıdaki görüşleri, bu m-eseleye uyguladığımızda İlk Mahkemenin bu meselede müdafaa olarak bir tahrik bulunmadığı yönündeki görüşü doğru olmakla beraber bunu ceza takdir ederken gafifletici sebep oalrak dikkate almamış olması bir hatadır.

Meselenin olgularına göz atıldığında ola-y günü ayni istikamette önde seyreden maktülün işaret vermeden ani olarak yan sokağa motosikleti ile dönmesine kızan sanığın korna çalıp el işaretleri yapması ile başlayan ve ceryan eden hadiseler zinciri incelendiğinde, ilk hareketten sonra, sanığın aktif- bir rol almadığı, olaydan debamlı kaçtığı, maktül ise sanığın peşini bırakmadığı görülmektedir. Şöyle ki, maktül ilk olayı müteakip sanığa sövüp saymış ona arkadan el işaretleri yapmış, ilk olay mahallindeki kişilerin yatıştırma teşebbüslerine rağmen yatı-şmamış ve motosikletine atlayarak sanığın peşine düşmüştür. Sanık ise maktülün motosikleti ile arkasından geldiğini fark edince kaçıp kurtulmak için süratini artırmış ancak yinne maktül onu takip etmeye devam etmiştir. Sanık arabasındaki aile fertlerini a-na caddeden sapıp Tarsus sokağında bir yerde indirmek için durduğu sırada maktül de ana caddeden sapıp onun peşinden gelmiştir. Bununla da kalmayarak yolcularını indirip tekrar Tarsus sokağından çıkmak isteyen sanığı karşılayan maktül onun arabasına eli il-e vurmuştur. Daha snra dönüş yaparak yine sanığın peşine düşmüştür. Kanaatimizce tahrik, söz ve darbe ile olabileceği gibi tavır ve hareketle de yapılması mümkündür. tahrik olup olmadığını değerlendirebilmek için tüm olayın ceryan ediş şekini dikkate almak- gerekir. Önümüzdeki meselede sanığı bu suçu işlemeye iten faktörler ve maktülün tavır ve hareketleri büyük ölçüde bir tahrik unsuru içermektedir ve İlk Mahkemenin maktül tarafından sanığın tahrik edilmediği yönündeki değerlendirilmesi hatalıdır kanaatinde-yiz.

-İlk Mahkeme tahrik iddiasını kabul etmeyip, sanığın tahrik edilmediği bulgusuna varmış olmasına rağmen, maktülün olayın vukuunda büyük katkısı olduğu bulgusuna kararında yer vererek bu hususun, sanığa ceza takdir ederken kaale alındığına değinmiştir. Anca-k bu hususa, kanaatimizce, İlk Mahkeme sanığa ceza takdir ederken yeterince ağırlık vermemiştir.

Müstenif avukatının sanığın korku ve baskı altında olduğu ve suçu baskı altında işlediği yönündeki iddiasını ise patlaşmmmamaktayız. İlk Mahkemenin kararında- ifade ettiği gibi, olay gündüz ve ana caddeye yakın bir yerde ceryan etmiştir. Bu nedenle sanığın korku ve baskı altında bulunduğunu söylemek oalsı değildir. Ancak olayın ceryan ediş şekline göz atıldığında maktülün, ısrarla sanığı her gittiği yerde takip- etmesi, onun peşini bırakmaması sanığın, maktülden kaçmak isteemsine rağmen bir türlü kaçıp kurtulmaması ve en son tarsus sokağında maktülün sanığın arabasına vurması, sanığa ceza takdir edilirken sanığın lehine olan ve üzerinde cidiyetle durulması gereke-n en önemli olgudur. Olaydan sonra maktül tarafından bu denli sıkı takip edilen sanığın yukarıdaki nedenlerle asabı bozulmuş ve bu haleti ruhiye içerisinde, tasvip edilmeyen son hareketi yaparak geri dönüp maktülün motosikletine, arabsı ile toslamıştır. A-ncak sanığın bu son hareketinin, ona ceza takdir ederken, olayın tüm ceyan ediş şekli dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir. İlk Mahkeme sanığın, tahrik edildiğini dikkate almadığı gibi olayın ceryan ediş şekline de kanaatimizce, yeterince ağırlık ver-memiş ve bu hususları lâyıkı ile değerlendirmemiştir.

Tüm olgu ve şahadet ışığında sanığa işlemiş olduğu suçtan verilen 15 yıl hapis cezası müdahalemizi gerektirecek derecede fazla olduğu kanaatindeyiz. Bu olgular ve sanık lehindeki tüm hafifletici sebe-pler dikkate alındığında özellikle snaığın, maktülün motosikletine çarptıktan sonra olay yerinden ayrılmadığı, polise haber vermelerini ısrarla istediği ve olay yerinden sorumsuzca kaçmadığı dikkate alındığında sanığa verilebilecek en uygun cezanın makûmiy-et tarihinden başlamak üzere 5 yıl hapis cezası olduğu kanaatindeyiz.

Netice olarak ceza leyhindeki istinaf kabul edilir ve İlk Mahkemenin 2. dava üzerinden sanığa vermiş olduğu hapis cezası mahkûmiyet tarihinden başlamak üzere 5 yıl hapis cezasına düşür-ülür.


(N. Ergin Salâhi) (Niyzi F. Korkut) (Taner Erginel)
Yargıç Yargıç Yargıç

9 Eylül 1988

-













-


-8-



-


Full & Egal Universal Law Academy