Yargıtay Ceza Dairesi Numara 3/1994 Dava No 2/1994 Karar Tarihi 01.04.1994
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 3/1994 Dava No 2/1994 Karar Tarihi 01.04.1994
Numara: 3/1994
Dava No: 2/1994
Taraflar: Süleyman Aknar ile Başsavcılık Arasında.
Konu: Uyuşturucu madde tasarrufu – Sözlü itiraf – Emarelerin imhası – Şahadetin değerlendirilmesi
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 01.04.1994

-D.2/94 Yargıtay/Ceza 3/94
(Ağır Ceza Dava No.4930/92; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Taner Erginel, Metin A. Hakkı.

İstinaf eden: Süleyman- Aknar, Lefkoşa.
ile
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Kıvanç M. Riza ve Avukat Altan Erdağ.
Aleyhine istinaf edil-en namına: Savcı Aşkan İlgen.



K A R A R

N. Ergin Salâhi: esas kararı hazırlayan Metn A. Hakkı'nın az sonra okuyacağı hükmü daha önceden inceleme fırsatını buldum. Sayın Yargıç Metin A. hakkı'nın karrında belirttiği gerekçelerei avrdığı netcieye, emarel-er için verilen emirlere ve tüm görüşlerine katılırım.

Taner Erginel: Sayın Metin A. Hakkı'nın hükmünü daha önceden okuma fırsatını buldum. Beraat hükmü vermek için belirttiğim gerekçelere ve vardığı sonuca katılıyorum. Ayrıca emarelerle ilgili verdiği em-irlere da katılıyorum.

Metin A. Hakkı: Yukarıda ünvan ve sayısı gösterilen istinaf, Lefkoşa'da oturum yapan Ağır Ceza Mahkemesinin 4.2.1994 tarihinde 4930/92 sayılı davada vardığı karar aleyhine yapılmıştır. Sanık tarafından dosyalanan işbu istinaf hem ma-hkûmiyet aleyhine hem de çarptırıldığı cezanın alenen fahiş olduğu iddiası ile yapılmış bulunmaktadır.

Sanık Ağır Ceza Mahkemesinde 2 dava ile itham edilmiş olup aleyhine getirilen davalar ile ihtilâf konusu olmayan olgular kısaca şöyledir:

1. 16/72, 54-/77, 36/82, 37/89 ve 38/91 sayılı Yasalar ile tadil olunan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasasının 2, 12, 24(1) (a)(2)(B)(3) maddeleri ile 63/73 sayılı Nizamname ile tadil olunan 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 2, 7, 11 ve 25. maddelerine- aykırı olarak 26.4.1991 tarihinde Lefkoşa'da ilgili makam tarafından genel oalrak yetkilendirilmiş ve ilgili nizam tahtında ruhsatı olmadığı halde tasarrufunda 255.665 miligram ağırlığında uyuşturucu madde yani eroin (Diamorfin) bulundurmak.

2. Aleyhine- getirilen 2. dava ile sanık, 16/77, 54/77, 36/82, 37/89 ve 38/91 sayılı Yasalar ile atdil olunan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasaısnın 2, 12, 24(1)(a)(2)(C)(3) maddeleri ile 63/73 sayılı Nizamname ile tadil olunan 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Niza-mnamesinin 2, 8, 10(1) maddelerine aykırı olarak yukarıda 1. ithamda belirtilen aynı tarih ve mahalde ilgili makam tarafından genel olarak yetkilendirilmiş ve ilgili nizam tahtında ruhsatlı olamdığı halde Lefkoşa'da Emine Aknar ve Zehra Kılgın'a 27.265 mi-lgram ağırlığında uyuşturucu madde yani eroin (Diamorfin) temin etmekle itham edilmiştir.

Davanın duruşması 24.1.1994 tarihinde Lefkoşa'da oturum yapan Ağır Ceza Mahkemesinde başlamış ve 4.2.1994 tarihinde hitam bulmuştur. Sanık, aleyhine getirilen itham-ların her ikisini de reddettiğinden İddia Makamı Sanığın suçunu isbata yönelik 4 tanık dinletmiştir. Bunlar sırası ile, ilgili tarihte Devlet Laboratuarında adli kimya ve şube amiri Mustafa Gürel, meselenin tahkikat memuru Müfettiş Muavini Efe Gevrek, Poli-s Çavuşu Aygün Maraşlı ve yine Müfettiş Muavini Ulus Gümüşel'dir. Sanık ise esas davanın duruşmasında kutudan yeminsiz olarak bir beyanda bulunmakla yetinmiş ve esas davanın duruşmasında başka herhangi bir şahadet ibraz etmemiştir. Sanığın kutudan yaptığı -beyanın mühim olamsı nedeniyle yaptığı beyanı iktibas etmeyi uygun gördük. Sanık aynen şu beyanı yapmıştır:

"Efe'nin annemin attığı ve annemd bulunduğu iddia edilen emarelerle ilgili olarak sorgularken benim Efe'ye 'bunları aneme ben verdim' dediğim ve yi-n Efe'ye 'tamam be Efe gel gidelim gerisini vereyim sana'veya bu hususlarda herhangi bir sözlü itirafta bulunduğm ve yine mezarlıkta 'bunun içindedir dur çıkarayım' dediğim ve 'al Efe budur geri kalan, bir defa kandım' dediğim ve mezarlıktan şubeye döndüğü-m zaman 'annemi bırakın ama' dediğim ve yine ifadeden önce 'ben söyleyeyim sen yaz Efe' dediğim hususalrı kesinlikle doğru değildir. Bunlar sonradan uydurulmuştur. Ben duruşma içerisinde duruşma sırasında söylediklerimi aynen tekrar ederim ve esas dava mak-satları bakımından benimserim. Suçsuzum."
Ağır Ceza Mahkemesinde davanın duruşması esnasında ve duruşma hitam bulmazdan önce mesele ile ilgili olarak alt mahkemeye 12 adet emare ibraz edilmiştir. Bunlardan; Emare 1 sanığın itham olunduğu 2. dava ile ilgis-i olduğu görülen uyuşturucular, Emare 2 sanığın 1. dava ile itham olduğu konu uyuşturucular, Emare 9 olay günü sanığın giydiği ve sanığa ait olan 1 adet gömlek ve pantolon, Emare 12 ise İddia Makamının tanzim ettiği 1 albümden oluşan fotoğraflardır. Diğer -emarelerin çoğunluğu ise meselenin tutukluluk safhasındaki olayları gösteren evraklar oluşturmaktadır.

Zabıtların tetkikinden öyle anlaşılıyor ki alt mahkemedeki duruşma esnasında, İddia Makamı, sanığın yapmış olduğu iddia edilen 26.4.1991 tarihli bir d-e gönüllü ifadesini Mahkemeye ibraz etmek istemiş, ancak Müdafaanının bunun gönüllü olmadığı, baskı, tehdit ve dayak neticesi elde edildiğini öne sürüp ibrazına itiraz etmiş olması hasebi ile alt mahkemede söz konusu yazılı ifadenin gönüllü olup olmadığını-n karar verilmesi için duruşma içinde duruşma yapılmıştır. Söz konusu duruşmada İddia Makamı sözü edilen yazılı ifadenin gönüllü olduğunu ispat babında meselenin tahkikat memuru Müfettiş Muavini Efe Gevreğe, ilgili tarihte Harekat ve Narkotik Şube Amirliği-nde görevli Polis Çavuşu Kadir Özyay'a, Müfettiş Muavini Hasan Dayı'ya, Lefkoşa Kaza Mahkemesi Ceza Davaları Mukayyitliğinde görev yapan İsmet Hasan'a Polis Çavuşu Aygün Maraşlı'ya ve Polis Memuru Osman Canar'a şahadet verdirmiştir. Müdafaa ise sözü edilen- yazılı ifadenin baskı, tehdit ve dayak neticesi zorla temin edildiğine yönelik olarak sanık Süleyman Aknar'a bizzat yemin tahtında şahdet verdirmiş, ilâveten ilgili tarihte Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastahanesindeki acil serviste nöbetçi hekim ola-rak görev yapan Doktor Adem Solmazer ile Behaeddin Mutlucan isimli bir şahsa şahadet verdirmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi ise 311.1.1994 tarihinde oybirliği ile verdiği bir ara karar ile duruşma esnasında İddia Makamının ibrazına çalıştığı yazılı ifadenin ilg-ili tarihte sanıktan gönüllü olarak alınmayıp, dövülmek suretiyle alındığı kararına varmış ve dolaysııyle söz konusu yazılı ifadenin emare olarak ibrazına izin vermemiştir. Ağır Ceza Mahkemesi bu konuda verdiği ara kararda aynen şöyle demiştir:

"Sanığın -ifadesinin dövülerek alınmadığı yönündeki İddia Makamı tanıklarının şahadetlerine inanmadık.

Yukarıda belirtilenler ışığında sanıktan alınan ifadenin gönüllü bir ifade olduğunun İddia Makamı tarafından kanıtlanmadığı ve ifadenin sanığın dövülmek suretiyl-e alınmış bir ifade olup gönüllü bir ifade olamdığı neticesine varır ve bu hususta bulgu yaparız. Vardığımız bu bulgu sonucu ibrazı istenen ifadenin ibrazına izin verilmez."

İddia Makamının davanın Ağır Ceza Mahkemesinde görüşülmesi sırasında ibraz ettiğ-i şahadetin özü ve esas iddiası şudur, olay tarihi olan 26.4.1991'den takriben 10 gün önce sanıkta uyuşturucu olduğuna dair alınan bir ihbar üzerine sanık ve evi takriben 10 gün süre ile polis tarafından uzaktan göz altında tutulmuştur. 26.4.1991 tarihinde- saat 13.000 raddelerinde sanığın annesi Emine Aknaar sanığın evinden yaya olarak sokağa çıkıp yürümeğe başladı. Elinde ise İddia Makamınca o an meçhul bir cisim tutuyordu. Hemen akabinde sanık evden çıkıp kapısının önünde bulunan arabasına binip hareket e-tti. Bir müddet sonra sanık tekrar evinin önüne gelip durduğunda, kendini gözetleyen polisler eşliğinde Müfettiş Muavini Efe Gevrek sanığın yanına gidip kendine suç duyurusunda bulunup kanuni ihtar yaptıktan sonra sanık cevaben "benim haberim yoktur" dedi.- Bu esnada Mahkemeden önceden temin edilen bir arama müzekkersine dayanrak sanığın ikametgahı tahkikat memuru Efe Gervek ve sanığın huzurunda, bir polis ekibince araştırıldı, ancak kanuna aykırı hiçbir şey bulunmadı. Polis takriben 13.25 sualrı ileri tahki-kat için sanığı Harekat ve Narkotik Şuebsine celbetti ve aynı gün Mahkeemden temin edilen bir tutuklama emrine istianden sanık tutuklandı. Sanık şubede iken Müfettiş muavini Hasan Dayı Emare 1 oalrak Mahkeme önünde duran ve sanığın annesinin aynı gün saat -13.00 sularında yaya olarak sanığın evini terkettikten sonra gidip bir lastikçideki lastiklerina ltyına bıraktığı iddia edilen ve bu davada Emare 1 oalrak Mahkeme önünde bulunan uyuşturucuyu getirip Efe Gevreğe poliste teslim etti. Bu şekilde Müfettiş Muav-ini Hasan Dayı'nın şubede teslim alınan ve bilâhare davanın duruşması esnasında Mahkemeye Emare 1 olarak ibraz edilen uyuştruucuyu Müfettiş Muavini Efe Gevrek sanığa gösterip kanuni ihtar altında izahat istediğinde sanıkc- cevaben "bunları anneme ben verdi-m efendi" dediği iddia edilmektedir. Müfettiş Muavini Efe Gevrek sanığa yine kanuni ihtarda buludnukatn sonra sanık cevaben "Tamam be Efe, olan oldu, yaptık bu işi, gel gidelim de vereyim sana gerisini"dediğini İddia Makamı iddia etmektedir. Akabindebir po-lis ekibi nezaretinde sanık polis arabası ile Lefkoşa Mezarlığına götürüldü. İddia Makamı, sanığın orada 'Fıstıkcı'ya ait bir mezarın üstünde yayılı toprağı biraz deşip, mezardan Emare 2 uyuşturucuyu içeren bir cam kavanozu kendi eli ile çıkarıp Efe Gevrek-'e teslim ettiğini iddia etmektedir. Polis olay yerine Polis fotoğrafcısını da celbettikten sonra olay yerinin resimleri çekildi, ki mezkûr resimler bir albüm halinde Emare 12 oalrak Mahkemeye ibraz edilmiş durumdadır. Bu hususlar bu istinaf maksatları bak-ımından mühim olduğundan zabıtlardan (Mavi 9) aynen yukarıdaki iktibasları yapmayı uygun gördük. Şunu vurgulamamız yerinde olur ki meselenin tahkikat memuru oaln Efe Gevrek yuakrıda sanığın kendine yaptığı İddia Makamınca iddia edilen şifahi ifade veya iti-rafı kendine verirken odada yalnız sanık ile kendisinin olduğunu ve başka birinin olmadığını Mahkemede söylemesine karşın, Polis Çavuşu Aygün Maraşlı Mahkemede verdiği kendi şahadetinde söz konusu itirafı sanık Müfettiş Muavini Efe Gevrek'e yaparken kendis-inin de aynı odada hazır olduğunu ve itirafı işittiğini söylemektedir. Yine belirtmeden geçemeyeceğiz ki sözü edilen şifahi itiafın poliste bu maksatlar için tutlan polis defterine işlendiğine dair alt mahkeme önünde birşahadet yoktur ve iddia makamı söz k-onusu defteri duruşma esnasında alt Mahkemeye de ibraz etmemiştir.

Alt Mahkemede, yapıland uruşma içinde duruşmada sanığın meselenin tahkikatı sırasında tutukluluk süresinin uzatılması için Kaza Mahkemesine götürüldüğü 30.4.1991 tarihinde polis tarafında-n dövüldüğünü ilgili Kaza Mahkemesi Yargıcına söylemesi üzerine Kaza Mahkemesi emri ile sanık hastahaneye muayene olmaya gönderilmiş, kendisini ayni gün orada görevli Müdafaa Tanığı Drt. Adem Solmazer muayene edip sol gözünün altında, sağ omuzunda, akrnınd-a ve arka popo kısmında takriben 3 gün öncesine arfedilebilecek darp izleri tespit etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesinde daha İddia Makamı esas davasını kapatmazdan önce yapılan duruşma içinde duruşmada sanık yeminli şahadet verip istintaka tabi tutulduğunda al-eyhine getirilen 2. ithamdaki ilgili emareyi annesi Emine Aknar'a kendiisnin verdiğini reddetmiş, 1. davadaki ithamla ilgili oalrak da kendinin polisleri mearlığa götütüp Emare 2 oalrak Mahkeme önünde duran ve mezarlıkta 'Fıstıkcı'ya ait bir mezardan çıakr-ılan Emare 1 uyuşturucuyu kendisinin polise vermediğini söylemiştir. Sanığın bütün müdafaası odur ki bu davadaki emare uyuştrucuları kendisi hiçbir zaman tasarrufunda bulundurmadı, annesine de kendisi vermedi, ancak dayak neticesive polisin kendisine yaptı-ğı baskı sonucu ve söz konusu suçları kendisinin üstlenmesini istemesinden dolayı bu suçları polise verdiği yazılı ifade ile kendisi üstlenmiştir. Sanık, polise İddia Makamınca kendinin yaptığı iddia olunan şifahi itirafı da yaptığını red etmektedir. Sanık- ilâveten polis fotoğrafçısının da ilgili tarihte mezarlığa kendisi orada iken gelip resim çektiğini reddetmektedir. Şunu da belirtmemiz yerinde olur ki sanık 26.4.1991 tarihinde Lefkoşa'da poliste tutuklu iken aynı gün karısı, kızkardeşi, annesi ve halası- da poliste tutuklu idi, ve ibrazına Mahkemece izin verilmeyen yazılı ifadeyi sanık imzaladıktan sonra aynı gün karısı ile kızkardeşi polisce serbest bırakılmıştır. Bus erbest bırakılma olayını alt mahkeme de bir olgu olarak kabul etmiştir. Bu durumda bunu-n zamanlaması ve sanığın yazılı ifadeyi imzalamasından hemen sonraya tesadüf etmesi ena zından düşündürücüdür. Sanığın annesi aleyhine ise işlediği iddia olunan suç ile ilgili olarak bir başka dava dosyalanmış olup bu istinaf maksatları bakımından onun bu -safhada derinine inmemiz gereksizdir.
Ağır Ceza Mahkemesi önündeki iddiaları ve şahadetin özü yukarıda özetlşendiği gibidir. Netciede davayı dinleyen alt mahkeme sanığı polise yaptığı şifahi itirafa istinaden her iki davdan da suçlu bulup mahkûm etmiş ve -mahkûm ettiği 1. davdan 4 yıl, 2. davadan ise 2 yıl hapis cezasına çarptırıp emarelerle ilgili olarak entersan bir emir vermiştir. İstinafa konu alt mahkeme kararının son paragrafı aynen şöyledir:

"Neticede sanığın mahkûm edildiği 1. davadan 4 yıl, 2. dav-adan 2 yıl hapislik cezasına çarptırılmasına, cezaların bugünden başlayıp birlikte çekilmesine, Emare 1 ve 2 uyuşturucuların ve diğer emarelerin müsaderesine ve usulüne uygun imhasına oybirliği ile karar verlilir." (underline supplied).

İstinaf konusu ol-makla beraber yeri gelmişken bundan sonra ceza davalarını görecek olan tüm alt mahkemeleri ikaz mahiyetinde bu meseledeki Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği imha emrinin içerdiği sakatlıklara işaret etmek isteriz. Alt Mahkeme önünde yapılan duruşmadan sabit ol-muştur ki bu davada alt mahkemeye ibraz edilen Emare 1 uyuşturucular sanığın annesi Emine Aknar aleyhine getirilen ve halen neticelenmemiş başka ceza davası ile yakınen ilgilidir, ve o davanın duruşamsında da Mahkemeye emare oalrak ibraz edilmesi gereği ku-vvetle muhtemeldir. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Bu realiteye karşın Ağır Ceza Mahkemesinin bu davada emare olarak ibraz olunan uyuşturucunun herhnagi bir koruyucu şart koymadan imhasını emretmesi muhakkak ki, diğer davayı menfi yönde etkileyecek-tir. (Bak: Rashid Rifat Souleyman v. The Police (1961) C.L.R. 298.) Bu husus bir yana, yine bu istinaf konusu davanın duruşmasında Mahkemeye ibraz olunan sanığa ait ve sanığın ilgili günde giydiği elbiselerin imhasını ve bunun yanısıra evraklardan oluşan -ve kimseye bir zararı olmayan diğer emarelerin imhasını emretmekteki gayeyi de anlayamadık. Netcie itibarıyle bundan sonra alt Mahkemelerin emarelerin kaderi ile ilgili oalrak verdikleri emirlerde daha dikaktli olmaları ve akılcı emirler vermeleri gerektiğ-ine işaret etmekle yetineceğiz.

Konumuz olan bu istinafı karara bağlamaya gelince; istinafın duruşması başlamadan önce sanık avukatı, mahkûmiyet aleyhine yaptığı istinafı ve iki ana madde altında sıraladığı istinaf sevbeplerini Yargıtaya aynen şöyle özet-lemiştir:

-"a) Muhterem Bidayet Mahkemesi, sanıktan alınan ifadenin gönüllü olmadığı hususunda bulgu yaptıktan ve/veya söz konusu ifadenin gönüllü olduğunu ispat etmek için İddia makamı tarafından çağrılan şahitlere inanmadıktan sonra, sanığın sözlü itirafı hakkında -aynı şahitlerin şaahdetlerine, bu hususta özel ve/veya tatminkar bir neden olmadan ve/veya gösterilmeden, inanmakla hata etmiştir;
-
b) Muhterem Bidayet Mahkemesi, sanığın mı polisleri, polislerin mi sanığı mezarlığa götürdükleri ve/veya mezarlıktaki Emare 2'yi sanığın mı polislere gösterdiği, yoksa polislerin mi sanığa gösterdikleri hakkında herhangi bir bulgu yapmamakla hata etmişt-ir; Muhterem Mahkemenin, her halükarda, bu hususlarda sanıka leyhine herhangi bir bulguda bulunmaması gerekirdi, çünkü, bu hususlarda sanıka leyhine şahadet veren esas şahitler, yukarıda (a) paragraında da belirtildiği gibi, şahadetlerine Muhterem Mahakeme-ce daha önce inanılmayan ve/veya itibare dilmeyen şahitlerdi ve bu şahitlerin mezarlık ve/veya Emare 2 hakkında verdikleri şahadete Muhterem Mahkemenin inanması ve/veya itibar etmesi için ortada herhangi özel ve/veya tatminkar bir neden yoktu ve/veya göste-rilmedi."

Yukarıda iktibas edilen istinaf sebeplerini tezekkür etmezden önce, şunu vurgulamakta yarar görmekteyiz; bu meseledeki sanığın müdafaası ta başından beri, ve bilhassa emare olarak Mahkeme önünde duran dava olduğunu, polisin kendini baskı, tehdi-t ve dayak neticesi itham edildiği suçları zoraki kabullenmeye yönelttiği doğrultsundadır.

İstinaf sebepleri ışığında Ağır Ceza Mahkemesinin kararını, alt mahkemedeki zabıtların tümünü ve emareleri tetkik ettikten ve tarafların hitabelerini inceledikten -sonra bu istinafı karara bağlamak bu mahkemenin görevidir. Yasal durum o merkezdedir ki ceza davalarının duruşmalarında sanıkalrın polise yapyıkalrı iddia olunan ifadeler mutlaka gönüllü olması ve Hakim Kaidelerine uyulması koşulu ile Mahkemelerde şahadet -olarak ibraz edilebilir. Bunun ille de yazılı olması gerekmemektedir. Kıbrıs'ta bu husus 1959 yılında karara bağlanmıştı. (Bak: Ali Mehmet Emin v. The Queen, (C.L.R. Vol.24 sayfa 145).) Dolayısıyle İddia Makamının olayla ilgili olarak sanığa aftedilen şifa-hi itirafı Mahkemenin şahadet olarak kabul edilemsinde prensip oalrak bir hata olmayabilir. Ancak söz konusu şahadetin gönüllü olarak sanıktan temin edildiği aynı gün birkaaç saat sonra dayak altında alındığı alt Mahkemece kabul edilen ayzılı ifade göz önü-nde bulundurulduğunda, alt maahkemenin söz konusu ifadeyi kabul etmezden önce daha titiz davranması yerinde olurdu. Bu bir yana, söz konusu ifadekabul edildikten sonra buna verilecek değer tezekkür edilirken sanığın mahkûm edilebilmesi için Ağır Ceza Mahk-emesinin eskilere dayanan içtihat kararalrında (Mesela: Regina v. Geroghios Sfongaras (22 C.L.R. 113) ve Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 22/76 ve 23/76'da) benimsenen prensiplere göre hareket etmesi gerekmekteydi. Bu meselede öyle görülüyor ki Ağır Ceza Mahke-mesi sözü edilen içtihatlarda vazedilen prensipleri yeterince incelemeden karar varmış ve mahkûmiyet kararı vermekle hataya düşmüştür.

Bir sanığın ikrarı ile mahkûm edilebilmesi için sanığın ikrarının gönüllü ve Hakim Kadielerine uygun oalrak temin edild-iği hususunda ilgili mahkemenin tatmin olamsı gerektiği bir yana, mahkemelerin aşağıdaki hususlarda da tatmin olması gerekmektedir: Rahmetli Yüksek Mahkeme Yargıcı Ahmed İzzet bu hususları Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 22/76 ve 23/76'da aynen şöyle özetlemi-şti:

"Bir sanık kendi ikrarı üzerine mahkûm edilebilir. Bunu engelleyen bir kanun yoktur. Fakat tatbikatta Mahkeme bir ikrar üzerinden sanığı mahkûm etmeden önce, bu ikrarın muhteviyatına verilecek önemi araştırmalı ve ikrarın doğru bir itiraf olduğuna ka-ni olmalıdır. Bunu da yaparken şu noktaları araştırma gerekmektedir. İkrarın doğru olduğunu gösteren ve ikrarın haricinde başka şahadet var mı? İkrarı teyit edici herhnagi bir başka şahadet var mı? İkrarda bahsedilen olgular denetleyebileceğimiz kadarı ile- doğru mu? Sanığın suçu işleme fırsatı var mıydı? İkrarı akla yakın mı? (possible) doğru olduğu ispat olunan olgular ile bağdaşır mı?"

Bu meselede sanığa atfolunan şifahi itiraf haricinde sanığı suça bağlayan ne vardır? Ağır Ceza Mahkemesi bu hususu yete-rince araştırmadığı cihetle bunu araştırma bize düşer. Zabıtları ve alt Mahkeme önünde ibraz olunan şahadeti inceledikten sonra öncelikle şunu vurgulamak isteriz ki İddia Makamınca sanığın yaptığı iddia olunan suçu kabul eden şifahi itiraf haricinde sanığı- direkt oalrak ithamnamedeki suçlara bağlayan herhangi bir şahadet Mahkeme önünde yoktur. İddia Makamının iddiasına göre emare uyuşturucuların her ikisini de sanık elle- miştir. Bir başka deyişle mezarı açıp uyuştruucu ihtiva eden kavanozu kendi eli ile tu-tarak topraktan çakarıp Müfettiş Muavini Efe Gevreğe teslim etmiştir. Yine annesine verdiği iddia edilen ve foilde sarılı diğer emareyi de sanığın kendisinin bizzat annesine verdiği iddia edilmektedir. Emarelerin her ikisi de Mahkemeye ibraz edilmiş olmakl-a beraber hiçbirinin üzerinde snaığa ait bir parmak izi olduğu hususunda Mahkemeye şahadet ibraz edilmediği bir yana polis, söz konusu emarelerin üzerinde parmak izi olup olamdığını gösteren bir araştırma dahi yapma zahmetine katlanmamıştır. Bu konu, İddia- Makamının davasında büyük bir eksikliktir. Sırası gelmişken son zamanlarda yapılan ceza istinaflarından yaptığımız bir müşahadeyi de burada belirtmeyi yararlı görmekteyiz. Mesela Birleştirimiş Yargıtay/Ceza 9/93, 11/93, 12/93, 15/93, 16/93 ve 17/93'te (D.-1/94) de gerek bu Yargıtayın oybirliği ile, gerekse davayı ilk gören Girne Ağır Ceza Mahkemesinin de oyirliği ile söylediği gibi, polis a meselede de tahkikatı sağlıklı bir şekilde yapmamış ve o meseledeki konu tabanca üzerinde de parmak izi bulunması gere-ktiği halde bulamamıştı. Bu konuda hatta daha da ileri gider ve deriz ki o meselede Mahkeme önüne gelmesi gerekirken ve biraz çaba göterilirse kanımızca bulunabilecek emareler dahi bulunup Mahkemeye ibraz edilmemişti. Tüm bu hususlar ceza davalarının tahki-katlarının yeterince sağlıklı bir şekilde yapılamdığını göstermektedir.

Önmüzdeki istinafın olgularına baktığımıza, tahkikat sorumlusu Efe Gevrek, meselenin ilk tahkikatı esnasında, tahkikat yargıcına mezarlıkta çekilen resimler ile ilgili olarak Mavi 13-9'da emare olarak duran yeminli (Deposition) ifadenin bir bölümünde aynen şöyle bir beyanda bulunmuştur:

"Fotoğrafçıya, emarelerin buluş şeklini ve sanığın gösteriş şeklini resim ile tespit ettirdim."

Söz konusu resimler albüm halinde Emare 12 oalrak ön-ümüzdedir. Bunlar incelendiğinde de sanığın resimlerin hiçbirinde görülmediği sarihtir ve tartışma konusu da olamaz. Bu hususu istinafın duruşması esnasında İddia Makamını temsil eden Savcı dahi teslim etmiştir.

Dolayısıyle çevre şaahder ile sanığın şifa-hi itirafının teyit edilmediği bir yana, snaığa atfolunun gönüllü şifahi itiraf bir mantık süzgecinden geçirildiğinde de mantıklı olmadığı görülmektedir. İddia Makamının davası ve Ağır Ceza Mahkemesinin bulgusuna göre sanık önce karakola celbedildiğinde su-çunu şifahi oalrak kabul etti, ancak bilâhare polis tarafından dövüldü, ve yazılı ifadesini yaptı ki söz konusu ifadeyi Ağır Ceza Mahkemesi haklı olarak dayak, baskı ve tehdit ile temin edildiğinden kabul etmedi ve ibrazına izin vermedi. Şuçunu itiraf eden- bir sanığın dövülmesine ne gerek vardı? Biz buna tatminkar ve mantıki bir izahat bulamadık.

Bu istinafı karara bağlarken bir hususu daha tezekkür etmeyi uygun gördük. Yapılan duruşma içindeki duruşmada ve onun nihayetinde dava esasında, İddia Makamı na-mına şahadet veren kişiler aynı kişilerdir ve şahadet verdikleri olgular da en azından bir birine çok yakındır. Ağır Ceza Mahkemesi aynı şahitlerin benzeri konularda duruşma içindeki duruşmada doğru söylemediği kararına vardıktan sonra ve sanığın duruşma i-çindeki duruşmada İddia Makamının şahadetini tekzip eden şahadetine itibar ettikten sonra, esas davada, davanın nihayetinde verdiği kararda az önce doğru söylediğine kani olduğu sanığın şahadetine itibar etmeyip daha nce doğru söylemediğine kanaat getirdiğ-i polislerin şaahdetine istinaden bulgu yapmıştır. Bu durumda İddia Makamı tanıkalrının şahadetlerini kabul edip mahkumiyet veren alt mahkemenin kararını da tutarsız oalrak vasıflandırmamız kaçınılmazıdr. "Veracity" başlığı altında Archbold Ceriminal Plead-ing Evidence and Practice, 37. ed. page 522, paragraph 1352'de aynen şöyle denmektedir:

"The character of a witness for habitual veracity is an essential ingredient in his credibility; for a man who is capable or uttering a deliberate falsehood is in most- cases capable of doing so under the solemn sanction of an oath. If, therefore, it appears that he has formerly said or written the contrary of that which he has now sworn (unless the reason of his having done so is satisfactoryily accounted for), his -evidence should not have much weight with a jurj; and if he has formerly sworn the contrary, that fact (although no objection t-o his competency) is almost conslusive against his credibility:" (underline supplied).

Netice olarak bu meselede Ağır Ceza Mahkemesinin, sanığı yuakrıdaki aksaklıklar göz önünde buludnurularak, mahkûm etmekle hata ettiği kararına varır; mahkûmiyet aleyhi-ndeki istinafın oybirliği ile kabul edilmesine ve Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın aleyhine verdiği mahkûmiyet kararının iptal edilerek (Quashed) sanığın beraatına karar verilir. Sanığın mahkûmiyet aleyhine yaptığı istinaf kabule dildiğinden ceza aleyhine ya-ptığı istinafın ayrıca tezekkür edilmesine gerek kalmamıştır.

Emarelere gelince, halen İlk Mahkemenin sakat imha emri yerine getirilmediğine gçre Emare 2 uyuşturucnun usule uygun olarak imha edilmesi, Emare 1 uyuşturucunun ise, bu davadaki sanığın annesi- Emine Aknar aleyhindeki davanın neticesine dek emaneten polise teslin edilmesi, Emine Aknar davasında verilecek Mahkeme emrine göre işlem görmesi, diğer emarelerin ise yasal sahiplerine iadeleri emrolunur.

Sonuç olarak bir hususa daha değinmeyi uygun g-ördük. Çok uzun yıllardan beri süren meslek hayatımızda İddia Makamı namına şahadet veren polislerin bu istinafa konu davada olduğu gibi anlaşarak bu denli yalan söylediği ve Mahkemeyi yanıltma yoluna tevessül ettiği bir olaya ilk efa rastladık. Temnnimiz- odur ki bundan sonra polisler adaletin yapılmasına doğruyu Mahkemede olduğu gibi yansıtmaya yönelik azami gayret ve titizlik gösterecekler ve bu olayın tekerrürü bir daha olmayacaktır. Bu meselede Yargıtay oalrak ilgili polisler aleyhine disiplin işlemler-i başlatılması konusunda ilgili mercilere talimat vermeyi ciddi oalrak düşünmüşsek de bu meselenin münferit olduğunu ve tekrar tekerrür etmeyeceğini ümit edrek bu emri vermekten vazgeçtik.


(N. Ergin Salâhi) (Taner Erginel) - (Metin A. Hakkı)
Yargıç Yargıç Yargıç

1 Nisan 1994




-


1



-


Full & Egal Universal Law Academy