Yargıtay Ceza Dairesi Numara 29/1991 Dava No 2/1992 Karar Tarihi 24.04.1992
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 29/1991 Dava No 2/1992 Karar Tarihi 24.04.1992
Numara: 29/1991
Dava No: 2/1992
Taraflar: Ayhan F. Kaymak ile Başsavcılık Arasında.
Konu: Rahatsızlık – Makul bir sebep
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 24.04.1992

-D.2/92 Yargıtay/Ceza 29/91
(Ceza Dava No: 10617/89; Mağusa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Taner Erginel, Metin A. Hakkı

İstinaf eden: Ayhan F. Kaym-ak, Mağusa
ile
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcılığı
A r a s ı n d a.

İstinaf eden sanık şahsen hazır.
Aleyhine istinaf edilen namına: Cevat Riza.



K A R A R

N. Ergin Salâhi: Bu istin-afta Mahkemenin hükmünü Sayın yargıç Taner Erginel verecektir.

Taner Erginel: Sanık aleyhine getirilen 1. davada Fasıl 154 Ceza Yasasının 95. maddesine aykırı olarak 18.9.1989 tarihinde Gazi Mağusada Yeni izmir Polis Karakolunda, bağırıp çağırmak suretiyl-e rahatsızlık etmekle itham edildi. Aleyhine getirilen 2. davada ise Sanık Fasıl 154 Ceza Yasasının 188(d) maddesine aykırı olarak karakolda masaya yumruk vurmakla ve "sizler utanmaz polislersiniz, iş yapmasını bilmezsiniz" diyerek sulh ve sukûnu bozmakla -itham edildi. Sanık yapılan ithamları kabul etmediğinden İlk Mahkemede davanın duruşması yapıldı ve İlk Mahkeme Yargıcı Sanığı suçlu bularak 1. davadan Sanığa 50.000TL., 2. davadan ise ihtar cezası verdi.

Derhal görüleceği gibi Sanığa verilen cezalar old-ukça hafif cezalardır. Buna rağmen konuyu bir prensip meselesi haline getiren Sanık, mahkûmiyet kararı aleyhine önümüzdeki istinafı dosyalamış bulunmaktadır. İstinaf gerekçelerini de bizzat Sanık kaleme almış ve istinaf ihbarnamesini imzalamıştır. İstinaf -ihbarnamesine Sanık kendisine verilen cezanın önemsiz olduğunu bildiğini ancak polis karkaolunda bir haksızlığa uğradığını, kendisine bu haksızlığı yapan polisin daha çaresiz kişilere daha büyük haksızlıklar yapabileceğini düşündüğü için istinafı dosyaladı-ğını belirtti.

Daha ilk bakışta bir prensip ve moral davası olarak karşımıza çıkan bu davada olgular özetle şöyledir: Sanık Mağusada Faiz Kaymak Caddesinde bulunan bir apartmanın sahibi ve yöneticisidir. Bu apartmandaki dairelerden birinde aslen Filistin-li olan Ahmet Fuat Kutub isimli bir şahıs oturmakltadır. Ahmet Fuat Kutubun oturduğu dairede yaptığı gürültü nedeniyle Sanıkla arasında ihtilâf başgösterdi. taraflar birbirlerini polise şikâyet etmeye başladılar. Sanık polisin Ahmet Fuat Kutuba ve onunla b-irlikte diğer Filistinlilere aşırı hoşgörülü davrandığını, karşılıklı şikâyetleri değerlendirirken kendisine haksızlık yaptığını düşünmeye başladı. Maüusa Emniyet Müdürüne ve Savcılığa mektup-lar yazan Sanık bu tutumu sebeiyle polisten şikâyetçi oldu.

Ol-ay günü Ahmet Fuat Kutubun dairesindeki stereodan yine yüksek sesler gelmesi üzerine Sanık şikâyet için Polis karakoluna gitti. Yanına aynı apartmanda oturan Ali Özatayı da tanık olarak aldı. Ali Özatay arabada kalarak karakol binasına girmedi. Karaklolda -P.E. 1356 Erdoğan Güneş tek başına görev yapıyordu. Karakolda bulunan masada oturmakta olan P.E. Erdoğan Güneş olayı şöyle anlattı:

".. Sanık karakola gelerek sinirli ve yüksek sesle bağırarak 'o piç Arap bizi rahatsız etti ve sizler onları şımarttınız v-e bizim şikâyeimizi değerlendirmessiniz' diye sözler sarfetti. Bu esnada sağ eli ille karakolda bulunan yazıhane masasının üzerine bir yumruk vurdu. ..'sizler utanmaz polislersiniz, iş yapmayı bilmezsiniz, pis Araba yüz vererek iyice sımarttınız onu' demek- suretiyle karakolda rahatsız ve uygunsuz harekette bulunmuştur. Ayrıca Sanık ifade vermeden karakoldan ayrılmıştır."

Sanık polis erinin bu iddialarını reddetmekte ve normal bir şikâyet yapmak için polis karakouluna gittiğini, polis erinin kendisini cidd-iye almayarak alay etmesi üzerine sinirlendiğini ve bu nedenle olayların meydana geldiğini iddia etti. Sanık duruşmada savunmasını yaparken şöyle dedi:

".. Benim karakola girer girmez hiç sebepsiz olarak ona bağırıp çağırdığım, elimi masaya vurduğum mant-ık dışıdır. .......... ............................. Kendisi telefonda konuşuyordu ve 2-3 dakşka kadar telefondaki konuşmasını bitirmesini bekledim. Karşısında bekiyordum. Telefonu kapattığı zaman yüzüme biraz alaylı baktı ve 'ne var' dedi. Geçen defa gel-diğimizde olduğu gibi yine yüksek sesle müzik çalınıyor dedim. O da 'hah, onlar da senden şikâyet ediyorlar. Telefonda onlardı' dedi. 'Kapısını vurup taciz etmişsiniz.' Çok alaylı bir şekilde iskemlesinin arkasına yaslanarak 'artık kime inanacağımı bilmiyo-rum' dedi..."

Sanık bunun üzerine tahrik olup asaya bir yumruk vurduğunu ve polise "sen vazifenin ne olduğunu bilmiyorsun, vazifeni yapmıyorsun, iş yapmasını bilmezsin' dediğini iddia etti.

İlk Mahkeme duruşmada dinlediği şikâyetçi P.E. Erdoğan Güneş'i-n şahadeti ile Sanığın şahadetini değerlendirdikten sonra bu iki şahadetin içerik ve anlam olarak birbirine benzediğini belirtti ve Sanığın o gün karakola giderek yüksek sesle konuştuğu ve masaya vurduğu konusunda bulgu yaptı.

Sanık İstinaf Mahkemesinde -dürüst birisi olduğu için karakolda geçen olayları aynen anlattığını, herhangi bir olayı inkârara sapmadan gerek maasaya vurduğunu gerekse ağzından çıkan sözleri kabul ettiğini, bu olayın polisin şikâyetini ciddiye almaması ve kendisiyle alay etmesi üzerin-e meydana geldiğini iddia etti. Sanık kendi anlattıkları ile polisin anlattıkları arasında önemli farkılıklar olduğunu ve bu nedenle İlk Mahkeme kararının hatalı olduğunu iddialarına ekledi.

Sanığın anlattıkları ile polisin anlattıkları arasında bir benz-erlik olduğu doğrudur. İki şahadet arasında en önemli fark polisin iddiasına göre Sanığın karakola giderek doğrudan şikâyet konusu sözleri söylemesi ve davranışları yapması, Sanığın iddiasına göre ise karakola başka bir amaç için gitmesi ve polisin kendisi- ile alay etmesi üzerine sinirlendikten sonra yüksek sesle konuşması ve masaya vurmasıdır.

Önce şunu belirtmek gerekir ki genellikle geçmişte kalan bir olayı anlatan iki kişi tıpatıp ayni şekilde anlatmazlar. Sadece farklı olgılama ve farklı hatırlama so-nucu çoğu kez buradaki iki şahadet arasında görüldüğü kadar fark ortaya çıkar. Bu nedenle Mahkemenin iki şahadetten birini tercih etmesi diğerinin yalan olduğu anlamına gelmez. Burada iki şahadeti kıyasladığımız zaman Sanığın söyleidklerimim gerçeği daha i-yi yansıttığı kanısındayız. Bunun nedenlerini şöyle izah edebiliriz.

-a) Sanığın karakola şikayet etmek için gittiği bir gerçektir. Böyle bir şahsın önce şikâyet etmeye çalışması ve sonra sinirlenerek dava konusu davranışları yapması olayların doğal syerine daha uygundur. Olayların doğal seyri içinde Sanığın karakolda hiçbir- şey meydana gelmeden polise hakaret etmesi olası görünmemektedir.
-
b) Sanık bu davada bir onur ve prensip konusu yapmış ve kendi aleyhinde oalcak birçok hususu çekinmeden kabul etmiştir. Böyle bir şahsın olayları bilinçli olarak tahrif etme olasılığı azdır.

c) Sanık karakola giderken komşusu Mehmet Ali Özatayı olaylar-a tanık olsun diye beraberinde götürdü. Gerçi Mehmet Ali Özatay arabada kaldı ve karakolda meydana gelenlere tanık olmadı. Ancak Sanığın bu davranışı da gerçeği tahrif etmeyi düşünen değil belgelemeye çalışan bir kişinin davranışı olarak görülmektedir.

-Bu nedenle olayların Sanığın iddia ettiği gibi geliştiğini kabul etmeyi tercih ediyoruz. İimdi de bu olayların Sanığın itham odluğu suçlarda Sanığı mahkûm etmeye yeterli olup olmadığı üzerinde duralım.

Sanığın itham olduğu Fasıl 154 Ceza Yasasının 95 ve- 188(d) maddeleri şöyledir:

"95. Her kim, makul bir sebep olmadan umumi birRahatsızlık yede, halkı rahatsız edecek veya huzur ve sükûnu bozacakçıkarması bir biçimde gürültü veya velvele çıkarırsa hafif bir suç ile-
miş olur ve üç ayı geçmiyen bir ha-pis cezası ile cezalan-
dırılır."

"188. Aşağıdaki kişiler haylaz ve ahlaksız sayılırHaylaz ve
ve mahkûm olmaları halinde, bir ayı geçmeyen hapisahlaksız
veya beş Kıbrıs Lirasını geçmeyen para cezası ile ceza-kişiler
landırılır. -

............-.....
.................
.................
Herhangi umumi bir yerde huzursuzluk çıkaracak biçimde davrananlar;
................."

Yukarıda alıntısı yapılan 95. maddeden görülebileceği gibi yapılan bir eylemin suç teşkil edebilmesi için makul bir senep olma-dan yapılmı olması gerekir. Diğer bir ifade ile yapılan eylem ve sarfedilen sözler Sanığın polise yönelttiği bir tenkit veya şikâyet sınırları içerisinde ise suç oluşturmaması gerekir.

Konuya bu açıdan bakıldığında o gün Sanık karakolda bir şikâyet yapma-k için gitmişti. Kendine göre amacı apartmanında yapılan rahatsizliği ortadan kaldırmak için şikâyette bulunmaktı. Böyle bir şikâyeti yapmak için ayakta bekletilmiş ve kendine göre polis memuru karşı tarafa müsamahakâr davranmaya devam ettiğinden onun vaz-ifesini yapmadığı yönünde tenkit amacı ile yukarıda değinilen sözler sarfederek elini masaya vurmuştur. Sanığın srfettiği sözler kendi başına bir italei lisan oluşturmamaktadır. Konuya bu açıdan bakıldığında sarfedilen sözlerin poşise bir hakaret değil ten-kit mahiyetinde olabilecei görülmektedir. Ceryab edeb olayı tüm olgular içerisinde değerlendirdiğimizde Sanığın makul ölçülerin dışına çıktığını ve yaptığı eylemin rahatsızlık teşkil ettiğini söylemek oldukça güçtür. Her halûkarda önümüzdeki meselenin bir -ceza davası olduğu, mevcut olabilecek şüpheden Sanığın faydalanması gerektiği ilkesinin de gözden uzak tutulmaması gerekir.

Yukarıdaki nedenlerle istinafın kabul edilmesine ve Sanığın suçlu bulunduğu 1. ve 2. davadan beraat ettirilmesine karar verilir.

-
(N. Ergin Salâhi) (Taner Erginel) (Metin A. Hakkı)
Yargıç Yargıç Yargıç

24 Nisan 1992







-



-5-






Full & Egal Universal Law Academy