Yargıtay Ceza Dairesi Numara 28,35/2002 Dava No 2/2006 Karar Tarihi 02.03.2006
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 28,35/2002 Dava No 2/2006 Karar Tarihi 02.03.2006
Numara: 28,35/2002
Dava No: 2/2006
Taraflar: Mohammed Rafet Elawa ve Yassir Faathelrahmen ile Başsavcılık
Konu: Adam Öldürme - İtirafın değerlendirilmesi - Yargıç Kaideleri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 02.03.2006

-D.2/2006 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza : 28 ve 35/2002
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No: 3504/2001)


YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.


Mahkeme Heyeti: Nevvar Nolan, Gönül Erönen, Şafak Öneri.

Yargıtay/C-eza : 28/2002
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No: 3504/2001)


İstinaf eden: Mohammed Rafet Elawa, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık 2)
-ile-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC. Başsavcısı - -Lefkoşa

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Barış Mamalı
Aleyhine istinaf edilen namına: Başsavcı Yardımcı Muavini Aşkan İlgen

Yargıtay/Ceza : 35/2002
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No: 3-504/2001)

İstinaf eden: Yassir Faathelrahmen, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık 1)
-ile-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC. Başsavcısı - Lefkoşa

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Av-ukat Öner Şerifoğlu
Aleyhine istinaf edilen namına: Başsavcı Yardımcı Muavini Aşkan İlgen


Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Talat Derviş Refiker, Kıdemli Yargıç Ahmet Kalkan ve Yargıç Bahar Saner'in 3504/2001 sayılı davada 4.3.2002 tarihinde verdiği- karara karşı Sanıklar tarafından yapılan istinaflardır.

---------------


H Ü K Ü M


Nevvar Nolan:Yargıtay/Ceza 35/2002 de istinaf eden Yassir Amir ile Yargıtay/Ceza 28/2002 de istinaf eden Muhammed Elawa Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinde, 3504/2001 s-ayılı davada, Sanık 1 ve Sanık 2 olarak müştereken yargılandılar. Ağır Ceza Mahkemesi Sanıkları 29.5.2001 tarihinde Lefkoşa'da, Bedrettin Demirel Caddesinde
Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 205(1) maddelerine aykırı, boğazını bıçakla kesmek suretiyle M-ustafa Tanıl'ı öldürmekten,
Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 282 maddelerine aykırı, Mustafa Tanıl'a ait, Yassir Amir adına tanzim edilmiş 30.5.2001 tarih, 1,500,000,000 TL meblağlı çek yaprağı ile 29,450,000 TL nakit parayı sirkat etmek ve sirkatten hemen ö-nce, sirkat edilenleri elde etmek için mezkûr şahsın başına sopa ile vurup boğazını bıçakla kesmek suretiyle mezkûr şahsa karşı fiili şiddet kullanmaktan,
İlgili makamdan ateşli silah özel izinleri olmaksızın bir adet Browning marka tabanca taşımaktan,
İlg-ili makamdan ateşli silah özel izinleri olmaksızın bir adet Browning marka tabancayı tasarruflarında bulundurmaktan,
İlgili makamdan adlarına kayıt belgesi olmaksızın Çiftsan marka namlusu kesik ateşli silahı, yani çifte kırma av tüfeğini taşımaktan,
İlgi-li makamdan adlarına ateşli silah ruhsatı olmaksızın Çiftsan marka namlusu kesik ateşli silahı, yani çifte kırma av tüfeğini taşımaktan,
İlgili makamdan adlarına kayıt belgesi olmaksızın Çiftsan marka namlusu kesik ateşli silahı, yani çifte kırma av tüfeğ-ini tasarruflarında bulundurmaktan,
İlgili makamdan ruhsatları olmaksızın Çiftsan marka namlusu kesik ateşli silahı, yani çifte kırma av tüfeğini tasarruflarında bulundurmaktan,
İlgili makamdan patlayıcı madde izinleri olmaksızın tasarruflarında 8 adet c-anlı tabanca mermisi ile 29 adet canlı av tüfeği fişengi bulundurmaktan,
İlgili makamdan patlayıcı madde izinleri olmaksızın 8 adet canlı tabanca mermisi ile 29 adet canlı av tüfeği fişengi taşımaktan,
Umumi bir yerde dehşet verecek tarzda tecavüzi silah,- yani 17cm. ağız uzunluğu bulunan sivri uçlu bıçak ile 43cm. uzunluğunda sopa taşımaktan,
İkametgâhları haricinde ½ inçten fazla yani 17cm. ağız uzunluğu bulunan sivri uçlu bıçak taşımaktan,
Umumi bir yerde yasal yetkileri veya makul mazaretleri olmaksızı-n tecavüzi alet, yani 17cm. ağız uzunluğu bulunan sivri uçlu bıçak ile 43cm. uzunluğunda sopa taşımaktan,
mahkûm etti ve her iki sanığa da adam öldürme suçundan müebbet hapis cezası verdi. Sanıklar ayrı ayrı dosyaladıkları istinaf ihbarnameleri ile hem mah-kumiyet hem de cezaya karşı istinaf ettiler. İstinaflar Yargıtayda birleştirilerek dinlendi. Yargıtay/Ceza 35/2002'de istinaf eden konumunda olan Sanık 1, Yassir Amir, Yargıtayda, ceza aleyhine olan istinafını geri çekti.

Aslen Sudanlı olup 1997 yılında -Bulgaristan'dan ailesi ile ülkemize gelen, ülkemizde müzik aletleri satışı yaptığı iki iş yeri çalıştıran Sanık 1, 25.5.2001 tarihinde Cemal Çıdam isimli bir iş adamından, ona sattığı müzik setlerine karşılık, adına yazılmış, biri 30.5.2001 diğeri 4.6.2001- tarihli, her biri 1,500,000,000 TL tutarında, iki adet crossed çek alır. Sanık 1 bu çekleri ayni gün Lefkoşa'da, Bedrettin Demirel Caddesinde, Rant Döviz Bürosunu çalıştıran, daha önce de döviz bozdurduğu, Mustafa Tanıl'a götürür. Mustafa Tanıl çekleri al-ır ve karşılığında Sanık 1'e £1700 Sterlin ile 29,000,000 TL verir. Crossed çekler uygulamada, adına yazılan kişinin, bu olayda Sanık 1'in, banka hesabına yatırılır veya çeki yazanın, bu olayda Cemal Çıdam'ın bankaya olurunu vermesi halinde çekler, çeki b-ozanın, yani Mustafa Tanıl'ın banka hesabına yatırılabilir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi çeklerin bir tanesi 30.5.2001 tarihlidir ve öyle anlaşılıyor ki 29.5.2001 tarihine kadar, o gün dahil, bu çeklerin Mustafa Tanıl hesabına yatırılabilmesi için gereken- yapılmamıştır ve bu durumdan rahatsızlık duyan Mustafa Tanıl 29.5.2001 tarihinde bürosundaki telefonlardan ısrarla Sanık 1'in kullandığı cep telefonunu aramaktadır; Mustafa Tanıl 11.34, 15.12, 17.31, 19.58 ve 21.12'de Sanık 1'i, Sanık 1 de, 20.02'de, Must-afa Tanıl'ı aramıştır.

Mustafa Tanıl, 29.5.2001 tarihinde saat 20.45 raddelerinde çeki Yassir'e vermek için büroya gitmek üzere evinden çıkar. Mustafa Tanıl'ın eve dönmede gecikmesi üzerine eşi endişelenir ve onun istemi üzerine döviz bürosuna giden dama-dı Mehmet Sedat saat 22.30 raddelerinde Mustafa Tanıl'ı büroda boğazı kesik kanlar içerisinde yerde yatır görür. O esnada döviz bürosunun karşısındaki dönercide olan PM. Hakan Akşahin de duyduğu çığlıklar üzerine döviz bürosuna koşar, Mustafa Tanıl'ı yerde- kanlar içerisinde görür ve telefonu ile olayı polise aktarır. Olay yerine gelen Baş Müfettiş Refik Öztümen, Mustafa Tanıl'ın ailesinden Yassir ismini duyması üzerine Yassir'in bulunması ve karakola getirilmesi için talimat verir.

Saat 23.15 raddelerinde- olay yerine gelen doktor, Mustafa Tanıl'ın ölmüş olduğunu saptar. Otopside kafatasında kırık, boyunda büyük ana arter ve venlerin, gırtlağın kesik olduğu görülür. Otopsiyi yapan doktor kesinin kalbe yakın ana arter ve ven kesisi olması nedeni ile kişiyi ç-ok kısa sürede öldürebildiğini, kişi canlı iken, ancak şuurunun yerinde olmadığı bir anda, gırtlağının kesildiğini, kesinin son derece düzgün olması nedeni ile kesici bir aletle yapıldığını düşündüğünü, ölüm saatinin 20.00 - 22.45 arası olduğunu, ölüm sebe-binin boyundaki büyük ana arter ve venlerin, gırtlağın kesilmesine bağlı kanama ve şok olduğunu, kafatası açılmadığı için kafa travmasına bağlı beyin kanaması olduğunun kesin bir şekilde söylenemeyeceğini ifade eder. Ağır Ceza Mahkemesi de huzurundaki şaha-det ışığında, otopsiyi yapan doktorun yukarıda ifade ettikleri doğrultusunda, Mustafa Tanıl'ın ölüm sebebinin boyundaki büyük ana arter ve venlerin, gırtlağın kesilmesine bağlı kanama ve şok olduğu bulgusuna vardı.

Soruşturmanın ilerlemesi ile Sanık 1, Y-assir Amir ve onunla nerede ise sürekli birlikte olan Sanık 2, Mısır'lı Muhammed Elawa, tutuklanır. Her iki Sanık da polise yazılı ifade verirler. Sanık 1'in, biri tutuklanmadan önce 30.5.2001 tarihinde alınmış açık, diğeri tutuklandıktan sonra yasal ihtar- altında alınmış, 2.6.2001 gecesi başlayıp 3.6.2001 sabahı sona eren, iki yazılı ifadesi vardır. Sanık 2'nin de, yasal ihtar altında alınmış biri 3.6.2001 diğeri 9.6.2001 tarihli iki yazılı ifadesi vardır. Her iki Sanığa da 22.6.2001 tarihinde yazılı dava -tebliğ edildi ve yasal ihtar altında cevapları yazıldı. Sanık 2 Türkçe bilmediğinden yazılı ifadeleri, yazılı dava tebliğine cevabı tercüman vasıtası ile alındı. Sanıklar, Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, yazılı ifadelerinin ve Sanık 2'nin yazılı dava t-ebliğine cevabının baskı, tehdit altında ve vaad karşılığı, keza Yargıç Kurallarına aykırı alındığını ileri sürdüler ve şahadet olarak sunulmalarına itiraz ettiler. Sunulmasına itiraz edilen her yazılı ifade ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabı için-, ayrı ayrı, duruşma içinde duruşma açan Ağır Ceza Mahkemesi, her duruşmada, önündeki şahadeti değerlendirdikten sonra, Sanıkların yazılı ifadelerinin ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının baskı, tehdit altında veya vaad karşılığı alınmadıklarına,- Yargıç Kurallarına aykırılık bulunmadığına karar verdi ve Sanıkların yazılı ifadeleri ile Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabı şahadet olarak alındı.

Ağır Ceza Mahkemesinin gönüllü olduklarına karar verip sunulmalarına izin verdiği sanıkların yazılı- ifadelerinden ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabından, özetle aşağıdakiler görülmektedir.

Sanık 1'in 3.6.2001 tarihli gönüllü ifadesi: 29.5.2001 gecesi saat 21.00 - 21.15 arası Sanık 2, Sanık 1'i telefonla arar ve Rant Döviz Bürosunda olduğunu s-öyler. Sanık 1, Mitsibushi arabası ile gidip Sanık 2'yi Rant Döviz Bürosu önünden alır ve birlikte Sanık 1'in Dikmen'deki evine dönerler. Sanık 2 yolda Sanık 1'e Mustafa Tanıl'ın başına sopa ile vurup onu yere düşürdüğünü, kasayı açmaya çalıştığını ama aça-madığını, Tanıl kalkmaya çalışırken alarmın da çalıştığını, onu bıçakla öldürdüğünü söyler. Evin avlusunda Sanık 2 ateş yakar, sopayı ve bıçağı ateşe atar, Sanık 1 su alıp ateşin üzerine döker, Sanık 2 yanık sopayı evin batı kısmındaki bahçeden dışarı atar-. Sanık 1, BMW aracının anahtarlarını Sanık 2'ye verir, bıçak ve tabancayı evinden götürmesini ister. Sanık 2 evden ayrılır, sonra telefon edip yolda giderken bıçağı attığını söyler.

Sanık 2'nin 3.6.2001 tarihli gönüllü ifadesi: Sanık 2, 29.5.2001 gecesi- saat 21.00 raddelerinde önceden anlaştıkları Extreme'in önünde Sanık 1'i bekler. Yaklaşık 20 dakika sonra Sanık 1, Mitsibushi arabası ile gelip Sanık 2'yi alır. Fuar Alanı karşısında Sanık 1, Sanık 2'den giymekte olduğu mavi renk kot gömleği ister ve bu g-ömlekle yüzündeki kanları siler, bütün para problemlerini çözmek için Mustafa Tanıl'ın yerine gittiğini, çalmaya çalıştığını, karşı koyunca Tanıl'a vurduğunu, onu öldürdüğünü, Sanık 2'ye anlatır. 22.15 raddelerinde Sanık 1'in Dikmen'deki evine varırlar, or-ada Sanık 1 konuşmaması için Sanık 2'yi tehdit eder, gömleği yere atıp diplomat çantasından sopa, bıçak ve kağıt parçalarını gömleğin üzerine boşaltır, tiner döküp bunları yakar. Sanık 1 çantanın içerisinde kan lekesi görür, tiner ile temizleyemeyince kan -lekesi olan yeri bıçakla kesip ateşe atar. Sanık 1 sonra ateşin üzerine su döker, bıçağı ateşin içinden çıkarır, bıçağı, tabancayı, bir miktar parayı ve BMW arabanın anahtarlarını Sanık 2'ye verip kaçmasını, tabancayı ve paraları Hatim'e vermesini, bıçağı -yolda atmasını söyler. Sanık 2 Lefkoşa'ya giderken ilk dönemeçte bıçağı fırlatır, Hatim'e gider, Hatim tabancayı almayı reddeder. Walid ile Abdurrahman tabancayı bir yere atmak için evden çıkarlar.

Sanık 2'nin 9.6.2001 tarihli gönüllü ifadesi: 29.5.2001 -gecesi Sanık 1 Sanık 2'ye kendisini Extreme'in yanında beklemesini söyler. Sanık 2, evinden mermileri ile bir tabanca alır ve Extreme'in yanında Sanık 1'i bekler. Sanık 1, Mitsibushi arabası ile gelip Sanık 2'yi alır ve 21.15 - 21.30 raddelerinde Mustafa T-anıl'ın döviz bürosuna giderler, döviz bürosuna gitmekteki amaçları çek ve paraları almaktır. Arabadaki diplomat çantasını Sanık 1'in istemi ile Sanık 2 içeriye taşır, içeride bir masanın etrafında otururlar. Sanık 1 ile Mustafa Tanıl konuşurlar, Tanıl yer-inden kalkıp bankoya yürüdüğü sırada Sanık 1 diplomat çantasından bir sopa çıkarır, sol eli ile Tanıl'ın ağzını kapatıp sopa ile başına arka arkaya vurur ve onu tutarak yavaşça yere bırakır. Sanık 1, Tanıl'ın ceplerini yoklar, masayı karıştırır, bir çek bu-lup çiğneye çiğneye yutar, çekmeceleri karıştırır, çekmecelerde para bulur. Yerde yatan Tanıl'dan hırıltılı sesler gelmesi üzerine Sanık 1 yine sopa ile boğazının soluna iki-üç kez vurur, bıçağı Sanık 2'ye uzatıp işini bitir der. Sanık 2, o sırada dışardan- sesler duyar ve bıçağı bırakıp dışarı çıkar. Sonra Sanık 1 de dışarı çıkar, arabaya binip oradan ayrılırlar. Yolda, Yakın Doğu Üniversitesi yakınlarında, Sanık 1 yüzünde kan görür, gömleği ile yüzünü siler, Sanık 2'den giydiği mavi renk kot gömleği alıp g-iyer, onunla da yüzünü siler. Dikmen'den geçerler, Sanık 1 diplomat çantasından av tüfeğini çıkarır ve bir zeytin ağacının yanına bırakır. Sanık 1'in Dikmen'deki evine geldiklerinde, Sanık 1 giydiği gömlekleri çıkarır, evin bahçesinde üzerlerine gaz döker,- çantadaki sopa, bıçak ve birçok kağıdı gömleklerin üzerine atar. Sanık 1'in istemi ile Sanık 2 gömlekleri yakar. Sanık 1 diplomat çantasının içerisinde kan lekesi görür, kanı tinerle silemeyince bir bıçakla kan olan yeri kesip ateşe atar. Gömlekler yandık-tan sonra ateş söner, Sanık 1 bir demirle sopaya vurur, sopa kırılmaz, bahçenin uç tarafına gidip sopayı fırlatır, Sanık 2'ye BMW arabanın anahtarlarını, bir miktar para, bıçak ve tabancayı vererek kaçmasını ister. Sanık 2 araba ile Lefkoşa'ya giderken ilk- dönemeçte bıçağı fırlatır.

Sanık 2, 22.6.2001 tarihli yazılı dava tebliğine cevabında "Ben Yassir'le olay yerine gittim, fakat adama vurmadım. Yassir tek başına sopayla adama vurdu ve onu öldürdü. Ben sadece onunla olay yerine gittim" demektedir.

Ağır- Ceza Mahkemesinde Polis Genel Müdürü Erdem Demirbağ şahadet verdi. Demirbağ, avukatının istemi üzerine, 30.6.2001 tarihinde, saat 12.30 raddelerinde, Sanık 1 ile Lefkoşa Polis Müdürlüğünde, Adli Şube Amiri'nin odasında görüştüğünü, Sanık 1'in kendisine, M-ustafa Tanıl ile aralarında bir çek meselesinden problem olduğunu, Mustafa Tanıl'ın kendisini devamlı aradığını ve akşam buluşmak üzere anlaştıklarını, döviz bürosuna Muhammed (Sanık 2) ile gittiklerini, içerde Tanıl'la tartıştıklarını, bir sopa ile vurup -Tanıl'ı yere düşürdüğünü, büroyu karıştırmaya başladıklarını, çekini masanın üzerinde bulup yuttuğunu, kasayı açmaya çalıştıklarını, kasanın iki anahtarla açıldığını, ikinci anahtarı bulamadıklarını, bu arada Tanıl'ın inlemeye başladığını, Muhammed'e işini- bitir dediğini, onun da bir bıçakla başını kestiğini söylediğini, şahadetinde ifade etti. Ağır Ceza Mahkemesi, Demirbağ'a inandı ve şahadetini doğru bulup kabul etti.
Ağır Ceza Mahkemesi, inandığı şahadet ışığında, 3.6.2001 sabahı Müfettiş Muavini Ali Ad-alıer'in, Sanık 1'in Dikmen'deki evinin batı kısmında, arazi içinde yanık bir sopa bulduğu, ayni tarihte gönüllü bir ifade veren Sanık 2'nin ifadesi alındıktan sonra, bıçağı attığı yeri gösterebileceğini söylemesi üzerine, Sanık 2, Baş Müfettiş Refik Öztüm-en, Müfettiş Muavini Zafer Amca ve tercüman Ahmet Yönlüer'in bir araçla Dikmen'e gitmek için yola çıktıkları, yolda Sanık 2'nin daha önce hiç bahsetmediği bir av tüfeğinden bahsettiği, diplomat çantası içerisinde bir de av tüfeği olduğunu, tüfeği Dikmen dı-şında bir yere sakladıklarını, tüfeğin yerini de gösterebileceğini söylediği, Sanık 2'nin yer göstermesi ile Dikmen dışında, Dikmen'den Boğaz'a giden yol üzerinde, sol tarafta, arpa ekili bir tarla içerisinde bir zeytin ağacı altında, kargılık ve fişenkler-i ile birlikte namlusu kesik bir av tüfeği, yine Sanık 2'nin tarifi üzerine, uzun bir arayıştan sonra, Dikmen - Lefkoşa yolunda, Dikmen çıkışında, yolun solunda bir bıçak ve yine yolun solunda Dikmen çöplüğünün olduğu bölgede kesik bir av tüfeği namlusu bu-lunduğu bulgularına vardı.

Huzurundaki şahadeti bir bütün olarak değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi, 29.5.2001 gecesi saat 21.30 raddelerinde Sanıkların, Mustafa Tanıl'ın çalıştırdığı döviz bürosuna gittiklerine, Sanık 1'in büro içerisinde sopa ile Mustaf-a Tanıl'ın kafasına vurup onu yere yatırdığına, daha sonra saat 22.30 raddelerinde büroya giden Mehmet Sedat'ın, Mustafa Tanıl'ı boğazı kesik kanlar içerisinde yerde yatır gördüğüne, Sanıklar dışında bir başkasının Mustafa Tanıl'ı öldürmüş olabileceğine yö-nelik bir şahadet olmadığı gibi bunun ihtimal dışı olduğuna, iki Sanıktan birinin bıçakla Mustafa Tanıl'ın gırtlağını kestiğine, ancak şahadetin Mustafa Tanıl'ın gırtlağını hangi Sanığın kestiğini göstermediğine kararında yer verdikten sonra, Sanıkların so-ygun amacı ile döviz bürosuna gittiklerini, ayni amaç doğrultusunda birlikte hareket ettiklerini, yerde inleyen Mustafa Tanıl'ın kendilerini yakalatma ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla öldürülmesinin de ortak amaçları olduğunu ve beraberlerindeki çanta- içerisinde olduğunu her iki sanığın da bildiği bıçağın kullanıldığını, ortak amaç doğrultusunda, ortak amacın gerçekleşmesi için bir sanığın yaptığı her hareketten diğer sanığın da sorumlu olduğunu belirttikten sonra, her iki sanığı da Mustafa Tanıl'ın öl-dürülmesinden sorumlu tutarak, sanıkları boğazını bıçakla kesmek suretiyle Mustafa Tanıl'ın ölümüne sebep olmaktan suçlu buldu.

Yargıtay/Ceza 14/98 (D.1/2000)'de ifade edildiği gibi bir ceza davasında sanığın itham edildiği suç veya suçları işlediğini ka-nıtlamak iddia makamının, yani savcılığın yükümlülüğüdür. Savcılık, sanığın itham edildiği suç veya suçları işlediğini makul şüphenin ötesinde kanıtlamakla yükümlüdür. Bu yük davanın başından sonuna kadar savcılığın omuzlarındadır. Sanık, itham edildiği su-çu işlemediğini, suçsuz olduğunu kanıtlamakla yükümlü değildir. Sanık, itham edildiği suçu işlemediğine yönelik izahat verebilir veya olgusal iddialar ileri sürebilir. Sanık bir izahat ileri sürdüğünde, bu izahatın, Mahkeme tarafından ele alınıp tezekkür e-dilebilmesi için, değer taşıyabilen şahadetle desteklenmesi gerekir. Değer taşıyan şahadet, savcılık tanıklarının çapraz sorgulanması ile, sanığın şahadet vermesi ile veya savunma tanıklarının şahadeti ile veya her üçünün birleşimi ile, Mahkemeye sunulabil-ir. Sanık, savcılık tanıklarının çapraz sorgulanmasında veya tanık dinlettirerek veya kendisi şahadet vererek olgusal iddialar ileri sürebilir. Sanık ileri sürdüğü olguları, izahatı makul şüphenin ötesinde kanıtlamakla yükümlü değildir. Mahkeme, sanığın il-eri sürdüğü ve değer taşıyan şahadetle desteklenen olguların, izahatın, doğru olma olasılığı olduğuna kanaat getirirse veya ileri sürülen olgular, izahat, makul bir şüphe yaratırsa, sanığın suçlu olduğu makul şüphenin ötesinde kanıtlanamadığından, sanığın -beraat ettirilmesi gerekir.

WOOLMINGTON v. D.P.P (1935) A.C.462, H.L:
" Throughout the web of the English Criminal Law one golden thread is always to be seen, that it is the duty of the prosecution to prove the prisoner's guilt. If, at the end of -and on the whole of the case, there is a reasonable doubt, created by the evidence given by either the prosecution or the prisoner, the prosecution has not made out the case and the prisoner is entitled to an acquittal."

-Eğer davanın sonunda, sanığın itham edildiği suçu işlediği konusunda şahadetten kaynaklanan, şahadetten doğan makul bir kuşku kalırsa, bu, savcılığın ikna etme yükümlülüğünü yerine getiremediğini, yani sanığın itham edildiği suçu işlediğini makul şüphenin- ötesinde kanıtlayamadığını gösterir ve kuşkunun menfaatini sanığa vererek sanığı beraat ettirmek gerekir.

Yüksek Mahkememiz, ceza davalarında iddia makamının ispat yükümlülüğü ve savunmanın konumu ile ilgili temel ilkelere daha önce 29/73 sayılı Ceza/İs-tinaf'taki kararında yer vermiştir; Ağır Ceza Mahkemesi de ispat yükümlülüğü ile ilgili 29/73 sayılı Ceza/İstinaf'tan geniş bir alıntıyı kararına aktarmıştır.

Yargıtay/Ceza 35/2002'de istinaf eden konumunda olan Sanık 1'in istinaf ihbarnamesinde 51, Ya-rgıtay/Ceza 28/2002'de istinaf eden konumunda olan Sanık 2'nin istinaf ihbarnamesinde, biri geri çekildikten sonra, 35 istinaf sebebi görülmektedir. Bu kararın içerisinde istinaf sebeplerinin tümüne teker teker yer verilmesinin pratik ve gerekli olmadığı g-örüşünden hareketle, Sanıkların Ağır Ceza Mahkemesi kararından yakınmalarını aşağıdaki ana başlıklar altında toplamayı uygun görürüz.
Ağır Ceza Mahkemesi
a- İddia makamı tanıklarının şahadetine inanıp Sanıkların ve savunma tanıklarının şahadetine inanma-makla,
b- Sanıkların polise verdikleri yazılı ifadelerin, Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının gönüllü olduklarına, Sanık 1'in Polis Genel Müdürüne sözlü itirafta bulunduğuna, karar verip bu ifadeleri şahadet olarak kabul etmekle ve bu ifadelere de-ğer vermekle,
c- Sanıkların soygun ortak amacı ile birlikte hareket ettikleri, maktülün öldürülmesinin kaçınılmaz olduğu noktasında ortak amaçları olduğu bulgularına varmakla,
d- Şahadetin, maktülün gırtlağının hangi Sanık tarafından kesildiğini gösterm-ediği bulgusuna vardıktan sonra, Sanıkları adam öldürme suçundan mahkum etmekle,
e- Sanıkları şüphenin menfaatinden yararlandırmayıp mahkum etmekle hata etmiştir.

Birçok içtihat kararında belirtildiği gibi bir tanığı ve şahadetini değerlendirmek, tanığı-n önünde şahadet verdiği Mahkemeye düşen ciddi bir görevdir. Mahkeme, önünde şahadet veren tanığı dinler, izler ve bunlar ışığında o tanığı ve şahadetini değerlendirir. İstinaf Mahkemesi önünde sadece ilgili tutanaklar vardır. Tanığı dinlemeyen, izlemeyen -İstinaf mahkemesi, o tanığı dinleme ve izleme avantajına sahip olan Alt Mahkemenin, o tanık ve şahadeti hakkındaki değerlendirmesine genellikle müdahale etmez. Tanığın önünde şahadet verdiği Mahkemenin, tanık ve şahadeti ile ilgili değerlendirmesine müdaha-le edebilmesi için, İstinaf Mahkemesinin, böyle bir müdahaleyi haklı kılacak, görünen, iyi nedenleri olması gerekir. Önünde şahadet veren tanıkları ve bu tanıkların şahadetini değerlendirmesi sonucu Alt Mahkemenin vardığı bulgulara, önündeki şahadetten bu -bulgulara varabilmesi makul olduğu sürece, İstinaf Mahkemesinin müdahale etmeyeceği yerleşmiş bir ilkedir. Alt Mahkemenin vardığı bir bulguya, önündeki şahadetten o bulguya varılamayacağı tutanaklardan görülmedikçe, İstinaf Mahkemesi müdahale etmez. Alt M-ahkemenin, önünde şahadet veren tanıkları ve şahadetlerini değerlendirmesi sonucu vardığı bulgulara, İstinaf Mahkemesinin müdahale edebilmesi için, bu bulguların hatalı olduğu hususunda, bu bulguların hatalı olduğunu iddia eden tarafından tatmin edilmesi g-erekir. Alt Mahkeme savcılık tanıklarına inanmış, sanığa ve savunma tanıklarına inanmamışsa, Alt Mahkemenin savcılık tanıklarına inanmak, sanığa ve savunma tanıklarına inanmamakla hata ettiği hususunda Yargıtayı ikna etme yükü, karardan istinaf eden ve bun-u ileri süren sanıktadır. (Bak: Ceza/İstinaf 23/72; Ceza/İstinaf 25/72; Yargıtay/Ceza 14/98)

Bu konuda aynı hukuku paylaştığımız Güney Kıbrıs'ta da, bizi bağlayıcı olmamakla beraber, Yüksek Mahkemenin birçok kararı vardır, aşağıda verilen iki kararda ifa-de edilenler özetle ilkeyi ortaya koymaktadır.
FASOULIOTIS v. THE POLICE (1979) 2 C.L.R 180, sayfa 185:
" It is well settled that this Court does not interfere on appeal with findings of a trial Court based on the credibility of witnesses when it i-s satisfied that such findings were reasonably open to the trial Court; and it is up to the party challenging such findings to satisfy this Court, on appeal, that they are erroneous. "

PONIROS v. THE POLICE (1985) 2 C.L.R 10
" The onus is on the appela-nt to satisfy us on appeal that the trial Judge was wrong in believing the prosecution witnesses and disbelieving the accused and his witnessess."

-Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada her iki Sanık da yemin tahtında şahadet verdi, tanık dinlettirdi. Daha önce 2.6.2001 tarihli yazılı ifadesinde çeklerin kendisine Cemal Çıdam tarafından çek problemlerini çözmesi için yardım olsun diye verildiğini söyley-en Sanık 1, şahadetinde, Cemal Çıdam ve Enver Mannaş'a önceden sattığı müzik setlerinden dolayı £800. Sterlin alacaklı olduğunu, alacağını 25.5.2001 tarihinde Cemal Çıdam'dan istediğinde Cemal Çıdam'ın, kendisinin de nakit paraya ihtiyacı olduğunu söyleyer-ek, 30.5.2001 ve 4.6.2001 tarihli iki çek yazarak bozdurması için kendisine verdiğini, bu çekleri ayni gün Mustafa Tanıl'dan bozdurup £1700 Sterlin ve 29,000,000 TL aldığını, alacağı olan £800 Sterlini aldıktan sonra kalan parayı Cemal Çıdam'a verdiğini if-ade etti. Duruşmada savcılık tanığı olarak şahadet veren Cemal Çıdam, konu çekleri Sanık 1'den satın aldıkları müzik setlerine karşılık Sanık 1'e verdiğini söyledi ancak savunma Cemal Çıdam'a bu konularda, çeklerin veriliş amacı ve £800 Sterlin dışındaki m-iktarın Cemal Çıdam'a ödendiği ile ilgili, herhangi bir soru yöneltmedi. Ağır Ceza Mahkemesi Sanık 1'in çeklerle ilgili ifade ettiklerine inanmadı. Sanık 1 ayrıca, 29.5.2001 gecesi saat 21.00 - 21.25 raddelerinde Dikmen'deki evinden Mitsibushi arabası ile -ayrılıp Lefkoşa'da Lemar'a gittiğini, oradan üç paket sigara ile büyük bir oyuncak ayı aldığını, Lemar'dan çıkıp Extreme önünde bekleyen Sanık 2'yi aldığını ve Dikmen'deki evine döndüğünü de şahadetinde ifade etti. Lemar yetkilisinin şahadetinden 29.5.2001- tarihinde Lemar'da büyük bir oyuncak ayı satışı yapılmadığını, o gün sadece küçük bir oyuncak ayının bir paket çips ve spray ile birlikte satıldığının görüldüğünü söyleyen Ağır Ceza Mahkemesi Sanık 1'in 29.5.2001 gecesi Lemar'a gittiğine inanmadı. Sanık 1-'in yeminli şahadetini değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık 1'in doğruyu söylemediği, yeminli şahadetinde ifade ettiklerinin doğru olma olasılığı olmadığı kararına vardı.

Sanık 2 de yeminli şahadetinde 29.5.2001 gecesi Rant Döviz Bürosuna gitmedikler-ini ifade etti, Sanık 2'ye göre 29.5.2001 gecesi Sanık 1, 22.00 raddelerinde arabası ile geldi, kendisini Extreme'in önünden aldı ve Sanık 1'in Dikmen'deki evine gittiler, daha sonra bıçağın ve av tüfeğinin yerini, iddia edildiği gibi polislere kendisi gös-termedi, bütün olay polisin senaryosudur. Sanık 2'nin tutukluluk süresinin uzatılması istemi ile Yargıç önüne çıkarıldığı 19.6.2001 tarihinde, Yargıca, "Ben adamı öldürmedim. Ben sadece Yassir'le birlikte olay yerine gittim. Adamı öldüren Yassir'dir, ben d-eğilim. Bunun göstergesi olarak suçta kullanılan aletleri polise ben teslim ettim. Bunları Mahkemeye beyan etmek isterim" dediğini, yine dava görülünceye dek tutuklu kalması istemi ile Yargıç önüne çıkarıldığı 22.6.2001 tarihinde tahkikat memuruna sorusu o-lup olmadığı sorulduğunda, "Biz Mustafa Tanıl'ın yerine giderken onu öldürmek maksadı ile gitmedik, tanığa soracağım soru yoktur" dediğini de dikkate alarak, Sanık 2'nin yemin tahtında verdiği şahadeti değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık 2'nin şahadet-ine inanmadı ve doğru olma olasılığı olmadığı kararına vardı.

Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçe göstererek, Sanıkların ve savunma tanıklarının şahadetine inanmadı, ifade edilenlerin doğru olma olasılığı olmadığına karar verdi. Ağır Ceza Mahkemesinin Savcılık -tanıklarına inanmak, Sanıklara ve savunma tanıklarına inanmamakla hata ettiği hususunda Sanıklar tarafından ikna edilmedik.

Yargıtayda her iki Sanık avukatı da Sanıkların tahkikat memuruna verdikleri yazılı ifadelerin gönüllü olduklarına karar verip bu i-fadeleri şahadet olarak kabul etmekle ve bu ifadelere değer vermekle Ağır Ceza Mahkemesinin hata ettiğini ileri sürdüler. Suç işlediğini itiraf eden bir kişinin itirafı, o kişinin itiraf ettiği suçu işlediğini kanıtlamaya yönelik değerli bir şahadettir; an-cak şahadet olarak kabul edilip değerlendirmeye alınabilmesi için itirafın gönüllü olması gerekir. Baskı, tehdit altında veya vaad karşılığında elde edilen bir itiraf, böyle bir ortamda ifade edilenlerin gerçek olmayabileceği, böyle bir itirafta ifade edil-enlerin doğruluğuna güvenilemeyeceği düşüncesi ile, şahadet olarak kabul edilmemektedir.

Sanık, yetkili bir kişinin uyguladığı baskı, tehdit altında veya vaadi karşılığında bir itirafta bulunursa, böyle bir itiraf gönüllü olmadığı için sanık aleyhine şa-hadet olarak kabul edilmez. Bir ceza davasında iddia makamı, savcılık, sanığın ifadesini şahadet olarak sunmak ister, savunma ise ifadenin sunulmasına itiraz ederse, savcılık ifadenin baskı, tehdit altında veya vaad karşılığında alınmadığını göstererek ifa-denin gönüllü olduğunu makul şüphenin ötesinde kanıtlamadıkça, o ifade sanık aleyhine şahadet olarak kabul edilmez.

İngiltere'de, House of Lords, D.P.P v. PING LIN (1975) 3 All E.R. 175 davasında, itiraf içerdiği ileri sürülen bir ifadenin şahadet olara-k kabulü ile ilgili aşağıdaki hususlara kararında yer vermiştir:-
" Where an objection was raised in criminal proceedings to the admission of an alleged confession by the accused, the onus was on the prosecution to satisfy the Judge beyond reasonable dou-bt that the statement in question had been made voluntarily by showing that it had not been obtained either by fear of prejudice or hope of advantage excited or held out by a person in authority. The Judge had to determine the issue as one of fact and caus-ation, i.e. whether the Crown had proved that the statement had not been made as a result of something said or done by a person in authority.
.................................................
My Lords, in the judgment of the Privy Council, delivered by Lor-d Sumner in Ibrahim v. R (1914-15) All E.R.Rep.874 at 877, it was said that it had long been established as a positive rule of English criminal law that no statement by an accused is admissible in evidence against him unless it is shown by the prosecution -to have been a voluntary statement. If an objection is made to the admission of evidence as to a statement made by an accused it will be for the Judge to decide as to its admissibility. He will generally in the absence of the jury, have to hear the testimo-ny of witnesses in regard to the impugned evidence and in regard to the relevant surrounding circumstances. He will then decide whether the prosecution have shown that the statement was a voluntary statement. Lord Summer explained or illustrated what he me-ant by voluntary statement. He meant a voluntary statement 'in the sense' that it had not been obtained either by fear of prejudice or hope of advantage, the fear being as he put it 'exercised' by or the hope being 'held out' by someone whom he described -as a person in authority. "

Bir itirafı gönüllü bulup şahadet olarak kabul eden Alt Mahkeme kararına karşı yapılan bir istinafta, Yargıtayın, Alt Mahkemenin önündeki şahadeti tamamı ile hatalı değerlendirdiği veya doğru ilkeleri uygulamadığı hususunda t-atmin edilmedikçe, Alt Mahkemenin bulgularına müdahale etmemesi gereği de yukarıda verdiğimiz davanın kararında yer almaktadır:
" On appeal against a Judge's decision to admit a confession as having been made voluntarily, the Court should not disturb the- Judge's findings merely because of difficulties in reconciling them with different findings of fact, on apparently similar evidence, in other reported cases, but should only do so if satisfied that the Judge has made a completely wrong assessment of the e-vidence or had failed to apply the correct principle. "


Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada şahadet olarak kabul edilmesine i-tiraz edilen Sanıkların her yazılı ifadesi ile Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabı için, ayrı ayrı, duruşma içinde duruşma açan Mahkeme, her duruşmada önüne getirilen tüm şahadeti değerlendirdikten sonra, yazılı ifadenin veya Sanık 2'nin yazılı dava t-ebliğine cevabının baskı, tehdit altında veya vaad karşılığında alınmadığına, gönüllü olduğuna, Yargıç Kurallarına aykırılık bulunmadığına karar vererek, ifadeleri ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabını şahadet olarak kabul etti. Ağır Ceza Mahkemesi-, ifadelerin ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının gönüllü oldukları kararına varırken tutukluluk sürelerinin uzatılması için Yargıç önüne çıkarılan Sanıkların hiçbir zaman polisten şikayet etmediklerini, baskı, tehdit altında veya vaad karşılığı -ifadelerinin alındığından yakınmadıklarını da dikkate aldı. Sanık 1, tutukluluk süresinin uzatılması için 10.6.2001 tarihinde Yargıç huzuruna çıkarıldı, avukat tarafından temsil edilmekteydi, tahkikat memuru Sanık 1'in 2.6.2001 tarihinde gönüllü ifade verd-iğini, yemin tahtında ifade etti. Tahkikat memurunu çapraz sorgulamayan Sanık 1 avukatı, Mahkemeye hitabında, Sanık 1'in tutukluluk süresinin uzatılmasına itirazları olmadığını, Sanık 1'in suça katıldığı oranda nedamet duygusu içerisinde olduğunu, gönüllü -ifade verip polise yardımcı olduğunu beyan etti. Sanık 1 de söz alarak avukatının söylediklerine katıldığını, polisten şikayeti olmadığını ifade etti. Yine yargılanıncaya dek tutuklu kalmaları istemi ile Sanıklar, 22.6.2001 tarihinde Yargıç önüne çıkarılır-lar: tahkikat memuru, yemin tahtında, her iki sanığa da o gün yazılı dava tebliğ ettiğini, Sanık 2'nin cevabında olay yerine diğer Sanıkla gittiğini kabul ettiğini ifade etti. Sanık 2, o gün Yargıca Mustafa Tanıl'ın yerine, onu öldürmek maksadı ile gitmedi-klerini söylerken, yazılı dava tebliğine cevabının baskı, tehdit altında veya vaad karşılığı alındığı yönünde bir yakınmada bulunmadı.

Ağır Ceza Mahkemesi Sanıkların yazılı ifadelerinin ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının şahadet olarak kabul -edilebilmeleri için bunların baskı, tehdit altında veya vaad karşılığı alınmadıklarının Savcılık tarafından makul şüphenin ötesinde kanıtlanması gerektiğini belirttikten sonra her biri ile ilgili önündeki tüm şahadeti değerlendirmiş ve bunların baskı, tehd-it altında veya vaad karşılığında alınmadıkları, gönüllü oldukları kararına vararak, bunları şahadet olarak kabul etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi önündeki şahadetin, Sanıkların yazılı ifadelerinin ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının gönüllü oldukl-arı kararına varılmasına açık olduğu, Mahkemenin şahadeti hatalı değerlendirmediği, yanlış ilke uygulamadığı görülmektedir. Tüm bunlar ışığında Sanıkların yazılı ifadelerinin ve Sanık 2'nin yazılı dava tebliğine cevabının gönüllü olduklarını söyleyen Ağır -Ceza Mahkemesi kararlarının hatalı olduklarına ikna edilmediğimizi belirtiriz.

Sanık 2 Mısırlıdır ve Türkçe bilmemektedir. Sanık 2 tahkikat safhasında polise ifadelerini polis kimlikli olmayan tercüman vasıtası ile vermiştir. Sanık 2'ye yasal ihtar yapıl-dıktan sonra, söyledikleri Türkçe'ye çevrilip yazıya döküldü, sonra Türkçe yazılanlar Arapça'ya çevrilerek Sanık 2'ye okundu ve Sanık 2 de ifadesini doğru diye imzaladı. Sanık 2 avukatı bu yöntemden yakınmaktadır. Hiç şüphesiz, ifade veren bir yabancının i-fadesinin kendi dilinde alınması, ifade veren yabancının kendi dilinde yazılan ifadeyi imzalaması ve bu ifadenin resmi bir çevirisinin sağlanması daha sağlıklı, daha güvenilirdir. Burada Sanık 2 avukatının, Yargıtayda, Sanık 2'nin 9.6.2001 tarihli yazılı i-fadesinin gönüllü olduğunu teslim ettiğini ancak bu ifadenin Sanık 2'yi mahkum olduğu suçlara bağlamadığını iddia ettiğini belirtelim.
Ağır Ceza Mahkemesi inandığı şahadet ışığında Sanık 1'in 3.6.2001 tarihinde avukatının huzurunda Polis Genel Müdürü Er-dem Demirbağ'a yukarıda daha önce özetini verdiğimiz sözlü bir itirafta bulunduğuna kararında yer vermiştir. Sanık 1'e sözlü itirafından önce yasal ihtarda bulunulmadığı bir gerçektir; ancak itiraf tamamlandıktan sonra Baş Müfettiş Refik Öztümen'in avukatı- huzurunda Sanık 1'e yasal ihtarda bulunduğu ve Erdem Bey'e birşeyler anlattınız dediği anda Sanık 1'in "doğrular Erdem Bey'e anlattığım gibidir" diye cevap verdiği de Mahkemenin kararında yer almaktadır. Sanık 1 avukatı, sözlü itirafından önce Sanık 1'e y-asal ihtarda bulunulmadığı gerçeği ışığında, Ağır Ceza Mahkemesinin Sanık 1'in sözlü itirafını şahadet olarak kabul etmesinin hatalı olduğunu, sonradan yapılan yasal ihtarın bu itirafı şahadet olarak kabul edilebilir kılamayacağını ileri sürmüştür. Ağır Ce-za Mahkemesi, Polis Genel Müdürü ile görüşme isteminin Sanık 1 avukatından geldiğini, Sanık 1'in avukatı huzurunda sözlü itirafta bulunduğunu, itiraftan sonra kendisine yasal ihtarda bulunulduğu zaman "doğrular Erdem Bey'e anlattığım gibidir" dediğini, dik-kate aldıktan sonra, Sanık 1'e haksızlık yapılmadığı ve sözlü itirafın şahadet olarak kabul edilebileceği kararına vardı. R v. STRAKER (1967) Crim.L.R.476 davasında yasal ihtardan önce yapılan bir itirafın daha sonra yasal ihtar altında tekrarlanması veya -doğruluğunun kabul edilmesi ile şahadet olarak kabul edildiği görülmektedir.
PHIPSON on EVIDENCE, 13.bası, paragraf 22-17:
" In R. V. Straker (1967) Crim. L.R.476, a confession was held admissible where although no caution was administered before it was- made, the truth of it was subsequently acknowledged under caution. "

ARCHBOLD, 37.bası, paragraf 1121'de STRAKER davası ile ilgili verilenler şöyledir.
" The defendant was arrested in Italy and interrogated by the local police concerning the murder o-f a woman in England; his answers were taken down and signed by him. Later, in England, the police cautioned the defendant and put to him his answers in the Italian interrogation; he said that they were correct. It was held by the Court of Appeal that thes-e answers were rightly admitted as evidence against the defendant."

Yargıç Kurallarına aykırı alınan bir ifadeyi, Yargıç Kural-larına aykırı elde edilen bir itirafı şahadet olarak kabul edip etmemek Mahkemenin takdirindedir; Mahkeme tüm ilgili olguları değerlendirerek, sanığa adil davranılmasına, bir haksızlık yapılmamasına özen göstererek, takdirini kullanır. Ağır Ceza Mahkemesin-in, gösterdiği gerekçelerle takdirini kullanarak, Sanık 1'in Polis Genel Müdürü Erdem Demirbağ'a sözlü itirafını şahadet olarak kabul eden kararının, STRAKER davasında verilen karar ışığında, hatalı olmadığı görülmektedir.

Bir sanığın, gönüllü olduğu kan-ıtlanan bir itirafı, bir ceza davasında sunulabilecek en iyi şahadettir. Y/C 19/79 (D.15/80)'da belirtildiği gibi, bir sanık, teyit edici şahadet aranmaksızın, gönüllü itirafı ile mahkum edilebilir. Mahkeme bir itirafı, gönüllü olduğuna karar verip, şahade-t olarak kabul ettikten sonra, bu şahadetin, Mahkeme önünde tanıklar tarafından verilmiş diğer şahadetten bir farkı yoktur; Mahkeme itirafın bir kısmına inanabilir, bir kısmına inanmayabilir. Sanık kendine özgü nedenlerle itirafında bazı noktalarda doğruyu- söylemeyebilir, bazı olayları saptırabilir; itirafın bir kısmında ifade edilenlerin doğruyu aktarmaması, itirafın diğer kısımlarında ifade edilenlerin de doğru olmadığının kesin göstergesi değildir, ancak itirafın dikkat ve titizlikle değerlendirilmesini -gerektirir. Aynen önündeki diğer şahadet gibi, şahadet olarak kabul edilen bir itirafı değerlendirmek, ona ne değer verileceğini saptamak, Mahkemenin takdirinde olan bir husustur. Mahkeme bir itirafın gönüllü olduğuna karar verir ve değerlendirmesi sonucu,- itirafta ifade edilenlerin doğruluğundan kuşku duymazsa, itirafta ifade edilenler ışığında sanığı mahkum edebilir.

Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık 1'in Polis Genel Müdürü Erdem Demirbağ'a sözlü itirafını, Sanık 2'nin 9.6.2001 tarihli yazılı ifadesini, 22.6.2-001 tarihli yazılı dava tebliğine cevabını, 19.6.2001 tarihinde tutukluluk süresinin uzatılması, 22.6.2001 tarihinde dava görülünceye dek tutuklu kalması istemi ile Yargıç önüne çıkarıldığında Yargıca beyanlarını dikkate alıp değerlendirdikten sonra, Sanık-ların 29.5.2001 gecesi saat 21.30 raddelerinde Mustafa Tanıl'ın çalıştırdığı Rant Döviz Bürosuna soygun amacı ile gittikleri, soygun ortak amacı ile hareket ettikleri, Sanık 1'in büroda Mustafa Tanıl ile tartıştıktan sonra, Mustafa Tanıl'ın kafasına sopa i-le vurduğu, Mustafa Tanıl'ın kendilerini yakalatma ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla Sanıkların Mustafa Tanıl'ın öldürülmesinin kaçınılmaz olduğu noktasında ortak amaçları bulunduğu ve bu ortak amaçlarını gerçekleştirmek için Mustafa Tanıl'ın Sanıklard-an biri tarafından, bıçakla gırtlağı kesilmek suretiyle, öldürüldüğü bulgularına vardı ve her iki Sanığı da Mustafa Tanıl'ı öldürmek suçundan mahkum etti.

Ceza davalarında kural olarak bir sanığın itirafı sadece itiraf eden aleyhine, yani sadece kendisi- aleyhine, şahadet olarak kabul edilebilir; itiraf, itiraf edenin suç ortağı ile birlikte yargılandığı bir davada, şahadet esnasında yapılmadıkça, itiraf edenin suç ortağı aleyhine şahadet olarak kabul edilemez.
ARCHBOLD, 37. bası, paragraf 1129:
" a m-an's confession is evidence only against himself, and not against his accomplices, and a statement made in the absence of an accused person by one of his co-prisoners is not and cannot be evidence against him; yet if a co-prisoner gives evidence, what he s-ays becomes evidence for all purposes of the case. "

ARCHBOLD, 42. bası, paragraf 15-60:
" It is a fundamental rule of evidence that statements made by one defendant either to the police or to others are not evidence against a co-defendant unless -co-defendant either expressly or by implication adopts the statements and thereby makes them his own.
....................................................
It is the duty of the Judge to impress on the jury that the statement of the one defendant not m-ade on oath in the course of the trial is not evidence against a co-defendant and must be entirely disregarded: R v. Gunewardene (1951) 35 Cr. App. R.80,91."

-Ağır Ceza Mahkemesinin de kararında belirttiği gibi, bu davada, Sanık 1'in itirafı sadece Sanık 1 aleyhine şahadettir, Sanık 2 aleyhine şahadet olarak kabul edilemez; ayni şekilde Sanık 2'nin itirafı da sadece Sanık 2 aleyhine şahadettir, Sanık 1 aleyhine- şahadet olarak kabul edilemez. Bu kural ışığında Ağır Ceza Mahkemesi önünde bulunan ve Ağır Ceza Mahkemesinin kabul edip inandığı, Sanıklar aleyhindeki şahadeti, her Sanık için, ayrı ayrı gözden geçirelim.

Sanık 1, Cemal Çıdam'a sattığı bazı müzik setle-ri karşılığı 25.5.2001 tarihinde, Cemal Çıdam'dan, adına yazılı, biri 30.5.2001, diğeri 4.6.2001 tarihli, her biri 1,500,000,000 TL tutarında, iki adet crossed çek alır; ayni gün çekleri Mustafa Tanıl'a verir ve karşılığında £1,700 Sterlin ile 29,000,000 T-L alır. Çekler crossed oldukları için bankacılık uygulamasında Sanık 1 adına yazılı bu çeklerin Sanık 1'in banka hesabına yatırılmaları gerekir, ancak çekleri yazanın, yani Cemal Çıdam'ın bankaya yetki vermesi ile bu çekler, çekleri bozanın, yani Mustafa T-anıl'ın hesabına da yatırılabilir. 29.5.2001 tarihine dek, o tarih dahil, çeklerin Mustafa Tanıl'ın banka hesabına yatırılabilmeleri için gereken yapılmaz ve bu durum Mustafa Tanıl'da bir tedirginlik yaratır. Mustafa Tanıl, 29.5.2001 tarihinde, bürosundaki- telefonlardan, Sanık 1'in kullandığı cep telefonunu 11.34, 15.12, 17.31, 19.58, 21.12'de beş kez, ayni gün Sanık 1 de cep telefonundan Mustafa Tanıl'ı bir kez, 20.02'de, arar ve konuşurlar; o akşam buluşmak üzere anlaşırlar. Sanık 1, 29.5.2001 gecesi 21.1-2'deki telefon görüşmesinden sonra Mitsibushi arabası ile Dikmen'deki evinden ayrılır. Sanık 1, Sanık 2 ile birlikte, Mustafa Tanıl'ın Lefkoşa'daki döviz bürosundadır, Mustafa Tanıl ile tartışır, bir sopa ile vurup Mustafa Tanıl'ı yere düşürür, büroyu karı-ştırmaya başlar, 30.5.2001 tarihli adına yazılı çeki masa üzerinde bulur ve yutar, iki anahtarla açılabilen kasayı açmaya çalışır ancak ikinci anahtar bulunamadığından kasayı açamaz, yerde yatan Mustafa Tanıl inlemeye başlar, Sanık 1, Sanık 2'ye işini biti-r der, Sanık 2 de bir bıçakla Mustafa Tanıl'ın gırtlağını keser. Sanık 1'in, Sanık 2'ye işini bitir dediği ve Sanık 2'nin de bir bıçakla Mustafa Tanıl'ın gırtlağını kestiği Sanık 1'in Polis Genel Müdürü Erdem Demirbağ'a sözlü itirafında yer almaktadır ve y-ukarıda ifade edildiği gibi Sanık 1'in itirafı sadece Sanık 1 aleyhine şahadettir, Sanık 1 aleyhine değerlendirilebilir ancak Sanık 2 aleyhine şahadet olarak kabul edilemez.

Sanık 2 aleyhine değerlendirilebilen, Sanık 2'nin 9.6.2001 tarihli gönüllü ifade-sinden ise şunlar görülmektedir. Sanık 2, 29.5.2001 gecesi evinden mermileri ile bir tabanca alır ve gelip kendisini alması için Extreme'in yanında Sanık 1'i bekler. Sanık 1, saat 21.30 raddelerinde Mitsibushi arabası ile gelir ve birlikte Mustafa Tanıl'ın- döviz bürosuna giderler; amaçları Sanık 1'in çekini ve paraları almaktır. Sanık 2, Sanık 1'in istemi ile arabadan aldığı diplomat çantası ile büroya girer. Büroda Sanık 1 ile Mustafa Tanıl arasında bir konuşma olur, hesap makinesinde hesap yaparlar. Musta-fa Tanıl'ın yerinden kalkıp bankoya yürüdüğü sırada Sanık 1 diplomat çantasından çıkardığı bir sopa ile Mustafa Tanıl'ın kafasına birkaç kez vurur ve onu yere yatırır. Sanık 1 masayı karıştırır, çekini bulup yutar, çekmecelerde para bulur. Yerde yatmakta o-lan Mustafa Tanıl'dan hırıltılı sesler çıkması üzerine Sanık 1 elindeki bıçağı Sanık 2'ye uzatıp Mustafa Tanıl'ın işini bitirmesini ister, Sanık 2 bıçağı eline alır. Dışarıdan ses duyması üzerine Sanık 2 bıçağı bırakır ve dışarı çıkar. Daha sonra Sanık 1 d-e bürodan çıkar, iteleyerek Sanık 2'yi arabaya koyar ve oradan ayrılırlar.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Sanık 2'nin gönüllü ifadesinde Sanık 1 ile ilgili ifade ettikleri Sanık 1 aleyhine şahadet olarak kabul edilemez; Sanık 2'nin gönüllü ifadesi sad-ece Sanık 2 aleyhine şahadettir ve sadece Sanık 2 aleyhine değerlendirilebilir.

Önündeki tüm şahadeti değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi, özellikle Sanıkların Rant Döviz Bürosundan ayrılmaları ile Mustafa Tanıl'ın döviz bürosu içerisinde, boğazı kesik, ka-nlar içerisinde yerde yatır vaziyette görülmesi arasındaki süreyi dikkate alarak, bir başkasının büroya gelerek, büro içerisinde kafatası kırık, yerde baygın yatmakta olan Mustafa Tanıl'ın bıçakla gırtlağını kesme ihtimali bulunmadığı, Mustafa Tanıl'ın gır-tlağının Sanıklardan biri tarafından kesildiği ancak şahadetin, Mustafa Tanıl'ın gırtlağını hangi Sanığın kestiğini göstermediği bulgularına vardı.

Savunma avukatlarına göre, Mustafa Tanıl'ın gırtlağının hangi Sanık tarafından kesildiğini şahadetin göste-rmediği bulgusu ışığında, Mahkeme her iki Sanığı da adam öldürme suçundan beraat ettirmeliydi. Kural olarak iki kişi bir suç işlemekten birlikte itham edilir ve şahadet suçu hangisinin işlediğini göstermezse, sanıkların ortak amaçla, birlikte hareket ettik-lerine dair şahadet olmaması halinde, iddia makamı davayı kanıtlayamadığından, her iki sanığın da beraat ettirilmesi gerekir.
R.v. ABBOTT, 39 Cr.App. R.141 Lord Goddard C.J., at p.148:
" If two people are jointly indicted for the commission of a crime a-nd the evidence does not point to one rather than the other, and there is no evidence that they were acting in concert, the jury ought to return a verdict of Not Guilty in the case of both because the prosecution have not proved the case."

Önümüzdeki dav-ada Sanık 1, sopa ile kafasına vurarak yere yatırdığı Mustafa Tanıl'ın yerde yatırken inlemesi üzerine, Sanık 2'den işini bitirm-esini istemiştir. Mustafa Tanıl'ın gırtlağını ya Sanık 1, ya da Sanık 1'in istemi ile Sanık 2 kesmiştir. Aşağıda verilen Bölüm 154 Ceza Yasası, madde 20 ışığında, her iki durumda da Sanık 1, Mustafa Tanıl'ın ölümüne sebep olmaktan, Mustafa Tanıl'ı öldürmek-ten suçludur.
20. When an offence is committed each of the following persons is deemed to have taken part in committing the offence and to be guilty of the offence, and may be charged with actually committing it, that is to say -
every person who actua-lly does the act or makes
the omission which constitutes the offence;
every person who does or omits to do any act for
the purpose of enabling or aiding another
person to commit the offence;
every person who aids or abets an-other person in
committing the offence;
any person who counsels or procures any other
person to commit the offence.
In the fourth case he may be charged either with himself committing the offence or with counsellin-g or procuring its commission.
A conviction of counselling or procuring the commission of an offence entails the same consequences in all respects as a conviction of committing the offence.
Any person who procures another to do or omit to do any act of suc-h a nature that, if he had himself done the act or made the omission, the act or omission would have constituted an offence on his part, is guilty of an offence of the same kind, and is liable to the same punishment as if he had himself done the act or mad-e the omission; and he may be charged with himself doing the act or making the omission.


Madde 20'de geçen "aid" ve "abet" sözcü-klerinin taşıdığı anlama kısaca yer vermek gerekirse, "aid" sözcüğü yardım etmek, "abet" sözcüğü teşvik etmek, tahrik etmek, kışkırtmak anlamındadır (to aid is to give help, support or assistance to; to abet is to incite, instigate or encourage- Bak: Oxfor-d English Dictionary)

(Bölüm 154 Ceza Yasası, madde 20:
"20. Bir suç işlendiğinde, aşağıdaki kişilerin her biri suçun işlenmesine iştirak etmiş ve suçu işlemiş sayılır. Bu nedenle de suçu fiilen işlemekle itham edilebilir:-
Suçu oluşturan fiil veya ihma-li fiilen
işleyenler;
Başka bir kişiye bir suç işlemesi için imkân
sağlamak veya yardımcı olmak amacıyla bir fiil
işleyen veya fiilin işlenmesini ihmal edenler;
Bir suçun işlenmesinde başka bir kişiye yardımcı
olan veya müzaher-et gösterenler;
Başka bir kişiyi bir suç işlemeye teşvik ve tahrik
edenler;
Son bend ile ilgili olarak bir kişi, gerek suçu kendi işlemek gerek işlenmesine teşvik ve tahrik etmekle itham edilebilir.
Bir suçun işlenmesini teşvik ve tahrik etmekten m-ahkûm olmak, suçu işlemekten mahkûm olmak gibi her açıdan ayni sonuçları doğurur.
Her kim, başkasını kendisinin işlemesi halinde suç teşkil edecek olan bir fiil veya ihmal niteliğindeki bir fiil veya ihmali işlemeye tahrik ederse, aynı suçu işlemiş olur ve- fiil veya ihmali kendi işlemiş gibi ayni cezaya çarptırılır; ayrıca fiil veya ihmali kendisi işlemekle itham edilebilir.")

Sanık 2'ye gelince, Sanık 2, 9.6.2001 tarihli gönüllü ifadesinde, 29.5.2001 gecesi Mustafa Tanıl'ın bürosuna Sanık 1'in çekini ve -paraları almak için Sanık 1 ile birlikte gittiklerini, gitmeden önce evinden bir tabanca aldığını söylemektedir. Ağır Ceza Mahkemesi, önündeki şahadet ışığında, Sanıkların soygun ortak amacı ile Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna gittikleri bulgusuna vardı; M-ahkeme, Sanık 2'nin 9.6.2001 tarihli gönüllü ifadesi ışığında bu bulguya varabilirdi. Birden çok kişi ortak bir amaçla hareket ederlerse, ortak amaç doğrultusunda, amacın gerçekleşmesi için bir tanesinin yaptığı hareketlerden diğerleri de sorumlu olur. Ort-ak amaçla hareket edenlerden bir tanesinin ortak amacın dışına çıkan, diğerleri tarafından makul olarak öngörülemeyecek bir harekette bulunması halinde ise diğerleri bu hareketten sorumlu olmaz.
ARCHBOLD, Criminal Pleading, Evidence and Pratice, 1996, Vol-ume 2, Paragraf 18-17:
" Where two or more person embark on a joint enterprise each is liable for the acts done in pursuance of that joint enterprise. That includes liability for unusual consequences if they arise from the execution of the agreed joint e-nterprise. However, if a participant in the venture goes beyond what has been tacitly agreed as part of the common enterprise the other participants are not liable for the consequences of that unauthorised act. It is for the jury to decide whether what was- done was part of the joint enterprise or was or may have been an unauthorised act and therefore outside the scope of the joint enterprise: R. v. Anderson and Morris (1966) 2 All E.R.644"

Bölüm 154 Ceza Yasası, madde 21 aynen şöyledir.
" 21. When two -or more persons form a common intention to prosecute an unlawful purpose in connection with one another, and in the prosecution of such purpose an offence is committed of such nature that its commission was a probable consequence of the prosecution of such- purpose, each of them is deemed to have committed the offence."

İki veya daha çok kişi yasa dışı bir amaç gerçekleştirmek içi-n ortak niyet oluştururlarsa ve bu amaç gerçekleştirilirken, bu amacı gerçekleştirmeye çalışmanın olası bir sonucu olan bir suç işlenirse, kişilerin her biri bu suçu işlemiş sayılır.

Sanıkların, Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna soygun ortak amacı ile gitm-eleri, Mustafa Tanıl'ın öldürülmesinden Sanık 2'nin suçlu bulunmasına yeterli midir? Sanık 2'nin Mustafa Tanıl'ın öldürülmesinden suçlu bulunup mahkum edilebilmesi için, ortak amaçlarının, ortak planlarının, soygunu gerçekleştirmek veya sonradan tanınma ve- yakalanma korkusu olmadan kaçabilmek için gerekli güç, şiddet kullanımını da içermesi, gerekmesi halinde güç, şiddet kullanımına kadar uzanması gerekir. Sanıkların ortak amaçlarının nereye kadar uzandığı, soygunu gerçekleştirmek veya sonradan tanınma ve y-akalanma korkusu olmadan kaçabilmek için gerek görülürse, gerektiği kadar güç, şiddet kullanımını içerip içermediği, kabul edilen tüm şahadet ışığında Mahkeme tarafından karara bağlanmalıdır. Genellikle ortak amaç ve nereye kadar uzandığı hakkında, Mahkeme- önünde ender hallerde direk şahadet olur, Mahkeme Sanıkların davranışlarından ve diğer tüm kanıtlanan olgulardan çıkarım yaparak Sanıkların ortak amacı hakkında bulguya varır.
R.v LOVESEY and PETERSON (1969) 2 ALL E.R. 1077 at 1079,
WIDGERY L.J.
" As n-either appellant's part in the affair could be identified, neither could be convicted of an offence which went beyond the common design to which he was a party. There was clearly a common design to rob, but that would not suffice to convict of murder unles-s the common design included the use of whatever force was necessary to achieve the robbers' object, (or to permit escape without fear of subsequent identification)....... and the question must -be left to the jury because it is a matter for them to decide."

Sanıklar soygun ortak amacı ile Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna gittiler. Büronun içerisinde Sanık 1, Sanık 2'nin büro içine taşıdığı diplomat çantası içinden çıkardığı bir sopa ile Mustafa -Tanıl'ın kafasına birkaç kez vurdu ve onu yere yatırdı. Mustafa Tanıl yerde inlerken, Sanıklardan biri tarafından gırtlağı kesildi. Mustafa Tanıl'ın gırtlağını Sanık 2'nin kesmediği noktasından hareket edersek, Ağır Ceza Mahkemesinin doğru bulduğumuz, Must-afa Tanıl'ın gırtlağının Sanıklar dışında bir başkası tarafından kesilmediği bulgusu ışığında, Mustafa Tanıl'ın gırtlağının Sanık 1 tarafından kesildiği sonucuna varırız. Bir an için Mustafa Tanıl'ın gırtlağının Sanık 2 tarafından değil de Sanık 1 tarafınd-an kesildiği noktasından hareket ederek, Sanık 2'nin, Mustafa Tanıl'ın gırtlağının Sanık 1 tarafından kesilmesi eyleminden sorumlu olup olmadığına bakalım. Mustafa Tanıl'ın bıçakla gırtlağının kesilmesi eylemi Sanıkların ortak amaçlarının gerçekleştirilmes-i için, amaç doğrultusunda yapılan bir eylem mi, yoksa Sanık 1'in, ortak amaç dışına çıkan, ortak amacı aşan, Sanık 2'nin makul olarak öngöremeyeceği, düşünemeyeceği bir eylem mi? Eğer Mustafa Tanıl'ın gırtlağının bıçakla kesilmesi, Sanıkların soygun ortak- amacının gerçekleştirilmesi doğrultusunda bir eylemse, bu eylemden, her iki Sanık da sorumlu olacağından, Sanık 2'nin sorumluluğu vardır. Eğer Mustafa Tanıl'ın gırtlağının bıçakla kesilmesi Sanıkların soygun ortak amacının dışına çıkan, ortak amacı aşan b-ir eylemse, eylemi yapanın dışındaki Sanığın bu eylemden bir sorumluluğu olamaz. Şahadet Mustafa Tanıl'ın gırtlağının hangi Sanık tarafından kesildiğini göstermediği için, Mustafa Tanıl'ın gırtlağının kesilmesi eyleminin ortak amaç doğrultusunda gerçekleşt-iği ortaya konmadığı takdirde, her iki Sanığın da beraat ettirilmesi gerekir.

Mustafa Tanıl'ın gırtlağının kesilmesi, soygun ortak amacının veya sonradan tanınma ve yakalanma korkusu olmadan kaçışın gerçekleştirilmesi doğrultusunda yapılan bir eylem mi? -Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna Sanık 1'in çekini ve paraları almak için Sanık 1 ile birlikte gittiklerini ifade eden Sanık 2, Mustafa Tanıl'ın çeki ve paraları kendilerine karşılıksız, gönüllü vereceğini mi düşünüyordu? Sanık 2'nin, 9.6.2001 tarihli gönül-lü ifadesinden, 29.5.2001 gecesi soygun ortak amacı ile Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna gitmeden önce evinden bir tabanca alarak kendisini silahlandırdığı görülmektedir. Sanık 2 niye soygun amacı ile gidilecek döviz bürosuna gitmeden önce bir tabanca alara-k kendisini silahlandırmıştır? Soygun amacı ile bir işyerine veya konuta giren soyguncular işyerindeki veya konuttaki kişilerin mukavemetini kırmak veya onları sessiz hale getirmek için bir güç, şiddet kullanımı gerekebileceğini makul olarak öngörebilirler-, düşünebilirler. Sanık 2 bir tabanca taşımaktadır, tabancayı soyguna gitmeden önce evinden almıştır, bu durumda soygun ile tabanca arasında direk bir bağlantı vardır. Soygun heyecanı ve gergin ortamında, soyguna giden kişinin beraberinde taşıdığı bir sila-hı kullanması öngörülebilen ciddi bir olasılıktır. Tabanca ile soyguna giden, tabanca taşıyan Sanık 2'nin, soygun ortak amaçlarının gerçekleştirilmesinde, gerek doğması halinde güç, şiddet kullanılabileceğini öngördüğü makul olarak söylenebilir. Soygunun k-endisi güç, şiddet kullanımını içermektedir.

R.v. REID (1976) 62 Cr.App.R.109, C.A, (Archbold, 42. bası, para 20-53):
" When two or more men go out together in joint possession of offensive weapons such as revolvers and knives and the circumstances are- such as to justify an inference that the very least they intend to do with them is to cause fear in another, there is, in our judgment, always a likelihood that, in the excitement and tension of the occasion, one of them will use his weapons in some way w-hich will cause death or serious injury. If such injury was not intented by the others they must be acquitted of murder, but having started out on an enterprise, which envisaged some degree of violence, albeit nothing more than causing fright, they will be- guilty of manslaughter."

R. v. PENFOLD and PENFOLD (1980) 71 Cr.App.R.4, (Archbold, 42.bası, para 20-53):
" The point was taken for the appellants that the judge had omitted to direct the jury that unless they were satisfied that the appellants had co-ntemplated some real harm to the occupants they could not be guilty of manslaughter. While accepting the proposed direction as theoretically correct, the court said: 'Robbers who burst into a house can hardly fail to contemplate the necessity of some degre-e of force to overcome or silence the occupants. While they may not desire to inflict any real harm, they do agree, by implication to put themselves under the dictates of any arising necessity.."

Kendisi soyguna giderken tabanca ile silahlanan ve gerek do-ğması halinde güç, şiddet kullanılabileceğini öngörebilen Sanık 2, bıçak kullanılmış olmasından yakınamaz herhalde. Sanıkların soygun ortak amacının, gerek doğması halinde, soyulacak kişiye karşı güç, şiddet kullanımını da içerdiği görülmektedir. Bu durum-da Mustafa Tanıl'ın bıçakla gırtlağının kesilmesi eyleminden Sanık 2 de sorumludur.

Yukarıda belirttiklerimiz ışığında, Ağır Ceza Mahkemesinin, Sanıkların soygun ortak amacı ile Mustafa Tanıl'ın döviz bürosuna gittikleri, ayni amaç doğrultusunda birlikte -hareket ettikleri, Mustafa Tanıl'ın gırtlağının ortak amacın uygulanması esnasında Sanıklardan biri tarafından kesildiği bulgularının hatalı olduğuna ikna edilmedik. Önündeki şahadeti değerlendiren Ağır Ceza Mahkemesi, şahadeti makul şüphenin ötesinde ikna- edici bularak, her iki Sanığı da adam öldürme ve soygun (robbery) suçlarından mahkum etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesinin, önündeki şahadet ışığında, bu suçlardan verdiği mahkumiyet kararının hatalı olduğu görülmemektedir.

Kararın bu noktasında, daha önce Bi-rleştirilmiş Yargıtay/ Ceza 63-64-66-67/97 (D.5/99)'de ifade edildiği gibi, iki veya daha çok sanığın yasa dışı bir amaç gerçekleştirmek için ortak niyet oluşturduğu, ortak amaçla birlikte hareket ettiği iddia edilen davalarda, sanıkların Ceza Yasasının 21-. maddesi altında da itham edilmelerinin ve ithamnamade bu maddeye de yer verilmesinin gerektiğini bir kez daha belirtmek isteriz.

Ağır Ceza Mahkemesi önünde, Sanık 1'i, Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 205(1) maddelerine aykırı adam öldürme ve aynı yasanın- 20 ve 282. maddelerine aykırı soygun (robbery) suçları dışında kalan mahkum edildiği diğer suçlara bağlayan, Sanık 1 aleyhine kabul edilebilir şahadet bulunmamaktadır. Sanık 2'ye gelince, Sanıkların Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 80. maddelerine aykırı, -umumi bir yerde herhangi bir şahsa dehşet verecek tarzda, alenen tecavüzi silah taşıdıkları hususunda Ağır Ceza Mahkemesi önünde şahadet bulunmamaktadır ve Sanık 2'nin bu suçtan mahkumiyetinin hatalı olduğu görülmektedir. Yine Sanık 2'nin ceza aleyhine yap-tığı istinafı ele aldığımızda, davanın olguları ve Mahkemelerin saptadığı hapis sürelerine Cezaevi Tüzüğü altında uygulanan ceza infaz sistemindeki inanılmaz indirimler ışığında, herhangi bir tereddüt olmadan, ceza aleyhindeki istinafı reddederiz.

Sonuç o-larak
Yargıtay/Ceza 35/2002'de, Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 205(1) maddelerine aykırı adam öldürme ve aynı yasanın 20 ve 282. maddelerine aykırı soygun suçlarından mahkumiyete karşı yapılan istinafın reddine, bu suçlar dışında kalan suçlardan mahkumiyet-e karşı yapılan istinafın kabul edilerek bu suçlardan mahkumiyetlerin iptaline,
Yargıtay/Ceza 28/2002'de mahkumiyetlere karşı yapılan istinafın, Bölüm 154 Ceza Yasasının 20 ve 80. maddeleri altındaki mahkumiyet dışında, reddine, Bölüm 154 Ceza Yasasının 2-0 ve 80. maddeleri altındaki mahkumiyete karşı yapılan istinafın kabul edilerek bu mahkumiyetin iptaline, keza ceza aleyhine olan istinafın reddine,
İstinaf Edenlerin hapis cezalarının Ağır Ceza Mahkemesi tarafından saptandıkları günden başlamasına,
- Karar verilir.



Nevvar Nolan Gönül Erönen Şafak Öneri
Yargıç Yargıç Yargıç


2 Mart, 2006



32






Full & Egal Universal Law Academy