Yargıtay Ceza Dairesi Numara 28/1991 Dava No 7/1991 Karar Tarihi 23.10.1991
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 28/1991 Dava No 7/1991 Karar Tarihi 23.10.1991
Numara: 28/1991
Dava No: 7/1991
Taraflar: Erol Orhan Kutlu ile Başsavcılık arasında
Konu: Ağır yaralama – Ceza takdiri – Yetki – Tecil – Kamu yararı – Sanığın niyeti
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 23.10.1991

-D.7/91 Yargıtay/Ceza 28/91
(Ağır Ceza No: 552(91; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Taner Erginel, Metin A. Hakkı

İstinaf eden: Erol Orhan Kut-lu
ile
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Gürsel Kadri
Aleyhine istinaf edilen namına: Aşkan İlgen



H Ü K Ü M

N. Ergin Salâhi: Lefkoşa Ağır Ceza Ma-hkeemsi önünde yargılanan snık aleyhine aynı olaydan kaynaklanan 5 dava getirilmiştir. 1. dava Fasıl 154 Ceza Yasasının 228(a) maddesine aykırı ağır yaralama, 2. dava Ceza Yasasının 231. maddesine aykırı vahim zarar, 3. dava Ceza Yasasının 234(a) maddesine- aykırı yaralama, 4. dava ise Fasıl 159 tecavüzi Silâhlar Yasasının 2, 3(1) maddesine aykırı tecavüzi bir silâh addedilen sivri uçlu bir meyve bıçağı taşımak. 5.dava ise Fasıl 154 Ceza Yasasının 82(2), 85 ve 86. maddelerine aykırı aynı bıçağı taşımakla ith-am edilmiştir.

Sanık aleyhine getirilen 1. ve 4. davayı kabul etmiş, diğer davaları kabul etmemiştir. 2, 3 ve 5. davalr sanık tarafından kabul edilen davların alternatifi mahiyetinde olduklarından İddia akamı tarafından geri çekilmişlerdir.

İlk Mahkeme- önünde İddia Makamı tarafından sunulan olgulara göre Lefke Üniversitesine devam etmekte olan sanıkla 14.2.1991 tarihinde yine aynı Ünivesitede öüğrenci olan müşteki arasında bir münakaşa çıkmış, bu olaya içerleyen sanık bir gün sonra 15.2.1991 tarihinde Ü-niversiteye gitmek üzere evinden ayrılırken evdeki 4 buçuk inç uzunluğunda sivri uçlu bir meyve bıçağını alarak klasörün arasına koymuş ve Üniversiteye gitmiştir. Üniversiteye gidince müştekiyi bulmuş ve bir gün evvelki olayı konu ederek ona italei lisanda- bulunmuştur. Bunun üzerine müşteki elleri ile ona mukabele etmeye başlamış ve bu şekilde kavgaya tutuşan sanık klasör içinden çıkardığı bıçağı müştekinin göğsünün sol yan tarafına saplamış, müştekinin sanığı darbetmeye devam etmesi üzerine, bu kez bıçağı -müştekinin sol bacağına saplamıştır. Ancak bıçağın sapı kırılarak müşetkinin bacğına saplı kalmış, olaya müdahale eden müştekinin orkadaşları olayı yatıştırmışlar ve yaralıyı Cengiz Topel Hastahanesine seck etmişlerdir. Aynı gün sanık bulunup olay kendisin-e bildirildiğinde "o benim yüzüme vurdu ben de ona bıçağı soktum" şeklinde cevap vererek olayı doğrulamıitır. Thkikatı yürüten polis sanığın gönüllü ifadesini aldıktan ve emareleri toparladıktan sonra sanık aleyhine sözü edilen ithamları getirmiştir.

İdd-ia Makamı duruşmada sanığın gönüllü ifadesi ile sanık hakkında düzenlenen sosyal tahkiat raporunu Mahkemeye ibraz etmiştir. İddia Makamınca suluna ve doğru kabul edilen ifade ile Mahkemeye ibraz edilen olgular arasındaki farklılığa daha fazla değineceğim.
-
Sanığı temsilen bulunan avukat, olayın İddia Makamı tarafından Mahke- meye izah ediliş şekli üzerinde pek fazla durmamıştır. Müdafaa avukatı İlk Mahkemede esas itibarı ile sanığın olaydan sonra müşteki ile barıştığı, müştekinin onu affettiği üzerinde dur-arak müştekiyi bu hususta şahadet vermek için Mahkemeye çağırmıştır. Sanık avukatı snığın genç bir Ünivrsiteli olduğunu, bu olgular ışığında ona verilecek cezanın sanığın hayatının akışını değiştirecek veya onu mahvedecek bir ceza olmaması gerektiği yönünd-e savlar ileri sürerek sanığa verilecek cezanın onu topluma kazandıracak düzeyde hafif bir ceza olması gerektiğini öne sürmüştür.

Mevcut olguları değerlendiren İlk Mahkeme neticede sanığın 1. davadan 3 ay, 4. davadan ise 1 ay hapse mahkUm edilemsine kara-r vermiştir.

İstinaf bu karara karşı yapılmakta olup istinaf eden tarafından dosyalanan istinaf ihbarnamesi iki istinaf sebebi içermektedir.

Birinci istinaf sebebi özetle; Sanığın öğrenci olduğu dikkate alındığında verilen hapis cezasonon süresi az olm-akla ebraber istikbalini mahvedecek nitelikte odluğu ve bu nedenle cezanın türü itibarı ile bu olgular ışığında aşikâr surette fahiş olduğu yönündedir. İkinci istinaf sebebi ise aynı olayda methalder olan ve aleyhine darp davası getirilen müştekinin para c-ezasına çaptırıldığı dikkate alındığında aynı oalydan neşet eden sanığın işlemiş olduğu suça hapis cezası verilmekle cezalar arasında nispetsizlik yaratıldığı iddiasını içermektedir.

İstinafın duruşmasında müstenif avukatı 15.2.1991 tarihinde ceryan eden- olaydan bir gün önce sanığın müşteki tarafından sebepsiz yere dövüldüğünü, darebdildiğini ve yaralandığını, bu olaya içerleyen sanığın kendisini korumak için evden çıkarken bir meyve bıçğı alarak klasörün arasında koyduğunu ve Üniversiteye gittiğinde müşt-ekiyi bularak ona bir gün evvel olan olayı konu ederek küfrettiğini kabul etmesine karşı ilk anda onun üzerinde bulundurduğu bıçakla herhangi bir saldırıda bulunmadığını söyleyrek esas olayın cereyan ediş şeklini şu şekilde özetlemiştir: Müştekinin sınıf o-dasının perdelerini çekip kapatıp üzerine saldırıp onu yumruk ve kafa ile darbetmesine rağmen yine de bu bıçağı kullanmadığını, elle karşılık verdiğini, ancak yaralanıp acı hissettikten sonra klasörün arasındaki bıçağı alarak ona mukabele ettiğini, bıçağı -rasgele sallarken izah edildiği şekilde müştekinin yaralandığını ve kullanılan bıçak dikkate alındığında tam anlamı ile bir saldırı silahı olmadığını, ilk anda kırıldığını belirtmiş ve bu bıçağın ise basit bir meyve bıçağı olduğunu vurgulamıştır. Müstenif -avukatı sanığın gen yaşta bir ünivesite öğrencisi olduğunu, müşteki ile olaydan sonra tekrar barıştıklarını ve müştekinin onu affettiğini, müştekinin Mahkemeye kadar gelip bu hususta şahadet verdiğini ileri sürerek İlk Mahkemenin bu hususları dikkate aldığ-ını söylemesine rağmen lâyıkı ile değerlendirmediğini ileri sürmüştür. Müstenif avukatının iddiasına göre sanığın itham edildiği birinci dava oldukça vahim olup uzun süre hapis cezasını müstelzim olmakla birlikte İlk Mahkemenin sanığa oldukça hafif sayılan- 3 ay hapis cezası verildiğini, ancak tür itibarı ile bu verilen cezanın sanığın bir öğrencci olduğu dikkate alındığında onun hayatının yönünü değiştirerek ve talebelik hayatını sona erdirecek nitelikte odluğunu ve bu husus dikkate alındığında verilen ceza-sının bu olgular ışığında aşikâr surette fahiş olduğunu ileri sürmüştür.

İstinafın duruşmasında İddia Makamını temsilen bulunan Savcı sair hususlar yanında, sanığın işlemiş odluğu sçun son derece vahim olduğu gibi yaygın olduğunu ve bu gibi davalara kla-mu menfaatı dikkate alındığında İlk Mahkemece verilen cezanın değiştirilmesine sebep bulunmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca olayda methalder olan müştekiye, sanığı gerek 14.2.1991 ve gerekse bir gün sonra olay günü 15.2.1991 tarihinde darbettiği için, darb -ve yaralama davaları getirildiğini, bu davaların birlikte ele alınacak ceman 225.000TL para cezası kesilerek sulh ve sukûnu muhafaza için müştekinin bir yıl süre ile kefalete bağlandığını, ancak sanığa kesilen ceza ile müştekiye verilen cezalar arasında ni-spetsizlik bulunmadığını, sanığın itham edilip suçlu bulunduğu suçlar çok daha ağır olduğundan verilen iki ceza arasında bir nisbet aranmasının söz konusu olamayacağını ileri sürmüştür.

Tarafların argümanları ışığında İlk Mahkemeye emare olarak sunulan s-anığın gönüllü ifadesine göz attığımızda İlk Mahkemeye izahe dilen olgular ile sanığın gönüllü ifadesinde olayın cereyane diş şekli ile ilgili söyledikleri arasında esasa inen can alıcı noktalarda farklar olduğu gözümüze çarpmış ve İddia Makamını temsilen -bulunan savcıya ilkin sanığın olay hakkında ifadesinde söylediklerinin doğru olup olmadığı sorulduğunda bu ifadeyi tümü ile doğru olarak kabul ettikleri yönünde beyanda bulunmuştur.

Olgularda 14.2.1991 de sanık ile müşteki arasında cereyan eden olay bir -münakaşa olarak İlk Mahkemeye aktarılırken sanığın gönüllü ifadesinde 14.2.1991 de sanığın müşteki tarafından darbedildiği ve yaralandığı görülmektedir. Bu hususun Mahkemeye eksik aktarılmış olabileceğine işaret edilmiş ve Savcı da gayet dürüst olarak bunu-n hakikatte sanığın ifadesinde beyan ettiği gibi cereyan ettiğini ve 14.2.1991 tarihinde ikisi arasında kavga vukubulduğunu ve bu kavgada sanığın yaralandığını teslim etmiştir. Ayrıca Mahkemeye izah edilen olgularda ilk kavga olayından bir sonra yeni 15.2.-1991 tarihinde sanık izah edidliği şekilde bıçağı klasör arasına koyup okula geldiği anda müştekiyi bulup ona italei lisanda bulunduğunu, müştekinin onu elle darbetmesi üzerine sanığın bıçağı çekip ona sapladığı ve onu yaraladığı şeklinde Mahkemeye izahe d-ildiği görülmektedir. Halbuki sanığın gönüllü ifadesinde bu bıçağı evden kendisini müdafaa için aldığını, müştekiyi okulda bulup ona bir gün evvelki olayı konu ederek italei lisanda bulunduğunu kabul etmekle beraber müştekinin sanık ile bulunduğu odanın pe-rdelerini çekerek kapıyı kapatıp üzerine saldırdığını, yumrukla darbettiğini, elinde yüzük bulunduğunu, yaralandığını, kendisi ilk anda elle yapılan darba elle mukabele ettiğini, bıçağı kullanmadığını ve ancak yaralanıp canı acıdıktan sonra bıçağı kullanm-a yönüne gittiği şeklinde ifade edilmiştir. Bu yönde İddia Makamına tevcih edilen sorulardan alığımız yanıtta bu hususun da lâyıkı ile olgularda yer almadığını ve İlk Mahkemeye eksik olarak izah edildiğini kabul etmiştir.

Kanaatimce İddia Makamı İstinaf -Mahkemesine yardımcı olmuş ve bu hususta son derece dürüst davranmıştır. esasen, bu gibi sanık leyhine önemli olabilecek can alıcı noktalara değinmek ve Mahkemeyi bu yönde aydınlatmak müdafaa avukatına düşmekte idi. Maalesef sanığın ifadesi emare olarak i-braz edildiği ve bu hususlar doğru kabul edilen ifadede açıklıkla görülebileceği halde müdafaa avukatının bunlara değinmemesi büyük bir eksikliktir.

İlkin 2. istinaf sebebini ele aldığımda müştekinin aleyhine getirilen darp ve yaralama suçları bir olayd-an neşet etmekle beraber sanık aleyhine getirilen, özellikle 1. dava, oldukça ağır olup uzun süre hapislik cezasını müstelzim olduğundan müştekiye verilen ceza ile sanığa verilen cezalar arasında bir bağlantı kurarak ileri sürülen ilkeyi bu meseleye uygula-mamız olası değildir. Bu nedenle 2. istinaf sebebinin reddedilmesi gerekir.

1. istinaf sebebine gelince İlk Mahkemenin olguları değerlendirmesi ve bu değerlendirme neticesinde vardığı yargıya değnmeden önce, suçluların cezalandırılması prensiplerine bir n-ebze değinmek isterim.

Bir sanığa ceza takdir ederken, işlemiş olduğu ssuçun ağırlığı ve uzun süre hapislik cezasını müstelzim olması, ilk nazarda, verilecek cezada, kamu menfaatının önde tutulması gerektiği ilkesinden hareketle caydırıcı veya ibret veri-ci bir ceza verilmesi ddüşünülebilir. Bu nedenle sanıklara, istisnai haller dışında yaygın ve vahim suçlarda hapis cezaları verilmesi gerekmektedir. Esasen kamu menfaatının ağırlık kazandığı bu gibi davalarda, cezaların kişiselliği prensibi yerine birçok a-hvalde kamu menfaatine öncelik verilerek hapis cezaları verilmektedir. Ancak bu gibi vahim ve yaygun olan suçlarda, ilk nazarda kamu menfaatına ağırlık verilmesi gerekmele beraber suçun işleniş şekli, sanığın bu gibi suçları işlemeye temayyülü olup olmadığ-ı, sanığın kişisel ve özel durumu ve sair tüm olgular dikkate alındığında bu gibi suçluya hafif bir ceza verilmesi kamu vicdanında bir etki yaratmayacağından böyle bir suçluya kamu menfaatını göz önünde tutarak ibret verici bir ceza verilmesi yerine cezala-rın kişiselliği prensibi dikkate alınarak o nisbette hafif bir ceza verileerek suçların topluma kazandırılmasını düşünmek daha doğru olacaktır. Bazı hallerde işlenen suç vahim olmakla beraber işleniş, ortam ve sair olayın çevresel durumları ile sanığın kiş-isel durmu bir bütün olarak dikkate alındığında suçun vehameti oldukça hafif- letmekte ve böyle bir suçta artık kamu menfaatını dikkate alarak mutlaka ibret verici veya caydırıcı bir ceza türünü vermek söz konusu olmayabilir. Olguları ve sanığın durumunu -lâyıkı ile değerlendirerek hangi tür cezasnın verilmesi gerektiğini takdir etmek ilkin Bidayet Mahkemesine düşmektedir. Birçok içtihat kararlarında yukarıda yer alan görüşlere yer verildiği gibi D.A. Thomas'ın principles of Sentencing isimli suçluları ceza-landırma ile ilgili kitabının 4. sayfasında şu görüşe yer vermektedir:

"In some cases the primary decision may present difficulty - the offence is serious and prevalent, suggestng a deterrent sentence, and yet aan individualized sentence, perhaps a proba-tion order, appears to be the best chance of avoiding further offences by the particular offender. The primary decision in this case will thus be choicce of policy, to decide which of the twp conflicting objectives will be pursued. If the choice is in favo-ur or a deterrent sentence then the exact length of sentence will require determination. The seriousness of the offence will be considered in relation to cases of greater and less gravity to determine a starting point on the scale, weighting will be given -for factors in aggravation (such as the use of violence, or the breach of a trust) and mitigation (for ecample, youth and previous record) and eventually a sentence will be determined bearing some relationship to the accused's culpability. If the alternati-ve of an individualized sentence is preferred, different factors will be considered. The Court, guided by the probation and other reports, will attempt to determine the needs of the accused and make the order thought most likely to provide for them. The se-riousness of the offence is relevant now anly as a subsidary consideration, as an indication of the problems to be faced."

-Yine aynı eserin 7. sayfasında aynı görüşe aşağıdaki şekilde yer verilerek ileriki sayfalarda örnekler verilmekte ve prensip hususunda şu görüşler yer almaktadır.
-
"As has been argued, the primary decision of the sentencer may call for a determination of which of thwo conflicting penaal objectives is to be pursued, and it is in cases where this happens that the fundamental framework of sentencing policy is evolved.- Most commonly the conflict will present itself where a serious offence has been committed by a person to whom an individualızed measure would be appropriate; the court is faced with the question whether the demands of that public policy which underlines t-he traffic system are such that a tariff sentence is necessary or whether these are outweighed by the claims of the indivisual offencer to rehabilitative treatment. In many cases, as a matter of positive policy, the tariff sentence is chosen. The main ar-eas in which fundamental poicy issues appear to have been decided will be discussed below."

-Önümüzdeki meselede muhterem Ağır Ceza Mahkemesi sanığa ceza takdir ederken verilen cezanın caydırıcı veya ibret verici bir ceza olması gerketiği kararına varırken şu görüşe yer vermiştir:
-
"Sanığın işlemiş olduğu ağır yaralanma suçunun, Yasalarımıza göre müebbet, tecavüzi Silaâh taşıma suçunun ise 2 yıla kadar hapislik cezası müeyyidesi vardır. Görülebileceği gibi Sanığın işlemiş olduğu suçlar özellikle ağır yaralanma suçu çok ciddi bir su-çtur. Kişilerin hayat ve sağlığına karşı tehlike eden bu tür suçlar için yasa koyucu en ağır cezai müeyyideyi öngörmüştür. Başkalarının hayat ve sağlığına karşı tehlike yönelten bu tür suçları Mahkemelerin de hafife alması düşünülemez. Ceza tespit ederken -dikkate alınması grekli en önemli prensiplerden biri der amme menfaatidir. Sanık bir gün önce tartıştığı müştekiyi ertesi gün okula götürmüş olduğu bir bıçakla yine tartışma yaratarak yaralamıştır. Sanığın bu eylemi küçümsenecek bir hareket değildir. Bu n-edenle bu tür suçlara verilecek cezanın gerek Sanığı gerekse başkalarını suç işlemekten caydırıcı ibret verici ve işlenen suçun vehameti ile orantılı olması gerekir.

Öte yandan Sanık 23 yaşında bir genç olup halen öğrencidir. Başından beri nadim ve pişma-n olduğunu belirtmiş, müşteki ile de barışmıştır ve müşteki sanığı affetmiştir. Bu hussuları sanık lehine husular olarak değerlendirdik.

Yukarıda belirttiğimiz tüm hususları, sanığın sabıkasız bir genç oluşunu, suçların işleniş tarzını ve ciddiyetini de -gözönünde bulundur-duktan sonra sanığa mahkûm edildiği davalardan suçun vehameti ile orantılı ve sanığı topluma kazandırıcı kısa süreli bir hapislik cezası vermeyi uygun bulduk."

-Yukarıdaki alıntıdan görülebileceği gibi İlk Mahkeme sanığa ne tür bir ceza verileceğini karara bağlarken amme menfaatını dikkate almış ve özellikle sanığın birgün önce müşteki ile münakaşa ettiğini dikkate almış ve özellikle sanığın birgün önce müşteki i-le münakaşa ettiğini ve bıçağı bir gün sonra sırf bu işlemek maksadı ile evden alıp taşıdğı hususuna ağırlık vererek sanığın bu eylemi ile suçun vehameti dikkate alındığında ona hapis cezası verilmesinin uygun olduğu kararına varmıştır. İlk Mahkeme tür iti-barı ile sanığa hapis cezası verilmedi kararına vardıktan sonra sanık lehine olan hafifletici sebepleri ancak verilecek hapis cezasının süresinin takdiri ile tayininde kullanarak sözü edilen hapis cezalarını vermiştir. Halbuki tartuışmasız olarak bize izah- edilen ve Mahkeme önünde emare olarak duran ifadeden görülebileceği gibi 14.2.1991 tarihinde sanık ile müşteki arasında yer alan olay bir münakaşa değildi. Sanık 14.2.1991 tarihinde müşteki tarafından darbedilecek yaralanmıştır. Bu husus yukarıda değindiğ-imiz gibi İlk Mahkemeye olgularda farklı olarak belirtilmiştir. İlk yaralanma olayından bir gün sonra sanığın doğru kabul edilmesi gereken ifadesinde olayın verdiği korku ile kendisini savunmak için bıçağı üzerine aldığını iddia etmektedir. Tabiatıyle bu i-ddia geçerli bir nefsi müdafaa olarak kabul edilemez. Ancak snaığın bıçağı evden alış maksadı, ona verilecek cezanın takdirinde son derece önemlidir. Şayet müdafaa maskadı ile almış ise, geçerli bir müdafaa olmasa dahi, ahfifletici bir neden oalrak kabul e-dilemsi gerekir. Bu iddiası acaba doğru mu? İlkin hemen belirteyim ki konu bıçak, basit bir meyve bıçağı idi ve olay günü belirli bir darbeden sonra kopmuştur. Sanığın başlangıçtan kötü bir niyeti olsa idi böyle bir bıçak yerine daha sağlam ve daha tehlik-eli bir bıçak veya alet alnma yönünü seçmesi gerekirdi. Ayrıca sanık evden izah edildiği şekilde alıp klasörün arasına sakladığı meyve bıçağını müşteki ile buluştuğu anda kullanmamıştır. Müştekiye rastaldığında bir gün önceki kavgayı konu edrek ona italei -lisanda bulunması, aleyhine alınması gereken bir husus olabilir. Ancak müşteki, bu itealei lisan üzerinde her ikisinin bulunduğu odanın pencerelerinin perdelerini çekip kapıyı kapatıp sanığı yumrukla darbetmesine rağmen, sanık elindeki klasörün içerisindek-i bıçağı kullanma yönüne gitmeyerek klasörü masanın üzerine bırakmış ve müştekinin yumrukla saldırmasına elle mukabele etmiştir. Müstedinin kendisini darbetmeye devame dip yaralaması, yüzünün kanayıp acıması üzerine konu bıçağı izah edildiği şekilde kullan-ma yönüne gitmiştir.
-
Olguları tezekkür ettiğimde bu son derece önemli husus da İlk Mahkemeye lâyıkı ile sunulmamış ve olgular eksik bırakılmıştır. İlk Mahkeme de bu husustaki olayı yanlış alarak değerlendirmiş ve neticede sanığa verilecek ceza türünü tayin ederken yanılgıya -düşerek sanığın ünivesiteye gelirken bıçağı evden müştekiyi yaralamak maksdıyle aldığı şekilde değerlendirmiş ki bu husus hakikatlarla bağdaşmamaktadır.

Yukarıda alıntısı yapılan Mahkeme kararından görülebileceği gibi İlk Mahkeme sanığa verilecek ceza tü-rünü teyin ederken özellikle bu yanlış olgulara ağırlık verdiği görülmekte ve bu hususta şöyle denmektedir.

"Ceza tespit ederken dikkate alınması gerekli en önemli presniplerden biri de amme menfaatıdır. Sanık bir gün önce tartışıldığı müştekiyi ertesi g-ün okula götürmüş olduğu bir bıçakla yine tartışma yaratarak yaralamıştır. Sanığın bu eylemi küçümsenecek bir hareket değildir. Bu nedenle bu tür suçlara verilecek cezanın gerek sanığı gerek sanığı gerekse başkalarını suç işlemekten caydırıcı ibret verici -ve işlenen suçun vehameti ile orantılı olması gerekir."

-Görülebileceği gibi İlk Mahkeme bu yanlış değerlendirmeye dayanarak suçun verhametini ve özellikle sanığın yanlış değerlendirdiği eylemini de dikkate alıp snaığa caydırıcı bir ceza verilemsini seçerek sanığa hapis cezası verilmesinin uygun olduğu kararın-a varmıştır.
-
Kanaatimce bu şartlar altında İlk Mahkeme suçun işlenişi hakkındaki bazı önemli noktalarada konuyu yukarıda değindiğim nedenlerle yanlış değerlendirmiş ve bu yanılgı içerisinde sanığın bir talebe odluğu, olaydan sonra müşteki ile barıştığı, ona verilecek- hapis cezası infaz edildikten sonra dahi bu kısa süreli hapis cezasının onun tahsil hayatını veya belki de tüm hayatını büyük ölçüde olumsuz yönde etkileyebileceğine lâyıkı ile ağırlık vermemiştir.

Sanığı Mahkemede izleme fırsatını buldum. Ayrıca sunula-n sosyal tahkikat raporunu da inceledim. Kanaatimce sanık iyi ve disiplinli bir aileden gelmekte olup orkadaşları tarafından sevilen ve iyi karakterli bir kişidir. Saldırgan ve hırçın bir mizaca (violent character) sahip değildir. Hiçbir sabıkası olmayan b-u sanığın bu suçları işemeye temayyülü olduğu da iddia edilmemektedir. Olay iki arkadaş arasında ceryan etmiş ve pek muhtemelen, doğuracağı netcieler lâyıkı ile idrak edilememiştir. Doktor raporuna göz atıldığında müştekinin yaralarının da pek ciddi olmadı-ğı görülür.

Tüm olguları dikkate aldığımda yukarıdaki nedenlere bağlı olarak İlk Mahkeemce sanığa verilen hapis cezası tür itibarı ile yanlış olup müdahalemizi gerektirmektedir. Bu davada, sanığın kişisel durumu, sabıkasız odluğu, müşteki ile barıştığı, -müşteki tarafından affedildiği ve kendisine hapis cezası verilmesi halinde çekeceği hapis cezasından öteye bu cezanın tüm hayatını etkileyeceği dikkate alındığında bu sanığa verilmesi gereken en uygun cezanın para cezası olması gerektiği görüşündeyim.

Ne-tice olarak istinafın kabul edilerek sanığa verilen hapis cezalarının iptal edilmesi; Sanığın 1. davadan 1 Milyon TL para cezasına veya 1 ay hapis cezasına, 4. davadan 300.000TL para cezasına veya 10 gün hapis cezasına çarptırılması uygun olacaktır görüşün-deyim. Ancak sanığın şu ana akdar hapiste geçirdiği bir ay süre dikkate alındığında takdir edilmesi düşünülen para cezasının da artık takdir edilmesine gerek kalmadığı ve sanığın serbest bırakılması gerektiği görüşündeyim.

Yukarıda söylenenlere ilâveten,- sanığın bir üniversite talebesi olduğu ve ona talebelik hayatını devam ettirebilmesi için son bir şans verilmesi gerektiği görüşü cezanın değiştirilmesinde büyük ölçüde etken olmuştur. Ancak önümde devam ettiği üniversitenin ir disiplin tüzüğü bulunmadığı-ndan kendisine Mahkemece verilmesi düşünülen bu şansın ne dereceye kadr ona yarar sağla-yacağını kestirmek güçtür. Ancak üniversite yetkililerinin durumu titizlikle inceleyerek ona mümkün olabilecek şansı tanıtacaklarını umut ederim.

Son olarak bir husu-sa daha değinmek isterim. Medeni birçok ülkede ve Anavatan Türkiyede verilen hapis cezalarının teciline imkân tanıyan yasal düzenlemeler mevcuttur. Bizde ise tecil müessesesini ihdas eden yasal bir düzenlemenin mevcut olmayışı büyük bir eksikliktir. Birçok- hallerde suçun vehameti ve kamu menfatı dikkate alınarak hapis cezası verilmesinin uygun olduğu ancak suçlunun özel durumu ile hafifletici sebepler dikkate alındığında bu cezanın tecil edilmesi adil ve gerekli olabilir. Bizde tecil müessesesi bulunma- dığ-ından Mahkemelerimiz dar bir seçeneğe itilmekte ve zor durumda bırakılmaktadır. Bu hususa da ayrıca işaret etmeyi uygun buldum.

Taner Erginel: Sayın Yargıç N. Ergin Salâhinin serdettiği görüşerl ile vardığı neticeye tamamen katılmaktayım.

Metin A. Hakkı-: İşbu istinaf, lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesinin 23.9.1991 tarihli, sanığı mahkûm edip hapislik cezasına çarptıırdığı karardan yapılmıştır. Sanık Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi önünde, 1. dava ile 12.5.1991 tarihinde Geikonağında Tolga Yılmaz'ı, fasıl 154 Ceza -Yasasının 228(a) maddesine aykırı oalrak ağır bir şekilde yaralama kastı ile mezkûr şahsın vücudunun muhtelif yerkerine bıçak saplamak suretiyle mezkûr şahsı bıçaklamakla ve yine aleyhine getirilen bir başka davada ise (count) ayni tarih ve mahalde evinin -hudutları haricinde 4 buçuk inç uzunluğunda Fasıl 159'un 2 ve 3(1) maddelerine aykırı sivri uçlu bıçak taşımakla itham edilmiştir. Sanığın aleyhine başka ithamlar da getirilmiştir, ancak sanık o ithamları kabul etmemiş ve onlardan İddia Makamının şahadet i-braz etmemesi neticesi beraat ettirilmiştir. Akabinde Mahkeme olayla ilgili İddia Makamının önüne sürdüğü olguları dinleyip sanığı temsil eden avukatın hafifletici nedenlerle ilgili olarak yaptığı hitabeyi de dinledikten sonra sanığı kendi ikarı ile yukarı-da değindiğim her iki davalardan da mahkûm edip 1. davadan 3 ay diğer davadan da 1 ay süre ile hapis cezalarına çarptırılmış ve cezaların birlikte çekilmesini emretmiştir.

Sanık mahkûmiyet aleyhine değil de sadece ceza aleyhine istinaf etmiş ve çarptırıl-dığı cezaların fahiş olduğundan yakınmıştır.

yargıtay oalrak oturum yapan bu Mahkeme alt Mahkemenin takdir ettiği cezaya bariz bir hata yapmamış ise genelde prensip olarak müdahale etmez. Sanığın mahkûm olduğu 1. davadaki suçla ilgili Ceza Yasası maddesi- müebbet hapis cezasına kadar hapislik cezası verilebilmesini öngörmektedir. Bilharra bu husus göz önünde bulundurularak Alt Mahkemenin sanığa ceza takdir ederken bir hata yaptığı doğrultusunda istinaf edenin avukatının iddialarını paylaşmaya olanak görmü-yorum. Bence bidayet mahkemesinin takdir ettiği cezaya müdahale edecek neden yoktur. İstinaf edenin avukatı istinafın duruşmasında Alt Mahkemede konu edilemyen yani birtakım iddialarda da bulunmuştur. (Meselâ talebe olan sanık hapis cezasına değil de para -cezasına çarptırılırsa, talebe oalrak devam ettiği Lefke Üniversitesinde kaydının silinmeyeceği doğrultusundaki iddia) usul yönünden Alt Mahkemede konu edilemeyn bu tip bir iddianın Yüksek Mahkeme önünde ilk defa olarak istnaf safhasında konu edilemsine a-slında izin verilmeemsi gerekirdi. Ancak sanık avukatına müsaade edilmiş ve bu iddialarını ilk defa olarak istinaf safhasında yapmıştır. Bunun ne derece doğru bir hareket olduğu bir yana, öne sürdüğü iddia da ihtilâf konusudur, şöyle ki: Savcı sanığın çarp-tırılabileceği ceza ne olursa olsun sanığın mahkûm edilemsinin Üniversiteden tart edilemsine yeterli bir sebep olduğunu Mahkemeye söylemiştir. Bu iki çelişki arasında sanığın avukatının iddiasını tercih edip ona ağırlık vermeyi ne vicdanın ne de hukuk sist-emimiz ile bağdaştırmama olanak yoktur.

Bu bir azınlık kararı olduğuna ve pratikte bir değer taşımayacağına göre bu görüşlerimi bu safhada daha fazla genişletmeye bir neden görmüyorum ve istinafın reddedilmesi taraftarıyım. Ancak sırası gelmişken şunu b-elirtmekte yarar görürüm ki ceza aleyhine yapılan istinaflarda bu Mahkemenin, Ceza Usul yasası fasıl 155 madde 145(2) altında cezayı azaltma yönünde yetkisi olduğu gibi mukabil istinaf olmasa bile çoğaltma yönüne de yetkisi vardır. Son zamanlarda ceza aley-hine yapılan istinafların hukuk sistemimizi suistimaal ettiği (abuse of process) gözlemlenmektedir ve yapılmaması gereken istinaflar yapılmakta, bu Mahkemenin vakti boşuna alınmakta ve sırada bekleyen diğer davaların görüşülmesini vakit zayedimek suretiyle- menfi yönde etkilemektedir. Sırası geldiğinde bu Mahkemenin ceza aleyhine yapılan istinaflarında gerektiğinde cezayı azaltma yönünde olduğu gibi çoğaltma yönünde de yetkisini kulalnmaya çekinmeyeceğini bu safhada belirtmekle yetineceğim.

Netice olarak b-u istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.

N. Ergin Salâhi: Netice olarak istinafın kabul edilip sanığa 1. davadan verilen 3 ay, 4. davadan verilen 1 ay hapis cezasının iptal edilemsine karar verilir.

Sanığın, 1. davadan 1 Milyon TL veya 1 ay hapi-s cezası, 4. davadan 300.000TL veya 10 Gün hapis cezasına çarptırılmasının uygun olabileceği görüşünde idik. Ancak sanığın şu ana kadr 1 ay hapiste buludnuğu ve daha önce İlk Mahkemece verilen hapis cezalarının birlikte çekileceği de dikkate alınarak takdi-r edilmesi düşünülen para cezalarının artık gereksiz kaldığına ve böyle bir cezanın verilmeyip serbest bırakılmasına karar verilir.

Bu karara Sayın Metin A. Hakkı yukarıdaki görüşleri ışığında katılma- maktadır.


(N. Ergin Salâhi) - (Taner Erginel) (Metin A. Hakkı)
Yargıç Yargıç Yargıç

23 Ekim 1991




-


-12-



-


Full & Egal Universal Law Academy