Yargıtay Ceza Dairesi Numara 27/1999 Dava No 2/2000 Karar Tarihi 29.06.2000
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 27/1999 Dava No 2/2000 Karar Tarihi 29.06.2000
Numara: 27/1999
Dava No: 2/2000
Taraflar: Halil Karadağ ile Başsavcılığı
Konu: Uyuşturucu madde tasarrufu – Olgularla ilgili bulgu – Şahadet – Şifahi şahadet- Suç ortağının şahadeti – Gönüllü ifade – Hakim kaideleri – ceza takdiri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 29.06.2000

-D.2/2000 Yargıtay/Ceza 27/99
(Girne Ağır Ceza Dava No: 244/99)
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Metin A. Hakkı, Mustafa H. Özkök, Seyit A. Bensen.
İstinaf eden: Halil Karadağ, Lefkoşa
- ile -
Ale-yhine istinaf edilen: KKTC. Başsavcılığı, Lefkoşa
A r a s ı n d a.
Girne Ağır Ceza Mahkemesinin 244/99 sayılı davada 14.4.1999 tarihinde verdiği karara (Şafak Öneri Kaza Mahkemesi Başkanı, Narin Ferdi Şefik Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı, Çetin Veziroğlu K-aza Mahkemesi Yargıcı) karşı Sanık (1) tarafından yapılan istinaftır.


İstinaf eden namına: Avukat Altan Erdağ ve Hüseyin İzveren
Aleyhine istinaf edilen namına: Savcı Mahmut Atakara.


------------------


H Ü K Ü M


Metin A. Hakkı: Bu istinafın kökeni-nde yatan olguları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:

Bu davadaki Sanıklar, Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 23.12.1998 ile 7.1.1999 tarihleri arasında Girne'de, ilgili makam tarafından genel olarak yetkilendirilmiş veya ilgili nizam tahtında- ruhsatlı olmadıkları halde, Fasıl 154 Ceza Yasasının 20. maddesi ile 16/77, 54/77, 36/82, 37/89 ve 38/91 sayılı Yasalar ile tadil olunan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasasının 2,12,24 (1)(a), (2)(B)(3) maddeleri ile 73/73 sayılı Nizamname ile tadil olu-nan 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 2,8,11 ve 25. maddelerine aykırı, tasarruflarında 4 kilo 805 gram ağırlığında uyuşturucu madde yani eroin (diamorfin) bulundurmakla itham edilip yargılanmışlar; 14.4.1999 tarihinde bu davadan suçlu bulunu-p 6'şar yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır.

Sanıklar ayrıca aynı Mahkeme tarafından, aynı dava içinde aleyhlerine getirilen 2. bir itham ile, 23.12.1998 tarihinde Girne'de Sanık 1'in KKTC'ye Girne Limanından giriş yaparken kullanmakta olduğu 31K-N810 plâkalı araç içinde muhafaza ettiği 4 kilo 805 gram ağırlığındaki uyuşturucu maddeyi yani eroini (diamorfin), Fasıl 154 Ceza Yasasının 20. maddesi ile 16/77,54/77,36/82,37/89 ve 98/91 sayılı Yasalar ile tadil olunan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yas-asının 2,14,24 (2)(A)(3) maddelerine aykırı, ilgili makamdan izin almaksızın KKTC'ye ithal etmekle itham edilip yargılanmışlar, ve neticede Sanık 1 bu davadan mahkûm edilip 7 yıl hapis cezasına çarptırılırken Sanık 2 bu davadan beraat etmiştir.

Sanık- 2 ayrıca aynı dava içerisinde yer alan 3'üncü bir itham ile 5.1.1999 tarihinde Girne'de ilgili makam tarafından genel olarak yetkilendirilmiş veya ilgili nizam tahtında ruhsatı olmadığı halde, Necati Atalay'a 16/77,54/77,36/82,37/89 ve 38/91 sayılı Yasal-ar ile tadil olunan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasasının 2,12,24(1)(a)(2)(C)(3) maddeleri ile 63/73 sayılı Nizamname ile tadil olunan 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 2,8,10 (1) maddelerine aykırı, 316.4 gram ağırlığında uyuşturucu madd-e yani eroin (diamorfin) vermekle itham edilip yargılanmış ancak aleyhine getirilen bu davadan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından beraat ettirilmiştir.

Dosyanın tetkikinden görülmektedir ki, Sanık 1, Girne Ağır Ceza Mahkemesi kararı aleyhine 22.4.1999 ta-rihinde Yüksek Mahkemeye dosyalamış olduğu bir istinaf ile hem mahkûmiyete karşı hem de çarptırıldığı ceza aleyhine 4 yakınma sebebi içeren bir istinaf dosyalamış durumdadır. Sanık 2 de aynı tarihte yani 22.4.1999 tarihinde hem mahkûmiyet hem ceza aleyhin-e Yargıtay/Ceza 28/99 sayılı bir istinaf dosyalamış ancak bu istinafını 12.8.1999 tarihinde geri çekmiştir.

Zabıtların tetkikinden görülmektedir ki, Girne Ağır Ceza Mahkemesinde Sanıklar 15.3.1999 tarihinde itham edilmişler, aleyhlerine getirilen d-ava veya ithamların hiçbirini kabul etmemişler ve 15.3.1999 tarihinde davanın duruşmasına başlanmıştır. Duruşmanın 14.4.1999 tarihinde hitam bulduğu ve yukarıda özetlenen şekilde neticelendirildiği görülmektedir. Duruşma esnasında İddia Makamı tarafından- 7 tanık şahadet vermiştir. İddia Makamı davasını kapattıktan sonra bu davada İstinaf Eden durumunda olan Sanık 1, hakları Mahkemece kendine izah edildiğinde yeminli şahadet vermeyip kutudan şu beyanı yapmıştır:-

"Bu dava konusu suçlarla hiçbir ilg-im alakam
yoktur. Ben suçsuzum. Ben Türkiye'den eroin
ithal etmedim. Tatil köyüne misafir olarak
iftar bozmak için gittim. İfademde yazılanlar
doğru değildir. Yüce adalete sığınıyorum".


Sanık 2 ise, hakları kendine Mahkem-ece izah edildikten sonra yeminli şahadet verme yolunu seçmiş ve yemin tahtında şahadet verip istintak olmuştur. Müdafaa başka şahadet ibraz etmemiştir. Duruşma esnasında İddia Makamı davaya konu eroinler dahil Mahkemeye 15 adet emare sunmuştur; bunlar a-rasında Mavi 233'de İstinaf Eden Sanığın Alt Mahkemece gönüllü olarak kabul edilen ve emare yapılan 7.1.1999 tarihinde tutuklandığı aynı gün Boğaz Polis Karakolunda polise verdiği yazılı ifadesidir. Mavi 235'de ise Sanık 2'nin tutuklandığı aynı gün polise- verdiği ve Alt Mahkemece gönüllü olarak kabul edilen yazılı ifadesidir. Dava konusu eroinler emare 4 olarak Alt Mahkemede ibraz edilmiş, polis tarafından bulunan eroinler, içinde bulundukları mavi renk naylon poşet de emare 3 olarak Alt Mahkemeye ibraz e-dilmiştir ki, duruşma sonunda bunların imhasına Ağır Ceza Mahkemesince emir verilmiştir.

Dava nihayetinde Mahkeme, önünde ibraz olunan tüm şahadet ve emareleri değerlendirerek Sanıkları aleyhlerine getirilen ilk davadan yukarıda değinildiği gibi su-çlu bulunup mahkûm ederken ve İstinaf Eden Sanığı aleyhine getirilen 2'inci davadan da mahkûm edip cezaya çarptırırken, olayın İddia Makamının iddia ettiği gibi ceryan ettiğini kabul etmiş ve şu şekilde ceryan ettiği bulgusuna varmıştır: 7.1.1999 tarihind-e Polis, Girne'de Randevu Tatil Köyünde 10 numaralı odada Sanıkların tasarruflarında uyuşturucu olduğu ihbarını aldı. Bir polis ekibi 7.1.1999 tarihinde olay yerine gitti. Ekipte yer alan polis çavuşu Koral Senova ile polis çavuşu Cengiz Bodur sözü edile-n odanın arka tarafında bulunan balkona açılan kapıyı gözetlemeye koyuldu. Polis çavuşu Rüstem Tunçtaşlı başkanlığında 5 kişiden oluşan diğer ekip ise odanın esas giriş kapısına gidip kapıyı çalıp 'polis' diye ses verdikten sonra Sanıklar, arka kapıdan ka-çmağa çalışmaları esnasında polis çavuşu Koral Senova havaya 2 el ateş ederek Sanıkların odalarına geri dönmelerini sağladı. Sanıklar odaya girdikten sonra giriş yaptıkları balkon kapısını kapamaya çalışırken, polis çavuşu Koral Senova ile polis çavuşu Ce-ngiz Bodur kapının kapanmasına mani olmak için dışarıdan itmiş, bu itişmeden, cam olan kapının camı kırılmış ve İstinaf Eden Sanık geri itilip arkasında bulunan mutfak bangosuna belini çarparak yere kırık camların üstüne düşmüştür. İstinaf Eden Sanık yere- düşmeden sözü edilen 2 polis ile arasında (şahadetten ve Alt Mahkeme kararından alınan kelimelerle) "vuruşma ve boğuşma" oldu. Bu meyanda ön tarafta bulunan diğer 5 polis de ön kapıyı kırarak içeriye girip her 2 Sanığı etkisiz hale getirdiler. Bu mesele-nin tahkikat memuru polis çavuşu Rüstem Tunçtaşlı yerde bulunan Sanıklara, İddia Makamının Alt Mahkeme tarafından kabul edilen iddiasına göre, aleyhlerindeki ithamı duyurup yasal ihtarda bulundu. İstinaf Eden Sanık suskun kalırken, Sanık 2 polise "dolapta- eroin vardır sana teslim edeyim" dedi ve kalkıp dolapta bulunan mavi bir poşet içerisinde 9 ayrı küçük poşet ihtiva eden, ve bilâhare yapılan tahlil sonucu içinde eroin olduğu saptanan poşetleri polis çavuşu Rüstem Tunçtaşlı'ya teslim etti ve yine kanuni -ihtar altında Sanık 2 polis çavuşuna "bunları Halil Karadağ getirdi ve bana verdi" dedi, (yani İstinaf Eden Sanık). İstinaf Eden ve bu meselede Sanık 1 durumunda bulunan Sanık bu ithama sukût kaldı. Akabinde Sanıkların huzurunda duruşma esnasında Alt Mah-kemeye emare olarak ibraz edilen olay yerinin resimleri çekildi ve her 2 Sanık sözü edilen odada bulunan ve polisce zaptolunan emarelerle tutuklanarak polis nezaretinde Boğaz Karakoluna götürüldüler. Saat takriben 19.00 raddelerinde Boğaz Polis Karakolun-a varıldığında İstinaf Eden Sanık polis çavuşu Koral Senova'ya "bu eroin Mustafa'nındır, o istedi ben getirdim, söyleyim de yaz" (Mustafa istinafını geri çeken Sanık 2'dir) deyip polis çavuşu Koral Senova'ya yazılı ve gönüllü ve suçunu kabul eden bir ifade- verdi. 8 Ocak tarihinde "remand" için her 2 Sanık Lefkoşa Kaza Mahkemesine çıkarılıp haklarında 3'er gün tutukluluk emri alındıktan sonra Lefkoşa Merkez Polis Karakoluna götürülüp 11 Ocak 1999 tarihine kadar orda tutuklu kaldılar. 11.1.1999 tarihinde te-krar tutukluluk için Lefkoşa Kaza Mahkemesine çıkarıldıklarında bu defa avukat tarafından temsil edilen Sanıkların, poliste dövülerek ifadelerinin dayak neticesi alındığı şikayetini yaptılar ve Mahkemece muayene edilmek üzere Lefkoşa Devlet Hastahanesine -gönderildiler. Her 2 Sanık aynı gün hastahanede doktor tarafından muayene edildi. Sanıklar hakkında tedarik edilen doktor raporları Mavi 248, 249 ve 260 da görülmektedir. Bu raporlara göre ilgili tarihte Sanık 2'nin başında, saçlı deride bir santimetre b-oyunda yüzeysel, kaşıntı ile olması mümkün bir kesik olduğu görülürken, İstinaf Eden Sanığın arka tarafında belinde ve guluteal bölgede her 2 kalçada ekimoz mevcut olduğu yazılmaktadır. Sanıkları muayene eden doktor, Müdafaa tanığı olarak Alt Mahkemede du-ruşma esnasında (davanın esasında değil de, duruşma esnasında yapılan duruşma içindeki duruşmada) şahadet de verdiği
ve o tarihte mevcut ekimozun bir yere çarpma neticesi oluşmasının mümkün olduğu gibi, darp neticesi olmasının da mümkün olduğunu söylediği -zabıtlardan görülmektedir.
(Mavi 30 ve 31)

Sanıkların yazılı ifadeleri duruşma esnasında Ağır Ceza Mahkemesinde İddia Makamınca emare yapılmak istenirken, buna Müdafaa itiraz etmiş, az önce değinildiği gibi, duruşma içinde duruşma yapıldıktan sonra- 24.3.1999 tarihli ara karar ile İstinaf Eden Sanığın ifadesi (Mavi 58) Alt Mahkemece gönüllü olarak kabul edilip ibrazına izin verilmiş, Sanık 2'nin ifadesi de 26.3.1999 tarihli ara karar ile (Mavi 109) yine gönüllü olarak kabul edilip ibrazına Ağır Ceza -Mahkemesince izin verilmiştir. Sanık 2'nin Alt Mahkemece gönüllü olarak kabul edilen, tutuklu iken polise verdiği yazılı ve 7.1.1999 tarihli ifadesinin içeriği ile Mahkemede yemin tahtında verdiği şahadet aynı paralelde değildir. Sanık 2 istinafını geri -çekmiş olduğuna ve o husus bu istinafın konusu olmadığına göre, bunun üzerinde daha fazla durmayacağız.

Neticede Alt Mahkeme, gönüllü olarak kabul ettiği ve emare yapılan her 2 ifadeyi de, İddia Makamınca ibraz edilen tüm diğer şahadeti de değerlen-direrek, Sanıkları yukarıda gösterildiği gibi mahkûm edip muhtelif hapis cezalarına çarptırmıştır. Alt Mahkeme, Mavi 194'de başlayan esas kararı ile Sanıkları mahkûm ederken Sanıkların ifadelerini emare olarak kabul etmemiş olsalar dahi, Sanıkları mahkûm -ettikleri davalardan mahkûm ederken gönüllü diye kabul ettikleri yazılı ifadelerinin dışında mahkûm edecek yeterli başka şahadet olduğu görüşüne de kararında yer vermiştir. (Mavi 224)

İstinaf Eden Sanık kendini bu karardan mağdur hissederek hem mahk-ûmiyet hem de ceza aleyhine 4 istinaf sebebi öne sürerek istinaf etmiş durumdadır. İstinaf ihbarnamesi incelendiğinde 1. istinaf nedeninin İstinaf Eden Sanığın Mavi 233'de görünen polise verdiği yazılı ifadenin hatalı olarak Alt Mahkemece gönüllü olarak k-abul edilip emare olarak kabul edildiği yakınmasını içerirken, 2. istinaf nedeni ise (iddiaya göre) İddia Makamının davanın duruşması esnasında ibraz ettiği çelişkili olan şahadete Alt Mahkemenin değer verip İstinaf Eden Sanığı mahkûm etmekle hata ettiği y-akınmasını içermektedir. 3 ve 4. istinaf sebebi ise Sanığın çarptırıldığı cezanın fahiş olduğu yakınmasından kaynaklanmaktadır.

İstinaf Eden Sanığın avukatları 1 ve 2. istinaf nedeni ile ilgili olarak, 25.5.2000 tarihinde istinafın duruşması esnasın-da Mahkememize hitap ederken, 7 Ocak 1999 tarihinde Girne'de Randevu Tatil Köyüne 10 numaralı odaya polisçe bir baskın düzenlendiğini ve Sanık 2'ye ait olan bu odada Sanık 1'in de orada olduğu bir esnada polisin emare yapılan eroinleri bulduğunu bir olgu v-e doğru olarak kabul ederken, İstinaf Eden Sanığın o anda o odada misafir olarak bulunduğunu ve Sanık 2 ile iftar etmek amacı ile İstinaf Eden Sanığın oraya gelmiş olduğunu, iftardan sonra onun Mağusa'ya gideceğini söylemiş, ve Alt Mahkemenin bu hususu böy-le kabul etmeyip İddia Makamının ibraz ettiği şahadet muvacehesinde olayın İddia Makamının iddia ettiği gibi gerçekleştiğini kabul etmekle hata ettiği üzerinde durmuş ve Mahkememizi bu yönde iknaya çalışmıştır. İstinaf Eden Sanığın avukatları ilâveten, po-lis, sözü edilen odaya baskın düzenlediği anda İstinaf Eden Sanığın kaçmaya teşebbüs etmediğini, polisin açtığı ateş sonucu korkup odanın arka kapısı dışında bulunan balkonda yere yattığını, polis çavuşu Koral Senova ile polis çavuşu Cengiz Bodur'un Sanığı- bu vaziyette balkonda yatarken gördüğünü ve İstinaf Eden Sanığı bu vaziyette yerde yatarken içeri odaya doğru itmesi sonucu İstinaf Eden Sanığın kapıya çarptığını, bu vesile ile kapının camının kırıldığını ve Sanığın bu kırık camlar üzerine odanın içine i-tildiğini ve itilirken de yerdeki camlardan İstinaf Eden Sanığın elinin kesildiğini Mahkemeye söylemiş ve olayın bu şekilde gerçekleştiğini ve Alt Mahkemenin bunu böyle kabul etmemekle hata ettiğini de iddialarına eklemiştir. İlâveten Sanıkların her ikisi- de oda içerisinde polis tarafından etkisiz hale getirildikten sonra polisin kanuni ihtarını müteakip İddia Makamının iddia ettiği gibi İstinaf Eden Sanığın suskun kalmadığını ve polise Sanık 2'nin de o an "dolapta eroin vardır. Bunları Halil Karadağ geti-rdi ve bana verdi" şeklinde bir beyanı olmadığını, bilâkis torbanın içinde ne olduğunu bilmediğini, torbanın odaya ait olduğunu söylediğini ve
Alt Mahkemenin, olayın İddia Makamı tanıklarının Mahkemeye aktardığı şekilde gelişmediği üzerinde durup Alt Mahk-emenin Müdafaanın tezini değil de İddia Makamının tezini kabul etmekle hata ettiği üzerinde durmuştur.

Bu istinafı, istinaf nedenleri ışığında ve istinafın duruşması esnasında tarafların yaptıkları hitabeleri değerlendirerek, zabıtları tetkik ettikte-n sonra karara bağlamak görevimizdir. Bunu yaparken uygulamakla yükümlü olduğumuz mevzuatı, konuya şamil ilgili içtihatları da göz önünde bulundurarak bu davaya uygulamak da esas görevlerimizin arasındadır. İstinaf Edenin iddia ettiği gibi Alt Mahkeme, M-üdafaanın tezini değil de İddia Makamının tezini kabul etmekle bir hata yapmış mıdır? Alt Mahkemenin bu hususta bir hataya düştüğüne ikna olmadık. Geçmiş birçok içtihatlarda değinildiği gibi, gerek hukuk gerekse ceza davalarında Yargıtay olgular ile ilgi-li olarak Alt Mahkemenin şahitleri dinledikten sonra yaptığı bulgulara genelde müdahale etmez, meğer ki ortada hakikaten görünebilecek bir hata olsun. Bulgu yapmada davayı gören İlk Mahkeme Yargıtay'a oranla daha avantajlı durumdadır. Şahitleri gören, şa-hadetleri esnasında hâl ve tavırlarını izleyen, istintaklarına şahit olan Alt Mahkemedir. Bu avantajlara sahip olan Alt Mahkeme zıt şahadet ve iddiaları değerlendirmekte Yargıtay'a oranla daha avantajlı durumdadır. Bu meselede de istinaf dosyası bir bütü-n olarak incelendiğinde Alt Mahkemenin yaptığı bulgularda bir hata olduğu görülmemektedir. Ağır Ceza Mahkemesinin yaptığı bulguları yapabilmesi için önünde Alt Mahkemece güvenilir diye telakki edilen yeterince şahadet vardı. İstinaf Mahkemesi olarak da o-layın ceryan ediş şekli ile ilgili Alt Mahkemenin bulgusu, bir mantık süzgecinden geçirildiğinde, yerinde olduğu ve Alt Mahkemenin Müdafaanın tezine itibar etmemekle herhangi bir hataya düştüğünü kabul etmek mantıklı değildir. Buna birkaç misal vermekle y-etineceğiz. Baskın anında, polis Randevu Tatil Köyünde 10 numaralı odanın arka kapı ve balkonundan Sanıklar kaçmaya teşebbüs etmeselerdi niye durup dururken havaya ateş açsındı? Polis Sanık 1'i ilgili anda balkonda yerde yatar vaziyette görmüş olsa idi n-iye elden ayaktan kendisini yakalayıp veya tutma külfetine katlanıp o vaziyette balkondan odanın içine itme zahmeti göstersindi? Niye polis kalkmasını emredip odaya girmesini sağlamasın? Polis Sanıklara aleyhindeki ithamı duyurduktan sonra Sanık 2 odaya -ait ve içinde ne olduğunu bilmediği bir torbayı eli ile koymuş gibi dolaptan alıp polise nasıl teslim edebilirdi? Polis o ana kadar tanımadığı ve olgularını henüz bilmediği bir anda Sanık 2'nin ağzından, niye "Bunları Halil Karadağ getirdi ve bana verdi" -demiş olsun? Polis neden Sanık 1'in bu ithama sukut kaldığını söylesin? İddia Makamı şahadet "Fabricate" etme niyetinde olsa pekâla İstinaf Eden Sanığın ağzından bir uydurma cevap da icat edip söyleyebilirdi. Geçmiş içtihatlarda söylendiği gibi (Misal o-larak bak: Rv. Mentesh 14 CLR 232) Polisin şahadeti yalnız başına Mahkemelerce temkinli kabul edilmelidir, ancak bu meselede olduğu gibi çevre şahadet ile ve Sanıkların kendi yazılı ifadeleri ve Sanıkların tasarrufunda bulunan emarelerle teyit edildiğinde-n Alt Mahkemenin olayın ceryan ediş şekli ile ilgili olarak yaptığı bulgularda herhangi bir hata olduğuna ikna edilmedik.

İstinaf Eden Sanığın polise verdiği Mavi 233'de görülen ve Alt Mahkemece gönüllü olarak kabul edilip ibrazına izin verdiği yazıl-ı ifadesini bir kenara bırakarak Alt Mahkemenin dediği gibi İstinaf Eden Sanığı suça bağlayıp mahkûm edecek yeterince başka şahadet var mıdır? Zabıtlar tetkik edildiğinde bu görüşün de yerinde olduğu kanısındayız. İstinaf Eden Sanığın yazılı olup emare o-larak Alt Mahkeme önüne konan ifadesi dışında, ilgili tarihte 10 numaralı odaya polisçe düzenlenen baskın anında yaptığı şifahi beyana ilaveten aynı gün akşam üstü İstinaf Eden Sanık tutuklanıp Boğaz Karakoluna götürüldüğünde




yazılı ifadesi alınmadan p-olise yaptığı şifahi itiraflar İddia Makamının duruşma esnasında Alt Mahkemeye ibraz ettiği şahadet arasında yer almaktadır. Bunlar duruşma esnasında Alt Mahkemeye itirafı bizzat duyan kişi tarafından şahadet olarak verilemez mi idi? Ve Alt Mahkeme bunu -kabul etmekte ve değerlendirmede herhangi bir hataya düşmüş müdür? Bu husus 1960 yılında Cumhuriyetin ilânından önce istinafa konu olmuş ve Ali Mehmet Emin v. The Queen davasında karara bağlanmış (Bak: CLR 1959-1960 vol.24, s.145) ve bir Sanığın polise ve-rmiş olduğu yazılı ve gönüllü ifadesinin dışında kalan bu tip şifahi beyanın da şahadet olarak ibraz edilebileceği kararlaştırılmıştır. Dolayısıyle bu meselede İstinaf Eden Sanığın, Boğaz Polis Karakoluna götürüldüğünde Polis Çavuşu Koral Senova'ya "Bu er-oin Mustafa'nındır, o istedi ben getirdim, söyleyim de yaz" demesi ve bunun, bu beyanı bizzat duyan Polis Çavuşu Koral Senova tarafından duruşma esnasında Alt Mahkemeye şahadet olarak verilmesinin herhangi bir Şahadet Yasası hükmü ile bağdaşmadığı söylenem-ez. Bu şahadete ilâveten, baskın anında Sanık 1'in suç ortağı Sanık 2'nin, Sanık 1'in huzurunda, eroinler bulunduğunda polise "Bunları Halil Karadağ getirdi ve bana verdi" demesi ve İstinaf Eden Sanığın da sukut kalması şahadet olarak İddia Makamınca ibra-z edilmiştir. (ki her iki Sanık bu meselede suç ortağı olduğundan İstinaf Eden Sanığın yalnız Sanık 2'nin bu sözleri ile mahkûm edilmesi hatalı olabilirdi) (Bak: Davies v. D.P.P. 1954 A.C. 378 ve Accomplices in Crime by Dr. Edwards, 1954 Crim L.R. 324). B-u şifahi şahadete ilâveten elle tutulabilen emare eroinlerin, İstinaf Eden Sanığın da hazır bulunduğu bir esnada ve Sanıkların tasarruflarında bulunması ve İstinaf Eden Sanığın yazılı ifadesi dışında buna makûl, tatminkar bir izahat vermemesi, baskın günün-den önce, ve Randevu Tatil Köyüne gitmezden önce Girne Bristol Otel'de Sanıkların aynı zaman süreci içinde kalmaları, sık sık birlikte görünmeleri de göz önünde bulundurulduğunda Alt Mahkemenin kararında bir hata olmadığı ortadadır.

İstinaf Eden Sanı-ğın Mavi 233'te görülen yazılı ifadesinin Alt Mahkemece hatalı olarak gönüllü olduğu kabul edildiği, İstinaf Eden Sanığın esas yakınmalarından birini oluşturmaktadır. İstinaf Edenin istinafın duruşması esnasında Alt Mahkemede Müdafaanın ibraz ettiği şahade-te değinerek Yargıtaya çizdiği tabloya göre, İstinaf Eden Sanık tutuklanıp Boğaz Karakoluna götürüldüğünde saat 7.00 suları, soğuk olan Ocak ayında takriben 3 saat süre ile anadan doğma soyunmağa zorlandı ve Polis Çavuşu Cengiz Bodur ile Polis Çavuşu Koral- Senova tarafından bu Sanık ayakta durdurulurken, Cengiz Bodur ön tarafından kendini tutarak, Koral Senova da arka taraftan beline ve kalçaları üzerine 'baseball' sopası ile vurmak suretiyle kendini ve İstinaf Eden Sanık dövülmesini müteakip bayıldı. Ayıl-dığında kendini karakolda ıslak vaziyette buldu ve yediği dayaktan bezgin Sanık polise "Ne isterseniz yazın getirin imzalayacağım" dedi. Koral Çavuş yazılı olup duruşma esnasında emare olarak Alt Mahkemeye sunulan ifadeyi getirdi ve İstinaf Eden Sanık da -polisin yazdığını aynen imzalamak durumunda kaldı. Polis ilâveten İstinaf Eden Sanığa ifadenin altına Sanığın el yazısı ile bir de not düştürdü. Sanığın dövüldüğü iddiası, dayak yediğini iddia ettiği bölgelerde ilgili tarihlerde vücudunda ekimozların mev-cut olduğu bulgusu ile de kısmen bağdaşmaktadır. İlâveten meselenin tutukluluk safhasında İstinaf Eden Sanık hastahaneye Mahkeme tarafından muayene için gönderildiğinde polisin doktora Sanığı biraz "okşadıklarından" söz ettiği de zabıtlarda vardır (Bak: -Mavi 34) (Bu her ne demekse) ve Müdafaanın ibraz ettiği şahadet arasında mevcuttur.

Sanığın istinafı esnasında öne sürdüğü bu hususları Sanık lehine kabul edip tezekkür ederken, bu tezi çürüten İddia Makamının Alt Mahkemeye sunduğu şahadet de dosyada- görülmektedir, ve karar verirken onun da tezekkür edilmesi şarttır. Sanık iddia ettiği gibi 7 Ocak 1999 tarihinde feci şekilde dövülmüş olsaydı niye tutukluluk için 8.1.1999 tarihinde Mahkemeye çıkarıldığında Alt Mahkemece konuşmak için kendine fırsat ve-rildiği halde bu hususu Mahkemeye o tarihte söylemedi de, ikinci defa remand için 11.1.1999 tarihinde Avukat tarafından temsil edilirken Mahkemeye çıkarıldığında söyledi?

İstinaf Eden Sanık, zabıtların Mavi 251 ve 253. sayfalarında polis tarafından h-em önüne hem arkasına vurularak dövüldüğünü ve kendine işkence yapıldığını söylerken, istinafın duruşmasındaki savında Cengiz Çavuş'un kendini önden tuttuğunu, Koral Çavuş'un ise sadece arkadan kendine 'baseball' sopası ile vurduğunu söylemektedir. Doktor- şahadeti ve raporu incelendiğinde İstinaf Eden Sanığın muayene tarihinde arkasındaki mevcut ekimozların zaman olarak İstinaf Eden Sanığın iddia ettiği gibi dövülme tarihi ile kesin olarak bağdaştığı görülmediği gibi, ekimozların hem darp hem de bir yere ç-arpma neticesi oluşabileceği görülmektedir. İlâveten istinafın duruşması esnasında İstinaf Eden Sanık, ilgili zamanda 'baseball' sopası ile dövüldüğünden yakındı ki 'baseball' sopası, kişinin beline yeterli kuvvette tek darbe ile vurulsa dahi, kanımızca b-el kemiğini çatlatmaya hatta koparmaya yeterlidir.

Sanıkların Polise verdiği emare yapılan yazılı ifadeler incelendiğinde, zaman açısından takriben aynı saatlerde, aynı Polis Karakolunda, ayrı ayrı odalarda ve 2 ayrı polis tarafından alındıkları gö-rülmektedir. Bu durumda İstinaf Eden Sanığın yazılı ifadesinin muhteviyatının polisçe önceden bilinip kaleme alması ve İstinaf Eden Sanığa bilâhare zorla imzalatılması da mümkün değildi. Polis emare yapılan eroinleri Sanıkların tasarrufunda bulup zaptett-ikten sonra, İstinaf Eden Sanığa işkence yapıp suçunu kabul ettiren yazılı ifadeyi imzalatmasındaki gayeyi de anlamak güçtür. A fortiori, her iki Sanığın yazılı emare ifadelerinin muhteviyatı karşılaştırıldığında birbiri ile uyum içinde oldukları ve makûl- oldukları da görülmektedir. (Bak: R v. G. Sfongaras, 22 CLR 113) Bunlar muvacehesinde İstinaf Edenin iddialarını değerlendirdiğimizde, Alt Mahkemenin yaptığı bulguya ve İstinaf Eden Sanığın ifadesini gönüllü kabul edip ibrazına izin vermesine kanımızca m-üdahaleye sebep yoktur. Bir başka deyişle, yukarıdakilerden anlaşılacağı gibi 1 ve 2. istinaf sebepleri ile ve bu hususlar ile ilgili olarak Alt Mahkeme kararına müdahale etmeye ikna olunmadık. Netice olarak 1 ve 2. istinaf sebepleri reddolunur. 3 ve 4.- istinaf sebeplerini ele almadan gayrıyasal olarak (illegal means) polisçe tedarik edilen emarelerin ceza davalarında Mahkemelere ibrazı ile ilgili birkaç söz söylemeyi uygun gördük.

Konuya Şahadet Yasası Fasıl 9 madde 3 hükümlerini zihinde tutarak -girmek uygun olacaktır. Burdan, İngiltere'deki yasal duruma baktığımızda Prof. Cross "Evidence" isimli kitabında (Bak: 1967, 3. Baskı, s.262) aynen şöyle demektedir:

"So far as the present English law is concerned,
the short answer is that conf-essions are only
admissible in a criminal case if they are proved
to have been voluntary, in the sense that they
were not obtained by fear of prejudice or hope
of advantage exercised or held out by any person
in authority; b-ut, subject to this important
qualification, there is no such rule as that
which has been suggested. The cases which lead
to this conclusion are few, and there has been
no full examination of the principles at stake
by an En-glish court. Yet these principles are
of the highest significance. On the one hand,
there is the general rule that all relevant
evidence is admissible, and the fact that it was
obtained illegally is immaterial so far as the
- case before the court is concerned; in particular,
the method by which incriminating evidence was
obtained may be thought not to justify the release
of a guilty man, although it may warrant punitive
or remedial proceedings against -those responsible
for the illegality. On the other hand, there is
the argument that the slightest encouragement of
illegal methods of obtaining evidence, and, in
particular, the barest toleration of improper
police practice -is a worse evil than the escape
of an occasional criminal." (underline supplied).

Yine Prof. Glanville Williams, Evidence Obtained by Illegal Means isimli bir makalede yasal durumu- incelemiş (Bak: 1955 Crim. L.R. s.339) ve tutuklu bir Sanıktan polisçe, gayrıyasal veya hakim kaidelerinin ihlâl edilerek alınan bir ifadesi, şayet o ifade neticesi ifadenin içeriğinin elle tutulur bir emare ile teyit edilmesi halinde Mahkemenin iznine ta-bi olarak Mahkemede duruşma esnasında emare olarak ibraz olunabileceği görüşü benimsenmiştir. Profesör G. Williams bu görüşe ağırlık verirken R v. Gould (1840, 9 C. & p. 364) davasının olgularına da istinat etmiştir. Sözü edilen bu davada, hırsızlıkla it-ham edilen bir Sanıktan, hakim kaideleri ihlâl edilerek ve gayrıyasal olarak, Sanığın suçunu itiraf eden bir ifade alınmış, ancak bu şartlar altında normalde ibraz olunamayacak olan bu ifadesinde Sanık, çaldığı ziynet eşyasını bir göle attığını itiraf etti-ğinden ve bilâhare gölde polisçe yapılan aramada çalınan ziynet eşyası bulunduğundan hem bulunan ziynet eşyası hem de Sanıktan gayrıyasal olarak alınan yazılı itirafın (ifadenin) duruşma esnasında emare olarak ibrazına izin verilmişti.

Yasal durumun -hâlâ yukarıda özetlendiği gibi olduğu söylenebilir. Ancak bir ceza davasında, her zaman, ilgili şahadetin Sanığa bir adaletsizlik yapacağı görüşünde olması halinde Mahkeme o itirafın veya yazının veya şahadetin duruşma esnasında İddia Makamınca ibrazına i-zin vermeme hakkına haizdir. Gayrıyasal veya baskı veya işkence altında Sanıktan alınan bir ifadenin yukarıdaki teste tabi olarak ibrazına Mahkemece izin verilmiş dahi olsa, hâli ile Mahkeme, yasayı çiğneyen ilgili polis veya polisler aleyhinde emir verip- soruşturma, tahkikat ve gerekirse ceza davası getirilmesi de doğaldır. Bunun prensibi KKTC'de de Yargıtay'ımızca benimsenmiş, Yargıtay'ımız o meselenin münferit bir mesele olduğu ümidini izhar ederek ilgili polisler aleyhine tahkikat açılıp ceza davası g-etirilmesine emir vermemişti. (Bak: Yargıtay/Ceza 3/94, D.2/94)

3 ve 4. istinaf sebepleri ile ilgili olarak İstinaf Edenin avukatları, istinafın duruşması esnasında Mahkemeye hitap ederken, bu davada Girne Ağır Mahkemesince mahkûm olan İstinaf Eden S-anığa ceza takdir edilirken, aynı Mahkeme takriben aynı tarihlerde, Girne'de feribot ile KKTC'ye giriş yapan bir İngiliz'in paltosunun astarına dikili ve gizli olarak takriben aynı ağırlıkta eroini gayrıyasal olarak Kıbrıs'a ithal edip tasarrufunda bulundu-rurken yakalandığını, aleyhine dava gelip yargılandığını, mahkûm olduğunu ve neticede ona bu davadaki Sanığa verilen cezadan daha az, 4 yıl hapis cezası verildiğini söylemiş ve o oranda bu davadaki Sanığın cezasının da azaltılmasını talep etmiştir. "Dispa-rity of Sentence" cezalar arasında nispetsizlik, diye hukukumuzda yerini bulan bu prensip geçmiş içtihatlarda da konu olmuştur. (Bak: Misal olarak Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 18/90, 19/90, 20/90 ve 21/90, D.10/90 ve Yargıtay/Ceza 36/91, D. 4/92) Yine Ya-rgıtay/Ceza 15/87, D.17/87'de Yargıtay:


"Her ne kadar da genelde 'Disparity of Sentence'
cezaların nispetsizlik veya eşitsizlik prensibi
aynı davadaki sanıklar arasında göz önünde
bulundurulması ve tatbik edilmesi gereken bir-
prensip ise de benzer veya ilgili davalardaki
sanıklara kesilen cezalar arasında da göz
önünde bulundurulması gereken bir prensiptir."

demiştir.

KKTC'de de görev yapan Ağır Ceza Mahkemelerinin aynı heyetten oluşmasını sağlamanın b-ir gayesi de KKTC'de benzeri suçlardan mahkûm olan Sanıklara ceza verilirken, verilen cezaların uyum içinde olması gayesini gütmektedir. Bu husus Law Quarterly Review isimli Hukuk Dergisinin Nisan 1970 tarihli baskısında da incelenmiş (Bak: Cilt 86 s.152)- ve orada da aynen şöyle denmişti:

"There are two reasons why a court in passing
sentence on a person convicted of committing
a crime may take into consideration the
sentences that other courts have given for
similar crimes. -The first is that general
agreement concerning the length of a sentence
is more likely to be recognised as being fair
than is the sentence given by an individual
judge as he may have been influenced by his
idiosyncratic point -of view or even by his
own pecullar prejudices. The second reason is
that as most people agree prima facie justice
is found in equality, there ought to be an
equality in the award of punisment. This
does not mean that deviati-ons cannot be made
in individual cases, .."

Ancak konuya şamil içtihatlar derinine inilip tetkik edildiğinde görülecektir ki İstinaf Edenin bu iddiaları sağlam temellere dayanmamaktadır. (Bak: R. v. Stroud 1977 C.A.R. Cilt 65 s. 150-154)

- Yargıtay'ın süzgecinden geçmemiş o davada verilen karar doğru mu ki bu davada verilen cezalar onun seviyesine indirilsin? Yoksa acaba o davada verilen ceza az mı ki bu davada İstinaf Eden Sanığa verilen cezanın ağırlığına yükseltilsin? O davanın olgul-arı bu Mahkemece meçhul olduğundan bu konuda daha fazla birşey söylemek istemiyoruz. Ancak yukarıda alıntısı gösterilen Stroud davasından alıntı yaparak İstinaf Edenin 3 ve 4. istinaf sebeplerini de noktalayacağız. Stroud davasında sayfa 150 ve 152'de ay-nen şöyle denmişti:

"That argument pressed to its logical conclusion
involves, as Scarman L.J. pointed out during the
course of the appeal, that because one inadequate
sentence is wrong, the other prisoner must also
get a glar-ingly inadequate sentence in order to
produce what is said to be a proper adjustment
between the two and to avoid disparity."


Ve yine ayni karar'da sayfa 152, 5 inci paragrafta
şöyle denmişti:-

"Thus we are faced with this dis-parity and we
are invited to reduce Stroud's sentence in
order to bring it into line with Neighbour's
inadequate sentence. That, as I have already
said, involves the proposition where you have
one wrong sentence and one ri-ght sentence,
this Court should produce two wrong sentences.
That is a submission which this Court cannot
accept."

-İstinaf Eden Sanığa, bu davada Alt Mahkemece verilebilecek azami hapis cezasının altında bir ceza verildiğine göre, ve verilen hapislik cezasının süresinde bir hata görmediğimize göre, buna da müdahale edip İstinaf Eden Sanığın hapislik cezasının sürelerin-i indirmeyi uygun görmedik. Netice olarak İstinaf Eden Sanığın 3 ve 4. istinaf sebepleri de reddolunur.




Sanığın cezaları Alt Mahkemece takdir edilen tarihten başlayacaktır.




Metin A. Hakkı Mustafa H. Özkök Seyit A. Bensen
Yargıç - Yargıç Yargıç


29 Haziran 2000


-2


18



-


Full & Egal Universal Law Academy