Yargıtay Ceza Dairesi Numara 26/1989 Dava No 6/1990 Karar Tarihi 29.05.1990
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 26/1989 Dava No 6/1990 Karar Tarihi 29.05.1990
Numara: 26/1989
Dava No: 6/1990
Taraflar: Mehmet Yakup Ermiş ile Başsavcılık arasında
Konu: Adam öldürme – Ceza takdiri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 29.05.1990

-D.6/90 Yargıtay/Ceza No: 26/89
(L/şa Ağır Ceza No. 402/89)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Aziz Altay, Taner Erginel

İstinaf eden: Mehmet Yakup Ermiş, Merkez-i Cezaevi Müdürlüğü, L/şa.
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcılığı
A r a s ı n d a

İstinaf eden namına: Gürsel Kadri
Aleyhine istinaf edilen namına: Altan Erdağ


H Ü K Ü M

N. Ergin- Salâhi: Müstenif, 3/1962 sayılı Değişiklik Yasası ile değiştirilen Fasıl 154 Ceza Yasasının 205(1)(3) maddelerine aaykırı olarak Arif Avşar'ı öldürme suçundan 9 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

İlk Mahkemece takdir edilen cezaya karşı yapılan istinaf-ın duruşmasında müstenif avukatı; Ağır Ceza Mahkemesinin sanığa ceza takdir ederken, sanığın lehinde bulunan hafifletici sebepleri nazarı itibare almış olamsına rağmen bunlara yeterince ağırlık vermediğini ileri sürerek, olaydan evvelki durum ve olayın ce-reyan ediş şekline değinmiş ve İlk Mahkemenin maktülün bu olaya sebebiyet verdiği, sanığın olaya istemeden itildiği, olayın cereyan ediş şeklini lâyıkı ile sanık lehine değerlendirmediğini iddia ederek sanığa takdir edilen cezanın aşikâr surette fahiş oldu-ğunu ileri sürmüştür.

Olgulara göz atıldığında, maktül Arif Avşar aslen Türkiye'li olup 1986 yılında çalışma makadı ile Kıbrıs'a geldiği görülmektedir. Maktül Kıbrıs'ta iken Türkiye'li olan Yurdagül Poyraz ile tanışarak imam nikahı ile evlenip Haspolat't-a birlikte yaşamaya başladılar. Bu beraberlikleri takriben 1 yıl devam ettikten sonra maktül ailesini ziyaret etme bahanesi ile Türkiye'ye gitti. Orada Nigâr isimli başka bir hanımla nikâhla evlenip beraber Kıbrıs'a döndüler. maktül, imam nikâhlı karısı du-rumund olan Yurdagül Poyraz ve resmi hanımı bir süre birlikte aynı evde yaşamayı denediler ancak anlaşamadılar. maktül Yurdagül'ü dövmeye ona kaba muamele etmeye başladı veneticede Yurdagül, maktülü ve evi terkederek Lefkoşa'da kendi ablası Gülsün Taşkın'ı-n yanında ikâmet etmeye başladı.

Sanık ise aslen Türkiye'li olup Ankara ili Kaymak ilçesinde evli, 5 çocuk sahibidir. 1987 yılında tek başına çalışma maksadı ile Kıbrıs'a geldi, kısa bir süre sonra ablasının yanında kalmakta iken Yurdagül Poyraz ile tanı-ştı ve onunla imam nihakı ile evlenip Lefkoşa'da Tazminat Sokağındaki bir evde karı koca olarak yaşamaya başladı. Öyle anlaşılıyor ki sanık Yurdagül Poyraz'ın daha önce başkası ile imam nikâhıyla evli odluğunu bilmeden onnla bu ilişkiye girmiştir. Bu şekil-de sanıkla Yurdagül birlikte ikâmet ederken maktülün, eski imam nikâhlı karısının kaldığı yeri öğrenerek bu yere gelmeğe, onu taciz etmeğe ve Yurdagül'ü Haspolat'taki eve dönmeğe zorlayıp baskı yapmaya başlamıştır. Durumu öğrenen sanık konuyu Yurdagül ile -görüşmek istemiş neticede aralarında tartışma çıkmış ve Yurdagül sanıktan da ayrılarak tekrar ablasının yanına dönmüştür.

Sanık, olay günü olan 11.2.1984 tarihinde Yurdagül'le konuşupp barışmak ve onu tekrar alıp kendi evine götürmek için Gülsün'ün evine- gitmiştir. Sanığın orada bulunduğu sırada maktül C042 plâkalı arabası ile aynı yere gelerek içeri girmek istemiş, evden dışarı çıkan Gülsün ise sanığın içeride olduğunu söyleyerek maktülün hadise çıkarmadan uaklaşmasını önermiştir. Maktül ise sanığa ve Yu-rdagül'e küfür savurarak ayrılmıştır. Durumun sakinleştiğini gören sanık imam nikâhlı hanımı Yurdagül Poyraz'ı alarak elinde portatif bir radyo odluğu halde şehit Mustafa Ruso Caddesi boyunca yaya olarak Tazminat Sokağındaki evlerine dönmek istemişlerdir. -Şehit Mustafa Ruso Caddesinde Serol Eczanesi önüne geldikleri bir sırada maktül, arabası ile arkadan gelerek onların önünü kesecek şekilde arabasını durdurdu. Aşağı inerek ileri geri lâflar sarf edip sanığın üzerine yürüdü, ona sövmeye ve yumrukla vurmağa- başladı. Sanık, ilkin elle mukabele etmeğe başlamış, kavga büyümeğe yüz tutunca Yurdagül ikisinin arasına girmeğe çalışmış ve bu sırada sanık ceketinin cebinde çıakrdığı sustalı bıçağı maktüle sokmuştur. yere yuvarlanan maktül, tekrar yerden kalkarak bir -taş alıp sanığın sol şakak kısmına bir darbe indirmiştir. Şahadete göre sanık elindeki çakı ile başka darbe indirme teşebbüsünde bulunmamış, maktül bu şekilde sanığı taşla darp ettikten sonra arabasına binerek olay yerinden ayrılmıştır. Sanık ise Yurdagül'-le birlikte bir taksiye atlayarak Tazminat Sokağındaki evlerine döndüler.

Maktül aynı gün şehit Kâmil Balkan Sokakta yoldan çıkmış vaziyette duran arabası içerisinde aağır yaralı olarak bulunup Lefkoşa Devlet Hastahanesine kaldırılmış ancak gerekli tıbbi- müdahaleye rağmen kurtarılamaya-rak hayatını kaybetmiştir. Yapılan otopside, ölüm sebebi; delici ve kesici bir aletle göğsün sağ yanından başlayarak doku ve kemikte harabiyet yapıp kalbin sağ atrium bölgesine kadar uzanan ve kalbi bu bölgede kesmiş buluna-n bir yara ve bu yaraya bağlı iç kanamdan meydana geldiği saptanmıştır.

Olaydan sonra bulunan sanık ilk anda olayı inkâr etmemiş, suç aleti çakıyı polise teslim etmiş ve ileri tahkikat maksadı ile götütüldüğü karakolda verdiği gönüllü ifadesinde olayı ay-rıntıları ile anlatmıştır.

Olgulardan açıklıkla görülebileceği gibi olayın vukuuna sebebiyet veren maktüldür. İzah edildiği gibi sanığı ve onun inam nikahlı hanımını, gerek Tazminat Sokağından kalmakta oldukları evde gerekse olay gününde kızkardeşinin ev-inde taciz etmiş, bununla da yetinmeyerek hanımı ile birlikte b evden ayrılan ve kalmakta oldukları Tanzimat Sokağındaki evlerine yaya olarak dönmekte olan sanığın peşine düşmüş, onların önünü keserek küfürler savurup onlara saldırıda bulunmuştur. Sanık is-e karısı kabul ettiği kişinin yanında bu şekilde saldırı ile karşılaşınca mukabele etmiştir. Maktül, izah edildiği şekilde yaralandıktan sonra yerden aldığı bir taş ile tekrar sanığa saldırmış ve taşla kafasına vurarak sanığı yaralamıştır. Sanık ise elinde- bıçak olduğu halde maktüle ikinci defa darbe indirme teşebbüsünde bulunmamıştır. Neticede olay yerinden ayrılan maktül daha sonra yaralı vaziyette bulunmuş ve yapılan tıbbi müdahaleye rağmen kurtarılamayarak hayatını yitirmiştir.

Mahkemede suç aleti bıç-ağı gördük, oldukça küçük bir çakıdır. Otopsiyi yapan doktorun raporuna göre göğsün kaburgaları arasındaki yumuşak dokuya yandan isabet eden bıçak darbesi, maktülün beklenmedik şekilde derin bir yara almasına sebep olmuştur. Diğer bir ifade ile maktülün öl-ümü son derece talihsiz ve beklenmeyen bir neticedir. Yine olayın cereyan ediş şeklini incelediğimde, saldırıya uğrayan sanığın o andaki düşüncesi saldırıyı savuşturma gayesini taşıdığı görülür. Tabiatıyle maktül tarafından el ve taşla saldırıya uğrayan sa-nığın ona küçük de olsa bu çakı ile mukabele etmesi konuyu nefsi müdafaa durmundan çıkarmaktadır. Durum bu olmakla ve tutarlı bir nefsi müdafaa savı ileri sürülmekle beraber bu hususun ceza takdir edilirken nazarı itibare alınması gerekir.

Ağır hapis cez-alarını müstelzim suçlarda, kamu menfaatı göz önünde bulundurularak, sanıklara suçun vehameti ile orantılı bir ceza verilmesi gerekmemekle beraber Fasıl 154 Madde 205 altında adam öldürme suçlarına geçmişte Kıbrıs'ta verilen cezalara göz atılıdığında geniş- bir nefsi müdafaa içeren durumlarda tam anlamı ile nefsi müdafaa olması dahi sanığın tavrı hareketleri ve meseleye has olgular göz öününde bulundurulduğunda oldukça kısa süreli hapis cezaları verildiği görülmektedir. (Bak: Rex. v. Dervish Hajı Omer VIII. -C.L.R. 103). Sözü edilen bu davada sanığa verilen 15 yıl hapislik cezası sonradan 6 aya düşürüldü. Aynı şekilde plânlı işlenen ancak tam anlamı ile taammüden katilik sayılmamakla beraber ağır cezai olgular içeren meselelerde sanıklara çok uzun süreli hapis- cezaları verildiği de görülmektedir. Bu nedenle ceza takdir edilirken olguları, suçun işleniş şeklini, maktülün tahrik derecesini ve olayın vukuuna katkısını, sanığın suça itilip itilmediğini, suç anındaki haleti ruhiyesini, olaydaki katkısını ve tüm olgu-ları iyi değerlendirmek gerekir.

Önümüzdeki meselede İlk Mahkeme sanığa ceza takdir ederken sanığın lehine olan tüm hususları ve suçun işleniş şeklini ilkin maktülün sanığa saldırdığını dikkate almış olduğunu belirtmekle beraber lâyıkı ile inceleyip bunl-ara gereken ağırlığı vermediği kanaatindeyim.

Sunulan olgular ışığında ceza takdir etme ilkin, İlk Mahkemeye düşen bir görevdir. Ne gibi hallerde ilk Mahkemelerin takdir ettiği cezalar Yargıtay'ca müdahale edilebileceğini burada tekrarlamak lüzumunu hiss-etmiyorum. Ancak ihtilâfsız olguların söz konusu olduğu hallerde Yargıtay'ın İlk Mahkemelerden daha az avantajlı durumda olamdığını da vurgulamak isterim.

Yukarıda söylenenler ışığında Ağır Ceza Mahkemesi tarafından sanığa takdir edilen cezanın bu olgula-r ışığında müdahalemizi gerektirecek şekilde fazla olduğu görüşündeyim ve 9 yıl hapis cezasının 6 yıla düşürülmesi gerektiği kararına varırım.

Aziz Altay: Bu istinaf, Arif Avşar'ı öldürmekten suçlu bulunan sanığı 9 yıl hapis cezasına çarptıran İlk Mahkeme-nin kararından yapılmıştır.

Sayın Ergin Salâhi'nin hükmünde yer alan davanın olgularını aynen benimsediğimden, ayni, ayni olguları burada tekrarlamayı gereksiz buluyorum.

Bu istinafta müdafaanının yegâne yakınma konusu ettiği husus, İlk Mahkemenin ceza- verirken dikkate alması gereken tüm hususları dikkate almasına rağmen, maktülün kavgaya sebebiyet verdiğini ve sanığın büyük tahrik karşısında bu suçu işlediğini yeterince değerlendirmediğidir. Müdafaa avukatına göre, İlk Mahkeme tahrik konusunu gerektiği- şekilde değerlendirmiş olsa idi ona 9 yıl gibi fahiş bir ceza vermememsi gerekirdi.

Mahkeme huzurundaki olgulardan görüleceği gibi olay, maktülün tahrik edici davranışları sonucu başlamıştır. Maktülün, imam nikâhlı karısı olan ve sonradan kendisini terk- eden Yurdagül'ü imam nikâhlı ikinci kocası olan sanık ile beraber yolda görmesi üzerine kıskançlık duygularının kabardığı ve sanığa bu yüzden saldırdığı inkâr edilemez. Basit bir kavga şeklinde başlayan bu olayda maktül silâh, bıçak veya insan hayatını te-hlikeye sokacak başka herhangi bir alet ile sanığa saldırmış değildir. Bu kavgada sanığın aldığı yaraların, doktor raporuna göre, vücudunun muhtelif yerlerinde yüzeysel sıyrıklar ve sol kulak kepçesinde hematomdan ibaret olduğu dikkatea lındığında, onun ci-ddi bir saldırı karşısında bulunmadığı ortadadır. Buna rağmen sanık ile maktülü ayırmak üzere ikisinin arasına giren Yurdagül, maktülü tuttuğu sırada sanık, oradan uzaklaşmak için fırsatı olduğu halde, uzaklaşmamış, aksine Yurdagül'ün araya girmesinden yar-arlanarak cebinde taşıdığı bıçağı çekip maktüle saplamış ve onun ölümüne sebep olmuştur. İnsan hayatına değer vermediği anlaşılan sanığın, hiçbir ciddi tehlike karşısında bulunmamasına rağmen, bir anlık fırsattan yararlanarak cebinde taşıdığı bıçak gibi öl-dürücü bir aleti hiç tereddüt etmeden maktüle sapladığı açıktır.

Sanığın bıçak taşıması ve fırsat bulur bulmaz ve hiç tereddüt etmeden bu bıçağı kullanmış olması, onun insan hayatına hiç önem vermeyen, pervasız ve kötü bir karakter yapısına sahip olduğun-u sergilemektedir. Toplumun bu gibi tehlikeli kimselerden korunması kamu yararı gereğidir.

Bir inasın hayatına son vermek ciddi bir suçtur ve 3/62 sayılı Yasa ile değitirilen fasıl 154 Ceza Yasamızın 205(1)(3) maddesine göre cezası ebedi hapisliktir. Som- zamanlarda adam öldürme suçlarının yaygın bir hal aldığı mahkeme huzuruna gelen davaların artan sayılarından anlaşılmaktadır. Toplum huzurunu bozan bu gibi son derece ciddi suçları önlemek mahkemelerin başta gelen görevidir ve bu da ancak verilecek caydır-ıcı cezalarla mümkün olabilir. Suçun vehameti ile bağdaşmayan, kısa süreli hapis cezalarının caydırıcı olmaktan ziyade teşvik edici etkileri olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.

İlk Mahkeme, ebedi hapis cezası öngören bir suç işleyen sanığa sadece 9 y-ıl hapis cezası vermiştir. davanın tüm olguları, özellikle maktülün hareketleri ve kavgayı ilk onun başlattığı, bu kavganın karısı elinden alınan bir erkeğin kıskanç-lık saiki ile gösterdiği tepkinin bir sonucu olduğu, sanığa herhangi bir aletle saldırmadı-ğı sadece bıçaklandıktan sonra yerden aldığı bir taşla sanığın şakak kısmına bir kez vurduğu, sanığın olay yerinden kaçmak için hiçbir çaba göstermediği, üzerinde bıçak taşıdığı ve hiçbir ciddi tehlike karşısında bulunmadığı halde fırsat bulur bulmaz bıçağ-ı kullandığı dikkate alındığında sanığa verilen 9 yıl hapis cezas fahiş değildir. Aksine, İlk Mahkemenin olguları sanık lehine değerlendirdiği ve ona oldukça hafif bir ceza verdiği kanısındayım. Bu itibarla İlk Mahkemenin davadaki olguları yeterince değerl-endirmediği iddiası varit değildir ve yukarıda belirtilenler ışığında istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.

Son olarak bir hususa değinmek istiyorum. istinafın duruşması sırasında yakından görüp tetkik etme fırsatını bulduğum emare suç aletinin -küçük bir çakı olduğu anlaşılmıştır. Otopsi raporunda maktülün ölümüne sebep olan bıçak yarasının 8 cm derinliğinde olduğu belirtildiğine göre, suç aletinin mahkemeye emare olarak ibraz edilen çakının olduğu hususunda ciddi kuşkularım vardır. Sanığın eve g-ittikten sonra suç aletini sakladığı ve yerine emare çakıyı polise teslim ettiği ihtimali kuvvetlidir. Devlet Lâboratuvarında yapılan tetkik ve analizde emare çakıda kan lekesi bulunmaması ve daha önemlisi maktülün cesedindeki yaranın derinliği dikkate alı-ndığında suçun emare çakı ile işlediği ihtimali zayıftır. İlk Mahkemede hiç üzerinde durulmayan bu hususa işaret etmeyi, yerine getirilmesi gereken bir görev telâkki ediyorum. Tahkikat memurunun gözden kaçan ve İlk Mahkemede de üzerinde durulmayan bu konun-un bu meselede, sanığın suçunu kabul etmiş olması ve tüm diğer olgular ışığında, önemli bir yanı bulunmamakla beraber, başka meselelerde böyle bir konunun önemli olabileceğini düşünerek tahkikat memurlarının bu gibi durumlarda tahkikatlarında daha dikkatli- olmaları gerektiğini önemle vurgula-mak isterim.

Taner Erginel: Sayın yargıç N. Ergin Salâhi'nin serdettiği görüşle ve vardığı netice ile hemfikirim.

N. Ergin Salâhi: Netice olarak istinaf oyçokluğu ile kabul edilir ve İlk Mahkemenin sanığa takdir ettiğ-i 9 yıl hapis cezası mahkûmiyet tarihinden başlamak üzere 6 yıla indirilir.


(N. Ergin Salâhi) (Aziz Altay) (Taner Erginel)
Yargıç Yargıç - Yargıç

29 Mayıs 1990



-


-6-



-


Full & Egal Universal Law Academy