Yargıtay Ceza Dairesi Numara 25 ve 28/2013 Dava No 6/2013 Karar Tarihi 25.09.2013
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 25 ve 28/2013 Dava No 6/2013 Karar Tarihi 25.09.2013
Numara: 25 ve 28/2013
Dava No: 6/2013
Taraflar: Erhan Saraç ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Mahkumiyet ve ceza aleyhine istinaf - Adam öldürme ve ciddi darp suçlarında ceza takdiri - Sanık itham olduğu 1. ve 3. davalardan mahkum edilerek, 2. davadan ise beraat ettirildi - Sanık mahkumiyet aleyhine, İddia Makamı ise beraat kararı aleyhine istinaf dosyaladılar - Sanığın istinafının kısmen kabul edilmesi - İddia Makamının istinafının ise reddedilmesi.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 25.09.2013

-D. 6/2013 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza No: 25/2013 ve 28/2013
(Lefkoşa Ağır Ceza Dava No: 5541/2012)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Şafak Öneri, Narin F. Şefik, Mehmet Türker.

-Yargıtay/Ceza No. 25/2013
(Lefkoşa Ağır Ceza No: 5541/2012)

İstinaf eden: Erhan Saraç - Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
(Sanık)

ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı- Lefkoşa
- (Davayı İkame Eden)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Osman İlter Zeki ve Avukat
Enver Öztürk
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Ergül
Kızılokgil.


Yargıtay/Ceza No. 28/201-3
(Lefkoşa Ağır Ceza No: 5541/2012)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı - Lefkoşa
(Davayı İkame Eden)
- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Erhan Saraç-Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- (Sanık)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Ergül Kızılokgil
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Osman İlter Zeki ve Avukat Enver Öztürk.


Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Bah-ar Saner, Kıdemli Yargıç Nüvit Gazi ve Yargıç Musa Avcıoğlu'nun 5541/2012 sayılı davada 31.1.2013 tarihinde verdikleri karara karşı Başsavcılık ve Sanık tarafından yapılan istinaflardır.

----------

H -Ü K Ü M

Şafak Öneri: Bu istinafta, Mahkemenin hükmünü, Sayın Yargıç Narin F. Şefik okuyacaktır.

Narin F. Şefik: Huzurumuzda birleştirilerek dinlenen istinaf, 5541/2012 sayılı ceza davasında 1 ve 3. davalardan Sanığa verilen mahkûmiyet kararlarından ve 1.- dava için takdir edilen 4 yıl hapis cezasından kaynaklanmaktadır. Sanık, Yargıtay/Ceza 25/2013 ile alınan mahkûmiyet kararlarının yanlış, takdir edilen cezanın ise fahiş olduğunu ileri sürmekte; İddia Makamı ise, Yargıtay/Ceza 28/2013 ile Bidayet Mahkemes-inin Sanığı 2. davadan beraat ettiren kararının yanlış ve 1. dava için takdir ettiği 4 yıl hapis cezasının aşikar surette az olduğunu iddia etmektedir.

Sanık, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda 3 dava ile itham olmuştur.

İTH-AM OLUNDUĞU SUÇ
1.Dava
1. 3/62 Sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 205(1)(2)(3) ve 211(e) maddelerine aykırı adam öldürme.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanık, 18/01/2012 tarihinde, Ecevit Sokak Göny-eli'de, Uzun isimli Apartman önünde, yasaya aykırı bir fiil ile Alkın Coşkun'un boğazını sıkmak ve yüzüne kafa atmak suretiyle söz konusu şahsın yol içerisine düşüp başının üzerinden araba geçmesine sebebiyet vermesi sonucu mezkûr şahsın ölümüne sebep oldu-.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
2. Dava

2. 3/62 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 205(1)(2)(3) ve 211(e) maddelerine aykırı adam öldürme.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanık, 18/01/20-12 tarihinde, Ecevit Sokak Gönyeli'de, Uzun isimli Apartman önünde, yasaya aykırı bir fiil ile Alkın Coşkun'un boğazını sıkmak yüzüne kafa atmak suretiyle söz konusu şahsı yol içerisine düşürüp, yol içerisinde bırakarak başının üzerinden araba geçmesine se-bebiyet vermesi sonucu mezkûr şahsın ölümüne sebep oldu.


İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
3. Dava

3. Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 243. maddesine aykırı ciddi darp.

SUÇUN TAFSİLATI
Sanık, birinci davada- belirtilen tarih ve mahalde, kanuna aykırı bir fiil ile yani, birinci davanın suçun tafsilatında belirtilen şekilde Alkın Coşkun'un elleri ile boğazını sıkmak ve yüzüne kafa atmak suretiyle söz konusu şahsı darp edip hakiki bedensel incinmelerine sebebiye-t verdi.


Sanık, aleyhindeki ithamları kabul etmemiş, İddia Makamı ise davasını ispat etmek üzere 22 tanık dinletmiştir. Sanık, müdafaa maksatları için yeminsiz şahadet vererek, 1 tanık celbetmekle yetinmiştir.

Bidayet Mahkemesi, 31.1.2013 tarihli kar-arı ile, Sanığı aleyhine ikame edilen 1 ve 3. davalardan mahkûm etmiş, 2. davadan ise beraat ettirmiştir. Mahkeme, mahkûm ettiği 1. davadan Sanığa 4 yıl hapis cezası takdir etmiş, 3. davadan sadece Sanığın mahkûmiyetinin kaydedilmesine emir vermiştir.

- Ceza davasına konu olay, şu şekilde meydana gelmiştir:

18.1.2012 tarihinde saat 23.00 raddelerinde, Müteveffa, Tanık No.15 ile birlikte, Tanık No:15'e ait GD 039 plakalı aracı kullandığı bir esnada ve Sanığın kullanmakta olduğu CJ 599 plakalı aracın -arkasında seyretmekte iken, Gönyeli'de Tekar Aleminyum isimli iş yerinin köşesindeki kavşağı, Sanığın kullandığı CJ 599 plakalı aracın sol tarafından önüne geçerek dönmüştür. Müteveffanın sürdüğü araç ile, Sanığın aracını soldan geçmesi üzerine, Sanık, ken-disini soldan geçen araca selektör yakmıştır. Biraz ilerledikten sonra, Müteveffa, aracını Sanığın önünü kesecek şekilde yolda durdurup aracından inmiştir. Sanık da aracını durdurup aracından inmiştir. Sanık ile Müteveffa, CJ 599 plakalı aracın batı tarafı-nda buluştuktan sonra, aralarında meydana gelen olay neticesinde, Müteveffa Ecevit Sokak içerisine, Emare No.4 krokide X1 diye işaretlenen noktada yola düşmüştür. Müteveffanın yere düşmesinin akabinde, Sanık, Tanık No.15'e yöneldiği bir esnada ve Müteveff-anın yere düşmesinden 18-20 saniye kadar sonra, Gönyeli istikametinden gelen bir araç yolda yatan Müteveffanın başının üzerinden geçmiştir. Müteveffa başından aldığı yaralar neticesinde hayatını kaybetmiştir.

Bidayet Mahkemesi, 31.1.2013 tarihli kararınd-a, olay gecesi olay mahalline gelirken GD 039 plakalı aracı Müteveffanın kullandığı (Mavi 507), "Sanığın Müteveffanın kullandığı araca selektör yapması akabinde Müteveffanın durduğu ve durmasının akabinde arkasından gelmekte olan Sanığın da aracının durduğ-u ve her iki aracın Ecevit Sokak içerisinde Sanığa ait aracın Emare No.4 krokide belirtildiği üzere Müteveffanın kullandığı aracın ise onun önünde önlü arkalı olmak üzere durdukları"; "Müteveffanın araçtan inmezden önce Müdafaa Tanığı No.15'e 'kalk adamı e-neceğiz dövelim' demesi üzerine, her ikisinin de araçtan indiği, Sanığın da aracından indiği"; "Müteveffanın araçtan iner inmez Sanığa ağır küfürlerde bulunduğu ve Sanığı iteklediği"; "işbunların akabinde Sanığın Müteveffaya, Emare No.4 krokide X1 noktasın-da eliyle yakasından tutmak suretiyle temas ettiği ve akabinde Müteveffanın önce dizlerinin üzerine, bilahare de sırt üstü X1'de belirtildiği vaziyette yola düştüğü"; "yola düştükten sonra üzerinden araç geçinceye kadar yerde hareketsiz yattığı ve bilahare- üzerinden araç geçtiği"; ve Müteveffanın üzerinden araç geçtiği sırada Sanığın İddia Makamı Tanığı No.15'e taraf yürür vaziyette olduğu" yönünde bulgu yapmıştır.

Bidayet Mahkemesi, devamla, (Mavi 512)"itibar ettiğimiz şahadet ışığında Müteveffanın -boynunun sağ ve sol tarafındaki lezyonların Sanık tarafından sağ elinin kullanılıp boynunun sıkılması neticesinde meydana gelebileceğine"; "diz ve dirseklerdeki yaralanmaların ise yere düşmek suretiyle meydana geldiğine"; "ve Müteveffadaki tüm bu izlerin ö-lümünden kısa bir süre önce en fazla 6 saat içinde husule gelmiş olduğuna" bulgu yapmıştır.

Sanığın yeminsiz beyanının ve dinletiği tanığın şahadetinin "makul şüphe yaratmadığına", "meselenin esasını etkileyecek bir tahkikat eksikliği olmadığına" bu-lgu yapan Bidayet Mahkemesi, (Mavi 528) "Sanığın Müteveffanın boynunu sıkmak suretiyle Müteveffaya karşı kanunsuz bir eylemde bulunduğu ve bu eylemi ile Emare No.4'de belirtilen yol içerisinde X1 diye işaretli yere düşmesine sebebiyet verdiğine ve Sanığın -bu hareketinin meşru müdafaa teşkil etmediğine"; "Sanığın Müteveffaya kafa atmak suretiyle yere düşürüldüğü olgusunu İddia Makamının ispat edemediğine"; (Mavi 529), "yol içerisine düşürülen bir kimsenin kaldırılacağına yönelik cezai suç teşkil edecek kanun- maddesinin yokluğunda Sanığın bu hareketinin Fasıl 154 madde 205(2) anlamında fiilinin ihmal teşkil etmediğine" , "Müteveffanın ölümü Sanığın yapmış olduğu kanunsuz eylemden mütevellit olmayıp, Sanığın kanunsuz eylemi neticesinde yola düştükten sonra arac-ın geçmesine bağlı trafik kazası ile husulü mümkün künt kafa travması sonucu oluşan beyin doku hasarı neticesinde meydana" geldiğine; (Mavi 530) "Sanık Müteveffaya karşı kanunsuz eylemde bulunmamış olsaydı Müteveffanın ölmeyeceğine" de bulgu yapmış, devaml-a (Mavi 532), "Sanığın Müteveffayı düşürdüğü yerin bir kamu yolu olduğunu bildiğini ve kamu yoluna düşen bir kimsenin trafikte araçlar tarafından bir trafik kazasına methaldar olabileceğini öngörmesi gerektiğini ancak Sanığın bu durumun hilafına hareket et-tiğini" kabul ederek, bu hususlarda da bulgular yapmıştır.

Bidayet Mahkemesi, (Mavi 532) "Sanığın eylemine ilave olunan Müteveffanın üzerinden araba geçme olayının Sanığın hareketi ile meydana gelen netice arasındaki nedensellik bağını koparmadığına, Müt-eveffanın ölümüne Sanığın kanunsuz fiilinin esaslı ve ağırlıklı bir neden olduğuna" dair bulgusu neticesinde, Sanığı 1 ve 3. davalardan mahkûm etmiş, "yol içerisine düşen bir kimsenin kaldırılacağına yönelik cezai suç teşkil edecek kanun maddesi yokluğunda-" 2. davadan beraat ettirmiştir.

Sanık, mahkûmiyet kararına karşı 16, cezaya karşı 2 olmak üzere toplam 18 istinaf sebebi ile istinaf etmiş, İddia Makamı ise 2. davadan beraat kararına karşı 3, cezaya karşı 2 olmak üzere, toplam 5 istinaf sebebi ile isti-naf etmiştir.

İlk etapta 1. davadan verilen mahkûmiyet ve 2. davadan verilen beraat kararlarına karşı yapılan istinaf başlıkları irdelenecektir.

Yargıtay/Ceza 25/2013 ile mahkûmiyet kararlarına İstinaf Eden Sanığın, istinaf sebepleri 5 başlık altında -toplanabilir:
Sanık aleyhine getirilen 1 ve 3. davanın unsurları tatmin olmamıştır.
2. Tahkikat eksikliği vardır.
3. Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadeti hatalı
değerlendirmiştir.
4. Sanığın Müteveffaya karşı fiili, meşru müdafaa kapsamında
- olduğu halde, Bidayet Mahkemesi bunu kabul etmeyerek hata
yapmıştır.
5. Müteveffanın ölümü ile Sanığın filleri arasında illiyet
bağı olmadığı halde, Bidayet Mahkemesi illiyet bağının
kopmadığına karar verip Sanığı mahkûm etmekle hata-
yapmıştır.

İddia Makamının Yargıtay/Ceza 28/2013'de ileri sürdüğü 2. davadan beraat kararına karşı istinaf sebepleri tek başlık altında toplanabilir:

"Bidayet Mahkemesi, Sanığı 2. davadan beraat
ettirmekle hata etmiştir."

İstinafa konu ce-za davasındaki 1 ve 2. davaların her ikisi de Fasıl 154 madde 205 altında getirilmiştir. 205. maddenin unsurlarının tatmin olup olmadığı tezekkür edilirken, Sanık ve İddia Makamı tarafından her iki istinafta ileri sürülen, bu madde altındaki istinaf başlık-ları birlikte ele alınacaktır.

Sanığın itham edildiği 1 ve 2. dava, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 205. maddesi ile 211. maddelerini içerir.

Bu maddeler aynen şöyledir:

-Madde 205:

"(1) Any person who by an unlawful act or omission causes
the death of another person is guilty of the felony
of homicide.
(2) An unlawful omission is an omission amounting to
culpable negligence to discharge a duty, tho-ugh such
omission may not be accompanied by an intention to
cause death.
(3) Any person who commits the felony of homicide is
liable to imprisonment for life."

-"205. (1) Yasaya aykırı bir fiil veya ihmal ile başka bir şahsın ölümüne sebep olan herhangi bir şahıs, adam öldürme ağır suçunu işlemiş olur.
(2) Yasaya aykırı bir ihmal, öldürme kasdı olmamasına rağmen, bir vazifeyi ifa etmekte gösterilen cezaî suç- teşkil edecek bir ihmal derecesindeki ihmaldir.
(3) Adam öldürme ağır suçunu işleyen herhangi bir şahıs, ebedi hapis cezasına çarptırılabilir."


Madde 211:

"211. A person is deemed to have caused the death of
another person although his act -is not the immediate
or not the sole cause of death in any of the following
cases:


if he inflicts bodily injury on another which
causes surgical or medical treatment which causes death. In this case it is immaterial whether the treatment was proper or- mistaken, if it was employed in good faith and with common knowledge and skill; but the person inflicting the injury is not deemed to have caused the death if the treatment which was its immediate cause was not employed in good faith or was so employed wi-thout common knowledge or skill;
if he inflicts a bodily injury on another which
would not have caused death if the injured
person submitted to proper surgical or medical
treatment or had observed proper precautions as to his mode of living;
if by actual- violence or threat of violence he
causes a person to do some act which causes
his own death, such act being a mode of avoiding such violence or threats which under the circumstances would appear natural to the person injured;
if by any act or omission he- hastened the death
of a person suffering under any disease or injury which apart from such act or omission would have caused death;
if this act or omission would not have caused
death unless it had been accompanied by an act
or omission of the person ki-lled or of other
person."
-
"211. Bir kişi, ölümün, işlediği fiilin akabinde
olmadığına veya ölümün tek sebebi olmamasına rağmen,
aşağı-daki hallerin herhangi birinde, başka bir kişinin
ölümüne sebep olmuş sayılır :-
Başka bir kişiyi ölüme yol açan ameliyat veya tıbbi tedavi gerektiren bir biçimde yaralama. Böyle bir durumda, tedavi iyi niyetle ve genel bilgi ve beceri ile yapılmışsa- tedavinin doğru veya yanlış olması dikkate alınmaz; ancak, ölümün ani sebebi olan tedavi iyi niyetle yapılmamış veya genel bilgi veya beceri
olmadan yapılmışsa, yaralayan kişi ölüme
sebep olmuş sayılmaz ;

Başka bir kişiyi yaralaması, ancak y-aralıya
gerekli ameliyat veya tıbbi tedavi yapıldığı
veya yaşama şekli ile ilgili olarak gerekli
önlemlerin alınması halinde, yaranın ölüme
sebep olmaması;
Fiili şiddet kullanarak veya şiddet kullan-ma tehdidinde bulunarak , bir kişinin içinde bulunduğu koşullarda bu gibi şiddetten, şiddet tehdidinden kurtulmak için doğal olarak gördüğü bir fiilde bulunmak suretiyle kendi kendisinin ölümüne sebep olması;

Herhangi bir fiil veya ihmal ile, o fiil veya -ihmal olmasa idi dahi ölümle sonuçlanan bir hastalık veya yaradan mustarip bir kişinin ölümünü hızlandırması ;

(e) Bu fiil veya ihmalin, ölenin veya başka bir
kişinin bir fiil veya ihmali ile birlikte
yapılmadıkça ö-lüme sebebiyet vermemiş olması."


Yargıtay/Ceza 45/2004 (D.6/2005)'de ifade edildiği gibi, Müteveffanın ölümünün, Sanığın kanunsuz fiili neticesinde olduğu İddia Makamı tarafından makul şüpheden ari bir şekilde ispat edilmelidir; dolayısıyla, Mütevef-fanın ölümü ve Sanığın kanunsuz fiili arasında olgusal bir bağlantı bulunmalıdır.

Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadete göre, Müteveffa, kullandığı GD 039 plakalı aracı, Sanığın önünü kesecek şekilde durdurmuş ve Sanığı dövmek niyeti ile araçta-n inmiş ve Sanığa küfrederek Sanığa doğru yürümüştür. Sanık da aracından inmiş ve Sanığa ait aracın hizasında yol içerisinde, Sanık ile Müteveffa karşı karşıya gelmişlerdir.

Bidayet Mahkemesinin tarafsız tanık olarak kabul ettiği, Tanık No. 16 -ve 17 İrfan Karataş ve Mehmet Celebce'nin şahadetlerine göre, Sanık, Müteveffayı yakasından tuttuğu sırada, Müteveffa dizlerinin üzerine düşmüş ve daha sonra arka üstü yolun içerisine, Emare No.4 krokide X1 diye işaretlenen noktaya düşüp kalmıştır. Sanık M-üteveffanın düşmesinden sonra, Müteveffanın araçta birlikte bulunduğu Tanık No.15'e yönelmiştir. Bu esnada, Müteveffa yolun içerisinde yatır vaziyette iken, üzerinden 3. bir kişinin kullandığı bir araba geçmiştir. Müteveffanın ölümü Emare otopsi raporunda -da ifade edildiği gibi "trafik kazası ile husulü mümkün künt kafa travması sonucu oluşan beyin doku hasarı neticesinde" olmuştur. Yani Müteveffa başının üzerinden araba lastiği geçmesi neticesinde aldığı yaralardan ölmüştür.

Bu durumda, ilk etapta Mü-teveffanın ölüm nedeninin, başının üzerinden geçen araba lastiğinden aldığı yaralar olduğu ve bu aracı kullanan kişinin de Sanık olmadığı gerçeğinden hareketle, Müteveffanın ölümüne neden olan son fiilin, Sanığın fiili olmadığı açıktır. Ancak, Sanık ile Mü-teveffa arasında yukarıda izahı verilen olay yer almamış olsaydı Müteveffa, aracın üzerinden geçtiği yol içerisinde bulunmuş olmayacağından, Fasıl 154 madde 211(e) kapsamında, madde 205 maksatları bakımından Sanığın fiilinin ölüme neden olan son fiil olmad-ığı halde, Sanığın fiili veya ihmalinin Müteveffanın ölümüne neden olduğunun kabul edilmesinin mümkün olup olamayacağı incelenmelidir.

Fasıl 154 madde 211 ölüme sebep olma hallerini sıralar. Bu madde, hangi fillerin ölüme sebep olan fiilleri içerdiği-ni gösterir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada yer alan fıkra, 211. maddenin (e) fıkrasıdır. Madde 211 (e) altında, Sanığın fiilinin ölüme neden olduğunu kabul edilebilmesi için, söz konusu fiilin ölümün yegane nedeni veya ölümden hemen önceki neden- olmadığı hallerde, Sanığın fiilinin tek başına ölüme neden olamayacağı, ancak Sanığın fiilinin, ölenin veya başka kişilerin filleri ile birlikte ölüme neden olduğuna kanaat getirilmesi gerekir.

Sanık ile Müteveffanın karşı karşıya gelmesinden sonra,
Müte-veffa yolun içerisine düştüğü zaman ölmemişti ve hayatta idi. Müteveffa, asfalt üzerine düşmesi neticesinde ölmemiştir. Yani müteveffayı Sanık darp etmiş olsa dahi, Müteveffa direkt Sanığın darp fiilinden ölmemiştir. Müteveffa düştüğü yerde yatırken, 3. bi-r kişinin kullandığı aracın lastiğinin başının üzerinden geçmesi neticesinde aldığı yaralardan ölmüştür. Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadette, 3. kişi ile Sanığın ve Müteveffanın bağlantısı olduğu iddiası yoktur. 3. kişi tesadüfen o gece, o vakitte -o güzergahı kullanan birisidir.

Bu durumda, ilk önce karar verilecek husus, Müteveffanın yolda bulunmasına Sanık neden olmuş olsa dahi, Müteveffanın üzerinden 3. bir şahsın kullandığı bir arabanın geçmesi neticesinde ölmesi halinde, Sanığın fiili ile- ölüm arasında illiyet bağının kopup kopmadığıdır. (Has the chain of causation been broken?) 3. kişinin fiili, Sanığın fiilinin doğal ve önlenemez bir sonucu olması halinde, illiyet bağı kopmaz ve devam eder ve ancak o zaman, Müteveffanın X1 noktasında bu-lunmasına Sanığın neden olup olmadığına karar verilmesi gerekir.

İlliyet bağı (causation) ile ilgili içtihatlara bakıldığı zaman, ölüme neden olan son olayın daha önceki olaylardan bağımsız bir olay olması halinde, illiyet bağının genellikle koptuğun-un kabul edildiği görülmektedir.
Bu konu ile ilgili Rv. Pagett 1983 76 Cr. Appr 279
Davasında, sayfa 288'de şu sözler yer alır:

"where, although an act of the accused constitutes
a causa sine qua non of (or necessary condition for)
-the death of the victim, nevertheless the intervention
of a third person may be regarded as the sole cause
of the victim's death, thereby relieving the accused
of criminal responsibility. Such intervention, if it
has such an effec-t, has often been described by lawyers as a novus actus interveniens. We are aware that this time-honoured Latin term has been the subject of criticism. We are also aware that attempts have been made to translate it into English; though no simple translati-on has proved satisfactory, really because the Latin term has become a term of art which conveys to lawyers the crucial feature that there has not merely been an intervening act of another person, but that that act was so independent of act of the accused -that it should be regarded in law as the cause of the victim's death, to the exclusion of the act of the accused."


(Sanı-ğın fiili mağdurun ölümüne neden olmuşsa da,
yani bu fiil olmasa mağdur ölmeyecekseydi de, 3.
bir kişinin araya girmesi halinde, ölüme sadece
3. kişinin neden olduğu kabul edilebilir ve
böylece Sanık cezai sorumluluktan kurtulur.
Böyle bir müdahale Avu-katlarca "novus actus interveniens" olarak izah edilir. Bu eski latince
söz dizisi çok tenkit edilmektedir. Bu kelime
dizisinin hiçbir tercümesi tatmin edici olmamıştır.
Bu latince söz dizisi bir sanat terimi olmuştur ve Avukatlara 3. bir kişinin müdahale- eden fiilinin
sadece müdahale olmadığı, 3. kişinin fiilinin
Sanığın fiilinden bağımsız bir fiil olduğu ve dolayısıyla hukuken 3. kişinin bu fiilinin
Sanığın fiilini dışlayarak mağdurun yegane ölüm
nedeni olduğunu izah etmektedir.)


Smith and Hog-an Criminal Law 2nd edition, sayfa 187 ve 188'de şu görüşe yer verilmiştir:

"Difficult problems may arise where, D has inflicted
an injury on P, some other act or event intervenes
before death. A number of cases must be distinguished.
- ................................................
1. .............................................
2. .............................................

3. P dies as the result of some act or event which
would not have occurred but for t-he infliction of the
injury by D. This is more difficult and two situations
must be distinguished.
Cases where death from the subsequent act or
event was the natural consequence of D's act that is,
it was foreseeable as likely to occur in the- normal
course of events. Here D may be held to have caused
the death.
Cases where death from the act or event was
not the natural consequence of D's act. Here D is not
liable for homicide.
These propositions (a) and (b) see-m to be the
explanation of the examples given by Perkins:
[(1946) 36. J.Cr. L. & Cr. 393].


"... if one man knocks down another and goes away leaving his victim not seriously hurt but unconscious, on the floor of a building in which
- the assault occured, and before the victim recovers consciousness he is killed in the fall of the
building which is shaken down by a sudden
earthquake, this is not homicide. The law
attributes such a death to the 'Act of -God' and
not to the assault, even if it may be certain that the deceased would not have been in the building at the time of the earthquake, had he not been rendered unconscious. The blow was the occasion of the man's being there, but the blow was -not the cause of the earthquake, nor was the deceased left in a position of obvious danger. On the other hand if the blow
had been struck on the seashore, and the assailant had left his victim in imminent peril of an incoming
tide which- drowned him before consciousness
returned, it would be homicide."

P's being drowned in the latter example was a
"natural" consequence of D's action, that is, a
consequence which might be expected to occur in
the normal c-ourse of events. P's being killed by
the falling building in the former was an abnormal
and unforeseeable consequence.
The position seems to be the same where human intervention is involved, whether that intervention
be intentional, -negligent or merely accidental. The
surgeon to whom the injured P is taken for an
operation, deliberately kills him; or the ambulance driver, taking P to the hospital, negligently drives
into a canal and drowns him; or a careless nurse
-gives him a deadly poison in mistake for a sleeping
pill; or, as in a Kentucky case, Bush v. Commonwealth
the medical officer attending P inadvertently infects
him with scarlet fever and he dies of that. None of
these is an act which -might be expected to occur in
the ordinary course of events and they free D from liability. But if the injured P is receiving proper
and skilful medical attention and he dies from
the anaesthetic or the operation D will be liable.
- The receipt of such medical attention may be regarded
as the natural consequence of the infliction of the wound."


(Sanığın maktule zarar verdiği ancak ölümden önce
başka bir fiil veya olayın ortaya çıktığı durumlarda
sorun çıkmaktadır. Bu nede-nle, bir kaç olayın ayırt
edilmesi gerekir.
1. .................................................
2. .................................................
3. Maktul bir fiil veya olay neticesinde ölür ancak
bu fiil veya olay, Sanık maktule zarar verme-miş
olsa, meydana gelmeyecekti. Bu durum ile ilgili
2 olasılığın ayırt edilmesi gerekir.

Ölüm ile neticelenen 2. olay, 1. olayın
doğal sonucu olduğu zaman, yani normal
koşullarda böyle bir olayın olabileceğinin öngörülebileceği durumlarda, sa-nığın ölüme
neden olduğu kabul edilir.
Ölüm ile neticelenen olayın sanığın fiilinin
doğal bir neticesi olmadığı zamanlarda
sanığın ölüme neden olduğu kabul edilmez.


Bu iki sav Perkins'ın verdiği örneklerin izahatıdır:

"Bir adam b-aşka bir adamı darp esnasında düşürür
ve ciddi yaralanmamış ancak bayılmış olan mağduru
bir binada yerde bırakır; mağdur ayılmadan, ani
bir deprem neticesinde bina yıkılır ve adam ölürse,
bu adam öldürme değildir. Hukuk bu ölümün doğal
afet nedeniy-le meydana geldiğini kabul eder, darp
olmamış olsa mağdurun deprem anında baygın bir
şekilde binada olmayacağı kesin olsa dahi, ölümün
darp neticesinde meydana geldiğini kabul etmez.
Darp adamın orada bulunmasının nedenidir, ancak
darp depremin ol-masına neden olmamıştır ve mağdur
bariz bir tehlikede bırakılmamıştır. Diğer taraftan
darp fiili deniz kenarında yer alsa ve saldırgan
mağduru geleceği kesin bir gelgit tehlikesi ile
karşı karşıya bıraksa ve bunun sonucu mağdur
ayılmadan boğulsa, b-u adam öldürme olarak kabul
edilir."

Mağdurun ikinci örnekte boğulması, Sanığın fiilinin
doğal bir neticesidir, yani böyle bir sonucun normal
koşullarda olabileceği beklenebilir. Birinci örnekteki
mağdurun yıkılan bina içerisin-de ölmesi anormal ve
öngörülmeyen bir sonuçtur.

Durum insani müdahale olduğu zaman da aynıdır.
Müdahale kasıtlı, ihmalkar veya sadece kazaen olsa
da. Yaralının götürüldüğü doktor, yaralıyı kasıtlı
olarak öldürürse; ambulans -şöförü yaralıyı hastahaneye
götürürken ihmalkarane bir şekilde kanala sürer ve
yaralıyı boğarsa; dikkatsiz bir hemşire uyku hapı
yerine öldürücü bir zehir verirse; veya Bush v.
Commonweath davasında olduğu gibi, bir sağlık memuru,
- mağdura yanlışlıkla kızıl hastalığı bulaştırırsa ve
mağdur kızıldan ölürse. Bunların hiçbiri normal
koşullarda olması beklenmediği için Sanığa sorumluluk
vermez. Ancak mağdur doğru dürüst ve bilgili tıbbi
bakım alırken, anastez-i veya ameliyattan ölürse,
Sanık sorumlu olur. Tıbbi bakım almak yaralamanın
normal bir neticesi olarak kabul edilir.)

Yine Rv. Dalby 1982 (74) Cr. App.R 348 davasında, sayfa
351 ve 428'de şu görüşe yer verilmiştir:

"....the difficu-lty in the present case is that
the act of supplying a scheduled drug was not an
act which caused direct harm. It was an act which
made it possible, or even likely, that harm would
occur subsequently, particularly if the drug was -supplied to somebody who was on drugs. In all the reported cases, the physical act has been one which inevitably would subject the other person to the
risk of some harm from the act itself. In this
case, the supply of drugs would itself have c-aused
no harm unless the deceased had subsequently used
the drugs in a form and quantity which was dangerous.
In the judgment of this Court, the unlawful act of supplying drugs was not an act directed against the person of O'such and the -supply did not cause any
direct injury to him. The kind of harm envisaged
in all the reported cases of involuntary manslaughter
was physical injury of some kind as an immediate and inevitable result of the unlawful act, e.g. a blow on th-e chin which knocks the victim against a wall causing a fractured skull and death, or threatening with a loaded gun which accidentally fires, or dropping a
large stone on a train (D.P.P. v. NEWBURY, (supra) or threatening another with an open razor -and stumbling with death resulting (LARKIN, supra). In the judgment
of this Court, where the charge of manslaughter is
based on an unlawful and dangerous act, it must be an act directed at the victim and likely to cause immediate injury, howeve-r slight."


(Buradaki zorluk, uyşturucu madde temin eden davranışın direkt olarak zarar vermemiş olmasıdır. Böyle bir davranışın, ileride, bilhassa uyuşturucu maddenin uyuşturucu kullanan bir kişiye verilmesi halinde,
zarar verilmesini, mümkün -veya muhtemel yapmıştır. İçtihatlarda, fiilin kendisi kişiyi, kaçınılmaz olarak, zarar görme riskine koymuştur. Bu davada, uyuşturucu madde temini maktul uyuşturucuyu miktar ve kullanış şekli olarak tehlikeli bir şekilde kullanmamış olsaydı, hiçbir zarar v-ermeyecekti. Uyuşturucu madde temin etme kanunsuz fiili maktulün şahsına yönelik bir fiil değildi ve uyuşturucu temini maktule direkt bir zarar vermiş değildir. Kasıt olmadan adam öldürme davalarında tahayyül edilen zarar, kanunsuz fiilin kaçınılmaz ve
- en yakın neticesi olacak bir fiziki yaralanmadır. Örneğin çeneye vurulan bir yumruk neticesinde mağdurun duvara vurarak kafasını çatlatması ve ölmesi, yanlışlıkla ateş alan dolu bir ateşli silahla tehdit etme; bir trenin üzerine büyük bir taş düşürme; -
mağduru bir açık ustura ile tehdit ederken, tökezleme neticesinde ölüme neden olmak gibi. Adam öldürme suçu kanunsuz ve tehlikeli bir fiile dayandırılıyorsa, bu fiilin mağdura yönelmiş olması, ve ne kadar hafif olsa da, derhal zarara neden olması ge-rekir.)


Yine Rv Latif 1996 1 AER 353; davasında sayfa 364'de şu sözler yer alır:

"...the free, deliberate and informed intervention of a second person, who intends to exploit the situation created by the first, but is not acting in concert wit-h him, is held to relieve the first actor of criminal responsibility (see HLA Hart and T Honore Causation in Law (2nd edn, 1985).pp 326ff; Blackstone Criminal Practice (1995) pp 13-15, para A1.27-A1.29)"


(Bir ikinci kişinin, birincinin sebep olduğu
- durumu istismar etmek için serbest, kasıtlı ve
bilinçli müdahalesi, birinci kişi ile birlikte
hareket etmedikten sonra, birinci kişiyi cezai
sorumluluktan kurtarır.)

H.L.A Hart and Tony Honoré'nin Causation in the Law
isi-mli eserinde (2nd edition), sayfa 77'de şöyle denmektedir:


"...A hits B who falls to the ground stunned and
bruised by the blow, at that moment a tree
crashes to the ground and kills B. A has
certainly caused B's bruises but not his death:"


(A -B'ye vurur ve B yere düşer. Morarmış ve
sersemlemiştir. O an bir ağaç yere düşer ve B'i
öldürür. A kesinlikle B'deki morarmalara neden
olmuştur, ancak ölümüne neden olmamıştır.)


Sayfa 326'da ise şu sözler yer alır:

"The free, deliberate, and informe-d intervention
of a second person, who intends to exploit the
situation created by the first, but is not acting
in concert with him, is normally held to relieve
the first actor of criminal responsibility. One
must distinguish, however, the situatio-n where
the first actor's conduct was sufficient in the
existing circumstances to bring about the harm
(e.g. a mortal wound in the sense defined in
Chapter VIII) from that where it was not sufficient
without the intervention of the second actor."

-
(2. bir kişinin, 1. olay ile bağlantılı hareket
etmeyerek, 1. olaydan çıkan durumu istismar etmek
niyeti ile serbest, kasıtlı ve bilinçli müdahalesi
genelde 1. olayın aktörünü cezai sorumluluktan
kurtarır. Ancak 1. aktörün fiilinin, mevcut durumda
öl-dürücü zararın oluşması için yeterli olduğu ve
2. bir aktörün müdahalesi olmadan yeterli olmadığı
durumlar arasında ayırım yapılmalıdır.)
Ölüme neden olan ikinci olay birinci olayın doğal bir sonucu ise, yani birinci olaydan sonra ikinci olayın ol-ması normal koşullarda öngörülebilen bir olay ise, birinci olaydan sorumlu olan kişi ikinci olay neticesinde vukubulan sonuçlardan da sorumlu olur ve illiyet bağı (chain of causation) kopmaz. Ancak ikinci olayın olması, normal koşullarda beklenen bir olay -olmadığı zaman, illiyet bağı kopar ve birinci olaydan sorumlu olan kişinin ölüm ile ilgili cezai sorumluluğu kalmaz.

Huzurumuzdaki olayda, Sanık ile Müteveffa Ecevit Sokak'ta karşı karşıya geldikten sonra, Müteveffa, Ecevit Sokak içerisine başı kuzey-e bakacak şekilde düşmüştür. Emare No.4 kroki ve dizine bakıldığı zaman, Müteveffa, Uzun Apartmanı önündeki apartmanın kaldırımına sol ayağı 1.30m mesafede, baş kısmı kaldırım kenarına daha yakın, elektrik direğinden 7.50m mesafede ve olay mahallinde park -edilmiş bulunan Sanığa ait CJ 599 plakalı aracın doğu kısmında yerde bulunmuştur. 6.30m genişliğindeki yolun içerisine bırakılan CJ 599 plakalı aracın ön sağ köşesi ile kaldırım arasında 4.20m mesafe bulunmakta idi. Aracın sağ arka köşesi ile Müteveffa ar-asında 1.60m mesafe vardı. Aynı noktadan kaldırıma olan mesafenin ise, ölçekli krokiden 3.70m olduğu anlaşılmaktadır. Müteveffanın başının üzerinden geçtiği iddia edilen aracın genişliğinin ise 1.50m olduğu Emare No.4'e ekli dizinde belirtilmiştir.

B-ir yolun içerisinden bir araç geçmesi doğal, makul ve beklenilir bir olay olmakla birlikte, bir yolun içerisinde veya yolun kenarında bir kişinin yatır vaziyette bulunması halinde bir araç sürücüsünün bu kişiyi görmemesi veya gördükten sonra yine de yoluna- devam ederek, kişinin üzerinden geçmesi doğal makul ve beklenilir bir olay olarak kabul edilemez.

Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadete göre, Müteveffanın başının üzerinden geçtiği tespit edilen aracın sürücüsü tespit edilerek, aleyhine Fasıl 154 m-adde 210 altında bir ceza davası ikame edilmiştir.

İddia Makamı Tanığı No.14 Müfettiş Muavini Evrim Belge, şahadetinde, olayın trafik boyutunun tahkikatını yaptığını söylemiş ve şahadetinde (Mavi 187 ve 188), olayın gece olduğunu, olay yerinin yeterli -şekilde aydınlatılmış olduğunu, olay yerinde sokak lambası bulunduğunu belirtmiştir. Aynı Tanık şahadetinde, Müteveffanın araç sürücüsünün görüş mesafesi içerisinde olduğunu ve görüş mesafesini katettikten sonra, Müteveffanın üzerinden geçtiğini, dikkatli -davranmış olsaydı, böyle bir kazayı engelleyebileceğini, muhtemelen şahsı son anda gördüğünü ve kurtarmayı denerken başının üzerinden geçtiğini izah ettikten sonra, Müteveffa için "düz gelen bir aracın görebileceği bir pozisyondaydı" demiştir. Tanık, görüş- mesafesini ölçmediğini, ancak görüş mesafesinin 120-160 metre arasında olduğunu ifade etmiştir. Bu şahadet ışığında, Müteveffanın üzerinden aracı ile geçtiği iddia edilen kişinin, yolun içerisinde birisinin yattığını gördüğü halde durmadığı, İddia Makamı -tarafından iddia edilmekte olduğu anlaşılmaktadır. Esasen Emare No.4 krokide verilen ölçülerden, yol kenarında bırakılmış CJ 599 plakalı araç ile Müteveffanın yattığı yer arasındaki 1.60 metre mesafeden 1.50 metre genişliğindeki bir aracın, araca veya Müte-veffaya dokunmadan geçmesi çok muhtemel görülmez. Ancak yerde yatan birini gören bir sürücünün durması beklenir. 3. kişinin, Müteveffanın başının üzerinden geçmekteki davranışının cezai sorumluluğu bulunup bulunmadığı bu davanın konusu değildir; bu bağlamd-a önemli olan, huzurumuzdaki Sanığa yöneltilen iddialardır. İddia Makamı, Sanık aleyhindeki olguları sunarken, 3. kişinin Müteveffanın üzerinden geçmemesinin mümkün olduğunu, Müteveffanın yolun içerisinde yatırken görülebileceğini ifade etmektedir. İddia M-akamı, 3. kişinin Müteveffanın üzerinden geçmekten başka bir alternatifi olmadığını iddia etmemektedir. İddia Makamı ileri sürdüğü iddialarla illiyet bağının koptuğunu kabul etmektedir. 3. kişinin iddia edildiği şekildeki davranışı, yukarıda verilen içtiha-tlardan görüldüğü gibi, Sanıktan bağımsız, bilinçli bir 3. kişinin hareketi kapsamına girdiğinden, Sanığın fiili nedeniyle Müteveffa yolun içerisine düşmüş olsa dahi, Sanığın ancak düşmede yaralanma olması halinde, yaralanmaya sebep olduğu kabul edilebilir-, ancak ölüme sebep olduğu kabul edilemez. Ölüme sebep olan, 3. kişi olan araç sürücüsüdür. Yukarıda ifade edildiği gibi, araç sürücüsünün Müteveffanın ölümüne olgusal olarak sebep olduğu kabul edilmekle birlikte, yasal açıdan bu ölüm için cezai sorumlul-uk taşıyıp taşımadığı bu davanın konusu değildir. O husus, ilgili kişi aleyhine ayrı bir dava ikame edildiğinden o davada karara bağlanacaktır. Sanığın fiili ve Müteveffanın ölümü arasındaki illiyet bağının, İddia Makamı tarafından Sanık aleyhine ileri sür-ülen olgulardan görüldüğü gibi, kopmuş olduğu kabul edilir.

İddia Makamı Tanığı No. 14 Evrim Belge, olayın tahkikat memuru şahadetinde, araç sürücüsü ile ilgili şunları söylemiştir:

"S: Müteveffanın krokide görüldüğü nokta (x)1 noktası
olay anın-da aydınlık bir nokta mıydı, ışıklı bir
nokta mıydı?
C: Yeterli görüntünün olabileceğini, yani yeterli
derecede aydınlatmanın olduğu bir bölgeydi.
Sokak lambaları mevcuttu.

Mahkeme: (x)1 noktası ışıklı mıydı soru?
Av. Enver: Evet.
S: Pek-i müteveffanın yerde olduğu düzeltiyorum şöyle
sorayım, tespitlerinize göre araç müteveffaya
çarpan araç nasıl çarptı, nasıl oldu çarpma şekli?
C: Şahıs yerde yatır vaziyetteydi. Daha sonra araç
muhtemel son anda fark etmiştir ve kurtarmayı-
denerken başının üzerinden geçmesi ile
neticelenmiştir.
S: Yani o 100 metre, 150 metre, 120 metre olabilir
görüş mesafesi dediği mesafeyi katetti o araç ve
müteveffanın üzerinden geçti öyle değil mi?
C: Evet.
S: O dikkatli tedbirli- yola bakan bir sürüş yapsaydı
her kimse bu kazayı engeleyebilir miydi?
C: Evet engeleyebilirdi."

İddia Makamı, 3. kişinin dikkatsiz ve Sanıktan bağımsız hareket ettiğini kabul etmektedir. Makul olarak aydınlanmış ve en az 120 metrelik görüş mes-afesi bulunan bir güzergahta, yolu kullanan bir aracın sürücüsünün yerde yatan birisini görmeyeceği, makul olarak öngörülecek bir durum değildir. Bu koşullarda yolda yatan bir kişinin üzerinden aracın tekerleğinin geçmesi, Müteveffa yola düşürülmüş olsa bi-le, düşürülmesinin doğal, makul ve beklenebilinir bir sonucu değildir.

3. kişinin kullanımında bir aracın, Müteveffanın yere düşmesinden kısa bir süre sonra da olsa, Ecevit Sokak'tan geçmesi ve yolda yatar vaziyette bulunan Müteveffanın üzerinden aracın- lastiği ile geçmesi, Müteveffanın yolun içerisine düşmesi olayının makul ve doğal sonucu değildir. Bu durumda, Sanık, Müteveffanın Ecevit Sokak'ta yatır vaziyette olmasına neden olmuş olsa dahi, İddia Makamı tarafından Fasıl 154 madde 210 altında aleyhine- dava ikame edilen, 3. bir kişinin kullanımındaki bir aracın üzerinden geçmesi neticesinde gerçekleşen ölümden, Sanığın sorumlu tutulması mümkün değildir.

Müteveffa işlek bir yolun içerisine gelmekte olan bir aracın önüne düşürülmüş olsa ve düştükten hem-en sonra bir aracın üzerinden geçmesi halinde, sürücünün yerde yatan kişiyi görme veya durma olasılığı olmadığı kabul edilerek, aracın yolda yatan kişinin üzerinden geçmesi, düşürülmenin doğal bir neticesi sayılabilirdi. Ancak, Bidayet Mahkemesi huzuruna, -İddia Makamı tarafından sunulan şahadet ışığında böyle bir sonuca varmak mümkün değildir.

Araç sürücüsünün durabileceğini kabul eden İddia Makamı, araç sürücüsünün ihmalkar davrandığını ileri sürmektedir. Böyle bir olgu, Sanığın Müteveffayı yola düşü-rmüş olması halinde dahi, Sanığın fiili ile Müteveffanın ölümü arasındaki illiyet bağını koparmaktadır. Bu durumda, Sanığın, fiili ile Müteveffanın yolda bulunmasına neden olmuş olması dahi, Sanığın madde 205 ve 211 (e) kapsamında, Müteveffanın ölümüne ned-en olduğunu kabul etmek mümkün değildir.

Dolayısıyla, Sanığın Müteveffayı darp etmiş olması halinde dahi, Sanığın bu fiilinin, Fasıl 154 madde 205 altında Müteveffanın ölümüne neden olduğu kabul edilemez. Bu durumda, Sanığı Fasıl 154 madde 205 altında -ikame edilen 1. davadan mahkûm eden Bidayet Mahkemesi hata yapmıştır. Söylenenler ışığında, Sanık, 13. istinaf sebebinde muvaffak olmuştur.

Netice itibarıyla, Bidayet Mahkemesi, Sanığı 1. davadan mahkûm etmekle hata yaptığından, Bidayet Mahkemesinin -1. dava ile ilgili mahkûmiyet kararı iptal edilir ve Sanık aleyhine ikame edilen 1. davadan beraat eder. Bu netice ışığında, mahkûmiyet kararı ile ilgili ileri sürülen diğer istinaf sebeplerinin incelenmesine gerek kalmamıştır.

Bidayet Mahkemesi, San-ığı, aleyhine ikame edilen 2. davadan beraat ettirmiştir. Bu karara karşı, İddia Makamı istinaf etmiştir. 2. dava yine Fasıl 154'ün 205. maddesi altında, Sanığın Müteveffayı yol içerisine düşürüp, yol içerisinde bırakarak, başının üzerinden araba geçmesine- sebebiyet verme tafsilatını içermektedir. 1. dava ile ilgili tüm söylenenler 2. dava için de aynen geçerli olduğu için, Bidayet Mahkemesinin farklı gerekçe ile de olsa Sanığı 2. davadan beraat ettirmekle hata yaptığı kabul edilemez. Bu durumda İddia Makam-ı tarafından Yargıtay/Ceza 28/2013'de, bu başlık altındaki istinaf sebepleri ret ve iptal edilir.

Sanık aleyhine getirilen 3. dava, 243. maddeye aykırı hakiki bedensel incinmeye sebebiyet veren ciddi darp suçunu ihtiva eder. Sanık elleri ile Alkın Co-şkun'un boğazını sıkmak ve yüzüne kafa atmak suretiyle adı geçen kişiyi darp ederek, hakiki bedensel incinmesine sebep vermekle itham edilmiştir.

Bidayet Mahkemesi, İddia Makamının, Sanığın, merhum Alkın Coşkun'a kafa attığını ispat ettiğini kabul e-tmemiştir. Bu durumda sadece, Sanığın, Alkın Coşkun'un boğazını elleri ile sıkmak suretiyle adı geçen şahsı darp ederek, hakiki bedensel incinmesine sebep olup olmadığı noktası incelenecektir.

Bu durumda, Sanığın, Müteveffanın boğazını sıktığının -kabul edilmesi halinde, bunun Fasıl 154 madde 243 kapsamında bir fiil olup olmadığına karar verilmesi gerekir.

Sanık ile Müteveffanın, Ecevit Sokak'ta karşı karşıya geldiğini gören ve bu konuda şahadet veren Tanık No. 15,16 ve 17 vardır. Sanık da bu -konuda yeminsiz beyanda bulunmuştur. Bidayet Mahkemesi huzurunda, ayrıca, Sanığın Müteveffanın boynunu sıktığı noktasında şahadet veren Müteveffa üzerinde otopsiyi yapan Tanık No.6 Dr. İdris Deniz ile aynı konuda şahadet veren Müdafaa Tanığı Doç. Dr. Çetin- Lütfi Baydar'ın şahadetleri vardır.

Bidayet Mahkemesi, huzurundaki tüm şahadeti tezekkür ettikten sonra, Mavi 512'de "... itibar ettiğimiz şahadet ışığında Müteveffanın boynunun sağ ve sol tarafındaki lezyonların Sanık tarafından sağ elinin kullanıl-ıp boynunun sıkılması neticesinde meydana gelebileceğine; diz ve dirsek-
lerdeki yaralanmaların ise yere düşmek suretiyle meydana geldiğine; ve Müteveffadaki tüm bu izlerin ölümünde kısa bir süre önce en fazla 6 saat içinde husule gelmiş olduğuna bulgu yap-ılır" demiştir.

Gerek Tanık No.15, gerekse Tanık No.16 ve 17, Sanığın dizlerinin üzerine düştüğünü gördüklerini ve daha sonra arkaya doğru düştüğünü söylemişlerdir.

Tanık No.16, Sanığın Müteveffayı yakasından tuttuğunu ve Müteveffayı yere bıraktığı-nı da, Mavi 253'de söylemiştir:

"S: Peki o akşam salonda oturuyorduk dediniz.
Sonra ne oldu?
C: Sonra işte dışarıda bağrışma sesleri geldi ve
dışarıya baktım. Zaten pencereye yakın olduğum
için ilk önce ben baktım. Ondan sonra tam evin
-karşısında iki arabanın durmuş olduğunu gördüm.
Ondan sonra zaten biraz daha yol içine doğru
baktığımda işte zanlının diğer vefat eden gencin
yakasından tutmuş şekilde yere bıraktığını gördüm.
Ondan sonra diğer o ölen gencin arkadaşı va-rdı
işte. O bir şeyler söyledi. Ona doğru yürüdü şeye
doğru. Orda aleminyum fabrikası var. Oraya doğru
bir kaç adım kaçtı. Sonra tekrar döndü. O sırada
işte arabanın geçtiğini gördüm yerde yatan gencin
üzerinden."

İstintakta is-e aynı tanık şöyle demiştir: (Mavi 265)

"S: Bir da dediniz ki şahadetinizin başında Sanığın
elleri yakasındaydı. Tam olarak gördüğünüzü
mahkemeye gösterebilir misiniz?
C: Yakasından tutmuş şekilde yere bıraktığını gördüm.
S: Şimdi tuttu den ama- yani tam nasıl tuttu?
C: Buralarından tuttu.

Başkan: Şimdi tabi kayda nasıl geçecek buraları.
Yani tanımlanması lazım.


Av. Enver¨Göğüs hizasından iki yakasını gösterir
iki eli ile göğüs hizasını gösterir.

Başkan: Evet onu tanımlayın siz kendi k-elimeleriniz
ile biz müdahale etmeyelim.

Tanık: Göğsünden işte burasından.

Başkan: Göğüs hizasından iki eli ile tuttu.

Tanık: Tutmuştu yere bıraktığını gördüm."

Mavi 275'de ise;
"S: Ben size derim ki, rahmetli sanığın üzerine
saldırmıştı sanık- da onu engellesin diye ellerini
uzatmıştı siz bunu gördünüz ne dersiniz?
C: Bilmiyorum, orasını bilmiyorum ben sadece
gördüğümü söylerim.
S: İşte o gördüğünüz esnada sanık onu engellemeye
çalışırdı?
C: Olabilir yani."

demiştir.


T-anık No.17 Mehmet Celebce ise şahadetinde, Müteveffanın tam yere düştüğü anı gördüğünü, yere düştükten sonra yerde baygın yattığını, ancak Sanık ile Müteveffanın arasında geçen olayı görmediğini söylemiştir.

Tanık No.15, olayı tam görmediğini söylemekle -birlikte, Müteveffanın araçtan inip, Sanık ile 'laf tartışmasına girdiğini', "rahmetliğin Erhan'ı iteklediğini" ve Sanığın Müteveffaya kafa attığını söylemiştir. Tanık No.16, bu yönde şahadet vermemiştir. Bidayet Mahkemesi huzurundaki tüm şahadet neticesin-de, görme ve izleme fırsatı bulduğu Tanık No.15'in şahadetine itibar etmemiştir.

Otopsiyi yapan Tanık No.6'nın şahadetini, Bidayet Mahkemesi, detaylı bir şekilde incelemiştir. Bu Tanık, şahadetinde, Mavi 107'de Müteveffanın boynunda tespit ettiği lez-yonu şu şekilde izah etmiştir:


"S: Bu el ile parantez içinde ifadesine niçin ihtiyaç
duydunuz?
C: Boyun bölgesi bir kişide direkt kendinin bir yere
çarpabileceği, düştüğünde bir nesneye çarpabileceği
en düşük ihtimali olan bölgelerdir. H-iç kimse
düştüğü zaman bir yere boynunu bu lezyonların
olduğu kısmını çarpmaz. Yani yer olarak korunaklı
bir yerdir ve bu kişide tespit ettiğim boyun sağ
tarafı lades kıkırdağı üzerinde tespit ettiğim
lezyon oluşumu itibarıyla bir -başparmağın lezyonu
ile tıpatıp uyumludur. Niye elle dedim. Bir diğeri
de boyuna gelecek sert travmalar bu kısım da
dışarıda da bir lezyona neden olacaktır. Burada
ise dış muayenede hiçbir bulguya rastlamamışız.
Sadece iç kısımda lade-s kıkırdağının üzerinde bir
ekimoz ve kanama görmüşüz. Dolayısıyla hem dışarıda
bir lezyona rastlamamamız, hem de boyun sol
taraftaki lezyon ile boyun sol taraftaki lezyonlar
ile boyun sağ taraftaki lezyonların birlikte
konumunu de-ğerlendirdiğimizde bir elle oluşumu
ihtimalini oldukça kuvvetlendirmektedir.
S: Bu tek seçenek midir?
C: Bu lezyonlar için evet derim.
S: Başka hiçbir şekilde oluşamaz mı?
C: Bu lezyonlar için evet."


Mavi 109'da ise, bu lezyonun, ölümden ne -kadar önce olmuş olabileceğini izah etmiştir:

"S: Bir nokta da bu lezyonların oluşumu ile ilgili
zaman konusunda kesin bir zaman vermek mümkün mü?
C: Lezyonlarda kanamanın aktif olarak ben otopsideyken
kanama olması, herhangi bir pıhtı parçacığ-ı, bir
pıhtı görünümü olmaması nedeniyle ölümüne çok
yakın bir zaman diyorum.
S: Ne kadar?
C: Örnek de veriyorum. Bir küçücük yara 12 saatte
kabuk yapar diyorum. Ne kabuklanma var, ne pıhtı
oluşumu var, geriye dönük olarak size %100 12
- saat, 10 saat diyemem. Ama kanamanın olması
nedeniyle bir aktif kanama görüyor olmam nedeniyle
ölümüne çok yakın bir süre belki bir saat, belki
yarım saat belki 2 saat. Ama şunu net olarak
söyleyebilirim. Bir sekiz saat önce diyemem. D-eğil
çünkü.
S: 3 saat diyebilir misiniz?
C: 3 saat de diyebilirim. Çünkü kanama
S: Azami kaç saat diyebiliriz.
C: Azami 6 saat, 4-6 saat
S: Ölümünden 6 saat önceye kadar olabilir?
C: Maksimum. Ama kanamanın halen aktif olması yani
benim o -dokuyu, o bölgeyi kestiğim zaman bir kan
sızıntısı olması pıhtılaşma faktörlerini hiç
görmemem nedeni ile ölümüne çok yakın bir süre
diyorum.
S: Bu yakın süre de en fazla 6 saat?
C: En fazla."


Tanık No.6'nın şahadeti incelendiği zaman, Mü-teveffanın boynundaki lezyon ile ilgili izahatında, lezyonun ölümden önce çok kısa bir zaman dilimi içerisinde olduğunu söylediği, ısrarlı sorular neticesinde bu sürenin en fazla 6 saat olabileceğini ifade ettiği, ancak esas tespitinin bu lezyonun ölümden -çok kısa bir zaman öncesine ait olduğu yönünde olduğu görülür.


İddia Makamı tarafından dinletilen Tanık No.6'nın şahadetine karşı, Müdafaa Tanığı olarak şahadet veren Doç Dr. Çetin Lütfi Baydar, şahadetinde, İddia Makamı Tanığı No.6'nın hatalı bir o-topsi raporu sunduğunu söylememiş olmakla birlikte, bazı değerlendirmelerin raporda yer alması gerektiği halde, yer almadığını ifade ettiği görülmektedir. (Mavi 422)

"Hele ki bir adli tıp uzmanının bu tip bir vakada
bu kadar iddialı bir biçimde ka-s grupları içerisinde
yırtılmalara ve kanamalara neden olabilecek bir
hematom oluşturacak bir travma şiddetini değer-
lendirip bunun elle boğma değil de trafik kazası
suretiyle rotasyonel hareketlerde kasın maruz
kaldığı zara-r neticesinde oluşmuş olabileceğini
de değerlendirmesini beklerdim ben açıkçası."


Bidayet Mahkemesi, huzurundaki, İddia Makamı Tanığı No.6 ile Müdafaa Tanığının şahadetlerini değerlendirdikten sonra, Müdafaa Tanığının iddialarının, yani Müteve-ffanın boynundaki lezyonun başın üstünden lastik geçmesi esnasındaki rotasyondan da meydana gelmiş olabileceği iddiasının, İddia Makamı Tanığı No.6'ya yapılmadığı nedeniyle, Müdafaa Tanığının bu husustaki iddialarını kabul etmeyerek, İddia Makamı Tanığının- şahadetini doğru kabul etmiştir.

Hukuk sistemimizde müdafaa maksatları için bir iddia ileri sürmek isteyen savunmanın bu iddiayı, iddia makamı tanığına ve/veya tanıklarına yapması ve bu konuda ileri sürmekte olduğu iddiayı iddia makamı tanıklarının -değerlendirmelerine ve cevap vermelerine şans tanıması gerekir. Aksi takdirde müdafaa tarafından ileri sürülen yeni bir iddianın mahkeme tarafından değerlendirilmesi mümkün değildir.

Bidayet Mahkemesinin, huzurundaki eksperlerin şahadetleri ışığında, Sa-nığın sağ eli ile Müteveffanın boğazını sıktığı bulgusuna varmasında herhangi bir hata yoktur.

Huzurundaki tüm şahadeti değerlendiren Bidayet Mahkemesi, Müteveffanın, Sanık tarafından boynu sıkılmak suretiyle darp edildiği ve Sanığın bu fiili neticesinde- yere düştüğüne bulgu yapmakla da hata yapmış değildir.

Sanık, meşru müdafaa kapsamında kendisini korumak maksadı ile hareket ettiğini ileri sürmüş ve Müteveffayı darp ettiğini kabul etmemiştir. Bidayet Mahkemesi, meşru müdafaa savunmasını reddetmişt-ir.

Müdafaa tarafından meşru müdafaa savunması ileri sürüldüğü zaman, iddia makamı meşru müdafaa sayılacak bir fiil olmadığını ispat etmek durumundadır. Bidayet Mahkemesi, Sanığın arabadan inmeyerek kaçabilecek veya polise telefon edebilecekken, bun-ları yapmayarak Müteveffa ile yüzleşmeyi tercih ettiğini, "Sanığın bu hali ile doğacak tehlikelere zemin" hazırladığını belirtmiş, Sanığın Müteveffaya karşı yaptığı eylemin "ilk etapta meşru müdafaa kapsamında olmadığına, İddia Makamı tarafından sunulan şa-hadet ile ortaya koyduğuna" dair bulgu yapmıştır. (Mavi 514)

Sanığın, olay yerinden ayrılmaması veya polise telefon etmemesi nedeniyle doğacak tehlikelere zemin hazırladığı ve fiilinin bu nedenle meşru müdafaa kapsamında olamayacağı bulgusu ile hemfikir -olunması mümkün değildir.

Meşru müdafaa, karşı taraftan gelen bir tehlike karşısında kendisini korumak için yapılan ve mevcut tehlikeye karşı makul kabul edilebilen filleri kapsar. Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadete bakıldığında, maktulün, San-ığa karşı ciddi fiziki şiddete başvurduğunu gösteren bir şahadet yoktur. Sadece Tanık No.15, Müteveffanın Sanığı iteklediğini söylemiştir ki, Bidayet Mahkemesi, Müteveffanın arkadaşı olan Tanık No.15'in şahadetine itibar etmemiştir. Tanık No.16, Sanığın Mü-teveffa tarafından iteklendiği doğrultusunda şahadet vermiş değildir.

Bidayet Mahkemesi, doğru kabul ettiği Tanık No.6'nın şahadetine göre, Müteveffanın ölümünden kısa bir süre önce, sağ el ile boynu sıkılmıştır. Sanığa karşı Müteveffanın ciddi bir fiz-iki şiddet gösterdiğine ilişkin şahadet yokluğunda, lezyon oluşacak derecede Müteveffanın Sanık tarafından boğazının sıkılması, meşru müdafaa kapsamında kabul edilemez. Bu durumda, Bidayet Mahkemesi, meşru müdafaa savunmasını kabul etmemekle hata yapmış de-ğildir.

Netice itibarıyla, Sanığı 3. davadan mahkûm etmekle Bidayet Mahkemesi hata yapmış değildir ve bu başlık altındaki istinaf sebepleri iptal edilir.

Sanığa mahkûm edildiği 1. davadan 4 yıl hapis cezası takdir edilmiş, 3. davadan ise sadece mah-kûmiyet kaydedilmiştir. Birleştirilmiş dinlenen her iki istinafta da takdir edilen 4 yıl hapis cezası aleyhine istinaf sebepleri yer almıştır. 1. dava altında verilen mahkûmiyet kararı iptal edildiği cihetle, 4 yıllık hapis cezası ortadan kalkmıştır. Bu n-edenle ceza aleyhindeki istinaflar da ret ve iptal edilir.

Bidayet Mahkemesi, Sanığa 3. dava ile ilgili ayrı ceza takdir etmeyerek, sadece mahkûmiyetini kaydetmekle yetindiği
ve 1. dava altında verilen ceza ortadan kalktığı cihetle, Yargıtay olarak 3. -dava için ceza takdir etmemiz gerekmektedir. Sanığa mahkûmiyet kararını onayladığımız 3. dava ile ilgili ceza takdir ederken, dava ile ilgili tüm olguları, Alkın Coşkun'un boğazının sıkılması suretiyle darp edilmesini, bu darp neticesinde adı geçen kişinin- Ecevit Sokak içerisine düşüp kalmasını, darp neticesinde ancak otopside tespit edilen ve dış yüzeyde görülmeyen bir lezyon oluşmasıyla Müteveffada hakiki bedensel incinme meydana gelmesini göz önünde tutarak, Sanığa mahkûm edildiği bu dava ile ilgili hap-is cezası takdir etmeyi uygun görürüz.

Hapis cezasının süresiyle ilgili olarak da kararımızı verirken, Sanığa mahkum edildiği Fasıl 154 madde 243 altında, darp ederek hakiki bedensel incinmeye sebebiyet olma suçundan 12 ay hapis cezası takdir ederiz.


-Tüm söylenenler ışığında, Yargıtay/Ceza 25/2013'de, İstinaf Eden, istinafında kısmen muvaffak olmuştur. Sanık, 1. davadan verilen mahkumiyet kararına karşı yaptığı istinafında başarılı olduğundan, 1. dava altında verilen mahkumiyet kararı iptal edilir. San-ığa, 3. dava altında verilen mahkûmiyet kararı aynen onaylanır ve bu konu ile ilgili istinaf sebepleri reddedilir. Takdir edilen hapis cezası ortadan kalktığı için, 4 yıllık hapis cezası aleyhindeki istinaf sebepleri de ret ve iptal edilir. Sanığa mahkum e-dildiği 3. dava için 12 ay hapis cezası takdir edilir. Mahkumiyet, Bidayet Mahkemesinin karar tarihi itibarı ile yürürlüğe girecektir.

Yargıtay/Ceza 28/2013'deki İstinaf Eden, istinafında muvaffak olmamıştır . Bu istinaf ret ve iptal edilir. Sanığın-
cezaevinde bulunduğu süre dikkate alınarak Sanığın derhal serbest bırakılmasına emir verilir.




Şafak Öneri Narin F. Şefik Mehmet Türker
Yargıç Yargıç Yargıç


25 Eylül 2013
























-





-


32



-


Full & Egal Universal Law Academy