Yargıtay Ceza Dairesi Numara 24,26/1983 Dava No 8/1984 Karar Tarihi 03.08.1984
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 24,26/1983 Dava No 8/1984 Karar Tarihi 03.08.1984
Numara: 24,26/1983
Dava No: 8/1984
Taraflar: Latife Öztürk ile Başsavcılık arasında
Konu: Adam öldürme –İtiraf –Gönüllü ifade –Sanığın şüpheden yararlanması (Benefit of doubt) –Makuliyet testi –Şahadet – Suçortağının polise verdiği ifade –
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 03.08.1984

-D.8/84 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza 24/83 ve 26/83
- (Dava No. 6298/82; Mağusa)


Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: Şakir Sıdkı İlkay,Başkan, Salih S.Dayıoğlu, Niyazi F.Korkut.


Yargıtay/Ceza 24/83

İs-tinaf eden: Latife Öztürk, Tirmen
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Erdal Öncü.
Aleyhine istinaf edilen namına: Hakkı Önen.


- Yargıtay/Ceza 26/83

İstinaf eden: KTFD Başsavcısı
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Latife Öztürk, Merkezi Cezaevi
A r a s ı n d a.

İstinaf -eden namına: Hakkı Önen.
Aleyhine istinaf edilen namına: Erdal Öncü.



Adam öldürme - Fasıl 154 Ceza Yasasının 205. maddesi - Maktulün hafifmeşrep bir kız olması nedeniyle ailesi tarafından öldürüldüğü iddia- sı - Maktulün annesinin maktulü öldürdüğünü ka-bul etmesi fakat daha sonra farklı ifadeler vermesi.

İtiraf - Müstenif Sanığın polise birer gün ara ile üç ayrı ifade vermesi - Sanığın, birinci ifadede maktulü kendisinin öldürdüğünü söylemesi, ikinci ifadede maktüuü kocasının teşviki ile öldürdüğünü ifa-de etmesi, üçüncü ifadede, kocasının kendisini tehdit etmesi sonucu maktulü öldürdüğünü söyle- mesi - Sanığın resmi ithama verdiği cevapta ise maktulü amcasının öldürdüğünü söylemesi.

Gönüllü ifade - Gönüllü ifadenin tek başına mahkumiyet için yeterli olm-ası - Sanığın itirafı halinde, başka herhangi bir teyit edici şahadet bulunmaksızın sadece itirafa dayanarak Sanığın mahkum edilebilmesi - Mahkemenin sadece itiraf üzerine Sanığı mahkum edebilmesi için itirafın doğru olduğuna kanaat getirmesi gereği.

Ceza- Usul - Sanığın şüpheden yararlanması (Benefit of doubt) - Sanığın birbirinden farklı ifadeler vermesinin şüphe yaratması.

Makuliyet testi - Sanığın verdiği ifadeler arasında çelişkiler olması - Sanığın ifadelerinin makuliyet testine tabi tutulması - Sanı-ğın gönüllü ifadelerinin doğruluğunun saptanması için makuliyet testi - İfadede söylenenlerin başka şahadet tarafından teyit edilip edilmemesi - Verilen şahadetin tutarlı olup olmaması - Yapılan ifadenin olanaklı olup olmaması.

Şahadet - Şahadetin değerle-ndirilmesi - İlk Mahkemenin şahitlere inanmasının yeterli olmayıp, neden ve niçin inandığını belirtmek zorunda olması.

Suçortağının polise verdiği ifade - Suçortağının polise verdiği ifadeye dayanarak bir Sanığı mahkum etmenin hatalı olması.



OLAY: Sanı-k ve ailesi 7 sene önce Türkiye'den Magosa'nın bir köyüne göç ettiler. Maktul Sanığın 15-16 yaşlarındaki kızı olup hafifmeşrep bir kız olduğu için çingenelere kaçmış ve bilnmeyen birinden hamile kalmıştı. Bu olaya çok kızan babası ve amcası maktulü dövdüle-r. Daha sonra maktul bir mandırada boynuna tülbent çemberi geçirilmek suretiyle boğularak öldürüldü. Kızın annesi olan Sanık polise olayla ilgili 3 ayrı ifade verdi. Sanık ilk ifadesinde maktulü kendisinin öldürdüğünü kabul etti. İkinci ifadesinde maktulü -olay günü kocası ve kayınbiraderinin feci şekilde dövdüklerini ve maktulü kocasının teşviki ile öldürdüğünü iddia etti. Sanık üçüncü ifadesinde ise kocasının kendisini tehdit ettiğini maktulü öldürmezse kendisini yaşatmayacağını söylediğini ve bu nedenle -maktulü öldürdüğünü ifade etti. Sanık resmi ithama verdiği cevapta ise maktulü kayınbiraderinin öldürdüğünü iddia etti.
Sanıkla birlikte Sanığın kocası kayınbiraderi ve oğlu maktulü taammüden öldürmekle itham edildiler.
Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi San-ıkları farklı suçlardan mahkum ederek kızın annesi olan Sanığa ise 10 yıl hapis cezası verdi. Diğer Sanıklar hükmü istinaf etmediler. Sanık mahkumiyet kararı aleyhine istinaf dosyaladı. Başsavcılık da verilen cezanın aşikâr surette az olduğunu ileri sürere-k karşı istinaf dosyaladı.

SONUÇ: Her iki istinaf birleştirilerek dinlendi. Yüksek Mahkeme Ağır Ceza Mahkemesinin karar verirken Sanığın itiraflarına dayandığını, bu itirafların ise ne dereceye kadar geçerli ve güvenilir olduğunun şüpheden ari bir şekilde- söylenemiyeceğini belirtti. Bir Sanığın polise verdiği ifadenin diğer Sanıklar aleyhine şahadet olarak kabul edilemeyeceğini çünkü şayia şahadet olduğunu vurgulayan Yüksek Mahkeme Ağır Ceza Mahkemesinin diğer Sanıkların polise verdikleri ifadelere dayanar-ak Sanığı mahkum etmesinin hatalı olduğu kanısına vardı. Sanığın polise 3 kez ifade verdiğini, bu ifadelerin çelişkili olduğunu dikkate alan Yüksek Mahkeme Sanığı şüpheden yararlandırmayı uygun buldu ve istinafı kabul ederek Sanığı beraat ettirdi.

Atıfta- Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 8/77, 9/77 ve 10/77.
Nestoros v. The Republic (1961) C.L.R. 217.
R. v. Lambrou, 22 C.L.R. 96 at 101.
R. v. Sfongaras, 22 C.L.R. 113 at 120.
R. v. Murray, 34 Cr. App. R.203.
Rex v. Sykes, 8 Cr. Ap-p. R.233 at 236.

Atıfta Bulunulan Bilimsel İçtihatlar:
Archbold On Criminal Pleadin.
Evidence and Practice, 37. baskı, s.392, p.1070 ve 1071.



-H Ü K Ü M
-
Şakir Sıdkı İlkay, Başkan: Müstenif sanık, Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda, 2/62 sayılı Yasa ile tadil edilmiş şekli ile Fasıl 154 Ceza Yasasının 205. maddesine aykırı olarak, 3.8.1981 tarihinde, Tirmen köyünde, Zübeyde Bayandursun'u öldürmekle itham- olundu. Yapılan duruşma neticesinde Ağır Ceza Mahkemesi sanığı kabahatlı bulup mahkûm etti ve 10 yıl için hapse gönderdi. Müstenif sanık mahkûmiyet kararı aleyhine istinaf etmiştir. Aleyhine istinaf edilen Başsavcılık da sanığa kesilen cezanın aşikâr sure-tte az olduğunu ileri sürerek mukabil bir istinaf yapmıştır. Her iki istinaf birleştirilerek dinlenmiştir.

Hemen belirtmek yerinde olur ki başlangıçta müstenif 1. sanık olarak diğer 4 sanık ile birlikte maktulü taammüden öldürmekle itham edilmekte idi. B-u diğer 4 sanıktan ilk üçü kardeştirler. Bu sanıklardan sanık (2), sanık(1)'in nikâhsız eşi ve sanık (5)'in de babasıdır. Sanık (5), sanık (2)'nin başka bir kadından oğludur. Bu diğer sanıklardan 3. 4 ve 5. sanıklar, Ceza Yasasının 23 ve 24. maddelerine ay-kırı olarak, aynı ithamnamedeki 2. bir dava altında, suça feran fail olmakla da itham edilmekte idiler. İddia Makamı, davasını kapattıktan sonra, Mahkemeye müracaat ederek 1. davanın, yani taammüden katillik davasının, yerine kaim olmak üzere sanık (1) ve -(2) aleyhine, Ceza Yasasının 205. maddesine aykırı olarak, adam öldürmek için 3. bir dava ikame etmek ve 2. davaya 2. sanığı da ilâve etmek için müracaatta bulundu. Mahkeme müracaatı kabul ederek bunun uyarınca emir verdi ve ithamname bu doğrultuda tadil e-dildi.

Yapılan duruşma sonunda Mahkeme müstenif sanık (1)'i gayri kanuni adam öldürmeye ilişkin 3. davadan, diğer sanıkları da 2. davadan kabahatlı bulup mahkûm etti. Sanıklardan sadece sanık (1) istinaf etmiştir. Bundan böyle sanık (1)'den sadece sanık -olarak bahsedilecektir.

Sanık ve ailesi Türkiye'nin Kars ilinden Kıbrıs'a göç etmiş ve 7 yıldan beri Mağusa kazasına bağlı Tirmen köyünde ikamet etmektedir.

Maktul, 15-16 yaşlarında ve müstenif sanığın ve halen huzurumuzda bulunmayan sanık (2)'nin kızı- idi. Maktul, şahadete göre, hafifmeşrep bir kız idi ve bir keresinde çingenelerle kaçmıştı. maktulün bilinmeyen birinden hamile kalması üzerine ebeveyni, ninesi ve tüm ailesi epeyce üzülmüştü. Maktulün öldürülmesinin nedeni bu şekilde hamile kalmış olması-dır.

Ağır Ceza Mahkemesinin bulgusuna göre olay şöyle cereyan etmiştir. 3.8.1981 tarihinde, babası ve amcası (sanık (2) ve (3) ) maktulü epeyce dövdüler. Maktul kendisinden bezmiş bir vaziyette iken sanık kendisine "seni öldüreyim de namusumuz temizlens-in" dedi ve maktul de "öldür, kurtulayım artık" diye cevap verdi. Bunun üzerine beraberce ilerideki bir mandraya gittiler ve orada maktul tavan ile döşeme arasındaki bir direğe dayandı ve tülbent çemberini boğazına doladı. Sanık da direğin arkasından çembe-ri direk üzerindeki bir çiviye taktı ve çekerek maktulü boğdu. Bunun akabinde kayınvalidesi Sultan Bayandursun'un evine giderek orada bulunan kayınvalidesi, kocası ve oğlu Nurettin'in huzurunda maktulü öldürdüğüne dair itirafta bulundu. Bu itiraf üzerine k-ayınvalidesi ve oğlu mandraya gidip maktulü direkten indirip bir köşeye çektiler. Kayınvalidesi çemberi de alıp sanığın evine götürüp attı. Daha sonra sanığın kocası, kayınbiraderleri ve oğlu (sanık (2), (3), (4) ve (5) ) sanığın evinin avlusunda toplanara-k cesedi bir yere gömmeğe karar verdiler ve onlara ait bir eşeğe yükleyerek götürüp dere kenarında kazdıkları bir mezara gömdüler. Ağır Ceza mahkemesinin inandığı şahadete göre sanığın maktulü öldürdüğüne dair itirafını bitişik avluda olan kayınbiraderi Ha-san da duymuş, diğer kayınbiraderi Hüseyin'e ve oğlu Ferzande'ye de kendisi ayrıca itirafta bulunmuştur. Ferzande'ye itirafını olaydan 6 ay kadar sonra yapmıştır.

Mahkeme önündeki şahadete göre sanığın kocası Sabri Bayandursun, 5.8.1981'de, yani olaydan -2 gün kadar sonra, P.E.901 H. Kasabalı'ya maktulün kaybolduğunu haber verdi.

Polis, olaydan 1 yıl kadar sonra, Eylül 1982'de, mesele ile ilgili tahkika- tını yoğunlaştırdı ve bu meyanda sanıkları ve müstenif sanığı tutukladı. Sanıklar suçu müstenif sanığ-a yüklediler. Müstenif sanık ise polise, birer gün fasıla ile, 3 ayrı ifade yaptı. Bunlardan birincisinde sanık, maktulü kendisinin öldürdüğünü ifade etti. İkincisinde maktulü kocasının teşviki ile öldürdüğünü ve olay günü kocası ve kayınbiraderinin maktul-ü feci surette dövdüklerini ifade etti. Üçüncüsünde ise kocasının kendisini tehdit ettiğini ve maktulü ödürmezse kendisini yaşatmayacağını söylediğini ifade etti. 10.11.1982 tarihinde ise resmi ithama verdiği cevapta maktulü kayınbiraderi Hasan'ın öldürdüğ-ünü söyledi. Sanık aynen şöyle dedi:


"Ben hele kızımı nasıl öldüreyim, Zübeyde'yi öldüren Hasan'dır. Sabri da Hasan'ın öldürdüğünü bir. Hasan karnına vurdu, başına tepiğnan vurdu ağzından çok kan aktı. Başından kan aktı, öldüydü gördüm. Sabri'ynan Hasa-n mandraya attılar. Bana sen kabul et sen boğdun öldürdün, kabul etmezsen Ferzande'ye suçu yükleriz dediler. Onun için kabul ettim. Zübeyde'nin ölüsünü Dörtyola götürüp yolun içerisine atacaklardı. Arabalar çiğnesin. Ben kabul etmedim, gömdüler, Hüseyin'in- suçu gömmektir. Mehmed'in suçu da gömmektir. Daha evvel ayağını da fena dağladıydı. Ben senden korktum Teğmenim. Doğruyu söyleyemedim. Kocamın ve Hasan'ın korkusu ile kabul ettim."


Sanık, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda yemin tahtında şahadet verdi ve kı-zı Zübeyde'yi kocası Sabri'nin öldürdüğünü, kendisinin bu suçu kocası ve kayınvalidesinin baskı ve tehditleri ve kendisine kadın olduğu için birşey yapılmayacağına dair kocasının telkini neticesi polise yaptığı ifadelerde üstlenmiş olduğunu söyledi.

21.9-.1984 tarihinde maktulün cesedi gömüldüğü yerden çıkarıldı ve üzerinde otopsi yapıldı. Otopsiyi yapan Dr. İsmet Mustafa kesin ölüm sebebini tesbit edemedi. Otopside kafatası üzerinde darp neticesi olabilecek hematom ve kan pıhtısı izine rastlandı. Doktora -göre hiroid (gırtlak) kemiği bulunamadığı cihetle maktulün boğulup boğulmadığını söylemek olanaksızdır. Doktor, kendisine müdafaa tarafından istintakta sorulan suallere cevaben de, bir insanın hiroid kemiği, üzerine darp yapıldığı veya vurulduğu takdirde, -parçalanıp küçücük zerreler haline gelip dağılabilir ve bunun neticesinde bulunmayabilir.

Ağır Ceza Mahkemesi sanığı kabahatlı bulup mahkûm ederken hükmünde şöyle dedi:


"İtiraflarının gerçekleri yansıttığını sanık No.1'in 3.8.81 tarihinde Zübeyde Baya-ndursun'u Tirmen'deki mandrada boğmak suretiyle öldürdüğü bulgusuna varıyoruz. Bu bulguya varmamız yukarıdaki izahatlarımız ve gerekçelerimiz muvacehesinde hem sanık No.1'in gönüllü ifadeleri olan Emare (10), (11) ve (12) ve ayrıca yukarıda da atıfta bulun-duğumuz tanık No.4, 5 ve 6'nın şahadetlerinin sanık No.1'in bu gönüllü ifadelerini aynen destekler mahiyette olması ve bunlara ek olarak yine yukarıda alıntılarını yapmış olduğumuz sanık No.4, sanık No.2 ve sanık No.3'ün emare olan gönüllü ifadelerindeki p-asajlarda sanık No.1'in hem itiraflarını hem de gönüllü ifadelerini aynen destekler mahiyettedir."


Görüleceği gibi Ağır Ceza Mahkemesinin maktulü sanığın öldüğüne dair kanaatı sanığın polise yaptığı 3 gönüllü ifadesine, İ.M.Ş. 4 Ferzande Bayandur- sun, -İ.M.Ş.5 Nurettin Bayandursun ve İ.M.Ş.6 Sultan Bayandursun'un şahadetlerine ve diğer 3 sanığın polise yaptığı gönüllü ifadelere dayanmaktadır.

Ağır Ceza Mahkemesinin üzerine dayandığı bu şahadetin ne dereceye kadar geçerli ve güvenilir şahadet olup olmad-ığının incelenmesi gerekir. İlkin diğer 3 sanığın polise yaptığı ifadeleri ele alalım. Bu 3 sanık Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda yemin tahtında şahadet vermiş değillerdir. Sadece yeminsiz bir ifade yaparak aleyhlerindeki suçları reddetmişlerdir. Mahkeme bu -sanıkların, müstenif sanığın gaybubetinde, polise yaptıkları ifadeleri müstenif sanığın aleyhine şahadet olarak kabul etmiştir. Halbuki bu ifadeler, müstenif sanığın aleyhindeki dava bakımından şayia şahadet olduğu cihetle, onun aleyhine geçerli şahadet de-ğildir ve Ağır Ceza Mahkemesi bunlara dayanmakla hata etmiştir. -Gör: Nestoros v. The Republic (1961) C.L.R. 217; Yargıtay/Ceza 8/77, 9/77, ve 10/77 (Birleştirilmiş) ve Archbold On Criminal Pleading, Evidence and Practice, 37. baskı, s.392, p.1070 ve 1071.-

Şimdi de İ.M.Ş.4 Ferzande Bayandursun, İ.M.Ş.5 Nurettin Bayandursun ve İ.M.Ş.6 Sultan Bayandursun'un şahadetlerini inceleyelim. Bunlardan Nurettin Bayandursun ve Sultan Bayandursun, sanığın maktulü kendisinin öldürdüğüne dair itirafta bulunduğu hususund-a, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda, şahadet vermişlerdir. Ancak, tutanaklardan gözüktüğüne ve anlaşıldığına göre, bu iki şahit ilk tahkikatı yapan mahkeme huzurundaki yemin tahtındaki şahadetlerinde ilkin maktulü sanığın eşi Sabri Bayandursun'un öldürdüğünü -ve daha sonra da sanığın öldürdüğünü söylediler. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda ise ilk tahkikatta yalan söylemiş olduklarını açıkça kabul ettiler ve bunu Sabri Bayandursun'un telkin ve teşviki ile yaptıklarını söylediler. Bu iki şahit, ilk tahkikatta, ilki-n mahkemeye maktulü Sabri'nin öldürdüğünü söyledikleri ve polise verdikleri ifadelere ters düştükleri halde, ne yazık ki, hasım şahit muamelesine tabi tutulmadılar ve bu davranışlarından ötürü kanuni tahkibata uğramadılar. Bunlardan Sultan Bayandursun, Ağı-r Ceza Mahkemesi huzurundaki şahadetinde, polis 5-10 defa ifade verdiğini söyledi. Polisin bu şahitten 5-10 kez ifade almasının gereği ne idi? Şahidin söylediği yanlış idi ise bu nokta İddia Makamı tarafından niçin temizlenmedi ve eğer bu şahit bu hususta -bilerek yalan söylemiş ise niçin hasım şahit muamelesine tabi tutulmadı? Tutanaklarda veya Ağır Ceza Mahkemesinin hükmünde bu soruların cevapları, maalesef, gözükmemektedir.

Maktulün kimin tarafından öldürüldüğü hususunda, yukarıda izah edildiği şekilde,- bilerek yalan söylemiş olan Nurettin Bayandursun ve Sultan Bayandursun'a Ağır Ceza Mahkemesinin nasıl tamamen itimat edebildiğini biz anlayamadık. Ağır Ceza Mahkemesi hükmünde bu şahitlerin daha önce yemin tahtında yalan söylediklerine, maalesef, herhangi- bir şekilde tamas etmedi.

İ.M.Ş.4 Ferzande Bayandursun, şahadetinde, olaydan 6-7 ay sonra sanığın kendisine maktulü öldürdüğünü itiraf ettiğini söyledi. Bu şahit, ayrıca, sanıktan itirafı onu zorlaması ve dövecek diye tehdit etmesi üzerine aldığını, bab-asına ise cesaret etmediği ve saygı duyduğu için bu hususta birşey sormadığını söyledi. Bu şahit, ayrıca, maktulün öldürüldüğü Bayram zamanı köye gittiğinde bir tanıdığının kendisine kızkardeşinin kaybolduğunu bildirdiğini söledi. Bu bilgiyi aldıktan sonra- kızkardeşinin ne olduğunu öğrenmek için niçin 6-7 ay beklemiştir ve niçin kızkardeşi hakkında babsına sual tevcih etmeye cesaret edememiştir? Şahidin bu hususta verdiği izahat, kanımızca, tatminkâr olmaktan uzaktır. Ağır Ceza Mahkemesi bu şahide inanırken- İ.M.Ş.5 ve 6'nın şahadetleri ile sanığın polise verdiği gönüllü ifadeleri göz önünde bulundurmuş olmalıdır. Ağır Ceza Mahkemesi, İ.M.Ş.5 ve 6'nın şahadeti ile sanığın gönüllü ifadelerini dikkate almamış olsa idi, bu şahadete pek muhtemelen inanmayacaktı.
-
Son olarak sanığın polise yaptığı ifadeleri incelememiz gerekir. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşma içinde yapılan duruşmalar neticesinde, bu ifadelerin gönüllü olarak yapıldığını buldu. Ağır Ceza Mahkemesinin bu ifadelerin gönüllü olarak yapılmış olduğu husus-undaki bulgularına müdahale etmemiz için herhangi bir neden yoktur. Ancak bir ifadenin gönüllü olarak yapılmış olması muhakkak surette içeriğinin doğru olduğunu ve buna dayanılabileceğini göstermez. Bir sanığın yaptığı bir itiraftan rücu etmesi halinde Ma-hkemenin bunu, gönüllü olarak yapılmış olmasına rağmen, mevcut ahval ışığında, incelemesi ve buna ne ağırlık ve kıymet verebileceğini kararlaştırması gerekir. -Gör: R.v.Lambrou, 22 C.L.R. 96 at 101; R. v. Sfongaras, 22 C.L.R. 113 at 120; Rex v. Sykes, 8 Cr-. App. R.233 at 236 ve R. v. Murrray, 34 Cr. App. R.203.

Bir kişi sadece kendi itirafı üzerine kabahatlı bulunup mahkûm edilebilir; edilemeyeceğine dair yasal kural mevcut değildir. Ancak böyle bir itirafın doğruyu yansıttığı hususunda mahkemenin tatmin -olması gerekir. Bir itirafa verilebilecek ağırlık ve kıymeti ve buna doğru olarak dayanılabileceğini kararlaştırmak için uygulanabilecek ve aklı selime dayanan bazı testler R. v. Sykes, 8 Cr. App. R.233 at 236'da tasvip görmüştür. -Keza gör: R. v. Sfongara-s, 22 C.L.R. 113 at 120. Sykes davasında belirtildiğine göre bir sanığın itirafının doğru olup üzerine dayanılabileceğini kararlaştırmak için sorulan ilk sual şudur: İtirafın dışında bunun doğru olduğunu gösteren birşey var mı? Teyit edildi mi? Olgulara il-işkin içerdiği beyanlar, sınanabildiği kadarı ile, doğru mu? Sanığın suçu işlemeğe fırsatı var mıydı? İtirafının doğru olması mümkün mü? İtiraf, tesbit edilen ve mahkeme önünde kanıtlanan diğer olgularla bağdaşır mı? Sykes davasında İstinaf Mahkemesinin hü-kmünü veren Ridley J. şöyle demiştir:


"The main point, however, is one independent of all these details, the question how far the jury could rely on these confessions. I think the Commissioner put it correctly; he said: "A man may be convicted on his ow-n confession alone, there is no law against it. The law is that if a man makes a free and voluntary confession which is direct and positive, and is properly proved, a jury may, if they think fit, convict him of any crime upon it. But seldom, if ever, the n-ecessity arises, because confessions can always be tested and examined, first by the police, and then by you and us in Court, and the first question you ask when you are examining the confession of a man is, is there anything outside it to show it was true-? is it corroborated? are the statements made in it of fact so far as we can test then true? was the prisoner a man who had the opportunity of committing the murder? is his confession possible? is it consistent with other facts which have been ascertained -and which have been, as in this case, proved before us?"


Bu meselede tıbbi şahadet ölüm sebebini tesbit edememiştir. Otopsiyi- yapan doktorun şahadeti maktulün darp neticesi ölebileceği ihtimalini de ortaya koymaktadır. Sanığın kendilerine itirafta bulunduğunu söyleyen İ.M.Ş.4, 5 ve 6'nın şahadetleri ise, daha önce de belirtildiği gibi, itimada şayan değildir. Bu durumda sanığın -itiraflarının dışında doğru olduğunu gösteren birşey var mı veya itiraflar teyit edildi mi sorusuna verilebilecek yanıt olumsuzudr. Bu nedenle ve meselenin tüm ahval ve şeraiti ve bu meyanda maktulün nasıl ve ne şekilde öldürüldüğü hususunda içerdikleri ga-rip izahat ışığında sanığın doğruluğunu reddettiği söz konusu itiraflarının doğruyu yansıttığı ve bunlar üzerine dayanılabileceğini şüpheden ari olarak söylemek, kanımızca, mümkün değildir.

Yukarıda söylenenlerden anlaşılacağı gibi, Ağır Ceza Mahkemesi s-anığa süphenin menfaatını vermemekle ve onu kabahatlı bulup mahkûm etmekle hata etmiştir. Bu nedenle sanığın yaptığı istinafın kabul edilmesi, Başsavcılığın yaptığı istinafın ise reddedilmesi gerekir.

Sonuç olarak sanığın yaptığı istinaf kabul edilir ve -Mağusa Ağır Ceza Mahkemesinin mahkûmiyet kararı ve sanığa kestiği ceza iptal edilir.

Başsavcılığın yaptığı istinaf ise reddolunur.


(Şakir Sıdkı İlkay) (Salih S. Dayıoğlu) (Niyazi F. Korkut)
Başkan - Yargıç Yargıç

3 Ağustos 1984



Full & Egal Universal Law Academy