Yargıtay Ceza Dairesi Numara 23/2019 Dava No 5/2022 Karar Tarihi 16.03.2022
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 23/2019 Dava No 5/2022 Karar Tarihi 16.03.2022
Numara: 23/2019
Dava No: 5/2022
Taraflar: Yaşar Akdoğan ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Adam öldürme - şahadet - tekrar tanık çağırma(recall witness)prosedürü ve mahkemenin bu konudaki yetkisi - sonradan düşünülmüş (after thought) kurgu beyanlar - mahkeme dışı yalanlar - sanığı suçu işlemeye iten(motive) nedenler - sanığı suçu işlemeye iten nedenlerin (motive) suçun unsuru olmamakla birlikte kişinin niyettiyle alakalı çevre şahadet olabileceği- hukuka aykırı deliller
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 16.03.2022

-D. 5/2022 Yargıtay/Ceza No: 23/2019
(Girne Ağır Ceza No: 10167/2017)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Bertan Özerdağ, Beril Çağdal, Peri Hakkı

İstinaf eden: Yaşar Akdoğan, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- (Sanık)
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı - Lefkoşa
(Davayı İkame Eden)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Boysan Boyra
Aleyhine isti-naf edilen namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener

Girne Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fadıl Aksun, Kıdemli Yargıç Pınar Beyoğlu ve Yargıç Temay Sağer'in, 10167/2017 sayılı davada, 13.3.2019 tarihinde verdiği karara ve 15.3.2019 tarihli ceza takdirine karşı, S-anık tarafından yapılan istinaftır.

------------

K A R A R

Bertan Özerdağ: Bu istinafta, İstinaf Eden/Sanık kararda bundan böyle sadece Sanık ve yerine göre Müdafaa Aleyhine İstinaf Edilen/İddia Makamı ise, sadece İddia Makamı olarak anılacaktır.

Sa-nık Girne Ağır Ceza Mahkemesinde aşağıdaki davalardan itham edildi:


"İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
Birinci Dava

Fasıl 154 Ceza Yasasının 205(1)(3) maddelerine aykırı insan öldürme.

SUÇUN TAFSİLATI

Sanık, 30 Aralık 2016 tarihinde Gir-ne'de Aşık Veysel Sokak üzerinde bulunan, Kali-2 Hasan Nevzat Apatmanı No.8 adresinde kain ikametgâhın doğuya bakan 10 metre 20 cm. yüksekliğindeki mutfak balkonundan, eşi Akile Akdoğan'ı ayak bileklerinden yukarı kaldırıp balkondan aşağıya atmak sureti il-e öldürdü.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ
İkinci Dava

Fasıl 154 Ceza Yasasının 243.maddesine aykırı hakiki bedensel incinmeye sebep olan darp.

SUÇUN TAFSİLATI

Sanık, birinci davada belirtilen aynı tarih ve mahalde, eşi Akile Akdoğan'ın vücudunun muhtelif yerlerine- ve yüzüne elleri ile vurmak suretiyle mezkûr şahsın hakiki bedensel incinmesine sebep oldu.

İTHAM OLUNDUĞU SUÇ

Fasıl 154 Ceza Yasasının 91(c) maddesine aykırı şiddet kullanma tehdidi.

SUÇUN TAFSİLATI

Sanık, birinci davada belirtilen aynı tarih ve mah-alde, eşi, Akile Akdoğan'ın kanunen yapma hakkına sahip olduğu bir fiili yaptığından dolayı, şahsına ve çocuklarına zarar vereceği hususunda tehdit etti, yani 'Seni öldürürüm, çocuklarını öldürürüm' dedi."

Sanığın aleyhindeki ithamları kabul etmemesi ü-zerine meselenin duruşması yapılmış olup yapılan duruşma neticesinde Sanık Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak mahkûm edildi. Mahkeme Sanığı aleyhindeki 1. davadan 30 yıl hapislik cezasına çarptırdı.


OLGULAR

Mesele ile ilgili olguları- ve mahkemenin bulgularını şöyle özetledik:

Sanık ile Müteveffa Akile Akdoğan evliydiler. Bu evliliklerinden 22.10.2005 doğumlu T.A. ve 13.09.2012 doğumlu N.A. isimli bir kız, bir de erkek çocukları oldu. Sanık, Müteveffa ve çocukları ile birlikte olay y-eri olan Kali 2 Apartmanı Daire 8 Girne adresinde ikamet etmekteydi.

Sanık, Müteveffanın telefonuna 16.12.2016 tarihinde sabah saatlerinde gelen bir mesaj nedeniyle Müteveffanın başka bir kişi ile ilişkisi olduğundan şüphelenmeye başlamış, o tarihten it-ibaren Müteveffanın öldüğü tarihe kadar aralarında bu nedenle birçok kez tartışma yaşanmıştır.

30.12.2016 tarihinde sabah saat 06.50 raddelerinde Akile Akdoğan, ikametgâhlarının mutfak kısmındaki 10 m 20 cm yükseklikteki balkondan aşağı düşerek beton zem-ine çarpması sonucu beyin travması ve parçalanması nedeniyle olay yerinde vefat etmiştir.

Sanık mutfak balkonundan aşağı, beton zeminde yatan eşine baktıktan sonra aşağı inerek eşinin yanına gitmiştir. Sanık merdivenlerden inerken polis imdat'ı arayarak e-şinin intihar ettiğini söylemiş ve yardım çağrısında bulunmuştur. Sanık daha sonra kayınvalidesini telefonda arayarak olayı bildirmiştir. Sanık'tan sonra olay yerine gelen ilk kişi, aynı apartmanda ikamet eden komşusu İsmail Güney idi.

Sanık olaydan sonr-a aynı gün polise ifade vermiştir. Sanık ve Müteveffanın kızları T.A. da aynı gün polise ifade vermiştir.
Başlatılan tahkikat çerçevesinde Müteveffaya otopsi yapılmış, yapılan otopsi neticesinde Müteveffanın kesin ölüm nedeni belirlenmiştir. Otopsi esnası-nda Müteveffadan kan ve idrar örnekleri de alınmış ve testler yapılmıştır. Duruşmada sunulan şahadetten, Müteveffanın ölüm nedeninin, balkondan aşağıya düşme sonucu kafasının almış olduğu kırık ve kanamalar olduğu konusunda ihtilaf yoktur.

Müteveffanın öl-ümü ile sonuçlanan olaydan hemen sonra küçük T. ve küçük N. anneannelerinin yanında kalmaya başladılar. Bu süre zarfında Sanık, çocukları ile belirlenen görüş günlerinde görüşmeye başladı.

Müteveffanın annesi Emetullah Nacisoy Girne Kaza Mahkemesine başv-uruda bulunarak, çocukların vasisi olarak kendisinin atanması ve babaları Sanık ile ilişki kurma haklarının kısıtlanmasını talep etti. Mahkeme bu talebi reddetti.

26.7.2017 tarihinde Sanık ile çocukların görüşmesi sonrasında çocukları teslim etmek üzere -anneannelerinin evine gidildiğinde Sanık ile Müteveffanın annesi ve kardeşi Nesil Nacisoy arasında bir tartışma çıktı.

T.A. olaydan takriben 9 ay sonra polise ek bir ifade vererek, annesinin ölümünden onu balkondan aşağı atan babasının sorumlu olduğunu -iddia etti. O gece yaşananlara dair beyanlarda bulundu.

Bu ek ifade doğrultusunda Müteveffanın vefat etmesinden takriben 9 ay sonra Sanık polis tarafından tutuklandı. Sanık, tutuklanmasının akabinde bir ek ifade daha verdi.

Sanık tutuklanmadan önce, Ve-li Esendağlı ile bir görüşme yaptı. Veli Esendağlı tarafından kaydedilen olayla ilgili Sanığın beyanlarını içeren görüşme kayıtları ve olaydan önce Müteveffa ile kızkardeşi Nesil Nacisoy'un yapmış olduğu telefon görüşme kayıtları Alt Mahkemeye emare olarak- sunuldu.

Duruşma süresince Sanık, Müteveffayı ikametgâhlarının balkonundan aşağıya atarak ölümüne neden olmakla itham edilmiş buna karşın, Müdafaa, Müteveffanın intihar etmiş veya kazaen aşağıya düşmüş olacağı üzerinden müdafaasını yapmıştır. Bu nedenl-e, Müteveffanın düşme şekli konusunda İddia Makamı Tanığı No. 9 Dr. İdris Deniz'in verdiği şahadet kararda büyük önem arz etmiştir. Keza, Müteveffanın düşme şekli bu olayın en temel ihtilaf konularından biridir.

Mahkeme tarafların sırasıyla şahadet sunar-ak davalarını kapatmasından sonra olay yerine giderek keşifte bulundu. Mahkemenin olay yerinde keşif yapmasından sonra İddia Makamı tarafından dinletilen uzman tanık statüsündeki Tanık No.9 Dr. İdris Deniz, müdafaanın davasını kapatmasından ve hitaplardan -önce Mahkeme tarafından tekrar tanık (recall witness) olarak celp edildi.

Duruşma neticesinde Girne Ağır Ceza Mahkemesi Müteveffanın Sanık tarafından aşağıya atılması sonucu vefat ettiğine bulgu yaparak Sanığı aleyhindeki ithamlardan mahkûm etmiştir.

-Mahkeme, aleyhindeki adam öldürme ithamından mahkûm olan Sanığı 30 yıl hapislik cezasına çarptırdı.

İSTİNAF SEBEPLERİ

İstinaf sebeplerini sunulan hitap uyarınca aşağıdaki 3 başlık altında özetlememiz mümkündür;
Muhterem Alt Mahkeme, İddia Makamı tanığı -Tanık İdris Deniz'i tekrar şahadet (recall witness) vermek üzere mahkemeye celp edip kendisine şahadet verdirmekle, ceza usul prensiplerini meseleye hatalı uyguladı, Sanığa adaletsizlik yaptı, masumiyet karinesini ihlal etti ve hatalı bir usul uyguladı. Bu- nedenle, İdris Deniz'in tekrar tanık olarak sunduğu bu şahadet dosyadan ihraç edilerek karar verilmesi gerekir.

Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı aleyhine getirilen adam öldürme suçunun makul şüpheden ari ispat edildiği bulgusunu yaparak mahkûm etmekle hat-a etti.

Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı aleyhindeki adam öldürme suçundan 30 yıl hapis cezasına çarptırmakla hata etti.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI

Sanık Avukatının istinaftaki hitabını aşağıda özetledik:

Girne Ağır Ceza Mahkemesi kanıtlanmamış çe-vre şahadete dayanarak veya çevre şahadet olarak dahi kabul edilemeyecek unsurlarla, Sanık aleyhindeki ithamların makul şüpheden ari alarak ispat edilememesine rağmen Sanığı masumiyet karinesinden yararlandırmamakla ve mahkûm etmekle hata yaptı. Şöyle ki:
-
Mahkeme Sanığın Emare 39'da duyduğu sesleri "pat pat" yani iki kez, bazılarında ise sadece "pat" yani bir kez duyduğu şeklinde beyan etmesini Sanık aleyhine almış ve mahkeme dışı yalan olarak kabul etmiştir. Buna karşın Mahkeme, Emare 39'un montaj olduğu- gerçeğini kabul etmemiştir. Halbuki ses kaydının montaj olduğu tüm şahadet incelendiğinde kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Veli Esendağlı'nın bu konuşmayı kaydettikten sonra USB belleğe aktarılması için başka bir kişiye vermiş olduğu ihtilafsızdır. Keza,- Emare 45 USB belleğe aktarılmış bu ses kaydının yazıya dökülmüş şeklidir. Emare 39 ve Emare 45 karşılaştırıldığında dahi aralarında fark vardır. Emare 39'un 31.dakikası dinlenildiğinde Sanığın iki kez "bam" dediği anlaşılacaktır. Bu nedenle bu kayda daya-nılarak yapılan tüm bulgular hatalıdır.

Keza, Veli Esendağlı'nın tanıklığı tamamlandıktan sonra Sanığın yanından geçerken Sanığa küfretmesi bu kişinin tarafsız bir tanık olmadığının ispatıdır. Bu tanığın kaydettiği Emare 39 kayıt itibar edilmez olup, bu- kaydın bazı kısımları çıkartılmış, bazı kısımları bırakılmış ve sonradan montajlanmıştır. Bu tanığın ajan provokatör olduğu da açık olup şahadetinin tümüne hiçbir değer verilmemesi gerekirdi. Aynı zamanda Emare 39 özel hayatın gizliliği ihlal edilerek eld-e edilmiştir.

Dolayısıyla Alt Mahkemenin Sanığın "bam" dediği ve "bam bam" diye tarifini daha sonradan uydurduğu veya kasıtlı yalan söylediği bulgusu hatalıdır. Alt Mahkemenin keza, Sanığın ileride kızı T.'nin uyanık olma ihtimalini bertaraf etmek için- bunları uydurduğu çıkarımlarını yapması makul değildir. Zaten Sanık Emare 23 ifadeyi verirken aleyhinde herhangi bir suçlama veya tutukluluk bulunmamaktaydı. Mahkeme Sanığın eşini kaybetmesinin etkisiyle yaşadığı üzüntüyü veya eksik tahkikat nedeniyle böy-le bir durumun ortaya çıktığını da gözardı etti.

Mahkeme, "Sanık Müteveffanın kısık sesle polis veya imdat dediğini söylemekte, buna karşın Sanığın olay gecesi ile ilgili tüm anlattıklarından, Sanığın Müteveffaya sarılmak istediği anda halının kayması ile- birlikte düşüp başını yastığa vurduğu gibi bir durum görülmektedir. Sanığın bu husustaki beyanları göz önüne alındığında Müteveffanın bu çağrıda bulunacak bir durumu olduğu görülmemektedir." demiştir. Mahkeme bu şahadeti değerlendirdikten sonra Müteveffan-ın polise ihtiyaç duyabilecek kadar yardıma muhtaç olduğu bulgusunu yapmıştır. Mahkeme bu bulgulardan sonra Müteveffanın kafasını sokak kapısına çarptığına bulgu yapmasına karşın bu konuda huzurunda hiçbir şahadet mevcut değildir.

Keza, bu konuyla ilgili- Sanığın kızı T.'nin şahadetine bakıldığında, olaydan hemen önce Sanığın kapıyı açtığı ve yat uyu dediği görülecek olup kızının bu beyanı Sanığın kapıyı açıp onlara baktığı yönündeki şahadetini desteklemektedir.

Mahkeme, Sanığın, Müteveffa ile halının ka-yması ile birlikte düşmeleri sonucunda Müteveffanın başının yastığa çarptığı hususundaki beyanının Müteveffanın polis ve imdat çağrıları ile uyumlu doğal bir durum olmadığını belirtmiştir. Mahkeme bundan Sanığın polise ihtiyaç duyacak kadar yardıma ihtiyaç- duyduğu çıkarımını yapmıştır. Halbuki, Müteveffanın kız kardeşi ile olayın hemen 12 saat öncesindeki telefon görüşmesinin kaydı olan Emare 15'e bakılsaydı İddia Makamı Tanığı No. 15 Nesil Nacisoy'un Müteveffayı Sanığın kendisine şiddet uygulayıp uygulamad-ığı konusunda sorgulamış olduğu Müteveffanın ise "hayır beni sever" diye onu cevaplamış olduğu görülecekti.

Tanık Nesil Nacisoy Müteveffa ile yaptığı Emare 15 telefon görüşmesinde Müteveffaya ilaç tavsiye etmektedir. Müteveffa Çetin Selkan ile olan iliş-kisi nedeniyle psikolojik bunalım içerisindeydi. Müteveffa olay gecesi ciddi derecede anti depresan ilaç kullanmıştı ve kanında beklenenden fazla floksotin etken maddesi çıkmıştır. Müteveffanın olay gecesi normal bir davranış sergilemediği de ortadadır. Sa-nık ve Müteveffanın komşusu Mehmet Yalçın olay gecesi sesler duyduğunu ancak feryat veya imdat çağrısı duymadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla, Mahkemenin Müteveffanın yardıma ihtiyaç duyduğu bulgusu hatalıdır. Keza, Müteveffanın sigarasının halen daha yan-dığını söyleyen Özlem Keser mahkemede dinletilmemiştir.
Alt Mahkeme Müteveffanın olaydan önce çay demlediğini, çay bardağı yıkadığını belirterek, gözü ileri derecede bozuk olan bir kişinin bunları yaparken gözlük takması gerektiğine bulgu yaptı. Mahkemey-e göre o gece gözlükler Müteveffanın gözünde olmalıdır ve dış etken ile gözlükler çıkmıştır. Mahkemenin bu bulguyu hangi şahadete göre yapmış olduğu nasıl böyle bir bulgu yapabildiği açık değildir. Halbuki İddia Makamı Tanığı No. 17 Dr. Hatice Arodezli miy-op kişilerin gözlük takmadan da alıştıkları ve adapte oldukları ortamda hareket edebildikleri-ni, Müteveffanın 2 metreye kadar parmak seçebildiğini söyle-miştir. Bu şahadete göre Müteveffanın olaydan önce gözlüksüz olması ve mutfakta hareket etmesi çok doğ-al bir davranıştır. Müteveffanın bu olaydan önceki bir zamanda gözlüksüz hareket ederken ayağını çarptığı ve kırdığı hususunda Sanık ve kızı T.'nin şahadeti vardır. Keza, gözlük üzerinde parmak izi tespitine yönelik bir inceleme yapılmamıştır. Daha doğrusu- tahkikat memuru ne gözlükte ne balkon kapısında ne meyve suyu kutusunda ne de çöp üzerinde parmak izi tespitine gitmemiştir.

Mahkeme Sanığın Müteveffanın başını sokak kapısına vurduğu çıkarımını yapmış olmasına karşın bu çıkarımı gösteren veya ortaya k-oyan hiçbir şahadet Mahkeme huzurunda bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu çıkarım hatalıdır. Halbuki Sanığın, şahadetinde Müteveffanın kapıya çarptığını söylemekle birlikte kafasını çarptığı hususunda hiçbir beyanı olmamıştır. Keza, kızı T. olaydan önce sadece- su ısıtıcıyı (kettle) sesi duyduğunu söylemiştir.

Mahkeme antidepresan kullanan ve 12.5 miyop olan bir kişinin kapıya çarpmasını normal karşılamayıp her olguyu Sanık aleyhine alıp bu yönde çıkarım yapmakla hata yapmıştır. Dolayısıyla, Sanığın Müteveffa-yı bayıltıp aşağı attığı bulgusu da bu nedenle hatalıdır.

Mahkeme, Sanığın yeminsiz beyanında balkona açılan mutfak kapısının kilitli olduğunu tahmin ettiğini söylemesinden hareketle, salonda bulunan Sanığın kilitli olan kapının sesini işitmemesini maku-l karşılamamıştır. Mahkemenin bu sonuca neye göre ya da hangi şahadete göre vardığı belli değildir. Halbuki, Sanığın bunu duymaması çok makuldür.

Keza, Mahkemenin Müteveffanın balkondan düşmesinden 15-20 saniye önce mutfaktan salona geçip oturduğu bulgu-su hatalıdır. Mahkeme bu hususu hesaplayarak bulmuş olup Sanığın bu yönde bir ifadesi olmamıştır, bu Mahkemenin yarattığı bir olgudur. Sanık "bam bam" sesini mutfaktan ayrıldığı esnada değil, mutfaktan çıkıp çocukların odasına geçtikten ve onlara baktıktan- akabinde salona dönüp oturduktan bir müddet sonra duyduğunu söylemiştir. Sanığın "15 - 20 saniye sonra duydum" beyanı oturup düşünmesinden sonraki süre içindir.

Sanığın, Emare 39, Veli Esendağlı ile yaptığı görüşme kaydında ve Emare 31, vasi tayin isti-dasında ambulans çağırdığını söylemesine karşın Emare 20 telefon dökümlerinde polis imdat hattını aramış olması, Mahkeme tarafından daha sonra ambulansı aradığı algısının yaratılmaya çalışıldığı ve bu nedenle mahkeme dışı bir yalan olduğu şeklinde kabul ed-ilmiştir. Halbuki Sanık, olayın hemen akabinde verdiği ifadede ambulansı arayıp aramadığımı hatırlamıyorum demiştir. Müteveffanın yerdeki haline bakılırsa Sanığın ambulansı çağırmasının Müteveffaya herhangi bir yardımı olmayacaktır, çünkü Müteveffa zaten ö-lmüştür, ancak Mahkeme ambulans çağırmamasını Sanığın Müteveffayı öldürme amaçlı olduğuna yönelik hatalı bir bulgu yapmıştır.

Mahkeme Sanığın olay günü verdiği ilk ifadede Ahmet Öztürk isimli kişiden bahsetmeyip daha sonraki ek ifadesinde bahsetmesini S-anığın yalanı olarak kabul etmiştir. Halbuki Sanık bu kişiyi olaydan sonra Facebook'ta yaptığı araştırmada tespit etmiştir. Söz konusu her iki ifade de Sanığın tutuklu olmadığı ve aleyhinde herhangi bir suçlama bulunmadığı tarihlerde verilmiştir. Dolayısı-yla, Sanığın yalan söylemesi için bir sebebi yoktu. Sanığın bu beyanının yalan veya kurgu olarak kabul edilmesi hatalıdır. Öte yandan Sanığın bu konuda neden yalan söylemiş olabileceğine dair Mahkemenin herhangi bir açıklaması yoktur.

Sanığın bu beyanl-arının aleyhine alınabilmesi için kasıtlı söylenmiş, önem taşıyan bir konuda olması ve yalanı motive eden suçluluğunu anlaması ve gerçek korkusu olması gerekir. Mahkeme bu unsurları incelemiş değildir ve bu yönde hiçbir bulgusu yoktur. Sanığın korkusu olsa- tutuklanacağı zamana kadar yurtdışına gidebilir ülkeyi çoktan terk edebilirdi.

Mahkeme Sanığın bu suçu işlemek için fırsatı olup olmadığını incelerken, Sanığın polise verdiği ifadesinde Müteveffanın düşerken duvara çarptığını söylemesine karşın yeminsi-z ifadesinde ise yere çarptığını söylemesini sonradan düşünülmüş yalan olarak kabul etmiştir. Mahkemenin Sanığın ağzından çıkan hatalı bir beyanı yalan olarak alması hatalıdır. Keza, Sanığın sarılırken düştüğü yönündeki polise verdiği ifadesi ile ses kaydı-ndaki Müteveffaya tokat attıktan sonra düştüğü beyanı arasındaki farkı sonradan düşünülmüş olarak kabul etmesinde, hiçbir gerekçe yoktur. Bu nedenle bu bulgu hatalıdır. Mahkeme Sanığın aleyhinde itham olmadığı, eşini kaybettiğini, çocukları için endişelend-iğini ertesi gün verdiği ifadesinde tüm detayları hatırlamamasını daha sonra verdiği ifadede beyan etmesi nedeniyle sonradan düşünülmüş kabul etmesi, Sanığın durumunu değerlendirmemesi hatalıdır. Dolayısıyla, Sanıkla ilgili, after thought olarak kabul edil-ebilecek hiçbir şahadet mevcut olmadığından Mahkeme bu hususları sonradan yaratılmış yalan olarak kabul etmekle hata etti.

Tüm belirtilenlerden anlaşılan, olayın, Sanığın Müteveffa ile kendisini aldatıp aldatmadığı konusunda tartıştıkları, Sanığın Mütev-effanın üzerine yürüdüğü, o esnada Müteveffaya yavaş bir tokat attığı, düşmemesi için onu tutmaya çalışırken birlikte yere düştükleri, Sanığın o esnada dirseğini yere vurduğu, Müteveffanın yerden kalkarken gözlük takmadığından ve ilaç kullandığından denges-ini kaybedip kapıya vurduğu, ama başını vurmadığı, ardından Müteveffanın mutfağa Sanığın ise salona geçtiği, Sanığın çocukların odasına gidip onlara baktığı, akabinde salona tekrar dönüp oturduktan 15-20 saniye sonra "bam bam" diye bir ses çıkması üzerine -dışarıya çıktığı, balkondan baktığında Müteveffayı aşağıda gördüğü, koşarak merdivenlerden inerken bir numara aradığı ama kimi aradığını bile olaylar nedeniyle hatırlamadığı, aşağıya indiğinde kızı T.'yi camdan bakarken gördüğü şeklinde cereyan ettiğidir. -

Yukarıda anlatılan olay Sanığın mahkemede verdiği yeminsiz beyanı ve Veli Esendağlı ile yaptığı görüşme ile aynı olup sadece 1 sene önce verdiği ifadesinde bazı farklı kelimeler kullanmış olması sonradan yaratılmış bir yalan olarak kabul edilemez. Sanı-k ile Müteveffanın kızları T. mutfakta fokurdama sesi duydum demiştir. Bu husus, Sanığın Müteveffanın su ısıtıcısı ile çay yaptığı ve içildiği beyanını teyit etmektedir. Ayrıca küçük T. babasının odasına geldiğini söylemiştir ve bu beyanı da Sanığın T.'nin- odasına gittiği beyanını teyit etmektedir. Dolayısıyla, Sanık yalan söylememiştir. Tüm bu şahadet Sanığın Müteveffayı bayıltıp balkona sürüklediği senaryosunun hatalı olduğunu göstermektedir.

Mahkemenin Müdafaa Tanığı No.2 Doç. Dr. Emre Hamurtekin'in ş-ahadetine hiç değinmemiş olması hatalıdır çünkü bu kişi toksikoloji alanında uzman olup bu alanda yetkindir. İdris Deniz'in şahadeti ise hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktadır.

İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'in mahkeme tarafından ikinci kez mah-kemeye çağrılması Sanığın masumiyet karinesini ihlal etmiştir. Mahkeme inanılır şahadet vermeyen İdris Deniz'i ikinci kez kendi inisiyatifi ile mahkemeye celp etmiş ve şahadetini düzelttirerek Sanığı suça bağlamasını sağlamıştır. İdris Deniz'in ilk verdiği- şahadet (mavi 639) ile tekrar tanık (recall witness) olarak verdiği şahadet (mavi 1430 - 1537) arasında çok ciddi farklılık vardır. Bu tanık, "cinayet mi intihar mı kaza mı ben bilemem" yönünde şahadet vermiş olup bu beyanı dikkate alınmamıştır.

Bu tanı-ğın tekrar tanık (recall witness) olarak çağrılmasındaki usul hatalı ve gerekçesizdir, bu tanığın tekrar tanık olarak çağrılmasına gerek dahi yoktu. Mahkeme tekrar tanık aşamasında bu tanığa yönlendirici (leading) sorular sormuş olup mahkeme tarafından yap-ılan bu sorgulama tekrar tanık (recall witness) prensiplerine aykırıdır. Mahkeme bu tanığı tekrar tanık çağırmakla çelişkili şahadetini düzeltme fırsatı vermiş, Mahkemenin bizzat sorduğu sorularla tanığın şahadetine müdahale etmiş ve Sanığı suça bağlayıcı -şahadet vermesini sağlamıştır. Dolayısıyla, bu tanık tekrar tanık (recall witness) olarak çağrılamayacağı gibi çağrılsa bile kendisine bu şekilde şahadet verdirilemezdi. Bu nedenle, Sanığa adaletsizlik yapılmış olup tekrar tanık (recall witness) olarak ver-ilen şahadetin tümünün kayıtlardan silinmesi ve dikkate alınmaması gerekir.

Tüm bunların yanında Mahkeme, Sanığın makul şüpheden ari olarak aleyhindeki ithamı işlediği hususundaki ispat külfetini ve çevre şahadeti hatalı uygulayarak Sanığı mahkûm etmişt-ir. Bu meselede uzman tanığın şahadetinin çok az bir değeri olması gerekirdi. Çünkü Uzman tanıkların celp eden taraf lehine şahadet verme eğilimleri vardır. Dr. İdris Deniz'in şahadeti de kendini celp eden tarafın lehine verilmiş bir şahadet niteliğindedir-. Bu tanık iyi bir uzman tanık olsaydı, ilk düşüş gerçekleştiğinde birinci çamaşır telleri geçildikten sonra vücudun aldığı şekiller konusunda tuhaf şeyler olduğunu söyleyecekti. Bir uzman tanık bunu nasıl atlayabilir veya göz ardı edebilir konusu Mahkemec-e dikkate alınmalıydı.

Tanık Dr. İdris Deniz Emare 54 otopsi raporunda şiddet izine rastlanmadığını ifade etmiş ve raporda belirtilen her iki kolda sağ el bileğinde tespit edilen muhtelif kırmızı mor ekimozların düşme sırasında olmadığını söylemiştir. T-anık ekimozların kontrol altına almak için elle tutma sırasında parmak uçlarının basısı nedeniyle olabileceğini söylemiş, ancak sol koltuk altındaki ekimozların Müteveffanın taşınması sırasında olabileceğini söylememiştir. Buna rağmen Mahkeme bu yönde bulg-uya varmıştır. Keza, Tanık ilk şahadetinde söylemediği bu hususu tekrar tanık (recall witness) olarak geldiğinde Mahkemenin de yönlendirmesi ile söyleyerek şahadetini değiştirmiştir. Emare 54 otopsi raporu ve tanığın mavi 641-651, 664-669-670'deki şahadeti- Mahkemenin bu bulguyu yapmasına cevaz vermemektedir. Keza, Mahkeme tanığın uyluk ve ayaklarındaki ekimozlarla ilgili şahadetine önem vermemiş veya hiç incelememiştir.

İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz, mavi 661'de, Müteveffanın evinin balkonunda-ki 1.sıradaki çamaşır tellerine çarptığını, tellerin ilkinin bariz şekilde gevşediğini söylemiştir. Buna karşın tekrar tanık olarak verdiği ikinci şahadetinde bu husus yoktur. Çünkü Müteveffa eğer gevşemeye sebebiyet verecek şekilde 1.tele çarptıysa atlamı-ş veya intihar etmiş olma ihtimali daha yüksektir. İddia Makamının iddiası Müteveffanın karnının balkonun demirine yaslanmış ve ayakları aşağıdan kaldırılıp duvarla telin arasından aşağıya bırakılmış olduğu yönündedir. Bu takdirde 1.teldeki gevşemenin nere-den kaynaklandığının cevabı verilememiştir. Bu husus Müteveffanın yüksekten atlamış veya intihar etmiş olmasının daha yüksek ihtimal olduğunu göstermektedir. Keza, bu konuda tahkikat eksik yapılmış ve hazırlanan krokide yeterli ölçüm yapılmamıştır. Mahkeme- huzurunda 1.60'lık bir kişinin 90 cm'lik balkondan düşemeyeceğine dair bir şahadet sunulmamıştır. Emare 53 krokinin olaydan takriben 9 ay sonra çizilmiş olduğunu Mahkeme hiç dikkate almamıştır.

Mahkeme, Tanık İdris Deniz'in, bilinci kapalıyken düşen b-ir insanın duvara daha yakın düşeceği yönündeki şahadetini, Emare 7'deki 45.fotoğraf ile birlikte değerlendirmiş olsa idi Müteveffanın duvara yakın olmadığı ve düşerken bilincinin kapalı olmadığını tespit edecekti.

İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris De-niz şahadetinde (mavi 682 - 684'de), "Müteveffa ayağa kaldırıldı ve aşağıya bırakıldı" dememiş olmasına karşın, Mahkeme bu söylenmiş gibi bulguya varmıştır. Tanık tekrar tanık (recall witness) olarak şahadet verdiğinde ise alt kattaki balkonlardaki tellere- çarpmış olabileceğini söyleyerek ciddi bir çelişkiye düşmüştür.

Mahkeme huzurunda Müteveffanın sağ iken balkona taşındığına dair hiçbir şahadet ve bilimsel olgu olmamasına ve kızları T.'nin bu konuda verdiği şahadetine itibar etmemesine karşın Sanığın -Müteveffayı balkona taşıdığı hususunda bulguya varmakla hata yapmıştır.

İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz, Müteveffanın uyluk bölümünde bulunan izlerin yukarıdan aşağıya inerken 2.katta bulunan tellere temasla, farklı yerlere sürtünerek olduğunu bel-irtmiş olmasına karşın, tekrar tanık (recall witness) olarak verdiği şahadetinde aynı yere sürtünerek oluştuğunu söyleyerek kendisiyle çelişmiştir. Mahkeme keza, Müteveffanın düşerken de bilincini kaybetmiş olabileceğini veya bayılabileceğini kabul etmemek-le veya kabul etmesine rağmen bunu Sanık lehine makul bir şüphe olarak kabul etmemekle hata yapmıştır.

Halbuki Dr. İdris Deniz Müteveffa aşağı düştüğünde bilinci kapalıydı yönünde şahadet verdiğinden, Mahkemede bilinci kapalı iseydi aşağı atılmıştır bulg-usu yapmış olup az önce belirtilen ihtimali Sanık lehine bir şüphe olarak kabul etmeyerek veya bu hususta şahadet olmasına karşın şahadet dışı olasılık olarak kabul ederek hata yapmıştır.

Müteveffanın kanında ilaç bulunmasından ve Emare 15 telefon kaydı-ndan kızkardeşinin kendisine ilaç önermesinden dolayı intihar olasılığını dikkate almayan ve Sanığı bu şüpheden yararlandırmayan Mahkeme hatalı bir karar vermiştir. Keza Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.9'un, Müteveffanın intihar etmiş olması halinde düşüş -esnasında bilincini yitirmiş olabileceğine dair şahadetini dikkate almamakla hata etmiştir. Keza Müdafaanın Müteveffanın balkonda olduğu esnada bayılmış veya şuurunu kaybetmiş olabileceği ihtimali iddiasını da değerlendirmemiştir ve hata yapmıştır.

Mahk-eme mutfakta ve balkonda bir çöp yığını olmadığını, meyve suyu kutusunun da orada olmadığını Sanığın zımnen mahkemeye izah eder durumda olduğunu temsil etmiştir. Bunlarla beraber Sanığın zımni kabulünün nasıl gerçekleştiğinin bir cevabı yoktur. Sanığın nas-ıl zımnen bunu izah ettiği anlaşılır değildir ve kararda bunun bir izahı yoktur. Mahkeme mavi 1578'de Sanığın bahsedilen çöp ve meyve suyu kutularının Müteveffayı balkona götürmesine engel olacağını söylediğini belirtmesine karşın, Sanığın bu hususta herha-ngi bir beyanı yoktur.

Mahkeme mutfaktaki meyve suyu kutusunun ve çöplerin Sanık tarafından bilinçli olarak dağıtıldığına bulgu yapmıştır. Bunlar orada olsaydı Sanık Müteveffayı mutfağa koltuk altından taşıyarak götüremeyeceği için Mahkemenin bu bulguyu- yaptığı açıktır. Emare 7'deki 40 no.lu fotoğrafta görülenlerden bırakın çekilerek, bir kişinin oradan herhangi bir şekilde geçmesi mümkün değildi. Mahkemenin şahadet olmadan bunların sonradan düşünülerek konulduğuna ve çöplerin Sanık tarafından dağıtıl-dığına bulgu yapması hatalıdır.

Bu nedenle, Sanık meyve suyu konusunda hiçbir şey söylememesine rağmen Mahkemenin, meyve suyu kutusunun Sanık tarafından sonradan konulduğu ve bunun after thought olduğu, Sanığı suça bağlayan yalan olduğu bulgusu da hatal-ıdır. Halbuki, evin genel durumunu gösteren fotoğrafları Mahkeme doğru bir şekilde incelemiş olsaydı evin genel olarak dağınık olduğunu ve çöplerin de balkonda dağınık olabileceğini kavrayabilecekti. Dolayısıyla Mahkeme, Sanığı suça bağlamak için çöpler, s-andalye ve meyve suyu kutusu ile ilgili kendi senaryosunu yaratmıştır.

Müteveffanın zemine düştüğünde bir ayağında terlik vardı diğer ayağındaki terlik ise çıkmış vaziyetteydi. İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz istintakında iddia edildiği şekilde "ko-ltuk altından taşınan bir kişinin ayağında iz olmaz mıydı?" sorusuna "beklenirdi" cevabını vermiştir. Ancak otopsi raporunda böyle bir iz olduğuna dair herhangi bir bulgu yoktur. Dolayısıyla, terliksiz ayağında iz olmadan bu kişinin nasıl taşınmış olduğunu-n cevabı bulunmamış ve bu husus Sanık lehine alınmamıştır.

Diğer taraftan Mahkeme bu terliklerin yapıları itibarıyla ayaktan çıkmasının mümkün olmadığına bulgu yapmış olup bu bulgusunu destekleyecek şahadet huzurunda yoktur.

Mahkeme Sanığın eşinin Ç-etin Selkar isimli kişi ile yaşadığı ilişki nedeniyle Müteveffayı öldürmek için motivasyonu olduğuna bulgu yapmıştır. Halbuki, Sanığın böyle bir motivasyonu olmadığı gibi Emare 15 telefon kaydı bunun aksini söylemektedir. Bu kayıtlarda Sanık, Müteveffayla -bu aldatma konusunu konuştuklarını ve Müteveffayı affettiğini söylemektedir. Bu nedenle, Sanığın Müteveffayı öldürme konusunda motivi olduğu hususu hiçbir şahadete dayanmamakta-dır. Mahkemenin bu ilişki bilindiğinden Müteveffanın intihar etme olasılığı olm-adığı bulgusu da hatalıdır. Keza, Emare 48 fotoğraflar arasında Müteveffanın Çetin Selkar'a ölmek istiyorum diye mesaj attığının fotoğrafı vardır. Mahkeme bu emareyi dikkate almamakla hata etmiştir.

Müteveffanın kanındaki alkol, Müdafaanın toksikoloji k-onusunda uzman tanığının raporu ve şahadeti ile öğrenilmiştir. Mahkemenin, Sanığın Müteveffanın alkol aldığını söylemesine değinerek, bunun önceden kurgulanmış olarak kabul etmesi hatalıdır. Mahkeme Müteveffanın kullandığı xanaks ve prozakin isimli ilaçla-rın intihara sürüklediğini dikkate almayarak ve bu konudaki şahadeti gözardı ederek hata yapmıştır. Zaten olay tarihinde Müteveffanın ruhsal durumu, uykusuzluk sorunu, kocası ile yaşadığı sorunlar intihar edebilme ihtimalinin güçlü olduğunu göstermektedir.-

Mahkeme çevre şahadet prensiplerini yanlış uygulamış, rasyonel başka sonuçla bağdaşıp bağdaşmadığı açısından hiçbir inceleme yapmamıştır. Keza, Sanığı suça bağlayan çevre şahadet de mevcut değildir. Neticede Mahkeme huzuruna getirilmeyen olgu ve şahade-ti huzuruna getirilmiş gibi kabul edip hatalı bir sonuca varmıştır. Mahkeme sosyal medya üzerinden yürütü-len, "olayın arkasında mutlak bir erkek vardır" söyleminden etkilenerek Sanığı mahkûm etmiştir.

Tüm bunlar ışığında Sanığın aleyhindeki ithamdan m-ahkûm edilmesi hatalıdır.

Keza, Alt Mahkemenin Sanığa ceza takdir ederken cezanın Sanığın kişisel durumunu, iki çocuk babası oluşunu, çocukların küçük olup bunlara bakabilecek tek ebeveynin Sanık olduğunu, vicdanen eşi tarafından aldatılmış bir kişi old-uğunu, ömür boyu bu acıyı çekeceğini hiç veya yeteri kadar dikkate almayarak Sanığa fahiş bir ceza vermesi hatalıdır.

İddia Makamı adına hitapta bulunan Savcı ise şu iddialarda bulundu:

Tahkikat memurunun aktardığı istintak edilmeyen bilgiye göre PM E-ray Yılmazer, Sanığın kendisini telefoniyen arayarak eşinin intihar ettiğini, Girne Özel Hastahanesi karşısında kalmakta olduğunu, olay yerine polisin gelmesini istediğini söylediğini ifade etmiştir. Sanık evinin karşısında olan hastaneyi aramak yerine pol-isi aramış, daha sonra ise hem polisi hem hastaneyi aradım diyerek göstermediği bir çabayı göstermiş gibi görünmeye çalışmıştır.

Müdafaa Sanığın intihar ettiği üstünde durmuş hiçbir şekilde Sanığın düşmüş olabileceği hususunda şahadet sunmamıştır.

-Emare 53 krokide balkon yüksekliğinin 90 cm olduğu yazmaktadır. Balkon üzerinde bir demir, demirin haricinde ise çamaşır asmak için 3 sıra tel bulunmaktadır. İlgili balkondan 1.60 cm boyunda bir kişinin düşmesi imkânsızdır. Mahkeme resimlerle yetinmemiş ve- olay yerinde keşif yaparak bilgi sahibi olmuş, olay yerini gözlemleme fırsatı olmuştur.

İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz, benzer meselelerde tecrübe sahibi bir kişi olarak, Mahkemede Müteveffanın aşağıya nasıl düştüğünü izah etmiştir. Müteveffanın -vücudunun hiçbir yerinde kırık olmamasına rağmen kafasının parçalanacak derecede yaralanması kafası üzerine düşmesi nedeniyle olduğunun ispatıdır. Bu konuda Tanığın bir kişinin böyle bir çarpmanın ancak kendini korumak için çaba göstermediği durumlarda ola-bileceğini, bunun da Müteveffanın çarpma esnasında baygın olduğunun göstergesi olduğunu ifade etmiştir. Düşüş esnasında bayılmış olması bir ihtimaldir ama bunun olduğuna dair bir veri mahkeme huzurunda yoktur.

Müteveffanın gözleri ileri derecede bozuktu- ve çok kısa mesafeleri belki gözlüksüz gidebilirdi. Ancak gözlüksüz kalkıp mutfağa giderek balkon kapısını açacak ve aşağıya atlayacak bir durumda değildi. Keza mesajlaşmalardan Müteveffanın hayat dolu bir kişi olduğu, çocuklarına bağlı olduğu anlaşılmakt-a olup kendini birden bire aşağı atması için geçerli bir sebebi yoktu.

Sanık olayla ilgili makul bir izah yapmadığı gibi olaydan dolayı Müteveffanın intihar etmesine sebep olduğu iddiası ile Müteveffanın ailesini ve Çetin Selkan'ı suçlamıştır. Aslında S-anık tüm duruşma boyunca eşinin kendisini aldatan güvenilmez bir kadın olduğunu ortaya koymaya çalışmış olup bu durum, Sanığın suçu işlemesindeki motivi kendiliğinden gösterdiği sonucunu doğurmaktadır. Sanık olaydan önce Müteveffaya sorular soran, onunla a-ldatma konusundan dolayı tartışan kişidir.

Emare 23 Sanığın ihtar tahtında verdiği ifadesi olup itiraf içermediğinden gönüllü ifade niteliğinde değildir. Olaydan hemen sonra Sanık ile Müteveffanın ailesi arasında Sanığı sorumlu tutmaları dolayısıyla sor-un bulunmakta olup çocukların vasiliği başvuruları ile ilgili dosyalanan yemin varakasında bu sorunlardan bahsedilmiştir. Buna rağmen Sanık, sanki ilk andan itibaren suçlanmıyormuş da suçlanmadığı bir aşamada bu ifadeleri vermiş gibi iddiasını ileri sürmüş-tür ki bu iddia doğru değildir.

Sanık ilk açık ifadesinde sadece bir "bam" sesinden bahsetmiş, buna rağmen adam öldürme suçundan itham edildikten sonra bu ifadesini değiştirerek iki kez "bam" sesi duyduğunu ifade etmeye başlamıştır.

Sanık darp ve şi-ddet içerikli ilk yazılı dava tebliğine "evet kabul ederim" diyerek "bana saldırdı ben de vurdum" diye cevap vermiş olup Müteveffayı darp ettiğini kabullenmiştir.

Sanık olayın hemen akabinde eşinin intihar ettiğini polise söylemesine karşın, dosyaladığ-ı 3/2017 sayılı istidaya ekli yemin varakasında eşinin bir şekilde aşağı düştüğünü söylemiş ve çelişkili ifadede bulunmuştur.

Sanığın, eşinin "imdat yeter" deyip üzerine saldırdığını, ona vurduğunu ve onun da kollarından sarsarak hafif bir tokat atmış o-lduğunu söylemiş olması Sanığın yemin varakasındaki ona bir şey yapmadan imdat dediği iddiasının mantıksızlığını ortaya koymaktadır. Sanığın Müteveffanın imdat çağrısından sonra onunla 1 saat oturup sakince konuştukları ve sonra Müteveffanın mutfağa gidip -çay yaptığı iddiası inanılır olmaktan uzaktır.

Sanık eşinin kendisini aldattığı ve kiminle konuştuğu konusunda çelişkili beyanlarda bulunmuştur. Sanığın mutfakta geçtiğini anlattığı olaylar birbiri ile tutarsızlık arz etmektedir. Dava süresince Sanığın- anlattıklarından, halen Müteveffaya olan öfkesinin geçmediği anlaşılmaktadır.

Sanığın kendi beyanlarından, Çetin Selkar'ın arkadaşları ile tartıştığı ve eve odun getirdiği açıktır. Böyle bir kişinin eşinin kendini aldattığını ve başka bir kişiden hoşla-ndığını söylemesi karşısında yalnızca çok üzülüp gerilmesi ve oturma odasında oturması mantıklı değildir. Sanık iş arkadaşını Müteveffaymış gibi Turkcell'e gönderip Müteveffanın telefon dökümlerini alacak kadar bu konuyu kafasına takmış bir kişidir.

Ma-hkeme, doğru bir şekilde, Sanığın, eşinin aşağı atladığı hususunda yaptığı farklı izahları Sanığın devamlı kendisini suçtan uzaklaştırmak için çaba sarf etmekte olduğunun göstergesi olarak kabul etmiştir.

Sanığın Müteveffaya ölümünden önce fiziksel şidd-et uyguladığı otopsi raporunda ortaya çıkmıştır, otopside çıkan morlukların başkası tarafından yapılması ihtimali yoktur.

Veli Esendağlı tarafından yapılan kayıtlar mahkeme tarafından emare olarak kabul edilmiştir. Veli Esendağlı Sanığın kendisini konuş-mak için çağırması üzerine, kendini garantiye almak adına, aralarındaki konuşmayı kaydetmeye karar verdiğini söylemiştir. Bu konuşmalarda Sanık Müteveffanın boşanmak istediğini söylemektedir.
Mahkemenin küçük T.A'nın şahadetini bir kenara koyması ve kara-rında dikkate almaması hatalıdır. Küçüğün babasını sevmemesi veya öfke içerisinde olması tek başına bu şahadetin doğru olmadığını göstermez. Küçük T. 7 ay sonra ifade vermeye karar vermiş ve mahkemede mükemmel şekilde şahadet vermiştir.

Mahkeme olay yer-inde keşif yaptıktan sonra Müteveffanın düşüş açısını ve şeklini değiştiren harici etkenlerin olup olmadığını belirlemek için, olay yerini inceleyen uzman Tanık İdris Deniz'i tekrar tanık (recall witness) olarak çağırmak ihtiyacını hissetmiştir. Müdafaa o -aşamada bu tanığın tekrar tanık (recall witness) olarak çağrılmasına itiraz etmemiş olmasına karşın istinafta bu hususa itiraz etmektedir. Mahkeme sadece müphem kalan konularda bu tanığı sorgulamış, İddia Makamı ise Sanığa adaletsizlik olmaması için bu tan-ığı sorgulamayı tercih etmemiştir. Müdafaa ise bu tanığı tekrardan tanık olarak şahadet verdiğinde sorgulamıştır. Bu nedenle, bu tanığın tekrar çağrılmasının Sanık açısından adaletsizlik yarattığı iddiası mesnetsizdir. Kaldı ki Müdafaa duruşma boyunca uzma-n tanık çağıracağını söylemesine rağmen herhangi bir tanık dinletmemiştir. Keza, Mahkemenin önceden karar verip çevre şahadeti ona göre kurguladığı iddiası da mesnetsizdir.

Müdafaa Müteveffanın bazı ilaçlar kullandığı iddiasındadır Sanık ilaçları intiha-r bulgusunu desteklemek için gidip polise teslim etmiştir. Polisler olay yerinde bu ilaçları bulmuş değildir (mavi 240 - 241). Müteveffanın kanında bu ilaçlardan bulunmuş olduğuna dair şahadet yoktur. Kanında tespit edilen alkol ağız yolu ile alınan alkol -değil ölümden kaynaklı vücutta oluşan alkoldür. Müteveffanın olaydan önce alkol almadığı şahadetten sabittir.

Müdafaanın evde parmak izi araştırması yapılmamasını eksiklik addetmesi mantıklı bir yaklaşım değildir. Evdeki eşyalar üzerinde evde yaşayan- insanların, Sanığın ve Müteveffanın parmak izlerinin bulunması kadar doğal bir şey olamazdı. Bu nedenle, parmak izi araştırması yapılmasının Sanık lehine ne gibi bulgular ortaya çıkaracağını anlamak mümkün değildir.

Mahkeme İddia Makamı Tanığı No.9 Dr.- İdris Deniz'in Müteveffanın baş aşağı düştüğü şeklindeki şahadeti ile düşüş şeklini belirlemiştir. Bu tanığın her iki şahadeti arasında farklılık yoktur. Müteveffanın bacaklarındaki sürtünme izlerinin izlediği yön yukarıdan aşağıyadır. Tanık, Müteveffanın- yere düştüğünde bir tek kafasının çarpmasının kendinde olmadığını gösterdiğini beyan etmiştir. Tanığın herhangi bir canlıyı yukarıdan atarsanız ilk önce elleri üzerinde düşmeye çalışır ifadesi bu meselede Müteveffanın olay öncesi hali ve nasıl düştüğü k-onusunda çok önemli bir şahadettir. Dolayısıyla, Sanık lehine şüphe yaratacak ve dikkate alınabilecek bir ihtimal veya olgu mevcut değildir.

Ülkemizde eş aldatması cinayetlerde en önemli motivlerden biridir. Bu meseleye de bakıldığında Sanığı bu suça ite-n en önemli motiv eşinin kendini aldatmasıdır. Sanık bunu affetmemiştir.

Müdafaa verdiği şahadet ile Sanığın suçla olan bağlantısını kesmeye çalışmıştır. Şöyle ki, Sanığın kardeşi Müdafaa Tanığı No.2, Küçük T.'in odasından balkonun görülemeyeceğini söyle-miş, resimler çekilirken eşyaların yerini değiştirerek bunu doğrulamaya çalışmıştır. Dolayısıyla, bu gerçekten hareketle çöpler konusunda Mahkemenin bulgusu doğru olup çöplerin Sanık tarafından yere atılmasının sonradan düşünülmüş bir yalan olarak kabul ed-ilmesi doğrudur.

Sanığın vermiş olduğu ek ifadedeki beyanlarından Müteveffanın Sanıktan kaçmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. İddia Makamı Müteveffanın Çetin Selkar ile ilişki yaşadığına katılmamakla birlikte Sanık ile Müteveffanın arasında bu sebeple tart-ışma olduğuna katılmaktadır.

Diğer taraftan Mahkeme, keşfe gittikten sonra olay yerini inceleyerek yaptığı tespitler ışığında, Müteveffanın ayağa kalkması durumunda sokak kapısına çarpması söz konusu olacağından bu bulguya vardı. Aksi durumda durup duru-rken yastıkta oturan bir kişinin aniden sebepsiz yere kalkıp kapıya çarpması iddiası gibi mantıksız bir iddia kabul edilmiş olurdu. Mahkemenin kabul ettiği doğrular, annesinin baygınken balkona sürüklendiği hususundaki küçük T.'in şahadeti ile uyumludur. S-anığın olay öncesi anlattıkları, Sanığın darp etmesi ile Müteveffanın kendinden geçtiği gerçeğini bertaraf ederek Müteveffanın düşmesi ile kafasını yastığa çarptığı gibi bir hikayeye dönüştürülmek suretiyle Sanığın suçtan uzaklaş-tırılmaya çalışılması gayr-etidir.

Sanığın olay anı ile ilgili anlattıkları da inanılır olmaktan uzak olup kendini suçtan uzaklaştırmaya çalışmasının bir göstergesidir. Sanığın, sesi duyduğunda başka yere bakmak yerine direkt balkona gidip aşağıya bakmış olduğunu beyan etmesi b-unun kurgu olduğunun göstergesidir.

Sanığın ilk ifadesinde polisi aradım demesinden sonra sonraki ifadelerinde, "birini aradım polis mi ambulansı mı aradım" demesi Sanığın inandırıcı olmaktan uzak, duruma göre sonradan uydurulmuş beyanlar yapmakta oldu-ğunu göstermektedir.

Sanığın açılırken çok gürültü çıkartan balkon kapısını hiç duymamasını söyledikten sonra balkon kapısının da açık olduğunu ve bu sesi duymadığını söylemesi inandırıcı değildir.
Mahkeme tüm çevre şahadeti inceleyerek, Sanığı mahkûm- etmekle hata etmiş değildir. Verilen ceza makuldür ve tüm istinaf sebeplerinin reddi gereklidir.

İNCELEME

Sanığın dosyaladığı istinafta belirlediğimiz istinaf başlıklarını sırasıyla inceleriz.

1- Muhterem Alt Mahkeme, İddia Makamı tanığı Tanık İdris- Deniz'i tekrar şahadet (recall witness) vermek üzere mahkemeye celp edip kendisine şahadet verdirmekle, ceza usul prensiplerini meseleye hatalı uyguladı, Sanığa adaletsizlik yaptı, masumiyet karinesini ihlal etti ve hatalı bir usul uyguladı. Bu nedenle, İ-dris Deniz'i tekrar tanık olarak sunduğu bu şahadet dosyadan ihraç edilerek karar verilmesi gerekir.

Müdafaa, İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'in tekrar tanık olarak çağrılması konusunda Alt Mahkemenin hatalı davrandığını, bu tanığı tekrar çağı-rmakla Sanığa adaletsizlik yaptığını ileri sürdü.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, İddia Makamının davasını kapatmasının, Sanığın yeminsiz beyanının ve Müdafaanın tanıkları ile sunduğu savunma şahadetinin ardından olay yerinde keşif yaptı. Davanın hitap olarak- tayinli olduğu tarihte ise Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'i "Müteveffanın düşüşe başlama pozisyonu, özellikle yüzünün düşmeye başladığı anda nereye dönük olduğu ile olaydan sonra tespit ettiği pozisyona nasıl ulaştığı ve düşüş anında Mü-teveffanın düşüş açısını ve şeklini değiştirdiği öne sürülen harici etmenlerin (çamaşır teli) fiziken ve mekanik olarak bunu gerçekleştirmeye kabiliyeti olup olmadığı açısından" şahadet vermek üzere mahkemeye celp etmeye karar verdiğini taraflara bildirdi.-

Mahkeme bu husustaki kararını Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası madde 54'e ve bu konudaki içtihatlara dayandırmıştır. Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın "Tanık Çağırma, Tanığı Tekrar Çağırma Yetkisi" yan başlıklı 54. maddesi uyarınca m-ahkemenin, işlemlerin herhangi bir safhasında bir kişiyi tanık veya tekrar tanık olarak çağırma veya sorgulanmış olan herhangi bir kişiyi tekrar çağırarak yeniden sorguya çekme ve davanın adil bir karara bağlanabilmesi için şahadetini almayı zorunlu görmes-i halinde sorgulama veya tekrar çağırıp yeniden sorgulama yönünde geniş bir takdir yetkisi vardır. Madde aynen şöyledir:

"54. Mahkeme, işlemlerin herhangi bir aşamasında herhangi bir kişiyi tanık olarak veya tekrar tanık olarak çağırabilir veya sorgulanmı-ş olan herhangi bir kişiyi tekrar çağırarak yeniden sorguya çekebilir ve Mahkeme ayrıca böyle bir kişiyi, davanın adil bir karara bağlanabilmesi için şahadetini almayı zorunlu görmesi halinde sorgulayabilir veya tekrar çağırarak yeniden sorgulayabilir."

-Loiziou and Pikis, Criminal Procedure in Cyprus isimli eserin 120 ve 121.sayfalarında Mahkemenin bu husustaki geniş yetkisi şu ifadelerle anlatılmıştır:

"The Court, at any stage of the proceedings, may call any person as a witness or recall or further exa-mine any person already examined and the Court may examine or recall and further examine any such person if his evidence appears to the Court to be essential to the just determination of the case.

The wider powers possessed by the Court to call and recal-l witness must be exercised judically in the interest of justice. A judge would not normally assume responsibility to call a witness unless there are strong reasons militating for such a course.

A wider latitude is allowed to recall witness who have alrea-dy testified but there again a judge will not, on light grounds, recall a witness with a view to introducing fresh matter, a judge may more readily accede to an application to recall witness, or he may take the initative for such a course, if this is consi-dered it is essential for the purpose just determination of the case.

After the close of the case of the prosecution, a Judge should only call a witness if the matter arises eximprovisio. In exceptional cases a Judge may be rigth to call a witness after- the close of the case for the defence, even though the matter does not arise eximprovisio, if it is not intended there by to supplement the case for the prosecution.

In general the acknowleged right of the Judge to call a witness at any stage of the proc-eedings is limited, after the close of the case for the defence to matters arising eximprovisio. This rule is relaxed if the Judge wishes to recall a witness after the close of the case for the defence so as to refresh his recollection of the evidence of t-he witness if his note of the evidence is inadequate.

A Judge has, in the interest of justice, a residual discretion in criminal trials to call a witness after the close of the case for the defence, though the discretion must be sparingly exercised in f-avour of calling a witness at that late stage and only if it is considered absolutely essential in the interest of justice."

Tekrar- tanık çağırma müessesini düzenleyen Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 54.maddesi hakkında yukarıda yapılan incelemeden faydalanarak ceza yargılamasında bir tanığın tekrar tanık olarak çağrılması ile ilgili takip edilmesi gerekli prensipleri şöy-le özetleriz:

Mahkeme, yargılamanın herhangi bir aşamasında, meselenin adil bir çözüme ulaştırılabilmesi için bir tanığın daha ileri şahadetinin sunulmasını gerekli gördüğü takdirde, herhangi bir kişiyi tanık olarak çağırabilir veya daha önce şahadet verm-iş herhangi bir tanığı tekrar şahadet vermeye çağırabilir veya daha fazla sorguya çekebilir.

Mahkemeye verilen bu geniş yetki, adil ve adaletin menfaatine kullanılmalıdır.

Mahkeme tanık veya tekrar tanık çağırma konusunda sorumluluk üstlenmemelidir, meğe-r ki bunun için ağır basan güçlü gerekçeleri olsun.

Daha önce dinletilmiş bir tanığın tekrar çağrılmasında mahkeme daha toleranslı olabilir ama zayıf gerekçelerle bir tanığın yeni olgular sunması için tekrar çağrılmasına izin vermemelidir.

Mahkeme mes-elenin adil bir karara vardırılabilmesi amacıyla gerekli olduğu kanaatinde olması halinde bir tanığın tekrar tanık olarak dinletilmesi talebini kabul edebilir veya kendi inisiyatifi ile bu yola başvurabilir.

İddia Makamının davasını kapatmasından sonra m-ahkeme sadece bir olgunun öngörülemeyen veya beklenmedik şekilde ortaya çıkması halinde bir tanığı tekrar sorgulama için celp etmelidir.

İddia Makamının davasını kapatmasından sonra, istisnai meselelerde, bir olgunun öngörülemeyen veya beklenmedik şekild-e ortaya çıkmış olmamasına rağmen, bunu yapmakla İddia Makamının davasını tamamlamaya niyet edilmediği hallerde Mahkemenin bir tanığı tekrar sorguya çekmesi doğru olabilir.

Genel olarak, mahkemeye işlemlerin herhangi bir safhasında tanınan tanık çağırma -yetkisi, müdafaanın davasını kapatmasından sonra, beklenmedik şekilde ortaya çıkan olgularla sınırlı olarak kullanılmalıdır. Bu kural Mahkemenin tanığın şahadetiyle ilgili notlarının yetersiz olması halinde rahatlatılabilir.

Adaletin menfaatinin gerektir-diği durumda ceza yargılamasında müdafaa davasını kapattıktan sonra mahkemenin tanık çağırma hususunda takdir yetkisi vardır. Bu takdir yetkisinin, geç aşamada tanık çağırmak suretiyle bir tarafın lehine kullanılmaması için tedbirli olunmalı, mahkeme sadec-e adaletin menfaati icabı zorunlu olduğuna kanaat getirmesi halinde bu yetkisini kullanma-lıdır.

Yukarıda değindiğimiz tekrar tanık çağırma (recall witness) bu yasal yetkisi tahtında mahkemenin, daha önce huzurunda sorgulanmış bir tanığı tekrardan tan-ık olarak celp etme ve sorgulama hususunda takdir yetkisi bulunduğundan, herhangi bir tanığı tekrar tanık olarak çağırabilmesi yasal olarak mümkündür.

Bununla birlikte, bu yetkinin sınırlı olarak ve sadece beklenmedik, öngörülemez (ex improvisio) olgular- hakkında ve adaletin menfaati gereği adil bir karar verilmesinin sağlanması amacıyla kullanılması gerektiği hatırda tutulmalıdır. Mahkemenin, adaletin menfaatine olmadıkça ve meselenin adil bir karara vardırılması gayesinin sağlanması amaçlanmadıkça bu ta-kdiri yetkiyi kullanmayı üstlenmemesi gerekir.

Buna bağlı olarak Fasıl 155 madde 54 kuralları, Mahkemeye bu yetkiyi, İddia Makamının davasını kapatmasından sonra İddia Makamının davasını tekrar açmasını sağlayacak şekilde kullanma yetkisi vermemektedir. -Hukuk sistemimiz mahkemeye ceza yargılamasında, İddia Makamı ve Sanık arasında tarafsız bir hakem olarak duruşma sürecinde dengeyi eşit tutma rolü icbar etmiştir (adverserial system). Mahkeme tanık veya tekrar tanık çağırma yetkisini bu prensiple sınırlı o-larak kullanmalıdır.

R. v. Holden 8 C & P 606 referanslı kararda vaz edildiği üzere, ceza yargılamasında mahkemenin herhangi bir tarafın rızasına bağlı olmaksızın herhangi bir kişiyi tanık çağırma konusunda geniş takdir yetkisi olduğu unutulmamalıdır. Ce-za davası nitelik olarak kamu davası olduğundan mahkemenin görevi, meseledeki gerçeğin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanması olup bu amaçla şahadet ve olguların huzuruna getirildiğinden emin olmak amacıyla bu yetkisini kullanma takdirini haizdir.

Gi-rne Ağır Ceza Mahkemesi savunma tarafından şahadetin sunulmasından sonra 27.11.2018 tarihinde Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 87.maddesindeki yetkilerini kullanarak olay yerinde keşif yapmıştır.

Mahkeme olay yerinde yapılan keşfin akabinde İ-ddia Makamı ve Müdafaanın argümanlarının daha iyi değerlendirilmesi ve olay yerindeki fiziki koşullarla huzurundaki şahadeti birlikte ele alıp doğru ve adil bir karar verebilmek adına, İddia Makamı Tanığı No. 9 Dr. İdris Deniz'in tekrardan huzuruna çağrıl-ması gerektiği sonucuna vardı.

Mahkemenin kararında yer verdiği Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 29/1984, 30/1984, 31/1984 ve 32/1984 D. 13/1984 sayılı kararda, bu meselede mahkemenin uyguladığına benzer bir usul takip edilmiş, mahkeme tanıkların tarafında-n tekrar sorguya çekilmek üzere tekrar tanık olarak huzuruna celp etme yetkisi olduğunu belirtmiştir:

"Şunu da belirtmek yerinde olur ki yargıç, yeri ziyaret ettikten sonra, yer ile ilgili şahadeti tamamlamak veya bu şahadetin hatalı veya muğlâk kısımlar-ını düzeltmek veya açıklığa kavuşturmak için, uygun ve gerekli gördüğü hallerde, tanıklara sorular tevcih edebilir. Yargıç bu gibi soruları önüne gelen veya kendisi tarafından çağrılan tanıklara olduğu gibi önceden şahadet veren ve tekrar şahadet makamına -çağrılmasını uygun gördüğü şahitlere de tevcih edebilir."

Yukarıdaki kararda ve belirttiğimiz prensiplerden görüleceği üzere, ceza yargılaması yapan bir mahkemenin, İddia Makamının davasını tamamlamak amacı ile değil, Sanıkla ilgili lehte veya aleyhte su-nulan tüm şahadeti meselede adil bir karar verilebilmesi için adaletin menfaatine belirleme zarureti doğduğunda tanık veya tekrar tanık celp etme yetkisini kullanarak sorgulama yetkisi bulunmaktadır.

Yargıtay'ın yukarıdaki içtihadını takip eden Girne- Ağır Ceza Mahkemesinin, sunduğu gerekçeden olay yerinde gerçekleştirdiği keşif sonrasında, Sanığın aleyhindeki ithamlarla ilgili adil bir karara varabilmek için Müteveffanın balkondan düşüş şeklini, düşüş pozisyonunu, düşüş açısını ve harici etmenlerin fi-ziken ve mekanik olarak düşüşe muhtemel etki kabiliyetlerini belirleyebilmek amacıyla ilgili tanığı mahkemeye tekrar tanık olarak sorgulanmak üzere çağırdığı açıktır.

Bu nedenle, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin yukarıda değindiğimiz hukuki usul ve prensipl-eri doğru bir şekilde takip ederek huzurundaki meseleyi adil bir karar vardırabilmek için meselenin önemli olgularından biri olan Müteveffanın düşüşü ile ilgili daha fazla şahadet (further evidence) sunulması için tanık çağırma ihtiyacı duymasında bir hata- olduğundan söz etmek mümkün değildir.

Diğer taraftan, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin tanıkla ilgili sorgulamasında, meselenin aydınlatılmasına yardımcı olabilecek bilgileri elde etmeyi amaçladığı aşikâr olduğundan, Mahkemenin Sanığa adaletsizlik yapıldığ-ı iddiasının haklılık payı yoktur. Bunun yanında, Mahkemenin yaptığı sorgulama sonrasında bu tanığın Müdafaa tarafından sorgulanmasına olanak vermiş olması dikkate alındığında, bu tanığın tekrar tanık olarak sorgulanması neticesinde Sanığa adaletsizlik yap-ıldığı iddiasının mesnedi olmadığı ve mahkemenin adli bir hata yapmadığı ortaya çıkmaktadır.

Bununla birlikte, bu tanığın mahkeme tarafından tekrar tanık olarak çağrılması ve şahadetinin keşifle birlikte değerlendirilerek meselenin adil bir karara vardır-ılabilmesi amacıyla mahkeme tarafından sorgulanmasını, İddia Makamının davasının mahkeme tarafından tamamlanması olarak addedilmesi olduğu gösteren bir olguya şahadette rastlamadık. Bunun yanında, mahkemenin tanık İdris Deniz'i tekrar tanık olarak dinletme-kle masumiyet ilkesini ihlal ettiğini gösteren bir durumda bulunmamaktadır. Dolayısıyla, yukarıda serdedilen hukuki durum ışığında Sanığın bu iddiaları haklı bir iddia oluşturmamaktadır.

Son olarak bu tanığın ilk tanıklığı ve tekrardan tanıklığı esnasında- söyledikleri arasında çelişki bulunduğu iddiasının ilerideki aşamada mahkûmiyet kararı incelenirken şahadet ele alınarak değerlendirmeye tabi tutulacağını da belirtiriz.

Tüm bu belirtilenler ışığında Müdafaanın 1.istinaf başlığı altındaki istinaf sebepl-eri reddedilir.

2- Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı aleyhine getirilen adam öldürme suçunun makul şüpheden ari ıspat edildiği bulgusunu yaparak mahkûm etmekle hata etti.


Huzurumuzdaki istinaf Sanık tarafından aleyhine verilen mahkûmiyet ve hapislik kararı-ndan dosyalandı. Kararımızın bu bölümünde inceleyeceğimiz mahkûmiyet kararı konusundaki hukuki prensiplere yeri geldiğinde değinilecektir.

Bir Sanığın aleyhindeki ithamdan mahkûm olabilmesi için aleyhindeki ithamın makul şüpheden ari olarak ispat edilmes-i gerekli olup makul şüpheden ari ispat külfetinin standardı birçok kararımızda belirlenerek yerleşmiş bir hukuk prensibidir. Girne Ağır Ceza Mahkemesi ispat külfeti ile ilgili Ceza/İstinaf 29/1973 başta olmak üzere birçok içtihat kararında belirtilen pren-sipleri takip ettiğini belirterek meseleye doğru prensipleri uygulamıştır.

Kararımızda mahkûmiyetin hatalı olduğuna yönelik istinaf sebebi incelenirken, Sanığın aleyhindeki ithamın makul şüpheden ari olarak ispat edilemediği iddiasını ve Girne Ağır Ceza- Mahkemesinin bu husustaki bulgularını birlikte inceleyeceğiz.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanığın aleyhindeki Fasıl 154 Ceza Yasasının 205.maddesinin (1)'inci fıkrasına aykırı adam öldürme ithamının unsurlarını belirlemiş ve;

Sanığın,
Kanunsuz bir fiil -veya ihmal ile,
Akile Akdoğan'ın ölümüne sebep olduğunun,

makul şüpheden ari bir şekilde ispat edilmesi halinde mahkûm edilebileceğini ifade etmiştir.

Adam öldürme (manslaughter) suçu ihmal ile işlendiği takdirde niyetin varlığının ispat edilmesi gerekl-i değildir. Huzurumuzdaki olayda Sanığın itham olduğu suçun tafsilatında ihmal eylemi yoktur. Sanık suçun tafsilatından görüleceği üzere kanunsuz bir fiil yapmasından dolayı adam öldürmeye sebebiyet verme suçundan itham edilmiştir. Bu bağlamda, Sanıkla ilg-ili aleyhindeki davanın ispatında kanunsuz bir fiil eyleminde bulunma niyetinin var olduğunun ispatı gereklidir.

Mahkûmiyetle ilgili dosyalanan istinafta Yargıtayın sahip olduğu yetkileri Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 145.maddesinin (1)-.fıkrasında düzenlenmiştir:

"145.(1) Yargıtay olarak Yüksek Mahkeme mahkumiyet aleyhine yapılan bir istinafını karara bağlarken, bu Yasanın 153.maddesi kurallarına bağlı olmak koşuluyla :-
(a) İstinafı reddedebilir;
(b) İstinafı kabul edebilir ve ibraz e-dilen şahadet göz önünde bulundurulduğunda mahkumiyetin makul olmaması nedeniyle mahkumiyetin kaldırılması veya herhangi bir hukuki meselede hatalı karar alınması veya esaslı bir adli hata yapılması nedeniyle İlk Mahkemenin kararının iptal edilmesi gerekti-ği kanısına varması halinde mahkumiyeti iptal edebilir.
Ancak,Yargıtay olarak Yüksek Mahkeme istinafta ileri sürülen noktanın istinaf eden lehine olabileceği görüşünde olmasına bakılmaksızın aslında esaslı bir adli hata yapılmadığı kanısına varırsa ist-inafı reddeder;
(c) Mahkumiyeti iptal edebilir, ibraz edilen şahadetle istinaf edenin İlk Mahkemede mahkum edilebileceği herhangi bir suçtan ötürü istinaf edeni mahkum edebilir ve gerekli cezaya çarptırabilir.
(d) Cezayı veren Mahkemede veya ilgili meseled-e yargı yetkisi olan başka bir Mahkemede yeni bir yargılama yapılmasını emredebilir."


Bu aşamada Alt Mahkemenin şahadetle ilgili bulgularını incelerken, Yargıtay tarafından şahadetin değerlendirmesi konusunda yerleşmiş prensiplerine yer vermeyi uygun gör-ürüz.

Davayı dinleyen Mahkemelerin huzurundaki şahadeti değerlendirme noktasında tanıkların hal ve davranışlarını gözlemleyerek onların doğru söyleyip söylemediğini belirleme fırsatları olduğundan, Yargıtay'a göre daha avantajlı durumdadırlar. Bu nedenle-, Yargıtay tarafından Alt Mahkemelerin tanıkların şahadete ilişkin değerlendirmelerine istisnai durumlar hariç müdahale edilmediği bilinen bir kuraldır.

Bununla birlikte Mahkeme, huzurunda tanıklık yapan bir kişinin şahadeti ile ilgili doğru bir sonuca v-arabilmesi için şu değerlendirmeleri yapmalıdır:

huzurundaki tanık şahadetinin doğru olma olasılığı ve makul olup olmadığı,
tanıkların gördüğünü veya duyduğunu iddia ettikleri hareketleri gerçekten görebilme veya duyabilme olanakları olup olmadığı,
dav-adaki herhangi bir tarafın davayı kazanması ile bir menfaati doğup doğmayacağı, tanığın dürüst olup olmadığı,
olayı izah ediş şeklinin doğal olup olmadığı,
şahadetin bağımsız herhangi bir şahadet veya emare ile desteklenip desteklenmediği,
ilk verdiği ş-ahadet ile istintak esnasında verdiği şahadetin uyumlu olup olmadığı.

Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 66-69/2015 D. 6/2017 (Ali Aziz Zanginses ile KKTC Başsavcısı) sayılı kararda ifade edildiği gibi; "Yargıtay'daki istinaf incelemesi bakımından temel kuralı -bir kez daha hatırlatacak olursak, Yargıtay, Alt Mahkemenin bulgularında yanılmış olması veya böyle bir bulguya sunulan şahadet ışığında varılmasının olanaksız olması veya makul olmaması hallerinde müdahale edebilmektedir".

Bu prensipler kapsamında mesele-deki şahadet değerlendiril-diğinde şu sonuca varmaktayız:

Huzurumuzdaki istinafa konu meselede Girne Ağır Ceza Mahkemesi küçük T.'nin şahadetine itibar etmemiş ve kararını verirken küçüğün şahadetini hiç dikkate almamıştır.

İstinaf duruşmasında İddia Ma-kamı, Alt Mahkemenin küçük T.'nin şahadetine değer vermemesi ile hem fikir olmadıklarını belirtmekle birlikte, Sanığın dosyaladığı istinafa yönelik olarak mukabil istinaf dosyalamış değildir. İddia Makamı, Sanığın mahkûm edilmiş olması nedeniyle mahkemenin- bu şahadete itibar etmemesi bulgusuna yönelik bir istinaf dosyalamamasına rağmen Sanığın istinafı incelenirken bu şahadete de itibar edilmesi yönünde bulguya varılmasını, istinafın incelenmesinde küçüğün şahadetinin dikkate alınmasını talep etmiştir.

G-irne Ağır Ceza Mahkemesi, kararında küçük T.'nin şahadetini etraflı bir şekilde incelemiş, bu tanığın olaydan hemen sonra görgü tanığı olduğu olayları anlatmadığını, olaydan takriben 8 ay sonra polise ifade vererek görgü tanığı olduğunu iddia ettiği olayla-rı anlattığını tespit etmiştir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi bu tanığın şahadetini ayrıntılı olarak değerlendirdikten sonra şahadete Mavi 1560-1561'de değindiği şu gerekçe ile itibar etmemiştir:

"Küçük T. şahadeti boyunca olguları babasını yaşanan olaydan -dolayı sorumlu kılacak şekilde yansıtmaya çalışmış olsa da Sanık Avukatının istintakı bu tanığın aslında olayı babasını mahkûm edecek kurguda mahkemeye aktardığı ve tanığın da olaydan önce küçük kardeşi N.'yi kıskandığından, Sanığın küçük N.'yi erkek olduğ-u için daha çok sevdiğini düşündüğünden ve Sanığın küçük N.'yi Trabzon'a götürmesinden korkup endişelendiğinden ötürü sorunlar yaşadığı yönünde ortaya konan olgularla birlikte değerlendirdiğimizde itibar edilebilir şahadet kapsamında değerlendirmemizin müm-kün olmadığına kanaat getiririz."

Yukarıda yer verdiğimiz üzere, Mahkeme küçük T.'nin şahadetinde bazı konularda çelişkili şahadet verdiğini belirttikten sonra bu şahadetin T.A. tarafından babasının kardeşini erkek olduğu için daha çok sevdiği, kardeşin-i kıskandığı ve onu alıp Trabzon'a kaçırabileceği gerekçesi ile babasını mahkûm edecek kurguda verdiğinden itibar edilir bulmamıştır.

İddia Makamı tarafından küçük T.'nin şahadeti ile ilgili Alt Mahkemenin bulgusuna ilişkin gerek mukabil istinaf dosyala-nmadığı gerekse bu bulgunun incelenmesinin gerektiği konusunda ikna olmadığımızdan, Alt Mahkemenin küçük T.'nin şahadeti ile ilgili vardığı sonucu doğru kabul eder küçük T.'nin şahadetini istinaf incelenmesinde dikkate almayı uygun görmeyiz.

Mahkûmiyetl-e ilgili dosyalanan huzurumuzdaki istinafın Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın yukarıda alıntıladığımız 145.maddesinin (1).fıkrasının (b)bendi kuralları altında mahkûmiyetle ilgili adli hata yapılıp yapılmadığı ve yapılan hatanın esaslı bir hata olup olma-dığı açısından inceleneceğini belirtiriz.

Sanığın mahkûmiyete yönelik dosyaladığı istinafı yukarıdaki 2.istinaf başlığında genel bir başlık altında toplanmış olmakla birlikte, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin kararında belirlediği başlıklar altında, istinaf -gerekçelerinde belirtilen ve hitapta değinilen tüm hususları genel istinaf başlığı kapsamında teker teker alt başlıklar halinde inceleyeceğiz.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin belirlemiş olduğu başlıklar şunlardı;

İdris Deniz'in Şahadeti
Ekimozlar,
Müteveff-anın düşerken bilincinin kapalı olması
Müteveffanın düşmeye başlama pozisyonu
Müteveffanın düşme sonrası pozisyonu
Çevre Şahadet
Veli Esendağlı'nın ses kayıtları
Müteveffanın göz bozukluğu
Müteveffanın, "imdat!", "yeter!" ve "polis!" diye seslenmesi
Mütev-effanın başının sokak kapısına çarptığı iddiası
Mutfak kapısının kilitli oluşu
Çevre Şahadet ve Uzman Tanığın Şahadetinin Uyumlu Olup Olmadığı
Mahkeme Dışı Yalanlar
Sanığın ambulansı aradım iddiası
Sanığın duyduğunu iddia ettiği sesler ve çocuklara bakması-
A.Ö. hakkındaki soru
Sanığın Bu Suçu İşleme Fırsat, İmkân ve Olanağı Var Mıdır?
Motivasyon
Sanığın İzahatları
Mutfakta bulunan çöpler ve meyve suları
Müteveffanın terliklerinin ayakta oluşu
Müteveffanın kullandığı ilaçların intihara meyilli kıldığı ve al-kol kullanmasının kişinin dengesini yitireceği
Mahkemenin Sanığı Suça Bağlayıcı Husustaki bulguları

Yukarıdaki başlıklar altında Girne Ağır Ceza Mahkemesinin kararını inceleriz.

A.İdris Deniz'in şahadeti

İddia Makamı tarafından dinletilen İddia Makam-ı Tanığı No.9 İdris Deniz, Alt Mahkeme huzurunda şahadet veren yegâne adli tip uzmanıdır. Adli tıp, forensik bilimler olarak da adlandırılan, fen biliminin cezai bir soruşturmada ceza hukukuna, ceza hukuku ve hukuk prensipleri sınırlarında uygulanarak soru-şturmanın hukuken aydınlatılmasıdır. Adli tıp uzmanı, araştırma sırasında bilimsel kanıtları toplar, muhafaza eder ve analiz ederek forensik bilimler tahtında sonuçlar üretir. Ceza hukukunda adli tıp kriminal olayların ortaya çıkarılması ve faillerin bulun-masında katkı koyan bilim alanıdır. Bu bağlamda, ceza davalarında adli tıp uzmanının olayla ilgili elde edilen kanıtları toplayarak bilimsel verilerle uyumlaştırması ve analiz edip sonuçları mahkemeye aktarmasının önemi büyüktür.

Bu meselede İddia Makam-ı tarafından Girne Ağır Ceza Mahkemesinde dinletilen İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz tarafından sunulan bilimsel şahadet kararın büyük bir kısmında sunulan olguların değerlendirmesinde dikkate alınmış ve Mahkeme tarafından sunulan çevre şahadete i-lişkin olgular bu tanığın bilimsel şahadeti ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Uzman tanıklarla ilgili Yargıtay'ımızın son dönemde verdiği öncü kararlardan olan Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 42/2008-40,41,46,47,48/2008 D.1/2015 (Osman Bayır v-e diğerleri ile KKTC Başsavcısı) sayılı kararda aşağıdaki görüşlere yer verilmiştir;

"Uzman tanıklar tarafından verilen bilimsel kriterlerin bir davada kullanılması ile ilgili daha önce atıfta bulunduğumuz R v. Anastassiades davasında iktibas edilen Dan-e v. Edinburgh Magistrates (1953) S.C 34 at p.40 davasından atıfla şöyle denmiştir:

'The functions of expert witnesses were stated by lord president Cooper in Dane v Edinborouth case, where he said: Their duty is furnish the judge or jury with the necessa-ry scientific criteria for testing the accuracy of their conclusions, so as enable the judge or jury to form their own indeendent judgement by the applcation of these criteria to the facts proved by admissible evidence.'

Bu alıntıdan görülebileceği gibi,- uzmanların görevi, gerekli bilimsel kriterler ile elde ettikleri sonucu kararlarında kullanabilmeleri için yargıçlara bildirmeleri ve yargıçların bu bilgileri, kanıtlanmış olgular ve kabul edilen şahadetle birlikte kullanmalarıdır."

Görülebileceği üzer-e, uzman tanığın görevi; mahkeme huzurundaki olgu ve şahadeti değerlendirerek bir sonuca ulaşırken mahkemeyi kendi uzmanlık alanındaki bilimsel kriterlerle donatarak mahkemenin varacağı sonucun doğruluğunu test etmesini sağlamak böylelikle, mahkemenin uzma-n tanıkların sunacağı kriterleri huzurundaki geçerli şahadetle ispatlanmış olgulara uygulayarak kendi bağımsız hükmünü kurmasını sağlamaktır.

Bu genel bilgi tahtında, İddia Makamı Tanığı No.9'un bilimsel kriter ve doğrudan sunulan şahadetini Girn-e Ağır Ceza Mahkemesinin bulguları ışığında inceleriz.

a.Ekimozlar,

İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz uzman tanık olarak şahadet veren tek tanık olup Girne Ağır Ceza Mahkemesi kararında bu tanığın şahadetine çok geniş yer vermiştir.

Girne A-ğır Ceza Mahkemesi uzman tanık şahadeti ile ilgili prensipleri incelemiş, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 42/2008-40, 41, 46, 47, 48/2008 D.1/2015 sayılı (Osman Bayır ve Diğerleri ile KKTC Başsavcısı) karara ve bu karar yanında diğer karar ve eserlere atıf ya-pmıştır.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi Yargıtay/Ceza 66-69/2015 Dağıtım 6/2017 sayılı kararda belirtilen, "uzman tanık şahadetinin az bir değeri olduğu düşünülür. Çünkü, istemeden de olsa kendisini celbeden taraf lehine davranma eğilimleri vardır ve zararı -dokunmayan gerçekleri, yerleşmiş teorilerin teyidi olarak kolaylıkla kabul ederler. Dahası, ileri sürülen hipoteze karşı genellikle destekleyici veya karşı görüş isteğe bağlı olarak çoğaltılabilir" prensibi ile birlikte "uzman tanık şahadetinde önemli olan-, söylenenlerin ispatlanmış ve kabul edilen olgularla uyuşmasıdır" prensibi altında bu tanığın şahadetini değerlendirmiştir. Alt Mahkemenin bu tanığın şahadetine doğru prensipleri uyguladığını görmekteyiz.

Ekimozlarla ilgili İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. -İdris Deniz, Emare 54 otopsi raporunda bulgularda bulunmuştur. Bu raporda belirtilen bulgular özetle şöyledir; Müteveffanın sağ elinin bilek içinde, dirsek çukurunda ve sol koltuk altı ile kol bölgelerinde ekimozlar bulunmaktadır.

Tanık Dr. İdris Deniz -şahadetinde otopsideki bulgularına konu el bilekleri ve dirsek çukurundaki ekimozların kişinin muhtemel kontrol altına alınması esnasında oluşan, sol koltuk altındaki ekimozun ise Müteveffanın taşınması esnasında oluşması muhtemel türde olduğunu ifade etmi-ştir.

Dr. İdris Deniz, Müteveffanın her iki ayağının diz kapağı kısmında uyluk orta ön kısım arasında yukarıda aşağıya doğru lezyon izleri olduğunu, ayaklarında baş parmaktan bileğe doğru yine lezyon olduğunu belirtmiştir (Mavi 644).

Tanık bu ekimozl-arın sert bir cisme sürtünme ile mümkün olabileceğini bunun da baş aşağı düşerken ayaklarının sürtmesi ile olduğunu ifade etmiştir.

Tanık, bu ekimozların ölümden sonra oluşamayacağı veya ölümden sonra iyileşemeyeceği veya renginde farklılaşma olamayacağı- hususundaki bilimsel doğrudan hareketle, ekimozların Müteveffanın canlı ve hayatta olduğu esnada oluştuğunu ifade etmiştir.

Mahkeme bu şahadeti Sanığın yeminsiz beyanı ve Emare 23 ifadesindeki, Müteveffa ile arasında bir tartışma geçtiği ve Müteveffayı- sakinleştirip kontrol altına almaya çalıştığı yönündeki izahları ile birlikte değerlendirdikten sonra el bilekleri ve dirsek çukurundaki ekimozların sebebinin anlaşılır hale geldiğine bulgu yapmıştır.

Mahkeme İdris Deniz'in, Müteveffanın koltuğunun altı-ndaki ekimozların, taşınması esnasında oluştuğu açıklamasından farklı bir sebebe dayandığı noktasında yoğun istintak altında tutulmasına rağmen şahadetinde değişiklik olmadığını belirtmiştir.

Daha önce de ifade edildiği gibi Uzman tanıkların görevi mahke-melerin huzurundaki ispatlanmış olgular ve kabul edilen şahadetle bir sonuca varabilmesi için onları bilimsel kriterlerle donatmaktır. Uzman tanıkların bilimsel şahadeti, ispat edilmiş ve kabul edilen olgularla uyuşması halinde Mahkeme huzurunda bir değer -arz eder.

Buna göre, Mahkeme huzurunda Emare 54 otopsi raporunda yapılan bulgularla Müteveffanın sol koltuk altında oluşan ekimozlar bulunmaktadır. Bu ekimozlar ispatlanmış olgu olarak Alt Mahkeme huzurunda durmaktadır. İddia Makamı Tanığı No.9'un bu eki-mozların Müteveffa hayatta iken oluştuğu, sonradan oluşmadığı veya renginin değişmediği, koltuk altından taşınması sonucunda bu ekimozların oluşmasının söz konusu olduğu ve ekimozların sıyrık şeklinde olmadığından sürtünmeden dolayı oluştuğu hususundaki şa-hadeti ile otopsi raporu birleştiğinde, Sanığın, bu Tanığın vermiş olduğu bilimsel kriterlere ve gerekçelere dayanan şahadetine dayanarak Girne Ağır Ceza Mahkemesinin ekimozların taşınma esnasında oluştuğu hususunda bir sonuca varmasında hata olduğu iddias-ında haklılık bulunmamaktadır.

El bileği ve dirsek çukurunda oluşan ekimozların Sanığın olaydan hemen önce Müteveffayla yaşadığı tartışma, yere düşme, Sanığın Müteveffayı kontrol altına alma yönündeki eylemleri neticesinde oluşabilme ihtimalinin uzman ta-nığın şahadeti ile teyit edildiği görüldüğünden, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin bu sonuca varmasında da hata bulunmamaktadır.

Ceza hukukunda Sanık şüpheden yararlanır prensibi var olmakla birlikte, Sanığın her türlü şüpheden yararlanması sözkonusu değildir-. İddia Makamının davasını ortaya koymak amacıyla yeterli şahadeti mahkeme huzuruna koyması halinde Sanığın bu şahadete karşılık izahatta bulunma, kendi tanıkları ile şahadet sunma ve İddia Makamının tanıklarını istintak etmek yolu ile şahadet sunma veya b-unların birkaçını veya tümünü yaparak mahkemeye İddia Makamının ilk nazarda ortaya koyduğu davasına karşılık verme görevi bulunmaktadır. Bu görevini yerine getirmemesi halinde Sanık İddia Makamının sunmuş olduğu şahadetle ortaya koyduğu davası sonucunda ma-hkûm edilebilir.

Müdafaa bu olgularla ilgili olarak yukarıda derlediğimiz şahadet karşısında mahkeme huzuruna uzman tanığın söyledikleri dışında bilimsel farklı bir görüş veya şahadet getirmiş değildir.

Bunun sonucu olarak İddia Makamı Tanığı No.9 İdri-s Deniz'in şahadeti ışığında Mahkemenin ekimozların oluşması ile ilgili varmış olduğu bulgu ve sonuçta hata yoktur.

b. Müteveffanın düşerken bilincinin kapalı olması
Mahkeme İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz'in gerek İddia Makamı ve gerekse Mahkeme -tarafından celp edilen tanık olarak verdiği şahadetten, Müteveffanın düşme anında bilincinin ve şuurunun kapalı olduğuna bulgu yaptı. İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz'in şahadetine dayanan Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Müdafaanın bu tanığı istintak ederke-n tıp literatüründe yer alan her türlü olasılığı sorgulayarak makul şüphe yaratamayacağı sonucuna vardı ve Müteveffanın düşerken bilincinin ve şuurunun kapalı olduğuna bulgu yaptı.

İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz, Müteveffanın düşme süresinin t-akribi olarak 1-2 saniye olduğunu, bu süre zarfında Müteveffanın herhangi bir kasılma, refleks veya hareket yapmadığını, yapmış olsa idi Müteveffanın vücudunda yapılan otopside ölü sıkışması gibi bir bulguya rastlanıla-cağını, ancak otopside böyle bir bulg-uya rastlanılmadığını ifade etti. Tanığın Mahkemenin bu yönde bulgu yapmasına dayanak teşkil eden teorisine göre, Müteveffanın vücudunda ölü sıkışması olmadığından, düşerken bilinci kapalıydı. Aksi takdirde, yani intihar veya düşme ihtimalinde Müteveffanın- düşerken doğal olarak tutunma, düşme anında ilk olarak eli ile yere temas etme veya ayağının üstüne düşmesini sağlayacak hareketler yapması gerekirdi. Halbuki, bu tanığın söylediği gibi, Müteveffa deyim yerinde ise yere kafa üstü kapaklan-mıştır.

Dr. İ-dris Deniz tarafından yukarıda yer verdiğimiz bu analize dayalı şahadetin, Müteveffanın düştükten sonra ilk olarak başını çarpması, sol ve sağ kolunun açık oluşu, ayaklarının kıvrık değil düz oluşu, otopside vücudunda herhangi bir ölü sıkışması olmadığı, t-utunma çabasının olmayışı göz önüne alınarak ve bilimsel verilere dayanılarak verildiği aşikârdır.

Bu hususta aksi iddialar Tanığa ileri sürülmüş ve istintak esnasında birçok ihtimal bu tanığa soru olarak yöneltilmiş olmasına rağmen Tanığın cevapları yu-karıdaki gibi tutarlıdır. Keza, Müdafaa tarafından bu tanıktan farklı, makul şüphe yaratabilecek bir şahadet de Mahkemeye sunulmuş değildir.

Tüm bu belirtilenlerden hareketle, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin huzurundaki ispatlanmış otopsi bulguları ve emare- olay yeri fotoğrafları ile ispatlanmış olgularla uzman tanığın analizlerini doğru şekilde uyumlaştırarak varmış olduğu sonuçta hata olduğuna ikna olmadığımız gibi Müdafaanın ortaya koymaya çalıştığı ihtimaller Mahkeme huzurundaki olgu ve tıbbi bulgularla -uyumlu olmadığından Mahkeme nezdinde makul şüphe yaratmadığı bulgusuna varması hatalı değildir.

c.Müteveffanın düşmeye başlama pozisyonu

İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz, Müteveffanın düşerken aldığı lezyon yaralarından ve düştükten sonra zemin-deki pozisyonundan dolayı Müteveffanın düşüş istikametinin karnı balkon duvarına temas eder şekilde olması gerektiğini, Müdafaa ise Müteveffanın atılmadan değil düşmeden dolayı sırtının balkon duvarına dayalı olarak başaşağı düştüğünü ileri sürdü.

İddi-a Makamı Tanığı No.9 balkonun yüksekliği ve Müteveffanın boyu düşünüldüğünde, Müteveffanın sırt üstü düşmesinin mümkün olamayacağını, alt kattaki tellere uyluk kısmı ile sürtünmesi sonrasında düşüş şeklinin hafif sağa kaydığını, bunun sonucunda zemine hafi-f sağ pozisyonda kafası önce çarpmak suretiyle düştüğünü ifade etmiştir.

Bu şahadeti değerlendiren Mahkeme, Müteveffanın düşmeye başlama anında yüzünün balkon duvarına dönük ve pozisyonun baş aşağı olduğu sonucuna varmıştır.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi -Müteveffanın düşmeye başlama pozisyonu konusunda, İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'in şahadetine itibar ederek, karnı balkon duvarına temas eder şekilde, başı bilinci kapalı olduğu için yine balkon duvarından aşağıya doğru sarkmış ve ellerinin yer -çekiminin etkisiyle aşağıya bakar şekilde olduğu hususunda bulgu yaptı.

Mezkûr tanık şahadetinde, Müteveffanın bilincinin kapalı olarak düştüğünü, bu şekilde düşen bir kişinin balkona sırtüstü dayalı şekilde geriye doğru baş aşağı pozisyonda düşmesinin -mümkün olmadığını, Müteveffanın düşerken uyluk ve ayak kısmında alt kattaki tele çarpması sonucu yaralar meydana geldiğini, alt kattaki tele çarpması sonucu yönü değişerek zemine düştüğünü dikkate alarak, tüm bunların Müteveffanın yüzü balkon duvarına baka-r şekilde başaşağı düşmüş olmasından kaynaklandığını gösterdiğini ifade etmektedir. Tanığın tıbbi analiz ve olgulara dayanarak bu bulgulara vardığı ve Mahkeme bu bulgulara istinaden Müteveffanın düşüş şekline ilişkin doğru bir çıkarım yaptığından Girne Ağı-r Ceza Mahkemesinin bu bulgusunda hata bulunmamaktadır.

Müdafaa bu konuda Müteveffanın bilinci kapalı olsa bile balkondan aşağıya sırt üstü yaslanmış vaziyette düşebileceğini ileri sürmüştür.

Bu ihtimal İddia Makamı Tanığı No.9'un Dr. İdris Deniz'in be-lirtmiş olduğu üzere Müteveffanın 90 cm yükseklikteki bir beton balkon korkuluğundan sırtını dayamak suretiyle geriye düşmesi ihtimali olmadığı, şuuru kapalı bir kişinin yere doğru olduğu yerde dizlerinin üstüne ağırlık vererek düşeceği hususundaki görüşü -değerlendirildiğinde, Müdafaanın ileri sürdüğü ihtimalin imkân dahilinde olmadığı ortadadır. Keza, bu ihtimal Müteveffanın yüzü ev balkonuna bakar şekilde baş aşağı düştüğü göz önüne alındığında düşme pozisyonu ile uyumlu olmadığından, makul bir şüphe yara-tabilecek nitelikte değildir.

Ayrıca Sanık, Müteveffanın aralarındaki konuşma sonucunda intihar etmiş olabileceğini ileri sürmüştür. Daha önce de belirttiğimiz üzere, İddia Makamının sunduğu şahadet ile davasını ilk nazarda ortaya koyması durumunda savun-manın Sanık veya dinleteceği tanıklar veya İddia Makamının tanıklarının istintakı yolu ile iddialarını ortaya koyması gerekebilir.

Bu noktada, yukarıda belirttiğimiz prensip dikkate alındığında, yapılan istintakta Müteveffanın şuurunu kaybedip balkondan -sırt üstü düştüğünü ileri süren ve tanıkları bu hususta istintak eden Avukatının argümanına karşın Sanığın Müteveffanın intihar ettiği iddiasını ileri sürmesi bu olgu ile ilgili olarak çelişkili ve itibar edilir nitelikte olmayan bir müdafaa yapıldığını, n-etice itibarıyla da değer taşıyan bir şahadet sunulamadığını göstermektedir.

Ayrıca Mahkeme, Müteveffanın düşmeye başlamasına etken olabilecek tek unsurun ayaklarının havaya kaldırılması olduğuna bulgu yaptı. Bu noktada daha önce Alt Mahkemenin Müteveffa-nın düşmeye başlamadan önce bilinci kapalı olduğu bulgusunda hata olmadığını yineleriz.

Belirttiklerimiz ışığında Alt Mahkemenin, Müteveffanın düşmeye başlama pozisyonunun yüzü ev balkonuna bakar şekilde karnı balkon demirine dayalı olduğu hususundaki bu-lgusunun yanında, Müteveffanın ayaklarının havaya kaldırılmak suretiyle düştüğü hususundaki bulgusunda da hata yoktur.
Tüm bu şahadet ışığında Müdafaanın Müteveffanın düşmeye başlama şekli ile ilgili sunmuş olduğu ihtimal ve iddialar makul şüphe yaratacak- nitelikte olmadığından ve değer taşıyan şahadetle desteklenmediğinden, Mahkemenin bu husustaki bulgusunda hata yoktur.

d.Müteveffanın düşme sonrası pozisyonu

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Müteveffanın düşme sonrası pozisyonunu değerlendirirken, İddia Mak-amı Tanığı Dr. İdris Deniz'in Müteveffanın düştükten sonraki pozisyonu ile binaya olan mesafesini baz alarak, bu mesafe ile birlikte el ve ayaklarında doğal refleks olarak görülmesi gereken ilk temasa bağlı yaralanmaların görülmediği beyanına itibar edilme-mesi için hiçbir gerekçe olmadığına bulgu yaptı.

İstinaf duruşmasında Müdafaa Emare 53 krokide Müteveffanın binadan 1 metre 10 cm uzakta gösterildiğini halbuki İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'in bu mesafeyi 45 - 48 cm olarak beyan ettiğini, bu -iki şahadetin çeliştiğini söylemiştir. Emare 53 krokide Müteveffanın binadan uzaklığı 1 metre 10 cm olarak gösterilmekle birlikte, Müteveffanın yerdeki bulunuş şekli gösterilmemiştir. İddia Makamı Tanığı No.9, Müteveffanın zeminde, bina duvarından itibare-n 45 - 48 cm mesafede yatmakta olduğunu söylemiştir. Bu iki şahadet birbiri ile örtüşmemekle birlikte, bu konuda mahkemenin diğer bulgularına bakılması gerekmektedir. Bu noktada belirlenmesi gereken en önemli husus, Müteveffanın düştükten sonraki pozisyonu-nun ne olduğudur.

Mahkemenin Müteveffanın almış olduğu yaralarla ilgili bulgusu Müteveffanın yapılan otopsisinde ortaya çıkan tıbbi bulgulara dayanmaktadır. İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz, Müteveffanın bilinci kapalı olmasaydı el, ayak ve parm-akları ile temas etmesi beklenirken vücutta buna uyumlu bir yaralanma olmadığını belirlemiştir. Bu bulgularda Müteveffanın elleri açık vaziyette bulunmasının yanında, baş kısmında oluşan kırıklar nedeniyle vefat ettiği dikkate alınmıştır. Tüm bunlar ekseni-nde İddia Makamı Tanığı No.9
Dr. İdris Deniz'in Müteveffanın emare fotoğraflarla belgelenmiş düştükten sonraki bulunuş şekli ile ilgili belirttiklerine istinaden, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin vardığı bulguda hata yoktur.

Dolayısıyla İddia Makamı Tanığ-ı No.9 Dr. İdris Deniz'in Müteveffanın düşüşünden sonraki pozisyonu ile ilgili bulguları doğru olduğundan Dr. İdris Deniz'in şahadeti doğrultusunda Müteveffanın düşme pozisyonu hususunda yapılan bulguda hata yoktur.

B. Çevre Şahadet

Girne Ağır Ceza M-ahkemesi, kararında doğru şekilde belirlediği çevre şahadet prensipleri tahtında huzurundaki şahadeti değerlendirmeye tabi tutmuştur.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin meseleye uyguladığı, Yargıtay'ın birçok kararda benimsemiş olduğu çevre şahadet prensipler-ini şöyle özetleriz; Çevre şahadet kanıtlanması gereken olgunun varlığını doğrudan ortaya koymayan ancak bu olgunun varlığı hakkında karar verilebilmesini sağlayan şahadet olarak kabul edilir. Çevre şahadet parça parça alındığında Sanığın suçluluğunu ikna -edici biçimde ortaya koymaya yeterli olmasa da tüm parçalar yerlerine yerleştiril-diğinde ve şahadet bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Sanığın suçlu olduğunu kuvvetle ortaya koyması gerekir. Bir meselede direkt şahadet mevcut olmadığında, Sanığın mahk-ûm ettirilebilmesi için çevre şahadetin bir bütün olarak Sanığın suçluluğunu göstermekle kalmayıp rasyonel başka bir sonuçla da bağdaşmaması gerekir.

Mahkeme öncelikle Sanık ile İddia Makamı Tanığı No.10 Veli Esendağlı arasındaki telefon görüşmesinin s-es kaydını incelemiştir. Bu ses kaydı İddia Makamı Tanığı No.10 tarafından Emare 39 telefonla kaydedilmiş, daha sonra polis tarafından Emare 27 USB belleğe aktarılarak kaydedilmiştir. İddia Makamı Tanığı No.4 Polis Çavuşu (PÇ) Mustafa Ersözlü ise bu ses ka-ydı ile ilgili Emare 44 uzmanlık raporunu tanzim etmiştir. Mahkeme PÇ Mustafa Ersözlü'nün polis tanık olduğu cihetle, Yargıtay/Ceza 40/2017 D. 9/2017 ve R v. Mentesh 14 CLR 232 kararında bahsedildiği gibi kendisine temkinli yaklaşmayı uygun görmüş ve bu hu-susta kendi kendini ikaz etmiştir.

Mahkeme, Sanığın Veli Esendağlı ile yapmış olduğu emarelere konu telefon görüşmesi ile ilgili olarak 32/2014 sayılı Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanın Korunması Yasasına göre, bir kişinin ses kaydının rızası olmadan -kaydedilmesinin suç olduğunu, ancak Yasa'nın 12.maddesinin (3).fıkrası uyarınca, ceza yargılaması açısından rıza alınmaksızın elde edilen ses kaydının, istisna kapsamına girdiğini ifade etmiştir. Mahkeme gerek bu incelemesi ışığında gerekse Anglosaxon huku-k sisteminin şahadet hukuku kurallarına göre, hukuka aykırı elde edilmiş şahadetin kullanımın mutlak bir yasağa tabi olmadığını göz önüne alarak, ses kayıtları ile ilgili emareleri geçerli şahadet olarak kabul etmiştir.

Özetle Mahkeme, bu ses kaydını ya-saya aykırı olarak kabul etmekle birlikte, aykırılığın Yasa'da yer alan istisna kapsamına girdiğine bulgu yaparak, mehaz hukuktaki elde edilen şahadetin yasaya aykırı olmasının sunulmasına mutlak bir engel yaratmadığı prensibini göz önüne alarak emare yapı-lmasına ve geçerli şahadet olarak kabul edilmesine karar vermiştir.

Bu ses kaydının Sanık ile İddia Makamı Tanığı No.10 arasındaki aleni olmayan bir görüşme olup Sanığın rızası alınmadan kaydedildiği ihtilaf konusu değildir. Bu bakımdan, kaydın 32/2014 -sayılı Yasa'nın 6.maddesinin 1.fıkrasının (B) bendi uyarınca yasaya aykırı olduğu açıktır. Dolayısıyla, Mahkemenin bu ses kaydını yasaya aykırı delil olarak kabul etmesinde hata yoktur.

Mahkemenin bu konudaki incelemesinde dayandığı 32/2014 sayılı Yas-a'nın Suç Oluşturmayan Haller yan başlıklı 12.maddesi aynen şöyledir:

"12.(1)Doğrudan doğruya haberleşmeye ilişkin bir veri, haberleşme içeriği veya başka herhangi bir kayıt veya görüntü aracılığıyla suç işlendiği durumlarda, mağdurun veya yakınların-ın, haberleşmeye ilişkin veriyi, haberleşme içeriğini veya başka herhangi bir ses veya görüntüyü kaydetmesi ve/veya yetkili makamlara ibraz etmesi ve yetkili makamların bunu mahkemeye delil olarak sunması bu Yasadaki herhangi bir hüküm tahtında suç t-eşkil etmez.
(2)Bu Yasada yer alan hiçbir hüküm, zanlı veya sanık tarafından bu Yasaya aykırı olarak kaydedilmiş haberleşmeye ilişkin bir veriyi, haberleşme içeriğini veya başka herhangi bir kayıt veya görüntüyü ele geçiren soruşturma memurunun veya savcı-nın bunu zanlı veya sanık aleyhine mahkemeye delil olarak sunmasını engellemez.
(3)Bu Yasada yer alan hiçbir hüküm, bu Yasaya aykırı biçimde kaydedilmiş olsa da, soruşturma memurunun veya savcının ele geçirilen haberleşmeye ilişkin veriyi, haberleşme içer-iğini veya başka herhangi bir ses veya görüntü kaydını incelemesini engellemez."

Yasa'nın 12.maddesinin (3).fıkrası, ceza tahkikatında soruşturmayı yürüten polisin veya savcının yasaya aykırı biçimde elde edilen bir ses kaydını incelemesinin engellene--meyeceği hükmünü içerir. Buna karşın, Yasa'nın ilgili fıkrası böyle bir kaydın Mahkemeye delil olarak sunulmasının suç teşkil etmediği hükmünü içermemekte, sadece yasaya aykırı elde edilen bir ses kaydının tahkikat maksatlı soruşturmayı yürüten polis veya -savcı tarafından incelenmesini suç olmaktan çıkartan nitelikte ve sadece bu amaçla sınırlı bir istisna oluşturmaktadır.

Huzurumuzdaki meselede ise hukuka aykırı elde edilen ses kaydının savcı ve polis tarafından incelenmesi değil, mahkemeye delil olarak- sunulmuş ve emare yapılmış olması ihtilaf konusudur. Dolayısıyla, mahkemenin emarenin Yasa'nın 12(3) maddesi kapsamında olduğuna bulgu yapması ve bulguya istinaden ses kaydını emare kaydetmesi hatalıdır. Yasa'nın 12(3) maddesi ses kaydının Mahkemeye sunul-masına ilişkin düzenleme içermemektedir.

Alt Mahkeme şahadet hukuku prensipleri açısından yaptığı değerlendirmede, hukuka aykırı elde edilen şahadetin veya delilin sunulmasının mutlak bir yasağa tabi olmadığını belirterek bu ses kaydını geçerli şahadet- olarak kabul edip incelemeye tabi tutmuştur.

Alt Mahkeme görüşme kayıtlarını hukuka aykırı olmasına rağmen geçerli şahadet olarak kabul ettikten sonra mahkeme dışı yapılan beyanlar olarak kabul etmiş ve mahkeme dışı beyanlar için geçerli olan prensipl-eri uygulamıştır.

Bu telefon görüşmesinin mahkeme dışı beyan olduğu bulgusunun hatalı olup olmadığını incelemeden önce bu şahadetin geçerli şahadet olarak kabul edilmesinde hata bulunup bulunmadığını belirlememiz gerekir.

KKTC Anayasa'sının 19.maddesi- özel hayatın gizliliğini korumakta ve özel hayatın gizliliğinin esas olduğunu ve yasanın gösterdiği durumlar dahilinde, mahkeme veya yargıç tarafından yasaya uygun olarak verilmiş bir karar olmadıkça, bu gizliliğe dokunulamayacağını öngörmektedir.

Görül-ebileceği gibi Anayasamız, bir kişinin özel hayatının gizliliğine hangi amaçla olursa olsun ancak yasanın öngördüğü durumlarda ve mahkeme kararı ile dokunulabileceğini belirle-miştir.

Anayasanın temel hak ve ödevleri belirlediği, yasaların ise Anayasanı-n uygulanmasını sağlayacak kurallar koyduğu ilkesinden hareketle, KKTC Meclisi 32/2014 sayılı Yasa ile özel hayatın gizliliği konusunda yasal düzenlemeler getirmiştir. Ülkemizde evrensel hakların korunması amacıyla yapılan ve çağdaş hukuk takip edilen bu k-onudaki yasal düzenlemeler özel hayatın gizliliğini hassasiyetle korumayı amaçlamaktadır.

Takip etmekte olduğumuz mehaz hukuktaki şahadet prensipleri ve Yargıtay'ın vermiş olduğu içtihat kararlarında hukuka aykırı elde edilmiş şahadetin sunulmasına mutla-k engel bulunmadığı ilkesi yer almakla birlikte bu nitelikteki şahadetin mahkemeye sunulabilmesi bazı koşullarla mümkündür. Mahkemenin ses kayıtları ve kayıtlarla ilgili emareleri bu koşulları yerine getirip getirmediğini incelemeden geçerli şahadet olarak- kabul etmesi hatalıdır.

Hukuka aykırı elde edilen delillerin sunulması konusundaki prensipler Yargıtay/Ceza 58/2019 D.20/2019 (Bilge Lord ile KKTC Başsavcısı arasında) sayılı kararda şu şekilde ifade edilmiştir:

Tüm bu belirtilenler neticesinde hukuka -aykırı elde edilmiş delillere ilişkin hukuki durumu aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:

Hukuka aykırı elde edilen şahadetin sunulmasını yasaklayan herhangi bir kural mevzuatta yoktur.
Hukuka aykırı elde edilen şahadetin sunulması hususunda mahkemenin -geniş takdir yetkisi mevcut olup bu takdir yetkisi, adil yargılanma prensibi altında kullanıl-malıdır.
Mahkeme, hukuka aykırı elde edilen şahadet, aleyhine sunulacak taraf açısından haksız bir önyargı oluşturacak veya zarar verecek veya olumsuz etkileyece-k niteliği ağır basarak Sanığa adaletsizlik yaratacaksa, bu şahadetin sunulmasına izin vermemeli ve bu şahadet göz ardı edilmelidir.
Mahkeme takdir yetkisini kullanırken, hukuka aykırı elde edilen şahadetin temininde ihlal edilen hukuk kural veya kurallar-ının ağırlığını da göz önüne almalıdır.
Mahkeme, Sanığın Anayasal haklarının ihlal edilmesi sonucu elde edilen delillerin, sunulmaması için kuvvetli bir gerekçe oluşturduğunu göz önüne almalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesindeki adil yarg-ılama ve 8.maddesindeki özel hayatin gizliliği ile ceza yargılama prosedürü arasında bir denge kurulmalı, hukuka aykırı elde edilen delillerdeki ihlalin ağırlığı açısından kabul edilmemesi adaletin gereği ise bu delillerin sunulmasına izin verilmemelidir. -

Benzer şekilde, hukuka aykırı elde edilen şahadetin mahkemeye sunulmasında mahkemenin takdir hakkı olduğu ve bu takdir hakkını adil yargılama kapsamında sanığın haklarını ihlal etmeyecek ve Sanığa adaletsizlik yaratmayacak oranda kullanabileceği Birleşt-irilmiş Yargıtay/Ceza 32/2015-33/2015 D.20/2016 sayılı kararda aşağıdaki görüş ile ifade edilmiştir;

"Güney Kıbrıs'a baktığımızda, Güney Kıbrıs Yüksek Mahkemesinin The Police v. Andreas Georghiades davasında (1982 (2) CLR, s.33-67) Fasıl 155 Ceza Usul Yas-ası madde 148 (1) altında 1982 yılında verdiği görüşte, Yargıç Pikis'in (s.66), Anayasa'da teminat altında alınan temel insan haklarının ihlali neticesi elde edilen şahadetin herhangi bir davada geçerli olamayacağını, bundan da öte, bu şekilde elde edilen -şahadetin Anayasa ile teminat altına alınan adil yargılanma konseptini (fair trial concept) ihlal edeceğini vurguladığı görülmektedir.

...........

Nitekim, bu karardan önce verilen Yargıtay/Ceza 27/99 D.2/2000'de, polis tarafından hukuka aykırı olarak t-edarik edilen emarelerin ceza davalarında mahkemelere ibrazı ile ilgili olarak mahkemenin, ilgili şahadetin sanığa bir adaletsizlik yapacağı görüşünde olması halinde, duruşma esnasında bu şahadetin iddia makamınca ibrasına izin vermeme hakkına sahip olduğu- vurgulanmıştı."


Bu prensipler ışığında, ses kayıtlarının sunulmasına yönelik bulguyu inceleriz.

İstinaf duruşmasında Müdafaa, kaydı yapılan telefon görüşmesinde birçok kısmın kayıttan çıkartıldığı, montaj yapıldığı ve değiştirildiğini ileri sürmesin-in yanında, bu kaydın Sanığın özel hayatının gizliliğinin ve haberleşme özgürlüğünün ihlali olduğunu hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu bu nedenle, emare olarak dikkate alınmaması gerek-tiğini ileri sürdü. Müdafaa bu tanığın, Sanığın ağzından bazı if-adeleri temin etmeyi amaçlayan ajan provokatör niteliğinde kişi olarak addedilmesini talep etmiştir.

İddia Makamı Tanığı No.10 Veli Esendağlı, 30.12.2016 tarihindeki olaydan sonra Sanığın talebi ile Sanıkla Girne'de 29.7.2017 tarihinde bir görüşme yapmış- ve Sanığın bilgi ve izni olmadan bu görüşmeyi telefonuna kaydetmiştir. Bu görüş-menin yapıldığı ve tanık tarafından telefonuna kaydedildiği ihtilaflı değildir.

Öncelikle belirtmek isteriz ki, Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda Müdafaanın Tanığın ajan -provokatör olduğu hususun-daki iddiasını destekleyecek herhangi bir şahadet mevcut değildir. Bununla birlikte, bu tanığın Müteveffa ve ailesinin çok yakını olduğu, Sanıkla tanışıklığının Müteveffa ve ailesinden dolayı olduğu ihtilaf konusu değildir. Aralar-ındaki görüşmede Tanık tarafından Sanığa olayla ilgili bazı sorular yöneltildiği ve Sanığın olayla ilgili beyanlarının elde edildiği anlaşılmaktadır.

Tanığın kendi şahadetinden, tasarladığı yöntem ile görüşmenin kaydedilmesi için hazırlık yaptığı ve bu -görüşmeyi telefonuna kaydedip polise teslim ettiği görülmektedir.

Sanık ile İddia Makamı Tanığı No. 10 Veli Esendağlı arasındaki görüşmenin 32/2014 sayılı Yasa'nın belirlediği gibi aleni olmayan bir görüşme olduğu, bu görüşmenin cep telefonu ile kayde-dildiği ve tarafların tümünün rızası olmadığından Yasa'nın 6 (1) (B).maddesi kapsamına girdiği önceden ifade edilmişti.

Bu görüşmenin Sanığın rızası olmaksızın ve kendisine bilgi verilmeksizin kaydedilmesi nedeniyle Sanığın özel hayatının gizliliği ihla-l edilmiştir. Tanık, Sanıktan, bilgi ve rızası olmaksızın, olayla ilgili beyanlarını alarak aleyhindeki ceza yargılamasında sunulmasını sağlamıştır. Bunun özel hayatın gizliliği hususunda ağır bir ihlal oluşturduğu açıktır.

Herhangi bir yasal yetkisi o-lmayan kişilerce önceden planlanarak bir kişi ile onun rızası olmadan yapılan bir görüşmenin kaydedilmesi ve bu surette aleyhine delil elde edilmesi, elde edilen delilin kişi aleyhine ceza yargılama-sında sunulmasına izin verilmesi halinde adil yargılanma -ve özel hayatın gizliliği haklarının ciddi oranda ihlal edilmesine sebebiyet verilmiş olacağı kanaatindeyiz. Temel insan haklarına saygılı ve evrensel hukuk prensiplerini takip eden çağdaş modern yargı sistemimiz dikkate alındığında, bu şekilde temin edile-n şahadetin ceza yargılamasında adaletin gereği olarak Mahkeme tarafından geçerli şahadet kabul edilmemesi daha uygun olur.

Mahkemeler olarak vereceğimiz kararlarla en temel insan hakları ihlal edilerek hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin mahkem-eye sunulmasına göz yummamamız veya sunulmasına izin vererek bu tür hukuka aykırı davranışları cesaretlendirmememiz gerekmektedir.

Bu nedenle, İddia Makamı Tanığı No. 10 Veli Esendağlı'nın yasaya aykırı olarak elde ettiği görüşmenin kaydı ve kayıtla- ilgili delillerin, sunulmaması için Mahkemede kuvvetli bir gerekçe oluştuğu sonucuna varılması gereklidir. Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6.maddesindeki adil yargılanma ve 8.maddesindeki özel hayatın gizliliği hakları ile ceza yargılaması-ndaki kamu yararı arasındaki dengede, hukuka aykırı elde edilen bu delilin ihlalin ağırlığı nedeniyle kabul edilmemesi adaletin gereğidir. Bu nedenle, ses kaydına ilişkin emarelerin sunulmasına izin verilmemesi gerekirdi.

Bu sonuçtan hareketle Girne Ağı-r Ceza Mahkemesinin telefon görüşme kayıtları ile ilgili Emare 27, Emare 39 ve Emare 45'in sunulmasına izin vermekle hata ettiğine karar veririz.

İstinaftaki incelememize görüşme ile ilgili sunulan emare kayıtları dışarıda tutarak devam ederiz.

b) M-üteveffanın göz bozukluğu

Müteveffanın gözünün bozuk olduğu hususunda sunulan çevre şahadeti inceleyen Alt Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No. 17
Dr. Hatice Arodezli'nin Müteveffanın gözünün 12.5 miyop ve 0.50 astigmat olduğu ve Müteveffanın yakından ancak- parmak sayabilecek kadar görebildiği hususundaki şahadetine itibar etmiştir.

Mahkeme, Sanığın yaptığı yeminsiz beyanında Müteveffanın sabahları lens, geceleyin ise evde gözlük kullanmakta olduğunu, olay gecesi Müteveffanın mutfakta çay demlediğini beya-n etmekle birlikte, evde gözlük takıp takmadığı hakkında bir izahat yapmamış olduğunu da tespit etmiştir.

Mahkeme ileri derecede gözü bozuk olan bir kişinin olay anında gözlüğünün gözünde olmamasını olağan dışı bir durum olarak kabul etmiş ve Müteveffan-ın gözünden gözlüğün olay anında dış bir etken tarafından, daha açık bir ifadeyle Sanık tarafından çıkarıldığına bulgu yapmıştır.

Emare 7 fotoğraf albümünde Müteveffanın gözlüğü mutfak masasında bulunmaktaydı. Gözlüğün bulunduğu yer ihtilaf konusu değildi-r.

Müdafaa gözlüğün olay esnasında Sanık tarafından Müteveffanın gözünden çıkartılıp çıkartılmadığı konusunda bulgu yapabilmek için gözlük üzerinde parmak izi incelemesinin yapılması gerektiğini ve yapılmamasının tahkikat eksikliği olduğunu ileri sürdü. -

Müteveffanın gözlüğü üzerinde soruşturma esnasında parmak izi araştırması yapılmadığı sabittir. Nesneler üzerinde bulunan parmak izleri bilhassa olay anında olay yerinde kimlerin olduğunun veya olayla ilgili suç aletinin kimin tarafından kullanıldığının -tespitinde ispat edici bulgular olarak kullanılmaktadır. Aynı evde yaşayan karı kocanın birbirlerinin eşyaları üzerinde parmak izlerinin bulunması çok doğal bir durumdur. Bu nedenle, gözlük üzerinden parmak izi alınmaması tahkikat açısından bir eksiklik gi-bi görünse de bu eksiklik tek başına Sanığın Müteveffanın gözlüğünü çıkartıp çıkartmadığı hususunda makul bir şüphe oluşturmaz.

Müdafaa istinafta, İddia Makamı Tanığı No.9 İdris Deniz'in şahadetinde otopsi esnasında Müteveffanın gözünde lens olup olmadığ-ını hatırlamadığını beyan ettiğini, Müteveffanın gözlüklerinin gözünde olmamasının nedeninin lens takmış olabileceğine bağlanabileceği üzerinde durdu.

Buna rağmen Sanık, 8.8.2017 tarihli ifadesinde Müteveffanın olay esnasında gözlük veya lens takmadığını- ifade etmiştir. Bunun yanında, Müdafaanın Müteveffanın lens takmakta olduğu iddiası, Sanığın mavi 1265'deki olay sonrasından bahseden, "gittik Umut beye teslim ettik gözlük ve lensi" hususundaki kendi şahadeti sonrasında bertaraf edilmiştir. Dolayısıyla, -Müteveffanın olay esnasında gözlük takmamasının yanında lens de takmadığı olgusu ihtilaf konusu yapılamazdı.

Sanık 30.12.2016 tarihli ifadesinde, Müteveffanın ileri derecede miyop göz bozukluğu bulunduğunu, uzağı göremediğini, gündüzleri lens geceleri is-e evde gözlük taktığını, Müteveffanın gözlük takmadığı bir günde ayağını çarpıp parmağını kırdığını beyan etmiştir. Bu şahadet, Müteveffanın sabahın çok erken saatlerinde yataktan kalktığı bir halde gözlüklerini takmasının makul ve olağan olduğunu gösterm-ektedir.

Bu olgulardan ortaya çıkan, Müteveffanın ileri derecede göz bozukluğuna haiz bir kişi olduğu, kendi evi içerisinde olsa da birçok eylemi yapabilmesinin veya evinde dahi olsa hareket edebilmesinin ancak gözlüğünün gözünde olmasıyla veya lens takm-asıyla mümkün olabildiğidir. Müdafaa bir kişinin gözlüğü gözünde olmadan da alıştığı ortamlarda bazı hareketleri yapabileceğini iddia etmesine karşın, ileri derecede göz bozukluğu bulunan bir kişinin ancak geçici ve zorunlu bazı durumlarda bazı hareketleri- gözlüksüz veya lens takmadan yapabileceği doğal ve makul olandır. Ayrıca, ileri derecede göz bozukluğu bulunan Müteveffanın Sanık ile ciddi tartışmalar yaşadığı olayın olduğu zaman diliminde, mutfağa geçip birtakım mutfak işleri yaptığı, çay demleyip Sanı-ğa servis ettiği esnada Müteveffanın gözlüklerinin gözünde olması makul olarak muhtemel olandır. Dolayısıyla, Müteveffanın elinin altında mutfakta masada bulunan gözlüklerini gözüne takıp rahat hareket etmek yerine savunmanın ileri sürdüğü üzere, tüm bu ey-lemleri yaptığı esnada gözlükleri takmamasının makul bir cevabı olmadığı gibi Sanık tarafından Müteveffanın gözlük veya lensini neden takmadığının herhangi bir izahı da yoktur. Bunun tam aksine, Sanığın beyanları, Müteveffanın gözlük veya lens takmadan hiç-bir şey yapamayacağı, takmadı-ğında kaza geçirdiği yönündeki şahadeti olayın gerçekleşmesin-den önceki evrede Müteveffanın gözlük takmış olduğu hususunu teyit etmektedir.

Ayrıca, Sanık yeminsiz beyanında bir taraftan Müteveffanın gözlüksüz olduğu için so-kak kapısına çarptığını ileri sürerken, diğer taraftan gözlüksüz çay demlediğini söylemesi İddia Makamının ortaya koyduğu gözlük konusundaki olgulara karşı itibar edilir beyan ve izahının bulunmadığını ortaya koymaktadır.

Savunmanın Müteveffanın balkon-dan düştüğü esnada gözlüğünün gözünde olmadığının makul karşılanması hususundaki argümanı huzurdaki olgularla birlikte değerlendirildiğinde şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır; Müteveffanın gözlüğü mutfakta olduğundan ve gözlüksüz iş yapması makul olmadığından,- Mütevveffanın mutfakta iş yaptığı esnada gözlüğünün gözünde olması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Müdafaanın Müteveffanın intihar ettiği iddiası değerlendirmeye tabi tutulduğunda dahi mutfakta iş yapan Müteveffanın balkona çıkıp aşağı düşmeden önce -neden gözlüğünü çıkardığı ve mutfak masasına koyduğunun bir açıklaması veya makul izahı yoktur. Bu argümanın, hayatın doğal akışı ile uyumlu olmayan, doğal ve mantıki olmaktan uzak bir argüman olduğu açıktır.

Bu nedenle, Müteveffanın gözlüğünün gece yata-rken çıkaracağı yatak odasında değil de Sanığın izahına göre en son bulunduğu ve iş yaptığı oda olan mutfakta bulunması Sanığın olaydan önce Müteveffanın gözlüklerinin gözünde olduğu ve düşmeden önce dış bir etken tarafından çıkarıldığı yönünde çıkarım yap-ılabileceğinin göstergesidir.

Bu sonuçtan hareketle, Müteveffanın balkonda düşüş şekli ile ilgili yukarıda yapılan bulgu yanında, olayın meydana gelişinin Müteveffanın balkondan zemine düştüğü esnada gözlerinde lens olmadığı, gözlüklerinin de gözünde olm-adığı ve gözlüklerin balkondan aşağı, zemine düşmeden önce dış bir etken tarafından çıkarılması dışında başka bir rasyonel sonuçla bağdaşmayacağı ortadadır.

Bu sonuç ışığında, Mahkemenin çevre şahadetle ilgili bulgusunda hata yoktur.

c) Müteveffanın -"imdat!", "yeter!" ve "polis!" diye seslenmesi

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanığın yeminsiz beyanında Müteveffanın kısık sesle de olsa "imdat!" ve "polis!" diye seslendiğini kabul ettiğini, hatta polisi araması için telefonunu ona uzattığını söylediğini t-espit etmiş, olay gecesi ile ilgili Sanığın söylediklerini inceledikten sonra Müteveffanın polise ihtiyaç duyacak kadar yardıma muhtaç olduğuna bulgu yapmıştır.

Sanık olay esnasında tartışma yaşadıklarını kabul etmekle birlikte ona hafifçe bir tokat att-ığını, birlikte yere düşmelerine halının kaymasının neden olduğunu, bu düşme esnasında Müteveffanın başını yastığa vurduğunu, Müteveffaya fiziki bir şiddet uygulamadığını ifade etmiştir.

Müteveffanın "imdat polis!" diye haykırmasını gerektirecek bir duru-m bulunup bulunmadığı hususundaki bulgu istinaf duruşmasında tartışılmıştır.

Sanık ile Müteveffa arasında olaydan önceki gece, Müteveffanın telefonuna takriben 15 gün önce gelen bir mesaj nedeniyle, Müteveffanın hayatında bir kişi olup olmadığına ilişki-n bir tartışma olduğu, sabah kalktıklarında bu konudaki tartışmanın devam ettiği ihtilaflı olmayan bir husustur.

Müteveffanın el bileğinde ve dirsek çukurunda bulunan ekimozlar dışında otopside fiziki şiddet uygulandığını gösteren bir bulgu tespit edilme-miştir. Bunun dışında, Müteveffanın başına bir darbe alıp almadığı hususunda ileri sürülen iddialar değerlendirildiğinde, Müteveffanın düşme nedeniyle başında oluşan kırık ve parçalanmanın vahametinin, düşmeden önce başında bir kişi tarafından vurmaya bağl-ı travma oluşup oluşmadığının tespitine engel bir durum yarattığı ortaya çıkmaktadır.

Sanık şahadetinde Müteveffaya tokat attığını kabul etmekle birlikte, güçlü değil hafif tokat attığını beyan etmektedir. Sanık ayrıca, ciddi darp ile ilgili yapılan yazı-lı dava tebliğini de kabul etmiştir. Bu olgu Sanığın olay gecesi Müteveffanın yüzüne tokat vurduğunu, Sanık tarafından böyle bir saldırıya uğrayan Müteveffanın ise, "imdat polis!" diye haykırışta bulunduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan Müteveffa ile -Sanığın alt kat komşuları İddia Makamı Tanığı Olgun Demir, olay gecesi bir tartışma olduğunu gösterecek bir gürültünün duyulduğunu ancak "imdat!, yeter!" şeklinde bir ses duymadığını ifade etmiş olmasına karşın, Sanığın olayla ilgili vermiş olduğu izahat b-u Tanığın tartışmayı teyit eden şahadeti ve Müteveffanın vücudundaki ekimozlar, Müteveffanın Sanık ile arasında "imdat polis" diye haykırmasını gerektirecek bir tartışma yaşandığını ortaya koymaktadır.

Bu olgulardan hareketle, sunulan şahadetten ortaya ç-ıkan, Müteveffanın olay gecesi çıkan tartışma sonucunda Sanığın fiziki saldırıları nedeniyle "polis!, imdat!" diyecek kadar yardıma ihtiyaç duyduğu, ekimozların Sanığın Müteveffaya fiziki saldırıda bulunduğunun bir kanıtı olduğu, bu saldırıların sonucu ola-rak da Müteveffanın yardım çağrısında bulunduğudur.

Dolayısıyla, yukarıda belirttiğimiz olgular ışığında Mahkemenin, durumun Müteveffanın Sanık ile yaşamış olduğu tartışma nedeniyle polise ihtiyaç duyabilecek kadar yardıma muhtaç olduğu şeklinde açıklan-abilir bulgusu hatalı değildir.
d) Müteveffanın başını sokak kapısına çarptığı iddiası

Mahkeme Sanığın beyanlarını inceledikten sonra Müteveffanın başını sokak kapısına vurmasının Sanık ile fiziksel temas kurması ile açıklanabileceği bulgusuna vardı. -

Müdafaa Sanığın Müteveffanın başını sokak kapısına çarptığını söylemediğini, sadece Müteveffanın gözünde gözlük olmadığından ayağa kalktığında kapıya çarptığını söylediğini ileri sürdü.

Mahkemenin bu konuda yapmış olduğu bulgu sadece Sanığın beyanlar-ına dayanmakta olup bu konuda başka herhangi bir şahadet yoktur. Sanığın beyanlarına bakıldığında, Sanık mavi 1234'de Müteveffanın kapıya çarptığını söylemekle birlikte başını kapıya çarptığına dair bir beyanda bulunmamıştır. Buna bağlı olarak Mahkemenin M-üteveffanın başını sokak kapısına vurduğu özünde açıklanabilir bulgusu herhangi bir olgusal şahadete dayanmadığından ve bu olgu ispat edilmediğinden bu yönde bir bulgu yapması hatalıdır.

e)Mutfak kapısını kilitli oluşu

Sanık mutfak kapısının kilitli ol-abileceği hususunda beyanda bulunmuş, Mahkeme ise Sanığın şahadetinde olaydan
15-20 saniye önce mutfaktan geçip salona oturduğunu belirterek, salonda oturan Sanığın mutfak kapısını duymamasının olağan dışı bir durum olduğunu belirtmiştir.

Girne Ağır Ce-za Mahkemesi yaptığı inceleme sonucunda balkona çıkan mutfak kapısının olaydan önce kilitli olduğunun ve kapının kolay açılmayan ve açıldığında ses çıkartan bir kapı olduğunun huzurundaki şahadet ışığında ortaya çıktığını tespit etmiştir. Müdafaa bu bulgu-lara istinafta itiraz etmiştir.

Mahkemenin huzurundaki şahadete bakıldığında, mutfak kapısı arızalı olup açıldığında ses çıkarmakta idi. Bu durum göz önüne alındığında mahkemenin bu konudaki bulgusu hatalı değildir.

C. Çevre Şahadet ile Uzman Tanığın Ş-ahadetinin Uyumlu Olup Olmadığı

Mahkeme yukarıda incelenen tüm çevre şahadeti uzman Tanık İdris Deniz'in vermiş olduğu şahadet ile birlikte değerlendir-miş ve bu hususları İddia Makamı lehine kabul etmeyi uygun görmüştür. Bu bulguları ileride tüm bulgul-ar ve sonuç değerlendirilirken inceleyeceğiz.

Mahkeme keza, mahkeme dışı yalanlar başlığı ile incelemede bulunmuştur. Bu başlığı mahkemenin belirlediği alt başlıklarla birlikte inceleriz.

D. Mahkeme Dışı Yalanlar
a. Sanığın ambulansı aradım iddiası.
-
Mahkeme Sanığın Emare 20 telefon dökümlerinden görülebileceği üzere saat 06.52'de 155 polis imdat hattını aramış olmasına rağmen Emare 31 vasi istidasındaki yemin varakasında ambulansı aradığını iddia ettiğini belirleyerek, bunu mahkeme dışı yalanlara baş-vurarak Müteveffaya tıbbi yardım çağırdığı noktasında Mahkemeyi ikna etmeye çalışma olarak kabul etmiştir. Mahkeme ayrıca olay yerinin Girne Özel Hastahanesi'nin hemen karşısı olmasına karşın Müteveffaya en yakın tıbbi yardımı bu hastaneden almak yerine Sa-nığın buna yönelmeyerek polisi aramış olduğuna, daha sonra ise ambulansı aradığı algısını yaratmaya çalıştığına ve tüm bunların Sanığı suça bağlar nitelikte olduğuna bulgu yaptı.

Müdafaa Sanığın olay anında olayın şoku ile ne yaptığını bilmediğini -ve polisi aramış olabileceğini, Müteveffanın durumu çok kötü olduğundan ambulansı aramanın bir anlamı olmadığı, bu nedenle bu hususun Sanık aleyhine alınamayacağını ileri sürdü.

Bir kişinin beyanının mahkeme dışı yalan olarak kabul edilerek suçluğunun i-stihraç edilebilmesi için yalanın kasıtlı söylenmesi, yalanın önem taşıyan bir konuda olması, yalanın masum bir konuda söylenmemiş olması ve Sanığı yalana motive eden gerçek suçluluk korkusu içerisinde söylenmiş olması gerekir.

Sanık Emare 31 vasi istid-asının ekindeki yemin varakasında ambulansı aradığını söylemesine karşın, Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda verdiği yeminsiz izahta bu konuyu, "polisi mi aradım ambulansı mı bilemem" şeklinde ifade etmiştir.

Sanığın olay anında 155 polis imdat hattını- aradığı ihtilaflı değildir. Bir kişinin yüksek bir balkondan aşağı düşen eşine en yakın tıbbi yardımı çağırması ondan beklenen en makul davranıştır. Sanık balkondan aşağıya eşine baktıktan sonra merdivenlerden inerken evinin karşısındaki hastaneyi arayıp -eşine acil tıbbi yardımı sağlamak için çağrıda bulunmak yerine polisi aramıştır. Bu, husus yani Müteveffayı balkondan aşağı düşmüş yerde yatar vaziyette gören Sanığın merdiven-lerden aşağı inerken, daha hayatta olup olmadığını bilemezken en yakın hastane-den tıbbi yardım almak için hastahaneyi aramaması, Müteveffaya acil tıbbi yardım sağlamak amacıyla hareket etmediğini gösterir niteliktedir.

Böylesine önemli bir konuda ambulansı aramamasına karşın daha sonra ambulansı aradığını ifade etmesi, Sanığın bu -beyanının mahkeme dışı yalan olarak yapılmış bir ifade olarak kabul görmesini gerektirir.

Bununla birlikte, Sanığın polisi aradığı sabit olmasına karşın, bunu daha sonra ambulansı aradım noktasına getirmeye çalışması, Mahkemenin belirttiği gibi, beyanını-n Müteveffaya tıbbi yardım sağlamak için hareket ettiği hususunda algı yaratmak ve bu konuda mahkemeyi ikna etmek amacıyla yapıldığını göstermektedir. Buradan ortaya çıkan Sanığın Müteveffanın düştüğünün hemen sonrasında yardım çağırmak amacıyla ambulansı -aramamasına rağmen ambulansı aradığını söyleyerek bu konuda yalan beyanda bulunduğudur. Ayrıca, Sanığın kendi üzerine yönelebilecek adam öldürme ithamı karşısında eşinin aşağıya düşmesinden sorumlu olmadığı, onu öldürmediği ve yaşaması için çabaladığı algı-sını yaratacak şekilde ambulansı aradığını ifade etmesinin, adam öldürme suçluluğu karşısında söylendiği açıktır. Bu nedenle, Sanığın söylediği bu yalan suçluluğunun istihraç edilebileceği bir konuda olduğundan önemlidir.

Dolayısıyla, Girne Ağır Ceza Mah-kemesi tarafından ambulansı aradığı hususundaki Sanık beyanlarının mahkeme dışı yalan olarak kabul edilmesi hatalı değildir. Mahkeme dışı yalan niteliğindeki bu beyanın tüm bulgular ve sonuç incelenirken Sanıkla ilgili suça bağlama noktasındaki etkisi bel-irlenecektir.

b.Sanığın duyduğunu iddia ettiği sesler ve çocuklara bakması

Alt Mahkeme, Sanığın olay esnasında Emare 52 ifadesinde "pat" diye ses duyduğunu söylemesine karşın, yeminsiz beyanında art arda iki kez "pat" diye ses duyduğunu söylediğini be-lirtmiştir. Mahkeme bu konudaki değişikliğin Sanığın kendi ifadesine göre salonda otururken ses çıkartan ve kapalı olan bir kapının sesini duymadığı iddiasını bertaraf etmek maksadıyla sonradan düşünülmüş (after thought), olaya yeni bir çizgi katmak amacıy-la söylenmiş olarak kabul etmiştir.

Mahkeme keza, Sanığın çocuklara baktım şeklindeki beyanını ise kızı T.'nin uyanık olma ihtimaline karşı verilmiş, ifadesini mahkemedeki ifadeleri ile tutarlı hale getirmeye çalışma çabasının bir ürünü olarak kabul etmi-ştir. Mahkeme bu hususları Sanığı suça bağlar nitelikte kabul etmiştir.

Buna karşın Müdafaa, Sanığın en başından iki kez "pat" sesi duyduğunu söylediğini ileri sürerek çocuklara baktığı beyanının çelişkili veya sonradan uydurma bir beyan olmadığını ileri- sürdü.

Bu konu ile alakalı Sanığın olayla ilgili ifadesi ve sunduğu şahadet bir bütün olarak düşünüldüğünde bunların; mutfak kapısının kapalı olduğu, kendisinin çocuklara bakmaya gittiği, daha sonra kendisi salonda otururken Müteveffanın mutfak kapısını- açarak kendini aşağıya attığı iddiasını içermektedir. Bu doğrultuda mutfak kapısı açıldığında ses çıkardığı, ilk "pat" sesinin bundan dolayı olduğu ve ikinci "pat" sesinin ise Müteveffanın aşağı düşmesiyle oluştuğu ileri sürülmektedir.

İddia Makamı i-se Müteveffanın Sanık tarafından mutfak balkonuna taşınarak aşağı atıldığı iddiasını ileri sürmekte ve bu nedenle Sanığın yukarıda belirtildiği gibi iki "pat" sesi duyduğu iddialarının doğru olmadığını ileri sürüp tümden reddetmektedir.

Girne Ağır Ceza M-ahkemesinin huzurundaki Emare 23'de Sanık "pat" diye art arda iki ses duyduğu ifadesinde bulunmuş, daha sonra yeminsiz beyanında ise iki kez artarda "pat" diye ses duydum diye bu beyanını tekrarlamıştır.

Buna karşın Sanık, olayda yaşananlarla ilgili bilgi-lerinin en taze olduğu 30.12.2016 tarihinde verdiği Emare 52 ifadesin-de tek "pat" sesi duyduğunu ifade etmektedir.

Olaydan hemen önce Müteveffa ile birlikte evde ayakta olan tek kişi Sanık olduğundan, bu seslerle ilgili sunulan şahadetin önemi büyüktür-. Sanık bu sesi duyduktan sonra mutfağa gittiğinde olaydan önce kapalı olan balkon kapısının açık olduğunu ve mutfaktan balkona çıktığında Müteveffayı aşağıda zeminde yerde yatar vaziyette gördüğünü söylemiştir. Halbuki, Sanığın 30.12.2016 tarihinde polise- verdiği ifadesinde söylediği gibi tek "pat" sesi duymuş olsaydı mutfaktan balkona çıkılan kapının açık olması ve kapıdan ses gelmemesi, çıkan tek "pat" sesinin Müteveffanın aşağıya düşmesi sonucu olması gerekirdi. Sanık şahadetinde 30.12.2016 tarihli ifad-esinden farklı bir beyanda bulunup mahkemedeki yeminsiz izahında ve aleyhine başlatılan tahkikat sonucunda kendisinden temin edilen Emare 23 ifadesinde bu noktayı değiştirmiş ve kapının açılma sesini ve düşme sesini kapsayacak şekilde art arda "pat pat" ve-ya "bam bam" diye iki ses duyduğunu ifade etmiştir.

Bu hususta göz önüne almamız gereken en önemli nokta, Sanığın olaydan hemen sonra, yaşanan olayla ilgili hafızasın-daki taze bilgilerle ve aleyhinde herhangi bir tahkikat mevcut değilken verdiği 30.12.2-016 tarihli ifadesinde tek "bam" veya "pat" sesi duyduğunu ifade etmesine karşın, olaydan aylar sonra aleyhine başlatılan tahkikat neticesinde verdiği Emare 23 ifadesinde art arda iki "pat" sesi duyduğunu ifade etmiş olması ve Sanık olarak yargılandığı dav-ada yeminsiz beyanında yine iki kez ses duyduğunu beyan etmiş olmasıdır. Bu nedenle, Sanığın olayın hemen akabinde verdiği ifadesinde tek "pat" sesi duyduğunu söylemesi kapalı olan mutfak kapısının açılarak sesini duyduğu iddiasının doğru olmadığını göste-rmektedir.

İlaveten, Sanığın olaydan hemen sonra verdiği Emare 52 30.12.2016 tarihli ifadesinde söylediğinin tam aksine, Emare 23 ifadesinde ve yeminsiz beyanında "art arda" ve "iki kez pat" sesi duyduğu yönündeki beyanlarının kendisi salonda olduğu esnad-a Müteveffanın kendisini aşağı attığı yönündeki müdafaasını güçlendirmek amaçlı söylenmiş olduğu açıktır. Bu iddia çok esaslı bir olgu ile ilgili olup Sanığın 30.12.2016 tarihli ifadesinde belirtmediği bu hususunu, sonradan mutfak kapısı ve düşmeyi kapsay-acak şekilde olayla ilgili izahını düzeltmek ve Müteveffanın kendisini aşağı attığını ortaya koymak amacıyla sonradan düşünülmüş (after thought) olarak söylendiği aşikârdır. Bu nedenle, Mahkeme bu beyanı sonradan düşünülmüş (after thought) olarak söylenmiş- yalan olarak kabul etmekle hata etmiş değildir.

Sanık olaydan hemen sonra verdiği ifadede, mutfaktan geçtikten sonra çocukların odasına geçip onlara baktığını, dönüp salona oturduğunu daha sonra ses duyduğunu ifade etmiştir.

Bu konuda Sanığın anlatmış- olduğu olayın oluş şekli ile ilgili aynı cümle içerisinde çocuklara baktım ve dönüp salona oturdum sonra ses duydum beyanındaki "pat pat" diye ses duyduğuna ilişkin kısmının itibar edilir olmadığına karar verilmişti. Sanığın bu beyanları bir bütün olarak,- Müteveffanın kendisini aşağı attığı ve Sanığın o esnada orada olmadığı argümanını tamamlamak ve desteklemek için yapılmış iç içe geçen iddialardır. Bu nedenle, Sanığın o gece olaydan önce çocuklara bakmış olduğuna ilişkin, "çocuklara baktım, sonra salona -oturdum ve pat pat diye ses duydum" beyanı doğru olmadığından, tümünün bir bütün olarak itibar edilir bulunması söz konusu değildir.

Dolayısıyla, Mahkeme bu beyana itibar etmemekle hata etmiş olmayıp Sanığın duymuş olduğu seslerle ilgili beyanlarını sonr-adan düşünülmüş (after thought) olarak kabul edip Sanık aleyhine almakla doğru bir bulguya varmıştır.
c. Ahmet Öztürk hakkındaki soru

Girne Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın 30.12.2016 tarihinde, sabahleyin ve olaydan hemen önce konuşurlarken Müteveffaya Ahmet- Öztürk ile ilgili sorduğu sorunun Müteveffayı intihara sürüklediğini ve hatta mahkemede "benim hatam bu oldu" dediğini, Sanığın Müteveffayı intihara sürükleyen gerekçenin bu olduğuna işaret ettiğini ifade etmiştir.

Mahkeme Sanığın bu beyanının Müteveffa-nın intiharına ani bir gerekçe yaratma ürünü olarak açıklanabileceğine, sonradan kurgulanmış (after thought) olduğuna ve bu nedenle Sanığın bu yöndeki çabasının kendisini suça bağlar nitelikte değerlendirilmesi gerektiğine bulgu yaptı.

Sanığın bu konudak-i beyanlarına bakıldığında polise verdiği 30.12.2016 tarihli ilk ifadesinde, Ahmet Öztürk ile ilgili hiçbir beyanda bulunmadığı görülmektedir. Polise verdiği 8.1.2017 tarihli ikinci ifadesinde ise Sanık, eşiyle facebook'u müşterek kullandıklarını, eşinin f-acebook'tan Ahmet Öztürk'ü araştırdığını görünce kendisine neden bu kişinin profiline baktığını sorduğunu, eşinin bu kişinin adını yanlışlıkla yazdığını söylediğini ifade etmiştir. Sanık yeminsiz beyanında ise (mavi 1238) Müteveffanın birkaç gün önce Ahmet- Öztürk isimli kişiyi facebook'ta araştırdığını gördüğünü, olay günü mutfakta bardakları yıkadığı esnada Müteveffaya Ahmet Öztürk isimli kişiyi sorduğunda Müteveffanın hiç kimse dediğini, kendisinin bu konuda onun üzerine gidince "ondan hoşlandım" diye cev-ap verdiğini söylemiştir.

Sanığın, Mütevveffanın ölümünden çok kısa bir süre önce Mütevveffa ile aralarında geçen son konuşma olduğunu ileri sürdüğü Ahmet Öztürk konusu ile ilgili yukarıda yer verdiğimiz şahadetine bakıldığında, Sanığın olayın hemen akab-inde sıcağı sıcağına verdiği ifadede bu kişiden hiç bahsetmemesi bu konudaki iddiasının itibar edilir olmadığını ve sonradan uydurulmuş, Müteveffanın intihar ettiğine ilişkin iddiasını desteklemeye yönelik olduğunu ortaya koymaktadır. Buna ilaveten, Sanık- 30.12.2016 tarihli ifadesinde Ahmet Öztürk'ten hiç bahsetmezken 8.1.2017 tarihli ifadesinde facebook'ta Ahmet Öztürk'ü neden araştırdığını Müteveffaya sorduğunu beyan etmesi üzerine Mütevveffanın ona yanlışlıkla araştırdım diye cevap verdiğini iddia etmiş- sonrasında ise Mahkemede verdiği yeminsiz beyanında Müteveffayla son konuşmasının Ahmet Öztürk ile ilgili olduğu ve bu konuda ciddi tartışma yaşadıklarını beyan etmiştir. Sanığın bu beyanıyla, Müteveffanın balkondan düşüşünü bu konuşmaya bağlamak ve dah-a önceki ifadelerinde beyan ettiği üzere, Müteveffanın intihara meyilli bir kişi olduğu algısını yaratmayı amaçladığı beyanların çelişkili, yalan beyanlar olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bunun yanında Sanığın, 30.12.2016 tarihinde verdiği ifadede eşiyle ya-şamakta olduğu cinsel ilişki sorunlarından, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve olayla ilgili çok eski ve bağlantısız konulardan bahsetmesine rağmen Müteveffanın intihar ettiği iddiasını bağladığı bu kişiden sıcağı sıcağına verdiği ifadede hiç bahsetmem-iş olması çok dikkat çekicidir. Bu durum, Ahmet Öztürk isimli kişi nedeniyle Müteveffanın iddiasının muteber olarak kabul edilemeyeceğinin ve sonradan düşünülmüş (after thought) olduğunun en büyük göstergesidir.

Sanık 8.1.2017 tarihinde polise verdiği i-kinci ifadesinde, Müteveffa ile arasında Müteveffanın facebook hesabından Ahmet Öztürk'ü neden araştırdığı hususunda bir konuşma geçtiğini, Müteveffanın kendisine yanlışlıkla araştırdığını belirtmesine rağmen mahkemedeki izahında bu beyanını genişleterek,- Müteveffanın kendisine Ahmet Öztürk'ten hoşlandığını söylediğini ileri sürmüş, bu hususta Müteveffanın üzerine gelerek saldırdığını ve ciddi şekilde tartıştıklarını, bu tartışmadan sonra Müteveffanın aniden intihar ettiğini iddia etmiştir.

Belirtilenle-r; Sanığın ikinci ifadesinde müteveffanın Ahmet Öztürk'ü yanlışlıkla araştırdığını söylemesinin ardından Mahkemedeki izahında ileri sürdüğü, Müteveffanın bu araştırma-sından aralarında tartışma geçmesinden sonra aniden intihar ettiği beyanlarının yalan old-uğunu ortaya koymakla birlikte, bu yalanın Sanığa yöneltilen adam öldürme suçlaması üzerine kasten söylenmiş bir yalan olduğu açıktır. Bu yalan Müteveffanın intihar ettiği hususunda Sanık lehine şüphe yaratmak amacıyla söylenmiş olup önemli bir konudadır.- Ayrıca bu beyan Sanığın aleyhindeki adam öldürme ithamı konusunda kendisinin suçsuzluğunu kanıtlamak amacıyla yapılmış olup masum bir amaçla söylenmemiştir.

Dolayısıyla, Alt Mahkeme Sanığın Ahmet Öztürk konusundaki beyanlarını Müteveffanın ölümü ile ilg-ili olarak intihar ettiğine yönelik bir gerekçe yaratmak amacıyla sonradan kurgulanmış kabul ederek Sanığın bu yöndeki çabasını mahkeme dışı yalan olarak değerlendirip Sanığı suça bağlar nitelikte bulgu yapmakla hata yapmadı.

Alt Mahkeme çevre şahadeti u-zman tanık şahadeti ile birlikte değerlendirdikten sonra Sanığın bu suçu işlemek için imkân ve fırsatı olup olmadığını ve motivasyon konusunu incelemiştir.

Bu iki başlığı Sanığın izahlarında sonra incelemeyi uygun görürüz.



E. Sanığın izahatları

Mahke-me Sanığın izahlarını 3 başlık altında incelemiştir. Bunlar, mutfakta bulunan çöpler ve meyve suyu kutusu, Müteveffanın terliklerinin ayağında oluşu ve Müteveffanın kullandığı ilaçların kendiliğinden kişiyi intihara meyilli kıldığı, bunların alkol ile kull-anılmasının kişinin dengesini yitireceği olarak sıralanmıştır.

a. Mutfakta bulunan çöpler ve meyve suyu kutusu

Alt Mahkeme Emare 7 fotoğraf albümündeki fotoğraflarda görülen mutfak ve balkon içerisindeki çöpler konusunda Müdafaanın iddialarını incelemiş-, çöplerin Sanık tarafından fotoğraftaki hale getirildiğine ve bahse konu meyve suyunun da Sanık tarafından yere konulduğuna bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme, Sanığın, Müteveffanın intihara giderken bu dağınıklığı yaptığı özünde izahta bulunmaya çalıştığını -belirttikten sonra intihar etmeye giden bir kişinin tüm çöpler balkona dağılmışken mutfak dolabı ile kapının önüne gelecek şekilde meyve suyu kutusunun yerleştirmesinin makul olmaktan uzak olduğu bulgusuna varmıştır. Mahkeme bu durumun Sanığın kendi fiilin-i ortaya çıkmasını engellemek adına adaleti yanıltmaya çalışmak yönünde bir durum oluşturduğuna ve Sanığı suça bağlayıcı bir hal aldığına bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme kararında devamla, Sanığın olaydan önce mutfakta ve balkonda böyle bir çöp yığınının olm-adığı ve meyve suyu kutusunun da orada olmadığını zımnen söyler durumda olduğu bulgusuna varmıştır. İstinaf duruşmasında Müdafaa, mahkemenin kararındaki, "zımnen izah eder" bulgusunun anlam ve gerekçesinin olmadığını ileri sürmüştür.

İstinaf duruşmasınd-a Müdafaa keza, evin genel olarak tertipli bir ev olmadığını ve çöplerin de dağınık olmasının normal olabileceğini ileri sürmüştür.

Müdafaa çöp ve meyve sularının Müteveffanın bilinci kapalı şekilde balkona götürülmesine mani olacağı yönünde iddiada bulu-nmuştur.

Sanığın yeminsiz beyanına bakıldığında, Müdafaanın iddialarının aksine, çöplerin ve meyve suyunun Emare 7 fotoğraf albümünde bulunduğu yerlerinin olağan olduğuna veya evin normal durumu olduğuna dair bir beyan yoktur. Bu konuda Emare 7 fotoğra-f albümünde görülen çöpler ve meyve suyu kutularının duruşları makul olmayacak şekilde, bu çöplerin balkona dağıtılmış ve meyve suyu kutusunun kapıya konulmuş olduğunun göstergesidir. Dolayısıyla, çöplerin dağınıklığı ve meyve suyu kutusunun kapının önünde- oluşu evin dağınıklığı olarak veya makul olarak kabul edilecek bir husus değildir.

Diğer taraftan, Sanığın olayla ilgili anlattıkları göz önüne alındığında, en son mutfakta bulaşık yıkamakta olan Müteveffayı orada bıraktıktan ve çocukların odasına geçi-p salonda oturduktan sonra takriben 15-20 saniye içerisinde duyduğu sese kadar bu çöplerin Müteveffa dışında bir kişi tarafından dağıtılmış veya meyve suyunun oraya konmuş olması mümkün olamazdı. Ancak Sanığın ifadelerinde ve yeminsiz beyanında bu çöplerin- veya meyve suyunun Müteveffa tarafından dağıtıldığı veya dağıtılması için bir gerekçesi olduğu veya bu süre içerisinde olanağı olduğu hususunda bir iddia veya açıklaması yoktur. Sanığın, Müteveffanın mutfaktan çıkıp balkondan kendini aşağı atarak intihar -ettiği hususundaki izahının takip edilmesi durumunda, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin belirttiği gibi, intihara gidecek olan bir kişinin çöpleri dağıtması ve meyve suyu kutusunu kapıya yerleştirmesinin makul olmaktan uzak ve itibar edilmez olduğu ortaya çıkma-ktadır. Dolayısıyla, Müteveffa çöpleri dağıtmamış ve meyve suyu kutusunu kapıya koymamışsa bunu yapabilecek tek kişi, o esnada evde onunla birlikte olan Sanık'tır. Bu nedenle, mevcut olgu ve çevre şahadetten bu çöplerin ve meyve sularının Sanık tarafından -konulduğu yönünde çıkarım yapılabilmesi gerekmektedir.

Sanık çöpler balkona dağılmışken ve meyve suyu kutusu kapının girişinde dururken Sanığın Müteveffayı balkona taşımasının söz konusu olamayacağı müdafaasını açıkça ileri sürmektedir. Bu nedenle, çöpl-erin mutfağa dağılması ve kapının girişine meyve suyu kutusunun yerleştirilmesinin, Müteveffanın Sanık tarafından taşınmış olduğu olasılığını bertaraf etmek ve Sanık lehine müdafaa ve makul şüphe oluşturmak için yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Tüm bunlar ışı-ğında çöplerin Sanık tarafından dağıtıldığı ve meyve suyu kutusunun Sanık tarafından kapıya yerleştirildiği sonucuna varan ve Sanığın iddialarına itibar etmeyen Mahkemenin bulgusunda hata yoktur.

b. Müteveffanın terliklerinin ayağında oluşu

Alt Mahke-me, Sanığın Müteveffayı koltuk altlarından kaldırması halinde terliklerinin ayağından çıkacağını iddia ederek bu konuda Sanığın şüpheden yararlandırılmasını talep ettiğini belirttikten sonra Sanığın ileri sürdüğü bu hususun muhtemel olduğunu gösteren bir ş-ahadetinin huzurlarında olmadığını ifade etmiş ve durumun makul şüphe yaratmadığına bulgu yapmıştır.

Müteveffanın koltuk altından Sanık tarafından taşınması halinde terliklerin ayağından çıkıp çıkmayacağı konusunda Alt Mahkemenin belirttiği üzere bir şa-hadet mahkeme huzurunda olmadığından Mahkemenin bu konuda Sanık lehine dikkate alabileceği bir şüphe olmadığı bulgusunda hata yoktur.

c. Müteveffanın kullandığı ilaçlar

Alt Mahkeme, Müdafaa tarafından ileri sürülen, Müteveffanın kullandığı ilaçların -onu intihara meyilli kılacağı yönündeki iddiasına ilişkin olarak huzurunda inanıp itibar edebileceği bir şahadet mevcut olmadığına karar verdi. Mahkeme Müteveffanın olaydan önce alkol aldığı yönünde de huzurunda bir şahadet bulunmadığını belirleyerek bu id-diaya da itibar etmedi.

Müdafaa Müteveffanın olay esnasında alkollü olabileceği iddiasını ileri sürmüş, buna dayanak olarak da otopsi raporunda ortaya çıkan Emare 59 toksikoloji raporunda kanında bulunan 24 mg/dl oranındaki Etanol maddesini göstermiştir.- Kanda bulunan bu alkol Tanık İdris Deniz'e göre ölüm sonrası ölüm ile meydana gelen kandaki kimyasal değişiklik olarak, Müdafaa Tanığı No.2 Doç. Dr. Emre Hamurtekin tarafından ise alkol tüketiminin sonucu olarak açıklanmaktadır.

Müdafaanın, Müteveffanın- kanında bulunan alkolün alkol tüketiminden dolayı olduğu iddiasının doğru olabilmesi için Müteveffanın olaydan kısa bir süre önce alkollü içki tüketmiş olması gereklidir.

Müteveffanın olaydan önceki günü annesinin evinde çocukları ile birlikte işinden- izinli olarak geçirdiği, akşam yemeğini orada yedikleri, daha sonra hep birlikte eve geldikleri ihtilaflı olmayıp bu olgular Sanık tarafından da kabul edilmektedir. Sanığın gerek ifadesinde ve gerekse Mahkemede verdiği izahatta olaydan takriben 24 saat ön-cesine kadar geniş çapta olayların gelişimini anlatmasına, Müteveffa ile içilen çay ve kahveleri dahi ayrıntılı şekilde belirtmesine rağmen Müteveffanın alkol aldığı veya alkollü olduğu hususunda herhangi bir beyanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Sanığın ol-aydan 12 saat öncesinden başlayarak tüm zamanı birlikte geçirdiği Müteveffanın bu süre içerisinde alkol aldığına dair bir iddiası bulunmamaktadır.

Bu durumda, Müteveffanın alkol aldığına dair Mahkeme huzurunda direkt bir şahadet olmadığından, Müteveffanı-n kanında bulunan alkolün ölüm ile meydana gelen kandaki kimyasal bir değişiklik olduğunun doğru kabul edilmesinde hata yoktur.

Sanık olaydan sonra bir takım ilaçları tahkikat memuruna götürüp teslim etmiş olmakla birlikte, olay günü evde ilaç bulunduğun-a dair bir şahadeti yoktur. Bu şahadet yokluğunda Müteveffanın olay esnasında ilaç kullandığı hususunda bir sonuca varılması mümkün değildir.

Bunun yanında, Müteveffanın kullandığı ilaçlar, kullanım dozu ve süresi ve bunların Müteveffada göstermiş olduğu- etkisi ile ilgili Mahkemenin huzurunda somut bir şahadet olmadığından Müteveffanın kullandığı ilaçlara bağlı olarak intihara meyilli kılındığı yönündeki iddialar itibar edilmemesinde hata yoktur.

F. Sanığın Bu Suçu İşleme Fırsat/İmkân/Olanağı Var mıd-ır.

Alt Mahkeme, Sanık ile Müteveffanın çocukları küçük N. ve küçük T.'nin evde uyudukları esnada konuştuklarının şahadetten sarih olduğunu belirtmiş olup bu husus ihtilaflı olmadığından Mahkemenin bu tespitinde hata yoktur.

Önceki incelemelerde olay -anında Müteveffanın bilincinin kapalı olduğu bulgusunun hatalı olmadığı sonucuna varılmıştı. Mahkeme Müteveffanın bilincinin kapanmasındaki tek şüphelinin Sanık olduğuna bulgu yapmıştır. Bu sonuca göre olay esnasında ev içerisinde uyuyan çocuklar, Sanık ve- Müteveffa haricinde kimse olmadığından, Müteveffanın bir rahatsızlığı veya Sanığın ona karşı yapmış olduğu bir fiil neticesinde bilincinin kapanmış olması gerekir.

Bununla birlikte, Sanık dahi izahatında Müteveffanın olaydan önce bilincinin herhangi bi-r rahatsızlık nedeniyle kapanmış olduğunu ileri sürmüş değildir. Sanık Mahkemedeki izahında, Müteveffanın daha önce arabası ile intihar edeceği beyanında bulunduğu ve olay anında yaşanan tartışmadan sonra salonda duyduğunu iddia ettiği iki "pat" sesinden M-üteveffanın kapıyı açarak aşağıya kendisini atmış olduğunu belirtmiş, dolayısıyla Müteveffanın olay esnasında bilincinin bir rahatsızlık nedeniyle kapandığını ileri sürmediği gibi tam aksine bilincinin yerinde olup intihar ettiğini iddia etmiştir. Ayrıca S-anığın düşmeye başlama anından düşene kadar geçen çok kısa sürede bilincinin kapanması hususunda Mahkeme huzurunda uyandırılmaya çalışılan şüphe makul bir şüpheye götürecek bir şahadete dayandırılmamıştır. Bu durumda, Müteveffanın bir rahatsızlık nedeniyle- bilincinin kapanmış olması ihtimaller arasından ekarte edilmiştir.

Sanık, Müteveffanın bilincinin kapalı olmadığı yönünde beyanda bulunmasının yanında Müteveffayla arasında Müteveffanın başka bir kişi ile ilişkisi olması, bu kişiden hoşlanması nedeniy-le tartıştıklarını, Müteveffanın ona vurduğunu, iteklediğini, onun da Müteveffayı ellerinden tuttuğunu ve tokat attığını ifade etmiştir. Sanık Müteveffayla yere düştüklerini ve Müteveffanın yukarı kalkmaya çalıştığı esnada kapıya çarptığını ifade etmiştir.- Otopside Müteveffanın el bileklerinde ve dirsek çukurunda bulunan izlerin Sanığın bu ifadelerine konu tartışma sonucunda olduğu açıktır. Sanık bu izlerin başka bir şekilde olduğu hususunda izahatta bulunmadığı gibi beyanlarında söylenenler bu izlerin tart-ışma sonucu olabileceğini gösterir niteliktedir. Sanık bu tartışma sonucu Mütevveffa ile yere düşmelerinden dolayı dirseğini kanattığını ve yaralandığını ifade etmiştir.

Keza, Sanığın kendi ifadesinden, olaydan önce Müteveffa ile tartıştıkları, yere düşt-ükleri ve Sanığın Müteveffaya tokat attığı olguları birlikte değerlendirildiğinde, bundan çıkarılacak rasyonel sonuç, Müteveffanın kendisini aldattığı düşüncesinde olan ve bundan çok rahatsızlık duyan Sanığın, 30.12.2016 tarihli ifadesinde bizzat söylediğ-i üzere, Müteveffanın imdat diye bağıracak kadar yardıma muhtaç olduğu olaydan önce Müteveffa ile arasında fiziksel tartışma olduğu ve Müteveffanın Sanık tarafından şiddete maruz bırakıldığı olgularına yönelik çıkarım yapılabileceğini ortaya koymakta-dır.- Dolayısıyla, tüm bu olgular değerlendirildiğinde, Sanığın Müteveffaya bilincini kaybedecek şekilde fiziki şiddet uygulamış olabileceği yönünde bir çıkarım yapılmasına yetecek şahadetin Mahkeme huzurunda bulunduğu görülmektedir.

Sanığın Mütevveffaya k-arşı kendini aldattığı düşüncesi ile öfke duyduğu, duyduğu bu öfke nedeniyle Müteveffa ile sürekli sözlü olarak tartıştıkları, olay gününde ise Sanığın Müteveffayı sabahın erken saatinde uyandırarak bu konuda tartışmaya devam ettiği, Müteveffa ile birlikte- yere düştükleri, Sanığın deyimi ile "yere kapandıkları", Sanığın Müteveffaya tokat attığı hususlarındaki çevre şahadet bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Müteveffanın olay esnasında bilincini kaybetmiş olmasının gerekçesinin Sanık tarafından Müteveffa-ya yapılan ciddi darp eylemleri olduğu hususu varılması gereken tek rasyonel sonuçtur. Tüm bu olgular, İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. İdris Deniz'in Müteveffanın düşmeden önce ve düşme esnasında bilincinin kapalı olduğu hususundaki şahadeti ile örtüşmektedir-.

Belirttiğimiz şahadeti değerlendirdiğimizde Sanığın, Müteveffaya uyguladığı ciddi darp neticesinde bilincini kaybetmesine sebep olduktan sonra onu balkona taşıyarak balkonda aşağı doğru atması için imkân ve fırsatı olduğu hususundaki bulgunun hatalı ol-madığı sonucuna varırız.

G. Motivasyon

Alt Mahkeme Yargıtay/Ceza 78, 81/2015 D. 4/2016 sayılı karara atıf yaparak, bir kişiyi bir eylemi işlemeye sevk eden nedenin (motiv) suçun unsuru olmamakla beraber, kişinin niyeti ile alakalı çevre şahadet olarak- kabul edilebileceği prensibini meseleye uygulayarak, Sanığın bu suçu işlemeye yönelik bir nedeni olup olmadığını incelemiştir.

Alt Mahkeme, Sanığın Müteveffa ile arasında Çetin Selkan isimli kişi ile evlilik dışı ilişkisi olduğu noktasında takriben 16.-12.2016 tarihinde tartışma çıktığı, Sanığın bu hususta ciddi rahatsızlık duyduğu, bir iş arkadaşını eşi gibi tanıtarak Turkcell'den Müteveffanın telefon görüşme dökümle-rini elde ettiği, olaydan önce Çetin Selkan'ın gönderdiği adamlarla kendi işyerinde tar-tışma yaşadığının şahadetten sabit olduğu bulgusuna varmıştır. Mahkeme, Sanığın bu durumdan etkilenmediğini göstermeye çalışsa da oldukça üzgün ve öfkeli olduğunun keza, Müteveffa ile tartıştığının şahadetten anlaşılmadığını belirtmiştir. Mahkeme bu durumu-n Sanıkta, Müteveffayı öldürmek hususunda bir motiv oluşturduğuna bulgu yapmıştır. Mahkeme Sanıktaki öfkenin dinmediğini ve olaydan sonra da Müteveffanın telefonunun şifresini kırarak whatsapp ve viber görüşmelerini incelediğini, Müteveffanın kendisini ald-attığını gösteren kayıtları polise verdiğini belirlemiştir.
Tüm bunları göz önüne alan Girne Ağır Ceza Mahkemesi Sanığın Müteveffayı öldürmek için çok güçlü bir motivi olduğuna bulgu yaptı.

Yukarıda belirtilen şekilde, Sanığın Çetin Selkan ile evlilik- dışı ilişkisi olduğu konusunda Müteveffa ile tartıştığı yine Sanığın bu kişinin arkadaşları ile tartıştığı, eşinin telefon görüşme detaylarını iş arkadaşını kullanarak elde ettiği olguları şahadetten ortaya çıkmış olup Mahkemenin motiv konusunu belirlerke-n bu olguları dikkate almasında hata yoktur.

Keza, Mahkeme huzurundaki şahadet incelendiğinde, Sanığın bizzat kendi izahlarında evlilik dışı ilişki konusundan çok etkilendiği anlaşılmaktadır. Sanık yeminsiz beyanında, mavi 1219'da, telefon görüşme deta-ylarını incelediğinde Mütevef-fanın Çetin Selkan ile defalarca görüşmeleri olduğunu, sabahın erken saatlerinden, öğlene kadar görüştüğünü, bunun üzerine ağladığını, yıkılıp kaldığını, çok üzüldüğünü ve "hayatımız o anda bitti artık" ifadelerini kullandığı -görülmektedir.

Sanık mavi 1228'de olaydan önce Çetin Selkan'ı arayarak kafasını kıracağını söylediğini beyan etmiştir. Sanığın yeminsiz beyanındaki söylediklerinden, Müteveffa ile yaşadığı sorunları bu kişiye bağlamakta olup bu hususun devamlı surette ka-fasında sorun olarak durmakta olduğu görülmektedir.

Sanık mavi 1233'de bu ilişkiyi "bütün Girne biliyor" anlamında ifadeler kullanması bu olaydan ne kadar etkilendiğini göstermektedir. Sanık olay gecesi bu olayın kafasına takıldığını, bu nedenle Mütevef-fayı sabahın saat 5'inde uyandırarak sorgulamaya devam ettiğini ifade etmiştir.

Sanık mavi 1238'de, olay gecesi Ahmet Öztürk konusunu Müteveffaya sorduğunda ondan hoşlandım demesi üzerine bugüne kadar Müteveffa kimse için böyle bir şey söylemediğinden d-olayı "artık bitti ya" dediğini, bu işin kabak tadı verdiğini ifade etmiş bu konuşmanın Müteveffa ile arasındaki son konuşma olduğunu söylemiş, bu konuşma üzerine Müteveffanın intihar ettiğini ileri sürmüştür. Sanığın kendi izahındaki bu konuşmadan çok üzü-len, yıkılan kişinin Müteveffa değil Sanık olduğu açıkça görülmektedir. Dolayısıyla, bu konuşmanın Müteveffayı intihara iten konuşma olduğu iddiasının herhangi bir mesnedi yoktur.

Sanık keza, olaydan sonra 10 Ocak 2017 tarihinde Müteveffanın telefonunu-n şifresini kırarak telefonda eşi ile Çetin Selkan'ın fotoğraflarını gördüğünde yıkıldığını ifade etmiştir.

Sanık yeminsiz beyanının sonunda Müteveffanın ailesini kendisinden bu ilişkiyi gizlediği ve olaydan sonraki davranışları da dahil olmak üzere esa-s suçlunun onlar olduğu yönünde, Mahkemenin kararında belirttiği öfkeyi gösterir ifadelerde bulunmuştur. Sanık mavi 1271'de, Müteveffanın ailesinin Müteveffanın kendisini aldattığını bildiğini, kendisine karşı olduğunu, Müteveffaya güvendiği için kendini s-alak gibi hissettiğini söyleyerek Müteveffaya olan öfkesini açığa vurmuştur.

Sanık olay günü, önce Müteveffanın annesinin evinin mutfağında ve daha sonra eve geldikten sonra çocukların yatması ile Müteveffa ile bu konuda tartışma yaşadıklarını ifade etmi-ştir.

Yukarıda belirtilen olgulardan, Sanıkla Müteveffa arasında Müteveffa ile ilgili Sanığın evlilik dışı ilişki yaşadığı iddialarından dolayı son dönemde ve bilhassa 16.12.2016 tarihinden itibaren çok ciddi tartışmalar yaşanmakta olduğu, bu konunun Sa-nığı çok etkilediği, Sanığın artık bitti diyerek hayatının bittiği düşüncesinde olduğu, bu konuyu kafasından atamadığı, sabahın erken saatinde eşini uyandırarak onunla tartışmaya devam ettiği, fiziki saldırıda bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Keza, Sanığın ke-ndi inancına göre bu konu bütün Girne tarafından duyulmuş ve bu durum Sanığı çok etkilemiştir. Sanığın olaydan önce eşi tarafından aldatılan ve bu aldatma olayı herkes tarafından bilinen bir kişinin ruh hali içerisinde olduğu, bu konuyu araştırmaya devam e-derek, olaydan hemen önce de bu konuda Müteveffa ile tartışan Sanığın, Müteveffayı affetmediği, affettiği iddialarının mesnedi bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, Sanığın Müteveffayı affetmiş olduğu müdafaasını itibar edilir nitelikte kabul etmeyiz.
-
İddia Makamı tarafından belirtildiği üzere, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de eş tarafından aldatılmalar cinayet suçlarında önemli bir motiv oluşturmaktadır. Bilhassa eşleri tarafından aldatılan erkeklerin bu aldatmalar sonrasında yaşanan sorunlardan s-onra cinayet suçları işlediği görülmektedir.

Tüm bunlara bağlı olarak mesele ile ilgili olgular ve bu olgulardan adam öldürme suçunun işlenebileceği motivinin bulunmasının mümkün olmasından hareketle, Sanığın Müteveffayı öldürmek için çok güçlü motiv-i olduğuna bulgu yapan Mahkeme, hata yapmış değildir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi incelediği tüm çevre şahadet çerçevesinde meselede nihai sonuçla ilgili mahkûmiyet kararı vermiştir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki ispatlanmış olgulara bakıldığın-da;

-Sanık ile Müteveffanın tartışma yaşadıkları,
- Bu tartışmanın Sanığın Müteveffanın kendisini aldattığı düşüncesi ile başlayarak devam ettiği,
- Olaydan önceki gece Sanık ile Müteveffa arasında bu konuda tartışmaların sürdüğü,
- Sanığın sabahleyin e-rken saatlerde Müteveffayı uyandırarak aynı konuda tartışmaya devam ettiği,
- Bu tartışmalar esnasında Sanığın Müteveffaya ciddi darpta bulunduğu, Sanığın kendi ifadesine göre dirseğini çarpıp kanattığı, Müteveffaya tokat attığı, Müteveffa ile birlikte yer-e düştüğü,
- Müteveffanın dirsek çukurunda, kollarında var olan ekimozların bu ciddi darp fiilinin bir göstergesi olduğu,
- Müteveffanın "imdat polis!" diye haykıracak kadar yardıma muhtaç olduğu hususlarındaki çevre şahadet uzman Tanık
Dr. İdris Deniz'-in Müteveffanın aşağıya bilincinin kapalı vaziyette düştüğü hususundaki bilimsel tıbbi şahadeti ile birlikte değerlendirildiğinde, Müteveffanın aşağı düşmeden önce Sanık ile yaşamış olduğu tartışma sonucunda uğradığı fiziki şiddete bağlı olarak bilincinin -kapandığı çıkarımının yapılmasında hata yoktur.

Yine Müteveffanın sol koltuk altında bulunan ekimoz, Müteveffanın bilincini kaybettikten sonra koltuk altından taşındığı hususunda çıkarım yapılmasını gerektirmektedir. Bu çıkarımın dışında ekimozların olu-şmasına sebep olabilecek herhangi bir makul ihtimalin mevcudiyetini gösterecek şahadet Mahkeme huzurunda bulunmamaktadır.

Müteveffanın aşağı düşme esnasındaki ve yerdeki pozisyonu, bu düşüş esnasında herhangi bir refleksinin olmadığı, yere düşerken elle-ri ile kendini kurtarma, düşerken tutunma çabası göstermediği, bu durumun Dr. İdris Deniz'in şahadetinde belirttiği üzere, bilincinin yerinde olmadığının bir göstergesi olduğu hususundaki şahadete istinaden, Müteveffanın düşmeden önce ve düştüğü esnada bi-lincinin yerinde olmadığı hususunda çıkarım yapılmasını gerektirmektedir.

Yine Dr. İdris Deniz'in; Müteveffanın 90 cm yüksekliğinde bir balkondan aşağı düşmesi ve düşüş şeklinin bilinci yerinde olmadan aşağı atılmak suretiyle düşebileceği dışında başka -bir mantıklı ve bilimsel açıklamasının olamayacağını, balkonda bilincinin yitirilmesi halinde olduğu yere çökmesi gerektiğini ve balkondan aşağı düşme ihtimalinin bulunmadığını, ifade eden şahadeti karşısında herhangi bir makul ihtimal ortaya koyacak şahad-et sunulmadığı göz önüne alındığında, çevre şahadetten ortaya çıkan tek rasyonel sonucun, Müteveffanın Sanık tarafından ciddi darp ile bilincinin kaybedilmesine sebebiyet verildikten sonra balkona taşınarak balkondan aşağı zemine atıldığıdır.

Müteveffan-ın aşırı göz bozukluğu olan bir kişi olarak olay öncesinde mutfakta bulaşık yıkadığı, çay demlediği ve Sanığa çay götürdüğü düşünüldüğünde, bizzat Sanığın gözlükleri olmadığı cihetle başını kapıya vurduğu beyanı ile birlikte değerlendirildiğinde bu durum M-üteveffanın gözlüklerinin dış etken tarafından çıkarıldığı hususunda çıkarım yapılmasını gerektirmektedir. Müteveffanın aşağı düşerken gözünde gözlük olmaması ve gözlüklerinin mutfakta bulunmuş olması, olay esnasında odalarında bulunan çocuklar dışında evd-e bunu yapabilecek tek kişi olan Sanık dışında başka bir kişi tarafından Müteveffanın gözlüklerinin çıkarılamayacağı çıkarımında bulunulmasını gerektirmektedir.

Sanığın gerek yeminsiz beyanında gerekse ifadelerindeki beyanlarında Müteveffaya karşı büyük- öfke içerisinde olduğu, bu suçun işlenmesi açısından kendisini aldattığı düşüncesi ile önemli bir motivi olduğu anlaşılmaktadır.

Sanığın Müteveffa hayatta iken ve vefat ettikten sona dahi kiminle görüştüğü ve yazıştığı hususlarını belirlemek amacıyla a-rkadaşlarını kullanması veya telefonunu incelettirmesi kendisinde aldatıldığı düşüncesinin hakim olduğunu, bu düşüncesinin de Müteveffaya olan büyük öfkesini doğurduğunu göstermektedir.

Bu ispatlanmış çevre şahadet karşısında Sanığın birçok konuda Mahk-eme dışı yalan söylediği, ambulansı aradığı iddiası ile Müteveffaya acil yardım çağırdığı algısını yaratmaya çalıştığı, çöpleri dağıtıp mutfak kapsına meyve suyu kutusu koymakla Müteveffanın balkona taşınmadığı sonucu yaratmaya çalıştığı hususları Sanık le-hine makul bir şüphe yaratmak bir yana, Sanık aleyhine dikkate alınması gereken çevre şahadet niteliğindedir.

Sanığın Müteveffanın intihar ettiği hususundaki iddiası herhangi bir itibar edilir şahadete dayanmayan, kuru bir iddiadan öteye gitmeyen bir id-dia olarak Sanık lehine makul şüphe yaratabilmiş değildir.

Kararımızın başında belirttiğimiz üzere, çevre şahadet tek tek ele alındığında bir suçun işlendiğini tek başına göstermeye yeterli olmamakla birlikte, bu çevre şahadetin birbiri ile halkaları ba-ğlanarak bir bütün olarak dikkate alındığında suçun işlendiğini ispat etmeye yeterli olması halinde Sanığın makul şüpheden ari olarak suçu işlediği hususunda sonuca varılmasını gerektirmektedir.

Yukarıda derlediğimiz tüm çevre şahadet birbiri ile bağland-ığında Sanığın Müteveffanın kendisini aldattığı hususundaki düşüncesi ile Müteveffa ile tartıştığı, ona ciddi darp uyguladığı, bilincini kaybetmesine sebep olduğu, daha sonra onu balkona taşıyarak balkondan aşağı attığı, Sanığın Müteveffanın kendisini alda-ttığı düşüncesi ve ona duyduğu öfkeden dolayı onu öldürme motivi ile hareket ettiği hususlarının makul şüpheden ari olarak ispatlandığı ortaya çıkmaktadır.

Bu durumda Girne Ağır Ceza Mahkemesinin yukarıda incelediğimiz bulguları ışığında Sanığın, Müt-eveffaya bilincini yitirmesine sebep olacak şekilde fiziki şiddette bulunarak, bilincinin kapanmasından sonra Müteveffayı mutfaktan balkona taşıyarak, oradaki balkon duvarına dayayıp ayaklarını havaya kaldırdıktan sonra aşağıya atmak suretiyle öldürdüğü v-e adam öldürme suçunu işlediği noktasında İddia Makamının davasını makul şüpheden ari olarak ispat ettiğine yönelik bulgusunda hata yoktur.

Bu sonuçtan hareketle İddia Makamı, Sanığın kanunsuz bir fiilde bulunarak Müteveffayı evlerinin balkonundan aşağı -atarak ölümüne sebebiyet vermek suretiyle adam öldürme suçunu işlediğini makul şüpheden ari olarak ispat edebilmeyi başarmıştır.

Tüm bu bulgular ışığında Alt Mahkeme Sanığı aleyhine getirilen adam öldürme suçundan suçlu bulup İddia Makamının davasını mak-ul şüpheden ari olarak ispat ettiğine bulgu yaparak mahkûm etmekle hata etmiş değildir.

Netice itibarıyla bu istinaf başlığı ve altındaki istinaf sebebi reddedilir.

3- Muhterem Alt Mahkeme, Sanığı aleyhindeki adam öldürme suçundan 30 yıl hapis cezasına -çarptırmakla hata etti.

Sanık mahkûmiyet haricinde cezaya yönelik olarak da istinaf dosyalamıştır. Sanığın yargılanıp mahkûm olduğu suç Fasıl 154 Ceza Yasası'nda azami müebbet hapislik cezası olan başka bir ifadeyle, suçu işleyenlerin ömür boyu hapislik -cezasına çarptırılabileceği bir suçtur.

Alt Mahkeme Sanık lehine herhangi bir hafifletici olgu sunulmadığını göz önüne alarak hafifletici unsur olarak sadece Sanığın sabıkasız oluşunu Sanık lehine takdir etmiştir.

Alt Mahkeme Sanık aleyhine birtakım a-ğırlatıcı faktörleri ele alarak Sanığı aleyhine getirilen ve mahkûm olduğu suçtan dolayı 30 yıl süreyle hapislik cezasına çarptırmıştır.

Bir çok kararımızda belirttiğimiz üzere, ceza takdiri duruşmayı yapan, Sanık ve tanıkları gözlemleyen mahkemelerin t-emel görevidir. Yargıtay, ceza takdirinde ciddi bir hata olmadıkça mahkemelerin bu asli görevlerine müdahale etmekten kaçınmaktadır.

İstinaf duruşmasında Sanık lehine alınması gerekli bir olgunun Sanık lehine alınmadığı veya Sanık aleyhine alınmaması gere-ken bir olgunun Sanık aleyhine alındığına dair bir iddia yapılmış değildir. Sanığın işlemiş olduğu suç en ağır suçlardan olup Yasa tarafından ömür boyu hapislik cezası ile cezalandırılabileceği düzenlenmiştir. Alt Mahkeme ömür boyu hapislik cezası ile ceza-landırılabilen bu suçtan Sanığı, azami ceza yerine bir miktar indirime giderek, 30 yıl hapis cezası ile cezalandırmış olup verilen cezanın suça ve suçluya uygun olmadığını söyleyebilmek mümkün değildir. Bu nedenle, Mahkemenin ceza takdirinde hata yaptığına- ikna olmadık.
Bu sonuçtan hareketle 3. istinaf başlığı ve altındaki istinaf sebepleri reddedilir.

NETİCE

İstinaf reddolunur. Ceza mahkûmiyet tarihinden başlayacaktır.





Bertan Özerdağ Beril Çağdal Peri Hakkı
Yargıç - Yargıç Yargıç

16 Mart 2022














82






Full & Egal Universal Law Academy