Yargıtay Ceza Dairesi Numara 19/1979 Dava No 15/1980 Karar Tarihi 24.07.1980
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 19/1979 Dava No 15/1980 Karar Tarihi 24.07.1980
Numara: 19/1979
Dava No: 15/1980
Taraflar: Dudu Beşbaş ile Başsavcılık
Konu: Taammüden adam öldürme -Takipsizlik belgesi (nolle prosequi) dosyalanarak davanın durdurulması- Yetki - Adam öldürme -Şahadet - Sanığın şahadeti -Gönüllü ifade -Makûliyet testi -Gönüllü ifadenin tek başına mahkûmiyet için yeterli olması -Mahkûmiyet aleyhine istinaf -Ceza aleyhine istinaf
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 24.07.1980

-D.15/80


Yargıtay/Ceza 19/79
(Dava No. 394/79; Mağusa)
Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti: Ülfet Emin, Başkan, Şakir Sıdkı İlkay, N.Ergin Salâhi.

İsti-naf eden: Dudu Beşbaş, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Vedat Derviş ve Hüseyin Emin.
Aleyhine istinaf edilen namına: Hakkı Önen,

Taammüden adam öldürme - Fasıl 154 Ceza Y-asası - Yasanın 20, 203 ve
204. maddelerîne aykırı taamüden adam öldürme.

Takipsizlik belgesi (nolle prosequi) dosyalanarak davanın durdurulması- Başsavcılığı Sanık 2 için takipsizlik belgesi ibraz etmesi ve davanın durdurulması.

Ceza Usulü - Ce-za Usulü Yasasının 154. maddesine göre Sanık 2 aleyhindeki davanın takipsizlik belgesi dosyalanarak durdurulması.

Yetki - İthamnameye yeni dava ekleme - Mahkemenin ithamnameye yeni dava eklenmesini emretme yetkisi - Ceza Usulü Yasası 85(4) maddesi - İtham-nameye Fasıl 154 Ceza Yasasının 205. maddesine aykırı adam öldürme suçunun 2. dava olarak eklenmesi.

Yetki - Mahkemenin gönüllü bir ifadenin bir kısmına inanıp bir kısmına inanmama yetkisi.

Adam öldürme - Fasıl 154 Ceza Yasasının 205. maddesine aykırı ad-am öldürme.

Şahadet - Sanığın şahadeti - Sanığın, çelişkili 3 gönüllü ifadesinin bulunması - Gönüllü ifadelerin çevre şahadetle çelişkileri, uyumlulukları ve desteklenip desteklenmemesi - Sanığın kızı İddia Makamı şahidi Selma Beşbaş'ın şahadeti ve bu şah-adette belirtilen Sanığın itirafı.

Şahadet -Gönüllü ifade - Bir ifadenin gönüllü olarak verildiğini Mahkemenin kabul etmesinden sonra ifadenin davada verilen diğer şahadet gibi addolunması - Gönüllü ifadeye verilecek değer ve ağırlığın İlk Mahkemenin takd-irine kalan bir husus olması.

Makûliyet testi - Sanığın gönüllü ifadelerinin doğru olup olmadığını saptamak için makûliyet testi - İfadede söylenenlerin başka şahadet tarafından teyit edilip edilmemesi - Verilen şahadetin tutarlı olup olmaması - Yapılan -ifadenin olanaklı olup olmaması.

Gönüllü ifadenin tek başına mahkûmiyet için yeterli olması - Sanığın itirafı halinde sadece itirafı üzerine, başka herhangi bir teyit edici şahadet bulunmaksızın Sanığın mahkûm edilebilmesi - Mahkemenin sadece itiraf üzeri-ne Sanığı mahkûm edebilmesi için itirafın mutlaka doğru olduğuna kanaat getirmesi gerekir.

Makûliyet testi - Mahkûmun verdiği ifadelerin kendi içerisinde çelişkileri ve makuliyet testine tabi tutulması.

Mahkûmiyet aleyhine istinaf - Mahkûmiyeti sağlayaca-k yeterli şahadet olmadığı iddiası ile istinaf.

Ceza aleyhine istinaf - Adam öldürme suçunda ceza takdiri - Ağır Ceza Mahkemesinin Sanığa 20 yıl hapis cezası vermesi - Hafifletici sebepler - Sanığın kadın olması - Sanığın küçük çocukları bulunması - Cezan-ın 15 yıl hapse indirilmesi.

OLAY: Sanık ile maktül 16 yıllık evli karı-koca idiler. Maktül 1977 yılı başlarından itibaren Gazi Mağusa Taşel İçki Fabrikasında gece bekçisi olarak çalışıyordu. Sanık ile komşusu Sanık 2 Ali Demirkaplan arasında aşk ilişkisi- vardı. Aşk ilişkisinin farkına varan maktül, Sanık 1 ile sık sık münakaşa ve kavga etmeye başladı. Sanık 1 ve Sanık 2 önceleri maktülün evinde biraraya geliyorlardı. 1978 yılı başlarında maktülün içki fabrikasında gündüz çalışmaya başlaması üzerine Sanık -1 ve Sanık 2 maktülün evinde buluşma olanağını yitirdiler ve Sanık 2'nin evinde buluşmaya başladılar. Olaydan 1 ay önce maktül ile Sanık arasındaki münakaşa ve kavgaların şiddeti arttı.

İddia Makamı tanığı Mustafa Demirtaş 20.12.1978 tarihinde akşam maktü-lün evine onunla birlikte geldi ve ertesi gün işe götürmek için onu aradı. Sanık 1 kendisine maktülün o gece eve gelmediğini söyledi. Maktülü işyerinde görmeyen akrabaları endişe ederek polise şikâyette bulundular. Polisin tüm aramalarına rağmen maktül bul-unamadı. 26.12.1978 tarihinde maktülün yeğeninin yaptığı ihbarı değerlendiren polisler maktülün evine geldiler ve evin avlusunda bulunan bir lâğım kuyusunun kapağının taze çimento ile sıvalı olduğunu gördüler. Kuyunun kapağını açan polisler içerisinde makt-ülün cesedini buldular. Cesedin boğazında düğümlenmiş bir ip vardı.

Maktülün eşi Dudu Beşbaş polise 3 farklı ifade verdi. İfadelerden birinde suçu kendisinin işlediğini, diğerinde sevgilisi Ali Demirkaplan ile birlikte işlediğini, üçüncü ifadede ise kavga- esnasında maktülü öldürdüğünü iddia etti.

İddia Makamı Dudu Beşbaş (Sanık 1) ve Ali Demirkaplan (Sanık 2) aleyhine taammüden adam öldürme davaları getirdi. Sanıklar suçlarını kabul etmediler.

Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada Başsavcılığın Sanık 2 içi-n takipsizlik belgesi ibraz etmesi üzerine Sanık 2 serbest kaldı.

Ağır Ceza Mahkemesi Fasıl 154 madde 85(4)'ün verdiği yetkiye dayanarak ithamnameye adam öldürme davası ekledi. Sanık 1'in kızı Selma Beşbaşa yaptığı itirafın tekzip edilmediğini ve kabul ed-ilen şahadetle uyum içinde olduğunu dikkate alan Ağır Ceza Mahkemesi Sanık 1'i adam öldürme davasından mahkûm etti ve ona 2O yıl hapis cezası verdi.

Sanık mahkûmiyet ve ceza aleyhine istinaf etti.

SONUÇ: Yüksek Mahkeme bir Sanığın sadece kendi itirafı üz-erine mahkûm edilebileceğini, ancak bunun için itirafın doğru olduğuna Mahkemenin mutlaka kanaat getirmesi gerektiğini belirtti. Sanığın kızı Selma Beşbaş'ın yaptığı itirafın çevre şahadet ile desteklendiğini ve kabul edilebilir tüm şahadetle uyum içinde o-lduğunu dikkate alan Yüksek Mahkeme Sanık 1'i mahkûm eden Ağır ceza Mahkemesi kararını onayladı.

Ceza hususunda ise Sanık 1'in kadın olduğunu, yabancı bir yerden gelip Kıbrıs'a yerleşmiş olduğunu, küçük çocukları bulunduğunu dikkate alan Yüksek Mahkeme 20- yıl hapis cezasını 15 yıl hapse indirdi.

Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
1- 5/74 sayılı Ceza/İstinaf.
2- 6/74 sayılı Hukuk/İstinaf.
3- 32/74 sayılı Hukuk/İstinaf.

Atıfta Bulunulan Bilimsel İçtihatlar:
1- Taylor on Evidence 12. baskı sayfa 547-54-8.

------------

H Ü K Ü M

Ülfet Emin, Başkan: Bu istinafta Mahkemenin hükmünü Sayın Yargıç
N. Ergin Salâhi verecektir.

N. Ergin Salâhi: Mağusa Ağır Ceza Mahkemesi önünde sanık 1 olarak yargılanan Dudu Beşbaş ile sanık 2 olarak yargılanan Ali Demirkapl-an
3/62 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 203 ve 204. maddelerine aykırı olarak 20-21.12.1978 tarihleri arasında sanık 1'in eşi Hamit Beşbaş'ı Aşağı Maraş'ın Antalyalılar semtinin Saçıkaralılar Sokak No. 71A adesindeki ikametgâhınd-a, kanunsuz bir fiil ile yani iple boğmak sureti ile taammüden öldürmek ve kuyuya atmakla itham edilmişlerdir. Sanıklar suçlarını kabul etmemişlerdir.

Yapılan duruşmada İ.M. şahitleri dinlendikten ve sanık 1 ve 2'nin müdafaası kapandıktan sonra, İ.M. s-anık 2 için takipsizlik (nolle prosequi) müracaatında bulunarak bu hususta Başsavcılığın "takipsizlik belgesini" ibraz etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi de Fasıl 155 madde 154 altında sanık 2 aleyhindeki davayı iptal ederek tahliyesine karar vermiştir.

Kanaat-ımızca Fasıl 155 madde 154(1) altında Başsavcının, davanın kararından önce herhangi bir safhasında bu yetkisini kullanması mümkün ise de şimdiye kadar, bilhassa bir sanık müdafaasını yapmağa çağrıldıktan ve müdafaasını kapattıktan sonra, bu kadar geç bir s-afhada, bu yetkinin kullanıldığı bir davaya hemen hemen hiç
rastlanmamaktadır.

Ağır Ceza Mahkemesi sanık 2'nin tahliyesinden sonra, duruşma hitamında Fasıl 154 madde 85(4)'ün Mahkemeye verdiği yetkiye istinaden davaya, 3/62 sayılı Yasa ile tadil edilmiş -şekli ile Fasıl 154 Ceza Kanununun 205. maddesine aykırı adam öldürme suçunu 2. dava olarak eklemiştir. Neticede Ağır Ceza Mahkemesi Sanık 1 Dudu Beşbaş'ı l. davadan beraat ettirerek 2. davadan mahkûmiyetine karar vermiş ve bilâhare 20 yıl hapis cezasına m-ahkûm edilmesine karar vermiştir.

İstinaf 2. dava üzerindeki mahkûmiyet ve ceza kararından yapılmıştır ve aşağıdaki 4 istinaf sebebini içermektedir.

"l. Muhterem Bidayet Mahkemesi huzurunda yemin tahtında şahadet veren sanığın bu şahadetine inanmamakla v-e/veya sanık lehine yeterince değerlendirmemekle hata etmiştir.

2.Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda mahkûmiyeti sağlıyacak yeterli şahadet olmadığı halde sanığı mahkûm etmekle hata etmiştir.

3. Muhterem Ağır Ceza Mahkemesi sanığa şüphe menfaatını -
tanımamakla hata etmiştir.

4.Sanığa kesilen 20 yıl hapislik cezası tüm şahadet ışığında aşikâr surette fahiştir."

Müdafaa avukatı 1, 2 ve 3. istinaf sebeplerini haklı olarak birlikte ele almış ve Ağır Ceza Mahkemesinde sunulan şahadeti, sanığın şah-adetini ve sanığın 3 ayrı tarihte verdiği ifadelere değinerek bölüm bölüm iktibaslar yapmış ve 1 ve 2. ifadenin tutarsızlığı ile olasızlığı üzerinde durmuştur.

1, 2 ve 3. istinaf sebeplerini değerlendirmek için sunulan tüm şahadeti göz önünde tutmak gerek-ir. Bu davada İddia Makamı tarafından 13, müdafaa tarafından 4 şahit çağrılmakla beraber, sanık haricinde hiç göz şahidi mevcut değildir. İddia Makamı, bundan sonra mahkûm olarak anılacak sanık 1 Dudu Beşbaş aleyhindeki davasının isbatını çevre şahadete ve- mahkûmun ve maktülün kızı İ.M. şahidi 4 Selma Beşbaş'ın şahadetine, vaka gününü müteakip günde mahkûmun yaptığı şifahi itirafına, mahkûmun kendi avlusundaki pis su kuyusunda maktülün cesedinin bulunduğu gün verdiği ve cinayeti itiraf mahiyetinde olan 26.1-2.1978 tarihli ve Emare III olarak ibraz edilen 1. gönüllü ifadesine, mahkûmun 29.12.1978'de verdiği ve yine cinayeti itiraf niteliğinde olan Emare V 2. ifadesine dayandırmaktadır. Mahkûmun 29.1.1979 tarihinde verdiği ve özetle kendisinin cinayeti işlemedi-ğini ancak olay yerinde bulunduğunu ve bilâhare yardımcı olduğu şeklindeki Emare VIII 3. gönüllü ifadesi İddia Makamı tarafından ibraz edilmekle beraber İddia Makamı bunun doğru olmadığını ileri sürmektedir. Mahkûm ise Emare VIII 3. ifadesinin doğru olduğu-nu ileri sürerek bu hususta yemin tahtında şahadet vermiştir.

Bu istinafta esas itibarı ile üzerinde durulması gerekecek husus mahkûmun şifahi itirafıdır, üç müteakip tarihte verdiği farklı gönüllü ifadeler, bunların olasılıkları, çevre şahadetle çelişkil-eri, uyumlulukları veya desteklenip desteklenmedikleri hususudur. Ancak bu konuya eğilmeden önce olay hususundaki tekzip edilmemiş olgular ile çevre şahadeti özetlemekte fayda vardır.

Mahkûm ile maktül Hamit Beşbaş olaydan önce 16 yıllık evli karı koca id-iler. Bu evlilikten Selma ( 15 yaşında), Nursel ( 12 yaşında), Ramazan (10 yaşında) ve Yasemin (7 yaşında) 4 çocukları vardı. Beşbaş ailesi aslen Türkiye'nin Antalya vilâyetinin Haskızılören kazasının Gebis köyünden olup Kıbrıs'a olaydan takriben 3.5 yıl k-adar evvel gelmişler ve Mağusa'nın Maraş Bölgesi Antalyalılar semtinde Saçıkaralılar Sokak No.7lA adresindeki evde ikamet etmekte idiler. Olay tarihinde sanık takriben 32, maktül ise 50 yaşlarında idi. Mahkûmun okuması yazması yoktur ve basit bir köylü kad-ınıdır. Maktül küçük yapılı, 1.62 boyunda, takriben 49 okka ağırlıkta, halim selim, insancıl, arkadaşlarına düşkün, kötü alışkanlıkları olmayan, içki içmeyen ve arkadaşları tarafından sevilen bir şahıstı. Eşler son 14-15 yıldan beri ayrı ayrı yatak odaları-nda yatmakta idiler. Sanık çocuklarının yatak odasını kullanıyordu. Maktül 1977 yılı başlarından beri Gazi Mağusa'nın Taşel İçki Fabrikasında çalışmakta idi. Başlangıçta fabrikada gece bekçisi görevini yapan maktül 1978 yılı başından beri işçi kadrosuna at-anmış ve gündüz görevi yapmağa başlamıştı. Maktül iş yerine arabası olan arkadaşları tarafından götürülüp getirilmekte idi. Beşbaş ailesi başlangıçta bu davaya sanık 2 olarak eklenen ve bilâhare tahliyesine karar verilen Ali Demirkaplan'la komşu olarak otu-ruyorlardı. Beşbaşların evi ile Ali Demirkaplan'ın evi kuzeyden birbirine bitişik 2 ev tipinde olup 2 ev arasında 34'8" ayak uzunluğunda ve 13'8" yükseklikte briket bir duvardan müteşekkil hudutla kesilmişti. Bu duvar 2 evin arka avlu kısmını yek diğerinde-n ayırmakta ve Beşbaşların evinin mutfak penceresi ile Ali Demirkaplan'ın yatak odası penceresinin bulunduğu duvar üzerinde 2 pencereden birer ayak kadar mesafede bitmekte idi. Bu evlerden mutfak penceresinden basılmak sureti ile yatak odasına veya yatak o-dası penceresinden basılmak sureti ile yek diğerinin evine kolaylıkla geçilebilecek bir durum mevcuttu. Mahkûm ile Demirkaplan arasında maktülün Taşel İçki fabrikasında gece bekçiliği yaptığı sıralarda başlayan ve mahkûmun olaydan sonra tutuklandığı 26.12.-1978 tarihine kadar devam eden bir aşk münasebeti vardı. Maktül gece bekçiliği yaptığı zamanlarda bu münasebet Ali Demirkaplan'ın geceleri mahkûmun evini ziyaret etmesi sureti ile sürdürülmekte idi ve bu ziyaretlerde Ali Demirkaplan ile mahkûm arasında cin-si münasebet de yer alıyordu. Maktül Hamit Beşbaş cinayetten takriben 1-2 yıl öncesinden mahkûm ile Ali Demirkaplan arasındaki aşk münasebetinin farkına varmış ve bu yüzden karısı ile arasında münakaşalara ve kavgalara tutuşmuş, mahkûm müteaddit defalar "S-en benim karım değilsin, Ali Demirkaplan'ın karısısın" diyerek hoşnutsuzluğunu dile getirdiğine dair şahadet mevcuttur. Yine tekzip edilmemiş şahadete göre İ.M. tanığı 4 Selma Beşbaş, maktül ile mahkûm arasındaki Ali Demirkaplan yüzünden çıkan çekişmenin o-laydan 1 ay kadar evvelinden başlayarak şiddet kazandığı cinayetten 15 gün evvel bir akşam üzeri maktülün eve geldiğinde mahkûmu yatağında bulmayınca Ali Demirkaplan'ın evine baskın yaparak mahkûmu yakalamak için İ.M. şahidi 4'ün ve kızkardeşi Nursel'in ya-rdımını istediği, Nursel'i mutfak penceresi önünde Demirkaplan'ın yatak odası penceresini gözetlemekle görevlendirdiği ve maktülün de önden dolaşarak Ali Demirkaplan'ın evine gittiği, kızı Nursel'in ise bu arada mutfak penceresine basarak Ali Demirkaplan'ı-n yatak odası penceresine vurduğu ve "Anne babam geliyor" diye seslendiği hususunda şahadet vardır. Maktülün gece bekçiliğinden gündüz işine geçmesi üzerine mahkûm ile Demirkaplan'ın geceleri Beşbaşların evinde buluşma olanağı ortadan kalkmış ve geceleri b-ir araya gelmek için başka bir buluşma yolu arayarak mahkûmun mutfak penceresine basıp briket ara duvar üzerinden atlayıp Demirkaplan'ın yatak odasına geçmesi sureti ile buluşma yolunu denemişlerdir. Birçok ahvalde de gündüzleri mahkûm ile Ali Demirkaplan -Beşbaşların evindeki misafir odasında buluşuyorlardı. Bir defasında mahkûmun kızı İ.M. şahidi 4 Selma Beşbaş annesi ile Ali Demirkaplan'ı uygunsuz vaziyette gördüğünü şahadetinde söylemektedir.

20.12.1978 günü akşamı saat takriben 19 sularında İ.M. şahidi- Mustafa Demirtaş, eşi ile birlikte Mehmet Kurt'un evine misafirliğe gittiğinde maktül Hamit Beşbaş'ı orada bulmuş, hepsi Taşel İçki fabrikasında çalıştıklarından yakın arkadaştılar ve işe de beraber gidip geliyorlardı. Saat takriben 10.30'a kadar Mehmet K-urt'un evinde oturduktan sonra İ.M. şahidi 1 ile maktül kendi evlerine gitmek üzere yola çıkmışlardır. Bu şahide göre maktül o akşam içkili değildi ve bu şahidin şahadeti de maktülün içki içme alışkanlığı olmayan bir kimse olduğu yolundadır. Maktülün evini-n yanına vardıklarında maktül Mustafa Demirtaş'a "Sabah geçerken beni kaldırırsın" diyerek yanlarından ayrılmış, avlusunun gancelli kapısını açıp avluya girmiş ancak evin kapısını açıp içeriye girdiğini bu şahit görmemiş, yollarına devam ettikleri sırada a-rkadan "tak" diye bir bahçe kapısı kapanması sesi duymuş ancak maktülün eve mi girdiğini tekrar dışarı mı çıktığını bu şahit görmemiştir. Maktül yine aynı akşam saat takriben 23.00-23.15 arası Maraş'ta Ahmet Çelik' in kahvehanesinde görülmüştür. Bu kahveha-nede maktülü gören İ. M. tanığı 2 Ramazan Teke kendisine selam verip 5-6 dakika yanında oturmuş ve bu arada maktül birini aradığını söyleyip ayrılmıştır. Ramazan Teke maktülü en son canlı olarak dışarıda gören şahıstır. 21.12.1978 tarihinde sabahleyin saat- 6.50'de İ.M. şahidi 1 Mustafa Demirtaş maktülü arayıp işine götürmek üzere evine gittiğinde ışıkların yandığını farketmiş, bahçe gancellisini açarak evin esas giriş kapısına gitmiş, kapıyı vurmuş, kapıyı mahküm açmış "Hamit abi gelsin işe gidelim" demesi -üzerine mahküm kendisine "Bu gece eve gelmedi, ona bir hal oluyor" cevabını vermiştir. 21 Aralık günü maktül iş yerine de gitmemiş, maktülün yakın akrabalarından İ.M. şahidi 3 Arif Cebbar ve arkadaşları maktülden endişe etmeğe başlamışlar, nerede olabilece-ği hususunda araştırma yapmışlar ve bu arada Ali Demirkaplan'ın evine de giderek Arif Cebbar Ali Demirkaplan'a maktülün gece eve gündüz ise iş yerine gelmediğini bildirmesi üzerine o da cevaben "Eve gelmez, sen dayının ahlâkını bilmez misin, ona bugünlerde- birşeyler oluyor" şeklinde cevap vermiştir. Bunun üzerine Arif Cebbar Aşağı Maraş Dördüncü Bölge Polis Karakoluna giderek maktülün kaybolduğunu bildirmiştir. Bu bilgi üzerine İ.M. tanığı 12 PÇ 2033 Mustafa Serkan Beşbaşların evine giderek mahkûma kocasını-n kaybı ile ilgili olarak soru sorduğunda mahkûm kocasının 20.12.78 tarihinde saat 13.30'dan beri eve dönmediğini ve maktüle ait Kıbrıs pasaportunun da eksik olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine PÇ 2033 Mustaf Serkan maktülün nerede olabileceği hususunda ge-rekli araştırmayı yaptıktan sonra bir polis ekibi düzenleyerek yanlarına Arif Cebbar'ı da almış ve Maraş bahçelerini ve kuyularını araştırma yönüne gitmişlerdir. Polis tüm seyahat acenteleri ile temasa geçip sair tüm araştırmaları yaptıktan sonra 26.12.197-8 tarihine kadar herhangi bir ip ucu elde edememesi üzerine ve aynı gün yeğeninin polise yaptığı bir ihbarı değerlendirerek 15.30 raddelerinde Beşbaşların evini PÇ2033 Mustafa Serkan, PE639 Mehmet Menteş, PE1215 Ferdi Can, PE82 Mehmet Kâmiller'den oluşan b-ir ekiple ziyaret etmişler ve mahkümun rızası ile evin içinde ve dışında yaptıkları araştırmada evin avlusunda bulunan bir lâğım kuyusunun kapağının taze çimento ile sıvalı olduğunu fark ederek şüphelenmişler ve kuyunun kapağını kaldırıp ucu çengelli bir d-emir ile karıştırdıklarında maktülün su yüzüne çıkan cesedini bulmuşlardır. Kuyudan çıkarılan ceset üzerinde sarı kazak, kahverengi gömlek, altta mavi çizgili pijama bulunuyordu. Ayaklarında çorap ve ayakkabı yoktu. Boğazında sıkıca düğümlenmiş bir ip vard-ı. Kuyudan çıkarılan ceset maktülü tanıyanlar tarafından maktüle ait olduğu tanındıktan sonra tahkikat ve otopsi maksadı ile Mağusa Hastahanesi morguna kaldırılmıştır.

28.12.1978 tarihinde Mağusa Belediyesinin yardımı ile maktülün bulunduğu lâğım kuyusu b-oşaltıldığında maktülün Emare 18 olarak ibraz edilen giysileri yani 1 adet mavi ceket, bir çift kahverengi erkek ayakkabısı, bir çift bej rengi erkek çorabı ve 1 adet pantolon bulunmuştur.

27.12,1978 tarihinde İ.M. şahidi No.lO Dr. Kıvanç Buhara maktülün- cesedi üzerinde inceleme ve otopsi yapmıştır. Bu şahide göre ceset üzerindeki dış bulgularda sarı renkte kapalı boğaz düğmesiz bir kazak onun altında kahve rengi bir gömlek, gömleğin altında mavi bir atlet altta mavi beyaz çizgili bir pijama ve pijamanın -altında ise insan dışkısı ile dolu mavi bir kilot vardı. Cesedin boynunda sıkıca düğümlenmiş bir düğüm, önden trakhea (nefes borusu) üzerinde lcm. çapında ve 1.5m. uzunluğunda naylon olan ve Mahkemeye Emare 4 olarak ibraz edilen ip vardı. Cesedin dıştan ya-pılan genel muayenesinde kokuşma teessüs etmiş, deride ölüm sonucu dolaşım husule gelmiş, renktum ve penis şişmiş vaziyette, cesette el ve ayaklarda deri büzüşmüş, ağız boşluğunda ve dudaklarda köpükler, dil ise çene arasına şıkışmış ve dışarı sarkmış vazi-yette idi. Ceset su içinde kaldığından, soyulduğunda bir yara bere izine rastlamak mümkün olamamıştır. Cesedin boynundaki ip enseden kesilerek çıkarılmış ve ip çıkarıldıktan sonra boynunda çürümeğe başlamış yumuşak dokular arasında derin bir boğulma çizgis-i görülmekte idi.

Cesedin otopsisi sırasında ölümün tahminen bir hafta önce olduğu tesbit edilmiştir. İç bulgulara gelince: Vücudun içi açıldığında kokuşma ve çürüme nedeni ile mide muhtevası ve iç organların laboratuvar tesbiti yaramaz hale geldiğinden m-aktülün cinayet tarihinde alkol alıp almadığı tesbit edilememiştir. Bu şahit maktülün ölüm sebebinin boğulmaktan mütevellit asfiksi olduğunu kesinlikle söylemekte ancak cesedin kokuşma ve çürümeye başlaması ve 6 gün süre ile lâğım kuyusu içinde kalarak şiş-mesi nedeni ile boğulmanın el ile mi yoksa ip ile mi yapıldığını söyleyemeyeceğini, normal bir ceset üzerinde bunun kolaylıkla tayin edilebileceğini çünkü boğulma maksadı ile kullanılan bir ipin cilt üzerinde öldükten sonra bağlanan bir ipe nazaran daha de-rin bir iz bırakacağını mamafih bu cesette şişme nedeni ile ipi germe olduğundan bu farkın saptanamayacağını beyan etmiştir. İp üzerinde bulunan tüyler hususunda sorulan suale ise verdiği cevapta bunların ipin boğulmada kullanılması sırasında olabileceği g-ibi çürümeden yapışmış olabileceği hususunda da şahadet vermiştir.

Yine bu şahit, mahkûmu 27.12.1978 tarihinde muayene ettiğinde sol ayak diz altında 2x2 cm. çapında ve sol kol arka kısmında 2 ayrı yerde 2xlcm. çapında ekimoz saptamıştır. Bu tanığa göre e-kimozlar en az 4-5 günlük idi. Sol kol altındaki ekimozların sert bir cisim ile vurma veya bir darbe neticesi, diz altındaki ekimozun ise sert bir darbe, düşme veya çarpma neticesi olabileceğini söylemiştir.

Yine bu şahit şahadetinde uyumakta olan bir şah-sın boynuna ip geçirilmek suretiyle boğulmak istenmesi halinde uyuşturucu ilâç almamış veya hasta değilse uyanıp mücadele etmesinin ve kendisine yapılana refleks göstermesinin, kollarını ve bacaklarını harekete geçirmesinin normal olduğunu ve bu mücadeleni-n aksfiksiye kadar ve beyin şoka girmesine kadar süreceğini söylemiş ve bu mücadelenin 1,2 dakika olabileceği hususunda şahadet vermiştir. Ancak çok kuvvetli bir sıkma neticesinde 1-2 dakika sürenin biraz daha azalacağını kabul etmektedir.


Yukarıda deği-ndiğim gibi bu davada esas itibarı ile çevre şahadet yanında üzerinde durulması gerekecek hususlar mahkûmun 26.12.1978 tarihinde verdiği ve Emare III olarak ibraz edilen ve suçunu itiraf eden 1. gönüllü ifadesi, 29.12.1978 tarihinde verdiği ve Emare V olar-ak ibraz olunan ve Ali Demirkaplan ile ortaklaşa yapıldığı itiraf edilen 2. gönüllü ifadesi ve 29.1.1979 tarihinde verdiği ve Emare VIII olarak ibraz edilen 3. gönüllü ifadesi ve olay gecesi İ.M. şahidi 4 olarak şahadet veren maktülün ve mahkûmun kızı Selm-a Beşbaş'a mahkûmun yaptığı itiraf ve bunlara ilâveten mahkûmun Mahkemede yemin altında verdiği şahadettir.

Bu ifadelerin doğruluğuna ve şahadet yönünden bunlara verilecek kıymet hususuna eğilmeden önce bu ifadelerin içeriğine özetle değinmekte fayda vard-ır.

Mahkûmun 26.12.1978 tarihinde maktül kuyudan çıkarıldıktan hemen sonra aynı gün verdiği Emare III olarak ibraz olunan ilk ifadesinde özetle 16 seneden beri maktül ile evli olduklarını, olaydan 4 sene önce Kıbrıs'a geldiklerini, kocasının kendisini hem-en hemen her gün veya gün aşırı dövdüğünü, son 20 gün bu dövmenin işkence halini aldığını, kocası işten gelinceye kadar uyuyabildiği kadar uyuduğunu, geldikten sonra kendisini dövdüğünü, bu dövme ve işkencelere namus belâsına katlandığını, hiç kimseye birş-ey söylemediğini ve olay gecesi kocasının eve saat 12.00'de içkili olarak geldiğini, kendisine "nerede içtin" demesi üzerine "ne eylen sen nerede içtim. Sen necisin, sen karışma" diyerek tuvalete gidip istifra ettiğini, sonra eline bir bıçak alarak kendisi-ni bıçaklamak istediğini, mahkûmun bu bıçağı maktülün elinden yalvarıp yakararak aldığını, bunun üzerine maktülün televizyon üzerinde duran şemsiyeyi kapıp sivri ucu ile ona saldırdığını, mahkûmun şemsiyeyi de elinden alıp onu, pantolonunu, ayakkabısını çı-kararak yatağa yatırdığını, sonra bu durumun böyle devam edemeyeceğini düşünerek kocasının uykuya daldığı bir anda bir ip bulup bir ucunu karyolanın başucundaki direğine bağlayıp sonra ipi kocasının vücuduna geçirdiğini ve bir kat düğüm bağlayıp diğer ucun-u da eline alarak çekmek ve ayağını karyolaya bastırıp olanca kuvveti ile ipin ucunu çekmek sureti ile boğazını sıkıp öldürdüğünü bu ifadesinde itiraf etmektedir. Yine bu itirafında ipi izah ettiği şekilde boğazında sıkılı vaziyette çekerken kocasının hiç -kımıldamadığını, ses seda çıkmadığını ve öldüğünü anlaması üzerine ipin ucunu karyoladan keserek kocasını belinden tutup kaldırdığını ve avludaki ağzı açık tuvalet kuyusuna götürüp kuyunun içerisine attığını, daha sonra kocasının ayakkabılarını, ceketini, -pantolonunu ve çoraplarını evden alarak kuyunun içerisine attığını söylemektedir. Yine bu ifadesinde mahkûm o gece hiç uyumadığını, sabahleyin kocasının arkadaşı Mustafa geldiğinde ona kocasının evde olmadığını, gittiğini söylediğini, bilâhere gidip polise- durumu söylemediğini, pişman olduğunu, kocasının kuyudan çıkarılmasından 2-3 gün evvel kuyunun ağzını çimento ile sıvadığını söylemiştir.

29.12.1978 tarihindeki yine itiraf niteliğindeki ikinci ifadesinde kocasının o gece eve içkili geldiğini, istifra et-tiğini, kendisi ile kavga ettiği anlamına gelen yarışıp durduğunu, daha sonra onu yatağına götürerek yatırdığını, pantolonunu, çorabını, potinini kendi başına kocasının çıkardığını, yatırken sövüp saymakta olduğunu ve mahkümu öldüreceğini tehdit ettiğini, -mahkûm ise onu "yapma 15 yaşında kızımız var" şeklinde lâflarla teskin etmek istediğini, maktülün ise bu şekilde tehdit ve sövüp sayarken uyuya kaldığını, o da o anda o beni öldürecek ben ölürsem çocuklarıma bakmaz çünkü kocamın komşusu Ali Demirkaplan'la -ilişkim olduğuna şüphe kaçırdığını ama kendilerini gözü ile görmediğini, bu ilişkinin Ali Demirkaplan'la kendisi arasında kaldığını, kendisine bir acizlik geldiğini ve kocasını öldürmeğe karar verdiğini, mutfaktan gidip 1-l.5m. uzunluğunda bir ip alarak ko-casını boğmak istediğini söylemektedir. Ancak buna cesaret edememesi üzerine komşusu Ali'nin duvarı üzerinden basarak Ali'nin avlusuna atlayıp Ali'nin yatak odası penceresini tıkırdatmak sureti i1e Ali'yi aradığını, ona özetle durumu anlattığını ve Ali'nin- gelmek istemediğini, onu zorla ve Ali'ye "Zaten ben öldürürsem karı bizi millete şayia etti senden de bilecekler" şeklinde ikna edip onu getirdiğini söylemektedir. Yine ifadesinde evvelce aldığı ipi kocasının boynuna bir düğüm edip geçirdiğini, Ali'nin o -anda yanında olduğunu ve "Yapma" dediğini ve o da cevaben "Benim seni dinleyecek yerim kalmadı" diyerek devam ettiğini, ipi kocasının boynuna geçirdikten sonra Ali ile birlikte tutup ikisinin birden ipi çekip kocasını boğduklarını, beraberce götürüp avluda-ki ağzı açık tuvalet kuyusuna attıklarını ve l. ifadesinde belirttiği gibi çorap, potin v.s. elbiselerini de götürüp kuyuya attıklarını bu ifadesinde de söylemektedir. Bu boğma işini Ali ile birlikte saat 1.20-2.00 arasında yaptıklarını ve olaydan sonra ki-mseye söylemediğini ifadesinde belirtmektedir.

Mahkûmun Emare 8 olarak ibraz edilen 29.1.1979 tarihli ifadesi ise 1 ve 2. ifadesinden tamamen farklıdır. Bu ifadesinde mahkûm
Ali Demirkaplan'la olan ilişkilerinin teferruatına daha fazla girmektedir. Mahkü-m bu ifadesinde olay gecesi Ali Demirkaplan ile tuvaletin karşısındaki odada seviştiklerini ve giyinip doğrulmak üzere iken kocasının aniden kapıyı açıp içeri girdiğini, Ali'yi görür görmez Ali'ye "Daha beni yapacağın mı vardı, senin ananı avradını sikeceğ-im" dediğini, kocası ile Ali'nin birbirlerine girdiğini ve vuruşmaya başladıklarını, kendisiınin o anda birşey yapmayıp sadece seyrettiğini, bir an Ali'nin kocasını köstekleyip yere düşürdüğünü ve onun üzerine yüklenerek iki eli ile kocasının boğazını sıkt-ığını ve öldürdüğünü, ondan sonra Ali'nin kendisine "ip bul getir bu meydana çıkarsa kendi kendisini astı diyelim" şeklinde söylediğini ve o da ip bularak getirdiğini ve boğazına ipi bağladıklarını ve beraberce götürüp avludaki kuyuya attıklarını, atmazdan- önce Ali kocasının ceketini, pantolonunu, potinlerini, çoraplarını çıkardığını ve onları da arkasından kuyuya attığını, açık olan kuyunun ağzını kapattıktan sonra çimento ile beraberce örttüklerini, çimento karıştırılan lengeri Ali kaçtıktan sonra yıkayıp- sakladığını, Ali ayrılmazdan önce kendisini tehdit ettiğini, birisine söylerse öldüreceğini ve bu tehditten korktuğunu çünkü Ali'nin tabancası bulunduğunu bu ifadesinde söylemektedir. Yine ifadesinde ertesi gün polisler eve geldiğinde kendine sorduklarını- ve yalan söylediğini, sabahtan çocuklarına babalarının eve gelmediğini, komşulara da aynısını söylediğini, bugüne kadar Ali'yi sevdiği için onu korumak için yalan söylediğini, bu ifadesinin doğru olduğunu iddia etmektedir.

Mahkûm müdafaasında ise Emare 8- olarak ibraz edilen 3. ifadesinde ısrar ederek vakanın bu ifadede de belirttiği şekilde ceryan ettiği yönünde şahadet vermiştir. Mahkûm gerek şahadetinde gerekse istintakında Ali ile ilişkilerinin nasıl başladığı ve nasıl geliştiğine dair uzun boylu şahad-et verdi ve ondan son derece korktuğunu, kocasından dahi Ali'den korktuğu kadar korkmadığını, Ali'nin tabancası bulunduğunu, kocasının Ali ile olan ilişkilerinden olaydan bir süre önce şüphelendiğini ve gece kendisini evde bulamayınca Ali'nin yatak odasınd-an gidip aradığını, bu arama yapılırken kendisinin de yatağın alt kenarında bulunduğunu, eve gelince doğum yapan bir komşuda bulunduğunu söylediğini ve neticede olay gecesi kocasını Ali'nin Emare 8 ifadesinde ifade ettiği gibi öldürdüğünü ve ondan sonra be-raberce kuyuya attıklarını, kuyunun ağzını kapattığını ve daha sonra yine şahadetinde kocasının pasaport v.s. evrakını avluda bir yere gömdüğünü ve Ali'den korktuğu için bu işi polisten gizlediğini şahadetinde söylemiştir. Yine mahkûm 1 ve 2. ifadesinin do-ğru olmadığını, bu ifadeleri Ali'yi sevdiği ve ondan korktuğu için yalan olarak verdiğini yeminli şahadetinde söylemektedir.

Yukarıda değindiğim gibi 1, 2 ve 3. istinaf sebeplerini birlikte alan müdafaa avukatı sanığın l. ifadesinin gönüllü olarak ibraz e-dilmesine rağmen doğru olmadığını ve bu ifadenin sunulan şahadetle mevcut çelişkileri üzerinde durmuş, aynı şekilde 2. ifadenin de doğru olmadığını ileri sürerek nedenleri üzerinde durmuştur.

Yine müdafaa avukatı 3. ifadesinin doğru olduğunu, diğer ifadel-eri mahkûm, polisten bir baskı veya vaat altında yapmamakla beraber, sevgilisi durumunda bulunan Ali Demirkaplan'a karşı olan sevgisi ve aynı zamanda ondan korkması neticesi doğruyu söylemediğini ancak mahkûm tutuklandıktan sonra Demirkaplan'dan alacağı bu-lunan 16000TL.'yi talep etmesi ve bunun onu inkâr etmesi üzerine soğuduğunu, Demirkaplan da tutuklandıktan sonra ondan artık korkmadığını ve 3. ifadesini bir dereceye kadar bu ileri sürdüğü korku kalktıktan sonra verdiği cihetle bunun doğru olduğunu ve bu -ifadenin aynı zamanda mahkûmun yeminli şahadeti ile de yetid edildiğini, ilaveten İ.M. şahidi no.l0'un şahadeti göz önünde tutulduğunda iple maktülün boğulmasının mümkün olduğu gibi elle de boğulmuş olabileceğini ve bunun da mahkûmun lehine alınması gerekt-iğini ileri sürmüştür.

Mahkûmun ilk iki ifadesinin cinayetin işleniş şekli itibarı ile esasta benzerlikleri olmakla beraber üçüncü ifade cinayetin işleniş şeklinde esasta bu iki ifadeden farklıdır. Bu nedenle ilkin üçüncü ifadeye eğilmeyi daha uygun buldu-m. Bu ifadede mahkûm kendisi ile aşığı Ali Demirkaplan'ın mevzu bahis gecede seviştikten sonra
kocasının aniden içeriye girmesi üzerine Ali Demirkaplan ile kavga ettiğini, yere düşürüldüğünü ve bilâhare elle boğulduğunu, iple boğulmadığını ve ölümün bu şek-ilde olduğunu söylemektedir. İddia makamı şahidi no.l0 Dr. Kıvanç Buhara'nın şahadetine göre ölüm asfiksi neticesi olmuştur ve vücut otopsi yapıldığı sırada çürümüş olduğundan iple boğulmaya ağırlık vermekle beraber elle de boğulmuş olabileceği hususunda ş-ahadet vermiştir. Mahkûm bu ifadesinde maktülün elle Ali Demirkaplan tarafından boğulduktan sonra boğazına bir ip geçirildiğini, elbise, potin ve çoraplarının çıkarıldığını ve kuyuya atıldığını söylemektedir. Bunun kendi kendini astığı süsü vermek için yap-ıldığını iddia etmektedir.

Bu ifadenin çevre şahadetle olan çelişkilerine değinmeden önce ifadenin kendi içerisinde de tutarsızlıkları bulunduğuna işaret etmek yerinde olur. Yani, şayet elle boğulmuş ve boğulma süsü verilmek niyeti ile boğazına ip geçiril-mişse ne sebeple ceketi, pantolonu ve sairenin çıkarılmak sureti ile kuyuya atıldığının izahı yapılamamaktadır. Yine kuyuya atıldıktan sonra kuyunun kapağı betonla kapatılmıştır. Boğulma süsü verilmek isteniyorsa idi kendi kendini asan bir kişinin kuyuda b-u şekilde bulunmasının izahı düşünülemez ve saçma idi. Bu husus da ifadenin kendi içerisinde verilen izaha ters düşen esaslı çelişkilerdir. Bunlar yanında ifadenin çevre şahadetle de uyuşmazlıkları mevcuttur.

(a) Vakadan sonra ertesi gün polislerin eve ge-ldiğini mahkûm bu ifadesinde söylemektedir. Halbuki kesin olan şahadete göre polisler ertesi gün eve gelmemişler, belirli bir araştırmadan sonra vakadan takriben 4-5 gün sonra eve gelmişlerdir.

(b) Maktül gündüz çalışmaya başladıktan sonra mahkûm ile Ali -Demirkaplan'ın mahkûmun evinde buluşup sevişme fırsatları bulunmadığını ve bu ilişkiyi Ali Demirkaplan'ın evinde yürüttükleri kendi şahadetinde görülmektedir. Halbuki bu ifadede o gece Ali Demirkaplan'ın mahkûmun evinde misafir odasında bu ilişkiyi sürdürd-ükleri ileri sürülmektedir ki bu da bir çelişki yaratmaktadır.

(c) Mahkûm bu ifadesinde cinayetten sonra Ali Demirkaplan'ın kendisini tehdit ederek hiç kimseye bu cinayetten bahsetmemesi için yemin ettirdiğini, kendisinin de korktuğunu, Ali Demirkaplan'ın- tabancası bulunduğunu ve hakikatta korktuğunu ifade etmektedir. Halbuki İddia Makamı şahidi no.4'e göre mahkûm hemen aynı gecenin sabahı babasının öldürüldüğünü ve kendisi tarafından öldürüldüğünü kızına teferruatı ile anlatmıştır. Bu da kabul edilir şaha-detle ifadenin bağdaşmadığını göstermektedir.

(d) Mahkûmun ifadede iddia ettiği tarzda maktül öldürülmüş ise pijamalı değil de pantolonlu olması gerekirdi.

Ağır Ceza Mahkemesi bu ifadeye kanaatımca haklı olarak itibar etmemiş ve doğru olarak yalan olduğu- yargısına varmıştır. Bilhassa bu ifadenin 1 ve 2. ifadeden sonra ve cinayet olayından takriben bir
aydan fazla bir süre sonra verildiğini de göz önünde tuttuğumuzda bu yargı ağırlık kazanmaktadır.

Mahkûm Mahkemede yemin tahtında verdiği şahadetinde üçünc-ü ifadesini desteklemek yönüne gitmiş ve bu doğrultuda şahadet vermiştir. Her fırsatta farklı bir ifadeyi rahatlıkla verebilen mahkûmun şahadetine Ağır Ceza Mahkemesi itibar etmemiştir. Bu böyle olmakla beraber sanığın son derece ağır bir suçtan suçlu bulu-nduğunu göz önünde tutarak verdiği şahadetin doğruluğunu çevre şahadetle birlikte incelemekte yarar vardır. İddia Makamı şahidi No.lO Dr. Kıvanç Buhara bu cinayetin asfiksi yolu ile işlendiğine dair şahadet vermiş, iple yapıldığı hususuna ağırlık vermekle -beraber cesedin çürümek üzere olduğundan bunun elle de olabileceği ihtimalini kabul etmektedir. Bu ihtimali sanık lehine alsam dahi, yukarıda değindiğim gibi cesedin boğazında ip bulunmuş olması, ip bulunduktan sonra ipin bulunuş nedeni hususunda verilen i-zahatı incelediğimizde bu izahatın doğru olma olasılığından öteye mantık dışı olduğunu, yani yukarıda değindiğimiz gibi bu cinayete boğulma süsü verilmek istenmişse, ne sebeple bahçedeki bir ağaca asılmadığı, ve kuyuya atıldığı ve bununla da yetinilmeyip k-uyunun ağzının çimento ile kapatıldığının makul bir izahı yapılamaz. Kendi kendisini asan bir adam kendini kuyuya atıp ağzını da çimento ile kapatabileceği düşünülemez. Böyle saçma ve mantık dışı izahı kabul etmek imkansızdır. Buna ilâveten yukarıda üçüncü- ifadede değindiğimiz çelişkiler mahkûmun şahadetinde de mevcuttur ve şahadetinde de tekrarlanmaktadır. Bu nedenlerle mahkümun şahadeti doğru olarak kabul edilemez.

Mahkûmun ilk ifadesi olan ve yazılı itiraf mahiyetindeki ifadesine gelince, bu ifadesi de -5/74 sayılı Ceza İstinafı davasındaki ilkelere göre çevre şahadetle doğruluk testine tabi tuttuğumda bu ifadenin de birçok çelişkileri olduğu görülmektedir ve başlıca şu şekilde sıralanabilir.

(a) Verilen ve kabul edilen şahadete göre maktül iyi huylu, ha-lim selim birisi idi, halbuki mahkûm bu ifadesinde kocası olan maktülün kendisini devamlı surette dövdüğünü, işkence ettiğini ve son 20 gün zarfında bu işkencenin çekilmez hale geldiğini söylemektedir.

(b) Yine maktülün içki içmediği ve böyle bir alışkanl-ığının bulunmadığı, gece maktülü evine arakadaşlık ederek götüren arkadaşının ifade ettiği halde, maktülün o gece içkili olduğu iddia edilmektedir. Bu husus tıbbi bulgularla da tesbit edilememiştir.

(c) Mahkûmun Ali Demirkaplan ile ilişkisi olduğu kabul e-dilip sabit olduğu halde bu ilişki mahkûmun ifadesinde görülmemektedir.

(d) İddia Makamı şahidi Dr. Kıvanç Buhara'nın şahadetine göre uyuyan bir kişinin boğazına ip geçirilmek sureti ile boğulmak istendiğinde ölmeden önce 1-2 dakika mücadele edeceği kesin-likle ifade
-edilmekle beraber mahkûm boğulurken hiç kıpırdamadığını ifade etmektedir.
-
Mahkûmun 29.12.1978 tarihinde verdiği ve Emare V olarak ibraz edilen itiraf mahiyetindeki ifadesi çevre şahadet ile en uygun olan ve hemen hemen hiç çelişkisi bulunmayan bir ifadedir. Ancak burada mahkûm konu cinayeti Ali Demirkaplan ile beraber işledikl-erini ifade etmiştir. Ali Demirkaplan'ın mahkûm ile olan ilişkileri, onu kocasından fazla kontrol altında tuttuğu ve ondan korktuğu şahadetten çıkan bir hakikattır ve bu ikinci ifade doğru olan ifadedir. Ağır Ceza Mahkemesi gayet uzun kararında bu ifadeye -lâyıkı ile eğilmemiş ve bu ifadeyi gerektiği şekilde teste tabi tutulmamıştır. İkinci sanık durumunda olan Ali Demirkaplan'ın lehine takipsizlik muhtırası (nolle prosequi) dosyalanıp serbest bırakıldıktan sonra Ağır Ceza Mahkemesi, muhtemelen bu nedenle bu- ifade üzerinde lâyıkı ile eğilmemiştir.

İddia Makamı şahidi No.4 mahkûmun kızı olan Selma Beşbaş'tır ve cinayetin vukubulduğunun ertesi günü annesinin kendisine yaptığı itiraf hususunda yemin tahtında şahadet vermiş ve cinayetin nasıl yapıldığını izah et-miştir. Bu şahidin şahadetine göre annesi kendisinin babasını öldürdüğü itirafında bulunmuştur. Bu nokta ilk nazarda ikinci ifade ile çelişkili görülmekle beraber oldukça kaba ve haşin bir karaktere sahip olan Ali Demirkaplan ile olan ilişkisini ve onun bu- işe karıştığını kızından saklamış olması çelişki gibi görülmekle beraber, tüm şahadeti tetkik ettiğimizde bunun doğal olabileceği ve bir çelişki olmadığı kanaatına varmak gerekir. Kanaatımca en doğru ifade ve cinayetin işleniş şekli Selma Beştaş'ın şahade-tinde yer bulmaktadır. Bu itiraf çevre şahadetle tamamen uyduğu gibi hiçbir tekzip yoktur. Cinayetin hemen akabinde yapılmıştır ve mahkûmun kızı durumunda bulunan Selma'nın gelip annesinin aleyhine şahadet vereceğini hiç düşünmediği veya düşünemediği için -mahkûm en doğru olan olayı kızına anlattığı ağırlık kazanmıştır. Bu nedenle mahkûmun ikinci ifadesine kıymet vermesek dahi, gerek Ağır Ceza Mahkemesinde gerekse istinafta doğru olmadığı iddia edilmeyen Selma Beşbaş'ın şahadetinin doğru olarak kabul edilmes-i gerekir. Bunun şahadeti Ağır Ceza Mahkemesi tarafından da doğru olarak kabul edilmiştir ve kanaatımca bunun doğru olduğuna şüphem yoktur.

Bu itiraftan sonra mahkûmun cinayeti örtbas etmek için yaptığı işlemler ve tavır ve hareketleri bunu destekler mahi-yettedir. Olay gecesini müteakip günde maktülü iş yerine götürmek için arayan arakadaşına mahkûm kocasının evde olmadığını söylemesi, aradan 3-4 gün geçmesine rağmen ve kocası eve gelmediği halde polise haber vermemesi; kocasının yakın akrabaları tarafında-n yapılan araştırmalara verdiği cevaplar, kocasının pasaportunu bahçeye gömme yönüne gitmesi ve polisler vakadan 6 gün sonra bahçedeki kuyuyu açacakları sırada dahi söyledikleri ve tavır ve hareketleri cinayeti mahkûmun işlediğini teyid eder mahiyettedir. -Bu şahadetle sanığın suçlu bulunduğu suçtan şüpheden ari olarak suçlu bulunması gerekirdi. Bu nedenlerle l, 2 ve 3. istinaf sebepleri reddolunur.

4. istinaf sebebine gelince: diğer hususlar yanında sanığın kadın olduğunu, yabancı bir yerden gelip Kıbrıs'-a yerleşmiş olduğunu, küçük çocukları bulunduğunu göz önünde tutarak kendisine kesilen hapis cezasının mahkûmiyet tarihinden başlamak üzere 15 yıla indirilmesinin uygun olduğu görüşündeyim.

Şakir Sıdkı İlkay: Sayın Yargıç N. Ergin Salâhi'nin verdiği hüküm-le hemfikirim.

Ülfet Emin, Başkan: Yargıç N. Ergin Salâhi'nin biraz önce verdiği hükmü daha evvel okumak fırsatını buldum. İlk Mahkemenin şahadeti değerlendirmek bakımından sanığın vermiş olduğu birinci yazılı gönüllü ifade hakkında belirtilen görüşlerle -maalesef hemfikir değilim. Bilindiği gibi mahkeme huzurunda verilen şahadetin doğru olup olmadığı hususunda karar verme, ilk mahkemelerin takdir yetkisi alanlarına girer. Bir şahidin doğruyu söyleyip söylemediği hususunda ilk mahkeme bir kanaata vardıktan -sonra istinafta Yargıtay böyle bir kanaata kolay kolay müdahale etmez meğer ki varılan kanaatın açıklıkla hatalı olduğu hususunda ikna edilsin. Mahkeme huzurunda verilen şahadete verilecek herhangi bir değer mantığa ve tecrübeye dayanmaktadır. Şahitlerin m-ahkeme huzurunda şahadetlerini verirken takındıkları tavır ve hareketlerin o şahitlere inanıp inanmamakta büyük etkisi vardır. Bundan dolayı ilk mahkemeler Yargıtaydan daha avantajlı bir durumdadırlar çünkü ilk mahkemeler şahitlerin şahadet verirken takınd-ıkları tavır ve hareketleri müşahade etmek olanağına sahiptirler. Buna rağmen ilk mahkemelerin de bir şahidin doğru söyleyip söylemediğini değerlendirirken bazı faktör ve kriterleri göz önünde tutması gerekir. Bu faktörler hususunda 6/74 sayılı hukuk istin-afında söylediklerimi aynen tekrarlamakta yarar görüyorum. Faktörlerin en önemlileri şahitlerin söyledikleri doğru olabilir mi? Şahitler gördüklerini veya işittiklerini, iddia ettikleri hususları hakikaten görebilme ve işitebilme olanağına haiz miydi? Şahi-tlerin herhangi birisi tarafından davayı kazanmasında bir menfaatı var mı yok mu? Sahit dürüst bir şahıs mı, değil mi? Şahadet verirken vakayı anlatış tarzı doğal mıdır, değil midir? Sorulan sorulara cevap verirken ne olursa olsun daima bir tarafı kayırmak- için çaba gösterir mi, göstermez mi? Verilen şahadet başka herhangi bir şahadet veya emare ile desteklenir mi desteklenmez mi? İstintaka tabi tutulduğunda daha önce verdiği şahadetle istintak esnasında verdiği şahadet arasında tutarlılık mevcut mu, değil -mi?

İlk Mahkeme sanık aleyhine veya lehine verilen şahadeti değerlendirirken sanığın Mahkemede yemin tahtında suçun işlenişi ile ilgili şahadetinin doğru olduğuna veya doğru olabilme olasılığına kanaat getirmedi. İlk Mahkeme hükmünde sanığın suçun işleni-şi ile ilgili suçun işlendiği günün ertesi günü kızına yaptığı itirafın doğru olduğunu ve yine sanığın polis tarafından tutuklandıktan sonra yaptığı ilk yazılı itirafın doğru olduğunu kabul ederek İlk Mahkeme sanığı mahkûm etti. İlk Mahkemenin sanığın yapt-ığı itirafın aleyhine olan
kısmına inanıp leyhine olan kısmına inanmamaya yetkisi vardır. Bu hususta 31(74 sayılı hukuk istinafında Yüksek Mahkeme şunları söyledi:

"Bir Bidayet Mahkemesi bir şahidin verdiği şahadetin bazı
kısımlarının doğru olduğuna, b-azı kısımlarının doğru olmadığına
kanaat getirebilir."

Bir sanığın yapmış olduğu itirafın, Mahkemeye ibraz edildikten sonra Mahkeme huzurunda bizzat şahitler tarafından verilmiş şahadetten herhangi bir farkı yoktur ve ilk mahkeme bu gibi itirafların bi-r kısmına inanabilir, bir kısmına inanmayabilir. Bu hususta Taylor on Evidence 12. baskı, sayfa 547-548'de şunlar yer almaktadır:

"If, however, after the entire statement of the prisoner has been given in evidence, the prosecutor can contradict any part o-f it, he is at liberty to do so, and then the whole testimony is left to the jury for their consideration, precisely as in other cases where one part of the evidence is constradictory of another. Even without such contradiction it is not to be supposed tha-t all the parts of a confession are entitled to equal credit. The jury may believe that part which charges the prisoner, and reject that which is in his favour, if they s-ee sufficient grounds for so doing."

Bir ceza mahkemesi sanığın yapmış olduğu bir itirafa vereceği değeri tezekkür ederken diğer normal şahadette yaptığı gibi mantık, logic ve tecrübesine dayanması gerekir. Bu hususta Yüksek Mahkeme 5/74 sayılı ceza istin-afında aynen şunları söyledi:

"Herhangi bir mahkeme herhangi bir ifadenin gönüllü olarak verildiğini kabul ettikten sonra böyle bir ifade davada verilen diğer şahadet gibi şahadet addolunur. Böyle bir şahadete, diğer şahadet gibi verilecek değer ve ağırlı-k Bidayet Mahkemesinin takdirine bırakılmış bir husustur. Bidayet Mahkemeleri ifadeyi şahadet olarak kabul ettikten sonra böyle bir ifadenin kıymet ve ağırlığını tezekkür ederken ifadenin direkt ve olumlu olup olmadığı, hangi ahval ve şerait tahtında yapıl-dığı, ifadenin ikna edici bir şekilde isbat edilip edilmediği hususlarını nazarı itibara alması gerekir. Bir ifadenin direkt, olumlu ve ikna edici bir şekilde isbat edildiği hususunda herhangi bir karar vermek için bazı makuliyet testleri uygulanır. Bu mak-uliyet testinin en önemlileri şunlardır: Acaba ifadenin doğruluğunu gösteren ifade dışında herhangi bir şahadet mevcut mudur? İfadede söylenenler başka şahadet tarafından teyid edilmekte midir? İfadede olgularla ilgili söylenenler imkân nisbetinde çek olun-abilen hallerde çek edilip doğruluğu meydana çıktı mı? Suç ile itham olunan şahsın suçu işlemesine fırsat ve imkân var mıydı? Yaptığı ifade olanaklı mıdır: İfadede belirtilenler ifade dışında verilen şahadetle tutarlı mıdır?"



İlk mahkeme bir sanığın ve-rdiği yazılı ifadeyi makuliyet testine tabi tutarken yazılı ifadede belirlenen tüm olguların başka şahadet tarafından desteklenmemesi halinde bu gibi yazılı ifadeye herhangi bir değer verilmemesi gerektiği anlamına alınmaması gerekir. Yazılı bir ifadede ve-ya yazılı bir itirafta sanık, kendine uygun gördüğü bazı nedenlerle, bazı olguları yanlış bildirebilir ve hatta bu olguların yanlış olduğu iddia makamı tarafından isbatlanabilir. Bu gibi hallerde ilk mahkeme ifade veya yazılı itirafın bu kısımlarının doğru-luğuna inanmayabilir ve ifadenin diğer kısımlarına inanabilir. Yazılı ifadelerde en önemli hususun ilk mahkemenin sanığın esas suçu işlediğine dair verdiği ifadenin veya yaptığı itirafın doğru olduğuna kanaat getirmesidir. Ceza davalarında suçun işlendiği -hususunda verilebilecek en iyi şahadet kuşkusuz sanığın yaptığı itirafıdır. Bu kural çok eski zamanlardan beri uygulanmaktadır ve bu kural latince olarak şöyle belirlenmektedir:

"Habeus obtion testem, confidendem reum" (the best witness is
an accu-sed person who confesses.)

Bir sanık itirafta bulunursa sadece itirafı üzerine, başka herhangi bir teyid edici şahadet bulunmaksızın, mahkûm edilebilir. Ancak birçok hallerde sanık itirafta bulunduktan sonra dava duruşmasında itirafının doğru olmadığını i-leri sürer. Bu gibi hallerde mahkeme itirafın mı yoksa mahkeme huzurunda itirafın doğru olmadığı hususunda verdiği şahadetin doğru olup olmadığını tezekkür etmesi gerekir. Mahkeme herhangi bir sanığı sadece itiraf üzerine mahkûm etmek için itirafın mutlaka- doğru olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Ancak sanığın mahkeme huzurunda itirafın doğru olmadığı hususunda verdiği şahadetin mutlaka doğru olduğuna mahkemenin kanaat getirmesi gerekmez. Böyle bir iddianın doğru olabileceği olasılığı mevcut ise mahkeme iti-raf üzerine sanığı mahkûm etmemesi gerekir.

İlk Mahkeme, sanığın suçun işlendiği günün ertesi günü sabahı kızına yaptığı itirafın doğru olduğuna kanaat getirmiştir. Sanık Mahkeme huzurunda verdiği şahadette kızına böyle bir itirafı yaptığını kabul etmiş a-ncak bu itirafı çocukların aniden şüphelenmemeleri için yaptığını söylemiştir. Mahkeme sanığın şahadetinin bu kısmına inanmadı ve bu şahadetin bu kısmının doğru olma olasılığına da kanaat getirmedi. Mahkemenin şahadetin bu kısmı hususundaki bulgusunun hata-lı olduğuna en ufak bir emare yoktur. Sanık yapmış olduğu birinci yazılı itirafa suçun işlenişi ile ilgili hususlar, ifade dışındaki şahadet tarafından, örneğin maktülün vücudunun pis kuyuda bulunması, giyim eşyalarının bazılarının pis kuyuya atılması, des-teklenmektedir. Ancak maktülün sanığı devamlı surette dövdüğü, işkence ettiği, içki içtiği hususunda belirtilenler gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu hususların gerçekle bağdaşmaması veya başka şahadetle desteklenmemesi, itirafın doğru olmadığı anlamına alın-amaz. İlk Mahkeme bu ifadeye verilecek değeri tezekkür ederken bu faktörleri de göz önünde tutmuş ve bu hususların sanığın kendi lehinde kullanılmak üzere, beyan olduğuna kanaat getirmiştir ve İlk Mahkeme sanığın bu beyanının doğruluğuna inanmamış, doğru o-labileceği olasılığına da kanaat getirmemiştir. İlk Mahkeme bunu yapmakla herhangi bir hata yapmış değildir. Bazı konuların, örneğin mahkûmun Ali Demirkaplan ile ilişkisi olduğunu ifadesinde belirtmemesi itirafın veya ifadenin doğruluğuna gölge düşürdüğü v-eya düşürebileceği doğru olamaz. Kanaatımca makuliyet testi uygulanırken sadece ifadede yazılı olanların tümünün başka şahadetle desteklenip desteklenmediği ile kalmamalı mahkeme tüm itirafı bir bütün olarak inceleyip diğer şahadette yaptığı gibi değerlend-irme yapması gerekir. Bazı gerçeklerin ifadede yer almamasının, ifadenin doğru olmadığı anlamına alınmaması gerekir.

Yukarıda belirttiğim nedenlerden ötürü İlk Mahkemenin sanığın kızına yaptığı itiraf ve birinci yazılı itirafının doğru olduğu hususundaki -bulgusunun hatalı olmadığı, İlk Mahkemenin sanığın Mahkemede verdiği şahadetine inanmamakla herhangi bir hata işlemediği görüşündeyim. Bu nedenle mahkûmiyet aleyhine yapılan istinafın reddolunması gerekir.Cezanın indirilmesi hususundaki görüşe ben de katıl-ırım.

Sonuç olarak mahkûmiyete karşı yapılan istinaf reddolunur. Cezaya karşı yapılan istinaf kısmen kabul edilir ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 20 yıl hapis cezası mahkûmiyet tarihinden başlamak üzere 15 yıla indirilir.


(Ülfet Emin) - (Şakir Sıdkı İlkay) (N. Ergin Salâhi)
Başkan Yargıç Yargıç


24 Temmuz 1980


Full & Egal Universal Law Academy