Yargıtay Ceza Dairesi Numara 180/2015 Dava No 7/2017 Karar Tarihi 24.05.2017
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 180/2015 Dava No 7/2017 Karar Tarihi 24.05.2017
Numara: 180/2015
Dava No: 7/2017
Taraflar: Ahmet Çerkez ile KKTC Başsavcılığı arasında
Konu: Kanunsuz uyuşturucu madde tasarrufu - Tasarruf unsurunun ispat külfetinin iddia makamında olması - Müşterek tasarruf (joint possession) - Sözlü beyanların şahadet olarak ibrazı - Gönüllü itiraf - İddia Makamının şahidine soru sorulmaması - Suç ortağının mahkemede şahadet verememesi - Sanığın yeminsiz izahat vermesi.
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 24.05.2017

-D.7/2017Yargıtay/Ceza No: 180/2015
(Girne Ağır Ceza Dava No: 1949/2015)

Yüksek Mahkeme Huzurunda

Mahkeme Heyeti: Ahmet Kalkan, Gülden Çiftçioğlu, Bertan Özerdağ.


İstinaf eden: Ahmet Çerkez, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(-Sanık)












-ile-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa
(İddia Makamı)
A r a s ı n d a.

İstinaf eden hazır namına: Avukat Yunsal İlhan
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Egemen Metay.

Girne Ağır C-eza Mahkemesi Başkanı Peri Hakkı, Kıdemli Yargıç Çiğdem Güzeler ve Yargıç Mesut Mesutoğlu'nun, 1949/2015 sayılı davada, 18.12.2015 tarihinde verdiği mahkumiyet kararına ve 21.12.2015 tarihinde verdiği ceza takdirine karşı Sanık tarafından yapılan istinafla-rdır.


-----------

K A R A R


Ahmet Kalkan: İşbu istinafın kararını, Sayın Yargıç Gülden Çiftçioğlu okuyacaktır.

Gülden Çiftçioğlu:Huzurumuzdaki 180/2015 sayılı istinaf Sanık tarafından dosyalanmış olup, Alt Mahkemenin 18.12.2015 tarihinde verdiği ma-hkumiyet ve 21.12.2015 tarihinde verdiği ceza takdiri aleyhine yapılmıştır.
İstinaf Eden/Sanık, Girne Ağır Ceza Mahkemesinde aleyhine getirilen:
1.Dava ile; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20. maddesi ile 16/1977, 54/1977, 36/1982, 37/1989, 38/1991 ve 42/200-4 sayılı Yasalar ile tadil olunan 4/1972 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasası'nın 2,3,24 (1)(a) (2)(A)(3) maddeleri ile 63/1973 sayılı Nizamname ile tadil olunan 21/1973 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 3,5 ve 25. maddelerine aykırı olarak; 15.07.201-0 tarihinde Girne'de, Hasan Kunduracı ve Hakan Kunduracı ile birlikte, ilgili makam tarafından genel olarak yetkilendirilmiş veya ilgili Nizam tahtında ruhsatlı olmadığı halde, tasarrufunda 854 Gram 200 Miligram ağırlığında uyuşturucu madde yani Cannabis -(Hint Keneviri) bulundurmakla;

2. Dava ile; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20. maddesi ile 16/1977, 54/1977, 36/1982, 37/1989, 38/1991 ve 42/2004 sayılı Yasalar ile tadil olunan 4/1972 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasası'nın 2,3,24 (1)(a) (2)(A)(3) maddeleri ile- 63/1973 sayılı Nizamname ile tadil olunan 21/1973 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 3 ve 4 (1) maddelerine aykırı olarak, birinci davada belirtilen tarih ve mahalde, ilgili makam tarafından genel olarak yetkilendirilmiş veya ilgili Nizam tahtında- ruhsatlı olmadığı halde, Hasan Kunduracı'dan 854 Gram 200 Miligram ağırlığında uyuşturucu madde yani Cannabis (Hint Keneviri) almakla itham edilmiştir.

Sanık aleyhine getirilen davalardan itham edildiğinde aleyhindeki davaları kabul etmemiş ve meselenin -duruşması yapılmıştır.
Yargılama sonucunda, Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanığı aleyhine getirilen tüm davalardan mahkum etmiştir.
Sanık mahkum edildiği:
davadan 5 yıl;
davadan 5 yıl süre ile hapislik cezasına çarptırılarak, hapislik cezalarını birlikte çekm-esine karar verilmiştir.

Alt Mahkeme, kararında, olayın cereyan ediş şeklinden hareketle, meseleyi ikiye ayırarak incelemeyi tercih ettiğini belirttikten ve huzurundaki şahadeti değerlendirdikten sonra öncelikle aşağıdaki bulguları yapmıştır. Şöyle ki:
-Sanık, 15.7.2010 tarihinde, kullanımında olan DV 360 plakalı araç ile Zeytinlik Kavşağından çıkıp, 20 Temmuz Caddesi'ne doğru (aracı ile) saat sabah 02:00 raddelerinde seyir halinde olduğu esnada, konu yol üzerinde Astro Market olarak bilinen bölgede bu a-raç ile ilgili alınmış olan ihbarı değerlendirerek pusu kurmuş olan polis ekiplerinin Sanığı fark etmesiyle, İddia Makamı Tanığı No.3 Baş Müfettiş Turgül Tomgüsehan sivil kıyafetli bir şekilde yolu kesmek için yolun içerisine girmiştir. Sanık İddia Makamı -Tanığı No.3'ü Girneli olması sebebiyle daha önceden sima olarak tanıyıp bilmekte idi. Sanık, sokak lambaları ile aydınlatılmış olan yol içerisinde yolu kesmek amacıyla bulunan İddia Makamı Tanığı No.3'ü görüp tanımıştır. Sanık, İddia Makamı Tanığı No.3'ü t-anımasıyla birlikte aracını yolun sol tarafına çekip telefonunu arabada bırakarak, aceleyle aracından çıkış yapmıştır. Sanığın aracından inip, kaçmasından sonra İddia Makamı Tanığı No.3 ile İddia Makamı Tanığı No.1, Sanığın arkasından koşarak, "dur polis" -diye bağırıp seslenmiştirler. Sanık ise yolun karşı tarafında bulunan Kuriş Sitesinin içerisine doğru koşarak kaçmıştır. Sanık kaçış sırasında Astro Marketin bodrum katına düşmüş ve bu düşme neticesinde iki ayağı ile bir kolu kırılmıştır. Bu sebeple etkisi-z hale gelmiştir. Sanığın etkisiz hale gelmesiyle birlikte, ilk olarak meselenin tahkikat memuru olan İddia Makamı Tanığı No.1, akabinde İddia Makamı Tanığı, Tanık No.2 Sanığı bodrum katında tespit etmiştir. Bu esnada İddia Makamı Tanığı No.3 bodrumun üst- tarafında, yaklaşık 3.5 - 4 metre yukarıda bulunmakta idi.
Alt Mahkemenin, kendi ifadesine göre, "meselenin ikinci bölümü hakkında şahadetin gelişimi çerçevesindeki bulguları" ise şöyle toparlanabilir:
Sanığın bodrum katına düşmesini müteakiben, İddia M-akamı Tanığı No.1 M/Mv Mustafa Hidayet ve ekibi Sanığı kontrol altına almıştır. İddia Makamı Tanığı No.1 M/Mv Mustafa Hidayet Sanığa polis kimlik kartını çıkartıp, kendini tanıttıktan sonra polisten niye kaçtığı hususunda yasal ihtar altında izahat istediğ-i zaman, Sanık cevaben "korktum uyuşturucu yanımda değil, attığım yeri göstereyim" demiştir.
Akabinde de İddia Makamı Tanığı No.1 M/Mv Mustafa Hidayet Sanığı yanına alarak, Sanığın tarifi üzerine olay mahallinin 500 metre kadar güney doğusunda bulunan Has-an Tahsin Caddesi üzerindeki belediyeye ait çöp bidonlarının yanına giderek, orada turuncu saplı çanta içerisinde siyah ve beyaz naylonlara sarılı uyuşturucu olduğuna inandığı maddeyi bulmuştur. Bunun hemen akabinde ise, bulunanları Sanığa gösterip yasal i-htar altında izahat istediğinde, Sanık cevaben "ben sadece aracıyım, malı bana Hasan ve Hakan Kunduracı verdi" şeklinde şifahi beyanda bulunmuştur. Akabinde İddia Makamı Tanığı No.1 tarafından bu şahısların nerede oldukları Sanığa sorulduğu zaman ise, Sanı-ğın "benim evdedirler, gidin alın kendilerini geri kalanını onlar izah etsin size" şeklinde beyanda bulunmuştur. Bunun akabinde, İddia Makamı Tanığı No.3 Baş Müfettiş Turgül Tomgüsehan, Sanığın evine bir polis ekibi ile birlikte gidip, Hasan Kunduracı'yı o-rada tespit etmiştir.
Alt Mahkeme kararında, ilâveten, aşağıdaki ihtilafsız hususlarda bulgu yapmıştır:
Devlet Laboratuvarı Adli Kimya Şubesinde kimyager olarak çalışan İ.M. Tanığı No.7 Buğçe Albayrak Dinçer'in tekzip edilmemiş şahadetine ve Emare No.9'd-aki Analiz Raporuna göre, Emare No.3'de, 854 gram 200 miligram ağırlığında cannabis - hint keneviri parçacıkları saptanmıştır. Cannabis (hint keneviri) Tetrahydrocannabinol (THC) içermekte idi.
Emare No.4 İlaç ve Eczacılık Dairesinden sadır rapora göre, S-anığın herhangi bir uyuşturucu madde tasarruf etme ve alma veya ithal izni mevcut değildir.
23.7.2010 tarihinde Sanığa aynı ithamları içeren Emare No.5 yazılı dava tebliğ edilmiştir. Sanık Emare No.5 yazılı dava tebliğine cevap olarak, "kabul etmiyorum" d-iye cevap vermiştir.
Alt Mahkeme huzurundaki İddia Makamı Tanığı No.8 Umut Obenlerin tekzip edilmemiş şahadetine ve Emare No.8'e göre, işbu davanın Sanık aleyhine ikâmesinden önce, Sanık ile Hasan Kunduracı ve Hakan Kunduracı aleyhine Girne Ağır Ceza Mahk-emesi huzurunda aynı ithamlardan neşet eden 2539/2010 sayılı dava ikâme edilmiştir. Sanığın gayriyasal yollardan Güney Kıbrıs'a kaçması, Hakan Kunduracı aleyhinde ise ilk nazarda yeterli şahadet olmadığı nedenleri ile, Sanık ve Hakan Kunduracı aleyhine Tak-ipsizlik Kararı verilmiştir.
Hasan Kunduracı isimli şahıs ise aleyhine ikâme edilen 2539/2010 sayılı davayı, Gazimağusa Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda aleyhine ikâme edilen 4217/2010 sayılı başka bir dava altında nazarı dikkate aldırmıştır.


İSTİNAF SE-BEPLERİ
Sanığın istinaf sebepleri mahkumiyet açısından aşağıdaki tek başlık altında irdelenebilir:
"Alt Mahkeme, huzurundaki İddia Makamı tanıklarının çelişkilerle dolu şahadetlerinin inanılır ve güvenilir olduğu hususunda bulgu yaparak, Sanığın yeminsiz o-larak yaptığı beyanın ise inanılır ve güvenilir olmadığı ve Sanığın iddia ve izahatlarının doğru olma ihtimalinin olmadığı yönünde bulguya vararak Sanığın aleyhindeki davalar makul şüphenin ötesinde kanıtlanmadığı halde Sanığı mahkûm etmekle hata etti".

-Sanığa takdir edilen cezaya ilişkin istinaf sebepleri ise aşağıdaki tek başlık altında incelenebilir:

"Alt Mahkeme, Sanığı 1. ve 2. davadan 5 yıl hapse mahkûm ederken, Sanıkla birlikte suç ortağı konumunda olan Hasan Kund-uracı'nın 4 yıl hapis cezasına çarptırıldığını dikkate almayarak ceza takdirinde nispetsizlik veya eşitsizlik (disparity of sentence) yaratarak, fahiş ceza takdir etmekle hata etmiştir."


Sanık Avukatı istinaftaki hitabesinde, mahkûmiyete ilişkin istinaf- sebebi ile ilgili olarak, Alt Mahkemenin Sanığın polisten kaçtığı yönünde bulgu yapmakla hata ettiğini ileri sürmüştür. Alt Mahkeme huzurundaki mevcut şahadet ve emare fotoğrafların ise Sanığın polisten kaçmadığını gösterdiği, Alt Mahkemenin, Sanığın karş-ıdan karşıya geçip markete gitmeye çalıştığı ve aracını yolun gidiş istikametine göre soldaki cebe park ettiği ve sivil kıyafetli birkaç kişinin üzerine koştuğunu gördüğü için paniğe kapılarak kaçtığı yönündeki yeminsiz beyanına itibar etmemekle hata ettiğ-i ileri sürülmüştür.

Sanık Avukatı hitabesine devamla, İddia Makamı tanıklarının şahadetlerinde, Sanığın polisleri uyuşturucunun olduğu yere götürdüğünü iddia ettiklerini, orada da "Hasan Kunduracı'nındır, benim evdedir, gidin Hasan Kunduruca'yı bulun b-en sadece aracıyım" veya "Hasan Kunduracı veya Hakan Kunduracı benim evdedirler alın" dediğinin iddia edildiğini, bu beyanların Müdafaa tarafından inkâr edildiğini, İddia Makamının, polis tanıklarının şahadetini teyit amacı ile Hasan veya Hakan Kunduracı'y-ı tanık olarak mahkemeye
celbetmediği nedeni ile bu şahısların istintakından mahrum kaldıklarını, Alt Mahkemenin, polis tanıkların Sanığın yaptığını iddia ettikleri sözlü beyanlarına itibar etmekle hata ettiğini ileri sürmüştür.

Aleyhine İstinaf Edilen -Başsavcılık adına bulunan Savcı ise hitabesinde, dinlenen tanıkların çoğunun polis tanıklar olduğunu, Alt Mahkemenin de bu tanıkların şahadetini değerlendirirken kendi kendini ikaz ettikten sonra, bu tanıkların şahadetine itibar ettiğini, polisin aldığı ih-barın sadece Sanığın kullanımındaki DV 360 plakalı araç içerisinde uyuşturucu madde olduğu ve güzergahtan geleceği yönünde olduğunu, takibinin yapıldığı esnada Sanığın düşüp ayağını kırıp yaralandığını, Sanığın orada polise yaptığı şifahi beyanlarla "uyuşt-urucu yanımda değil, kaçtım size gideyim yerini göstereyim" şeklindeki beyanları üzerine 20 Temmuz Stadyumunun arka tarafına gidildiğini, Sanığın uyuşturucunun bulunduğu yere nereden gidileceğini polise tarifi üzerine gidildiğini, Sanığın göstermesi üzerin-e uyuşturucunun orada tespit edildiğini, Sanığın olay mahallinden kaçmış olmasının Sanık aleyhine alınarak, uyuşturucunun Sanığın tasarruf ve kontrolünde olduğuna delalet ettiğini iddia etmiştir.

Savcı hitabesine devamla, Müdafaanın iddiasının, Sanığın t-anımadığı kişiler tarafından önceden saldırıya uğradığı nedeni ile o gün korkup kaçtığı yönünde olduğunu, ancak Alt Mahkeme huzurundaki şahadetin bunu teyit etmediğini ileri sürmüştür.

İNCELEME

Huzurumuzdaki meselede Sanık "kanunsuz uyuşturucu madd-e alma ve tasarrufu suçları" ile itham edilmektedir. Sanığın uyuşturucu madde tasarrufu ve alma konusunda KKTC yetkili makamı tarafından yetkilendirilmediği veya bu hususta ruhsatının olmadığı ihtilafsızdır. Dolayısıyla Sanığın itham olun-duğu 1. ve 2. suçun bu unsuru İddia Makamı tarafından makul şüphenin ötesinde kanıtlanmış durumdadır.

Bu safhada incelenmesi gereken, Alt Mahkeme huzurundaki şahadet ve emarelerin, 1. suç bağlamında "tasarruf unsurunun" ve 2. suç bağlamında "alma" unsur-unun makul şüphenin ötesinde kanıtlandığını ortaya koymaya yeterli olup olmadığıdır.

Kanunsuz uyuşturucu madde tasarrufu suçlarında iddia makamının ispat yükü bağlamında tasarruf unsurunun oluşup oluşmadığı, diğer bir anlatımla tasarruf unsurunun ispat ed-ilip edilmediği ile ilgili olarak Yargıtayın bu güne değin vermiş olduğu kararlar dikkate alındığında (Bkz: Birleştirilmiş/Yargıtay/Ceza No:34-35-36-37/2013 D.9/2015; Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 59/80 ve 61/80 D.2/81, Yargıtay/Ceza 52/90 D.8/91 ve Yarg-ıtay/Ceza 72/05 D.5/06), İngiltere'de The House of Lords tarafından verilen Warner v.Metropolitan Police Commissioner 52 Cr App Reports 373; [(1968) 2 A.E.R sayfa 391] kararı ile akabinde verilen Mc Namara 87 Cr App R, s. 246 kararının temel alınarak taki-p edildiği görülmektedir.
Birleştirilmiş/Yargıtay/Ceza No:34-35-36-37/2013 D.9/2015 sayılı içtihatta, İngiltere ve KKTC'deki kanunsuz uyuşturucu madde tasarrufu ile ilgili hukuki durum özetlenmiştir. Bu içtihatta söylenenleri aşağıdaki şekilde aynen aktara-rak tekrarlamayı uygun görmekteyiz. Şöyle ki:
[63/73 sayılı Nizamname ile tadil edilen 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin 5.maddesi şöyledir:
"Bu hususta genel olarak yetkilendirilmiş olmayan veya bu nizam tahtında ruhsatlı veya bir grup üy-esi olması nedeniyle yetkilendirilmiş bir şahıs olmayan hiçbir kimse tasarrufunda herhangi bir uyuşturucu madde bulunduramaz."
Aynı Nizamnamenin 25. maddesinde ise "Tasarruf" şöyle tanımlanmaktadır:
"Muayyen bir uyuşturucu maddenin bir şahsın fiilen muha-fazasında bulunması ve söz konusu şahsın kontrolüne tabi olarak veya onun namına diğer herhangi bir şahsın elinde bulunması halinde, söz konusu şahıs bu Nizamname maksatları bakımından tasarrufunda uyuşturucu madde bulundurmuş sayılır."
Dolayısıyla, ilgil-i Nizamnameye göre, uyuşturucu tasarrufunda yetkilendirilmemiş veya ruhsatsız olan bir sanığın "tasarruf" suçunu işleyebilmesi için uyuşturucunun: a) sanığın fiilen muhafazasında bulunması veya b) sanığın kontrolüne tabi bir şekilde başkasının elinde bul-unması
veya c) sanığın namına başka birinin elinde bulunması yeterlidir.
KKTC'de yürürlükte olan 4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasası ve bu Yasa altında yapılan 63/73 sayılı Nizamname ile tadil edilen 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Niz-amnamesinin yukarıdaki ve sair hükümleri irdelendiğinde, bu Yasa ve Nizamnamenin İngiltere'nin "Drugs (Prevention of Misuse) Act 1964", "Dangerous Drugs Act 1965", "Dangerous Drugs (No.2) Regulations 1964"den (Bkz: Archbold 37. edition s.1091 vd) esinlen-erek yapıldığı görülmektedir.
Pek tabiidir ki, İngiltere'de bu mevzuattan sonra, "1971 Misuse of Drugs Act", "The Misuse of Drugs Regulations 1973" ardından "Misuse of Drugs Regulations 1985" yürürlüğe girdiği gibi, 2001,yılında yapılan "The Misuse of -Drugs Regulations
2001", 2005 yılında da "1971 Misuse of Drugs Act"ı tadil eden "Drugs Act 2005"in yürürlüğe girdiğini anımsamakta yarar mevcuttur.
İngiltere'deki "Dangerous Drugs (No 2) Regulation 1964" de yer alan article 9, bizim 63/73 sayılı Nizamna-me ile tadil edilen 21/73 sayılı Uyuşturucu Maddeler Nizamnamesinin yukarıda atıfa bulunulan 5.maddesi ile paralellik göstermekte olup şöyledir:
Article 9: "A person shall not be in possession of drug unless he is generally so authorised, or under these R-egulations so licensed, or a authorised as a member of a group, or otherwise than in accordance with the provisions of these regulations".
(Hiç kimse genel olarak yetkilendirilmiş olmadıkça veya bu nizamnameler tahtında yetkili olmadıkça veya bir grup üyes-i olarak veya bu nizamnamelere uygun olarak başka türlü yetkilendirilmiş olmadıkça tasarrufunda herhangi bir uyuşturucu madde bulunduramaz.)
Öte yandan, İngiltere'nin "Drugs (Prevention of Misuse) Act 1964'deki 1(1) maddesinin ise, 4/72 sayılı Uyuşturucu -Maddeler Yasası'nın 24. maddesi ile benzerlik taşıdığı söylenebilir:
Şöyle ki;
4/72 sayılı Uyuşturucu Maddeler Yasası'nın 24. maddesi şöyledir:
1(a)Bu kural gereğince yapılan nizamlara aykırı hareket eden veya bu nizamlara riayet etmeyen; veya
b)
c
d)...-....., herhangi bir şahıs, bu kurala aykırı suç işlemiş olur.

2(A)Bu Yasa kurallarına ve bu Yasa uyarınca çıkarılan Nizamname kurallarına aykırı davranan- herhangi bir kişi suç işlemiş sayılır ve mahkumiyeti halinde.........cezaya birden çarptırılabilir.
(B) Yukarıdaki (A) bendinde öngörülen cezaya bakılmaksızın, bir kişi Cetvel Kısım I'de belirtilen uyuşturucu maddelerden herhangi birini elinde bulunduran -bir kişi .......yaparsa suç işlemiş sayılır ve ....
(C) Yukarıdaki (A) bendinde öngörülen cezaya bakılmaksızın, bir kişi Cetvel Kısım 1'de belirtilen uyuşturucu maddelerden ........ yaparsa suç işlemiş sayılır..... para cezasına veya ...... hapis cezasına- veya her iki cezaya birden çarptırılabilir.

"Drugs (Prevention of Misuse) Act, 1964"ün 1(1) maddesi ise şöyledir:
"persons in unauthorised possession of certain drugs listed in the Schedule to the Act are liable on summary conviction to a fine not exceed-ing ....or to not more .... imprisonment or both."

(Bu Yasaya ekli cetvelde listelenen belirli uyuşturucuları yetkisiz olarak tasarrufunda bulunduran kişi.... mahkumiyet üzerine para cezasına veya..... hapislik cezasına veya her ikisine birden çarptırılab-ilir.)
İngiltere'deki, gerek "Drugs (Prevention of Misuse) Act 1964"ün 1(1) maddesi gerekse "Dangerous Drugs (No.2) Regulation 1964"ün 9. maddesi irdelendiğinde, ilk nazarda, konu uyuşturucu maddeyi sanığın fiilen tasarrufunda bulundurmasının yeterli görü-ldüğü, diğer bir anlatımla, Mens Rea'nın (kasıt/kötü niyetin) ispatının aranmadığı görülmektedir.
Bu hususta Archbold 37. baskı paragraf 3377 s.1102'de şöyle denmektedir:
..... "The offence under section 1(1) is absolute and proof of mens rea is not req-uired."
Ancak suçun ispatında Mens Rea aranmamasının haksız uygulamalara yol açacağı görüldüğünden, İngiltere'de, The House of Lords tarafından verilen Warner v. Metropolitan Police Commissioner 52 Cr App Reports 373 kararı ile, ardından da Court of Appea-l tarafından verilen R v. Mc Namara 87 Cr App R, s 246' kararı ile Mens Rea'ya dayanmayan mutlak sorumluluk (strict liability) yumuşatılmıştır.
Bu bağlamda, Warner v. Metropolitan Police Commissioner (1968) 2 A.E.R sayfa 391 ve 392'de tasarruf ile ilgili -şöyle denmektedir:
" The act of 1964 refers to possession, a concept which is both central many areas of our legal system, and also lacking definition. ...... In relation to it we find English Law, as so often, working by description rather than by definit-ion.Ideally, a possessor of a thing has complete physical control over it; he has knowledge of its existence, its situation and its qualities; he has received it from a person who intends to confer possession of it and he has himself the intention to posse-ss it exclusively of other"
Yukarıdaki alıntıya göre,1964 Uyuşturucu Maddeler Yasası'nda, tasarruf konseptinin tanımı eksiktir-. İngiliz hukukundaki "Tasarruf" un tasviri göz önüne alındığında, bir şeyin tasarruf edeni, o şey üzerinde tamamen fiziki kontrole sahiptir. O şeyin mevcudiyetinden, durumundan, özelliklerinden bilgilidir. Böyle bir eşyayı, tasarrufu bahşetmeye niyetl-enen kişiden almıştır. O eşya üzerinde kendisinin de münhasıran tasarrufu alma niyeti söz konusudur.
Warner kararında Lord Wilberforce (supra sayfa 310)ise şöyle demiştir:
"On such matters as these (not exhaustively) they must make the decision whether,- in addition to physical control, he has, or ought to have imputed to him, the intention to possess, or knowledge that he does possess, what is in fact a prohibited substance, If he has this intention or knowledge, it is not additionally necessary that he- should know the nature of substance".
Yukarıdaki alıntıya göre, özetle: Tasarruf için, fiziki kontrola ilâveten, yasak maddeyi tasarruf niyeti veya yasak
maddenin tasarrufunda olduğuna dair bilgi gereklidir. Eğer böyle niyet veya bilgiye sahip ise, b-unlara ilâveten maddenin tabiatının bilinmesi gerekli değildir.
Yine Warner kararında (supra s.394) tasarruf ile ilgili olarak şöyle denmektedir:
"In all such cases, the starting point will be that the accused had physical control of something - a -package, a bottle, a container- found to contain the substance. This is evidence - generally strong evidence - of possession.Its calls for an explanation......"
-Bu bağlamda, başlangıç noktası, o eşyayı veya paketi veya şişeyi veya konteyneri sanığın kontrolünde bulundurmasıdır. Dolayısıyla, konu uyuşturucu maddeyi fiziken kontrol etme, konu uyuşturucu maddenin tasarruf edildiğine dair bir karine doğurur ve izaha-t gerektirir.
Warner davasında verilen karar ile, iddia makamının yükü aynı tutulmakla birlikte, sanıklara masumiyetlerini ortaya koymak için izahat hakkı verilmiştir.
Daha önce fiziki kontrol/tasarruf (the corpus) mahkumiyet için yeterli olmasına rağmen-, bu karar ışığında manevi unsur (mental ingredient) ile ilgili olarak sanıklara izahat hakkı tanınmıştır. Bu bağlamda, kararda, tasarrufun fiziki unsur/ (Physical element of possession) (The corpus) ile manevi unsurdan (örneğin tasarruf niyeti) (mental e-lement)/(the animus possidendi) oluştuğu vurgulanmıştır (Bkz: Archbold 2001 chap 16-26, sayfa 2236,2237).
R v. Mc Namara 87 Cr App.R. (s.246) davasında ise, Court of Appeal, tasarruf tanımının izahının zorluğuna değinerek, Warner kararının ratio'su aşağ-ıdaki şekilde ifade edilmiştir. Karardaki tartışmalardan aşağıdaki öneriler doğmuştur:
(Bkz:Archbold 2001,chap 16-26, sayfa 2238)
1-A man does not have possession of something which has been put into his pocket or house without his knowledge.
2-A mere -mistake as to the quality of a thing under the defendant's control is not enough to prevent him being in possession for example, in possesion of heroin believing it to be cannabis or aspirin (see Searle v. Randolph [1972] Crim. L.R.779 DC.)
3- If the defen-dant believed that the thing was of a wholly different nature to that which in fact it was, then........,,,
"the result would be otherwise"

4- In the case of package or box, the defendants possession of it led to strong inference that he was in possession- of the contents. However if the contents were quite different in kind from what he believed, he was not in possession of them.
To rebut the inference in proposition 4 the defendant's must prove that (or raise a real doubt as to whether) either: (a) he -was a servant or bailee who had no right to open the package and no reason to suspect that it contents were illicit or were drugs or
b) he had no knowledge of or had made a genuine mistake as to the nature of the contents even thought he was the owner, a-nd that he had received the package innocently and had had no opportunity to acquaint himself with its actual contents.

Yukarıdaki alıntıya göre:
1-Bir kimse cebinde veya evinde olan ancak kendi bilgisi olmayan herhangi bir şeyi tasarrufunda bulundurmuş- olamaz.
2-Sanığın kontrolünde olan bir şeyin niteliği hususunda hata yapmış olması o şeyi tasarruf etmesini engellemek için yeterli değildir (örneğin tasarrufunda eroin varken bunun cannabis veya aspirin olduğuna inanmak).
3- Sanık, o şeyin gerçekte olduğ-undan tamamı ile farklı bir yapıda olduğuna inanırsa sonuç başka türlü olacaktır.
4- Paket veya kutu meselelerinde, sanığın bu kutu veya paketi tasarruf etmesi onun içeriğini de tasarruf ettiğine ilişkin güçlü bir çıkarıma yol açar. Buna karşın, o şeyleri-n içeriği sanığın inandığı çeşitten tamamen farklı ise, o şeyler sanığın tasarrufunda değildirler.
4.önerideki çıkarımı çürütmek için ise sanık aşağıdaki hususlar hakkında makûl şüphe yaratmak zorundadır:
a)İşçi veya emanetçi ise paketi açmak hakkının o-lmadığı ve o paket veya kutunun içeriğinde uyuşturucu olduğundan şüphe etmesini gerektirecek bir sebep olmadığı;
veya
b)Sahibi olsa dahi, kutunun içeriği hakkında bilgisi olmadığı veya içeriği hakkında hakiki olarak hata yaptığı ve içerisinde uyuşturu-cu olan paketi masumane şekilde elde ettiği ve bu paketi elde edişten sonra söz konusu paketin gerçek içeriğini öğrenmek için fırsat bulamadığı izahatlarını verebilir.
Bu safhada vurgulamamız gereken husus İngiltere'deki yukarıdaki içtihatların daha sonr-a, "1971 Misuse of Drugs Act" ile yasal zemine oturtulmuş olması ve bu Yasa ile önceki Yasanın katılığının yumuşatılmak istenmesidir (Bkz:Archbold 2003, para: 26-54; s.2267, 2268).
Uyuşturucu madde tasarrufu ile ilgili olarak Yüksek Mahkemenin içtihatların-a göz attığımızda ise, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 59/80 ve 61/80 D.2/81, Yargıtay/Ceza 52/90 D.8/91 ve Yargıtay/Ceza 72/05 D.5/06 sayılı içtihatların Warner davası ile Mc Namara kararlarının bizde uygulanabilirliğinden söz etmekte olduklarını görmektey-iz.
Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 59/80, 61/80 D.2/81'de yukarıda ifade edilenlere benzer şekilde şöyle denmektedir:
"Alıntı yapılan içtihat kararlarından görüleceği gibi bir kimse bilgisi olmadan bir şeyi tasarruf edemeyeceğine göre tasarrufunda bulundurd-uğu, örneğin, bir kutu ya da paketin, genellikle içeriğini de tasarrufunda bulundurmuş sayılır. Böyle bir tasarruf kanıtlandıktan sonra iddia makamının daha ileriye giderek "mens rea" ispat etmesi gerekmez. Ancak sanık tasarrufu hakkında bir izahat verir v-e verilen bu izahat makul ve olası ise sanığın beraat etmesi gerekir. Örneğin, sanık tasarrufuna aldığı eşyanın içeriğini saptamaya fırsat bulamadığı ya da emanetçi (bailee) olarak tasarrufunda bulundurduğu kutu ya da paketi açıp bakmaya hakkı olmadığı vey-a tasarrufunda bulunan şeyin varlığından tamamen habersiz olduğu hususunda bir izahat verebilir ve davanın tüm olguları ışığında bu izahat mahkemece makul ve olası bulunabilir."
Yine aynı içtihatta "tasarruf" ile ilgili olarak şunlar şöylenmiştir:
"....-. Bu durumda yasa koyucunun mens rea aradığını kabul etmek olası değildir. Yukarıda belirtilenler ışığında uyuşturucu madde tasarrufu ile ilgili davalarda mens rea aranmadığına göre, iddia makamı sanığın tasarrufunu ispat ettikten sonra sanık herhangi bir -izahat vermez veya verdiği izahat makul veya olası değilse mahkum edilmesi gerekir."
.......
Yargıtay/Ceza 72/05'de ise "tasarruf fiili" şöyle tanımlanmıştır: "Kabul etmek gerekir ki "tasarruf fiili" kasıtlı olarak kontrolüne almak fiilinin olup olmadığı- ekseni etrafında dönmektedir."
Bu safhada müşterek tasarruf (joint possession) meselesini de irdelemek uygun olacaktır.
Müşterek tasarruf ile ilgili "leading case" mahiyetinde olan R.v Searle davası Archbold 2001, paragraf 26-69, 26-70, sayfa 2240'da ş-u şekilde özetlenmiştir:
"The defendants were convicted of possessing a quantity of various dangerous drugs which had been found in a vehicle used by them for a touring holiday. It was alleged that they were all in joint possession of all the drug-s. Possessions of any particular drug could not be attributed to any particular defendant. The court held a) that mere knowledge of a presence of a forbidden article in the hands of a confederate was not enough, it been impossible to equate knowledge w-ith possession and b) that an approprite direction would be to invite the jury to consider whether the drugs formed a common pool from which all had the right to draw at will and whether there was a joint enterprise to consume drugs together, because then- the possession of drugs by one in pursuance of that common enterprise might well be possession on the part of all.
"An allegation of joint possession of drugs, where they have not been found on the person of any of the alleged joint possessors, entails- an allegation that each had the right to say what should be done with the drugs, a right shared with the other joint possessors. Knowledge is a sine qua non of possession, but it is not enough."
-Yukarıdaki alıntıdan görüleceği üzere, belirli bir uyuşturucu maddenin tasarrufunun özel bir kişiye atfedilemeyeceği ve uyuşturucunun ortak bir havuzdan, herkes tarafından çekilebileceği hallerde ve uyuşturucunun birlikte harcanması için ortak bir teşekkül- söz konusu ise, konu uyuşturucu herkesin tasarrufunda sayılmalıdır. "Bilmek" ise tasarrufun asli unsuru (sine qua non) olmasına rağmen, tasarruf için yeterli değildir.]
Bu aşamada, meseleyi yukarıdaki hukuki durumu hatırda tutarak incelemeye devam edelim.-
Alt Mahkeme, Sanığın konu uyuşturucu maddeyi tasarrufunda bulundurduğu hususunda bulgu yaparken, Sanığın polise yaptığı sözlü beyanlarına ve Sanığın polisten kaçma girişiminde bulunmasına önem vermiştir.
Müdafaa Avukatı istinaftaki hitabında, Alt Mah-kemenin Sanığın yeminsiz beyanına itibar etmeyerek, İddia Makamının polis tanıklarının şahadetine itibar ederek, Sanığın polisten kaçma girişiminde bulunduğu hususundaki bulgusunun hatalı olduğunu iddia etmiştir.
Bu safhada öncelikle Alt Mahkemenin Sanığın- polisten kaçma girişimi ile ilgili bulgusunda hata olup olmadığını incelemek uygun olacaktır.
Alt Mahkemenin, İddia Makamı tanıklarının şahadetine itibar ederek varmış olduğu bulgulara göre, pusu kurmuş olan polis ekiplerinin Sanığı- fark etmesiyle birlikte, İddia Makamı Tanığı No.3 Baş Müfettiş Turgül Tomgüsehan sivil kıyafetli bir şekilde yolu kesmek için yolun içerisine girmiş ve Sanık, İddia Makamı Tanığı No.3'ü tanımasıyla birlikte, aracını yolun sol tarafına çekip telefonunu ara-bada bırakarak, acele bir şekilde aracından çıkarak kaçmış daha sonra da İddia Makamı Tanığı No.3 ile İddia Makamı Tanığı No.1 Sanığın arkasından koşarak "dur polis" diye bağırıp seslenmişlerdir. Sanık ise yolun karşı tarafında bulunan Kuriş Sitesinin içer-isine doğru koşarak kaçmıştır. Sanık kaçış sırasında Astro Marketin bodrum katına düşmüştür. Bu düşme neticesinde iki ayağı ile bir kolu kırılmış ve bu sebeple etkisiz hale gelmiştir.
Alt Mahkeme, kararında, Sanığın polisten kaçtığı hususunda İddia Makam-ı tanıklarının şahadetine itibar ederek, Sanığın yeminsiz beyanındaki, "aracıyla Zeytinlik yolundan geldiği ve aracını dönercinin tam karşısına park ettiği, akabinde dönerciye gidip sipariş vermek için yolu geçmekte olduğu, bu esnada döner siparişinden vaz-geçip markete doğru ilerlediği, kendisi ile husumeti olan birtakım kişilerle kavgalı olduğu, bu sebeple de tanımadığı 3 kişinin üzerine koşmasından dolayı huzursuz olup ürktüğü ve akabinde eski iş yerinin olduğu Kuriş Sitesine girdiği, merdivenlerden çıkar-ken arkasından ateş açıldığı ve bu şekilde durduğu" iddiasına ise itibar etmeyerek, yukarıdaki bulguları yapmıştır.
Bu bağlamda Alt Mahkeme, kararında, İddia Makamı Tanığı No. 8 P/M Fevzi Gören ve Güzelyurt Hastanesinde sorumlu memur olan Müdafaa Tanığı N-o.1 Süleyman Sivri'nin şahadetinden, Sanığın 24.3.2010 tarihinde aralarındaki alacak-verecek meselesi ile ilgili olarak Fuat Revan'la birbirlerine vurmak suretiyle kavga ettikleri ve Sanığın 24.3.2010 tarihinde darp şikayetiyle hastaneye gelip Dr.Latif Abb-asoğlu tarafından sadece muayene edildiği sabit olmakla birlikte, Sanığın yeminsiz beyanında, husumeti olan kişinin "Fuat Revan" isimli kişi olduğundan hiçbir şekilde bahsetmediğini ve Fuat Revan ile arasında geçen kavganın Müdafaa Avukatının iddia ettiğ-i gibi suça konu tarihten 20-30 gün önce değil de 3.5 ayı aşkın süre önce olduğunu dikkate alarak, Sanığın yeminsiz beyanında söylediklerine itibar etmemiştir.
İlâveten Alt Mahkeme kararında, Sanığın yeminsiz beyanında, Kuriş Sitesinde merdivenleri çıkar-ken arkasından silahla ateş açıldığını, orada durduğunu, oranın karanlık olduğunu, yanına 3 kişinin geldiğini, polis olduklarını sonradan anladığını, o itişme-kakışma esnasında boşluğa düştüğünü iddia ettiğini belirttikten sonra; Sanığın yeminsiz beyanında- iddia ettiği gibi üzerine gelen kişilerin husumeti olduğunu düşündüğü insanların olmadığını ve bu kişilerin polis olduğunu anlamış ise teslim olmak yerine, neden kaçtığı ve Astro Marketin bodrum katına düştüğü veya neden polisle itişme- kakışma yaşadığı h-ususunda herhangi bir izahat vermediği hususunda bulgu yapmıştır.
Neticede Alt Mahkeme, kararında, İddia Makamının polis tanıklarının şahdetlerine, esasa ilişkin çelişki arz etmediği, sorulan sorulara doğal ve dürüstçe cevap verdikleri ve şahadetlerinin ör-tüştüğü (Mavi 146) gerekçesi ile itibar ederek, Sanığın yeminsiz beyanının polisten kaçmadığı hususundaki kısmına ise itibar etmeyerek yukarıdaki bulguları yapmıştır.
Sanığın Alt Mahkeme huzurundaki yeminsiz beyanı irdelendiğinde, bu beyanın, polis tanık t-arafından Sanığa "dur polis" diye bağrılıp seslenilmesine rağmen Sanığın kaçmaya devam etmesini veya polisle itiş-kaçış yaşamasını veya kaçarken bodrum katına neden düştüğünü izah eder nitelikte olmadığı görülmektedir.
İlâveten, İddia Makamı Tanığı No.8 P-/M Fevzi Gören'in ve Güzelyurt Hastanesinde sorumlu memur olan Müdafaa Tanığı No.1 Süleyman Sivri'nin itibar edilen yukarıdaki şahadetleri dikkate alınsa dahi, bu şahadet, polis tanık tarafından Sanığa "dur polis" diye bağrılıp seslenilmesine rağmen, Sanı-ğın kaçmaya devam etmesini veya polisle itiş-kaçış yaşamasını veya kaçarken bodrum katına düşmesini izah eder nitelikte değerlendirilemez.
Sonuç olarak Alt Mahkemenin huzurundaki şahadeti değerlendirirken hata ettiği veya dikkate almaması gereken olguları- dikkate aldığı veya dikkate alması gereken olguları dikkate almadığı ve İddia Makamı tanıklarının şahadetine itibar etmekle ve Sanığın yeminsiz beyanının bu kısmına
itibar etmemekle ve Sanığın polisten kaçma girişiminde bulunduğu hususunda bulgu yapmakla- hata ettiği hususunda ikna edilmiş değiliz.
Alt Mahkeme, kararında, Sanığın uyuşturucu maddeyi tasarrufunda bulundurduğu hususunda bulgu yaparken, Sanığın sözlü beyanlarını geçerli şahadet olarak değerlendirmiş ve bu sözlü beyanlara itiraf olarak değer v-ermiştir.
Müdafaa Avukatı, istinaftaki hitabında, Alt Mahkemenin kararında itiraf olarak değerlendirdiği sözlü beyanların Sanık tarafından yapılmadığını iddia ederek, Alt Mahkemenin bu sözlü beyanların Sanık tarafından yapıldığı bulgusuna varıp bu beyan-lara değer vermekle hata ettiğini ileri sürmüştür.
Alt Mahkeme kararında Sanığın "korktum uyuşturucu yanımda değil, attığım yeri- göstereyim", "ben sadece aracıyım, malı bana Hasan ve Hakan Kunduracı verdi" ve "benim evdedirler, gidin alın kendilerini geri kalanını onlar izah etsin size" şeklindeki sözlü beyanları polise yaptığı hususunda bulguda bulunmuştur.
Alt Mahkeme, kararınd-a, Sanığın yukarıda sözü geçen sözlü beyanları polise yaptığı hususunda bulguda bulunurken, İddia Makamı tanıklarının, polis tanıklar olmaları nedeniyle tarafsız tanık sayılmayacakları hususunda kendi kendilerini ikaz ettiklerini belirttikten sonra, polis -tanıkların sıkı bir istintaka tabi tutulmalarına rağmen şahadetlerinin esaslı noktalarda birbirleri ile çelişmediğini dikkate alarak, şahadetlerine itibar etmiş ve neticede Sanığın konu sözlü beyanları polise yaptığı hususunda bulguda bulunmuştur.
Alt Ma-hkemenin bu bulgusunda hatalı olup olmadığını incelemeden önce, bir sanık tarafından polise yapılan sözlü beyanların geçerli şahadet olup olmadıklarını incelemek uygundur.
1959-1960 Vol 24 Ali Mehmet Emin v. The Queen davasında (s.145), bir sanığın poli-se vermiş olduğu yazılı ve gönüllü ifadesinin dışında kalan şifahi beyanının şahadet olarak ibraz edilebileceği vurgulanmaktadır.
Sayfa 145'te Held (1) başlığı altında şöyle denmektedir:
The oral statement was admissible in evidence. It complies with th-e requirements of the Judges' Rules in accordance with section 8 of Criminal Procedure Law....
Bir sanığın polise yapmış olduğu bir sözlü beyanın geçerli şahadet olarak Mahkemeye ibraz edilebileceğini belirledikten sonra, Müdafaa Avukatının istinaftaki hi-tabı bağlamında, Alt Mahkemenin Sanığın bu sözlü beyanlarda bulunduğu bulgusunu yapmakla hata edip etmediğini irdeleyelim.
Alt Mahkeme tutanaklarına göre, Müdafaa Avukatı İddia Makamı tanıklarının istintakı esnasında sözü edilen sözlü beyanları Sanığın yap-madığını iddia etmesine rağmen, Sanığın Alt Mahkeme huzurunda yaptığı yeminsiz beyanı irdelendiğinde sözü edilen sözlü beyanları yapmadığını iddia etmediği gibi, yapıldığı iddia edilen sözlü beyanlar hususunda herhangi bir izahat da vermediği görülmektedir-.
Bu durum ışığında, Alt Mahkeme, R. V. Mentesh 14 CLR 232 kararına atıfla, huzurundaki polis tanıkların şahadetini ihtiyatla değerlendirdikten sonra, konu edilen sözlü beyanların polise yapıldığı hususunda bulguya varmakla hata etmiş değildir.
Bu safhad-a, Alt Mahkemenin huzurundaki mesele ile ilgili bulgularını incelemeye devam edelim.
Alt Mahkeme kararında, Sanığın "korktum uyuşturucu yanımda değil, attığım yeri göstereyim","ben sadece aracıyım, malı bana Hasan ve Hakan Kunduracı verdi" ve "benim evd-edirler, gidin alın kendilerini geri kalanını onlar izah etsin size" şeklindeki sözlü beyanların polis tanığa yapıldığı bulgusuna vardıktan sonra, Sanık tarafından yapılan ve itiraf veya ikrar teşkil eden bu sözlü beyanların hiçbir şekilde baskı, tehdit v-eya vaat ile yapıldığının iddia edilmediğini, diğer bir anlatımla, sözlü itirafın veya ikrarın gönüllü olarak yapılmadığının iddia edilmediğini göz önünde bulundurarak, Sanığın polis tanığa yaptığı sözlü itirafların gönüllü itiraf (a free and voluntary con-fession) olduğu hususunda bulguda bulunmuştur.
Alt Mahkemenin Sanığın polise yaptığı hususunda bulguda bulunduğu yukarıdaki sözlü beyanlar, sözlü itiraf veya ikrar kapsamında değerlendirilmesi gereken beyanlar olarak önem taşımaktadır. Dolayısıyla, Alt Ma-hkemenin bu sözlü beyanları sözlü itiraf veya ikrar kapsamında değerlendirmesinde hata yoktur.
Alt Mahkeme konu sözlü beyanları sözlü itiraf veya ikrar olarak değerlendirdikten sonra, bu sözlü itirafların veya ikrarın gönüllü olarak yapılmadığının iddia e-dilmediğini dikkate alarak ve ayrıca huzurundaki tüm olguları göz önünde bulundurarak ,konu itirafları Sanık tarafından polise yapılan gönüllü itiraf (a free and voluntary confession) kapsamında değerlendirmiştir.
Genel prensip olarak bu safhada vurgulanm-ası gereken, iddia makamının, sanığın yaptığı bir itirafın gönüllü olarak alındığını makul şüpheden ari bir şekilde ispat etmekle yükümlü olduğu hususudur. Sanığın itirafının gönüllü olmadığını kanıtlama yükümlülüğü yoktur.
Kıbrıs Hukukunda, Demetriades -v.The Queen (21 CLR s.180) kararından sonra leading case niteliğindeki R v.Sfongaras 22 CLR(1957) s.113) kararında, daha sonra Ioannides v.The Republic (1968) 2 CLR s.169 kararında kabul edilip, Kokkinos v. The Police (1967) 2 CLR 217 ve The Police v. -Khala (1972) 2 JSC 96 kararlarında genişletilen genel prensibe göre, sanığın kendi aleyhine yaptığı bir beyanın, iddia makamı tarafından gönüllü bir beyan olduğu gösterilmedikçe bu bağlamda zarar verileceği korkusu veya avantaj vaadi veya baskı veya darp a-ltında elde edilmediği gösterilmediği sürece, geçerli şahadet olarak kabul edilmediğidir (Bkz: Yargıtay/Ceza:11-62/2013 D.13/2015).
Öte yandan Kokkinos v.The Police (1967) 2 CLR (s.217-229)'de vurgulandığı üzere, itiraf gönüllü olsa bile, itirafın şüpheli- şartlarda elde edilmesi durumunda ifadenin reddedilmesi gerekmektedir. Polise yapılan bir beyanın her detayının incelenerek, konunun kötüye kullanılmadığının görülmesi gerekmekte olup, şüpheli beyanların reddedilmesi hukuk devletinin korunması acısından e-lzemdir (Ayrıca bkz: Yargıtay/Ceza:11-62/2013 D.13/2015).
Sanık yeminsiz beyanında, eski iş yerinin olduğu Kuriş Sitesine girdiğini, merdivenlerden çıkarken arkasından silahla ateş açıldığını, orada durduğunu, yanına gelen 3 kişinin polis olduklarını sonr-adan anladığını, o itişme-kakışma esnasında iki ayağının üzerine boşluğa düştüğünü, ayaklarının kırıldığını, sol elini siper ettiğini, darbe aldığını, sol elinin kırıldığını, polisin aşağıya indiğini, kendisinin Devletin polisini suçlamak istemediğini ama -gerçekten orada kötü bir müdahaleye uğradığını, polisin eline kelepçe taktığını, arpa çuvalı gibi yukarıya çıkarıldığını,sol ayağının üzerinde seke seke yukarıya çıkarıldığını,kendisini araca bindirdiklerini ve hastaneye getirdiklerini iddia etmiştir.
Alt- Mahkeme, kararında, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir hususun, Sanığın yeminsiz beyanında ifade ettiği gibi, üzerine doğru gelen kişilerin polis olduklarını anlamasına rağmen, bu şahıslarla itişip-kakıştığı beyanı olduğunu, buna karşın Müdafaa A-vukatının duruşma süresince net olarak hiçbir İddia Makamı tanığına Sanığın polis ekiplerince şiddete uğradığı ya da ahar suretle kötü muameleye uğradığı yönünde bir beyanı veya iddiası olmadığını, sadece Tanık No. 3'e "Sanığın kendiliğinden bodruma düştüğ-ü bir muammadır" demekle yetindiğini (Mavi 141) belirterek, Sanığın polis tanıklara yaptığı sözlü beyanların veya sözlü itirafların gönüllü itiraf (a free and voluntary confession) olduğu hususunda bulguda bulunmuştur (Mavi 150).
Sanığın Alt Mahkeme huzuru-ndaki yeminsiz beyanı irdelendiğinde, Sanığın yeminsiz beyanında, polise yaptığı sözlü beyanların veya itirafların, baskı, tehdit, vaat veya darp dolayısıyla yapıldığını, diğer bir anlatımla gönüllü olarak yapılmadığını iddia etmediği görülmektedir.
Bunun- yanında, Alt Mahkeme huzurundaki olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, söz konusu olguların polisin, suçların ortaya çıkarılması ile ilgili yetki ve görevi dahilinde hareket ettiğini ortaya koyar mahiyette olduğu görülmektedir. Bundan dolayı da S-anığın polis tarafından yakalanmasının akabinde polise yaptığı sözlü beyanların veya itirafların polis tarafından şüpheli şartlarda elde edildiği söylenemez. Nitekim Sanık yeminsiz beyanında bu hususu "Devletin polisini suçlamak istemiyorum" şeklinde izah- etmiştir.
Böyle olgusal ve hukuksal durum ışığında, Alt Mahkemenin Sanığın polis tanıklara yaptığı sözlü beyan veya itirafların gönüllü itiraf (a free and voluntary confession) olduğu hususunda bulguda bulunmasında ve bu itirafa geçerli şahadet olarak de-ğer vermesinde hata söz konusu değildir.
Bilindiği üzere, bir sanığın yapmış olduğu itirafın, mahkemeye ibraz edildikten sonra mahkeme huzurunda bizzat tanıklar tarafından verilmiş şahadetten bir farkı yoktur.

Mahkeme, bir itirafın gönüllü olarak verildiğ-ini kabul ettikten sonra böyle bir itiraf, davada verilen diğer şahadet gibi geçerli şahadet olarak kabul edilir ve buna diğer şahadet gibi önem verilebilir (Bak Yargıtay/Ceza 30/2006 D.10/2008 ).
Daha önce de vurgulandığı üzere, 1959-1960 Vol 24 Ali M-ehmet Emin v. The Queen davasında, (s.141-144) bir sanığın polise vermiş olduğu yazılı ve gönüllü ifadesinin dışında kalan şifahi beyanı şahadet olarak ibraz edilebilir.
Böyle bir şahadete, diğer şahadet gibi verilecek değer ve ağırlık ise alt mahkemen-in takdirine bırakılmış bir husustur. Bir sözlü itirafın gönüllü olarak yapılmış olması muhakkak surette içeriğinin doğru olduğunu ve buna dayanılabileceğini göstermez (Birleştirilmiş Y/C 24/83 ve 26/83 D. 8/84; Bkz: Yargıtay /Ceza 30/2006 D.10/2008 )-.
Bir itirafın gönüllü olarak yapıldığı bulgusuna vardıktan sonra, işbu itirafa mevcut ahval ışığında ne gibi değer verilebileceğinin yani içeriğinin doğru olup olmadığının ve buna dayanılıp dayanılamayacağının araştırılması gerekir.
Bir mahkeme sanığın y-apmış olduğu bir itirafa vereceği değeri tezekkür ederken, diğer normal şahadette yaptığı gibi, mantık, sağduyu ve tecrübesine dayanması gerekir.
Sanıkların itirafına verilecek ağırlık ve kıymeti ve buna doğru olarak dayanabileceğini kararlaştırmak için- uygulanabilecek, aklıselime dayanan bazı testler vardır. Bu testlerin ne olduğu 5/74 sayılı Ceza/ İstinafta ifade edilmiştir. Bu makuliyet testlerinin en önemlileri şunlardır:
1- Acaba ifadenin doğruluğunu gösteren ifade dışında herhangi bir şahadet me-vcut mudur?
2- İfadede söylenenler başka şahadet tarafından teyit edilmiş midir?
3- İfadede olgularla ilgili söylenenler imkân nisbetinde çek olunabilen hallerde çek edilip doğruluğu meydana çıktı mı ?
4- Suç ile itham edilen şahsın suçu işlemesi-ne fırsat ve imkan var mıydı?
5- Yaptığı ifade olanaklı mıdır?
6- İfadede belirtilenler ifade dışında verilen şahadet ile tutarlı mıdır?

Kısaca, bir sanığın gönüllü ve serbest itirafı, doğrudan ve olumlu olması ve ikna edici bir şekilde ispat edilmesi -durumunda, teyit edici şahadet gerekmeksizin, mahkumiyet için yeterli olabilmektedir.
Alt Mahkeme, Sanığın olay mahallindeki itiraf mahiyetindeki sözlü beyanlarının gönüllü olarak verildiğini kabul ettikten sonra, bu itirafların kıymet ve ağırlığını teze-kkür ederken, itirafların direkt ve olumlu olup olmadığı ve itirafların ikna edici bir şekilde ispat edilip edilmediği hususunda karara varmak için, 5/74 sayılı Ceza /İstinafta belirtilen makuliyet testlerini doğru bir şekilde saptayarak meseleye uygulamış-tır.
Alt Mahkeme doğru olarak, itirafın/sözlü beyanların doğruluğunu gösteren itiraf/ beyanlar dışında herhangi bir şahadetin mevcut olup olmadığını, itirafların/ beyanların başka şahadetle desteklenip desteklenmediğini, itiraflardaki/ beyanlardaki olgu-larla ilgili söylenenlerin imkan nispetinde çek olunup doğruluklarının meydana çıkıp çıkmadığını, Sanığın konu suçu işlemesine imkan ve fırsat olup olmadığını, yapılan itirafların/beyanların olanaklı olup olmadığını, itirafta/beyanda belirtilenlerin beyan -dışında verilen ve mahkeme önünde kanıtlanan diğer olgularla veya şahadetle tutarlı olup olmadığını araştırmıştır.
Alt Mahkeme, Sanığın itiraf mahiyetindeki sözlü beyanlarına verilecek kıymet ve ağırlığı saptarken, Sanığın - yeminsiz beyanını da değerlendirmeye tabi tutmuştur.
Alt Mahkeme, kararında, Sanığın yeminsiz beyanında, uyuşturucu maddeyi ilk kez mahkemede görmüş olduğunu iddia ederek uyuşturucu maddenin tespit edildiği yere gitme-diğini iddia ettiği, bununla birlikte Alt Mahkeme huzurundaki olguların Sanığın yeminsiz beyanını tekzip ettiği, Sanığın yeminsiz beyanının kararın daha önceki safhasında belirtildiği üzere ciddi çelişkiler içerdiğini ve Sanığın yeminsiz beyanının yemin ta-htında verilmiş bir şahadetle teyit edilmediğini de dikkate aldıklarında itibar etmelerinin olası olmadığı hususunda bulgu yaparak, Sanığın yeminsiz beyanında konu uyuşturucu maddeyi ilk kez mahkemede gördüğü iddiasına itibar etmemiştir (Mavi 151).
Alt Ma-hkeme, kararında, yukarıdaki bulgusundan önce, Sanığın yeminsiz beyanındaki iddialarını değerlendirmeye almıştır. Bu bağlamda, Sanığın yeminsiz beyanında kendisi ile husumeti olan birtakım kişilerle kavgalı olduğunu, bu sebeple de tanımadığı 3 kişinin üzer-ine doğru koşması neticesinde huzursuz olup ürktüğünü, akabinde de daha önceden eski iş yerinin olduğu Kuriş Sitesine girdiğini ve merdivenleri çıkarken arkasından ateş açıldığını, bu şekilde durduğunu ve de bu kişilerin yanına geldiklerini, bu kişilerin p-olis olduklarını sonradan anladığını, akabinde de bu kişiler ile arasında bir takım itişme - kakışma yaşanması üzerine Astronun bodrum katına düştüğünü, bu sebeple de ayaklarının kırıldığını, yerde iken de polis ekiplerinin kendisine müdahalesi neticesinde- kolunun kırıldığını, kırık koluna ise kelepçe takıldığını iddia ettiğini belirttikten sonra (Mavi 140), Sanığın bu kişilerin polis olduklarını sonradan anlamasına rağmen, akabinde de bu kişiler ile arasında birtakım itişme - kakışma yaşanması üzerine bodr-um katına düştüğü, akabinde de polis ekipleri tarafından kendisine yapılan müdahale neticesinde kolunun kırıldığı hususunda İddia
Makamı tanıklarına Müdafaa Avukatı tarafından tek bir iddia yapılmadığı gibi, bu hususu destekleyici herhangi bir şahadetin m-ahkeme huzurunda mevcut olmadığı hususunda bulguda bulunmuştur (Mavi 140).
Alt Mahkeme, kararında, Yargıtay/Ceza 52/1983'e D.2/1984'e atfen, yukarıdaki konuda İddia Makamı şahidine soru sorulmaması veya iddia yapılmamasını Sanık aleyhine değerlendirerek, S-anığın yeminsiz beyanının bu kısmına itibar etmemiştir.
Yargıtay/Ceza 52/83'e D.2/84'e vurgulandığı üzere, iddia makamı şahidine soru sorulmaması ve dolayısıyla bu konuda ona cevap verme fırsatı verilmemesi sanığın aynı konuda ileri süreceği daha sonraki i-ddialarının kıymetini büyük ölçüde zayıflatır ve mahkemeler bunlara sair şahadet yokluğunda itibar etmeyebilir.
Dolayısıyla Alt Mahkeme, Sanığın yeminsiz beyanındaki yukarıdaki iddialarının Müdafaa Avukatı tarafından İddia Makamı tanıklarına iddia edilmeme-sini Sanık aleyhine değerlendirmekle hata etmiş değildir.
Alt Mahkeme kararında, ilâveten, Sanığın yeminsiz beyanında, Sanığın arasında husumet bulunan birtakım kişiler olduğu için üzerine gelen tanımadığı sivil kişilerden korkup Kuriş Sitesine sığındığını- iddia ettiğini, Sanığın yeminsiz beyanında Fuat Revan isimli kişi ile arasında husumet olduğundan hiçbir şekilde bahsetmediğini, Sanık Avukatının ise 20-30 gün önce Sanığın tanımadığı kişiler tarafından saldırıya uğradığını iddia ettiğini, bununla birlikt-e, Müdafaa Tanığı No. 1 Süleyman Sivri'nin ve İddia Makamı Tanığı No.8 P/M Fevzi Gören'in ihtilafsız şahadetinin, Sanığın Fuat Revan isimli şahısla alacak-verecek meselesi yüzünden suça konu tarihten 3.5 ayı aşkın bir süre önce kavga ettiğini ve Sanığın 24-.3.2010 tarihinde darp şikayeti ile hastanede doktor tarafından sadece muayene edildiğini ortaya koyduğunu ve bu bağlamda Sanığın yeminsiz beyanı ile mahkeme huzurundaki ihtilafsız şahadetin esasa ilişkin çelişki arz ettiğini belirterek, Sanığın yeminsiz b-eyanına itibar etmemiştir.
Alt Mahkeme, Sanığın yeminsiz beyanındaki bu iddialara, huzurundaki ihtilafsız şahadetle desteklenmediklerini dikkate alarak itibar etmemekle hata etmiş değildir.
Sonuçta Alt Mahkeme, Sanığın yeminsiz beyanında yukarıda ileri sür-düklerine itibar etmedikten sonra, konu uyuşturucu maddeyi ilk kez mahkemede gördüğü iddiasına da itibar etmemekle hata etmiş değildir.
Alt Mahkeme, kararında, Hasan Kunduracı'nın Sanığın evinde tespit edildiğinin ihtilafsız olduğunu, Sanığa yasal ihtar al-tında işlemiş olduğu iddia olunan suçu izah edildiği zaman, "ben sadece aracıyım, malı Hasan ve Hakan Kunduracı verdi" "benim evdedirler, gidin alın kendilerini geri kalanı onlar izah etsin size" şeklindeki itiraf teşkil eden sözlü beyanlarının ise, Sanığ-ın evine gidildiğinde Hasan Kunduracı isimli şahsın Sanığın evinde tespit edilmesi ile teyit edildiğini belirtmiştir.
Alt Mahkeme kararında, Sanığın Tanık No.1'e "korktum uyuşturucu yanımda değil, attığım yeri göstereyim" beyanının hemen akabinde, Sanığın -tarifi ile gidilen mahalde Emare No.3 konu uyuşturucu maddenin tespit edildiğini belirterek, Emare No.3 uyuşturucu maddenin tespit edildiği yerin Sanık tarafından gösterildiği olgusunu, Sanık tarafından yapılan sözlü beyandaki olgularla ilgili söylenenleri-n doğruluğunun meydana çıkması bakımından imkan nispetinde gözden geçirildiğini teyit eder mahiyette değerlendirmiştir.
Müdafaa Avukatı istinaftaki hitabında, Sanığın polisleri alıp çöp bidonunun yanına götürdüğü hususundaki iddiaların doğru olmadığı yönü-nde iddia koyduklarını, Alt Mahkemenin buna itibar etmekle hata ettiğini ileri sürmüştür.
Alt Mahkeme kararında (Mavi 149), Sanığın Tanık No.1'e "korktum uyuşturucu yanımda değil, attığım yeri göstereyim" şeklindeki sözlü beyanı yaptığı bulgusunun akabind-e, İddia Makamı Tanığı No.1,2 ve 3'ün şahadetlerinin birbirleri ile esasa ilişkin çelişki arz etmediğini dikkate alarak itibar ettikten sonra, Tanık No.1'in Sanığı yanına alarak, Sanığın tarifi üzerine, olay mahallinin 500 metre kadar güney doğusunda bulun-an Hasan Tahsin Caddesi üzerindeki belediyeye ait çöp bidonlarının yanına giderek, orada turuncu saplı çanta içerisinde, siyah ve beyaz naylonlara sarılı uyuşturucu olduğuna inandığı maddeyi bulup tespit ettiği hususunda bulgu yapmıştır.
Alt Mahkemenin San-ığın polise yukarıdaki sözlü beyanı/itirafı yaptığı bulgusunda hata yapmadığı sonucuna ulaştıktan sonra, Alt Mahkemenin İddia Makamı tanıklarının şahadetine itibar ederek, Sanığın yeminsiz beyanına ise itibar etmeyerek, İddia Makamı Tanığı No.1'in Sanığı y-anına alarak, Sanığın tarifi üzerine, olay mahallinin 500 metre kadar güney doğusunda bulunan Hasan Tahsin Caddesi üzerindeki belediyeye ait çöp bidonlarının yanına giderek orada turuncu saplı çanta içerisinde siyah ve beyaz naylonlara sarılı uyuşturucu ol-duğuna inandığı maddeyi bulup tespit ettiği hususunda bulgu yapmasında hata yoktur.
Emare No.3 uyuşturucu maddenin tespit edildiği yerin Sanığın gösterimi ile bulunması ise, Sanık tarafından yapılan sözlü beyandaki/itiraftaki olgularla ilgili söylenenlerin- doğruluğunun meydana çıkması bakımından imkan nispetinde gözden geçirildiğini, itirafın mahkeme önünde kanıtlanan diğer olgularla bağdaşır olduğunu ve Sanığın konu suçları işlemesine imkan ve fırsatı olduğunu teyit eder mahiyettedir.
Dolayısıyla, Alt Mahk-emenin, Emare No.3 uyuşturucu maddenin tespit edildiği yerin Sanığın göstermesiyle bulunmasını, Sanık tarafından yapılan yukarıdaki sözlü beyanı/itirafı teyit eder mahiyette olarak değerlendirmesinde hata yoktur.
Alt Mahkeme, kararında, Sanığın "ben sadece- aracıyım, malı bana Hasan ve Hakan Kunduracı verdi" ve "benim evdedirler, gidin alın kendilerini geri kalanını onlar izah etsin size" şeklindeki sözlü beyanları polise yaptığı hususunda bulguda bulunduktan sonra, bu beyanların Hasan Kunduracı isimli şahsı-n Sanığın evinde tespit edilmesi olgusu ile ve ayrıca 2539/2010 sayılı davada Hasan Kunduracı'nın iddianameye konu uyuşturucu maddeyi Ahmet Çerkez'e vermekten mahkum olması olgusu ile teyit edildiği hususunda bulgu yapmıştır.
Bu safhada ise irdelenmesi ger-eken, Alt Mahkemenin, Hasan Kunduracı aleyhine ikame edilen 2539/2010 sayılı davada Hasan Kunduracı'nın, iddianameye konu uyuşturucu maddeyi Ahmet Çerkez'e vermekten mahkum olmasını, konu sözlü beyanların içeriğini teyit eder nitelikte değerlendirmekle hat-a edip etmediğidir.
İddianameye bakıldığında Sanığın, Hasan Kunduracı ve Hakan Kunduracı isimli kişi ile birlikte "Suç Ortağı" (Accomplice) konumunda oldukları görülmektedir.
Hasan Kunduracı ve Hakan Kunduracı isimli suç ortakları Alt Mahkeme huzurunda şah-adet vermiş değildir.
Bilindiği üzere "Suç Ortağı" (Accomplice) kapsamında bulunan kişinin mahkemede şahadet vermesi üzerine, mahkeme kendi kendisini gerektiği şekilde ikazda bulunduktan sonra, bir suç ortağının teyit edilmeyen şahadetine dayanarak sanığı- suçlu bulabilir (Bkz:Yargıtay/Ceza 10/84 D. 9/84).
Bununla birlikte suç ortağı kişi mahkemede şahadet vermez, ancak polise itiraf teşkil eden sözlü beyanlarda bulunur veya bir mahkemede kendi aleyhindeki suçları kabul etmek suretiyle itiraf/ikrar teşkil e-den kabul beyanında bulunursa, bu itiraflar/ikrar sadece kendi aleyhine şahadet olarak kullanılabilir (Bkz:Archbold 37. baskı paragraf 1129 s.429; Archbold 38.baskı sayfa 695 paragraf 1395).
Bu hususta Archbold 37.baskı paragraf 1129 s.429'da, şöyle denme-ktedir:
"..a man's confession is evidence only against himself and not against his accomplices..." .
Belirtilenler ışığında, Alt Mahkeme, Hasan Kunduracı aleyhine ikame edilen 2539/2010 sayılı davada, Hasan Kunduracı'nın suçunu kabul etmek suretiyle ikrard-a bulunmasını huzurumuzdaki meselede Sanık aleyhine geçerli şahadet olarak telakki etmek ve ardından da Sanığın yukarıda belirtilen sözlü beyanlarını teyit edici mahiyette değerlendirmekle hata ettiği sabittir.
Bununla birlikte, Alt Mahkeme huzurundaki şa-hadete göre, Sanığın yukarıdaki sözlü beyanlarının akabinde Sanığın evine gidildiğinde, Hasan Kunduracı isimli şahsın tespit edildiği ihtilafsız idi.
Sanığın yukarıdaki sözlü beyanlarının hemen akabinde Sanığın evine gidildiğinde Hasan Kunduracı isim-li şahsın Sanığın evinde tespit edilmesi, Sanığın yukarıdaki sözlü beyanlarını teyit edici mahiyettedir.
Alt Mahkeme, Sanığın yukarıdaki sözlü beyanlarının hemen akabinde Sanığın evine gidildiğinde Hasan Kunduracı isimli şahsın Sanığın evinde tespit edilme-si olgusunu, Sanığın yukarıdaki sözlü beyanlarını teyit edici mahiyette değerlendirmekle hata etmiş değildir.
Netice itibarıyla Alt Mahkeme, Sanığın yukarıdaki itiraf şeklindeki sözlü beyanlarının direkt, olumlu ve ikna edici bir şekilde ispat edilip edil-mediği hususunda karara varmak için 5/1974 sayılı Ceza /İstinafta belirtilen makûliyet testlerini yeteri şekilde ve doğru olarak teste tabi tuttuğu görüldüğünden, Sanığın itiraf şeklindeki yukarıdaki sözlü beyanlarına değer vermekle hata etmiş değildir.
Al-t Mahkeme, kararında, Sanığın yukarıdaki itiraf şeklindeki sözlü beyanlarına itibar ettikten sonra, neticede Sanığın ilk anda polisten ve dolayısıyla uyuşturucu bulunan mekandan kaçmasını Sanık aleyhine değerlendirerek, konu emare uyuştu-rucu maddenin Sanığın bilgisi ve de kontrolünde olduğu, Sanığın söz konusu maddeyi bulunduğu veya tespit edildiği yere attığı ve sakladığı, neticede de Sanığın konu uyuşturucu maddeyi tasarruf ettiği ve konu uyuşturucuyu Hasan Kunduracı'dan almış olduğu hu-susunda bulgu yapmıştır.
Alt Mahkeme kararında, Yargıtay/Ceza 34-35-36-37/2013 D.9/2015 sayılı içtihada atıfta bulunarak, Sanığın ilk anda polisten kaçmasını da Sanık aleyhine değerlendirmiştir.
Alt Mahkeme, kararında devamla, Sanığın ilk anda polisten k-açışını, uyuşturucu bulunan mekandan bir bağlamda kaçış olarak değerlendirerek, sonuçta emare uyuşturucudan bilgili ve haberdar olduğu ve konu uyuşturucu maddeyi şahsen tasarruf etme niyeti olduğu, dolayısıyla da emare uyuşturucunun kontrolünde olduğu, son-uçta da tasarrufunda olduğu hususunda bulgu yapmıştır.
Alt Mahkemenin Yargıtay/Ceza 34-35-36-37/2013 D.9/2015 sayılı içtihadı takip ederek, Sanığın polisten ve dolayısıyla uyuşturucu bulunan mekandan kaçışını Sanığın aleyhine alıp, Sanığın yukarıdaki it-iraf mahiyetindeki sözlü beyanlarını teyit edici olarak değerlendirmesinde, sonuçta da emare uyuşturucudan bilgili ve haberdar olduğu, konu uyuşturucu maddeyi şahsen tasarruf etme niyeti olduğu, emare uyuşturucunun kontrolünde olduğu ve dolayısıyla da tasa-rrufunda olduğu hususunda bulgu yapmasında hata yoktur.
Alt Mahkeme huzurundaki ihtilafsız şahadetin, mevcut emare uyuşturucu madde ve Alt Mahkemenin itibar ettiği Sanığın itiraf mahiyetindeki sözlü beyanları, Sanığın tespit edildiği anda polisten kaçış ol-gusu ile birlikte değerlendirildiğinde, Sanığın emare uyuşturucunun mevcudiyetinden, durumundan bilgili, haberdar olduğu, emare uyuşturucuyu Hasan Kunduracı isimli şahıstan aldığı, konu uyuşturucu maddeyi şahsen tasarruf etme niyeti olduğu, konu uyuşturucu-yu fiziki kontrol ve muhafazasında bulundurduğu, sonuçta konu uyuşturucuyu fiili tasarrufunda bulundurduğu husususunda çıkarım yapmanın mümkün olduğunu ortaya koyduğu görülmektedir.
Alt Mahkeme, kararında, suçun unsurlarının İddia Makamı tarafından ispat -edildiği hususunda bulgu yapmasının yanı sıra, Sanığın uyuşturucu madde tasarrufu ve uyuşturucu madde alma suçları ile ilgili olarak mahkemeye verdiği izahatları da, konu suçların makul şüpheden ari bir şekilde ispatlanıp ispatlanmadığı hususunda karara va-rmak açısından incelemeye tabi tutmuştur.
Bilindiği üzere, iddia makamı, sanığın uyuşturucu maddeyi tasarrufunu ispat ettikten sonra sanık bir izahat verir ve bu izahatın makul ve olası olduğuna mahkemece kanaat getirilirse sanığın beraat etmesi gerekir. S-anığın verdiği izahatın doğru olduğu hususunu makul şüpheden ari olarak ispat etmesi gerekmez (Bkz:Ceza/İstinaf 29/73 ve 2/74). Mahkemenin, verilen izahatın kesinlikle doğru olduğuna kanaat getirmesi gerekmez. Verilen izahatın makul şüphe yaratacak nitelik-te olması veya doğru olma olasılığının mevcut olması yeterlidir.

Müdafaa Avukatı istinaftaki hitabında, Sanığın suçun işlenmediği yönündeki izahatlarının makul şüphe yaratıcı mahiyette olduğunu iddia ederek, bu izahatları Alt Mahkemenin dikkate almamakla -hata ettiğini ileri sürmüştür.
Alt Mahkeme, kararında, Müdafaa Avukatının istintakını dikkate alarak, mesele ile ilgili olarak önceden Sanığın evinde Hasan Kunduracı isimli kişinin tespit edildiği, akabinde bu şahsın oğlu Hakan Kunduracı'nın kurtulmasını s-ağlamak maksadı ile olayı senaryolaştırıp, Sanığa yıktığı, bunu müteakiben yine Hasan Kunduracı tarafından Sanığın aranıp eve gelmesinin söylendiği, bu sebeple de polis ekiplerinin, Sanığın evine dönmek üzere iken pusu kurduğu iddialarının kuru ve desteksi-z bir iddiadan öteye gitmediği hususunda bulgu yaparak itibar etmemiştir.
Yargıtayın birçok kararında vurgulandığı üzere, yemin tahtında verilmeyen ve doğruluğu istintak ile sınanmayan bir beyan, yemin tahtında verilen şahadet kadar ikna edici kabul edilme-z ( Bkz: Ceza/İstinaf 29/73; Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 34-35-36-37/2013 D.9/2015 ).
Alt Mahkeme huzurundaki şahadet, bu iddiaların kuru bir iddiadan öteye geçmediğini göstermektedir. Sanığın yeminsiz beyanında izahat olarak ileri sürdüğü bu hususların y-eminli şahadetle desteklenmediği görülmektedir. Bu iddialar ile ilgili değer taşıyan şahadet yokluğunda, Alt Mahkeme bu iddiaları konu suçların işlenmediği hususunda makul şüphe yaratacak mahiyette bir izahat olarak değerlendirmemekle hata etmiş değildir.
-Alt Mahkeme, kararında, Sanık Avukatının İddia Makamı tanıklarını istintak ederken ortaya koyduğu, Sanığın 20-30 gün önce tanımadığı kişiler tarafından saldırıya uğrayıp hastanelik olduğu ve Sanığın markete gitmek için yolu geçerken, o esnada sivil görünüm-lü kişiler tarafından üzerine koşulması ile korkup kaçtığı iddiasını ve Sanığın yeminsiz beyanında Sanığın arasında husumet bulunan birtakım kişiler olduğu için üzerine gelen tanımadığı sivil kişilerden korkup Kuriş Sitesine sığındığı şeklindeki izahatını -değerlendirmeye almıştır.
Alt Mahkeme kararında, Müdafaa tarafından yeminli şahadete çağrılan Güzelyurt Hastanesinde sorumlu memur olarak Müdafaa Tanığı No.1 Süleyman Sivri'nin ve İddia Makamı Tanığı No.8 P/M Fevzi Gören'in ihtilafsız şahadetinin Sanığın -Fuat Revan isimli şahısla, alacak-verecek meselesi yüzünden suça konu tarihten 3.5 ayı aşkın bir süre önce kavga ettiğini ve Sanığın 24.3.2010 tarihinde darp şikayeti ile hastanede doktor tarafından sadece muayene edildiğini ortaya koyduğunu, buna karşın b-u şahadetin, Sanık Avukatının yukarıdaki iddiası ve Sanığın yeminsiz beyanı ile esasa ilişkin olarak çelişki arz ettiğini belirttikten sonra, Sanığın yeminsiz verilen beyanının başka şahadetle desteklenmediğinden hareketle, yeminsiz beyana değer vermemişt-ir. Neticede de Alt Mahkeme bu iddiaları konu suçların işlenmediği hususunda makul şüphe yaratacak mahiyette bir izahat olarak değerlendirmemiştir.
Sanığın yeminsiz beyanında izahat olarak ileri sürdüğü bu hususların yeminli şahadetle desteklenmediği görül-mektedir. Bu iddialar ile ilgili değer taşıyan şahadet yokluğunda, neticede Alt Mahkemenin bu iddiaları konu suçların işlenmediği hususunda makul şüphe yaratacak mahiyette bir izahat olarak da değerlendirmemekle hata etmiş değildir.
Alt Mahkeme huzurunda-ki tüm şahadet bir bütün değerlendirildiğinde, Alt Mahkemenin, Sanığın itham edildiği suçları işlemediği ile ilgili verdiği izahatların veya Sanık Avukatının izahat sayılacak nitelikteki iddialarının Sanığın iddianameye konu suçları işlemediği ile ilgili m-akul şüphe yaratacak mahiyette olmadığı veya doğru olma olasılığı olacak mahiyette olmadığı görülmektedir.
Alt Mahkeme huzurundaki tutanaklar irdelendiğinde, Alt Mahkeme huzurundaki şahadetin, Sanığın iddianameye konu uyuşturucu maddeyi şahsen tasarruf et-tiği hususunda bulgu yapmaya yeterli olduğu görülmekle birlikte, iddianamede suç ortağı konumunda gösterilen Hasan Kunduracı ve Hakan Kunduracı isimli şahıslar mahkemede şahadet vermedikleri cihetle, Sanığın konu uyuşturucu maddeyi suç ortakları Hasan Kund-uracı ve Hakan Kunduracı isimli şahıslarla birlikte tasarrufunda bulundurduğu hususunda bulgu yapmaya yeterli olmadığı görülmektedir.
Sonuç olarak, İddia Makamının Sanığın itham edildiği uyuşturucu madde tasarrufu suçunun "Hasan Kunduracı ve Hakan Kundura-cı ile birlikte" kısmı haricindeki kısmının makul şüphenin ötesinde kanıtladığı görüldüğünden, Fasıl 155 madde 85 (1) dikkate alındığında, Alt Mahkemenin Sanığın aleyhindeki suçların makul şüphenin ötesinde kanıtlandığı bulgusunda hata yoktur.
Sonuç olara-k, Sanığın mahkumiyet aleyhindeki istinafının reddi gereklidir ve reddedilir.
Bu aşamada Sanığın ceza takdiri ile ilgili aşağıdaki istinafını irdeleyelim.
"Alt Mahkeme, Sanığı 1. ve 2. davadan 5 yıl hapse mahkûm ederken, Sanıkla birlikte suç ortağı konumu-nda olan Hasan Kunduracı'nın 4 yıl hapis cezasına çarptırıldığını dikkate
almayarak ceza takdirinde nispetsizlik veya eşitsizlik (disparity of sentence) yaratarak, fahiş ceza takdir etmekle hata etmiştir."

Alt Mahkeme, kararında, Sanığın mahkum olduğu uy-uşturucu madde tasarrufu ve uyuşturucu madde alma ile ilgili suçların Uyuşturucu Maddeler Yasası uyarınca uzun hapislik cezası öngören ciddi, vahim ve ağır suçlardan olduğunu, uyuşturucu suçlarının yaygınlığını, suça konu uyuşturucunun türü ve miktarını ve- bu çerçevede Sanığın tasarruf ettiği
uyuşturucunun türünün hint keneviri (cannabis) olduğunu, uyuşturucunun miktarının ise küçümsenemeyecek bir miktar, diğer bir deyimle külliyetli miktar olduğunu ve bu bağlamda toplam 854 gram 200 miligram olduğunu, suç-un işleniş şeklini, Sanığın sosyal, şahsi ve ailevi durumunu, benzeri sabıkası olduğunu dikkate alarak, kamu yararının korunması ilkesini ön plânda tutmuş ve bu bağlamda, gerek Sanığı gerekse başkalarını suç işlemekten caydırıcı ve ibret verici bir ceza ta-kdir etmeyi uygun görerek, Sanığı, mahkum olduğu davalardan ayrı ayrı 5'er yıl hapis cezasına çarptırmıştır.
Sanık Avukatı istinaftaki hitabında, aynı mesele ile ilgili olarak suç ortağı konumunda olan Hasan Kunduracı aleyhine, uyuşturucu madde tasarrufu -ve uyuşturucu madde suçları ile ilgili olarak, 2539/2010 sayılı davanın ikâme edildiğini, Sanığın aleyhindeki 2539/2010 sayılı davayı Gazimağusa Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan 4217/2010 sayılı dava altında nazarı dikkate aldırmasını müteakiben Hasa-n Kunduracı'ya Gazimağusa Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 4 yıl hapislik cezası takdir edilirken, daha sonra Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda 1949/2015 sayılı davada yargılanıp mahkum edilen Sanığa Girne Ağır Ceza Mahkemesinde 5 yıl hapislik cezasının ta-kdir edilmesinin nispetsizlik yarattığını iddia etmiştir.
Başsavcılık adına bulunan Savcı ise hitabında, Alt Mahkemenin kararını verirken, bütün içtihadi prensipleri, yargılama prensiplerini, Sanığın şahsi durumunu ve benzeri sabıkası olduğunu dikkate al-arak karar verdiğini, Sanığa işlediği suçların ciddiyet ve vahameti ile orantılı bir ceza verdiğini, her halükarda Sanıkla Hasan Kunduracı'ya takdir edilen cezalar arasındaki farkın nispetsizlik yaratacak mahiyette olmadığını ve bu bağlamda cezalar arasınd-a nispetsizliğin söz konusu olmadığını belirtmiştir.
Bu aşamada cezaların nispetsizliği veya eşitsizliği prensibi (disparity of sentence) ile ilgili olarak Birleştirilmiş Yargıtay / Ceza 34-35-36-37/2013 D.9/2015'e atıfta bulunmak yararlı olacaktır.
Birle-ştirilmiş Yargıtay / Ceza 34-35-36-37/2013 D.9/2015'de şöyle denmektedir:
"Daha önceki içtihatlarımızda vurguladığımız üzere, (Bkz: Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 37/2015 ve 52/2015 D.5/2015; Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 2/2013-3/2013 D.2/2015 ) - cezaların nispetsizliği veya eşitsizliği prensibi (disparity of sentence), genelde aynı davadaki sanıklar arasında göz önünde bulundurulması ve tatbik edilmesi gereken bir prensip ise de, benzer veya ilgili davalardaki sanıklara kesilen cezalar arasın-da da dikkate alınması gereken bir prensip olarak da önem taşımaktadır. Bu bağlamda, istisnalar dışında, her davanın özel olguları ve mahkum edilen sanıkların hafifletici nedenleri zihinde tutulmak koşulu ile genelde ülke çapında benzeri suç işleyen sanıkl-ara benzeri cezaların verilmesi gerekmektedir."
Yukarıda da vurgulandığı üzere, genelde ülke çapında benzeri suç işleyen sanıklara benzeri cezaların verilmesi gerekmekle birlikte, ceza takdirinde her davanın özel olgularını, mahkum edilen sanıklara dair c-ezayı ağırlaştırıcı ve hafifletici sebepleri göz ardı etmemek gerekmektedir.
Alt Mahkemenin kararı irdelendiğinde, Sanığa ceza takdir ederken, uyuşturucu madde suçlarının yaygınlığını, vahametini, tasarruf edilen uyuşturucunun türü ve miktarını, suçun işle-niş şeklini ve meselenin sair tüm olgularını dikkate aldığı görülmesinin yanı sıra, Sanığın benzeri bir sabıkasının olmasını da ceza takdirinde ağırlaştırıcı faktör olarak dikkate aldığı, Sanığın kişisel ve ailevi durumunu ise Sanık lehine hafifletici fak-tör olarak göz önüne aldığı görülmektedir.
Alt Mahkeme huzurundaki ihtilafsız olgulara göre, Sanığın benzeri sabıkası mevcuttur. Bu bağlamda, Sanık Girne Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki 1046/2009 sayılı davada uyuşturucu madde tasarrufu suçundan, 30.9.2009- tarihinde mahkum olup, 6 ay süreyle hapis cezasına çarptırılmıştır. Bu davada Sanık ayrıca Girne Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki 2826/2009 sayılı uyuşturucu madde tasarrufu ve verme suçlarından benzeri bir davasını da nazarı dikkate aldırmıştır.
Neticede,- Alt Mahkeme, ceza takdirinde Sanığın benzeri sabıkasının olmasını Sanık aleyhine ağırlaştırıcı faktör olarak almıştır.
Alt Mahkeme huzurundaki tüm olgular dikkate alındığında, Sanığa verilen hapislik cezasının süresini tespit ederken Alt Mahkemenin, ilgi-li tüm faktörleri göz önünde bulundurduğu, Sanığa takdir edilen cezanın suça ilişkin faktörler ile Sanığın kişisel ve ailevi durumuna ve özellikle sabıka durumuna ilişkin faktörlere uymadığı görülmemektedir.
Alt Mahkemenin Sanığa ceza takdir ederken, Sanığ-ın mahkum olduğu uyuşturucu madde alma ve tasarruf suçlarının yaygınlığını, ciddiyet, vahamet ve ağırlığını, tasarruf edilen uyuşturucunun türünü ve miktarını, suçun işleniş şeklini ve meselenin sair tüm olgularını dikkate almasına ilaveten, Sanığın benze-ri bir sabıkasının olmasını ceza takdirinde ağırlaştırıcı faktör olarak, Sanığın kişisel ve ailevi durumunu ise hafifletici faktör olarak dikkate aldığının ve sonuçta cezalandırma prensiplerini doğru ifade edip uyguladığının görüldüğü bu meselede, Sanığa t-akdir edilen 5 yıllık hapislik cezasının müdahalemizi gerektirecek oranda veya Hasan Kunduracı isimli kişiye takdir edilen 4 yıllık hapislik cezası ile nispetsizlik yaratacak şekilde fahiş olmadığı görülmektedir.


Belirtilenler ışığında, Sanığın cezaya- ilişkin istinafının da reddi gereklidir.

Sonuç:
Sanık tarafından dosyalanan istinaf reddedilir.
Ceza mahkumiyet tarihinden itibaren çekilecektir.



Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ
Yargıç

Yargıç - Yargıç



24 Mayıs 2017







40









Full & Egal Universal Law Academy