Yargıtay Ceza Dairesi Numara 15,16,17,18/1996 Dava No 9/1996 Karar Tarihi 24.12.1996
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 15,16,17,18/1996 Dava No 9/1996 Karar Tarihi 24.12.1996
Numara: 15,16,17,18/1996
Dava No: 9/1996
Taraflar: Başsavcılık ile Sinan Şemiler vd arasında
Konu: Ağır Ceza Mahkemesine havale – Sanığı müdafaasını yapmaya çağırmama
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 24.12.1996

-D.9/96 Birleştirilmiş
Yargıta/Ceza 15-16-17-18/96
(Dava No: 352/96; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: Taner Erginel, Mustafa H. Özkök, Gönül Erönen.

Yargı-tay/Ceza 15/96
(Dava No: 352/96; Lefkoşa)

İstinaf eden: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa.
ile
Aleyhine istinaf edilen: Sinan Şemiler, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

Yargıtay/Ceza: 16/96
(Dava No: 3-52/96; Lefkoşa)

İstinaf eden: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa.
ile
Aleyhine istinaf edilen: Hamit Şemiler, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.


Yargıtay/Ceza: 17/96
(Dava No: 352/96; Lefkoşa)

İstinaf e-den: KKTC Başsavcılığı, Lefkoşa.
ile
Aleyhine istinaf edilen: Ali Akansel, Lefkoşa
A r a s ı n d a.
Yargıtay/Ceza: 18/96
(Dava No: 352/96; Lefkoşa)

İstinaf eden: KKTC Başsavcılığı, Lefkoş-a.
ile
Aleyhine istinaf edilen: Bülent Şemiler, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

İstinaf edeneler namına: başsavcı Yardımcısı Muavini Osman Talat Enginsoy
Aleyhine istinaf edilenler namına: Avu-kat Ali Dana



H Ü K Ü M

Taner Erginel: Bu istinafta esas karar Sn. Gönül Erönen tarafından okunacaktır.

Gönül Erönen: Huzrumuzda birleştirilerek dinlenmesine karar verilen 15-16-17-18/96 sayılı istinaflar Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 352/96 sayılı ceza da-vasında 11/3/1996 tarihinde verdiği hüküm aleyhine İddia Makamı tarafından yapılmıştır.

352/96 sayılı davada Sanık 1 Sinan Şemiler, Sanık 2 Hamit Şemiler, Sanık 3 Ali Akansel ve Sanık 4 Bülent Şemiler aleyhine getirilen 5 davanın içeriği aynen şöyledir:--

1. Dava: fasıl 154 Ceza Yasasının 20 ve 371. maddeleri ile 26/87 sayılı yasa ile tadil olunan 11/76 sayılı Bankalar Yasasının 10(3) maddelerine aykırı, Sanıklar 15.3.92 ile 3.4.92 tarihleri arasında İddia Makamınca bilinmeyen bir günde, lefkoşa'da Sanık -1,2,3'ün Akdeniz Garanti Bankası Ltd.'de Yönetim Kurulu üyesi odlukları bir snada, yapılacak Yönetim Kurulu Toplantısında Sanık 4'ün Kardeş ve Babasının Sanık 4'ün kredi talebi müzakeresine iştirak edip oy vermeleri için gizli ittifakta bulunmak.

2. Dava-: Fasıl 154 Ceza Yasasının 20. maddesi ile 26/87 sayılı Yasa ile tadil olunan 11/76 sayılı Bankalar Yassının 10(3) ve 19(4) maddelerine aykırı 3.4.92 tarihinde Lefkoşa'da, Sanık 1, 2 ve 3'ün Akdeniz Garanti Bankası Ltd.'in Yönetim Kurulu üyesi oldukları bi-r esnada Sanık 1 ve 2, Sanık 4'ün Kardeş, ve Babası olmalarına rağmen Sanık 4'ün kredi talebi müzakeresine iştirak edip rey verdiler, ve Sanık 4'e 860.500 US Amerikan Doları kredi verilmeisni onaylamak.

3. Dava: Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 255 ve 371. m-addelerine aykırı 15.3.92 ile 3.4.92 tarihleri arasında İddia Makamınca bilinmeyen bir günde Lefkoşa'da bir cürüm işlemek, yani Akdeniz Garanti Bankası Ltd.'den US 865.000 Amerikan Dolarını sirkat etmek için gizli ittifak yapmak.

4. Dava: fasıl 154 Ceza -yasasının 20, 255 ve 269. maddelerine aykırı Sanıklar 3.4.92 ile 19.5.92 tarihleri arasında İddia Makamınca bilinmeyen bir günde, Lefkoşa'da Akdeniz garanti Bankası Ltd.'de direktör olarak görev yapmakta oldukları bir esnada Akdeniz garanti Bankası Ltd.'in- Newyork'taki Amerikan Express Bank nezdindeki cari hesabından Bülent Şemiler'in İstanbul'daki Türk Saluva Bankasındaki hesabına 860.500 Amerikan Doalrı paranın havale edilmesini sağlamak suretiyle Akdeniz garanti Bankası Ltd.'e ait 860.500 Amerikan Doları-nı sirkat etmek.

5. dava: fasıl 154 Ceza yasasının 311(b)(iii) maddesine aykırı Sanık 1, 18.5.1992 tarihinde Lefkoşa'da Akdeniz Garanti Bankası Ltd.'de Müdür olarak görev yapmakta olduğu bir esnada doalndırmak kastı ile Saık 4'e verilen 860.500 Amerikan -Doları krediyi muhasebe kayıtlarına geçirmeyi ihmal etmek.

Davanın ilk tahkikatı 7.3.96 tarihinde yapılmıştır. İlk tahkikat maksatları bakımından İddia Makamı 4 tanık çağırmıştır. Bu tanıkların bazıları savunma Avukatları tarafından istintaka tabi tutulm-uştur. İlk tahkikat maksatları bakımından İddia Makamınca Mahkemeye sunulan şahadet şöyledir:-

Akdeniz Garanti Bankası 1989 yılında Hasan Şehzade ve arkadaşları tarafından kurulmuş 1991 yılı sonlarında Yönetim el değiştirip Şemiler ailesinin yönetimine g-eçmiştir. 1994 Nisan ayında geçirilen kriz neticesinde Bakanlar Kurulunun 4.5.94 tarihli kararı ile Merkez Bankasının denetimine verilmiştir ve bir süre sonra tamamen şemiler ailesinin yönetiminden çıkmıştır. Netciede İnkişaf Sandığı ile Vakıf Bank Bankanı-n çoğunluk hisselerine sahip olmuştur.

Ceza davasına konu olan 3.4.92 tarihli direktörler toplantısı ve karar 25.1.89 ile 22.6.92 tarihleri arasında gerçekeşmiştir. İlgili karar Akdeniz garanti Bankasının Ana Sözleşmesi ve tadil edilmiş tüzüğünün 74. mad-desine terstir.

Bu maddeye göre bankanın azami direktör sayısı 11'dir. Halbuki 3.4.92 tarihli toplantıda 3 Direktör toplantıya katılmıştır. Bunlar 352/96 sayılı davada Danık 1 durumunda olan Sinan Şemiler, samık 2 Hamit Şemiler ve Sanık 3 durumunda olan -Ali Akansel idi. 3.4.92 tarihli bu toplantıda alınan kararın 7. amddesi veya başka deyişle "7 No'lu karar" ile 352/96 sayılı ceza davasında Sanık 4 durumunda bulunan kişiye 865.000 Dolar Döviz kredisi verilmesi onaylanmıştır. 7 No'lu karar aynen şöyledir:
-
"Bülent Şemiler'e 36 ay vadeli 13 faizli uygun gayrımenkul ipotek alınamsı şartıyle 865,000 USD Döviz Kredisi'nin onaylanmasına".

Sanık 1 Sinan Şemiler 7 No'lu karara katılmamıştır. Sanık 4, Tanık 1'e bu parayı borç aldığını ve ödeyeceğini sölemiş ve 5-.5.92 tarihini taşıyan bir borç sebnedi imzalamıştır. Sanık 4 5.5.1992'de ada haricinde idi. İlgili borç senedinde hesap numarası, kefil ve şahit bulunmamaktadır. Sanık4'ten karar doğrultusund konu kredi için ipotek alınmadı.

Sanık 4, 21.4.92 tarihinde -KKTC'den çıkış yaparak adaya 8.5.92 tarihinde geri dönmüştür. 25.9.95 tarihli Onay belgesine göre Akdeniz Garanti Bankasının Direktörler Kurulu ve Sekreteri, Sanık 1ı, Sanık 2 ve 3'ün yanısıra Çetin Kürşat ve Mesut Günsev'den oluşmaktadır. Sanık 1 ve 4 kar-deştir. Sanık 2, Sanık 1 ve 4'ün babasıdır. Borç Senedindeki kayıtlara göre 5.5.92 tarihinde Akdeniz Garanti Bankasının Amerikan Express Bank nezdindeki hesabından Newyork't'ki Türk Saluva Bankasına 860.500 dolar havale edilmiştir. 3.4.92 tarihindeki kara-rın yanısıra çeşitli tarihlerde de Yönetim Kurulunun 3 imza ile karar aldığı olmuştur.

İlgili dönemde ve halen Akdeniz Garanti Bankasındaki kredi verme işlemi normlade şöyle yapılmakta idi. Normal bir kredi vermede ilk önce kredi kullanacak olan kişi yaz-ılı veya sözlü müracaat da bulunur. Bunun üzerine Banka Şube Müdürü kredi öneri Formunu doldurup bu Formda talep edilen kredi miktarını, kredinin ne maksatla kulalnılacağını ve talep edilenler ile ilgili bilgileri ve teminatları gösterdi. Böyle bir başvuru- Şube Müdürü tarafından uygn görülmesi halinde Genel Müdürlüğe gönderilir. Genel Müdür ve Yönetim Kurulu böyle bir kredi talep müracaatını gündemine koyar. Banka Yönetim Kurulunu toplantıya çağırdı. Toplantı yeter sayıısı bakımından en az 5 üyenin hazır bu-lunması gerklidir. Ancak Yönetim Kurulu kendisi toplanıp toplantı yeter sayısı olarak başka bir sayı tesbit ettiği hallerde o sayı ile de toplanabilirdi. Yönetim Kurulu toplantısında kredi talebi tezekkür edilip teminatlar uygun bulunduğu takdirde Yönetim -Kurulu toplanısında kredi talebi tezekkür edilip teminatlar uygun bulunduğu takdirde Yönetim Kurulu talep edilen krediyi ilgili şubeye bildirilir, ilgili Şube Müdürü bir borç senedi hazırlar, matbu borç senedinin boş yerleri dodlurulur ve kredi talep eden -şahsı kefilleri ile birliktye Bankaya davet ederdi. Kefillerinin huzurunda ve bankadan iki şahit huzurunda kredi kullancak olan şahıs bir borç senedini imzalar aynı şekilde kefiller de imzalar ve 2 memur da şahit olarak bu borç senedini imza ederlerdi. Bu -ilem tamamlanırken ayrıca bir de damga pulu harcıda tahsl edilmekte idi. Borçlanacak kredinin miktarı büyük olduğu takdirde borç senedi Maliyeye gönderilmekte ve damga pulu harcı Maliyece mühürlenerek tahsil edilmekteydi. Teminat oalrak gayrimenkul gösteri-leekse ipotek senedi hazırlanır. İpotek kaydetmek için Banka memuru ve müşteri Tapuya gider ve gerekli işlemler yapılırdı. Bütün bu işlemler tamamlandıktan sonra müşteri için Plasman jesabı açılmakta kredi kullanan şahsa para ödenirken bu plasman hesabına -borç kaydedilmekte idi. İlgili meselede Sanık 4'e Plasman hesabı açılmış değildir.

Sanıklar itham edildikleri davalar ile ilgili gönüllü ifade verdiler. Sanıklar vermiş oldukları gönüllü ifadelerinde şu hususları beyan etmişlerdir:-

Sanık 1, gönüllü if-adesinde şu hususları ifade etmiştir. Akdeniz Garanti Bankasının Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olan Sanık 1, Türkiye'de olan kardeşi Sanık 4'ün 865.000 Dolar kredi talebi olduğu hususunu görüşmek üzere Yönetim Kuruluna aktardığını 3.4.92 tarihli t-oplantıda, Sanık 1, 2 ve 3'den oluşan Yönetim Kurulu 10 değişik gündem maddesini ele alıp onayladığı günde, gündemin 7. maddesi oalrak 865.000 ABD Doları Döviz kredisinin Snık 4'e verilip verilmeyeceğinin görüşüldüğünü, bu gindem maddesinin görüşülmesine S-anık 4'ün kardeşi olması ve önergeyi kendisinin sunması nedeni ile katılmadığını, Sanık 2 ve 3'ün katıldığını ve Sanık 4'e ilgili kredinin verilmesine karar verildiğini belirtmiştir. Daha sonra kredi işlemlerinin tamamlanması için talimat verildiğini, bu i-şlemlerin tamamlanmasından sonra kredi transferininilgili birimler tarafından yapıldığını ve kredi transferi ile ilgili konuda yapılan belgeleme ve işlemlerde herhangi bir rolü olmadığını belirtmiştir.

Sanık 2, gönüllü ifadesinde yukarıda Sanık 1 tarafın-dan aktarılan bilgilere ek oalrak teminat alınamsı aşrtı ile kredinin verilmesini uygun bulduğunu, Yönetim Kurulu üyelerinin karar aldıktan sonra görev ve yetkilerinin sona erdiğini, kredinin verilip verilmeemsi ile bir ilgisi bulunmadığını, Yönetim Kurlun-un görevinin sadece karar almak odluğunu, karardan sornaki işlemlerini ita Amirlerinin görevine girdiğini belirtmiştir. Sanık 3 ise, gönüllü ifadesinde kredi şeklinde borçlanmalara ilişkin işlemler ve kredi verilmesi hakkında karar alındıktan sonra kendile-rinin sorumlu bulunmadığını bütün sorumluluğun icarının başı olan Genel Müdüre ait olduğunu belirtmiştir.

İlk tahkikatın tamamlanmasını müteakip savunma Avukatı Sanıkların Ağır Ceza Mahkemesine havalesi için Mahkeme huzurunda yeterli şahadet bulunmadığı -cihetle serbest kalmaları hususunda Mahkemeye hitapta bulunarak bu doğrultuda talepte bulunmuştur.

İddia Makamı ise Sanıkların yargılanmak üzere Ağır Ceza Mahkemesine havale edilmeleri için yeterli şahadetin Mahkeme huzurunda bulunduğunu beyan ederek San-ıkların Ağır Ceza Makemesine havalesini istemiştir.

Alt Mahkeme ilk tahkikat sonucunda 11.3.96 tarihinde vermiş olduğu kararda Sanık 1, 3 ve 4'ü aleyhindeki davalardan Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için huzurunda yeterli şahadet bulunmadığı kanısına- vararak Sanık 1, 3 ve 4'ü serbest bırakmıştır. Keza Sanık 2'yi aleyhindeki 1., 3., 4., ve 5. davalardan Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için yeterli sebep bulunmadığı kanaatine vararak serbest bırakmış, bu arada huzurundaki şahadetin Sanık 2 aleyhindek-i 2. davadan Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için yeterli olduğu kanaatine varmış ve Sanık 2'yi 2. davadan Ağır Ceza Mahkemesine havale etmiştir.

İddia Makamı, Alt Makemenin Sanıkların serbest bırakılmalarına ilişkin verdiği hükümden işbu istinafı dos-yalamıştır. Birleştirirlerek dinlenmiş olan bu istinaflardaki istinaf ihbarnameleri 8 istinaf sebebi içermekle beraber şu şekilde özetlenebilir:-

Yargılanmaları yapılmak üzere Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için huzurunda Sanık 1, 2, 3 ve 4 aleyhine -itham oldukları suçlarla ilgili yeterli sebep ve şahadet mevcut odluğu halde, ilk tahkikat safhasında davanın yargılamasını yapıyormuş gibi hareket ederek huzurundaki şahadeti gereğinden fazal eleştirmesi sonucu, Sanıkalrı itham oldukalrı suçlardan yargıla-mak üzere Ağır Ceza Mahkemesine havale etmeyip serbest bırakmakla Alt Mahkeme, bu konudaki yasal mevzuatı yanlış değerlendirerek hatalı hareket etmiştir.

İddia Makamı getirmiş olduğu bu istinafta Alt Mahkemenin esasen Fasıl 155 madde 93 tahtındaki yetki-lerini kullanarak Ağır Ceza Mahkemesine havale istemini incelemesi gerekirken bu yetkilerini Fasıl 155madde 74 tahtında yetkilerle karıştırdığını, bunu yaparak hata ettiğini ileri sürmektedir. Şöyle ki: Alt Mahkeme dasıl 155 madde 74(b) tahtında aranan Pri-ma Facie (ilk nazarda) müdafaaya çağırmak için sanıklar aleyhinde dava var mı yok mu prensiplerini uygulamıştır. Fakat Fasıl 155 madde 93(h) altında Ağır Ceza Mahkeemsine havale etmek için yeterli sebep (sufficient grounds) olup olamdığını aramamıştır. Alt- Mahkeme bunu yaaprken huzurundaki şaahdeti eleştirmiş ve suç unsuru aramıştır. şahadeti bu şekilde değerlendirirken yargılama yapan bir Mahkeme gibi davranmış, ilk tahkikat safhasında yetkilerini aşmıştı. İddia Makamına göre ilk tahkikatı yapan Mahkemenin- gerekçe vermeksizin huzurundaki davada Ağır Ceza mahkemesine havale etmek için yeterli sebep görmesi halinde bu havaleyi yapması gerekmektedir.

Alt Mahkeme, kararında havalenin yapılmasını reddederken fasıl 155 madde 94'e dayandığını belirtti. İddia Mak-amı madde 94'deki koşulların, yani çelişkili şahadetin olmaması nedeniyle bu meselede 94. maddenin uygulana-mayacağını ileri sürmüştür. Keza İddia Makamı, Alt Mahkemenin ilk tahkikat safhasında davanın tüm unsurlarının isbat edilmesi gereğini aradığından, -madde 93'deki prensipleri değil de, madde 74'deki prensipleri uyguladığını ileri sürmüştür. İddia Makamı neticede özetle Alt Mahkemenin 74. maddede aranan karine (presumption) ile 93. maddede aranan ihtimal (probability) kavramlarını birbirine karıştırdığı-nı iddia etmiştir.

Daha sonra söz alan savunma Avukatı yaptığı ilk tahkikatların gayesinin Sanık aleyhine getirilen davanın süzgeçten geçirilerek yargılamayı gerektirecek bir davanın var olup olmadığını tesbit etmek için olduğunu, ilk tahkikat safhasında- Fasıl 155 madde 93 (h) de geçen "yeterli" kavramının suç ile ilgili yeterli şahadet sunmak olduğunu ve "yeterli sebep" olabilmesi için ilk tahkikat safhasında Sanık aleyhindeki davanın tüm unsurlarının var olması gerektiğini, herhangi birinin olmaması hal-inde havalenin yapılamayacağını beyan etmiştir. Savunma Avukatına göre; Alt Mahkeme kararında mevcut şahadeti herhangi bir şekilde kredibilite değerlendirilmesine veya ağırlık tesbitine gitmemiştir. Mahkeme sadece yeterli şahadetin var olup olmaıdğını araş-tırmıştır. "Prima Facie'deki (ilk nazarda) şahadet" ile "yeterli şahadet" tanımları arasında önem- senecek bir fark olmadığı görüşünü ileri süren savunma avukatı bu görüşünü otoritelerle desteklemeye çalışmış ve Alt Mahkeme huzurundaki şahadetin yukarıdaki- görüşlerini basıl desteklediğinetemas etmiştir.

1985 Anayasasının 139. maddesinin (2). fıkrası "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" demektedir. Herhangi bir Mahkeme herhnagi bir işlem yaparken vereceği herhangi bir kararın g-erekçelerini belitmek zorudnadır. Mahkemenin söz konusu kararda bir neticeye nasıl vardığını bir şekilde belirtmesi gerekir. Bu kural istisnasız Mahkemenin vereceği her karar için geçerlidir. Bu nedenle İddia Makamının konu havale ile gerekçe verilmesinin -gerekmediği iddiası yanlıştır.

"Jury" sisteminin bulunmadığı KKTC hukuk sisteminde yargıç gerek ilk tahkikat safhasında gerekse yargılayan Mahkeme oalrak olgusal ve hukuksal hususlara bakmakla ve bu hususlardaki görüşleri neticesinde kararını vermekle gö-revlidir. Kararını verirken Anayasanın amir hükmü gereği gerekçe vermek zorundadır. kabul edilmelidir ki KKTC'deki ilk tahkikatların dinlenmesi' safha- alrında yapılan etüd neticesinde Mahkemeler genellikle alışılagelmiş olan bir usulle yargılayan Mahkeme -görünümüne getirmemek için detaylı gerekçe vermemektedirler.

Huzurumuzdaki istinaf yukarıda değinilen hususlar göz önünde bulundu- rularak incelendiğinde aşağıda izahını yaptığım sonuçlara varmaktayız.

Duruşma safhasında ilk nazarda huzurunda yeterli ş-ahadet bulunup bulunmadığına ilişkin savlarda incelenmesi gereken yasal nevzuat Fasıl 155 madde 74'dür.

74(1)(b)(c) aynen şöyledir:

"(B) At the close of the case for the prosecution, the accused or his advocate may submit that a prima facie case has not- been made out against the accused sufficiently to require him to make a defence and, if the Court sustains the submission, it sahll acquit the accuse."
(C) at the close of the case of the prosecution, if it appearss to the Court that a prima facie case- is made out against the accused sufficiently to require him to make a defence, the Court shall call upon him for his defence and shall inform him that he may make a statement, without being sworn, from the place where he then is, in which case he will not- be liable to cross-examination or give evidence in the witness box, after being swoern as a witness, in which case he will be liable to cross-examination as a witness;"

Sanığı mahkum edebilmek için yeterli şahadet bulunmadığı zaman Sanığın beraat etmesi- grekir (sustainss a submission of insufficient evidence). Keza ilk tahkikatlarla ilgili madde 93 altında da aranan (sufficient grounds) yeterli sebep olduğuna göre bunların birbirlerine yakın veya benzer kavramlar olduğunu söyleyebiliriz. Ancak her iki ka-vram farklı amaçlar ve ölçüler çerçevesinde kullanılmaktadır. Yaptığımız incelemede bu hususu göz önünde bulundurabiliriz.

Konumuza ariyeten ışık tutmak ve bir çok içtihadi kararlarda incelenmiş olmasına keza tahkikatlarla ilgili fazla içtihadi karar bul-unmaamasına rağmen, "submission of no case" meselelerinde yargılayan Mahkemenin yetkisi ile ilk tahkikat safhasında Ağır Ceza Mahkemesine havale edip etmemek için karar verecek olan Mahkmenin aradığı "şahadet yeterliliği" ve "niteliği" konusunu incelemenin- yerinde olacağı görüşündeyiz.

İngiltere'de "no case"in ileri sürüldüğü meselelerde bu alanda hukuk temelini oluşturan kurallar 1962 Practice Note de bulunmaktadır. 1962 practice Note, KKTC'de Fasıl 155 madde 74 altında uygulanan prensiplerde baz alınmak-tadır.

Practice Note 1962 " AER p 448 de yeterli şahadet bulunmadığı ile ilgili sunuşlarda Mahkemenin dikkatini şöyle çekmektedir:-

"A submissiom that there is no case to answer may properly be made and upheld: (a) when there has been non evidence to p-rove an essential element in the alleged offence; (b) ehen the evidence adduced by the prosecution has been so discrediited as a result of cross-examination or is so manifestly unreliable that no reasonable tribunal could safely convict on it.
Apart from -these two situations a tribunal should not in general be called on to reach a decision as to conviction or acquittal until the whole of the evidence which either side wishes to tender has been placed before it. If, however, a submission is made that there -is no case to answer, the decision should depend not so much on whether the adjudicating tribunal (if compelled to do so) wpuld at that stage convict or acquit but on whether the evidence is such that a reasonable tribunal might convict. If a reasonable tr-ibunal might convict on the evidence so far laid before it, there is a case tp answer."

R. v. Kara Mehmet 16 CLR sayfa 46 at page 53-'de İddia Makamı davasını kapattıktan sonra "submission of no case" halinde Mahkemenins anığı beraat ettirmesi ile ilgili şu görüşlere yer verilmiştir:-

"Nor since the Court performs the functions of a jury in deciding what evidence is to be believed, is -there any reason for it tp drae a distinction between the quality of sufficiency of that evidence or decide whether it is evidence sufficient in law even though it may be quite unbelievable in fact and should not allow itself to act on its conception of th-e case as it standa at any perion aafter the close of the case for the prosecution ...."

"In England where the Judge may only withdraw the case from the jury on the grounds that the evidence adduced for the prosecution even if believed -ı insufficient to ground a conviction, this power is limited; as it is for the jury and not the judge to decide as to the truthfulness of witnessrs. In this country where there is no jury, there could be no object in so limiting the Court's powers."

Sayfa- 50'de:-

"It may well be, that learned Chief Justice in that case had not definitely made up his mind at the close of the prosecution that witnesses were not to be believed, and I would say that in nearly every criminal case the Court has not definitely -decided on the credibilty of the witnesses for the Crown at the close of the case for the prosecution, tehrefore, the accused must be put on his defence.
It is a different position, however, when the Judges of the Court have definietly come to the conslus-ion at the close of the case for the prosecution that the evidence of the witnesses for the prosecution cannot be relied upon. If they are positive in their own minds that the evidence of the prosecution witnesses could not support a conviction then, if th-e accused is called upon for his defence, the Judges ust fully realize that in truth he is not being called on to defend himself, but, to supply defects in the evidence for the prosecution.
I imagine it does not often happen that the Assize Court definite-ly decides as to the incredibility of the witnesses for the Crown at the close of the prosecution case. But when it does so happen, and the Judges are absolutely concinced, it seems to me it would be unfair to put the accused on his defence in such circums-tances."
Yargıtay/Ceza 24/87 D.10/87 de Yüksek Mahkememiz 1962 Practice Note den esinlenerek "no case" ileri sürüldüğü hallerde- aranan ispat külfetini şöyle izah etmiştir:-

"Yukarıda alıntısı yapılan içtihatlardan da görülebileceği gibi genellikle gerek İddia Makamı gerekse Sanık tarafından çağrılacak tüm şahadet Mahkeme huzurunda olmadıkça Mahkeme bir sanığın suçlu olup olmadı-ğınıa karar veremez. Ancak İddia Makamı davasını kapattık- tan sonra 8a) Sanığın itham edildiği suçu oluşturan unsurlardan herhangi birisi hakkında şahadet bulunmadığı veya (b) İddia Makamı tarafından ibraz edilen şahadetin istintak sonucu inanılmayacak ka-dar sarsılmış veya o akdar bariz bir şekilde güvenilemeyecek bir şahadet olduğu ve bu şahadete dayanarak makul bir mahkemenin salimen mahkum edemeye-ceği kanısında ise Mahkeme sanığı müdafaasını yapmaya davet etmez. Buna göre müdafaa avukatının sanığı müda-faasını yapmaya davet etmemesi hususunda müracaatta bulunması halinde Mahkeme o safhada bir karar vermek durumunda kaldığı takdirde önünde sanığı mahkum edip edemeyeceği kadar şahadet olup olmadığına değil, mecvut şaahdetle makul bir mahkemenin mahkum etme- ihtimalinin bulunup bulunmadığına bakar. Eğer o safhaya kadar Mahkemeye celnbedilen şahadetle makul bir mahkeme sanığı mahkum edebileceği kanısında ise Mahkemenin sanığı müdafaasını yapmaya davet etmesi gerekir."

İncelememize ışık tutması açısından günü-müzde İngiltere'deki uygulamaya bakmakta fayda vardır:- R. v. Galbraith 1981 2 AER p.1060 (73 Cr. App. R. 124 C.A.) per Lord Widgery C.J. at page 127:-

"(1) If there is no evidence that the crime alleged has been committed by the defendant, there is no d-ifficulty - the judge will of course stop the case. (2) The difficulty arises where there is some evidence but it is of a tenuous character, for ecample, because of inherent weakness or vagueness or because it is inconsistent with other evidence. (A) Where- the judge concludes that the prosecution evidence, taken at its highest, is such that a jury properly directed could not properly convict- on it, is hıs duty, on a submission being made, to stop the case. (B) Where however the prosecution evidence is such that its strenght or weakness depends on the view to be taken of a witness's reliabilty, or other matters which are generally speaking wit-hin the province of the jury and where on one possible view of the facts there is evidence on which a jury could properly come to the conclusion that the defendant is guilty, then the judge should allow the matter to be ried by the jury. If follows that we- think the second of the two schools of thogh is to be preferred.
There will of course, as always in this branch of the law, be borderline cases. They can safely be left to the discreation of the judge."

Prasad 1980 2 A. Crim. Rep. 45 at page 46 per King- C.J.

"The question .... is a question whether... there is evidence with respect to every element of the offence charged which, if accepted, would prove that element."

Bu uygulamada görülmektedir ki yargılamada "Submission of no case" prensibi şöyle ge-lişmiştir.

Sanığın suçu işlediğine dair şahadet olamdığı hallerde sanık beraat edebilir.

-Keza Mahkeme huzurunda şahadet var ise ancak bu şahadet kendi içinde yetersiz, belirsiz veya başka şahadet ile çelişkili olmasından dolayı zayıf ise

a) Şahadetin bütünselliği içinde en iyi hal ve şekilde, inanılamsı (kabul edilmesi) halinde bile, Mahkeme -sanığın salimen mahkum edilemeyeceğine inanıyorsa sanığa beraat ettirebilir.

b) Sunulmuş olan şahadet tanıkların kredibilitesine dayanıyorsa veya genelde olgular üzerinde karar verenin (jury) yetki alanı içinde oaln diğer hususlar olduğunda, keza davanın- olgularına göre Sanığın muhtemelen mahkum edilebilecek yeterlilikte bazı şahadet bulunyorsa o zaman Mahkeme konunun 'jury' tarafından karar verilmek üzere sanığı müdafaaya çağırması gerekecektir.

Bu prensipler çerçevesinde KKTC de yargıcın hem olgusal h-em de hukuksal konularda karar veren kişi olduğu gerçeği karşısında, yargılamaarda "no case" yapıldığı hallerde şöyle bir değerlendirme söz konusu olmaktadır. İddia Makamı davasını kapattıktan sonra Mahkeme huzurundaki şahadeti inanılması (kabule dilmesi) -halinde, makul bir Mahkemenin Sanığı mahkum etmesini haklı gösterecek ağırlıkta bulsa bile, böyle bir şahadet de herhangi bir çelişki, tekzip veya başka bir sebepten dolayı Mahkeemnin bu şahadeti ileride kabul edilmesine neden teşkil edecek hususların varl-ığı halinde, yargılamayı yapan Mahkeme bu safhada aleyhindeki davadan sanığı beraat ettirebilir. Yukarıda alıntısı verilen 1962 Practice Direction'deki prensiplerin bu uygulama ışığında değerlendirilmesi gerekir.

İlk tahkikat ile ilgili yasa maddesi fası-l 155 madde 93'dür. Bu madde aynen şöyledir:-

"93. (C) If, after examination of the witness called on behalf of the procesution, the Judge cnsiders that on the evidence as it standa, regard being had to the provisions of section 94 of this Law, there are- sufficient grounds for committing the accused for trial, the Judges shall read again the charge to the accused person and axplain the nature thereof to him in smple language and address to him the following words, or word to the like effect.
D) .....
-E) .....
F) .....
G) .....
H) subject to the provisions of section 94, if, at the close of the case for the prosecution, or after hearing any evidence in defen-ce, the Judge considers that tehre are no sufficient grounda for committing the accused for trial, the Jıdge shall order him to be disccharged as te the aprticular charge under inquiry; but such discharge shall not be a bar to any subsequent charge in resp-ect of the same facts either on the same charge or other charge,.."

Madde 94 aynen şöyledir:-

-"Where there is a conflict of evidence, the Judge shall consider the evidence to be sufficient to commit the accused for trial if the evidence against him is -such as, if uncontradicted, would raise a probable presumption of his guilt-"

Archbold 38. Baskı sayfa 579 da "probable presumption" ibaresi şöyle tefsir edilmiştir- "Probable presumtions- where the afcts and circumsatnces proved raised a presumtiın upo-n which the jury may be directed that if satisfied by the evidence that the facts alleged by th prosecution are established and no explanation is offered, they may find a verdict of guilty".

Her ne kadar da Fasıl 155 Ceza Usul Yasasının 93. maddesi madde- 94'e tabi ise de, madde 94, İddia Makamı tarafından sunulan şahadette, gerek şahadet içerisinde gerekse savunma Avukatı tarafından sorulan sorular veya savunma tarafından şahadet çağrılması neticesinde çelişki (conflict of evidence) vrsa uygulanmalıdır. ç-elişki yoksa, İddia Makamı davasını kapattıktan sonra Mahkeme şahadeti değerlendirip yine yeterli sebep olup olmadığı kanaatine varabilmelidir. Anlaşılan odur ki Fasıl 155 madde 94'ün işlerliği ilk tahkikat safhasında Mahkemenin şahadeti eleştirmemesinin g-erekliliğinin bariz bir işaretidir. keza ilk tahkikatların yargılamadan farklı bir özelliği, aleyhindeki davada Sanık üzerinde mahkumiyet korkusu hissettirmemesidir. Diğer taraftan ise Sanık aleyhine, aynı olgulara dayanarak aynı veya başka bir davanın tek-rar mahkeme huzuruna getirilmesini engelleyici sonuçlar yaratmamasıdır. iddia Makamına Sanık aleyhinde muhtemel ikinci bir davanın ispat edilebilmesi için fırsat verilmektedir.

Önümüzdeki istinafın dinlenmesi sırasında İddia Makamının Mahkemeye yaptığı h-itabında madde 74 altındaki 'prima facie' ile ilgili savlarını ileri sürerken "Criminal Procedure in Cyprus" 1975 Loızou ve G.M. Pikis'in eserinin 167. sayfasına değinmiştir. Bu eserin, yukarıda iktibas edilen R. v. Kara Mehmet davasına atıfta bulunan ilgi-li alıntısı şöyledir:-

"In contra-distinction to section 94, the Court, in deciding whether there is a prima facie xase at the trial, can only take into consideration evidence that is at least provisionally credited by the court as reliable, whereas a c-ommitting Judge,a cting under section 94, must in np way make an evaluation of the evidence before him.1" (underline supplied)

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Mahkeme, madde 74 tahtında yapılan duruşmada ifade veren tanıkların şahadetinin güve-nilir olup olmadığına en azından geçici olarak baktıktan (provisionally) sonra prima facie şahadet olup olmadığına karar vermektedir. Halbuki madde 94 tahtında tanıkların sundukları şahadetin güvenirliliğine bakması gerekmemektedir. Bu alıntıdaki 1reliable-" ile "evaluation" kelimelerinin bu anlamda kullanıldığı açıkça görülmektedir.

Bu görüş, ışık tutmak açısından incelenen Rum Yüksek Mahkemesinde Vrakes & Another v. R. 1973 8 JSC p 899'daki davada sayfa912'de Triantafyllides P. tarafından desteklenmekted-ir:-

"Anyhow, even if they could do so, we do not think that their convictions should be set aside on this ground, ebcause the function of the kudge concerned at the preliminary inqury and at the trial were distinctly different. In the former instance he -did not have to evaluate the evidence as regards credibility (see section 04 of Cap. 155), whereas at the trial credibility was a primary consideration bot for the purpose of deciding whether there had been made out a prima facie case by the prosecution (s-ee section 74(1)(b) of Cap. 155 read in the light of R. v. Kara Mehmed, 16 CLR. 46 , at p.49) amd for the purpose of deciding at the end of the trial whether the appellants were guilty or innocent.
The basic difference between a preliminary inquiry and tr-ial by an Assize Court is amply shown by the prescribed (by section 93(c) of Cap. 155) mode of addressing an accused at a preliminary inquiry, if the judge holding the inquiry considers, after the examinatin of the witnesses called on behalf of the prosecu-tion, that there are sufficient grounds for committing him for trial...........

That the preliminary inquiry is not ina ny sense the trial of an accused person haas been the view taken in England, too:-

In The Queen v. Sir Robert Carden, 5 Q.B.D. 1, Co-ckburn C.J., in dealing with the issue of the province of a magistrate before whom a person is brough, with a view to his being committed for trial or held to bail, said (at p.6):-
'It is no part of his province to tray the case. That being so, in my opin-ion, unless there is some further statutory duty imposed on the magistrate, the evidence before him must be confined to the question whether the case is such as ought to be sent for trial, and if he exceeds the limits of that inquiry, he transcends the bou-nds of his jurisdiction.' "

İlk tahkikatlarda Alt Mahkeme, tanıkların şahadetlerinin güveilir olup olma-dığına değil, sadece şa-hadeti olduğu şekilde kabul edip havale için yeterli olup olmadığına karar verebilme yetkisine sahiptir.

İngilterede yürütülen ilk tahkikatlarla ilgili bir davada Brooks v. D.P.P. 1994 2 AER sayfa 231 at page 240 da tanıkların "kred,bilitesi" faktörüne ş-u şekilde değinilmiştir:-

"Questions of credibility, except in the clearest of cases, do normally result in a finding that there is no prima facie case. They are usually left to be determined at the trial."

Yargılama sırasında "submission of no case"in- yapıldığı hallerde günümüzde de fazla bir değişiklik olamdığı gözlemlenmmektedir. "Submission of no case"lerde yine öenmli olan şahadetin niteliğinden (veya ağırlığından) çok yeterliliğidir. İddia makamı bu safhada ispat külfetini yerine getirebilmek için- Sanık aleyhindeki davanın tüm usnurların varlığını ilk nazarda ispat etmiş olamsı gerekir. Aksi takdirde yeterli şahadetten (sufficient evidence) bahsedilmez.

Havale için "yeterli şahadet"in bulunması koşulu da madde 93 altında arandığına göre bu hususl-ar bir ölçüde ilk tahkkat maksatları doğrultusunda adapte edilebilir. Ancak fasıl 155 madde 93(h) altında Mahkeme, Ağır ceza Mahkemesine havaleyi ret etmeyi düşünürken, "Sanığın davasını Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için Mahkemeye sunulan ve önümde b-ulunan şahadet kendi bütünselliği içinde, ileride davanın duruşma safhasında (inanılamsı halinde) Mahkemece kabul edilse bile, bu şahadet makul bir mahkemenin sanığı mahkum edebilmesi için yeterli olmayabilir" diyebilmesi gerekir.

Mahkeme "önündeki şahad-et" ibaresi ise her türlü geçerli şahadeti kapsamaktadır. Bir çok ceza davası direkt şahadetin olmadığı halelrde veya ispat edilen direkt şahadete ek veya destek olarak çevre şaahdetle de Mahkemelerce karar aşamasında değerlendirilmektedir. Hatta herhangi -bir meselede gerçeklerim ne olduğu araştırılırken çerve şahadet bazan en iyi şahadet oalrak nitelendirilebilir. Direkt şahadetle istihraç ediemiyen olgular çevre şahadetle kanıtlanabilmekte ve ortaya çıkmakta, bertaraf edilinceye kadar, ortaya çıkan hususl-ar genel anlamda karine (presumption) teşkil etmektedir. keza Mahkeme ilk tahkikatı sırasında ise bu şekilde ortaya çıkan hususları göz önünde bulundrarak yaratılan ihtimalde (probabilty) havale yapıp yapmama kararına varmaktadır.

Yukarıdaki görüşlerimiz- ışığında, ilk tahkikatlarda şahitklere inanmamak için sebep bulunan çık istisnai durumlar hariç, tanıkların kredibilitesine ve şahadetin ağırlığına bakmaya gidilmemesi gerekir. Unutulmamalıdır ki bu, yargılayan Mahkemenin duruşma safhasında yapacağı iştir-.

Bu itibarla, huzurumuzdaki istinaf maksatları için Alt Mahkemenin havaleyi tezekkür ederken önündeki şahadeti uygun şekilde değerlendirmeye tabi tutmuş olup olamdığına bakmamız gerekir.
Keza, konu ile ilgili herhangi bir yargısal işleme halel getirmem-ek için Alt Mahkeme kararının incelenmesi sırasında vardığımız manaatler hakkında hassas davranmak derinlemesine görüş beyan etmenin doğru olmıyacağı endişesiyle sadece aşağıdaki hususları belirtip yetinmeyi uygun görmekteyiz:-

Alt Mahkeme kararının bir- kısmında ilk tahkikat ile ilgili Hukuki prensipleri serdederek şöyle demiştir:

"Hemen belitmeliyim ki ilk tahkikatta Mahkemenin görevi Sanıkların suçlu yada suçsuz oldukalrını gösterecek yeterli şahadet olup olmadığını tesbit etmek değil, Sanıkların yarg-ılanmaları için yeterli sebep bulunup bulunmadığınuı tebsit etmek gerekir.

Fasıl 155 Yargıcın ilk tahkikat neticesini belirtirken 94. maddenin dikkate alıanrak tezekkür edilemsini öngörmektedir. Buna göre Mahkeme huzurunda Sanıklar aleyhinde şahadet ve b-u şahadete çelişki içeren başka bir şahadet varsa vu durumda Mahkeme hangi şahadete inanacağı hususunda görüş belirtmeden çelişki ifade eden şahadet olmamış osla Sanıklar aleyhindeki mevcut şahadet Sanıkların suçlu olabileceklerine dair muhtemel bir karine- teşkil edebiliyorsa bu durum Sanıkların yargılanmaları için yeterli sebep teşkil edecektir."

Alt Mahkemenin, Fasıl 155'in 93. madde altındaki prensipleri verilen alıntıda doğru serdettiği görülmekle beraber bu prensipler ile ilgili bazı incelemelerde ba-riz hatalar yapmıştır. Nitekim Alt Mahkeme, Fasıl 154 Ceza Yasasının iştirakcilerin (aiders and abettors) cezai sorumluluklarını içeren 20. madde ile ilgili yapmış olduğu olgusal ve hukuksal değerlendirmeyi kararın akışı ve bütünlüğü içerisinde yanlış huku-ki kurallara ve uygulamaya tabi tutmuştur. Örneğin, kararının bir kısmında- "Sanık 4'ün Akdeniz Garanti Bankasında Yönetim Kurulu başkan ve üyeliği olmadığına göre, keza müzakere ve rey vermediğine göre birinci davaya ilişkin suçla hiçbir bağlantısı yoktur-. .... Sanık 3'ün kredi talebinde bulunan Sanık 4 ile yukarıda saydığım ilişkileri olmadığına göre birinci davaya ilişkin suçla bağlantısının olmadığı ortadadır.." demiştir.

Niyetin subjektif bir unsur olduğu gerçeği karşısında Sanıklar aleyhindeki daval-arın, nevi itibarıyle niyet unsurunun ilk nazarda ispat edilmesi, var olup olmadığı, şahadetin bütünselliği içinde tüm direkt ve çerve şahadetin göz önünde tutulması netciesinde varılabilecek bir sonuçtur. Halbuki Alt Mahkeme ilk tahkikat maksatları bakımı-ndan bu hususalrı nazarı itibara almamıştır.
İtibar etmiş olsa idi ilk tahkikat maksatları açısından Alt Mahkeme huzurunda sanıkalrı yargılamak üzer Ağır Ceza Mahkemesine havale etmek için belirtildiği gibi ilk nazarda "yeterli sebep" olduğu kanaatine var-acaktı. Huzurumuzdaki istinafta ilk tahkikatı yapan yargıç huzurunaki olgusal doneler, Sanıkların aleyhlerindeki davalarda niyetleri konusunda bazı ihtimalleri (probable presumtion) yararır niteliktedir.

Keza şahadetle bir bütün olarak bakıldığında Sanık-alrın serbest bırakıl-dıkları davalarla ilgili aleyhlerinde ğır ceza Mahkemesinde yargılanmalarını gerektirecek yeterlikte sebep bulunduğu görüşündeyiz.

Hukuksal ve olgusal hususları kavrayabilecek durumda olan Alt Mahkeme, Ağır Ceza Mahkemesine havale e-tmeyi ret ederken yaptığı değerlendirmede ilk tahkikat maksatları açısından önünde bulunan ve bilhassa niyet unsuru ile şahadet olarak dikkate almması gereken tüm verileri havale için "sufficient evidence" var mı yok mu hususunda dikakte almayarak yanılgıy-a düşmüş ve bu itibarla yanlış hukuki prensipler uygulamıştır.

Keza yukarıdaki görüşlerimiz çerçevesinde Sanıklar aleyhindeki davalara ait unsurların sunulmuş olan mevcut şahadet ile, ilk tahkikat maksatları açısından var olup olamdığının tesbit edilemsi- hususunad Alt Mahkemenin Sanıkların serbest kalamlarına ilişkin kararı hatalıdır ve iptal edilmesi gerekir.

Gerek Fasıl 155 madde 93 tahtında ilk tahkikat, grekse madde 74 altındaki yargılama sırasında Mahkemenin şahadet ile ilgili yapacağı etüdün aynı -olduğu veya şahadet değerlendirmesinde aynı ölçüler kullanılabileceği şeklinde herhangi bir yanlış yoruma yer vermemek için şunu belirtmemiz gerekmektedir. İlk tahkikat Fasıl 155'in tefsir bölümünde belirtildiği şekilde bir "cezai kovuşturma"dır. Fasıl 155-'in ilk tahkikatlara has yasal düzenlemesi madde 92'den madde 106'ya kadardır. Ancak adının da vurgulandığı gibi ilk tahkikat sadece bir "tahkikat"dır. İlk tahkikat kaidelerinin, yargılama kuralalrını da içeren dfasıl 155 Ceza Usul Yasaısnda yer alması, ay-rgılama kuralalrı ile aynı özellikler taşıdığı anlamına gelmez ve ilk tahkikatın farklılığını ortadan kaldırmamaktadır. Aksi takdirde Yasa koyucunun, ilk tahkikatlarda Mahkemenin kullanımına ayrı kural veya ölçüler koymasına gerek olmıyacaktı. İki ayrı işl-em, uygulanan prosedür, değerlendirme ve şahadete yaklaşım şekilleri vardır. Bu iki ayrı işlem farklı amaçlar ve aşamalarda kullanılmaktadır ve doüal oalrak kuralalrı da farklı olacaktır.

Bu itibarla şu hususa da dikkat edebilirz. Mahkemeler, Fasıl 155 m-adde 54 tahtında cezai kovuşturmaların herhangi bir safjhasında elzem olduğu hallerde, davanın adil sonuçlanmasına yardımcı olmak için davanın dinlenilmesi sırasında tanık çağırmaya yetkilidir. Bu böyle olmmakla beraber ve ilk tahkikatın yargılanma olmadığ-ı, sadece soruşturma olduğu noktasından hareketle, Mahkeme, ilk tahkikaın dinlenmesi sırasında İddia Makamının rolünü üztelenerek tanık çağırmaya gitmemesi gerekir. İlk tahkikat aşamasında Mahkeme, İdia Makamınca sunulan ve önünde bulunan mevcut ahadetle h-uzurundaki mesleyi havale edip etmeme kararını vermelidir. Şahadetin yetersiz olması halinde ise haliyle havale etmiyecektir.

Keza Fasıl 155 madde 104 tantında ilk tahkikat yapan bir Yargıcın iyi bir sebepten doalyı veya rahatsızlığı nedeniyle tehir edi-lmiş olan bir ilk soruşturmaya devam edememesinden ötürü başka bir yargıcın ilk tahkikatı taamlayabilmesi mümkündür. Bu usulle, ilk soruşturmayı yapan yargcın Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan heyet arasında yer alması engellenmemektedir. (Bu konuda bak yi-ne Vrakas and Another v. The Republic 1973 8 JSC 899). Vardığımız bu sonuç, ilk tahkikatı yapan Alt Mahkeme yargıcının şahadeti eleştirmeden değerlendirmesi gerektiği görüşüne (prosposition) daha da ağırlık kazandırmaktadır.

Yukarıda temas ettiğimiz pren-sipleri göz önünde tuttuğumuz zaman huzurumuzdaki istinafta Alt Mahkeme yargıcına ait kararın büyük bir kısmında, Mahkeme, Sanıkalr aleyhindeki davalarda yaptığı inceleme ve eleştirilerele yargılayan Mahkeme gibi davranması neticesinde ilk tahkikat amksatl-arı açısından yetkisini aşmak durumuna girmiştir sonucunu çıkarmaktayız.

Yukarıdakiler ışığında Alt Mahkemenin 11/3/96 tarihli kararında Sanıkların, aleyhlerine olan davalardan serbest kalmalarına ilişkin kısımalrın iptal edilmesi gerektiği kanaatindeyiz-.

Taner Erginel: Sayın Gönül Erönen!in yazdığı karara katılmakla birlikte tartışılan konuya ilişkin görüşlerimi ayrıca ifade etmenin yararlı oalcağına inanıyorum.

İlk Mahkeme yargıcı ilk tahkikat sonunda Sanık No 2, Hamit Şemiler dışında diğer Sanıkalrı- Ağır Ceza Mahkemesine havale etmeme kararı vermiştir. İlk Mahkeme yargıcının yasal ilkeleri hatalı uyguladığı savcılık tarafından iddia edilmektedir.

İlk Mahkeme yargıcının ilk tahkikat sonunda uygulaması gereken ölçü Fasıl 155 Ceza usul Yasasının 93(h)- ve 94. maddelerinde yer almaktadır. BU maddelerin önemli bölümleri şöyledir. Tercüme hatalarından korunmak için İngilizce alıntı yapmayı tercih ediyorum.

"93(h) ".... if there are sufficient grounds.."

94 " Where there is a conflict of evidence, the J-udge shall consider the evidence to be sufficient to commit the accused for trial..."

Bir ceza davasında İddia Makamının davasını kapamasından sonra Mahkemenin Sanığı savunamsını yapmaya çağırırken dikkate aldığı ölçü ise Fasıl 155 madde 74(1)(c)'de ye-r almaktador.

Bu maddenin önemli bölümü ise şöyledir.

".. if it appears to the Court that a prima facie case is made out..."

Görüleceği gibi yasa koyucu yargılamanın iki farklı aşamasında iki farklı ölçü uygulamak istemiştir. Ölçülerin farklı odluğu -yasanın farklı sözcükler kullanmasından açıkça anlaşılmaktadır. 93(h)'deki ölçü "yeterli sebep bulunma" ölçüsüdür ve şahadette çelişki olması halinde Mahkemenin yine de havale etmesi gerekmektedir. Halbuki 74(1)(c)'deki ölçü "Sanık aleyhine ilk nazarda bir- davanın oluşması" ölçüsüdür.

Sanıkların 3'ü ile ilgili havale etmeme kararı verirken İlk Mahkeme Yargıcının 94'üncü maddedeki ölçüyü değil 74(1)(c)'deki ölçüyü uyguladığı öne sürülmüştür. Bu idiada bir gerçek payı vardır. Çünkü 74(1)(c)'ye göre İlk Mah-kemenin şahadeti değerlendirmesi ve bir ölçüde güvenilir şahadet bulduktan soran Sanığı müdafaasını yapmaya çağırması gerekir. Halbuki 94.üncü maddeye göre İlk Mahkeme yargısı şahadeti değerlendirmez. Şahadeti değerlendirmeyi yargılamayı yapacak olan Mahke-meye bırakır. Çelişkili şahadet olsa bile çelişki yokmuş gibi davranır ve yeterli neden varsa yargılanmak için Sanığı Ağır Ceza Mahkemesine havale eder.

Önümüzdeki davada İdia Makamı iddialarını çevre şahadetle kanıtlama yönüne gitmiş ve İlk Mahkeme de b-u şahadeti uzun boylu inceleyip eleştırdikten sonra Sanıkların üçü ile ilgili davaları havale etmemeyi tercih etmiştir. İlk Mahkemenin 94'üncü maddedeli ölçüyü değil 74(1)(c)'deki ölçüyü uyguladığı açıkca görülmektedir.
Bu nedenlerle Sayın Gönül Erönen'in- Sanıkalrı Ağır Cezaya havale etme kararına katılıyorum. Şunu da eklemek isterim ki, vardığımız sonuç sadece Ağır Ceza Mahkemesine havale aşamasına ilişkindir. Daha sonra savunmanın öne süremsi halinde Fasıl 155, madde 74(1)(c)'deki ölçü uygulanacaktır. O -şamadan Ağır Ceza Mahkemesinin vereceği kararı etkileyecek olumlu veya olumsuz herhnagi bir kanıya varmış değiliz.

Mustafa H. Özkök: Sayın Gönül Erönen'in az önce okuduğu karar ve Sayın Taner Erginel'in serdettiği ek görüşleri daha önceden okuma fırsatı b-uldum. Kararla ve ek görüş olarak belirtilenlerle hemfikirim.

Gönül Erönen: meslektaşım Taner Erginel'in ek görüşlerimi benimsediğimi belirtmek isterim.

Taner Erginel: Sonuç olarak istinaf oybirliği ile kabul edilir ve İlk Mahkemenin 11.3.1996 tarihinde -havale etmeme kararı iptal edilerek dosya kaldığı yerden devam etmek ve formaliteler tamamnlanıp Ağır Ceza Mahkemesine havale edilmek züere İlk Mahkemeye iade olunur.


(Taner Erginel) (Mustafa H. Özkök) (Gönül Erönen)
- Yargıç Yargıç Yargıç

24 Aralık 1996


-







-


1



-


Full & Egal Universal Law Academy