Yargıtay Ceza Dairesi Numara 14/1982 Dava No 13/1982 Karar Tarihi 08.11.1982
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 14/1982 Dava No 13/1982 Karar Tarihi 08.11.1982
Numara: 14/1982
Dava No: 13/1982
Taraflar: Menteş Aziz ile Başsavcı1ık arasında
Konu: Yalan yemin verme -Sahte evrak tanzim etme - Sahte evrağı tedavûle koyma -Mahkûmiyet aleyhine istinaf
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 08.11.1982

-D.13/82

Yargıtay/Ceza 14/82
(Dava No. 2598/81; Girne)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Niyazi F. Korkut, Aziz Altay.

İstinaf eden: Menteş Aziz, Lefkoş-a

- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Başsavcı1ık
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Güneş Menteş
Aleyhine istinaf edilen namına: Derviş Akter.


Yalan yemin verme - Fası1 154 Ceza Yasasının 117 ve 3-5. maddelerine aykırı sahtekârlık - Mukayyit huzurunda yalan yemin verme - Yalan yemin verme suçunda isbatlanması gereken hususlar.

Sahte evrak tanzim etme - Fası1 154 Ceza Yasasının 20, 331, 333(a) ve 335. maddelerine aykırı sahte evrak tanzim etme.

Sah-te evrağı tedavûle koyma - Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 331 ve 339. maddelerine aykırı sahte evrağı tedavüle koyma.

Mahkûmiyet aleyhine istinaf - İlk Mahkemenin şahadeti yanlış değerlendirdiğine ilişkin istinaf - İlk Mahkemenin 1 ve 2. suçlarda Sanığı ber-aat ettirip aynı şahadete dayanan 3. suçta mahkûm etmesi.

OLAY: Avukat olan Sanık müvekkili İngiliz uyruklu Katheleen Mabel Farrar'ın tereke işlemlerini yapmak için Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dosyaladığı istidada merhumenin İngiltere'de öldüğünü ve ikametg-ahının İrlanda olduğunu belirtti. Daha sonra bu istidayı geri çeken Sanık, Girne Kaza Mahkemesinde ikinci bir tereke istidası dosyaladı ve merhumenin Girnede öldüğünü ve ikametgahının Girne olduğunu belirtti. Sanık bu istidaya Girne muhtar ve azalarından t-emin ettiği bir şahadetnameyi ekledi. Sanık aleyhine, Sanığın merhumenin Girne'de ölmediğini ve Girne'de ikamet etmediğini bilmesine rağmen sahte evrak düzenlediği iddiasıyla ceza davaları getirildi.

İlk Mahkeme yemin varakasında belirtilen hususları-n gerçek olmadığı kanısına vararak Sanığı yalan yemin verme suçundan mahkum etti.

Sanık mahkumıyet kararı aleyhine istinaf etti.

SONUÇ: Yüksek Mahkeme, çoğunluk kararında, bir Sanığın Fasıl 154 Ceza Yasasının 117. maddesi altında suçlu bulunabilmesi- için ispat edilmesi gereken hususları belirtti. Çoğunluk kararı, merhumenin Girne'de öldüğü hususunda yemin varakasında yer alan beyanın yalan olduğunu, Sanığın doğru olmayan bir beyan yaptığının şahadetten açıkça görüldüğünü ve bu beyanın tereke işlemler-i açısından etken olduğunu vurguladı. Sanığın tasarrufunda merhumeye ait ölüm belgesi olduğunu ve bu belgede merhumenin İngiltere'de öldüğünün yazılı olduğunu dolayısıyle merhumenin Girne'de vefat ettiğine dair yapılan beyanın yalan olduğunu dikkate alan ç-oğunluk kararı mahkumiyet kararını onayladı.
Azınlık kararı ise müteveffiyenin ölüm yerinin Mahkemenin yetkisi bakımından önemli olmadığı, İddia Makamı tanıklarının yemin varakalarının doğru ya da yalan beyan içerdiği hususunda şahadet vermedikler-i ve sırf iki yemin varakasını karşılaştırarak ve aralarındaki tezatı dikkate alarak Sanığı mahkum etmenin doğru olmadığı görüşünü savundu.

Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
R. v. Altaas ( 1844) 1 Cox 17.
R. v. Phillpoots (1851) 2 Den. 302.
R. v. M-ullany (1865) L and C. 593.
4- R. v. Rayan (1914) 24 Cox 135.

Atıfta Bulunuları Bilimsel İçtihatlar:
1- Russel on Crime 11. Baskı, s.328-329.
2- Administration of Estates Rules 1955 r 21-Appendix A
Form 6.
Criminal Law Glancille Williams II. baskı s-.84, para.34.

------------------------


H Ü K Ü M

N. Ergin Salâhi: Girne Kaza Mahkemesinde sanık l müstenif dahil olmak üzere 4 sanık aleyhine 2598/81 sayılı bir ceza davası ikame edilmiştir. Bu davada sanıklar aleyhine getirileri l. dava Fasıl 154 Ceza- Kanununun 20, 331, 333(a) ve 335. maddelerine aykırı 12.12.80 tarihinde Girne'de Girne Kaza Mahkemesini dolandırmak kastı ile sahte bir evrak tanzim etmek; 2. dava olarak Fasıl 154 Ceza Kanununun 20, 331 ve 339. maddelerine aykırı 12.12.1980 tarihinde Gir-ne'de bilerek ve hile ile sahte bir evrak olan Katheleen Mabel Farrar adına düzenlenmiş ölüm şahadetnamesini Girne Kaza Mahkemesi Mukayyidine ibraz edip tedavüle koymak suçu, 3. dava ise sadece sanık 1 müstenif aleyhine getirilmişti ve bu dava da, Fasıl 15-4 Ceza Kanununun 117 ve 35. maddelerine aykırı sahte yemin vermek yani l2 Aralık 1980 tarihinde yemin almaya yetkili bir şahıs olan Girne Kaza Mahkemesi Mukayyidi Mehmet Şefik Ormancıoğlu huzurunda yalan yere yemin ederek yukarıda adı geçen kişinin 22.12.1-977 taihinde İngiltere'de Swansea Singleton Hastahanesinde öldüğünü ve Girne'de mukim olmadığını bildiği halde KTFD'de Girne'de öldüğüne ve mukim olduğuna dair yalan yere yemin ettiği hususunda idi. Sanık 1 müstenif de dahil diğer sanıklar aleyhlerine geti-rilen 1. ve 2. davalardan beraat etmişlerdir. Sanık 1 müstenif ise 3. davadan suçlu bulunarak 2500TL, para cezasına çarptırılmıştır. İstinaf bu mahkûmiyet kararından yapılmış olup aşağıdaki 5 istinaf sebebini içermektedir:

"A-Muhterem Mahkeme verilen ve g-eçerli olarak kabul edilen şahadet ışığında itham olunup, mahkûm edildiğim suç unsurlarının mevcudiyetine karar vererek beni mahkûm etmekle hataya düşmüştür ve netice itibarı ile varılan mahkûmiyet yanlış ve hatalıdır.

B- Muhterem Mahkeme, Ceza Kanununun -117. maddesini yine aynı kanunun 110. ve 112. maddeleri ışığında ve mezkûr maddelee tabi mütalâa etmiyerek yalnız madde 117'ye kuru ve basit lisan anlamı bir tefsir vererek beni itham olunduğum üçüncü suçtan mahkûm etmekle hataya düşmüştür.

C- İtham olund-uğum bir ve ikinci suçlarla ilgili Muhterem Mahkemeye tüm şahadette sui-niyet bulmamasına ve bu hususta bulgu yapmasına ağmen üçüncü suçla ilgili aynı şahadete dayanarak ters bir bulgu yapmakla çelişkiye düşmüş ve yanlış ve hatalı olarak beni üçüncü suçtan- mahkûm etmiştir.

D- Muhteem Mahkeme, üçüncü suç unsurlarını yanlış bir kavramla şahadete tatbik etmemiş ve Muhterem Mahkeme olguları tatbik ederken şahadeti yanlış değerlendirmeye tabi tutmuş ve netice itibarı ile beni yanlış mahkûm etmiştir.

E. Geçerli- olarak kabul edilen şahadet bir tüm olarak eleştirilip doğru bir hukuki teste tabi tutulduğu zaman verilen mahkûmiyet emri hatalıdır."


İstinafta tüm istinaf sebepleri birlikte ele alınmıştır.

Verilen ve doğru olarak kabul edilen veya tekzip edilmemiş- şahadete göre olgular aşğıdaki şekilde özetlenebilir.


Sanık No.1 müstenif Lefkoşa'da avukatlıkla iştigal etmektedir. Aldığı talimat üzerine Kıbrıslı olmayan merhume Katheleen Mabel Farrar isimli bir kadının terekesi ile ilgili olarak olarak gerekli işle-mlerin yapılması için yazıhanesinde çalışmakta olan eski Yüksek Mahkeme Mukayyidi Hasan Sait Olgunsoy'a bilgi ve talimat vermiştir. Tanık 1 olarak çağrılan Hasan Sait Olgunsoy, müstenifin talimatı üzerine, vefat eden İngiliz kadınını tanıyan Edward Harold -James Kingston ile görüştükten sonra tereke idare memuru tayini için gereken evrakları hazırlamış ve neticede Lefkoşa Kaza Mahkemesinde Emare No.l olarak ibraz edilen 59/80 sayılı tereke istidasını dosyalamıştır. Bu tereke istidasına ilişik yemin varakasın-da müstenif 4. paragrafta merhumenin Singleton Hospital'de vefat ettiğini, 5. paragrafta ise vefat ettiği tarihte ikametgâhı Kuzey İrlanda olup Lefkoşa Kaza Mahkemesinin yetkisi dahilinde olduğunu beyan etmişti. Gerek tanık 1'in şahadetinden gerekse müsten-ifin polise yaptığı gönüllü ifadesinden görüldüğü kadarı ile bu istida dosyalandıktan sonra vefat edeni tanıyan E.Harold James Kingston'dan aldıkları yani talimat ışığında vefat edenin Girne'de ikamet ettiğini, orada hastalandıktan sonra bir süre Rum kesim-indeki hastahaneye tedavi için kaldırıldığını ve bilahare İngiltere'ye giderek orada vefat ettiğini ve neticede kadının vefatında ikamet yerinin Girne olduğunu öğrendiklerini ve bu nedenle Lefkoşa Kaza Mahkemesinde açılan 59/80 sayılı tereke istidasını 12.-12.1980 tarihinde geri çekmişler ve aynı gün Emare No.2 olarak ibraz edilen işbu ceza davasına konu 41/80 sayılı tereke istidasını Girne'de dosyalamışlardır. Emare No.2'ye ilişik müstenif tarafından imzalanan yemin varakasının 4. paragrafında merhumenin Gi-rne'de vefat ettiği, 5. paragrafta ise merhumenin ölümünde kat'i ikametgâhının Girne olup Girne Kaza Mahkemesinin kazai icra. salâhiyeti dahilinde bulunduğu beyan edilmektedir. Emare No.3 olarak ibraz edilen Kathleen Mabel Farrar'a ait ölüm sertifikasında -ise bu şahsın 22.12.1977 tarihinde Swansea'de Singleton hastahanesinde öldüğü gözükmektedir ve bu evrak müstenifin tasarrufunda idi.

Müstenif 41/80 sayılı olup Girne Kaza Mahkemesinde dosyalanan tereke istidası dosyalanmazdan önce yukarı Girne Muhtarı bul-unan sanık No.2'yi gördü ve ölenin Girne'de
öldüğünü bildirdi. Muhtar da o günlerde ölen bir İngiliz kadının bu kadın olduğu zannı ile Girne'de öldüğüne dair, belge tanzim etti ve sanık No.3 ve 4'e de aza olarak bu evrakı imzalatmıştır. Konu şahsın Girne'-de ölmediğini ve Sanık No.2 tarafından tanzim edilen ve Sanık No.3 ve 4 tarafından aza olarak imzalanan bu belgenin yanlış olduğunun anlaşılması üzerine yukarıda bahsedilen davalar bu şahıslar aleyhine getirilmiş ancak sanık 1 müstenif dahil, aleyhlerine g-etirilen ilk iki davadan beraat etmişlerdir. Bu istinafta tabiatı ile bu konu üzerinde durmak gerekmemektedir.

Tanık 1'in şahadetine göre uzun seneler Başmukayyitlik yapmıştır ve tereke istidalarında takip edilecek formalitenin ne olduğu hususunda bir nev-i bilirkişi durumundadır. Bu şahide göre, tereke istidalarında esas alınması gereken husus, ölen kişinin öldüğü tarihteki ikamet yeridir. 59/80 sayılı tereke istidasını Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dosyaladıkları tarihte aldıkları bilgiye göre ölenin kesin ik-ametgâhının Kuzey İrlanda olduğunu, bilahare Mr. Kingston'dan yemin tahtında aldıkları bilgi ışığında bu şahsın kesin ikametgahının Girne olduğunu öğrenmeleri üzerine Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dosyalanan tereke istidasını geri çekerek 41/80 sayı1ı istidayı- Girne'de dosyaladıklarını şahadetinde söylemektedir. Yine bu şahide göre tereke istidalarında ölen bir kişinin öldüğü tarih
tereke istidasını geri çekerek 41/80 sayılı istidayı Girne'de dosyaladıklarını şahadetinde söylemektedir. Yine bu şahide göre t-ereke istidalarında ölen bir kişinin öldüğü tarih, yer ve ölüm tarihindeki ikametgâhının tereke istidasında bildirilmesi şarttır. Ancak tereke maksatları bakımından esas alınan ölen kişinin ikamet yeridir.

İstinafta müstenifi temsilen bulunan müdafaa avuk-atının esas itibarı ile üzerinde durduğu hususlar şunlardır: Fasıl 154 madde 117 altında getirilen bir ithamın isbat edilebilmesi için Fasıl 154 madde 110 altındaki unsurların (perjury) isbat edilmesi gerekir. Müdafaa avukatı bu unsurların ana hatları ile,- bir sanığın mahkûm edilmesi için, sahte bir beyanın yapılmış olması, sanığın bunu bilmesi, mens reanın mevcut olması ve kötü niyetle yapılmış olması ve mahkeme önündeki işlemde etkili olması (material) gerektiğini iddia etmiştir. Müdafaa avukatı yaptığı i-ddiada Emare No.2 olarak ibraz edilen ve müstenif tarafından imzalanan yemin varakasının kötü niyetle yapılmadığını, bilâkis 1 ve 2. davalardan beraat ederken sanığın kötü niyetinin olmadığını ve Mahkemenin bu hususta bulgusu olduğunu ileri sürerek notları-n mavi 19 ve 22. sayfalarına atıfta bulunmuştur. Müdafaa avukatının esas itibarı ile üzerinde durduğu mens rea hususunun İddia Makamı tarafından isbat edilmediği ve İlk Mahkemenin müstenifin aleyhindeki 3. dava unsurlarını yanlış tefsir ederek kendisini ma-hkûm ettiğini, ayrıca tüm olgular göz önünde bulundurulduğunda bu davadan sanığı mahkûm edecek yeterli bir şahadetin bulunmadığına değinmiştir. Yine müdafaa avukatı, ölen bir kişi için yapılan tereke istidasında o kişinin ikamet yerinin esas alınması gerek-mekle beraber öldüğü tarih ve yerin tereke istidaları bakımından etken (material) olduğunu beyan etmiş, ancak istinafın belirli safhasında, bu beyanın aksine, ölüm yer ve tarihinin değil de yemin varakasının etken olduğunu iddia ederek başlangıçta yaptığı -beyanı bir bakıma geri çekmiştir.

İddia Makamı ise müstenifin mahkûm edildiği Fasıl 154 madde 117'nin madde 110 ile bağlantılı olduğuna değinerek sanığın suçlu bulunması için müdafaa avukatının ileri sürdüğü unsurların mevcut olması gerektiğini kabul etme-kle beraber böyle bir ithamın isbat edilmesi için kötü niyetin isbat edilmesi gerekmediği, bilerek yapmış olduğunun isbatı, yapılan beyanın mahkeme önündeki işlemlere etken olduğunun isbat edilmesinin kâfi olduğuna değinmiştir ki sanığın mahkûm edilmesi iç-in isbat edilmesi ve göz önünde tutulması gereken kriterlerden bu noktada müdafaa avukatından ayrılmaktadır.

İlk mahkeme sanığı 3. davadan suçlu bulurken kararında şu gerekçelere yer vermektedîr:

"Evrak tetkikinden Emare III evrağın 16.4.1980'de düzenlen-diği görülmektedir. Bu durumda Sanık 1 gerek 59/80 sayılı istidada gerekse 41/80 sayılı istidada yemin yaparken bu evrağın tasarrufunda olduğu kanaatindeyim çünkü kendi açık ifadesinde de böyle bir belgeyi tedarik etiğini söylemektedir. Müteveffanın öldüğü- zaman ikametinin kesin olarak nerede olduğu hususunda huzurumda yeterli şahadet mevcut değildir. Tahkikat memuru yaptığı tahkikatla müteveffanın Girne'de ikamet ettiğini tesbit ettiği halde hangi tarihte ikamet ettiğini tesbit edemediğini ifade etmiştir.
-
Emare III olarak ibraz olunan belgede ise müteveffanın usual adresi Singleton Hospital, Shetty, Swansea olarak görülmektedir. Bu durumda bu evrak sanık 1'in elinde olduğuna göre müteveffanın öldüğü tarihte ikametgâhının Girne'de olduğu hususundaki yemin v-arakasında belirtilen hususun doğru olmadığına kanaat getirmiş bulunmaktayım."

Görülüyor ki vefat eden kişinin, öldüğü zaman nerede ikamet ettiği kesin olarak tesbit edilmediği hususunda ilk Mahkeme tereddüde düşmüş olmakla beraber müteakip paragrafta bu -hususta kesin bir bulgu yapmıştır. Kanaatimce bu hususta kesin bir bulgu yapılması, verilen şahadet ışığında sıhhatli değildir. Müstenifin konu yemin varakasının 5. paagrafında yer alan ve müteveffanın öldüğü zaman kesin ikametgâhının Girne olduğu hususund-aki beyanının bu nedenle yanlış olduğu açıklıkla söylenemez. Mevcut olan şüphenin sanık lehine alınması gerekir. Bu durumda geriye müstenifin, vefat eden kişinin, vefat tarihi ve yeri hakkında yaptığı beyan kalmaktadır.

Bu istinafta esas itibarı ile üzer-inde durulması ve incelenmesi gereken husus başlıca 2'dir.

Fasıl 154 madde 117 altında itham edilen bir sanığın mahkûm olabilmesi için gerekli kriterlerin ne olduğu;

2) İstinaf konusu edilen kriterler ışığında suç unsurlarının ispat -edilip edilemediğidir.

Müstenifin suçlu bulunduğu Fasıl 154 madde 117'ye bakıldığında, bu madde Fasıl 154 madde 110 altında tarifi yapılan, Mahkemede yalan şahadet verme (perjuy) suçu ile sıkı sıkıya bağlıdır ve ana hatları ile aynı kriterler aanmaktadır-.

Fasıl 154 madde 117 ve 110'un ilgili kısımları şöyledir:

"117. Any person who swears falsely or makes a false affirmation or declaration before any person authorized to addminister an oath or take a declaration under such circumstances that the false- sewaring o declaration if committed in a judicial proceeding would have amounted o perjury, is quilty of a misdemeanour."
"110. (1) Any person who in any judicial proceeding or for the purpose of instituting any judicial proceeding knowingly gives false- testimony touching any matter which is material to any question then depending in that proceeding or intended to be raised in that proceeding, is guilty of the misdemeanour termed perjury.............."

-Bu durumda bir sanığın madde 117 altında suçlu bulunması için İddia Makamı tarafından isbat edilmesi gereken kriterler şu şekilde özetlenebilir:-

Sanığın yemin almağa yetkili bir şahıs önünde yemin etmesi veya beyanda bulunması;
Böyle bir yemin veya beya-nın mahkeme işlemlerinde kullanılması;

Böyle bir yemin veya beyanın yalan olması;

Böyle bir beyanın mahkeme işlemlerinde etken (material) olması;

Sanığın böyle bir beyanın yalan olduğunu bilerek yapmış olması.

Önümüzdeki istinafta; yukarıda özetlenen i-lk 3 kriterin mevcut olduğu şahadetle tesbit edildiği gibi İstiaf Mahkemesi önünde de, mevcut olduğu görüşünden hareketle üzerinde durulmamıştır.

Yukarıda (d) paragrafında belirtilen kritere gelince; bir yemin veya beyanın Mahkeme işlemlerinde etken sayıl-abilmesi için böyle bir yemin veya beyanın Mahkeme önünde karara bağlanması gereken konulara münhasır değildir. Karara bağlanacak konuyla ilgili olup hakimin veya işlemi yapan kişinin kararına tesir edecek yan (collateral) konular da etken (material) sayıl-ır.

Russell on Crime 11. baskı s.328 at 329'da şöyle denmektedir:

" Materiality
At common law it was held that the essence of perjury is its tendency to mislead a court in proceedings relative to a matter judicially before the court. Consequently-, the false evidence must be relevant to a question already raised, or to be raised, in the procoeding; for if it is wholly foreign from the purpose, or altogether immaterial, and neither in any way pertinent to the matter in question, nor tending to aggra-vate or to be raised, in the proceeding; for if it is wholly foreign from the purpose, or altogether immaterial, and neither in any way pertinent to the matter in question, nor tending to aggravate or extenuate the damages, nor likely to induce the jury to- give the readier credit to the substantial part of the evidence, it cannot amount to perjury, bcause it is wholly idle and insignificant;
...........................................................

Materiality is not limited to direct relevance to the i-ssues raised or to be raised, in the proceeding for the determination of the tribunal, or to the principal judgement to be given. Thus, perjury may be assigned on evidence given to enable a judge to decide whether a document is admissible,........."

Yine -R.v. Altaas (1.884) I Cox 17'de hakim Maule bu hususta şöyle demiştir:

"I think that the ultimate question to be decided is one thing and yet that a material question may be
raised upon a matter collateral to the question. I do not at all think that I can- confine the law of perjury by making that only perjury which is material to the only question to bo tried, otherwise persons might perjure themselves with impunity."


Teyid edici aynı meyanda görüşler R.v. Phill Phillports (1851) 2 Den. 302, R. v. Mullan-y (1865) L and C.593 ve daha birçok daha yeni davalarda benimsenip tekrarlanmıştır.

Bir tereke istidasında, müteveffanın ikamet yeri, hangi mahkemenin yetki alanına girdiğini tesbit etmek bakımından önemlidir. Önümüzdeki istinafta yukarıda değindiğim gibi- müteveffanın ikamet yeri hakkında kesin bir bulgu yapılması mevcut şahadet ışığında olası değildir veya en azından müstenif tarafından ileri sürülen beyanın yalan olduğu makul şüpheden ari olarak söylenemez. Adıgeçen şahsın Girne'de öldüğü hususuna gelinc-e; Emare III ölüm belgesi ışığında Girne'de vefat etmediği açıktır. Kanaatimce, Girne'de öldüğü hususunda Emare I yemin varakasında yer alan ve yalan olduğu tesbit edilen beyan, bu gibi istidalarda karar verilmesinde etken bir husustur. Ayrıca müteveffanın- ölüm yeri ve tarihinin tereke istidalarında belirtilmesi lüzumlu bilgilerdendir. Gör: Administration of Estate Rules 1955 r 21-Apendix A Form 6.

İlk Mahkeme, ölenin Girne'de de mukim olmadığı hususunda bulgu yaptıktan sonra bu konu üzerine eğilmemiş ve ö-lüm tarih ve yerinin etken olup olmadığı hususunda bir bulgu yapmamıştır. Kanaatimce bu, İlk Mahkemenin yapması gereken bir bulgu idi. Ancak önümüzdeki şahadet bakımından bu hususta bizim bir bulgu yapmamız zor değildir. Ayrıca bu hususta İlk Mahkemeden da-ha az avantajlı durumda da değiliz. Bu durumda İngiltere'de ölen Katheleen Mabel Farrar'ın Swansea'de öldüğü halde Girne'de öldüğü hususunda müstenifin doğru olmayan bir beyan yaptığı şahadetten açıkça görülmektedir. Bu beyanın tereke işlemleri açısından e-tken olduğuna kuşku yoktur.

Yukarıdaki kriterlerin (e) paragrafına gelince; sanığın suçlu bulunması için yalan olan bir beyanı bilerek yaptığının isbatı gerekir. Müstenif avukatı bilerek sözcüğü yanında sanığın kötü niyetinin de isbat edilmesi gerektiğine- değinmiş, ayrıca müstenif, aleyhindeki 1 ve 2. davadan beraat ettirilirken kötü niyetinin bulunmadığına dair İlk Mahkemenin bulgu yaptığına işaret etmiştir. Hemen şunu belirteyim ki konu edilen bulgu, Girne Muhtarından, adıgeçen kişinin Girne'de mukim old-uğu ve Girne'de öldüğüne dair alınan ve istidaya eklenen muhtar sertifikası için yapılan bir bulgudur. Önümüzde konu edilen yemin varakasındaki beyan hakkında İlk Mahkemenin böyle bir bulgusu yoktur. Aksine müstenifin, konu beyanı bilerek yaptığına dair İl-k Mahkemenin bulgusu vardır.

Bir sanığın yalan veya yanlış beyandan suçlu bulunması için (willfully) bilerek böyle bir beyanı yapmış olması ve isbat edilmesi gerekir. "Villfully" kelimesi birçok içtihat kararında "intentionally" kelimesi ile eş anlamda ka-bul edildiği gözükmektedir. Bak R.v.Rayan (1914) 24 Cox 135.
an (1914) 24 i:ox 1.35.

Perjury davasında aranan (mens rea) Criminal Law Glansille Williams II. baskı s.84, para 34'de "Offences requiring fraud or dishonesty" başlığı altında mütalâa edilmekte -ve şöyle denmektedir:

"Some statutes expressly require an intent to defraud or deceive, or one or others of these: e.g., in forgery and obtaining by false pretences. There is an intent to deceive within the meaning of a statute if the accused knew that hi-s statement was not true of if the made it recklessly, not believing that it was true. The same rule prevails in perjury. The requisite intont exists if the accused realises tahat faud or deception is the evitable consequence of what he does, even though h-e does not desire it. There need be no intent to derive personal benefit. In forgery, there may be an intent to deceive anyone who may take the instrument.
.............................................
.............................................
-
The question of intent to defraud is essentially subjective: it is a question of what the accused intended, though the intent may be inferred from behaviour. One need harly add that the accused need not have thought of his own conduct in terms of fraud, i-f he knows all the facts that carry the charge of craud."

Görülüyor ki bu gibi davalarda aranan niyet unsuru bilerek ve isteyerek kand-ırmak anlamında bir niyet unsurudur ve bunun isbat edilmesi gerekir. Ancak yine yukarıda alıntısı yarılan son paragrafta görülebileceği ve bizim Yüksek Mahkemenin birçok içtihat kararlarında vurgulandığı gibi niyet unsurunun isbatı bir olgu meselesidir ve -birçok ahvalde çevre Şahadetten veya sanığın tavrı hareketlerinden istihraç edilebilir.

Önümüzdeki meselede, müstenif 59/80 sayılı tereke istidasını Lefkoşa Kaza Mahkemsine dosyaladığında elinde Katheleen Mabel Ferrar'ın 22.12.1977 tarihinde İngiltere'de -Swansea Singleton Hastahanesinde öldüğüne dair Emare III olarak ibraz edilen ölüm belgesi mevcuttu. Bu istida ve istidaya ekli yamin varakası 23.5.1980 tarihinde tanzim
edilip dosylanmış ve 12.12.1980 tarihinde geri çekilmiştir. Aynı gün müstenif, Emare 1-1 olarak ibraz edilen 41/80 sayılı tereke istidasını ve bu istidaya ilişik yemin varakasını Girne Kaza Mahkesinde dosya1amış ve ilk istidadan farklı olarak, elinde Emare III ölüm sertifikası olduğu halde, bu yemin varkasının 4. paragrafında merhumenin Girn-e'de vefat ettiğine dair doğru olmayan bir beyanda bulunmuştur. Bu arada Emare II yani 41/80 sayılı tereke istidasındaki yemin varakasını dosyalamazdan önce Yukarı Girne Muhtarı ile temasa geçerek ölen kadının Girne'de öldüğüne dair doğru olmayan başka bir- muhtar setifikası tedarik etme yönüne gitmiştir. Bütün bu olgular ışığında İlk Mahkemenin müstenifin bu beyanı bilerek, diğer bir deyimle isteyerek yaptığına dair bulgu yapması hatalı değildir ve böyle bir bulguyu yapacak kâfi şahadet mevcuttu.

Netice -olarak Bidayet Mahkemesinin sanıı Fasıl 154 madde 117 altında suçlu bulacak kâfi şahadet mevcuttu. Bu nedenle istinafın reddolunması gerektiği görüşündeyim.

Niyazi F. Korkut: Bu istinafa ilişkin olgular sayın Yargıç N.Ergin Salâhi'nin hükmünde belirtildiğ-i cihetle aynı olguları yinelemeye gerek görmüyorum.

Bu istinafta karara bağlanması gereken husus Alt Mahkemece geçerli kabul edilen şahadetin sanığın mahkûm edildiği suçun unsurlarını içerip içermediğidir.

İstinaf eden sanık Fasıl 154 madde 117 altınd-a suçlu bulunarak mahkûm edilmiştir. Fasıl 154 madde 117 aynen şöyledir:

"117. Any person who swears falsely or makes a false affirmation or declaration before any person authorized to administer an oath or take a declaration under such circumstances tha-t the false seearing or declaration if committed in a judicial proceeding would have amounted to perjury, is guilty of a misdemeanour."

Bu maddeden görüleceği gibi bir kişinin bu madde altında mahkûm edilebilmesi için Fasıl 154 madde 110 altındaki suçun -unsurlarının var olması gerekir. Fasıl 154 madde 110 ise aynen şöyledir:

"110. (1) Any person who in any judicial proceeding or for the purpose of instituting and judicial proceeding knowingly gives false testimony touching any matter which is material -to any question then depending in that proceeding or intended to be raised in that proceeding, is guilty of the misdemeanour termed perjury."

Her iki maddeyi okuduktan sonra, kanımca, sanığın aleyhine getirilen davadan mahkûm edilebilmesi için İddia Makam-ının sanığın sahte yemin yaptığını, bu yemindeki sahteliğin konu dava ile ilgili (material) olduğunu, sanığın bu yemini bilerek yaptığını ve sanığın kötü niyetinin (intention) varolduğunu isbat etmesi gerekir. Alt Mahkeme tarafından şahadetleri doğru olara-k kabul edilen İddia Makamı tanığı 1 ve 4'ün şahadetleri incelendiğinde sanığın kötü niyeti olmadığı görülmektedir. Nitekim Alt Mahkeme 3'üncü dava ile bağlantılı olan sanıklar aleyhindeki 1 ve 2' nci davaları incelerken sanıkların hile yolu ile ve kandırm-ak maksadıyle sahte evrak düzenledikleri husıısunda herhangi bir şahadet mevcut olmadığına ilişkin bulgu yapmıştır. Buna ilâveten Alt Mahkemenin sanığın 3'üncü davaya konu yemini kötü niyetle yaptığına ilişkin bir bulgusu da yoktur. Mahkeme, konu yemin var-akasının yalan beyan içerip içermediğini incelerken sadece 59/80 sayılı istidadaki yemin varakası ile 41/80 sayılı istidadaki yemin varakası arasındaki tezatı dikkate aldı. İddia Makamı tanıkları bu yemin varakalarının doğruluğu ya da yalan beyan içerdikle-ri hususunda herhangi bir şahadet vermediler. Böyle bir hususun kanıtlanabilmesi için, kanımca, yalnız iki yemin varakasını karşılaştırarak aralarındaki tezatı saptamak yeterli değildir. İlâveten Girne Kaza Mahkemesine konu istidaya bakmaya yetki veren müt-eveffiyenin Girne'de ikameti hususunda Girne'de mukim olmadığına ilişkin bulguyu yaparken de Alt Mahkeme yanılgıya düşmüştür. Müteveffiyenin Girne ya da İngiltere'de ölmesi ise Mahkemenîn yetkisi bakımından hiç önemli değildir. Nitekim bu hususlarda uzman -olan İddia Makamı tanığı No.l Hasan S. Olgunsoy yetki bakımından önemli hususun ölüm tarihindeki ikâmet yeri olduğunu açıklıkla belirtmiştir.

Girne Kaza Mahkemesi Mukayyidi İddia Makamı tanığı No.4 Mehmet Şefik Ormancıoğlu da şahadetinde aynı hususu vurgu-layarak müteveffiyenin İngiltere'de öldüğü belirtilse idi yine istenen emri verebileceğini beyan etmiştir. Alt Mahkeme müteveffiyenin öldüğü zaman ikâmetinin kesin olarak nerde olduğu hususunda yeterli şahadet mevcut olmadığına ilişkin bulgu yaptıktan sonr-a bu bulguya karşın sanığın müteveffiyenin öldüğü zamanki ikâmeti hakkında bilerek doğru söylemediği hususundaki bulgusu şahadetle desteklenmeyip hatalıdır. Müteveffiyenin ölüm tarihinde ikâmetinin kesin olarak nerde olduğuna ilişkin şahadet olmadığı kanıs-ına vardıktan sonra böyle bir bulgu yapmaması gerekirdi. Alt Mahkemenin bu bulgusu hatalı olduğuna göre de sanık aleyhine getirilen davanın bir unsuru daha kanıtlanmamış olur. Buna ilâveten herhangi bir hususun yargısal bir işlemle ilgili olup olmadığı hus-usu yargıç tarafından karara bağlanması gereken yasal bir husustur. (Bu hususta gör: Archbold 36'ncı baskı, sayfa 1278, para 3505.) Bu bakımdan Alt Mahkemenin sanığın yaptığı iddia edilen yemin varakasındaki yalanın Mahkeme önündeki mesele ile ilgili bir h-usus (material) olup olmadığına ilişkin bir bulgu yapması gerekirdi. Alt Mahkemenin hükmünde bu hususta da herhangi bir bulgu yoktur.

Alt Mahkemenin bulgu yapmaması halinde Yüksek Mahkeme mevcut olgulara göre bu hususta gerekli bulgu yapabilir. İddia Mak-amı tanığı No.l ve 4'ün şahadetine göre müteveffiyenin Girne ya da İngiltere'de ölmesi istenen emrin verilmesinde farklı bir durum yaratmayıp İngiltere'de öldüğü söylense bile yine istenen emir verilebileceğine göre müteveffiyenin Girne'de öldüğüne ilişki-n yapılan yemin
Mahkeme önündeki işlemi etkileyecek bir husus olamaz.

Bütün bu nedenlerle Alt Mahkemenin sanık hakkında vermiş olduğu mahkûmiyet kararının hatalı olduğu ve verilen mahkûmiyet kararının iptal edilerek sanığın 3'üncü davadan beraat ettirilme-si gerektiği görüşündeyim.

Aziz Altay: Sayın Yargıç N. Ergin Salâhi'nin hükmünde belirttdği görüşlere ve vardığı sonuca katılırım.

N. Ergin Salâhi: Sonuç olarak istinaf, oy çokluğu ile, reddolunur.


(Ergin Salâhi) (Niyazi F. Korkut) (Aziz -Altay)
Yargıç Yargıç Yargıç

8 Kasım 1982
























Full & Egal Universal Law Academy