Yargıtay Ceza Dairesi Numara 11/1983 Dava No 5/1983 Karar Tarihi 01.06.1983
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 11/1983 Dava No 5/1983 Karar Tarihi 01.06.1983
Numara: 11/1983
Dava No: 5/1983
Taraflar: Yücel Hafızoğlu ile Başsavcılık arasında
Konu: Dikkatsiz sürüş -
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 01.06.1983

-D.5/83 Yargıtay/Ceza 11/83
(Dava No. 2625/82; Girne)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: Şakir Sıd-kı İlkay, Başkan, Salih S. Dayıoğlu, N.Ergin Salâhi.

İstinaf eden: Yücel Hafızoğlu, Boğaz. (Sanık)
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Menteş Aziz.
Aleyhine- istinaf edilen namına: Altan Erdağ.


Dikkatsiz sürüş - Sanığın viraja girerken süratini azaltmaması - Yolu geçmeye teşebbüs eden araba sürücüsünün muhtemel dikkatsizliğine karşı tedbir almayıp kazaya neden olması - Çoğunluk kararının, suçun şüpheden ari -bir şekilde kanıtlanamadığı görüşü


OLAY: Sanık, Lefkoşa-Girne anayolu üzerinde arabası ile seyrederken, yolun karşı tarafına geçmeye çalışan araca çarptı.
Sanık aleyhine, gereken azami dikkat ve ihtimamı göstermeksizin araç kullandığı gerekçesi ile da-va getirildi.
İlk Mahkeme İddia makamının şahitlerine inandı ve Sanığı, viraja girerken süratini azaltmamak ve yolun karşı şeridine geçmekten dikkat- siz bularak mahkûm etti. Sanık sunulan şahadetin mahkûmiyet için yeterli olmadığını ileri sürerek istin-af etti.

SONUÇ: Yüksek Mahkeme çoğunluk kararında, Sanığın viraja girerken süratini azaltmadığı konusunda İlk Mahkemenin bulgusunu destekleyen şahadet bulunmadığını belirtti. İbraz edilen şahadet, hazırlanan kroki ve sanığın polise vermiş olduğu ifade bir- bütün olarak değerlendirldiğinde İddia Makamının suçu, şüpheden ari bir şekilde kanıtlayamadığı kanısına varan çoğunluk kararı, istinafı kabul ederek sanığı beraat ettirdi. Azınlık kararı ise, Sanığın yolu geçmek üzere olan aracı uzun bir mesafeden görmes-i, bu aracın muhtemel dikkatsizliğine karşı tedbir alması ve arabasını kaza yapmadan durdurabilecek süratte sürmesi gerektiğini belirtti. Bu nedenlerle azınlık kararı mahkûmiyet kararının onaylanmasına taraftar oldu.

Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:-
1- London Passenger Transport Board v. Upson and Another (1949) 1 All E.R. p.60 at 70.
2- Berril v. R.H.E. (1952) 2 Lloyd's Rep. s.490.
____________________

H Ü K Ü M

Şakir Sıdkı İlkay, Başkan: Bu istinafta ilk hükmü Sayın Yargıç Salih S. Dayıo-ğlu verecektir.

Salih S. Dayıoğlu: Sanık, (istinaf eden), bütün ilgili zamanlarda AJ 484 plâkalı motorlu aracın sürücüsü idi. 29.8.1982 tarihinde Lefkoşa - Girne anayolunun 9-10. milleri arasında sözü edilen arabası ile seyrederken yolun karşı tarafına ge-çmeye çalışan J 903 plâkalı araca çarpması sonucu bir kaza olmuştur. Yapılan tahkikat sonucu sanığın aleyhine, gereken azami dikkat ve ihtimamı göstermek- sizin araç kullandığı davası getirilmiştir. 1.2.1983 tarihinde yapılan duruşmada sanık, aleyhine geti-rilen davadan suçlu bulunmuş ve 6000TL para cezasına çarptı- rılmıştır. Sanık bu hükümden istinaf etmiş bulunmaktadır. Dosyalanan istinaf ihbarnamesi 5 sebep içermekle beraber bunları bir başlık altında toplamak mümkündür. Şöyle ki:

İlk Mahkeme önüne ibr-az edilen şahadet, sanığın aleyhine getirilen davdan onun mahkûm edilmesine yeterli değildir.

Mahkeme önüne İddia Makamınca serdedilen gerçekler özetle şöyledir:

İlk Mahkemenin şahadetini doğru olarak kabul ettiği İddia Makamı şahidi müştekinin şahadet-ine göre 29.8.1982 tarihinde akşam üzeri saat 8.30 sularında Lefkoşa - Girne anayolunun 9-10. millerinde aynı istikamete doğru yolun sağ tarafında bulunan Yaylâ Bara girmek için yolun sol tarafındaki bankette durdu, farları yanık ve sağa döneceğini işart e-den trafikatörü çalışır vaziyette idi. Müştekinin iddiasına göre müşteki karşı tarafa geçmek üzere hareket etmezden hemen önce arkaya baktı, fakat arkadan hernagi birsinin gelemdiğini gördü. Bunun üzerine hareket eden müşteki, hareket etmesi ile beraber ar-kasından fren sesi işitti ve hemen arkasından da sanığın kullanmakta olduğu AJ 484 plâkalı araç, yolun yarısını hemen hemen geçmek üzere olan kendi arabasının ön sağ kapısına çarptı.

Sanık İlk Mahkemede sanık kutusundan yeminsiz şahadet verdi. Sanığın Po-lise vermiş olduğu ifadede ise kaza mahalline yaklaşırken müştekinin arabasını bankette durur vaziyette gördüğünü, farlarının yanmakta olduğunu, kendisinden hemen önce iki arabanın durmakta olan arabayı sağlayıp geçtiğini, bunun üerine kendisinin de aynı ş-ekilde hareket ederek kendi şeridini bırakıp diğer şeride geçtiğini, tam bu sırada müştekinin yolun içerisine hızla girdiğini bunu görür görmez fren yaptığını, fakat kazayı önlemesinin imkânsız olduğunu söyleyerek kazanın oluşumunda kendisinin herhangi bir- suçu olmadığını iddia etti.

Davayı dinleyen İlk Mahkeme İddia Makamının şahitlerine inandı ve sanığın dikkatsiz ve ihmalkârane sürüşünden ötürü onu mahkûm etti. İlk Mah- kemenin sanığa atfettiği dikkatsiz ve ihmalkârane sürüş hareketleri; viraja girerke-n süratini azaltmamak, virajı açık alarak dönmesi sonucu yolun karşı şeridine geçmek, hareket halinde olan müştekinin aracını daha önceden fark etmeyerek sola direksiyon kırmamaktır.

Önce, İlk Mahkemenin sanığın dikkatsizlik unsuru olarak dikkate aldığı -"viraja girerken süratini azaltmama" hususunu ele almayı uygun gördüm. Şahadetin herhangi bir yerinde bu virajın ne tip bir viraj olduğu hususunda herhangi bir şahadet yoktur. Keza bu viraja makul bir sürücünün salimen girebilmesi için herhangi süratte sey-retmesi gerektiği hususunda da yine herhangi bir şahadet yoktur. Bu durumda ve viraj üzerinde de herhangi bir şahadet yokluğunda, viraja girerken süratini azaltmama bir dikkatsizlik unsuru olamaz.

Virajı açık alarak dönmesi sonucu aracının büyük bir kısm-ının karşı şeride geçmesi ile sanığın dikkatsiz davrandığı kanımca hatalı bir bulgudur. Çünkü bu hususta iddia makamı tarafından bu doğrultuda herhangi bir şahadet mevcut değildir.

Geriye hareket halinde bulunan müştekiyi, sanığın zamanında görmemesi hus-usu kalır. Bu husus da, daha evvel değinildiği gibi, müdafaanın savunması sanığın müştekinin arabsının hareket ettiğini ona çok yaklaştığında ve artık iş işten geçtikten sonra gördüğü noktasında toplanmaktadır.

Müşteknin niyeti sağa dönmek olduğuna göre -normal olarak yolun ortasını almayıp tam aksine yolun solunda bulunan banket üzerinde durmasını doğrusu anlayamadım. Normal ve makul bir sürücüden bu durumda beklenen davranış sağ trafikatörünü yakıp yolun ortasını almak ve uygun ve müsait bir zamanda yolu-n sağ tarafına geçmek olacaktı. Yolun sol tarafında bulunan bankette bulunması ve sanıktan hemen önce iki arabanın onu sağlayarak geçmesi, sanığın da aynı şekilde davranarak durur vaziyette olan müştekiyi sağlayarak yolun diğer şeridine geçmesi, kanımca ha-talı değildir.

İddia Makamı tarafından ibraz edilen tüm şahadet bu meselede hazırlanan kroki ve sanığın polise vermiş olduğu ifade bir bütün olarak değerlen- dirldiğinde sanık aleyhine getirilen ithamın şüpheden ari bir şekilde kanıtlandığı söylenemez. B-u durumda şüphenin menfaatını sanık leyhinde kullanarak aleyhine getirilen davadan beraat ettirilmesi gerekirdi. İlk Mahkeme böyle bir sonuca varmamakla hata ettiği inancındayım.

Sonuç olarak istinafın kabul edilerek sanığın beraat ettirilmesi ve aleyhin-de hükmolunan 6000TL para cezasının da iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim.

Şakir Sıdkı İlkay, Başkan: Olgular Sayın Yargıç Salih S. Dayoğlu'nun hükmünde belirtildiği cihetle ben bunlara ayrıca değinmeyeceğim. Ancak şunu da ilâve etmek yerinde olur ki k-azadan hemen sonra olan yerine giden tahkikat memuru orada bazı fren izleri müşahade etmiş ve bunları hazırladığı kroki üzerinde göstermiştir. Bu krokinin sanığın gaybubetinde hazırlanmış olunma- sından yakınılmıştır. Kazanın tahkikatını yapıp krokiyi hazı-rlayan ve Kaza Mahkemesinin tarafsız olarak kabul ettiği ve kendisine inandığı polis memurunun mahkeme önününde söyledikleri tekzip edilmiş değildir. Tahkikat memuru kaza yerine gittiğinde sanık yaralanan ninesini hastahaneye götürmek üzere oradan ayrılmış-tı. Ancak kazada yer alan arabalar kazadan hemen sonra işgal ettikleri yerlerde duruyorlardı. Şahit orada gereken ölçüleri alarak Mahkemeye emare olarak ibraz edilen krokiyi hazırladı. Bu krokinin üzerinde orada müşahade ettiği fren izlerini de gösterdi. S-anığın orada bulunmaması sözü edilen krokinin emare olarak ibrazına, kanımca, bir engel teşkil etmemektedir. Tabiidir ki ibraz edilen böyle bir emareyi, tüm ahval ve şerait altında, değerlendirmek mahkemenin görevidir.

Tahkikat memuru tarafından kaza yer-inde müşahade edilen ve kroki üzerinde de gösterilen fren izlerinin sanığın arabasına ait olduğuna dair Kaza Mahkemesinin bulgu yapmasından da yakınılmıştır. Kaza Mahkemesinin bu bulgusu tahkikat memurunun şahadetine dayanmaktadır. Bu şahit olay yerinde mü-şahade ettiği fren izlerinin taze olduğunu, aralarındaki mesafenin sanığın aracının iki tekerleği arasındaki mesafeye uyduğunu ve izlerin sanığın aracına ait olduğunu hem esas sorgusunda hem de istintakında açıkça söylemiştir ve bunu tekzip edici başka şah-adet de Mahkeme huzurunda mevcut değildir. Sanık dahi Mahkemeye yaptığı yeminsiz ifadesinde konu izlerin kendi aracına ait olmadığını söylememiştir. Kanımca Kaza mahkemesinin bu husustaki bulgusu şahadetle desteklenmekte olup hatalı değildir.

Bu meselede- incelenip karara bağlanması gerken husus J 903 plâkalı arabanın sürücüsünün kabahatlı olup olmadığı değil de müstenif sanığın mevcut şahadet ışığında itham edildiği suçtan kabahatli olup olmadığıdır.

Şahadete göre bankette dururken J 903 plâkalı arabanı-n ışıkları yanıyordu. Nitekim sanık da mahkemeye yaptığı yeminsiz ifadesinde bu aracı bankette durur vaziyette gördüğünde farlarının yanmakta olduğunu söylemiştir. Tahkikat memuruna göre de kaza yerinden Lefkoşa'ya doğru görüş mesafesi 250 ayaktı. Bu duru-mda sanığın durur vaziyette olmakla beraber farları yanmakta olan arabayı epeyce uzaktan görmüş olması gerekirdi. Yine tahkikat memurunun şahadetine göre kaza yerinde sanığın arabasının sol tekerleklerinin bıraktığı izler 82 ayak, sağ tekerleklerinin bırak-tığı izler ise 66 ayak uzunlukta idi. Demek ki sanık en azından 82 ayaklık bir mesafeden fren yapmıştır. Tabiidir ki fren yapmazdan önce bir süre de düşünmüş olmalıdır. Bu durumda sanığın J 903 plâkalı arabanın Yaylâ Bara doğru hareket ettiğini 82 ayaktan -daha uzun bir mesafeden görmüş olması gerekir.

Yukarıda belirtilen gerçekler ışığında sanığın arabasını dikkatsizce sürmüş olup olmadığının tezekkür edilmesi gerekir.

Yolları kullanan birçok sürücü ve yayanın dikkatsiz hareket ettiği tecrübe ile sabitt-ir. Bu nedenledir ki bir sürücünün diğer sürücülerin ve yayaların dikkatli davranacaklarını kabul ederek sürüş yapmağa hakkı yoktur. London Passenger Transport Board v. Upson and Another (1949), 1 All E.R. p.60 at 70 Lord Uthwatt şöyle demiştir:

"I desir-e only to register my dissent from the view expressed by Lord Greene, M.R. ( (1947) 2 All E.R. 512) that drivers are:
'.. entitled to drive on the assumption that other users of the road, whether drivers or pedestriains, would behave with reasonable care -......'
It is common experience that many do not. A driver is not, of course, bound to anticipate folly in all its forms, but he is not, in my opinion, entitled to put out of consideration the teachings of experience as to the form those follies commonly- take."

Berrill v. R.H.E. (1952) 2 Lloyd's Rep. 490'da da Slade J. şöyle demiştir:


"You are not bound t0 foresee every extremity of folly which occurs on the road. Equally, you are certainly not entitled to drive on the footing that other users of the- road, either drivers or pedestrians, will exercise reasonable care. You are bound to anticipate any act which is reasonably foreseeable, that is to say, anything which the experience of road users teaches them that people do, albeit negligently."


Bu me-selede sanık J 903 plâkalı aracı dururken, daha önce de belirtildiği gibi, epeyce uzun bir mesafeden görmüş olmalı idi. Bu araç dururken farları yanmakta olduğuna göre de sürücüsünün dikkatsizce yola çıkabileceğini göz önünde bulundurması ve bu ihtimale ka-rşı tedbirli davranması gerekirdi. Halbuki sanık J 903 plâkalı arabanın Yayla Bara girmek üzere yolu kestiğini 82 ayaktan daha uzun bir mesafeden gördüğü halde arabasını kaza yapmadan durdurama- mıştır. Bu durumda sanık diğer arabanın sürücüsünün muhtemel -dikkatsizliğine karşı tedbir almayıp arabasını kaza yapmadan durabilecek bir süratle sürmemekle ihmalkâr davranmıştır.

Kaza Mahkemesinin sanığın dikkatsizliğinin ne olduğu hususundaki bulgularının hatalı olduğu savunulmuştur. Bu sav ile hemfikirim ancak -yukarıda söylenenlerden de anlaşılacağı gibi sanık arabasını dikkatsizce sürmüştür ve Kaza Mahkemesinin mahkûmiyet kararı, yanlış gerekçeye dayanmış olmakla beraber, hatalı değildir.

Sonuç olarak İlk Mahkemenin mahkûmiyet kararına müdahale edilmemesi ve -istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.


N Ergin Salâhi: Sayın Yargıç Salih S. Dayıoğlu'nun belirttiği görüşler ve vardığı sonuçla hemfikirim.


Şakir Sıdkı İlkay, Başkan: Sonuç olarak istinaf, oyçokluğu ile, kabul edilir ve sanık aleyhindeki mahkû-miyet kararı ve ceza emri iptal edilerek sanığın beraatına karar verilir.


(Şakir Sıdkı İlkay) (Salih S. Dayoğlu) (N.Ergin Salâhi)
Başkan Yargıç - Yargıç

1 Haziran 1983



Full & Egal Universal Law Academy