Yargıtay Ceza Dairesi Numara 11-62/2013 Dava No 13/2015 Karar Tarihi 20.10.2015
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 11-62/2013 Dava No 13/2015 Karar Tarihi 20.10.2015
Numara: 11-62/2013
Dava No: 13/2015
Taraflar: Mehmet Çaka ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Mahkumiyet ve Ceza aleyhine istinaf - İrza geçme suçu - Irza geçme suçlarında ceza takdiri - Gönüllü ifade - İfadenin gönüllü olduğu hususunda ispat külfeti - Yagıç Kaideleri - Teyit edici şahadet - Teyit edici şahadtin Sanığı esaslı bir şekilde suça bağlaması gereği - Cezalandırma prensipleri - Kamu menfaati
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 20.10.2015

- D. 13/2015 Birleştirilmiş
Yargıtay Ceza No: 11-62/2013
(Girne Ağır Ceza No: 4259/2012)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.


Mahke-me Heyeti: Hüseyin Besimoğlu,Emine Dizdarlı,Gülden Çiftçioğlu.

Yargıtay Ceza No: 11/2013
(Girne Ağır Ceza Dava No: 4259/2012)

İstinaf eden: Mehmet Çaka, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa.
- (Sanık)

-ile-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa.
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz.
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.

Y-argıtay Ceza No: 62/2013
(Girne Ağır Ceza Dava No: 4259/2012)

İstinaf eden: Mehmet Çaka, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa.
(Sanık)
-ile-

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa.
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d -a.
İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz.
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.


Girne Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Bahar Saner, Kıdemli Yargıç Nüvit Gazi ve Yargıç Musa Avcıoğlu'nun 4259/2012 sayılı davada 18.1.2013 ve 8.5.2013- tarihlerinde verdiği kararlara karşı, Sanık tarafından yapılan istinaflardır.


.....................



K A R A R

Hüseyin Besimoğlu : Bu istinafta, Mahkemenin kararını, Sayın Yargıç Gülden Çiftçioğlu okuyacaktır.

Gülden Çiftçioğlu: H-uzurumuzdaki 11/2013 ve 62/2013 sayılı İstinaflar birleştirilerek dinlenmiştir.

11/2013 sayılı İstinaf, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin 18.1.2013 tarihli ara kararına karşı Sanık tarafından yapılmıştır.

62/2013 sayılı İstinaf ise, Girne Ağır Ceza Mahkemesin-in 8.5.2013 tarihli kararına karşı, Sanık tarafından hem mahkumiyet hem de ceza aleyhine yapılmıştır.




Sanık aleyhine İddia Makamı tarafından aşağıda tafsilatı verilen davalar getirilmiştir:

Dava; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 144. ve 145. maddelerine ay-kırı olarak 27/4/2012 tarihinde Ozanköy'de, Küçük Kuyu Sokak'ta bulunan 31 No.lu ikametgahın yatak odası içerisinde, Meryl Anne Fletwood isimli bayanın rızası olmaksızın mezkûr şahsın ırzına geçmek;

Dava; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 282. ve 283. maddelerine- aykırı olarak birinci davada zikrolunan aynı tarih ve mahalde Meryl Anne Fletwood'tan 600TL nakit parayı sirkat etmek ve sirkattan önce de mezkûr parayı elde etmek için mezkûr şahsa karşı fiili şiddet kullanmak;

Dava; Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 29. ve 292-(a) maddelerine aykırı olarak birinci davada zikrolunan aynı tarih ve mahalde, Meryl Anne Fletwood'a ait ikametgahın güneye bakan kapalı durumdaki balkon kapısını hasar yapmaksızın açıp bir cürüm işlemek kastı ile girmek.

Sanık aleyhine getirilen davalard-an itham edildiğinde, aleyhindeki davaları kabul etmemiş ve meselenin duruşması yapılmıştır.

Yargılama sonucunda, Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi, Sanığı, aleyhine getirilen tüm davalardan mahkum etmiştir.
Sanık mahkum edildiği:
davadan 10 yıl;
davadan 6 yı-l;
davadan 4 yıl süre ile hapislik cezasına çarptırılarak, hapislik cezalarının birlikte çekilmesine karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ

Sanık Avukatı istinaftaki hitabında; 18.1.2013 tarihinde verilen ara karardan yapılan istinaf sebepleri ile 8.5.2-013 tarihli hükümden yapılan istinafın 5. sebebinin aynı olduğunu belirterek, istinaf sebeplerinin 62/2013 sayılı istinafta belirtilen şekilde olduğunu ifade ettiği cihetle, 11 - 62/2013 sayılı istinaflardaki istinaf sebepleri birleştirilerek aşağıdaki şe-kilde gruplandırılabilir.

Mahkumiyete ilişkin istinaf sebepleri, 5 başlık altında toplanabilir. Şöyle ki:

Alt Mahkeme, kararı okuduktan sonra, yerleşmiş genel prensipler uyarınca kararı Mukayyitliğe teslim etmeyip uhdesinde alıkoyarak, düzenlemeler, tash-ih, cümle düşüklükleri düzeltmeleri velhasıl Müdafaaca bilinmeyen şekillendirme yönüne gitmekle hata etmiştir.

Alt Mahkeme, gerek Sanığın olay mahallinde yaptığı iddia olunan sözlü beyanlarını gerekse Sanık tarafından yapıldığı iddia olunan Emare No.8 ifa-deyi, gönüllü ve Hakim Kaidelerine uygun kabul etmekle hata etmiştir. Her halükarda, Alt Mahkeme, gönüllü olduğu iddia olunan ifadeyi teste tabi tuttuğu zaman herhangi bir değer taşımadığı yönünde bulgu yapmamakla hata etmiştir. Ayrıca Alt Mahkeme, Sanık t-arafından yapılan yazılı ifade veya sözlü itirafların veya beyanların bir kısmına inanabileceği ve bir kısmına inanmayabileceği yönünde bulgu yapmakla hata etti.



Alt Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.9 Dr.Raif Hızal ile İddia Makamı Tanığı No.7 Dr.Sadık Ç-ağıner'in şahadetlerini, Müdafaa Tanıklarının şahadetine tercih etmekle hata etti.

Alt Mahkeme, huzurunda Sanığı mahkûm etmeye yeterli geçerli şahadet olmadan Sanığı mahkum etmekle hata etti.

Alt Mahkeme, Sanığın yeminli şahadetinin makul ve inanılır olm-adığı, Sanık tarafından yapılan iddia ve izahatların doğru olma ihtimali olmadığı yönünde bulgu yapmakla hata etti.

Cezanın fahişliğine ilişkin istinaf sebepleri ise tek başlık altında toplanabilir:
Alt Mahkeme tarafından takdir edilen hapislik cezaları -alenen fahiştir.

Sanık Avukatı istinaftaki hitabında, Ağır Ceza Mahkemesinin kararının okunmasından 8 gün sonra teslim edildiğinden yakınarak, Alt Mahkemenin kararı okunduğu tarihte Mukayyitliğe teslim etmeyip uhdesinde alıkoyarak, düzenlemeler, tashih v-eya cümle düşüklükleri düzeltmeleri velhasıl Müdafaaca bilinmeyen şekillendirme yönüne gitmekle hata ettiğini iddia etmiştir.

Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulu Yasası madde 113 (2)'ye göre; bir karar imzalandıktan sonra, yazı hatalarını düzeltme dışında,- kararı veren yargıç veya mahkeme tarafından değiştirilemez veya düzeltilemez.



Bununla birlikte, yapıldığı iddia olunan değişiklikler ile ilgili olarak huzurumuzda herhangi bir olgu veya şahadet mevcut değildir. Dolayısıyla 1. istinaf sebebinin daha faz-la irdelemeye gerek kalmaksızın reddedilmesi gerekir ve reddedilir.

Bu safhada, İstinaf Edenin 2.istinaf sebebi bağlamında, Alt Mahkemenin, Sanık tarafından yapıldığı iddia olunan Emare No.8 ifadeyi ve ayrıca Sanığa ait sözlü beyanları gönüllü olarak kabu-l etmekle hata edip etmediğini irdeleyelim.
Şöyle ki:

Genel prensip olarak, iddia makamı sanığa ait yazılı veya sözlü bir itirafın gönüllü olarak alındığını makul şüpheden ari bir şekilde ispat etmekle yükümlüdür. Sanığın itirafının gönüllü olmadığını ka-nıtlama yükümlülüğü yoktur.

İngiliz Hukukunda bu prensip ile ilgili kararların ana dayanağı İbrahim v. R.[1914) AC (599, 610) kararı olup, müteakiben R.v.Podola (1959) 3 All E.R. 418; R v.Sartori (1961) Crim. L.R s.397; R v. Cave (1963) Criminal L.R. s.-371; R v. Mc Lintock 1962 Crim. L.R s.549 kararları da bu prensibi yerleştirmeye çalışan kararlar olarak önem taşımaktadır.

Archbold 42.baskı para. 15- 23 s.1088'de "Other Confession an Related Topic" ana başlığı ve "a principle and burden of proof" al-t başlığı altında, Lord Summer'in, İbrahim v. R. 1914 A.C 599,609 kararında dediklerine atıfta bulunulmuştur.
Şöyle ki:

"It has long been established as a positive rule of English criminal law that no statement by an accused is admissible in evidence- against him unless it is shown by the


prosecution to have been a voluntary statement in the sense that it has not been obtained from him either by fear of prejudice or hope of advantage exercised or held out by a person in authority."


Yukarıda-n görüleceği üzere, İngiliz Hukukunda uzun süredir yerleşmiş olan pozitif kurallardan birisi, sanığın kendi aleyhine yaptığı bir beyanın, iddia makamı tarafından gönüllü bir beyan olduğu gösterilmedikçe geçerli şahadet olarak kabul edilmediğidir. Bu bağl-amda beyanın sanıktan zarar verileceği korkusu veya avantaj vaadi ile veya baskı altında elde edilmediği gösterilmelidir.

Öte taraftan bu prensip, Kıbrıs Hukukunda Demetriades v.The Queen (21 CLR s.180) kararından sonra leading case niteliğindeki R v.-Sfongaras 22 CLR(1957) s.113) kararında sorgulanarak yerleştirilmiştir. Aynı görüş daha sonra Ioannides v. The Republic (1968) 2 CLR s.169 kararında da kabul edilip, bu karardan başlayarak, Kokkinos v. The Police (1967) 2 CLR 217 ve The Police v.Khala (1-972) 2 JSC 96 kararlarında genişletilmiştir. Bu kararlarda özellikle, itiraf gönüllü olsa bile, itirafın şüpheli şartlarda elde edilmesi durumunda ifadenin reddedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Kokkinos v. The Police kararında (supra, s.220'de) şöyle- denmektedir:
"It is well established in our Courts, that a confession can only be admitted in evidence against the person making it, if is positively proved to the satisfaction of the court, that it was made freely and voluntarily. The reasons why th-is practice has developed into rule of law, so deep rooted in our legal system are obvious".


Yukarıdaki alıntıya göre, bir -itirafın, bu itirafı yapan kişi aleyhine kabulü, sadece, bu itirafın serbest iradeyle ve gönüllü olarak yapıldığının mahkemeyi tatmin edecek şekilde pozitif olarak ispatı halinde mümkündür.
Öte taraftan aynı kararda (supra, s.225), Avrupa İnsan Hakları S-özleşmesi'nin Kıbrıs İç Hukukunun bir parçası olduğuna değinilerek, polise yapılan bir beyanın her detayının incelenerek, konunun kötüye kullanılmadığının görülmesinin gerektiği, şüpheli beyanların reddedilmesinin hukuk devletinin korunması acısından elze-m olduğu vurgulanmaktadır (Ayrıca bkz: Criminal Procedure In Cyprus - Loizou - Pikis, s.142).

Mahkeme,- bir itirafın gönüllü ve serbest irade ile yapılıp yapılmadığı hususunu tezekkür ederken, diğer faktörler yanında, beyanı yapan şahsın polis gözetiminde ne kadar süre ile tutulduğu hususunu ve sanığın tabi olduğu sorgulanmanın boyutunu da göz önüne almalıd-ır (Ayrıca bkz: Regina v. Georghios Sfongaras supra s.119,120; Criminal Procedure In Cyprus - Loizou - Pikis s.142). Bu bağlamda itirafın, sanığın polis gözetiminde hatırı sayılır bir süre, diğer bir anlatımla, uzun bir süre tutuklu olması sonrasında yapıl-ıp yapılmadığına dikkat etmek gerekmektedir.
Yukarıda ifade edilenlerle ilgili olarak, Regina v. Georghios Sfongaras kararında (supra s.119-120) şöyle denmektedir:
"It is a duty of all Courts which are called upon to consider whether a confession was free- and voluntary to take into consideration, among other things, these to factors: How long had the person making the statement been kept in police custody and to what extent was he subjected to questioning. As was said by this court in Houssein Kizil v. R- 19 CLR 162 " we would like to invite the attention of all trial Courts in the Colony to these confessions by accused persons after being in custody for a considerable time."....


-Yukarıdakilere ilâveten, bir itiraf veya beyan, sorgulama tabiatlı tahkikatın sonucu elde edilmişse geçersizdir. Bunun nedeni de böyle bir sorgulamanın, kişinin kendi gönlü ile ifade vermesi ile uyumlu olmadığıdır (Ayrıca bkz: R v. Rustem Seid Aly, 11 CLR -s.50; Criminal Procedure In Cyprus - Loizou - Pikis, s.142).
Bir beyanın baskı, şiddet ve zulüm altında verilip verilmediğiyle ilgili karar verirken hangi olgulara dikkat edileceği hususunda; bu bağlamdaki sorgulamanın süresi, arka arkaya yapılan görüşm-eler, tutuklunun yaşı ve zanlının karakteri gibi göz önüne alınması gereken olgular hakkında Criminal Procedure In Cyprus, supra, s.142'de şöyle denmektedir:

"In determining whether a statement is the product of oppression, The Court must have regard to -the following facts: a) the period of questioning: b) succesive interview c) the age of the prisioner d) the character of suspect"

Gönüllü İfadeler / Gönüllü İtiraflar ve Hakim Kaideleri ile ilgili Yüksek Mahkemenin içtihatlarına göz attığımızda (Ayrıca- bkz:Ceza/İstinaf 9/1972; Ceza/İstinaf 5/74, Yargıtay/Ceza 52/1983 D.2/1984; Yargıtay/Ceza 21/1985 D.15/1987; Yargıtay/Ceza 3/1994 D.2/1994; Yargıtay/Ceza 30/06 D. 10/2008; Yargıtay/Ceza 19-20-22-23/2010 D.5/2011; Yargıtay/Ceza 68,69,70,71,72,73/2010 D.1/2-012) yukarıda atıfta bulunulan İngiliz ve Kıbrıs Hukukundaki içtihatların takip edildiği görülmektedir.

Nitekim 5/74 sayılı Ceza/İstinaf'ta Gönüllü İfadeler ve ayrıca Hakim Kaideleri ile ilgili şöyle denmiştir:

"Herhangi bir ifadenin şahadet olarak mahk-eme tarafından kabul edilmesi için, böyle bir ifadenin, ifadeyi veren şahıs tarafından gönüllü olarak, yetki sahibi herhangi bir şahıs tarafından herhangi bir yardım vaadi ( Promise of favour) yapılmadan veya böyle bir ifadenin verilmesini teşvik için ye-tki sahibi herhangi bir şahıs tarafından herhangi bir baskı veya korku kullanılmadan yapılması gerekir. Eğer ifadeyi veren şahsa böyle bir ifadeyi vermesi için yetki sahibi herhangi bir şahıs tarafından herhangi bir yardım vaadinde bulunulmuşsa veya bask-ı, korku kullanılmışsa, böyle bir ifade gönüllü olarak verilmiş sayılmaz ve şahadet olarak kabul edilmez. Hakim Kaidelerine uyulmadığı hallerde mahkemeler verilen ifadenin gönüllü olup olmadığı hususunu tezekkür ederken uyumsuzluğu ve tüm ahval ve şeria-tı nazari itibara alarak, verilen ifadenin gönüllü olmadığı kararına varabilir. Mamafih, mahkeme, Hakim Kaidelerine uyulmamakla beraber, verilen ifadenin gönüllü olduğuna, herhangi bir yardım vaadinde bulunulmadan veya herhangi bir korku ve baskı kullanılm-adan yapıldığına kanaat getirirse, ifadeyi şahadet olarak kabul edebilir. Başka bir deyimle verilen ifade sadece Hakim Kaidelerine uymamazlıktan dolayı mutlaka reddolunması gerekmez. Esas kriter, ifadenin gönüllü olması, herhangi
bir yardım vaadi yapılm-aması ve baskı ve korku kullanılmamasıdır. Hakim Kaidelerine uyulmaması halinde verilen ifadenin gönüllü olmadığı kanaatine varılabilir ve
bu husus mahkemenin salt yetkisi dahilindedir."



Özetle, bir itirafın gönüllü olarak alınmış bir itiraf olduğunu- kanıtlama yükümlülüğü, itirafı ibraz etmek isteyen iddia makamına aittir. İddia makamı itirafın gönüllü olarak alındığını makul şüpheden ari bir şekilde ispat etmekle yükümlüdür. Sanığın itirafının gönüllü olmadığını kanıtlama yükümlülüğü yoktur. Ancak s-anık, itirafın gönüllü verilmediği şüphesini yaratması halinde, mahkeme itirafın ibrazına izin vermeyebilir, böyle bir itirafı geçerli bir şahadet olarak kabul etmeyebilir.
Herhangi bir itirafın mahkeme tarafından kabul edilmesi için, böyle bir itiraf-ı alan şahıs tarafından herhangi bir yardım vaadi ile yapılmaması veya böyle bir itirafın verilmesini teşvik için yetki sahibi bir şahıs tarafından herhangi bir baskı, korku ve şiddet kullanılmadan yapılması gerekir. Eğer itirafı yapan şahsa itirafı ya-pması için herhangi bir şiddet, korku, baskı kullanılmışsa, böyle bir itiraf gönüllü olarak verilmiş sayılmaz ve şahadet olarak kabul edilemez.

Yukarıda belirtilenlere ilâveten, bir itiraf, Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 8.madde-si uyarınca, 1930 yılından beri, ancak 1964 yılından önce, İngiltere'de uygulanmakta olan Hakim Kaidelerine uygun olarak alınmalıdır.
Ancak verilen itiraf sadece Hakim Kaidelerine uyulmadan yapılsa dahi bu, itirafın reddini gerektirmez. Esas ölçüt, iti-rafın gönüllü olması,itirafın yardım vaadi yapılmadan, baskı ve korku kullanılmadan yapılmasıdır.Hakim Kaidelerine uyulmadan yapılan bir itirafı kabul etmek mahkemenin adli takdirindedir (Bkz:Yargıtay/Ceza 21/85 D.15/87;
Ceza/İstinaf 5/74).

Öte tara-ftan, Kıbrıs Hukukunda, Hakim Kaidelerine aykırılık nedeniyle itirafı reddetme hakkında ilgili yargıcın takdir hakkı olduğu hususundaki içtihatları irdelediğimizde, Kokinos (supra), Ioannides (supra) ve Michael Antoniou Petri v.The Police (1968) 2 CLR s.40- kararları yanında, Andreas AZİNAS and Another v. The Police (1981) CLR Part 2 (Criminal) (s.9 - s. 142) kararını da anımsamakta yarar mevcuttur.

Andreas AZİNAS kararında 1981 CLR (2) sayfa 60'da Hakim Kaidelerinin ihlâli ile ilgili şöyle denmektedir:
"-But in any event, with that weighty judicial pronouncement in mind, and assuming that in the present case there was
a violation of Judges Rules such violation does not automatically make a statement not admissible, but it
grants to the Court the discreti-onary power to decide
whether to accept or to dismiss the said statement".

Yukarıdaki alıntıya göre, Hakim Kaidelerinin ihlâ-li, otomatik olarak yapılan beyanı geçersiz kılmaz. Ancak mahkemeye konu beyanı kabul edip etmemede takdir yetkisi verir.

Hakim Kaideleri uygulama kuralları olup, bu kurallar ile güdülen başlıca amaç, ifade alınmasında polise yol göstermektir. Bu kur-alların ihlâli, itirafın reddini otomatik


olarak haklı kılacak anlamı taşımamakta, sadece, bu kurallara aykırı alınan itirafı reddetmek için mahkemeye bir takdir hakkı vermektedir (Bkz:R v. Voisin (1918) I K.B. s.531; Criminal Procedure in Cyprus,sup-ra,s.135).

Bu aşamada, yukarıdaki genel prensipler bağlamında, Alt Mahkemenin kararını değerlendirelim. Şöyle ki:

Alt Mahkeme huzurundaki meselenin Tahkikat Memuru İddia Makamı Tanığı No.1 Müfettiş/Muavini Eren Gözügüzel'in şahadetine göre, Sanık Gir-ne'de meydana gelen soygun ve ev açma meseleleri ile ilgili olarak, 3.7.2012 tarihinde tutuklanmıştır. Bu olgu ihtilafsızdır.

M/Mv Eren Gözügüzel şahadetinde, 4.7.2012 tarihinde Sanıktan alınan parmak izi ile olay mahallinden alınan parmak izinin uyuşt-uğu bilgisi üzerine, Sanığı tutukluluktan çıkarıp yasal ihtar altında izahat istediğinde, Sanığın cevaben "hatırlamıyorum evi gösterin söyleyeyim" demesi üzerine Başmüfettiş Tarkan Kızıltuğ, Poli Memuru Üzeyir Koçer, Polis Memuru Burak Ekinci ve kendisinde-n oluşan bir polis ekibinin, Sanığı, Ozanköy'deki olay mahalli eve götürdüklerini, Sanığın kendisine hitaben, "evet bu eve girdim" demesi üzerine, Sanığa yasal ihtarda bulunduğunu, Sanığın bahçe duvarını göstererek "tenhaydı, duvarın oradan atlayıp girdim"- dediğini, akabinde Adli Şubeye dönüldüğünde, Sanığın, "abi bunu da anlatayım yaz, zaten olan oldu" dediğini, yasal ihtara karşılık Sanığın, "yaz bitsin, yapacak birşey yok" dediğini belirterek, Sanığın gönüllü ifadesini, kanuni ihtar altında, saat 17.50- -18.34 saatleri arasında temin ettiğini ifade etmiştir.
M/Mv Eren Gözügüzel'in şahadetine göre, Ozanköy'deki olay mahalli evin görülmesinden sonra, Adli Şubeye gelindiğinde, huzurda bulunan Sanığın gönüllü ifade vermek istediğini söylemesi üzerine, kendisi-ne yasal ihtarda bulunmuş ve Sanığın bu arzusunu yenilemesi üzerine, kanuni ihtar altında Sanığın ifadesini, P/M Tolga Erol'un da huzurda bulunduğu esnada almıştır. İfadenin alımının hemen akabinde, Sanık doktor kontrolünden geçirilmiştir. Adli Şubeye geri- dönülmüş ve Sanık hücreye yerleştirilmiştir. Bu süreçte hiç kimse, Sanığa, baskı,darp ve şiddet uygulamış değildir.

İddia Makamı Tanıkları P/M Tolga Erol ve P/M Üzeyir Kürşat Koçer ve Başmüfettiş Tarkan Kızıltuğ'un şahadetleri de M/Mv Eren Gözügüzel'in -şahadetleri ile aynı yöndedir.

4.7.2012 tarihinde, Girne Akçiçek Hastanesinde acil doktoru olarak görev yapan Dr. Hüseyin Tekerek ise şahadetinde, 4.7.2012 tarihinde, Sanığı acil serviste muayene ettiğini ve bu bağlamda Sanıkta darp ve cebir izine rastla-madığını belirterek, tanzim ettiği tıbbi raporu Emare No. 3 olarak Mahkemeye sunmuştur.

Sanık ise yeminli şahadetinde, yukarıdaki süreçte darp, cebir ve şiddete uğradığını iddia etmiştir.

Alt Mahkeme ise duruşma içinde duruşma sonucunda verdiği Ara Ka-rarında, Müdafaa Avukatının, 4/7/2012 tarihinde Sanığa yapıldığı iddia edilen baskı, şiddet, dayak ve işkence iddiaları ile ilgili olarak bazı İddia Makamı tanıklarını istintak ederken, iddia doğrultusunda soru tevcih etmediği gibi, Müdafaa Avukatının itir-azında ortaya koyduğu bu iddiaların Sanığın yeminli şahadetindeki iddialarla esasa ilişkin çelişki arz ettiğini göz önüne alarak, Sanığın yeminli şahadetine itibar etmediğini belirtmiştir.



Alt Mahkeme, yukarıdakilere ilâveten kararında; Müdafaa Avukatın-ın, Sanığın olay mahallinden polis merkezine gelirken, Başmüfettiş Tarkan Kızıltuğ ve P/M Üzeyir Kürşat Koçer tarafından el ile dövülmek sureti ile darbedildiğini, Adli Şubede ise M/Mv Eren Gözügüzel, P/M Tolga Erol ve P/M Üzeyir Koçer tarafından tokatla-ndığını iddia etmesine karşın, Sanığın yeminli şahadetinde, Adli Şubede Ali Çavuş'un kendisine tokat vurduğunu, ifadeyi vermesinden 2-3 gün sonra da Girne Polis Müdürlüğü hücrelerinde bulunduğu sırada Halil Mısırlı tarafından dövüldüğünü iddia ettiğini vu-rgulayarak, Sanığın Ali Çavuş ve Halil Mısırlı tarafından da dövüldüğü iddialarının Müdafaa Avukatı tarafından itiraz esnasında ortaya konmadığı gibi, İddia Makamı tanıklarına, istintak esnasında da bu hususta soru yöneltilmiş olmadığını ve dolayısıyla bu -tanıklara bu konuda cevap verme fırsatı verilmediğini, bu hususun Sanığın ileri sürdüğü iddiaların kıymetini büyük ölçüde zayıflattığını belirterek, Sanığın iddialarını destekleyecek sair muteber şahadetin yokluğunu da göz önüne alarak, Sanığın iddialarına- itibar etmemiştir.

Alt Mahkeme, kararında ayrıca; İddia Makamı Tanığı No.4 Dr. Hüseyin Tekerek'in, Sanığın 4.7.2012 tarihinde saat
18.50 - 19.16 raddelerinde Girne Akçiçek Hastanesinde bulunduğuna ve adı geçen Tanık tarafından genel muayenesinin yapıld-ığına ve Sanıkta darp ve cebir izine rastlanmadığına ilişkin şahadetine ve bu doğrultuda tanzim edilen rapora itibar ettiğini belirterek, polis tanıkların şahadetinin İddia Makamı Tanığı No.4 Dr.Hüseyin Tekerek'in şahadetiyle ve tanzim ettiği duruşma içind-e duruşma maksatları açısından Emare No.3 olarak ibraz edilen tıbbi rapor ile teyit edildiği kanaatine varmıştır.



Alt Mahkeme, İddia Makamının polis tanıklarının tarafsız tanık olarak addedilemeyeceği hususunda kendi kendini ikaz ettikten sonra, polis -tanıkların şahadetlerinin birbiri ile uyumlu olduğunu, şahadet ve istintaklarının esasa ilişkin çelişki arz etmediğini göz önüne alarak,ayrıca şahadetlerinin İddia Makamı Tanığı No.4 Dr.Hüseyin Tekerek'in bağımsız şahadeti ve tanzim ettiği tıbbi rapor ile -teyit edildiğini dikkate alarak, Sanığın darp, cebir ve şiddet iddialarına itibar etmeyip, polis tanıklarının şahadetine duruşma içinde duruşma maksatları bakımından itibar etmiştir.

Alt Mahkeme, kararında devamla, İddia Makamı tanıklarının itibar edilen -şahadeti ve duruşma içinde duruşma maksatlı olarak Emare No.1 olarak ibraz edilen ifade ışığında, Sanıktan temin edilen ifadenin Hakim Kaidelerine aykırı olarak temin edildiği yönündeki Müdafaanın itirazını reddederek, Sanığın ifadeyi vermezden önce usulün-e uygun olarak ihtar edildiğine, sorulan soruların karanlık noktaların aydınlatılması amacına matuf olduğuna, Hakim Kaidelerinden Kaide 7'ye aykırı olmadığına, ifadenin bitiminden sonra Sanığa okunduğuna, Sanığa istediği düzeltmeyi yapma imkânı verildiğine- ve ifadenin uygun şekilde Sanık tarafından parafe edilip imza edildiğine dair bulgu yaparak, ifadenin Hakim Kaidelerine aykırı olarak temin edildiği yönündeki Müdafaanın itirazını reddetmiştir.

Alt Mahkeme, kararında ayrıca; Sanığın yeminli şahadetinde o-lay mahallinin polis ile birlikte ziyaret edilişi sırasında, polisin kendisine darp ve cebir uyguladığını iddia etmediğini dikkate aldıktan ve İddia Makamı Tanığı M/Mv Eren Gözügüzel'in Sanığın şahadetinin olay mahallinde yapıldığı iddia edilen


sözlü bey-anları ile ilgili kısmının duruşma içinde duruşma maksatları açısından Emare No.2 olarak ibraz edilen Polis Not Defteri ile teyit edildiğini göz önüne aldıktan sonra, İddia Makamı Tanığı M/Mv Eren Gözügüzel'in şahadetine itibar ederek, Sanığın olay mahalli-nde iddia edildiği şekilde "evet, bu eve girdim", "tenhaydı duvarın ordan atlayıp girdim" şeklinde sözlü beyanda bulunduğu ve Sanığın sözlü beyanlarının gönüllü olarak ve yasal ihtar altında Hakim Kaidelerine uygun olarak temin edildiği hususunda bulgu yap-mıştır.

Alt Mahkeme kararında ayrıyeten, Sanığın bir kez avukatsız iki kez ise avukatlı olarak mahkeme huzuruna tutukluluk ve teminat maksatlarıyla çıkarılmasına rağmen, ifadeye ve sözlü beyanlara yaptığı itirazları herhangi bir şekilde yapmadığını, San-ığın, yeminli şahadetinde, Mahkemeye şikayette bulunmaması için polis tarafından vaat ve tehdit uygulandığı izahatını ileri sürdüğünü, ancak bu iddiaların İddia Makamı tanıklarına istintak safhasında ileri sürülmediğini ve bu iddiaların doğruluğunu göstere-cek muteber şahadetin de mevcut olmadığını göz önüne alarak, Sanığın iddialarına itibar etmemiştir.

Neticede Alt Mahkeme, 4.7.2012 tarihinde Sanıktan temin edilen ifadenin ve olay mahallinde yapılan sözlü beyanların, Sanıktan gönüllü olarak ve Hakim Kaide-lerine uygun olarak alındığının İddia Makamı tarafından makul şüpheden ari olarak kanıtlandığı hususunda bulgu yapmıştır.

Bir itirafı gönüllü bulup şahadet olarak kabul eden alt mahkeme kararına karşı yapılan bir istinafta Yargıtay, alt mahkemenin önündek-i şahadeti tamamı ile hatalı değerlendirdiği veya doğru ilkeleri uygulamadığı hususunda tatmin edilmedikçe alt mahkemenin kararına müdahale etmemesi gerekir (Bkz: Yargıtay/Ceza 28 ve 35/2002 D.2/2006).
Huzurumuzdaki meselede polis tanıklarının şahadetinin,- İddia Makamı Tanığı No.4 Dr.Hüseyin Tekerek'in bağımsız şahadeti ve Sanığın muayenesinde darp ve cebir izine rastlanmadığı hususundaki tıbbi rapor ile teyit edilmesi, Sanığın ifadesinin ve sözlü beyanlarının, darp, cebir ve şiddet ile alındığını ortaya ko-ymak amacıyla öne sürdüğü olguların inandırıcı olmaktan uzak olduğunu gösterir niteliktedir.

Ayrıyeten, Sanığın bazı iddialarının İddia Makamı tanıklarına yöneltilmemesi ve dolayısıyla bu iddialar hakkında tanıklara olumlu veya olumsuz bir cevap verme fır-satı verilmemesi de, başka muteber şahadet yokluğunda, Sanığın, ifadesinin veya sözlü beyanlarının darp ile alındığını ortaya koymak amacıyla öne sürdüğü olguların inandırıcı olmaktan uzak olduğunu gösterir niteliktedir (Bkz: Yargıtay /Ceza:52/83 D.2/84). -

Bunlara ilâveten, Sanığın başka suçlarla ilgili olarak 3.7.2012 tarihinde tutuklandığı, akabinde 4.7.2012 tarihinde ise Sanıktan alınan parmak izi ile olay mahallinden alınan parmak izinin uyuştuğu bilgisi üzerine, Sanığın tutukluluktan çıkarılıp yasal i-htar altında kendisinden izahat istendiğinde, sözlü beyanları yapmaya başladığı ve ifadenin de Sanık tarafından 4.7.2012 tarihinde verildiği ve bu bağlamda Sanığın yaptığı bu itirafların polis gözetiminde uzun bir süre tutuklu olması sonrasında yapılmadığı- hususu da, Sanığın ifadesinin ve sözlü beyanlarının darp ile alındığını ortaya koymak amacıyla öne sürdüğü olguların inandırıcı olmaktan uzak olduğunu gösterir nitelikte değerlendirilir.



Alt Mahkeme ayrıca ifadenin ve sözlü beyanların Hakim Kaidelerine- uygun olarak alındığı sonucuna gerekçeler ortaya koyarak varmıştır. Alt Mahkemenin gerekçelerinde ve dolayısıyla bu bulgusunda herhangi bir hata söz konusu değildir.

Sonuç olarak, Alt Mahkeme huzurundaki şahadetin, Sanığın yazılı ifadesinin ve olay mahal-linde yapmış olduğu sözlü beyanlarının gönüllü olduğu ve Hakim Kaideleri doğrultusunda alındığı kararına varılmasına uygun olduğu, Alt Mahkemenin şahadeti yanlış değerlendirmediği, keza yanlış ilke uygulamadığı görülmektedir.

Yukarıda belirtilenler ışığı-nda, Sanığın ifadesinin ve sözlü beyanlarının gönüllü olduğunun ve Hakim Kaideleri doğrultusunda alındığının İddia Makamı tarafından makul şüpheden ari bir şekilde kanıtlandığı kanaatine varan Alt Mahkemenin hatalı olduğuna, İstinaf Eden tarafından ikna ed-ilmiş değiliz. Bu nedenle, bu husustaki 11/2013 sayılı istinafın ve 62/2013 sayılı istinafın 2.başlık altındaki istinaf sebebinin bu kısmının reddi gerekir.

İstinaf Eden, 62/2013 sayılı istinafında, Alt Mahkemenin, Emare No.8 gönüllü ifadeyi ve sözlü -beyanlarını teste tabi tuttuğu zaman herhangi bir değer taşımadığı yönünde bulgu yapmamakla hatalı hareket ettiğini, Alt Mahkemenin, Sanığın yazılı ifade ve sözlü itiraflarının bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayabileceği bulgusunun hatalı olduğunu iler-i sürmüştür.

Alt Mahkeme, kararında, Sanığın gönüllü ifadesini ve sözlü beyanlarını, 5/74 sayılı Ceza/İstinaf kararında belirtilen ilkelere göre doğruluk testine tabi tutarak, ifadenin açıkça
inanmadıklarını belirttikleri kısım haricindeki kısmının ve sö-zlü beyanların direkt, olumlu ve ikna edici şekilde ispat edildiğine kani olduklarını belirterek, gönüllü ifadenin, para verme olayının salonda gerçekleştiği ve miktarın da 700 TL olduğuna ilişkin kısmı haricindeki kısmına ve sözlü beyanlarına inanıp itiba-r ettiğini belirtmiştir.

Bir sanığın yapmış olduğu itirafın, makemeye ibraz edildikten sonra mahkeme huzurunda bizzat tanıklar tarafından verilmiş şahadetten bir farkı yoktur. Alt Mahkeme bu gibi itirafların bir kısmına inanabileceği gibi, bir kısmına -da inanmayabilir (Bkz: Yargıtay/Ceza 19/79 D.15/80).

Öte yandan, bir mahkeme, sanığın yapmış olduğu bir itirafa vereceği değeri tezekkür ederken, diğer bir normal şahadette yaptığı gibi mantığa ve tecrübeye dayanması gerekir.
Alt Mahkeme, Sanığın ifade-sini ve olay mahallindeki sözlü beyanlarını gönüllü olarak verdiğini kabul ettikten sonra, bu ifade ve beyanların kıymet ve ağırlığını tezekkür ederken, ifade ve beyanların direkt ve olumlu olup olmadığı, ifade ve beyanların ikna edici bir şekilde ispat ed-ilip edilmediği hususlarında karara varmak için, 5/74 sayılı Ceza /İstinaf'ta söz edilen makuliyet testlerini doğru bir şekilde meseleye uygulamıştır. Bu bağlamda, Mahkeme ifadenin ve beyanların doğruluğunu gösteren ifade ve beyanlar dışında herhangi bir ş-ahadet mevcut olup olmadığını, ifade ve beyanların başka şahadetle teyit edilip edilmediğini, ifade ve beyanlardaki olgularla ilgili söylenenlerin imkan nispetinde gözden geçirilip doğruluğunun meydana çıkıp çıkmadığını, Sanığın konu suçu işlemesine imkan -ve fırsat olup olmadığını, yapılan ifade ve beyanların olanaklı olup olmadığını, ifade ve beyanda belirtilenlerin ifade ve beyan dışında verilen şahadetle tutarlı olup olmadığını araştırmıştır.

Sonuç olarak; Alt Mahkeme, Sanığın gönüllü ifadesinin ve sözl-ü beyanlarının direkt, olumlu ve ikna edici bir şekilde ispat edildiği hususundaki bulgusunda ve Sanığın gönüllü ifadesinin, açıkça inanmadıklarını belirttiklerinin haricindeki kısmına ve Sanığın olay mahallinde yaptığı sözlü beyanlarına inanıp itibar etme-kle hata yapmış değildir.

Dolayısıyla, 2. başlık altındaki istinafın reddi gerekir.

Bu safhada Alt Mahkemenin, İddia Makamı Tanığı No.
Dr. Raif
Hızal ile İddia Makamı Tanığı No. Dr. Sadık Çağıner'in şahadetlerini Müdafaa Tanıklarının şahadetine tercih- etmekle hata ettiği hususundaki 3. istinaf sebebini irdeleyelim.

Alt Mahkeme,kararında, İddia Makamı Tanığı No. Dr.Sadık Çağıner'in şahadetine itibar etmiştir. Girne Dr. Akçiçek Hastanesinde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Dr.Sad-ık Çağıner, 27.4.2012 tarihinde polisin talep etmesi üzerine Müştekiyi muayene etmiş ve hazırladığı raporu Emare No.13 olarak Mahkemeye ibraz etmiştir.

Alt Mahkeme, kararında, İddia Makamı Tanığı No.7'nin Müştekiyi fiziken muayene imkânına sahip olmuş ve- canlı olarak gözlem yapmış bir kişi olduğunu, şahadet ve istintakının çelişmediğini, sorulan sorulara dürüstçe ve doğal olarak cevap verdiğini göz önüne alarak Tanığın Müştekiyi muayene ettiği saatla ilgili kısmı dışındaki şahadetini inanılır ve güvenili-r şahadet kapsamında değerlendirmiştir.

Alt Mahkeme kararında ayrıca, Akçiçek Hastanesi Kadın Doğum Servisi Sorumlusu olan İddia Makamı Tanığı No.9
Dr. Raif Hızal'ın Mahkeme huzurunda tarafsız şahadet verdiğini ve Müdafaa Tanığı No 2 Prof.Dr.Süleyma-n Gürpınar'ın şahadeti ile esasa ilişkin herhangi bir tenakuz içermediğini göz önüne alarak, Dr. Raif Hızal'ın 27.4.2012 tarihinde Müştekiyi jinekolojik muayene ettiği, zorlama bulgusu olup olmadığına baktıkları, zorlama bulgularının en başta gelenlerinin- cildin, dokuların renk değiştirmesi anlamına gelen ekimoz oluşumu, vajen dudaklar arasında sıyrık oluşumu olduğu ve muayenesini yaptığı Müştekide bu zorlama bulgularını muayene bulgusu olarak tespit ettiği ve Müştekiden swab aldığı hususundaki şahadetine - ve hazırladığı rapora itibar etmiştir.

Alt Mahkeme, kararında açıklıkla belirtmese dahi, Müdafaa Tanığı No.2 Prof.Dr.Süleyman Serhat Gürpınar'ın şahadetinin bu kısmını, İddia Makamı Tanığı No.7 Dr.Sadık Çağıner'in tıbbi şahadetini teyit eder mahiyette- değerlendirmiştir.

Mahkeme huzurunda şahadet veren şahitlere inanıp inanmama, alt mahkemelerin takdirine bırakılmış bir husustur. Yargıtay genellikle alt mahkemenin şahitler ve olgular ile ilgili bulgularına müdahale etmez. Meğer ki; alt mahkemenin he-rhangi bir şahide inanmakla hata ettiği hususunda Yargıtay ikna olsun.
İddia Makamı Tanığı No.7 Dr.Sadık Çağıner'in ve İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. Raif Hızal'ın şahadetini esaslı bir şekilde inceledik. Alt Mahkemenin adı geçen doktor tanıkların şahadet-ine inanmakla herhangi bir hata ettiği hususunda ikna olunmadık.
Dolayısıyla¸ bu husustaki 3. istinaf sebebinin reddi gerekir.

Bu safhada 4. ve 5. istinaf sebebini birleştirerek irdeleyelim.


Ancak bu irdelemeye geçmeden önce, Sanık aleyhindeki da-vanın cinsel suçlarla (sexual offences) ilgili olduğu göz önüne alınarak, bu husustaki hukuki durumu irdelememiz uygun olacaktır.

Bilindiği üzere, mahkemeler genel prensip olarak doğru kabul ettiği bir şahidin şahadetine istinaden bulgu yapmakta ve mevzua-tı o bulguya uygulamakta serbesttirler. Ancak, bu genel prensibe 2 tür istisna mevcuttur:

1-
Yasa gereği, mevzuat tarafından teyit edici








şahadetin (corroboration) aranması;
2-




Yasa gereği olmadan, mahkemelerin uzun tecrübeleri







-
sayesinde, bazı tip davalarda teyit edici şahadet aranması prensibini benimsemeleri veya bunun şayanı arzu olduğunun prensip olarak belirtilmesi
( Bkz: Phipson on Evidence 11th.ed, sayfa 674-683, paragraf 1567- 1574; Archbold Criminal Pleading Evidence &-. Practice 42 ed, para 16-1, 16-2, 16-3, s.1135,1136).

Bir sanığın cinsel suç işlediği ithamı ile yargılandığı (sexual offences) ceza davasında, mahkemeler uzun tecrübelerine dayanarak, tek şahidin şahadeti ile bulgu yapmaktan kaçınmaktadırlar. -Bu davalarda genel olarak teyit edici şahadet aranması şayanı arzudur.
Ancak mahkeme cinsel suçlarda tek şahidin şahadetine istinaden bulgu yapmanın tehlikeli olduğunu kabul etmesi halinde ve bu tehlikeye karşı kendi kendini ikaz ettikten sonra, yine de te-k şahidin şahadetine istinaden, herhangi bir teyit edici şahadet olmaksızın bulgu yapıp hareket etmekte serbesttir. Bu bağlamda mahkeme, şikayetçinin şahadetini



değerlendirirken, şikayetçinin teyit edilmeyen şahadeti ile
hareket etmenin içerdiği tehli-keler konusunda kendisini uyardıktan sonra ve teyit edici şahadet aramadan şikayetçinin şahadeti ile hareket edip karara varmaya hazır olması halinde, o zaman şikayetçinin şahadeti ile hareket edip teyit edici şahadet olup olmadığı konusuna girmeden hareke-t edebilir (Bkz: Phipson on Evidence 11th ed, para 1573, s.682,683; Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza 9/93,11/93,12/93,15/93,16/93,
17/93 D.1/94; Yargıtay/Ceza 84/2002 D.3/2004; Ceza/İstinaf:30/73, Ceza/İstinaf 31/73, Yargıtay/Ceza 4/87).

Müştekinin şahadeti-ni teyit eden bağımsız şahadet aranırken, yerleşmiş prensiplere göre, teyit edici şahadetin işlenen suçun sanık tarafından işlendiğini gösterir nitelikte, bir başka deyişle, sanığı suça bağlayıcı nitelikte - olması gerekir.Sanığın kendi davranışları ve şahadeti de teyit edici şahadet olarak kabul edilebilir (Yargıtay/Ceza 6/84, 7/84, 8/84 D.10/84; Rex v. Baskerville 12 Cr App R s.81-97). Bu çerçevede, teyit edici şaha-detin doğrudan şahadet (direct evidence) olması gerekmez; suçla bağlantıyı ortaya koyan çevre şahadet olması yeterlidir (Rex v. Baskerville 12 Cr App R s.81-97). Teyit edici şahadetin mahiyeti ise her davanın kendine özgü olgularına göre değişmektedir.

Al-t Mahkeme, kararında; 27.4.2012 tarihinde saat 01.00 sularında Müştekinin tanımadığı kaslı, saçları jöleli bir erkek şahsın Müştekinin ikametgahına kanunsuz olarak girdiği, bu saldırgan şahsın Müştekinin ırzına geçtiği, hadise esnasında ortamın karanlık ol-duğunu, Müştekinin saldırganın kim olduğunu bilmediğini, olaydan sonra yüzünün kanlı olduğu ve yüzünde Emare No.7 Fotoğraf Albümünde 34-40 fotoğraflarında


görülen izlerin oluştuğu, olaydan sonra Müştekinin şok içerisinde olduğu ve arkadaşlarını arayarak- yardım istediği, arkadaşlarının Müştekinin evine gittiği, akabinde önce polis karakoluna ve daha sonra da hastaneye gittikleri yönündeki şahadetini inanılır addetmesine rağmen, Müştekinin şahadetinin diğer başka bağımsız şahadetle desteklenip desteklenmed-iğini araştırmıştır.

Neticede Alt Mahkeme kararında, 27.4.2012 tarihinde saat 01.00 sularında Müştekinin ikametgahına kaslı, jöleli erkek bir şahsın ikametgahının güneye bakan kapalı durumdaki PVC'den mamül sürme balkon kapısını hasar yapmaksızın açarak i-çeriye girdiği, Müştekinin ikametgahına giren erkek şahsın Müştekinin yatak odasının kapalı vaziyetteki kapısını açarak Müştekinin yatak odasına girdiği ve yatağında yatmakta olan Müştekinin ağzını, burnunu elleriyle sıkıca bastırarak kapatmak ve göğsünü -bastırmak suretiyle Müştekiyi nefessiz bırakarak direncini kırıp, Müştekinin sol ayak bileğini sıktığı, bu fiziki ve fiili şiddet ve zor kullanma neticesinde Müştekinin Emare No.13 Doktor Raporunda belirtilen şekilde yaralandığı, saldırgan erkek şahsın fiz-iki şiddet kullanarak ve korkutarak etkisiz hale getirdiği Müştekinin rızası olmaksızın, Müştekinin vajinasına kendi penisini duhul ettirmek suretiyle Müşteki ile cinsi münasebette bulunduğu ve yatağın ve Müştekinin içine boşaldığı, bu rıza hilafına cinsi -münasebet neticesinde, Müştekinin, vajinal/genital bölgelerinden Emare No.14 Doktor Raporunda belirtilen şekilde yaralandığı, cinsi münasebet sonrasında Müştekinin yatak odasından çıkan saldırgan erkek şahsın bir süre sonra yeniden yatak odasındaki Müşteki-nin yanına gelerek, " money, money" demek suretiyle para talep ettiği, Müştekinin de, az önce kendisine fiziki ve fiili şiddet uygulayan ve direncini kıran saldırganın bu talebinden korkarak, mutfak tezgahının üzerindeki cüzdanından 600 TL'yi alarak saldır-gana verdiği, saldırganın bu parayı alarak ikametgaha girdiği sürme kapıdan çıkarak kaçtığı, bir süre olayın etkisinde kalan Müştekinin saat 04.30 raddelerinde arkadaşı olan Mustafa Dündar Yıldırımlar'ı arayarak ilk şikayette bulunduğu ve yardıma çağırdığı- Müştekinin, evinde, kendi cep telefonundan polisi arayarak, 04.40 raddelerinde şikayet ve ihbarda bulunduğu, akabinde Müştekinin, Mustafa Dündar Yıldırımlar ve eşi ile Girne Polis Müdürlüğü Adli Şubeye gittikleri hususlarında bulgu yapmıştır.



Al-t Mahkeme kararında, Müştekinin itibar edilen şahadetinin, İddia Makamı Tanığı No.8 Mustafa Dündar Yıldırımlar'ın ilk şikayet kapsamında değerlendirilen ve Müştekinin kendisine telefoniyen, "Mustafa please can you help me? I have been attacked and raped" -( Mustafa lütfen bana yardım eder misin? Saldırıya ve tecavüze uğradım) dediği yönündeki inanılır şahadeti ile teyit edildiği hususunda bulgu yapmıştır. Alt Mahkeme ayrıca, İddia Makamı Tanığı No.8'in, Müştekinin ikametgâhına vasıl olduktan sonra nasıl old-uğu ve kim yaptığı sorularından sonra, Müştekinin yaptığı beyanların bu bağlamda karanlık olduğu, saldırganın kim olduğunu bilmediği, saldırganın güçlü, adaleli ve saçları jöleli bir kişi olduğu yönündeki beyanları ilk şikayet kapsamında bağımsız şahadet o-larak değerlendirip, Müştekinin bu yöndeki şahadetini teyit ettiği hususunda bulgu yapmıştır.

Kanımızca, davanın tüm olguları göz önüne alındığında, Müştekinin, İddia Makamı Tanığı No.8 Mustafa Dündar Yıldırımlar'a söylediği yukarıdaki sözler, Fasıl 9 Şah-adet Yasası'nın 10. maddesi kapsamına girdiğinden, ilk şikayet olarak kabul edilebilir.



Nitekim Alt Mahkeme kararında, telefonda yapılan şikayetin, Müştekinin bazı küçük tamir işleri için evine girip çıkan, eşini de tanıdığı, evinden 1-1.5 mil uzakta ik-amet eden bir arkadaşına yapılmasının doğal olduğu, bu Tanığın suçun işlenmesinden sonra Müştekinin konuştuğu ilk şahıs olduğu, Müştekiye soru sorulmadan yukarıdaki sözlerin söylendiği, bu sözlerin ise suça ve suçluya ait ifadeler olduğu, Müştekinin ikamet-gahına vasıl olduktan sonra İddia Makamı Tanığı No.8'in Müştekiye nasıl olduğunu ve kimin yaptığını sormuş olmasının ise, Müştekiyi yüzü kanlı ve izlerle gören arkadaşı tarafından sorulması gereken doğal sorular olduğu, bu soruların nevi ve karakteri itiba-rı ile teşvik edici, istenilen cevaba yönlendirici ve tehdit edici olmadığı, Müştekinin beyanlarının ise hariçten herhangi bir etki altında kalmadan, yardım görmeksizin yapılan, içten doğan beyanlar olduğu kanaatine varıp, İddia Makamı Tanığı No.8 tarafınd-an Mahkemeye aktarılan beyanların ilk şikayet kapsamında, bağımsız şahadet olduğuna dair bulgu yapıp, bu şahadete itibar etmiştir.

Alt Mahkemenin yukarıdaki sözleri ilk şikayet olarak kabul etmesinde ve bu şahadete itibar etmesinde herhangi hata söz konus-u değildir.

Öte yandan; Fasıl 9 Şahadet Kanununun 10. maddesi tahtındaki ilk şikayetin, İngiltere'den farklı olarak Kıbrıs'ta bağımsız şahadet olarak addolunduğu hususu [HALLINAN, C.J PIERIDES, P.D.C AND ATTALIDES, D.J] THE QUENN V. CHRİSTODOULOS GEORDH-İOU VOTSİS OF ORGHA kararında (CLR XIX, s.306, 307) ifade edildiği gibi, GEORGHIOS YIANNOU HJI LOUCA v.THE REPUBLIC kararında da (CLR 1961 s.57-60) vurgulanmıştır.


Sonuç olarak; Alt Mahkeme, yukarıdaki ilk şikayet kapsamındaki şahadetin, Müştekinin şaha-detini teyit eder mahiyette bağımsız şahadet olduğu kanaatine varmakla hata etmiş değildir.

Alt Mahkeme, kararında; İddia Makamının, Müştekiye karşı işlenen suçların Sanık tarafından işlendiğini makul şüpheden ari olarak ispat etme külfetini yerine getir-irken 3 argümana dayandığını belirterek, bu bağlamda, İddia Makamı Tanığı No.5 P/M Celal Erden'in yapmış olduğu parmak izi inceleme ve mukayese araştırması sonucunda hazırlamış olduğu Emare No.11 Uzmanlık Raporunu ve Şahadetini, İddia Makamı Tanığı No.10 -Ali Ercan'ın yapmış olduğu DNA inceleme ve mukayese araştırması sonucunda hazırlamış olduğu Emare No.15 Uzmanlık Raporunu ve konu ile ilgili şahadetleri ve ayrıca Sanığın gönüllü ifadesi ve sözlü beyanlarını irdelemiştir.

Alt Mahkeme kararında devamla, id-dia Makamı Tanığı No.5 P/M Celal Erden'in şahadetini ve tanzim ettiği Emare No.11 Uzmanlık Raporunu inanılır ve güvenilir şahadet telakki ederek, 27.4.2012 tarihinde Müştekinin yatak odası kapısı üzerinde P/M Hasan Erdal tarafından tespit edilen parmak izl-eri ile Sanığın sol el orta parmak izinin ve sol el
başparmak izinin eşleştiği hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme sonuçta, Sanığın test edilmiş ve inanılır ve güvenilir şahadet kapsamında değerlendirdiği gönüllü ifadesi ve sözlü itiraflarının İddia M-akamı Tanığı No.2 P/M Hasan Erdal'ın ve İddia Makamı Tanığı No.5 P/M Celal Erden'in, Müştekinin yatak odası kapısı üzerinde bulunan parmak izleri ile ilgili itibar ettiği şahadetleri ve Emare No.11 Parmak İzi


Uzmanlık Raporu ile ve ayrıca Müştekinin, S-anığı hiçbir zaman rızası ile ikametgahına kabul etmediği ve Sanıkla hiç bir zaman rızaen cinsel ilişkide bulunmadığı yönünde, itibar ettikleri şahadet ışığında, İddia Makamının ispat külfetini yerine getirdiği sonucuna ulaşmıştır.

Alt Mahkeme kararında, -Sanığın, aleyhindeki suçlarla ilgili izahatının, Sanıkla Müştekinin dost oldukları, Sanığın Müştekinin erkek arkadaşı olduğu, Sanıkla Müşteki arasında, Müştekinin rızasına dayanan birçok cinsel ilişki gerçekleştirildiği, Müştekinin rızası ile Sanığa para -verdiği yönünde olduğunu belirttikten sonra, Sanığın bir yandan kişilere isim sorabilecek kadar İngilizce bildiğini, esasen İngilizce bilmediğini ve konuşamadığını, Müşteki ile çat pat konuştuğunu iddia etmesine rağmen, diğer yandan Müştekinin, gençliğinde- mankenlik yaptığını kendisine anlattığını, son görüşmelerinde kızı ve damadının yurt dışından geleceğini söylediği, Müşteki ile görüştükleri her üç seferde, 1-2-3 saat Müştekinin evinde kaldığını, evine gittiği ilk gün cinsel ilişkiye girmeden önce Müştek-i ile sohbet ettiklerini söylediğini belirterek, Müştekinin bu husustaki beyanlarının çelişkili olduğu, makul ve inandırıcı olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme yine kararında, Sanığın şahadetinde ayrıntılı olarak ileri sürdüğü birçok hususun- Müştekiye istintak safhasında aynı açıklıkla ve tafsilatla ileri sürülmediğini gözeterek, bunun Sanığın iddialarının kıymetini büyük ölçüde azalttığını ifade ederek ve ayrıca Müştekinin Sanığa iftira atma niyeti olsa idi polise şikayet tarihi olan 27.4.2-012 tarihinde, Sanık hakkındaki bu bilgiyi neden vermediği veya


Mahkeme huzurunda şahadet verdiği sırada bile Sanığı neden teşhis edebildiğini söylemediği hususunda Sanığın şahadetinde veya Mahkeme huzurundaki itibar edilen şahadette bu sorulara verileb-ilecek makul bir cevabın olmadığını dikkate alarak, istintak esnasında sarsıldığını ifade ettiği Sanığın bu husustaki şahadetine itibar etmemiş ve Sanığın iddialarının doğru olma ihtimali olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme kararı bütünüyle de-ğerlendirildiğinde, Alt Mahkemenin, Müştekinin şahadetini, sair şahadet yanında, özellikle de ilk şikayet kapsamında değerlendirdiği İddia Makamı Tanığı No.8 Mustafa Dündar Yıldırımlar'ın bağımsız şahadetiyle ve İddia Makamı Tanığı No.9 Dr. Raif
Hızal ile -İddia Makamı Tanığı No.7 Dr. Sadık Çağıner'in tıbbi şahadetleri ve Mahkemeye emare olarak sundukları tıbbi raporlarıyla teyit edildiğini göz önüne almasının yanı sıra, Sanığı makuliyet testine tabi tuttuğu ve inanılır ve güvenilir şahadet olduğu hususunda -bulgu yaptığı 4/7/2012 tarihli gönüllü ifadesini ve olay mahallinde Sanığın yapmış olduğu sözlü itiraflarını ve İddia Makamı Tanığı No.2 P/M Hasan Erdal ile İddia Makamı Tanığı No.5 P/M Celal Erden'in şahadetlerini ve Emare No.11 Parmak İzi Uzmanlık Raporu-nu da göz önüne alarak, İddia Makamının suç unsurlarını ispat ettiği sonucuna ulaştığı görülmektedir.

Alt Mahkeme kararında, yukarıdakilere ilâveten, Sanığın şahadetini titizlikle inceleyerek eleştirmiş, doğru olup olmadığını araştırmış ve neticede Sanığı-n şahadetinin makul ve inanılır olmadığına, Sanık tarafından ileri sürülen tüm iddia ve izahatların doğru olma ihtimalinin olmadığına dair bulgu yapmıştır.


Alt Mahkeme huzurundaki tüm şahadet irdelendiğinde, Sanığa ait olup test edilen ve inanılır ve güv-enilir şahadet kapsamında değerlendirilen gönüllü ifade ve Sanığın olay mahallinde polise yaptığı sözlü itirafların, bir yandan Müştekinin şahadetini teyit eden bağımsız şahadet olduğu görülürken, diğer yandan da, konu gönüllü ifade ve sözlü itirafların ve- ayrıca İddia Makamı Tanığı No.2 P/M Hasan Erdal'ın ve İddia Makamı Tanığı No.5 P/M Celal Erden'in Müştekinin yatak odası kapısı üzerinde bulunan parmak izleri ile ilgili itibar ettiği şahadet ve tanzim edilen Emare No.11 Parmak İzi Uzmanlık Raporunun iddi-anameye konu suçların Sanık tarafından işlendiğini gösterir nitelikte, bir başka deyişle Sanığı suça bağlayıcı nitelikte direkt şahadet olduğu görülmektedir.

Görüleceği üzere, Alt Mahkeme Sanığın izahatı ile ilgili şahadetini de gayet ayrıntılı bir şekild-e irdeleyip, eleştirerek itibar etmemiştir. Ağır Ceza Mahkemesinin kime inanıp kime inanmadığı hususunda varmış olduğu kanaate müdahale edebilmemiz için huzurumuzda geçerli bir sebep mevcut değildir. Alt Mahkemenin Sanığın şahadetine inanmamakla herhangi- bir hata ettiği hususunda ikna edilmiş değiliz.

Alt Mahkeme, Müştekinin Sanıkla rızasıyla cinsel ilişkiye girdiği hususundaki Sanığın şahadetine itibar etmedikten sonra, Müdafaa Tanığı No.2 Prof. Dr. Süleyman Serhat Gürpınar'ın şahadetinde, parmak izleri-nin 27.4.2012 tarihinden kalmış olma ihtimali yanında, bu tarihten önceki zamanlardan da kalmış olabileceği hususundaki şahadetinin ise Sanığın konu suçları işlemediğiyle ilgili makul şüphe yaratmadığı hususunda bulgu yapmıştır.



Alt Mahkeme, Müştekin-in Sanıkla, rızasıyla cinsel ilişkiye girdiği hususundaki Sanığın şahadetine itibar etmedikten sonra, yapmış olduğu bu bulgusunda da herhangi bir hata söz konusu değildir.

Alt Mahkeme huzurundaki mevcut şahadet bütünüyle değerlendirildiğinde, Alt Mahkeme-nin, Sanığın itham edildiği suçları işlemediğine yönelik izahatını veya olgusal iddialarını teker teker ele aldıktan sonra, Sanığın ileri sürdüğü izahatın veya olgusal iddiaların doğru olma olasılığı olmadığına veya ileri sürülen izahatın veya olguların Sa-nığın iddianameye konu suçları işlemediğiyle ilgili makul şüphe yaratmadığı ve İddia Makamının Sanığın itham edildiği suçların tüm unsurlarını ve sonuçta Sanığın itham edildiği tüm suçları işlediğini makul şüphenin ötesinde kanıtladığı hususundaki bulgusun-da herhangi bir hata söz konusu değildir.

Alt Mahkeme huzurunda, Sanığı mahkum etmek için yeterli geçerli şahadet olduğu ve Alt Mahkemenin Sanığı, huzurundaki şahadet ve ibraz edilen emarelere dayanarak mahkum etmekle herhangi bir hata yapmadığı kanaatin-deyiz.
Dolayısıyla, 4.ve 5. başlık altındaki istinaf sebeplerinin de reddi gerekir.

Sonuç olarak; Sanığın mahkumiyet aleyhine yapmış olduğu istinafında başarılı olmadığı cihetle, mahkumiyet ile ilgili istinafın ret ve iptal edilmesi gerekir ve ret ve ipta-l edilir.

Sanığın ceza aleyhine yapmış olduğu istinafa gelince:
Müdafaa Avukatı hitabında Sanığa verilen cezanın fahiş olduğunu ileri sürmüştür. Başsavcılık adına bulunan Savcı ise,


son yıllarda cinsel suçlarda büyük bir artış olduğunu, cinsel dokunulma-zlığı ihlâl eden bu tür suçlarda caydırıcı ve ibret verici bir ceza verilmesi gerektiğini ve dolayısıyla verilen cezanın fahiş olmadığını iddia etmiştir.

Alt Mahkeme kararında, Sanığın mahkûm olduğu ırza geçme suçu ile fiili şiddet içeren soygun suçunun ö-mür boyu hapis cezasına havi, geceleyin ev açma suçunun ise 10 yıla kadar hapislik cezasına havi ciddi ve vahim suç türlerinden olduğunu, ayrıyeten ırza geçme suçunun yayılma eğilimi olan suç türlerinden olduğunu, soygun ve geceleyin ev açma suçlarının ise- en yaygın suç türlerinden olduğunu belirterek, bu hususları Sanık aleyhine ağırlaştırıcı faktör olarak değerlendirdikten sonra, bu tür suçlarda ceza verilirken, cezalandırma prensiplerinden olan kamu yararının korunması ilkesine ağırlık vererek, caydırıcı- ve ibret verici bir cezanın verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

- - -
Alt Mahkeme kararında ayrıyeten, konu suçların cidd-iyet ve yaygınlığına ilâveten, Sanık lehine aldıkları hafifletici faktörleri ve Sanık aleyhine aldıkları ağırlaştırıcı faktörleri, konu suçların işleniş şeklini ve sonuçlarını dikkate alarak Sanığa uzun süreli bir hapislik cezası vermeyi uygun ve adil bula-rak, neticede, Sanığa mahkum olduğu ırza tecavüz suçundan 10 yıl, soygun suçundan 6 yıl ve geceleyin ev açma suçundan 4 yıl süre ile hapislik cezası vermiştir.

Sanığın mahkum olduğu birinci suç Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 144. ve 145. maddelerine aykırı -ırza tecavüz suçudur. Cinsel suçlar, her ne kadar Ceza Yasamızda ahlaka aykırı suçlar başlığı altında yer alsa da, cinsel suçlarla


korunan asli hukuki yarar, esasında cinsel özgürlük veya cinsel dokunulmazlık ve bu bağlamda kişi özgürlüğüdür. Bunun nede-ni de temel insan hakkı ve kişi özgürlüğü bağlamında her bireyin, cinsel nitelikli bir davranışa girme konusundaki irade özerkliğine ve bu bağlamda vücut dokunulmazlığının, fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunması hakkına sahip olmasıdır. Dolayısıyla, bu -hakkı ihlâl edenlere karşı mahkemelerin hoşgörülü ve nüanslı davranması, bu tür suçları hafife alması düşünülemez.

Yargıtayın geçmiş birçok kararında vurguladığı üzere gerek cinsel suçlar (Bkz:Yargıtay/Ceza 14/2012 D.1/2013; Yargıtay/ Ceza 33/2012 D.7/2-014) gerekse soygun ve geceleyin ev açma suçları toplumda endişe, huzursuzluk ve tedirginliğe yol açan ciddi ve vahim suçlardır. Mahkemelere ait Faaliyet Raporları da dikkate alındığında, cinsel suçların ve soygun suçlarının son yıllarda yaygınlaşma eğil-imi gösterdiği, geceleyin ev açma suçlarının ise yaygın hale gelen suç türlerinden olduğu görülmektedir.

Yukarıda belirtilenler ışığında, bu tür suçlardan mahkûm olan kişilere ceza takdir edilirken, kamu yararının korunması ilkesine ağırlık vererek, işle-nen suçun vahameti ile orantılı, caydırıcı ve ibret verici nitelikte bir ceza takdir edilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, Alt Mahkemenin cezalandırma ilke ve prensiplerini doğru uygulayarak kamu menfaatinin korunması ilkesine ağırlık vererek, Sanığa uz-un süreli hapislik cezası takdir etmesi hatalı değildir.

Sanığa takdir edilen hapislik süresi alenen fahiş midir?
Yargıtayın birçok kararında tekrarladığı üzere, Yargıtay, alt mahkeme yanlış prensiplere dayanarak hareket etmediği veya ciddi bir değer-lendirme hatası yapmadığı veya olgulardan cezanın suça ve suçluya uymadığı açıkça görülmediği veya dikkate alınmaması gereken faktörlerin dikkate alındığı veya
dikkate alınması gereken faktörlerin dikkate alınmadığı görülmedikçe veya her halükarda bunlar -dikkate alınsa dahi verilen ceza müdahaleyi gerektirecek kadar ağır veya alenen fahiş veya yetersiz olmadıkça, alt mahkemenin ceza takdirine müdahale etmez.

İstinafa konu olguları, konu suçların işleniş şeklini, Sanığın şahsi ve ailevi durumunu, Sanık le-hine düzenlenen Sosyal Tahkikat Raporunu, konu suçların işleniş şeklini, Yasanın bu tür suçlar için öngördüğü cezayı dikkate aldığımızda, Alt Mahkemenin Sanığa takdir ettiği hapislik cezasının süresinin müdahalemizi gerektirecek oranda fazla olduğuna ikna -edilmiş değiliz.
Dolayısıyla, Sanığın ceza aleyhine yaptığı istinafın da reddi gerekir.
Sonuç olarak, 11/2013 ve 62/2013 sayılı istinaflar reddedilir.

Sanığa 1, 2 ve 3. davadan takdir edilen ceza, Alt Mahkemenin mahkumiyet tarihinden başlayacaktır.



-
Hüseyin Besimoğlu Emine Dizdarlı Gülden Çiftçioğlu
Yargıç Yargıç Yargıç



20 Ekim 2015




34






Full & Egal Universal Law Academy