Yargıtay Ceza Dairesi Numara 103 /2016 Dava No 3/2018 Karar Tarihi 15.03.2018
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 103 /2016 Dava No 3/2018 Karar Tarihi 15.03.2018
Numara: 103 /2016
Dava No: 3/2018
Taraflar: Ayşegül İşbilen Ve diğerleri ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: İthamnameye yeni dava ekleme – İlk soruşturması yapılıp Ağır Ceza Mahkemesi’ne havale edilmiş bir davanın iddianamesine sanıklar itham edilmeden önce yeni dava eklenmesi - Çevre şahadet - Suç ortaklığı - Suç ortağının iddia tanığı olarak çağrılması – Yeminsiz beyanın şahadet değeri
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 15.03.2018

-D. 3/2018 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza No: 103/2016,104/2016,
106/2016,107/2016, 110/2016, 133/2016,
24/2017,25/2017,26/2017,27/2017,28/2017
29/2017,31/2017,32/2017,34/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)
-YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti : Ahmet Kalkan, Bertan Özerdağ, Peri Hakkı

Yargıtay/Ceza No: 103/2016
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Ayşegül İşbilen, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık No.3)
-
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Avukat Emre G.Kadri hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
- hazır.


Yargıtay/Ceza No: 104/2016
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Ayşegül İşbilen, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık No.3)

ile

Aleyhine istinaf edilen: K-KTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Avukat Emre G. Kadri hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.



- Yargıtay/Ceza No: 106/2016
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: Taner Okburan, Lefkoşa
(Sanık No.4)

ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikam-e eden)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Avukat Emre G. Kadri hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.

Yargıtay/Ceza No: 107/2016
(Girne Ağ-ır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Taner Okburan, Lefkoşa
(Sanık No.4)

ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Avukat Emr-e G. Kadri hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.

Yargıtay/Ceza No: 110/2016
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Fahri Karagözlü, Merkezi -Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık No.5)
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Güneş Menteş hazır
Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdeml-i Savcı Erdinç Akyener
hazır.


Yargıtay/Ceza No: 133/2016
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Rasiha Serdaroğlu, Merkezi Cezaevi - Lefkoşa
(Sanık No.6)
ile

Aley-hine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Avukat Tahir Seroydaş ve Avukat Ömer
Başay hazır.
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdi-nç Akyener
hazır.



Yargıtay/Ceza No: 24/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyhine istinaf ed-ilen: Verda Özkent Tunçbilek, Girne
(Sanık No.2)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Oktay Feridun ve
- Avukat Serhan Çinar ve Avukat
Mustafa Şener hazır.







Yargıtay/Ceza No: 25/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, -Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyhine istinaf edilen: Ayşegül İşbilen, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
(Sanık No.3)
A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Erdinç A-kyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Emre G.Kadri hazır.


Yargıtay/Ceza No: 26/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyh-ine istinaf edilen: Taner Okburan, Lefkoşa
(Sanık No.4)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Emre G.Kadri
- hazır.


Yargıtay/Ceza No: 27/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyhine istinaf edilen: Fahri Karagözlü, Merkezi Cezaevi, -
Lefkoşa
(Sanık No.5)
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Güneş Menteş hazır.

Yargıta-y/Ceza No: 28/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyhine istinaf edilen: Rasiha Serdaroğlu, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa
- (Sanık No.6)
A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Tahir Seroydaş ve
Avukat Ömer Başay hazır.


Yargıtay/Ceza N-o: 29/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa (Davayı ikame eden)

ile

Aleyhine istinaf edilen: Mehmetali Tunçbilek, Girne
(S-anık No.1)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Mustafa Şener ve
Avukat Serhan Çinar hazır.


Yargıtay/Ceza No: 31/2017
- (Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İstinaf eden: Rasiha Serdaroğlu, Merkezi Cezaevi,Lefkoşa (Sanık No.6)
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)


A- r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Avukat Tahir Seroydaş ve Avukat Ömer
Başay hazır.
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.


Yargıtay/Ceza No: 32/20-17
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)


İstinaf eden: Ayşegül İşbilen, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa (Sanık No.3)
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n- d a.

İstinaf eden namına : Avukat Emre G. Kadri hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.


Yargıtay/Ceza No: 34/2017
(Girne Ağır Ceza Dava No: 5252/2016)

İsti-naf eden: Fahri Karagözlü, Merkezi Cezaevi, Lefkoşa (Sanık No.5)
ile

Aleyhine istinaf edilen: KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davayı ikame eden)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden tarafından Avukat Güneş Menteş hazır.
-Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.


Girne Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fatma Şenol, Yargıç Murat Soytaç, Yargıç Seran Bensen'in 5252/2016 sayılı davada, 28.3.2017 tarihi-nde verdiği karara karşı, İddia Makamı ve Sanıklar tarafından yapılan istinaflardır.


--------------

H Ü K Ü M


Ahmet Kalkan : Huzurumuzdaki birleştirilmiş İstinaflar, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin 5252/2016 sayılı davada verdiği ar-a kararlardan ve 28.3.2017 tarihinde vermiş olduğu hükümden yapılmıştır.

Sanıklar aleyhindeki İddianame, İddia Makamının talebi üzerine, Alt Mahkemenin izni ile muhtelif safhalarda tadil edilmiştir.

Alt Mahkemenin kararına esas aldığı tadil edilmiş -son iddianameye göre, Sanıkların itham edildiği suçlar, tafsilatlarının özetiyle aşağıdaki gibidir.

Buna göre:

Sanıklar No.3,4,5 ve 6 3/1962 ve 22/1989 sayılı Yasalarla tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 205(1)(3) maddelerine aykırı, 2015 -yılı Aralık ayı ve 25 Şubat 2016 tarihleri arasında Girne'de, Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde faaliyet gösteren Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd. Ada Hospital isimli özel hastahane içerisinde, ismi tespit edilemeyen (7) No.lu fetüse hamile olan kadının hamile-liğinin sonlandırılmasından sonra, bebeğin göbeğine veya kordonuna propofol içeren iğne yapmak suretiyle ölümüne sebep olmakla;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine aykırı 2015 yılı Aralık ayı ve 25 Şubat 2016 tarihleri arasında G-irne'de Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde faaliyet gösteren Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd. Ada Hospital isimli özel hastahane içerisinde ağır veya hafif bir suç işlemek kastıyla, ismi tespit edilemeyen ve (7) No.lu fetüse hamile olan kadına hamileliğinin 34 -haftayı geçmiş olmasına rağmen, propofol olarak bilinen anestezi ilacını verip, ağır bir suç olan çocuk düşürmeye teşebbüs suçu ile hafif bir suç olan hamileliği yasa dışı sonlandırma suçunun işlenmesini kolaylaştırmak için hamile kadını sersemletmekle;
S-anıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21, ve 167. maddelerine aykırı (7) No.lu fetüse hamile, ismi tespit edilemeyen kadına hamileliği 34 haftayı geçmiş olmasına rağmen, çocuğunu düşürmesi kastıyla propofol vererek sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle çocuğ-unu düşürmeye teşebbüs etmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21, ve 169 (A)(1)(2) maddelerine aykırı, birinci davada belirtilen tarih ve mahalde hamileliği 10 haftanın üzerinde 34 haftayı geçmiş olan (7) No.lu fetüse hamile olan ve ismi tespit e-dilemeyen kadının sezaryen ile hamileliğini sonlandırmakla;
Sanıklar, 20/2014 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21,35 ve 220. maddelerine aykırı aynı tarih ve mahalde, (7) No.lu fetüse hamile ismi tespit edilemeyen kadının 34 hafta-yı geçmiş hamileliğini yasa dışı olarak sonlandırdıktan sonra ölü fetüsün cesedini Aziz Doğagün ve Cemaliye Ölmez aracılığı ile gizlice elden çıkartmak suretiyle doğumu gizlemekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine aykırı, 25.3-.2014 tarihinde Girne'de Ada Hospital isimli özel hastahanede (2) No.lu fetüse hamile Meliz Akçal isimli kadının hamileliğini 17-19 haftalığından anestezi altında ağır bir suç olan çocuk düşürmeye teşebbüs suçu ile hafif bir suç olan hamileliği yasa dışı s-onlandırma suçunun işlenmesini kolaylaştırmak için sersemletmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 167. maddelerine aykırı, Meliz Akçal isimli kadının hamileliği 10 haftalığı geçmiş olmasına rağmen sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle çocuğunu- düşürmeye teşebbüs etmekle;
Sanıklar, 22/1989 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı, (2) No.lu fetüse hamile Meliz Akçal'ın 10 haftanın üzerinde olan hamileliğini yasa dışı olarak sonlandırmakla;
-Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine aykırı, 2013 yılı ile 25.2.2016 tarihleri arasında Ada Hospital'de (1) No.lu fetüse hamile olan kimliği tespit edilemeyen kadını çocuğunu düşürmeye teşebbüs ve hamileliğin yasa dışı sonlandırılm-asını kolaylaştırmak için sersemletmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 167. maddelerine aykırı, 9. davada belirtilen tarih ve mahalde, (1) No.lu fetüse hamile kadının 10 haftalığı geçmiş olmasına rağmen, çocuğunu düşürmesi kastıyla anestez-i altında sezaryen ameliyatı yaparak çocuğunu düşürmesine teşebbüs etmekle;
Sanıklar, 22/1989 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı, (1) No.lu fetüse hamile olan kadına hamileliğinin 19-21 haftalar-ında sezaryen uygulayarak, hamileliğini yasa dışı sonlandırmakla;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227 maddelerine aykırı, 17.3.2014 tarihinde, Ada Hospital'de (5) No.lu fetüse hamile Nazlı Dönmez isimli kadının 16-18 haftalık olmasına rağmen -çocuğunu düşürmeye teşebbüs ve yasa dışı sonlandırmayı kolaylaştırmak için sersemletmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 167. maddelerine aykırı, 12. davaya konu tarih ve mahalde, (5) No.lu fetüse hamile 16-18 haftalık Nazlı Dönmez'in çocuğ-unu düşürmeye teşebbüs etmekle;
Sanıklar, 22/1989 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı, (5) No.lu fetüse hamile Nazlı Dönmez'in 16-18 haftalık hamileliğini yasa dışı sonlandırmakla;
Sanıklar, Fas-ıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine aykırı 2013 yılı ile 25.2.2016 tarihleri arasında Girne'de Ada Hospital'de (8) No.lu fetüse hamile olan kimliği belirlenemeyen kadını, hamileliğinin 17-19 haftalarında çocuğunu düşürmesine teşebbüs etmek ve -hamileliği yasa dışı sonlandırmak için sersemletmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 167. maddelerine aykırı, 15. davada belirtilen tarih ve mahalde, (8) No.lu fetüse hamile kadının çocuğunu düşürmesi kastıyla hamileliğinin 17-19 haftaların-da anestezi altında sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle çocuk düşürmeye teşebbüs etmekle;
Sanıklar, 22/1989 sayılı Yasa ile tadil edilen Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı, 15. davada belirtilen tarih ve mahalde, (8) No.lu -fetüse hamile kadının hamileliğini 17-19 haftalarında yasa dışı olarak sonlandırmakla;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine aykırı, 2013 ile 25.2.2016 tarihleri arasında Girne'de Ada Hospital'de (9) No.lu fetüse hamile olan, kimli-ği tespit edilemeyen kadını, hamileliğinin 14-16 haftalarında anestezi altında çocuğunu düşürmek ve yasa dışı sonlandırma suçunun işlenmesini kolaylaştırmak için sersemletmekle;
Sanıklar, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 167. maddelerine aykırı 18. davad-a belirtilen tarih ve mahalde, (9) No.lu fetüse hamile kadının hamileliğini 14-16 haftalarında anestezi altında sezaryen ameliyatı yaparak çocuğunu düşürmeye teşebbüs etmekle;
Sanıklar, 22/1989 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 -ve 169 (A)(1)(2) maddelerine aykırı (9) No.lu fetüse hamile olan kadının hamileliğini sezaryen ameliyatı yaparak yasa dışı bir şekilde sonlandırmakla;

itham edildiler.

Sanıklar aleyhlerindeki ithamı kabul etmediler.

Yapılan duruşma sonucunda, Girne- Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık No.1,2, ve 4'ü aleyhlerindeki tüm davalardan beraat ettirdi. Sanık No.3 ve 5'i aleyhlerindeki 5,7,8,13 ve 14. davalardan suçlu bularak mahkûm etti, diğer tüm davalardan ise beraat ettirdi. Sanık No.6'yı ise aleyhindeki 7,8,13 ve- 14. davalardan suçlu bularak mahkum ederken, diğer tüm davalardan beraat ettirdi.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi mahkum olan sanıklara birlikte çekilmek üzere sırasıyla Sanık No.3'e 5. davadan 3 ay, 7. davadan 2 yıl, 13. davadan 2 yıl hapislik cezası verdi,- 8. dava 7. davanın, 14. dava 13. davanın olgularından neşet ettiği gerekçesiyle mahkumiyet kaydederken ceza vermedi; Sanık No.5'e aleyhindeki 5. davadan 6 ay, 7. davadan 5 yıl, 13. davadan 5 yıl hapislik cezası verirken, aynı şekilde 8. ve 14. davalardan -mahkumiyet kaydetti, herhangi bir ceza vermedi; Sanık No.6'ya aleyhindeki 7. davadan 4 yıl, 13. davadan 4 yıl hapislik cezası verirken, 8. ve 14. davalardan mahkumiyet kaydetti herhangi bir ceza vermedi.






Girne Ağır Ceza Mahkemesinin kararından sonr-a, İddia Makamı beraat kararları ve cezalara, Sanık No.3,5 ve 6 mahkumiyet kararlarına ve cezalara istinaf dosyaladı.

Dosyalanan tüm istinafların niteliğini özetleyecek olursak, Sanık No.3 tarafından dosyalanan 103/2016 sayılı istinaf, Fasıl 155 Ceza Mu-hakemeleri Usulü Yasası madde 111'e aykırı iddianame listesinde olmayan tanıkların dinletilmesinde Yasaya aykırı davranıldığına; 104/2016 sayılı istinaf, 26.9.2016 tarihinde iddianameye yeni 6,7,8,9,10,11,12, 13,14,15,16,17,18,19 ve 20. davaların eklenmesi-ne; Sanık No.4'ün dosyaladığı 106/20016 ve 107/2016 sayılı istinaflar Sanık No.3'ün dosyaladığı istinaflardaki aynı konulara; Sanık No.5 tarafından dosyalanan 110/2016 sayılı istinaf, aynı şekilde iddianameye dava eklenmesine; Sanık No.6'nın dosyaladığı 13-3/2016 sayılı istinaf, 8.12.2016 tarihinde İddia Makamı davasını kapatmadan önce aleyhindeki davalara adam öldürme suçuna konu 1. davanın eklenmesine; İddia Makamının dosyaladığı 24,25,26,27,28 ve 29/2017 sayılı istinaflar, beraat kararlarına ve mahkum ola-n Sanıklara verilen cezalara; Sanık No.6'nın dosyaladığı 31/2017 sayılı istinaf, mahkumiyete ve cezaya; Sanık No.3'ün dosyaladığı 32/2017 sayılı istinaf, mahkumiyete ve cezaya; Sanık No.5'in dosyaladığı 34/2017 sayılı istinaf mahkumiyet ve cezaya yönelikti-r.

Kararımızın "İNCELEME" safhasında tüm istinafları niteliklerine göre sınıflandırıp usul ve esas üzerinden beraat, mahkumiyet ve ceza başlıkları altında inceleyeceğiz.



İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR:

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin huzuruna sunulan şah-adet, ibraz edilen emareler ve mahkemenin bulgularına göre olgular özetle şöyledir:

Sanık No.1, doktor olup, Kulak, Burun ve Boğaz Uzmanıdır.

Sanık No.1, eşi olan Sanık No.2 ile beraber Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd.in direktörüdür. Başlangıçta %50 -hisse ile hissedarı olduğu şirketteki hisselerini, 8.12.2015 tarihinde Sanık No.2'ye ve çocuklarına devretti.

Ada Hospital, Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd.in çalıştırdığı bir özel dal hastanesidir.

Sanık No.2, Sanık No.1'in eşi ve Kadın Hastalıkları- ve Doğum Uzmanı olup, özellikle Tüp Bebek dalında çalışmaktadır. Sanık No.2, Ada Hospital'in büyük hissedarıdır.

Sanık No.3, Ada Hospital'da en tecrübeli hemşire olarak çalışmaktadır.

Sanık No.4, emekli ameliyat hemşiresi olup, çağrıldığı ameliyatl-ara katılmakta ve karşılığında ücret almaktadır.

Sanık No.5, doktor olup, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ve ayrıca Perinatoloji (Yüksek Riskli Gebelik) Uzmanı'dır.

Sanık No.6, doktor olup, anestezi ve reanimasyon, yoğun bakım uzmanıdır.

Sanık- No.1,2,5 ve 6 Kıbrıs Türk Tabipler Birliğine kayıtlı doktorlardır.

Polis aldığı bir bilgiyle 25.2.2016 tarihinde Girne'de Fevzi Çakmak Caddesi üzerinde bulunan Ada Hospital isimli özel dal hastanesini ziyaret etti.

Ada Hospital'e giden polis ekibi, -Hastane kapısında Hastanede şoför olarak çalışan ve getir-götür işleri yaptığı belirlenen İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz Doğgün'ü buldu.

Bu şahsın kürtaj kalıntılarını gömdüğünü söylemesi üzerine, kürtaj kalıntılarını gömdüğü yerleri polise gösterdi.

-Yapılan aramalar sonucunda (1)'den (9)'a kadar numaralanmış 9 adet fetüs bulundu.

Buna göre, 1 No.lu olarak işaretlenen çukur Zeyko Yağ Fabrikası'nın bulunduğu bölgede, 2,3,4,5,6,8 ve 9 olarak işaretlenen çukurlar, Hz.Ömer Türbesi olarak bilinen bölged-e bulunmuş, 3 ve 6 No.lu çukurlardan fetüs çıkmamış, 4 No.lu çukurdan hayvan kemikleri, 1 No.lu çukurdan 1 No.lu fetüs, 2 No.lu çukurdan 2 No.lu fetüs, 5 No.lu çukurdan 5 No.lu fetüs, 8 No.lu çukurdan 8 No.lu fetüs, 9 No.lu çukurdan 9 No.lu fetüs çıkarılmı-ştır. 7 No.lu fetüs ise Zeyko Yağ Fabrikası'nın bulunduğu bölgede gömülü olduğu yerde bulunarak çıkarılmıştır.

Fetüslerin bulunması üzerine, Sanıklar aleyhine soruşturma başlatıldı. Hastane kayıt defterleri, Sanıkların gerek şahsi gerekse Ada Hospital'i-n verdiği telefonlarına el konuldu. Bu arada Sanıklar tutuklandı. Fetüslerin gömülmesine yardım eden İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'den ifade alındı. Fetüslerin gömülmesinde kullanılan EB 531 plakalı araç ile çapa olarak isimlendirilen kazmaya el -kondu.

Sanık No.1'in kullandığı, eşine ait X6 marka aracında yapılan aramada 1 adet POS cihazı ve Sanık No.5'e ait çek defterleri bulunarak el kondu.

Sanık No.1, bulunan çek defterleri ile ilgili polise, "Fahri Bey'e aittir arabada bırakmıştır." dedi-.

Sanıkların, Avukatlarının huzurunda verdiği ifadeler, Mahkemeye itirazsız olarak ibraz edildi.

1'den 5'e kadar olan davalara konu 7 No.lu fetüs, 1,962 gram ağırlığında, 44 cm boyunda, 6.5 cm ayak tabanı uzunluğu, 32 cm oturma yüksekliği olan, kız c-insiyetli, göbek kordonu bağlanmamış, klempe edilmemiş, göbek bağı uzunluğu 21.5 cm olan bir bebektir.

6,7 ve 8. davalara konu 2 No.lu fetüs 17-19 haftalık, erkek cinsiyetinde, yaşı itibarıyla yaşama kabiliyeti bulunmayan bir fetüs olup, biyolojik annes-i Meliz Akçal isimli kadındır.

9,10 ve 11. davalara konu 1 No.lu fetüs, 19-21 haftalık, 20 cm boyunda, 104.3 gram ağırlığında, erkek cinsiyetinde olup 1 No.lu fetüse hamile kalan kadının kimliği belirlenememiştir.

12,13 ve 14. davalara konu 5 No.lu f-etüs erkek cinsiyetinde, 16-18 haftalık yaşama kabiliyeti bulunmayan özellikte olup, konu fetüse hamile kalan kadın Nazlı Dönmez'dir.



15,16 ve 17. davalara konu 8 No.lu fetüs, 17-19 haftalık, erkek cinsiyetinde, yaşama kabiliyeti olmayan özelliktedir.- Konu fetüse hamile kalan kadın tespit edilememiştir.

18,19 ve 20. davalara konu 9 No.lu fetüs, 14-16 haftalık, kız cinsiyetinde, yaşama kabiliyeti olmayan özellikte olup, konu fetüse hamile kalan kadın tespit edilememiştir.

7 No.lu fetüste propofol d-enen anestezi ilacı kalıntısı tespit edilmiştir.

2,5 ve 7 No.lu fetüslere hamile kalan kadınlara anestezi altında sezaryen ameliyatı uygulanmıştır.

Tüm Sanıklar, yazılı dava tebliğlerinde, aleyhlerindeki ithamı kabul etmediler.

Yapılan duruşma son-ucunda tüm şahadet ve emareleri değerlendiren Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanıklar ile ilgili daha önce belirttiğimiz şekilde karar verdi.

Bu safhada olgular ile ilgili yukarıdaki temel hususlarla yetinip, otopsi sonuçlarına, şahadetin değerlendirilmesi-ne, Sanık No.6'nın alibi müdafaasına, diğer Sanıkların ve İddia Makamının olgular ile ilgili iddia ve müdafaalarına "İNCELEME" safhasında değineceğiz.

İSTİNAF SEBEPLERİ:

İddia Makamı ve Sanıkların kararlarına karşı dosyalanan istinafları sınıflandırıp -usül ve esas üzerinden inceleyeceğimizi daha önce belirtmiştik.

Buna göre, istinaf sebeplerini aşağıdaki şekilde sınıflandırıp özetlemeyi uygun bulduk.

Buna göre, Sanık No.3,4,5 ve 6'nın dosyaladığı 103,104, 106,107,110 ve 133/2016 sayılı istinafları- I. ana başlık altında inceleyeceğiz. Bu başlık altında inceleyeceğimiz istinaf sebeplerinin özeti şöyledir:

a)Muhterem Bidayet Mahkemesi, İddia Makamının
(Disclosure Rule) açıklık ilkesi ve/veya adil
yargılama ve/veya silahların eşitliği ve-/veya
Anayasa'nın Sanıklara tanıdığı haklar ve/veya konu
ile ilgili "Common Law" ilkeleri gereği elinde
bulundurduğu tüm şahadeti ve/veya ifadeleri ve/veya
evrakı ve/veya belgelerin kendilerine verilmesi
konusunda Sanık No.-3 ve 4'ün yaptığı müracaatı
reddetmekle hata etti.
b)Muhterem Bidayet Mahkemesi, Sanık No.3,4 ve 5'in
itirazlarına rağmen, 22/9/2016 tarihinde
İddianameye 6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 ve
20. davaların eklenmesine izin v-ermek ve Fasıl 155
Ceza Usul Yasası'nın 92. maddesi hilafına davranarak
konuyu 83. madde kapsamında değerlendirmekle hata
etti.
c)Muhterem Bidayet Mahkemesi, 8.12.2016 tarihli
kararında, Sanık No.6 aleyhine iddianamedeki 1. -
davanın eklenmesine izin ve emir vermekle hata etti.

İddia Makamının Sanıklara verilen beraat kararlarına karşı dosyaladığı istinaflar ile Sanıklar No.3,5 ve 6'nın mahkumiyet kararlarına karşı dosyaladıkları istinafları, II. başlık altında inceley-eceğiz.


Buna göre:

a)Muhterem Bidayet Mahkemesinin Sanıklar No.1,2,3,4,5
ve 6 ile ilgili verdiği beraat kararları hatalıdır
(Yargıtay/Ceza No.24,25,26,27,28 ve 29/2017).
b)Muhterem Bidayet Mahkemesinin, Sanıklar No.3,5 ve 6 -
ile ilgili verdiği mahkumiyet kararları hatalıdır
(Yargıtay/Ceza No.31,32 ve 34/2017).

Son olarak, tarafların yukarıdaki istinaf sebeplerinde başarılı olup olamayacaklarına bağlı olarak, 3. başlık altında cezaya karşı dosyalanan istinaf -sebeplerini inceleyeceğiz.

Buna göre:

Muhterem Bidayet Mahkemesi, Sanıklar No.3.4 ve 5'e mahkum oldukları suçlardan ceza tespit ederken hata yaptı.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

Bu meselede, İddia Makamından başlayarak tüm Savunma Avukatları Y-argıtayda 5 gün boyunca hitapta bulundular. Savunma Avukatlarının hitapları tamamlandıktan sonra, İddia Makamı Savunmaya cevap verdi.

Taraflar uzun hitaplarında iddialarını ve dayandıkları hukuki argümanlarını etraflıca anlattılar.

Meselenin karmaşık-lığını dikkate alarak, bu bölümde tarafların iddialarını çok özet olarak belirtmeyi, tarafların iddialarına "İNCELEME" safhasında ayrıntılı olarak değinmeyi uygun bulduk.

Bu hususu belirttikten sonra, tarafların iddialarının esasına çok özet olarak deği-necek olursak:

İddia Makamı, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin huzurundaki delilleri ve şahadeti layıkıyla değerlendiremediğini, tüm Sanıklar aleyhindeki davaların makul şüpheden ari olarak ispatlanmış olmasına rağmen, Sanıklar No.3,4,5, ve 6'yı aleyhlerinde-ki 1. davaya konu Adam Öldürme suçundan beraat ettirdiğini, Sanıklar No.1,2 ve 4 aleyhindeki tüm davalardan beraat ettirilmelerinin hatalı olduğunu, bazı davaların unsurlarının tespitinde hatalar yapıldığını, Sanıkların beraat ettirildikleri davaların hata-lı hukuki gerekçelere dayandırıldığını, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin mahkum olan Sanıklara suçların vahameti ile orantılı cezalar vermediğini, benzeri görülmemiş bir şekilde işlenen suçlara ceza verirken cezalandırma prensiplerinin yeterince dikkate alınma-dığını, cezaların müdahaleyi gerektirecek kadar az olduğunu iddia ederek, istinaflarının kabulünü, Sanıkların dosyaladığı istinafların reddini talep etmiştir.

Sanık No.1 Avukatları hitaplarında, Sanık No.1'in Ada Hospital'in yöneticisi olmasının iddiana-medeki suçları işlediği anlamına gelmediğini, Sanık No.1'in tüm davalarda beraat ettirilmesinin yerinde olduğunu, Sanık No.1'in ne meslek ne de yönetici olarak kürtajlar ile alakası olduğunu, herhangi bir suç işlemediğini, aleyhindeki istinafın reddi gerek-tiğini ileri sürdüler.

Sanık No.2 Avukatları da aynı şekilde, Sanık No.2'nin aleyhindeki davalardan beraat ettirilmesinde hata olmadığını, yönetici olarak gayriyasal kürtaj faaliyetinde bulunmadığını, Sanık No.2'nin Kadın Doğum ve Hastalıkları Uzmanı ol-masına rağmen kürtaj yapmadığını, tüp bebek ile uğraştığını, Hastanenin büyük hissedarı olmasının suç işlediği sonucunu
doğurmayacağını, Sanık No.2 aleyhinde şahadet olmadığını, İddia Makamının iddialarının yersiz olduğunu ve istinafın reddi gerektiğini i-leri sürdüler.

Sanık No.3 ve 4 Avukatı, bu meselede Sanıkların adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğini, ifadelerin gizlendiğini, hatalı olarak davalar eklendiğini, Sanık No.4'ün beraat ettirilmesinde hata olmadığını ancak Sanık No.3'ün mahkumiyetinin -hatalı bulgu ve delillere dayandırıldığını, hemşire olan Sanık No.3'ün doktor talimatlarına uymak zorunda olduğunu, gayriyasal kürtaja karışmadığını, olaylar salt varsayılarak, ispatlanmadan Sanık No.3'ün mahkum edildiğini, suç ile orantısız cezaya çarptır-ıldığını dolayısıyla Sanık No.3'ün istinafının kabul edilerek beraat ettirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Sanık No.5 Avukatı, Sanık No.5'in çok tecrübeli perinatoloji ve aynı zamanda Kadın Doğum ve Hastalıkları Uzmanı olduğunu, gayriyasal kürtaj yap-madığını, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin delilleri hatalı değerlendirdiğini, Sanık No.5'in mahkum edildiği suçların unsurlarının oluşmadığını, adil yargılama konusunda hatalar yapıldığını, Sanık No.5'in bazı davalardan beraat ettirilmesinde hata olmadığını, -eksik tahkikat ve delillerle bir insanın mahkum edilmesinin mümkün olmadığını belirtti ve istinafının kabul edilerek tüm davalardan beraat ettirilmesini talep ederek, İddia Makamının istinafının ise reddi gerektiğini ileri sürdü.

Sanık No.6 Avukatları, -anestezi uzmanı olan Sanık No.6'nın herhangi bir suça bulaşmadığını, bir ameliyattaki görevinin doktora talimat vermek olmadığını, kendi görevini yaptığını, bazı sezaryen ameliyatlarına katılmadığı halde katıldığına dair bulgu yapıldığını, İddia Makamı dav-asını kapattıktan sonra Sanık No.1'in 1. davaya dahil edilerek savunma hakkının ortadan kaldırıldığını, bu meselede adil yargılama prensiplerine uyulmadığını, hatalı bulgularla olayların salt varsayıldığını, ispatlanmadığını, Sanık No.6'nın haksız şekilde -mahkum edildiğini, 1. davanın İddia Makamının şahadeti ile ispatlanma imkânı bulunmadığını, bu nedenle 1. davadan beraatta hata olmadığını, mahkumiyet ile ilgili istinaflara halel gelmeksizin, Sanık No.6'ya mahkum olduğu davalardan müdahaleyi gerektirecek -kadar ağır hapislik cezası verildiğini, istinafının kabul edilerek, İddia Makamının iddialarının reddi gerektiğini ileri sürdüler.

İNCELEME :

Duruşma zabıtları, emareler, tarafların iddia ve argümanları incelenip değerlendirildi.

Öncelikle I(a) başl-ığı altında özetlediğimiz istinaf sebebini inceleyeceğiz.

I(a). Muhterem Bidayet Mahkemesi, İddia Makamının
"Disclosure Rule" açıklık ilkesi ve/veya
adil yargılama ve/veya silahların eşitliği ve/veya Anayasa'nın Sanıklara tanıdığı hakl-ar ve/veya
konu ile ilgili "Common Law" ilkeleri gereği elinde
bulundurduğu tüm şahadeti ve/veya ifadeleri ve/veya
evrakı ve/veya belgelerin kendilerine verilmesi
konusunda Sanık No.3 ve 4'ün yaptığı müracaatı
- reddetmekle hata etti.

Bu istinaf başlığı, Sanık No.3'ün dosyaladığı Yargıtay/Ceza 103/2016 ve Sanık No.4'ün dosyaladığı 106/2016 sayılı istinafları ilgilendirmektedir.

Her iki istinaf ihbarnamesinde (3) istinaf sebebi yer almakta ve yukarıda belir-ttiğimiz ana başlık altında, Alt Mahkemenin, Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası madde 111'in tanık listesinde olmayan bir tanığın mahkemeye çağrılmasında, önceden savunmaya ihbar verilmesini öngördüğü, bu madde dışında savunmaya ifadelerin verilmesin-i düzenleyen bir maddenin bulunmadığını, 39/1962 sayılı Yasa ile iç hukuk haline getirilmiş olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin adil yargılama hakkını düzenlediği, dava dosyasında bulunan tüm belgelerin duruşma başlamadan verilmesi gerek-tiği şeklinde yorumlanamayacağı kararını vererek, bu maddenin 3(b) fıkrasında öngörülen sanığa gereken kolaylıkların gösterilmesi ilkesini dikkate almamasının ve bu doğrultuda bir karar vermesinin hatalı olduğu ileri sürülmektedir.

Sanık No.3 ve 4 Avuka-tı, ithamnameye eklenen davalar ile ilgili ilk soruşturma (PI) yapılmadığını, şahadet dinlenmediğini, ifadelerin müdafaaya verilmediğini, Fasıl 155 Ceza Usul Yasası madde 111'in hatalı uygulandığını, tanıkların dinleneceği oturumlardan 10-15 dakika önce ih-barlar verildiğini, ne gelen tanıkların kim olduğunu, ne sabıkaları olup olmadığını araştırabildiklerini, Yargıtay/Ceza 68-73/2010 D.1/2012 sayılı Emin Özbeyit ve diğerleri ile Başsavcılık davasında belirlenen ilkelerin uygulanmadığını, ifadeleri tanıtma y-apılması üzerine gördüklerini, ifadelerin gizlendiğini, açıklık ilkesinin (disclosure rule) ihlâl edildiğini, havale esnasında bu ifadelerin verilmemesinin hata olduğunu, İddia Makamının elindeki kozları müdafaaya vermeme mantığının ceza yargılamasında geç-erli olamayacağını, ithamnamede adı geçen veya tanık olarak celbedilecek tanıkların ifadelerinin savunmaya verilmemesinin adil yargılama ve ceza yargılama usulü ile bağdaşmadığını, silahların eşitliği ilkelerinin bu davada ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.-



İddia Makamı bu meselede adil davranıldığını, hiçbir şeyin gizlenmediğini, mahkeme huzuruna gelen herşeyin mahkemeye getirildiğini, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin ifadeleri tanıtma olarak sunulmasına izin verdiğini, daha sonra bu tanıtmaların emare yap-ılmadığını, Fasıl 155 madde 111'in doğru şekilde uygulandığını, İddia Makamının davasını yürütme hakkı olduğunu, bu görevin yürütülmesine müdahale edilemeyeceğini, lehte olan hususların gizlenmesi ile ifadelerin ibrazının farklı şeyler olduğunu, usul kural-larında doğrudan emredici kural bulunmadığını, silahların eşitliğinin sadece savunma lehinde bir sistem olarak yorumlanamayacağını söyleyerek, bu istinafın reddini talep etmiştir.

Tutanaklar incelendiğinde, bu istinafa konu prosedürün Alt Mahkemede aşağ-ıdaki gibi geliştiği görülmektedir:

İddia Makamı, 22.9.2016 tarihli celsede Sanıklar itham edilmeden önce, Alt Mahkemeye müracaat ederek, iddianamede yer alan davalara sırasıyla 6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 ve 20. davaların eklenmesini talep et-ti. Alt Mahkeme yapılan müracaatı tezekkür ettikten sonra, iddianameye konu davaların eklenmesine izin verdi. (Bu emir I(b) istinaf başlığı altında incelenecektir.)

Alt Mahkemenin bu kararından sonra, Savunma Avukatları açıklık kuralı gereği İddia Makam-ının elindeki ifadelerin, evrakın ve belgelerin bir suretinin kendilerine verilmesini talep etti.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin bu konudaki kararı şöyledir:

"Mahkeme : Sanık Avukatlarının müşterek talebi ve talebe itiraz tezekkür edilmiştir. Fasıl 155- madde 111 iddianamedeki tanık listesinde olmayan bir tanığın mahkemeye çağrılması için önceden savunmaya ihbar verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Fasıl 155 incelendiği vakit, madde 111 haricinde savunmaya ifadelerin verilmesi ile ilgili uygulamanın düz-enlendiği başka herhangi bir madde bulunmamaktadır. Ancak 39/62 sayılı Yasa ile iç hukuk haline getirilmiş olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi incelendiği vakit, adil yargılama hakkının 6. maddede düzenlenmiş olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu madden-in 3.B fıkrasında her sanığın savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olması gerektiği belirtilmiştir. Kanaatimizce sözleşme yasa hükmünde olduğundan sözleşmenin ilgili maddesi uygulanmalıdır. Ancak 6(3)(B) fıkrasında sanığa gereke-n kolaylıkların gösterilmesi ilkesini dava dosyasında bulunan tüm belgelerin ve iddia makamının duruşma başlamazdan önce sunmayı tasarladığı tüm tanıkların ifadesinin savunma makamına verilmesi şeklinde yorumlamak ve uygulamak adil yargılama maksatları içi-n zorunluluk yaratmadığı kanaatindeyiz.
Bu husus Yargıtay/Ceza 44/2013 D.4/2013'de incelenmiştir.
İlk tahkikatı yapılmış olan bu meselede iddia makamının, iddianamede belirtilen tanıklar haricinde çağırmayı tasarladığı tanıkların tüm ifadelerinin savu-nma avukatlarına duruşma başlamadan önce verilmesinin adil ve uygun olmayacağı kanaatindeyiz.
Dolayısıyla talep reddedilir. Ancak bu safhada iddia makamının beyanını da dikkate alarak Fasıl 155, madde 111 tahtında çağrılacak tanıkların ifadelerinin bir i-hbarla birlikte sanık avukatlarına verilmesine ve
sanık avukatlarının müdafaalarını layıkı veçhile hazırlayabilmeleri için gerekli sürenin tanınmasınn uygun ve adil olacağı kanaatindeyiz."


Öncelikle belirtmemiz gereken husus, "disclosure rule" olarak bi-linen açıklık ilkesi ile ilgili, Savunma Avukatlarının mehaz hukuktan sundukları örnekleri doğrudan dikkate alıp değerlendiremeyeceğimizdir. Bu husus, İngiltere'de Criminal Procedure and Investigations Act 1996 Yasası ile uygulanmaktadır. Common Law dışınd-aki yasal düzenlemelerin bizdeki prosedüre olan etkisi, Fasıl 155 Ceza Usul Yasamıza benzerliği oranındadır. Bir nevi case management uygulaması olan açıklık ilkesi (Disclosure Rule) bizim Ceza Usul Yasamızda belli bir prosedür altında düzenlenmemiştir. An-cak bu kuralın uygulanması aynı zamanda bir adil yargılama ve silahların eşitliği ilkesi sorunu olduğundan, kendi yasal düzenlememiz ve içtihatlarımız kapsamında ele alınıp değerlendirilebilecek durumdadır. Bu konudaki incelememizin temelini oluşturacak ye-terli içtihatımız mevcuttur.

Bilindiği üzere Ağır Ceza Mahkemelerinde görülecek davalar belli bir prosedür içerisinde ilk tahkikat safhasından geçmekte ve sanıkların yargılanabilmeleri için yeterli nedenin (sufficient ground) olması halinde Ağır Ceza Ma-hkemesine havaleleri sağlanmaktadır. İlk tahkikat safhasından geçip Ağır Ceza Mahkemesine havale edilen bir iddianameye, yargılama safhasında Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmayı gerektirecek nitelikte davalar dahil edilmek istendiğinde veya dahil edilmesin-e izin verildiğinde, bu davalar ile ilgili olan ve iddia makamının elinde bulunan şahadet, ifade ve belgeler üzerinde savunmanın hakları ne olacaktır? Savunma Avukatlarına göre, tüm ifade ve belgelerin verilmesi gerekmekte; İddia Makamına göre Fasıl 155 Ce-za Usul Yasası'nın 111. maddesi altında şahadet vereceklerin listesi ihbar ve ifadeleri ile birlikte savunmaya verilmesi yeterli olmaktadır.

Bu konuyu incelerken, ilk tahkikattan başlayıp, ağır cezaya havale aşamasına kadar olan safhada tanık ifadeleri,- belge ve evrakın savunmaya verilmesi ile ilgili olarak duruma içtihatlarımızda kısaca göz atmamız gerekecektir.

Anayasa Mahkemesi, 19/2009 D.4/2009 sayılı Kerem Yavuz ile Başsavcılık davasında, Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanacak bir sanığın prosedürel- ilk aşaması olan ilk tahkikat ile ilgili olarak şöyle demiştir:

"İlk soruşturmanın iki amaca hizmet ettiği görülmektedir.
Öncelikle iddia makamının elindeki şahadet Yargıcın süzgecinden geçmektedir. Böylece olası keyfi bir yargılamanın saptır-ılmış bir amaçla sanığın
yargılanmasının önü alınmaktadır. Yine ilk soruşturma,
iddia makamının elinde bulunan şahadeti, aleyhindeki
davayı, esas yargılaması başlamadan sanığın öğrenmesini
sağlamaktır."


Buraya kadar ol-an alıntıya göre, Anayasa Mahkemesi, saptırılmış bir amaçla sanığın yargılamasının önlenmesi dışında, ilk soruşturmada, sanığın, iddia makamının elinde bulunan şahadeti öğrenmesini sağladığını açıkça belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi devamla şöyle demişti-r:

"Ceza Usul Yasası'nın 106(A) maddesi ile getirilen
düzenlemede, Yargıcın Başsavcının istemini kabul etmesi halinde dahi, yukarıdaki her iki amacın da yine
gözetildiği görülmektedir. Şöyle ki, Başsavcı Sanık aleyhindeki ikamenameni-n, Ağır Ceza Mahkemesinde dinletilmek istenen tanıkların verecekleri ifadelerin ve Ağır Ceza Mahkemesinde sunulmak istenen diğer belgelerin
asıllarına uygun suretlerini hem kaza mahkemesine hem de
sanığa ve avukatlarına önceden vermek- durumundadır,
Yargıç sunulanları, sanığın ifade edeceklerini
değerlendirir ve kararını verir."


Buna göre aynı amaç, Ceza Usul Yasası'nın 106A maddesi için kabul edildiğinden, Ağır Ceza Mahkemesinde dinletilecek tanıkların ifadelerinin v-e sunulmak istenen diğer belgelerin asıllarına uygun bir suretlerinin savunmaya verilmesi gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır.

Daha sonra Yargıtay Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 68-73/2010 D.1/2012 sayılı Emin Özbeyit ve diğerleri ile Başsavcılık davasın-da önemli prensipler ile belli bir açılım getirilmiştir. Yargıtay konu kararda şunları ifade etmiştir:

"İthamnamede 136 tanık sıralanmışken, ilk tahkikat maksatları için 2 tanık dinleterek Ağır Ceza Mahkemesine havale yapılmıştır. Böyle bir durumd-a Sanıklar diğer iddia makamının tanıklarının ne söyleyeceklerini
bilmeleri mümkün değildir. Böyle bir durumda Ağır Ceza
Mahkemesi huzurunda bu dava maksatları için ilk kez
şahadet verecek olan tanıkların şahadetlerinin madde 11-1
altında verilecek ihbar ile sanıklara bildirilmesi
gerekmektedir."


Bu kural ile ilgili huzurumuzdaki mesele açısından herhangi bir sorun yoktur. İddia Makamı, madde 111 altında ihbar vereceğini söylemiş ve bunu yapmıştır. Ancak Yargıta-y mezkur kararda devamla şunları belirtmiştir:


"Verilecek ihbarda, madde 111 açısından, tanığın ismi ve vereceği şahadetin esasının ne ile ilgili olacağının belirtilmesi yeterlidir. Bu yöntemin birkaç tanık için uygulanması sorun yaratmaz. Ancak bir -ceza davasında ilk tahkikatta 2 tanık, Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda ise 37 tanık dinletilir ve iddianamede yer almayan tanıklara madde 111 altında ihbar verilirse bu ancak madde 111'ün istismarı olarak kabul edilmelidir. Bu tanıkların ne ifadeleri sanıkla-ra sunulmuştur, ne de bu tanıkların şahadetinin ne olacağını ilk tahkikat safhasında savunmanın dinleme imkânı olmuştur."


Yargıtay, Ceza Usul Yasası'nın 111. maddesinin istismarı niteliğinde olacak bir uygulamanın önüne geçmek için, ilk tahkikatta dinl-enmeyen tanıkların şahadetlerinin ne olduğunun savunmaya bildirilmesini bir gereklilik olarak tanımlamıştır. İlgili kısım şöyledir:

"Bir dava Ağır Ceza Mahkemesine havale edilirken ilk
tahkikatta dinletilmeyen tanıkların olması halinde, bunla-rın şahadetlerinin ne olacağı konusunda savunmaya
yeterli bilgi verilmesi gerekmektedir."



Yargıtay, konu kararda, iddia makamının esasa ilişkin konularda şahadet verecek tanıkların şahadetlerinin ne olacağını savunmaya sunma görevi olduğunu bel-irttikten sonra, Ceza Usul Yasası'nın 111. maddesinin asgari olarak kullanılmasını sağlamak için ithamnamede isimleri yazılmış tanıkların ilk tahkikatta şahadet vermemeleri halinde, yazılı ifadelerinin verilmesine olanak tanıması gerektiğini açıkça belirtm-iştir.

Görülebileceği gibi Yargıtay, 4.1.2012 tarihinde verdiği kararında, savunmanın özellikle ithamnamede adı bulunan tanıkların şahadetlerinin savunmaya bildirilmesini düzenleyen 111. maddenin asgari düzeyde kullanılmasını ve ilk tahkikatta dinletilm-eyen tanıkların olması halinde, şahadetlerinin ne olacağı konusunda savunmaya bilgi verilmesini gereklilik olarak ifade etmiştir.

Konunun incelenmesinde bu kadarla yetinmeyen Yargıtay, konuyu Yargıtay/Ceza 44/2012 D.4/2013 sayılı V.P. ile KKTC Başsavcıs-ı davasında İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında irdeleyerek bazı sonuçlara ulaşmıştır. Buna göre, Yargıtay konu kararda, Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nda, iddia makamının dava ile ilgili olarak elinde bulunan tüm bilgi ve belgelerin savunmaya verilmesini zor-unlu kılan bir düzenleme olmadığını (sayfa 12), ilk soruşturma sonunda Ağır Ceza Mahkemesine havale yapıldığında ilk soruşturmada sunulan şahadet ile belgesel delillerin birer suretlerinin savunmaya verildiğini (sayfa 14), 106A maddesi altında yapılan hava-lelerde sanık aleyhindeki ikamename ve Ağır Ceza Mahkemesinin oturumları sırasında dinletilmek istenen tanıkların verecekleri ifadeler ve ibraz edilmesi muhtemel belgelerin aslına uygun suretlerinin iddia makamı tarafından sanık avukatına verileceğini (say-fa 14), ancak seri usulde yapılan yargılamada böyle bir düzenleme olmadığını belirterek, konuyu hukuk sistemimiz açısından incelemek suretiyle seri usulde yapılan yargılamalarda, iddia makamı dosyasında bulunan tüm evrakın, duruşmadan önce adil yargılama g-ereği sanığa veya avukatına verilmesinin zorunu olmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Yargıtay mezkûr kararında konuyu iç hukuk sayılan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6(3)(b) maddesi kapsamında inceleyerek, "bir suç ile itham edilen bir kişiye savunmasını -hazırlaması için yeterli zaman ve fırsat verilmelidir" ilkesindeki fırsatın zaman olmadığını, savunmanın hakları bakımından, bir suç ile itham edilen bir kişinin savunmasını hazırlaması için kendisine soruşturmanın her safhasındaki araştırmaların neticeler-inden haberdar olma ve bilgisine getirilme hakkını da içerdiğini Guy Jespers v Belçika davasından atıfla altını çizerek belirtmiş, bunun yorumunu ise seri usulde davalar bakımından şöyle yapmıştır:

"Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nda olmamasına karşın, Avru-pa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin madde 6(3)(b) fıkrasında ifadesini bulan sanığa gereken kolaylıkların gösterilmesi ilkesini, dava dosyasında bulunan tüm belgelerin duruşma öncesi sanığa veya avukatına verilmesi şeklinde yorumlamak ve uyg-ulamak adil yargılama maksatları için zorunluluk yaratmaz. Aksi takdirde savunma, iddia makamı karşısında daha avantajlı olacağından, adil yargılama ilkeleri de ihlal edilmiş olacaktır.Ancak iddia makamı da adil yargılanma ilkelerini dikkate alar-ak sanık lehine ve aleyhine tasarrufunda olan hem sözlü veya belgesel
şahadeti mahkemeye sunulmalıdır."


Görülebileceği gibi Yargıtay, mevzuatımıza dayalı olarak adil yargılama prensibini yorumlarken, özellikle seri usulde yapılan yargılamala-rda dava dosyasında bulunan tüm belgelerin duruşma öncesi savunmaya verilmesini zorunlu saymamış; ancak duruşmada, "lehte ve aleyhte tüm şahadet sunulmalıdır" diyerek, dolaylı bir zorunluluk getirmiştir. Buradan çıkacak sonuç, iddia makamının lehte veya al-eyhte olan elindeki tüm şahadeti sunması gerektiğidir.

Bu karardan sonra Yargıtay, Yargıtay/Ceza 60/2012 D.2/2014 sayılı Gürkan İstanbullu ile Başsavcılık davasında, silahların eşitliği ilkesi gerekçe gösterilerek Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek bir d-avada, iddia makamının evrak ibrazı yetkilerini kısıtlayarak şöyle demiştir:


"İlk soruşturma yapılmaksızın, Ağır Ceza Mahkemesine havale edilen davalarda, iddia makamı, sanık aleyhindeki ikamenameyi, duruşmada şahadet verecek olan tanıkların ifadele-rini ve ibraz edilecek sair belgelerin asıllarına uygun daktilo edilmiş suretlerini, Ağır Ceza Mahkemesindeki ilk oturum tarihinden en az 10 gün önce, kaza mahkemesine, sanığa veya avukatına vermekle
yükümlüdür. Yazılı belge niteliğinde olmayan, -CD
kayıtları, fotoğraf ve benzeri belgeler de bu
kapsamdadır.
Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde,
silahların eşitliği ilkesi gereği olarak, artık o belge
ve ifadeler Ağır Ceza Mahkemesine emare olarak ibraz
e-dilemez.İbraz edilse bile bunlara Ağır Ceza Mahkemesince herhangi bir değer verilemez. Meğer ki bu gibi belgelerin ibrazına sanık tarafından itiraz edilmiş olmasın veya bu belgeler sanığın müdafaasının veya müdafaasının bir bölümünün dayanağını oluştu-rsun"(Sayfa 7-8).


Yargıtay/Ceza 44/2012 D.4/2013 sayılı davada, adil yargılama ilkesi gereği, önceden iddia makamının dosyasında bulunan şahadet, belge ve evrakın savunmaya verilmemesinin ihlâl sayılamayacağı sonucunu çıkarırken, Yargıtay/Ceza 60/2012 D-.2/2014 sayılı davada, 106A maddesi kapsamında yapılan havalelerde savunmaya verilmeyen şahadet, belge ve evrakın daha sonra savunmanın itiraz etmeyeceği haller hariç sunulamayacağına karar vererek, Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanacak sanıklar ile ilgili- davalarda iddia makamının dayanacağı şahadet, belge veya evrakın savunmaya verilmesi silahların eşitliği kapsamında zorunlu hale getirilmiştir.

İçtihat kararlarında, bu konu her meseleye has olgular ışığında tartışılmaya devam etmiş ve Yargıtay en son -Yargıtay/Ceza 74/2015 D.3/2016 sayılı Öztan Özenergün ile KKTC Başsavcısı arasındaki davanın kararında, Ceza Usul Yasası'nın 106 A maddesinde, Yasanın 92. ve 106. maddelerine ve bunlar arasındaki maddelere halel gelmeksizin evrak üzerinde havale yapılmasın-ın düzenlendiğini, ilk tahkikatla şahadeti dinleyen mahkemenin sanığın yargılanması için yeterli sebep olup olmadığına bakarak karar vermesi gerektiğini belirttikten ve konuyu detayları ile anlattıktan sonra iddia makamının ilk tahkikatta sunduğu şahadetle- sınırlandırılamayacağına, yargılama safhasında şahadetin genişletebileceğine (sayfa 15) karar vererek, yargılamayı ilk tahkikattaki şahadetle sınırlı olmaktan çıkarmış ve bu hususa daha geniş bir yorum getirmiştir.

Yukarıda iktibas ettiğimiz tüm kararl-ar özleri itibarıyla çelişkili olmayıp birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Tümünde ortak payda, tüm tarafları, adil yargılamanın gereği olarak, yargılanma aşamasında eşit konumda tutmaktır.

Silahların eşitliği ilkesi, tanımından da anlaşılabileceği gibi- bir tarafa üstünlük sağlamama ilkesidir. İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamında ele alınan
"hakkaniyete uygun dinlenilme prensibinin" zımni bir unsuru olarak kabul edilir.

Günümüzde temel bir usul prensibi olarak ele alınan "-silahların eşitliği" prensibi, adil yargılama hakkı çerçevesinde ceza muhakemesinin tümünü içine alacak şekilde değerlendirilir. Silahların eşitliği ilkesi bu anlamda, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin hukuka aykırı ve keyfi olarak kısıtlanmasını engell-emeyi amaçlayan ve bireyin etkin korunmasının asgari gerekçesi olarak kabul edilen adil yargılama hakkının kapsamında kabul edilmektedir.

Adil yargılama, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamında davaya ilişkin önemli olgu -ve olayları ve hukuki problemleri yeterli bir biçimde açıklayabilme ve bu hususlarda delil ileri sürebilme, yargılamaya katılan tarafların görüşlerinden ve toplanan tüm delillerden bilgi sahibi olabilme olanağı sağlayan hakkaniyete uygun dinlenilme prensib-i ile vücut bulur. Bu nedenle silahların eşitliği prensibi bu noktada işlevsel olup hakkaniyetli bir duruşmanın unsuru olarak kabul edilir.

Meseleye bu esaslardan bakıldığında, Alt Mahkemede yapılan uygulamanın bu ilkelerin ihlali niteliğinde olup olmad-ığını belirlemek gerekecektir.

Yukarıda belirttiğimiz tüm prensipleri ve tanımları yürürlükteki yasalarımız, içtihatlarımız ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları ışığında değerlendirmemiz gerekir.

Yargıtay/Ceza 44/2012 D.4/2013 sayılı V.P il-e KKTC davasından çıkaracağımız sonuç, seri usulde yargılanmayı gerektiren bir davada lehte ve aleyhte tüm şahadet yargılama safhasında sunulacağından, tüm bilgi ve belge ve yazılı şahadetin önceden savunmaya verilmemesinin adil yargılama veya silahların e-şitliği ilkesinde herhangi bir ihlâl oluşturmadığıdır.

Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 68-73/2010 D.1/2012 sayılı Emin Özbeyit ve diğerleri ile Başsavcılık davasında, Ağır Ceza Mahkemesinde ilk kez şahadet verecek tanıkların şahadetlerinin madde 111 altınd-a verilecek bir ihbar ile sanıklara bildirilmesi gerektiği yer almaktadır.

Yargıtay/Ceza 60/2012 D.2/2014 sayılı Gürkan İstanbullu ile Başsavcılık arasındaki davada verilen karara göre, madde 106A altında yapılan bir havalede, sanığa verilmeyen tanık ifa-deleri, belge ve evraklar daha sonra Ağır Ceza Mahkemesinde ibraz edilemez.

Yargıtay/Ceza 74/2015 D.3/2016 sayılı Öztan Özenergün ile Başsavcılık davasında verilen kararda ise, Başsavcılığın ilk tahkikatta sunduğu şahadetle sınırlandırılmayacağı, yargıl-ama safhasında şahadeti genişletebileceği belirtilmektedir. Buradaki genişletme yetkisi, adaletin tecellisi amacına uygun olarak kullanılmalı, bu anlamda daha önceki içtihat kararları ile belirlenen prensipleri tamamıyla ortadan kaldıracak şekilde veya adi-l yargılamanın ihlali niteliğinde bir tarafın lehine olarak yorumlanmamalıdır.

Huzurumuzdaki meselede İddia Makamı, Sanıklar Ağır Ceza Mahkemesine havale edildikten sonra ancak itham edilmeden önce iddianamaye yeni davalar eklemek ve iddianameyi bu sure-tle değiştirmek istemiştir. Bu müracaatın Sanıkların savunma haklarına olumsuz etki edip etmeyeceği konusunu bir sonraki istinaf sebebinin incelemesine bırakarak hemen şu hususu belirtmemiz gerekir: Hiçbir sanığın duruşma aşamasında sahip olduğu hakları, i-lk tahkikat aşamasındaki haklarından daha alt (dûn) seviyede olamaz. Nasıl ki ağır cezalık davaların, ilk tahkikatta duruşması yapılmadan, madde 106A altında havalesi istendiğinde, iddia makamı, duruşmada sunacağı şahadetin ve belgelerin bir suretini savun-maya vermekle yükümlüdür, aynı şekilde, Ağır Ceza Mahkemesine havale yapıldıktan sonra, iddianameye ağır cezalık davalar eklenmek istendiğinde, bu davalar ile ilgili yazılı ifade, belge veya evrakı savunmaya vermelidir. Adil yargılama ilkesi bunu gerektird-iği gibi, başlangıçta iktibas ettiğimiz Anayasa Mahkemesi kararında ifade edilen saptırılmış yargılamanın önüne geçilmesi amacıyla uyumlu bir durum yaratılmış olacaktır.

İddianameye eklenecek davalar nitelik itibarıyla seri usülde yargılanmayı gerektirec-ek türden ise, iddia makamı, lehte ve aleyhteki tüm şahadeti duruşma sırasında sunmakla yükümlü olduğundan, yazılı ifade, belge ve evrakı önceden sunmak gibi bir yükümlülüğü yoktur. Meğer ki mahkeme verilmesine karar versin.

Bu çerçevede iddia makamı, h-erhangi bir meselede, önceden sunmak istemediği bir şahadet veya belgeyi, sebebini izah ederek (devlet sırrı, davanın selameti gibi nedenler) bu hususu mahkemenin bilgisine getirmeli ve mahkemenin bu konuda adil bir karar vermesini sağlamalıdır.

Huzuru-muzdaki istinafa konu davada İddia Makamı, Ceza Usul Yasası'nın 111. maddesi altında önceden ihbar vererek duruşmayı yürütmüş, Sanıklara ilk anda iddianameye eklenen davalar ile ilgili ifade ve belge vermemiş, Alt Mahkeme, Fasıl 155'in 111. maddesi tahtın-da çağrılacak tanıklar ile ilgili ihbar ve tanıkların ifadelerinin verilmesi hususu hariç, İddia Makamının bu yöndeki istemini ara kararıyla tasvip etmiştir.

Yukarıdaki prensipler ışığında Alt Mahkemenin kararı, ilk nazarda ağır cezalık davalar bakımınd-an eksik ve hatalı olarak değerlendirilse de, Alt Mahkeme, duruşma sırasında 111. madde altında ihbar verilerek celbedilen tanıkların ifadelerinin savunmaya verilmesini ve daha sonra da polisin elindeki ifadelerin tanıtma olarak mahkemeye ibrazına izin ver-erek savunmanın şahadeti öğrenmesini sağlamıştır. Bu sonuçtan hareketle, Alt Mahkemenin Ceza Usul Yasası'nın 111. maddesindeki takdir hakkını adil yargılama ilkelerine aykırı kullandığı veya savunma hakkını kısıtladığı sonucuna varılamayacağından, I(a) ist-inaf başlığı altında incelediğimiz Sanık No.3'ün dosyaladığı 103/2016, Sanık No.4'ün dosyaladığı 106/2016 sayılı istinaflar reddedilir.


I(b). Muhterem Bidayet Mahkemesi, Sanık No,3,4 ve 5'in
itirazlarına rağmen 22.9.2016 tarihinde iddianam-eye 6,7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,17,18,19 ve 20.
davaların eklenmesine izin vermek ve Fasıl 155
Ceza Usul Yasası'nın 92. maddesi hilâfına
davranarak konuyu 83. madde kapsamında
değerlendirmekle -hata etti.

Bu başlık altında, Sanık No.3'ün dosyaladığı 104/2016, Sanık No.4'ün dosyaladığı 107/2016 ve Sanık No.5'in dosyaladığı 110/2016 sayılı istinaflar incelenecektir.

Her üç istinafta, İddia Makamının Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda Sanıklar itha-m edilmeden önce yukarıda belirttiğimiz (6)'dan (20)'ye kadar sıralanmış davaların iddianameye eklenmesi ve bu suretle iddianamenin değiştirilmesi talebinden kaynaklanmaktadır.

İddia Makamı, duruşmada yaptığı müracaatında, iddianameye eklemek istediği d-avaların daha önce iddianamede yer alan davalar ile aynı türden olduğunu, PI aşamasında birden çok fetüs ile ilgili tahkikat yapıldığının herkesin bilgisinde olduğunu, bu meselenin tek bir dosya altında yargılanmasının daha adil ve uygun olacağını belirtti-kten sonra, Ceza Usul Yasası'nın 83. ve 84. maddeleri altında gerekli tadilat izninin verilmesini talep etti.

Tüm Sanıkların Avukatları İddia Makamının müracaatına itiraz edeceklerini belirttikten sonra, aralarında vardıkları mutabakat neticesinde, Sanı-k No.3 ve 4 Avukatı müşterek itirazlarını Ağır Ceza Mahkemesine sundu.


Savunma uzun itirazında özet olarak, Ceza Usul Yasası'nın 2. Tefsir maddesi ve 92'den 105'inci maddeye kadarki kısmının Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmayı gerektiren davaların önce-likle ilk soruşturmalarının yapılmasını emrettiğini, iddianameye eklenmek istenen 6'dan 19'a kadar olan davaların ağır cezalık suçlar olduğunu, bu nedenle ilk tahkikat yapılmadan bu davaların eklenmesine izin verilmemesi gerektiğini, eklenmek istenen daval-ara ilişkin farklı olgu ve şahadetin bulunduğunu, PI'ın sadece 7 No.lu fetüs için yapıldığını, bu davaların farklı şahadet içerdiğini, iddianamenin "defective" yani kusurlu olması halinde değiştirilebileceğini, burada yapılanın kanunun öngördüğü değişiklik- olmadığını, Sanıkların 15 ayrı davaya has şahadeti bilmeden hazırlanmaları ortamının yaratıldığını, Ceza Yasası'nın 21. maddesi ile Sanıkların ortak amacına yönelik eklemeler yapıldığını, bunun doğrudan savunma hakkının kullanılması ile yakından alakalı v-e savunmayı olumsuz etkileyen hususlar olduğunu, bu değişikliğe izin verilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür.

İddia Makamı ise savunmanın iddialarını reddederek, tüm fetüslerle ilgili şahadeti temin ettiklerini, tüm davaların bir iddianame altında görül-mesinin sanıkların lehine olduğunu, aksi halde yargılamanın uzayacağını, tadilatla ilgili prensiplere D.4/2006 sayılı Emirali Tatlıdil v Başsavcılık davasında belli oranda değinildiğini, yapılmak istenen tadilatla karmaşa yaşanmayacağını, tüm ifadelerin ve-rilmesinin istendiğini, davayı yürütme yetkisinin Başsavcılıkta olduğunu, henüz hangi tanığın celbedilebileceğinin belli olmadığını, İddia Makamının tek ayrıcalığının istediği tanığı istediği zaman çağırabilmek olduğunu, bunun elinden alınamayacağını, adal-etin tecellisi ve süratli yargılama için tadil talebinin kabulünü istemiştir.

Alt Mahkeme, kararında, konuyu Ceza Usul Yasası'nın 83,84 ve 108. maddeleri kapsamında değerlendirdikten sonra, iddianamaye eklenmek istenen 15 davayı analiz ederek, iddianam-ede yer alan 2. dava ile eklenmek istenen 6,9,12,15 ve 18. davalardaki maddelerin aynı olduğunu, suçun tafsilat kısmında her dava için farklı fetüslerin yer aldığını, iddianamedeki 3. dava ile getirilmek istenen 7,10,13,16 ve 19. davalardaki suç maddelerin-in aynı olduğunu, tafsilat kısmında fetüs numaralarının değiştiğini, iddianamedeki 4. davayla eklenmek istenen 8,10,11,14,17 ve 20. davalardaki suçların aynı olduğunu ancak fetüs numaralarının farklı olduğunu tespit ettikten sonra, mevzuatı, özellikle 83. -ve 84. maddeyi mehaz hukuk ve içtihatlarımız ile birlikte değerlendirerek, getirilmek istenen davaların aynı sanıklar için iddianamedeki benzer davalar ancak farklı fetüsler için getirildiğini, ilk tahkikatta şahadet ile suçun unsurlarının ortaya çıktığını-, ancak iddianamede bu suçlarla ilgili ithamların eksik bırakıldığını belirlemek suretiyle, iddianamenin eksik ve kusurlu olduğu bulgusuna vardı.

Taraflar, bu istinaf maksatları bakımından aynı iddialarını yinelediler.

Bu istinafa konu uyuşmazlık, b-ir usul sorunu olup, iddianamenin değiştirilmesi ve iddianameye yeni dava eklenmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla öncelikle Ceza Usul Yasamızda tadilat ve dava eklenmesine ilişkin düzenlemelere ve içtihatlarımıza bakmamız gerekecektir.

Ceza Usul Yasamızın -83(1) maddesine göre, duruşmanın herhangi bir aşamasında mahkeme, ithamname veya iddianamenin gerek içeriği gerek şeklinde kusur (defect) bulunduğu kanısına vardığı takdirde, ithamname veya iddianameye değişiklik yapılması, davanın koşullarına uyulması içi-n gerekli gördüğü yeni bir bent konması veya eklenmesi ile ithamname veya iddianamenin değiştirilmesine emir verme yetkisini haizdir.

Ceza Usul Yasası'nın 108. maddesine göre, Başsavcı bir iddianamede, kanısınca yazılı ifadelerde (dePOSition) ortaya çık-an herhangi bir suçla sanığı itham edebilir.

İlgili 108. maddenin orijinal İngilizce metni aynen şöyledir:

"108. In any such information, the Attorney-General may
charge the accused with any offence which in the opinion of the Attorne-y-General is disclosed by the depositions either in addition to, or in
substitution for, the offence upon which the
accused has been committed for trial."


Görülebileceği gibi, Başsavcılığın 108. madde altındaki yetkisi, il-k tahkikatta ortaya çıkan şahadetle bağlantılı olup, bu yetki sanığın yargılanmaya havale edildiği iddianameye ekleme yapmak veya onun yerine başka bir dava koymak yolu ile uygulanabilmektedir.

Yargıtay/Ceza 11/1992 D.1/1992 sayılı Hasan Saitoğlu ile K-KTC Başsavcılığı davasında, Ceza Usul Yasası'nın 83. maddesinin orijinal İngilizce metninden atıfla ve özellikle "substitution or addition of a new count" cümlesinin altını çizerek, mahkemeye resen veya taraflardan birinin müracaatı üzerine sanık aleyhinde-ki yanlış bir ithamı düzeltmek, eklemek veya tamamen değiştirmek yetkisinin verildiği belirtilmiş; bunun ne zaman yapılmasının uygun olacağı sorusuna karşılık ise böyle bir değişikliğin herhangi bir aşamada yapılması mümkün olmakla beraber, ithamdan veya i-thama cevap vermeden önce yapılmasının gerektiği vurgulanmıştır.

Bu hususta Archbold'tan iktibas edilen kısım aşağıdaki gibidir.

"The proper time to make an application to amend an indictment is before the prisoner is arranged. The responsib-ility for the correctness of an indictment lies on counsel for the prosecution."


Aynı konuda, Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 83. maddesinin, mahkemeye herhangi bir tadilat yanında ithamnameye yeni itham eklenmesini ve mevcut bazı ithamların çıkarılmas-ını sağlamak yetkisini verdiği belirtilmiştir.

Daha sonra Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 43-44-45 ve 47/1992 D.2/1993 sayılı Hasan Saitoğlu ve diğerleri ile KKTC Başsavcılığı davalarında, iddia makamının sanıklar aleyhine davalar eklenmesi için yaptığı te-k taraflı müracaatı, sanıklara söz hakkı vermeden kabul edip bu doğrultuda emir veren Mağusa Kaza Mahkemesinin kararı aleyhine dosyalanan istinafta, Yargıtay, Mağusa Kaza Mahkemesinin uyguladığı yöntemi usulsüz bulmakla birlikte, ilk tahkikatlarla ilgili o-larak ithamnamede değişiklik yapılması hakkında yasada kısıtlayıcı bir madde bulunmadığını, Fasıl 155 madde 108 uyarınca bir davada ilk tahkikat yapılıp Ağır Ceza Mahkemesine havale edildikten sonra Başsavcılığın yeni dava ekleme hakkı olduğu gibi ilk tahk-ikat aşamasında da yeni dava eklenmesinin doğal olduğu sonucuna ulaşmıştır. Yargıtay, bu kararda, sanıkların müdafaa haklarına zarar gelmemesini ölçüt olarak kabul etmiştir.

İthamnameye dava eklenmesi ve tadili ile ilgili prensipler değerlendirildiğinde,- Ceza Usul Yasası'nın mahkemeye, kusurlu ithamların duruşma süresince değiştirilmesi, tafsilatın düzeltilmesi veya dava eklenmesi konularında geniş yetkiler verdiği anlaşılmaktadır. Bizde uygulanan ceza usulü kurallarının yorumlandığı ve incelendiği Crimin-al Procedure in Cyprus by Pikis, 1975 adlı eserden bu konuda şöyle denmiştir:


"The Criminal Procedure Law, Cap 155, confers wide powers
on the court to amend a defective charge during the trial, where the charge or information is defective i-n
substance or in form by the alteration of the charge,
by amending either the description of the offence or the
particulars there to, or both, or by the substitution
or addition of new count as the court thinks necessary -
to meet the circumstances of the case(sayfa 71)."


Daha önce izah ettiklerimize ek olarak iktibastan da görülebileceği- gibi, mahkemenin, huzurunda görülen davanın koşullarının gerektirdiği ölçüde kusurlu olan bir ithamnamede, değişiklik, ilave veya yeni daVa getirme hakkının olduğu açıkça belirtilmiştir.

Mahkemeye verilen bu yetkinin, adaletin yerine getirilmesine imkâ-n tanımak için vazgeçilmez olduğu, dava sistemi ve genel olarak ceza usul prosedürü içerisinde bu yetkilerin olmaması halinde mahkemenin hataları düzeltmek konusunda aciz kalacağı ve kusurlu ithamnamelerin yol açacağı haksız beraatlerin adalete zarar verec-eği kabul edilmektedir (Bkz. Aynı eser sayfa 71).


Mahkemeler, tadilat konusunda takdir hakkına sahiptir. Ancak bilindiği gibi, takdir hakkı adaletin tecellisini sağlamak amacıyla kullanılır. Bu yetkinin kullanılmasında keyfilik hiçbir şekilde geçerli b-ir sebep olarak kabul edilmez. Mahkeme tadilat veya ithamnameye ekleme yaparken çeşitli gerekçelere dayanabilir. Yukarıda iktibas ettiğimiz eserde bu örnekler şöyle sıralanmıştır:


to remedy a conflict between the particulars of a count and evidence alre-ady adduced;
Davanın tafsilatı ile halihazırda ortaya konan şahadet
arasındaki çatışmanın giderilmesi;
to give further or more precise particulars so as to enable the accused to prepare his defence with certainty;
Sanığın savunmasını tam ol-arak hazırlamasına imkan
tanıyan tafsilat veya açıklıkla ifade edilmiş bilgiler
verilmesi;
to add a count to include an offence disclosed by the
evidence;
Sunulan şahadet ile ortaya çıkan suçun dava olarak
eklenmesi.

Bu örnekler- davanın koşullarına, olgularına, durumuna göre değişebilir veya çoğaltılabilir.

Yukarıda anlatılan ve adaletin yürütülebilmesi için mahkemeye verilen bu geniş yetkinin uygulanmasında gözetilecek en önemli ölçüt, takdir hakkı kullanılırken, sanıklar içi-n adaletsiz bir durumun yaratılmaması ve müdafaalarını yapamayacak hale getirilmemeleridir(Bkz.Aynı eser sayfa 71).
Bu anlamda tadilat yetkisi geniş, ancak bir o kadar da dikkatli ve adil kullanılması gereken bir yetki olup ceza davalarının amacı olan gerç-eği bulma hedefinden sapmadan kullanılmalı, sanıkların tadilat ile savunmalarını yapamaz hale düşürülmesine fırsat verilmemelidir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada, İddia Makamı, Sanıkların Ağır Ceza Mahkemesine yargılanmak üzere havale edilmelerinden- sonra, Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda Sanıklar itham edilmeden önce tadilat talebinde bulunmuştur. Sanıkların ithama cevap vermeden yapılan tadilat talebinde safha olarak geç kalındığı kanaatinde değiliz.

Sanık Avukatları, ağır cezalık davaların, -ilk tahkikat yapılmadan duruşma safhasında iddianameye eklenmesinin Sanıklara ve müdafaalarına zarar vereceğini ve/veya verdiğini iddia etmektedirler.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin kararından görülebileceği gibi, ilave edilmek istenen davaların iddianame-de mevcut davalar ile aynı nitelikte olduğu, sadece fetüs numaralarının değiştiği, ilk tahkikatta eklenmek istenen davaların unsurları ile ilgili şahadet sunulduğu tespit edilmiş, yargılamanın gereksiz gecikmesine mani olmama bakımından ve değişikliğin sav-unmaya zarar vermeyeceğinden hareketle, tadilata izin verilmiştir.

Eklenmek istenen davalar ile ilgili daha önce şahadet sunulduğu ve yapılan tadilat ile ortaya çıkan suçlara bağlı olarak iddianameye ithamdan önce dava eklendiği gerçeği karşısında, Sanı-kların bihaber oldukları bir olgu ile ilgili aleyhlerine dava getirildiğini söylemek mümkün değildir.

Alt Mahkemenin tadilata izin verirken, Fasıl 155 madde 83 altındaki yetkilerini Sanıkların zararına olacak şekilde hatalı kullandığına ikna olmadığımı-z gibi, Savunmanın Ceza Yasası'nın 21. maddesine yönelik savunma hakkının elinden alındığı iddiasına itibar etmemiz de mümkün değildir. Bunun yanı sıra özellikle, Fasıl 155 madde 108. altında, Başsavcılığın ilk tahkikatta sunulan şahadetle bağlantılı olara-k, Ağır Ceza Mahkemesinde ithamdan önce iddianameye yeni dava ekleme hakkını kullanmasında da hata yoktur.

Mevcut durumda Girne Ağır Ceza Mahkemesinin iddianameye yeni davalar eklenmesi kararını verirken doğru prensipleri uyguladığına ve hata yapmadığın-a kanaat getirdiğimizden, bu istinaf başlığı altında incelediğimiz 104/2016,107/2016 ve 110/2016 sayılı istinafları reddederiz.

Bu safhada I. istinaf başlığının son istinaf sebebini incelememiz gerekmektedir.

I.(c) Muhterem Bidayet Mahkemesi, 8.12.20-16 tarihli
kararında, Sanık No.6 aleyhine iddianamedeki 1.
davanın eklenmesine izin ve emir vermekle hata
etti(Yargıtay/Ceza 133/2016 No.lu istinaf).

Bu istinaf sebebi, iddianamenin tadilatı niteliğinde olmasına ra-ğmen, diğer istinaf sebeplerinden farklılıklar içermektedir.

İddia Makamı tüm tanıkları dinlettikten sonra, ancak davasını kapatmadan ve Sanıklar müdafaaya çağrılmadan önce Mahkemeye tadilat müracaatında bulunarak, Sanıklar No.3,4, ve 5 aleyhine getiril-en adam öldürme suçuna konu 1. davanın Sanık No.6 aleyhindeki ithama eklenmesine ve 1. davanın tafsilatının son bölümünde yer alan, göbeğine söz dizisinden sonra "potasyum" sözcüğünün çıkarılarak, "göbeğine ve/veya kordonuna propofol içeren iğne yapmak sur-etiyle" söz dizisinin eklenerek iddianamenin tadil edilmesine izin ve emir verilmesini talep etti.

Sanık No.6 Avukatları bu talebe itiraz ederek, öncelikle Mahkemenin tadil yetkisinin olduğunu teslim ederek, yapılmak istenen tadilatın Sanık No.6'nın müd-afaa hakkına zarar verici nitelikte olduğuna, Sanık No.6 bakımından cinayet kapsamında müdafaa yapılmadığına, Ceza Yasası'nın 204. ve 205. maddelerinin en ağır suçu ihtiva ettiğine, böyle bir izin verilmesi halinde ise Sanık No.6'nın kendini savunmayacağın-a, dolayısıyla müracaatın reddedilmesi gerektiğine değinerek, tadilatın reddini talep etmişlerdir.

İddia Makamı ise Sanık No.6'nın 1. davaya konu adam öldürme suçuna dahil edilmesinin önemli olduğunu, ancak iddianamede aynı cezayı içeren davalar bulundu-ğunu, bu anlamda Sanığa bir adaletsizlik olmayacağını, 29 tanığın cinayetle ilgili esasa ilişkin şahadet sunduğunu, mevcut şahadete bağlı olarak Sanık No.6'nın 1. davaya eklenmesinin hem adil hem de zorunluluk olduğunu, esasen Sanık No.6'nın bu fetüs ile i-lgili ameliyatta bulunmadığı müdafaasını yaptığını, dolayısıyla müdafaanın olumsuz etkilenmesinin söz konusu olamayacağını ileri sürerek, gerekli iznin verilmesini talep etti.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafların müracaatını değerlendirdikten sonra, İdd-ia Makamının 29 tanıktan sonra 14 tanık daha dinlettiğini, ortaya çıkan şahadet ile iddianamenin tafsilatı arasındaki çelişkiyi gidermek için Ceza Usul Yasası'nın 83. maddesi altında tadilat yapılabileceğini, Sanığın aleyhindeki 2. davadaki ceza ile Sanık -No.6'nın dahil edilmek istenen davanın cezasının aynı olduğunu, mevcut durumda Sanık No.6'nın müdafaasının zarar görmeyeceğini belirterek tadilata izin vermiştir.

Bu meselede, İddianamede yer alan ancak sadece Sanıklar No.3,4 ve 5 aleyhine isnat edilmiş- olan 1. davaya konu Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 205. maddesine aykırı adam öldürme suçu, ortaya çıkan şahadet ışığında Sanık No.6'nın aleyhindeki ithama dahil edilmek ve suçun tafsilatının yukarıda belirttiğimiz ibarenin eklenmesi suretiyle tadil edilmek is-tenmiştir. Daha da önemlisi, İddia Makamı, tadilat talebini davasını kapatacağı aşamada yapmıştır.

Daha önce temas ettiğimiz prensiplere göre, Fasıl 155 madde 83 ve 84 altında İddia Makamının böyle bir talepte bulunması, Mahkemenin de uygun görmesi hali-nde Mahkemenin bu doğrultuda emir verme hak ve yetkisi bulunmaktadır. Burada gözetilecek ölçüt, daha önce belirttiğimiz gibi, Sanığın müdafaa hakkına zarar verilmemesidir.

İddia Makamının tadilat talebinin kökeninde yatan, 7 No.lu fetüste sonradan tespi-t edilen propofol maddesinin bulunması ve 29. Tanık Züleyha Navrozova'nın şahadetinde söyledikleriyle birlikte ortaya çıkan şahadetin iddianamedeki suç ve tafsilat ile uyumlu hale getirilmesidir.

Sunulan şahadet ile ortaya çıkan suça bağlı olarak, iddia-namedeki sanıklar aleyhine dava getirilmesi ve bu maksada uygun olarak iddianamenin tadili her safhada mümkündür.

Ceza yargılamasında, gerçeğin ortaya çıkarılması adaletin temel amacıdır. Bu nedenle, iddia makamının ispat külfeti ağır olup, bu görevin "-makul şüpheden arilik" ölçütünde yerine getirilmesi aranmaktadır. İddia makamına verilen bu yükümlülük ve iddianameyi tadil etme hakkı karşısında savunma çaresiz değildir. Daha önce belirttiğimiz gibi, mahkeme, sanığın savunmasına zarar vermeyecek şekilde -bir emir vermek zorundadır.

Ceza Usul Yasası'nın 83. maddesi kusurlu iddianamenin değiştirilmesi yetkisini düzenlerken, 84. madde ile ithamname veya iddianameye değişiklik yapma usulü düzenlenmiştir. Yasanın 84. maddesi aynen şöyledir:




"84.(1) Bir- ithamname veya ikamenameye 83.maddede
öngörüldüğü biçimde değişiklik yapıldığı hallerde, Mahkeme derhal sanığı ithamnameye yanıt vermeye ve değiştirilmiş olan ithamname veya iddianame gereğince yargılanmaya hazır olup - olmadığını bildirmeye davet eder.
(2) Sanık hazır olmadığını bildirirse Mahkeme,
gösterebileceği nedenleri inceler ve duruşmaya
derhal devam edilmesinin Mahkemenin kanısınca
sanığı savunma hakkını v-eya iddia makamını davayı
yürütme hakkını haleldar etmeyecek ise, Mahkeme,
değiştirilen ithamname veya ikamename esas
ithamname veya ikamename imiş gibi yargılamaya
devam eder.
(3) Değişik-lik yapılan ithamname veya ikamename,
yargılamaya derhal devam edilmesi halinde
Mahkemenin kanısınca sanık veya iddia makamını
haleldar edecek biçimde ise, Mahkeme, yeni bir
yargılama yapılmasın-ı emreder ya da kanısınca
gerekli gördüğü kadar duruşmayı erteler.
(4) Bir ithamname veya ikamename, duruşmanın
başlamasından sonra Mahkeme tarafından
değiştirildiği hallerde duruşmanın seyri halinde
- verilmiş olan şahadet tekrar dinlenmeden
kullanılabilir ancak taraflara sorgulanmış olan
herhangi bir tanığı tekrar çağırmalarına veya
tekrar celpname ile çağırmalarına ve böyle
he-rhangi bir tanığı yapılan değişiklik ile ilgili
olarak sorgulamalarına veya çapraz
sorgulamalarına izin verilmelidir."


Özellikle Yasanın 84(4) maddesinde duruşmanın başlamasını müteakip, gerçekleştirilen tadilatlarda, duruş-mada verilen şahadetin tekrar edilmeden kullanılabileceği, sorguya çekilmiş herhangi bir tanığın tekrar çağrılabileceği, tekrar celpname ile davet etmeleri ve böyle bir tanığın yapılan değişiklik ile ilgili sorguya tabi tutulabileceği düzenlenmiş, bu anlam-da iddia makamı veya müdafaa arasında ayrım yapılmamıştır.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada, Sanık No.6 Avukatları, tanıklar ile ilgili böyle bir talepte bulunmadığı gibi, Sanık No.6'nin müdafaasını adam öldürme suçuna yönelik yapamadığı veya yapamaya-cağının nedenleri açıkça izah edilmemiştir.

Sanık No.6 aleyhindeki ithama davanın eklenmesi, tek başına Sanık No.6'nın müdafaasına zarar verildiği sonucunu doğurmaz. Alt Mahkeme tarafından Sanık No.6'ya İddia Makamı tanıklarını sorguya çekme fırsatı tan-ınmış, uygun görmesi halinde yeniden sorguya çekilmelerine ve Sanığın kendi tanıklarını çağırmasına fırsat verilmiş ise, müdafaa hakkının zarara uğratılmasından bahsedilemeyeceği Yasanın 84(4) maddesi ile açıktır. Sanık No.6'nın bu hakkından mahrum kaldığı- veya talep etmesine rağmen bu fırsatın kendisine verilmediği iddia edilmiş değildir.

Bu meselede, ithamnamenin tadilinden önce, 1. davaya konu ameliyatta bulunmadığını ileri süren Sanık No.6'nın müdafaasının esasını "alibi" iddiası oluşturmaktadır. San-ık No.6 Avukatlarının, İddia Makamı Tanıklarının tümünü,"alibi" müdafaası dahil tüm konularda istintak ettiği, kendi tanıklarını çağırmasına fırsat verildiği, "alibi" müdafaasının bu anlamda adam öldürme suçunu da kapsadığı anlaşıldığından, ortada müdafaa -hakkına zarar veren bir tadilattan bahsedilemeyeceği açıktır.

Bunun dışında, 7 No.lu fetüste propofol maddesinin bulunduğu, bu ilacın anestezide kullanıldığı ve bu ilacın 7 No.lu fetüse doğrudan uygulandığı iddiasına ilişkin şahadet duruşma başladıktan -sonra temin edildiğinden, İddia Makamının ortaya çıkan şahadete bağlı olarak iddianamedeki dava ve tafsilatları tadil etme müracaatında bulunmaya hakkı olduğu, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin takdir hakkını kullanırken hata yapmadığı ve iddianamenin tadiline -izin verirken Sanık No.6'nın müdafaa hakkına zarar vermediği anlaşılmaktadır. Duruşmada Sanık No.6'nın tekrar itham edildiğinden ve tanıkları istintak etme veya tanık çağırma fırsatı verildiğinden, mevcut durumun sonucu olarak Alt Mahkemenin tadilata izin- vermesi hatalı olmamıştır. Bu nedenle, Sanık No.6'nın dosyaladığı 133/2016 No.lu istinafı reddederiz.

I. ana başlık altında ileri sürülen istinaf sebeplerini bu şekilde sonuçlandırdıktan sonra, şimdi II. ana başlık altındaki istinaf sebeplerini incelem-emiz gerekmektedir.

(a) Muhterem Bidayet Mahkemesinin Sanıklar
No.1,2,3,4,5 ve 6 ile ilgili verdiği beraat
kararları hatalıdır.
(b) Muhterem Bidayet Mahkemesi, Sanıklar No.3,5 ve 6
ile ilgili verdiği mahkumiyet kararlar-ı hatalıdır.

Yukarıdaki (a) ve (b) başlıklarındaki istinaf sebeplerini birlikte inceleyeceğiz.

Bu istinaf başlığı altında verilen beraat kararlarına karşı İddia Makamının dosyaladığı Yargıtay/Ceza 24,25,26, 27,28, 29/2017 sayılı istinaflar ile Sanıklar- No.3,5 ve 6'nın mahkumiyete karşı dosyaladığı 31,32 ve 34/2017 sayılı istinafları inceleyeceğiz.

Davaların istinaf aşamasındaki incelemesinin belli bir sistematik içerisinde yapılabilmesi için iddianamedeki sıralamaya ve Alt Mahkemenin davaları incelem-e sırasına bağlı kalacağız.

Buna göre öncelikle 1. dava ele alınacaktır.

1. davaya konu adam öldürme suçu Sanıklar No.3,4,5 ve 6 aleyhine getirilmiştir.


1. dava, kararımızın başında belirttiğimiz gibi, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,21 ve 205(1)(3) ma-ddelerine aykırı adam öldürme suçunu ihtiva etmekte ve Sanıklar No.3,4,5 ve 6, 7 No.lu fetüse hamile olan, ismi tespit edilemeyen kadının hamileliğinin sonlandırılmasından sonra, bebeğin göbeğine veya kordonuna propofol içeren iğne yapmak suretiyle ölümüne- sebep olmakla suçlanmaktadır.

Ceza Yasası'nın 205. maddesinin 1. ve 3. fıkraları aşağıdaki gibidir:



"205 (1) Yasaya aykırı bir fiil veya ihmal ile başka bir
kişinin ölümüne sebep olan herhangi bir kişi,
adam öldürme ağır suçu-nu işlemiş olur.
(3) Adam öldürme ağır suçununu işleyen herhangi bir
kişi, ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilir.

Alt Mahkeme, 205. maddenin (1). ve (3). fıkralarını dikkate alarak, İddia Makamının ispat külfetini aşağıdaki gibi belir-lemiştir.

İddia Makamı:

Sanık No.3,4,5 ve 6'nın,
kanunsuz bir hareketle, (fiil ile)
bir başkasının yani 7 No.lu bebeğin,
göbeğine veya göbek kordonuna propofol içeren iğne yapmak suretiyle,
ölüme sebep olduklarını;
makul şüpheden ari bir şekilde ispat e-tmesi gerekir.

Alt Mahkemenin adam öldürme suçu ile ilgili tasnif ettiği suçun unsurlarında hata yoktur.


Sanıklar No.3,4,5 ve 6'nın Ada Hospital'daki pozisyon ve görevleri "OLGULAR" bölümünde belirtildiği gibidir.

Alt Mahkeme, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'y-ı aleyhlerindeki 1. davadan beraat ettirirken;

7. No.lu fetüsün, 25.2.2016 tarihinde otopsi uzmanı Dr.İdris Deniz'in hazırda bulunduğu bir esnada, Girne'de Zeyko Yağ Fabrikaları'nın bulunduğu bölgede gömülü olduğu yerden siyah poşet içerisinde, hasta bezi- ve yatak koruyucu bez içerisinde sarılı vaziyette çıkarıldığına;

İddia Makamı Tanığı (İMT) No.11 İdris Deniz'in şahadeti ışığında 7 No.lu fetüsün 1,962 gram ağırlığında, 6.5 cm uzunluğunda ayak taban mesafesi, 32 cm oturma yüksekliği olan kız cinsiyetind-e bebek olduğuna, göbek kordonunun ise bağlanmamış ve klempe edilmemiş halde, 21.5 cm uzunluğunda olduğuna;

7 No.lu fetüsün 34-36 haftalık bebek gelişiminde olduğuna;

7 No.lu fetüsün canlı doğması halinde yaşam kabiliyeti olabilecek bir bebek olduğundan-, bebek olarak adlandırılması gerektiğine;

Ada Hospital'da defterlerin düzenli tutulmadığına, emare defterlerin Ada Hospital'den alındığına, Emare No.18 1. Kat Hasta Kayıt Defteri, Emare No.19, 2. Kat Hasta Kayıt Defteri ve Emare No.20 Ameliyathane Kayıt -Defterlerinde 7 No.lu bebeğin (fetüs) kaydının olmadığına, Emare No.59 Hasta Dosyaları arasında 7 No.lu bebekle ilgili kayıt bulunmadığına, 7 No.lu bebeğin doğumunun 25.1.2016 tarihinde gerçekleşmiş olduğuna;

7 No.lu bebeğin operasyonunda Sanık No.3 ve 4'-ün hemşire, Sanık No.5'in ameliyatı yapan doktor, Sanık No.6'nın da narkoz uzmanı olarak görev yaptığına;

7 No.lu bebeğin her iki akciğerlerinin kenarlarının keskin olduğuna ve kalbi örtmediğine, göbeğinde veya göbek kordonunda herhangi bir iğne izine ra-stlanmadığına bulgu yaptıktan sonra, 7 No.lu bebeğin anne karnından canlı çıktığı ve Sanıklar No.3,4,5 ve 6'nın 34 haftalık olan 7 No.lu bebeğin göbeğine veya göbek kordonuna propofol içeren iğne yapmak suretiyle ölümüne sebep olduklarının makul şüpheden a-ri olarak ispatlanamadığına bulgu yaparak, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'yı aleyhlerindeki 1. davadan beraat ettirdi.

İddia Makamı, Sanık No.3,4,5 ve 6'nın 1. davaya konu adam öldürme suçundan beraat ettirilmelerine ilişkin özet olarak: Alt Mahkemenin İddia Maka-mı tanıklarının şahadetini yeterince değerlendirmediğini, mahkumiyet için yeterli şahadet ve delil sunulduğunu, Sanık No.6'nın itiraf niteliğinde beyanı olduğunu, Sanık No.4'ün beyanlarındaki çelişkiyi dikkate almayıp, değer atfetmediğini, soruşturma boyun-ca hiçbir şey hatırlamayan Sanık No.4'ün Mahkemedeki beyanında nedense bebeğin ölü olduğunu hatırladığını, özellikle Züleyha Navrozova'nın şahadetine inanmamakla hata ettiğini, görgü tanığının şahadetine göre sağlıklı doğan bir bebeğe narkoz iğnesi yapıldı-ğının ortaya çıktığını, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'nın ekip olduklarını ve bir ekip olarak suçu işlediklerini, İddia Makamının çağırdığı tüm uzman tanıkların bebeğin ölü veya canlı olduğunu söyleyemediğini, sadece Müdafaa Tanığı Prof.Dr.Coşkun Yorulmaz'ın bu s-onuca vardığını, yanıltıcı nitelikteki bu şahadete Alt Mahkemenin itibar etmesinin hatalı olduğunu, çürümeden dolayı ölü veya canlı doğum olup olmadığının tıbben tespit edilemediğini ancak bunun görgü tanığı şahadetiyle tespit edildiğini, mevcut şahadet bi-r bütün olarak değerlendirildiğinde, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'nın 1. davadan mahkum edilmeleri gerektiğini ileri sürdü.

Sanık No.3 ve 4'ün Avukatı, 1. dava ile ilgili olarak özetle şunları söylemiştir: İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın tüm Sa-nıkları kapsayacak şekilde şahadet verdiğini, buna göre Sanık No.6'nın enjektörü hazırladığını, Sanık No.4'e verdiğini, Sanık No.5'in "hadi yap" dediğini, Sanık No.4 iğneyi yaptıktan sonra bebeği Sanık No.3'e verdiğini, böylece hiç kimsenin seyirci kalmadı-ğını söylediğini, ancak ifadelerinden bunu daha önce polise söylemediğinin ortaya çıktığını, esasen böyle durumlarda İddia Makamının ifadeleri mahkemeye sunması gerektiğini ancak ifadelerin tanıtma yapılması suretiyle bu tanığın doğru söylemediğinin ortaya- çıktığını, iddianamedeki propofol değişikliğinin 8 Aralık'ta yapıldığını, bu tarihe kadar iddianamede potasyum olduğunu bu nedenle İddia Makamı Tanığı Oktay Ayzer'e soru soramadıklarını, 7 No.lu fetüsün canlı doğduktan sonra iğne yapılarak öldürüldüğünü o-rtaya koyacak şahadet bulunmadığını, suç ortağı konumundaki İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın şahadetine itibar edilemeyeceğini, Ağır Ceza Mahkemesinin kararının doğru olduğunu iddia ederek, 1. dava ile ilgili istinafın reddini talep etti.

S-anık No.5 Avukatı hitabında, 1. dava ile ilgili Girne Ağır Ceza Mahkemesinin ulaştığı sonuçta hata olmadığını, uzman şahadeti ve emrelerin uyum içerisinde olduğunu, mevcut şahadetin sonucunda 7 No.lu fetüsün sağ doğduğunun kanıtlanamadığını, Sanık No.5'in -tahkikat memuruna yaptığı beyanın itiraf niteliğinde olmadığını, Alt Mahkemenin bu konuda doğru bulgu yaptığını, 7 No.lu fetüsün göbek bağına iğne yapıldığına ilişkin herhangi bir emare veya şahadet yokluğunda 1. davadan mahkumiyetin hukuken mümkün olamaya-cağını belirtmiştir.

Sanık No.6 Avukatları ise, 1. dava ile ilgili olarak, Sanık No.6 bakımından 2 husus üzerinde durdu. Birincisi, Alt Mahkemenin 7 No.lu fetüsün ameliyatının 25 Ocak'ta yapıldığı, ikincisi de Sanık No.6'nın 25 Ocak'ta bu ameliyata girmed-iği hususlarıdır. Bu hususların üzerinde durulmasının temelinde "Alibi" müdafaası bulunmaktadır. Sanık No.6 Avukatlarına göre, ameliyat 15.12.2016 tarihinde olmuştur. Bu sonuca İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'in şahadetinde "7 No.lu fetüsün gömüld-üğü tarihe whatsapp'ta yazan tarihte" demesi ve Emare No.78 ve 87 Fotoğraflar ile ulaşıldığını, otopsi raporları, uzman tanık şahadeti ile karşılaştırıldığında ameliyat tarihinin 25 Ocak 2016 olmayacağının açık olduğunu, Alt Mahkemenin 25 Ocak 2016'da San-ık No.6'nın telefonda aranması olgusu üzerine bu bulguya varmanın hatalı olduğunu, Sanık No.6'nın bu durumu izah ettiğini, otopsi bulgularına göre, 15 Aralık 2015 tarihinde gömünün yapılması imkânı yoksa Cemaliye Ölmez ve Whatsapp fotoğraflarına göre ameli-yat tarihinin ispatlanamadığı bulgusunun yapılması gerektiğini, olguların varsayım yoluyla tespit edilmeye çalışıldığını, 15 Aralık'ta ameliyata Oktay Ayzer isimli doktorun girdiğinin hiç araştırılmadığını, bunun dışında 1. davada verilen beraat kararının -hatalı olmadığını iddia etmiştir.

Gerek yukarıda belirttiğimiz özet argümanlar gerekse tarafların yaptığı hitapların bütünü değerlendirildiğinde, İddia Makamının 1. dava bakımından iddiasının, Alt Mahkemenin özellikle 7 No.lu fetüsün canlı doğumunun İddia- Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın görgü tanığı olarak şahadetine, bu şahadeti teyit eden diğer tanıkların şahadetine, Sanık No.5'in itiraf niteliğindeki beyanına itibar edilmemesine, bunlara karşın Müdafaa Tanığı Prof.Dr.A Coşkun Yorulmaz'ın şayi-a şahadet niteliğindeki şahadetine itibar edilmesine dayandığı anlaşılmaktadır. Sanık No.6 Avukatlarının diğer Sanıklardan farklı olarak iddiasını "alibi" müdafaası üzerine kurduğu görülmektedir.

Tarafların iddialarını incelerken öncelikle 7 No.lu fetüsü-n, 1. davaya konu olabilecek nitelikte "birey" olup olmadığının, canlı doğup doğmadığının ve bu konudaki şahadetin değer niteliğinin incelenmesi gerekmektedir. 7 No.lu fetüsün canlı olarak dünyaya geldiğinin ispatlanmış olması halinde ise Sanık No.6'nın "-alibi" müdafaası önem arz edecektir.

Bilindiği üzere, şahadete dayanmayan, şahadetten makul olarak istihraç edilmeyen hususlarda spekülatif bulgular yapıp, bu bulgular ışığında şüphenin menfaatinden sanığı yararlandırmanın mevcut hukuk düzenimiz ile bağda-şmayacağı, Yargıtay/Ceza 45/2004 D. 6/2005 sayılı KKTC Başsavcısı ile Christopher Boak davasında; bir olasılığın tezekkür edilebilmesi ve değerlendirmeye alınabilmesi için mahkeme huzurunda o olasılığı ortaya koyabilecek, o olasılığın değerlendirilmesi ger-eğini doğuran şahadet olması gerektiği Yargıtay/Ceza 14/1998 D. 1/2000 KKTC Başsavcılık ile Salih Raif Hacımevlüt davasında; değer ifade eden şahadet ile ortaya çıkan bir olasılıktan istihraç edilecek bulgunun rasyonel başka bir sonuçla bağdaşmayacak nitel-ikte olması gerektiği, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 42/2008-40,41,46,47,48/2008 D.1/2015 sayılı Osman Bayır ve diğerleri ile KKTC Başsavcılığı davasında açıkça belirtilmiştir.

Bu prensipler dikkate alındığında, 7 No.lu fetüsün veya Mahkemenin bulgusu ile -bebeğin canlı doğduğuna bulgu yapılabilmesi için, bu konuda değer ifade eden şahadetin olması ve bu şahadetin, şahadetten istihraç edilebilecek rasyonel başka bir sonuç ile bağdaşmaması gerekir.

İddia Makamı, müdafaanın celbettiği Prof.Dr.Coşkun Yorulmaz'-ın şahadeti üzerinde çok durmuş ve bu Tanığın başka doktorların otopside ulaştıkları sonuç üzerinden şahadet sunduğunu, söylediklerinin doğrudan kendi incelemelerine dayanmadığını belirterek, bu şahadete değer verilmemesi gerektiği üzerinde durmuştur.

Uzm-an tanıkların şahadetinin ne şekilde değerlendirileceği ve niteliği yukarıda referansı verilen Osman Bayır ve diğerleri ile KKTC Başsavcılık, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 66-69/2015 D.6/2017 sayılı Ali Zenginses ile Başsavcılık ve Birleştirilmiş Yargıtay/C-eza 22-23/1976 Turgut Bafidi ile Başsavcılık davalarında belirlenmiş, özetle uzmanların görevinin, gerekli bilimsel kriterler ile elde ettikleri sonucu kararlarında kullanabilmeleri için yargıçlara bildirmeleri olduğu belirtilmiş olup, yargıçların bu bilgi-leri kanıtlanmış olgular ve kabul edilen şahadetle birlikte kullanmaları sağlanmış olmaktadır. Konu kararlarda, uzman tanıkların kendilerini celbeden taraf lehine davranma eğilimleri olabileceği, ileri sürülen hipoteze karşı genellikle destekleyici veya ka-rşı görüşü çoğaltılabileceği hatırda tutularak değerlendirilmesi gerektiği, yukarıda da söylendiği gibi önemli olanın uzman tanık şahadetinin ispatlanmış ve kabul edilen olgular ile uyum içinde olması gerektiği ifade edilmiştir.

Bu ölçütün iddia makamı ta-nıkları için de aynı olduğu, iddia makamının uzman tanıklarının, müdafaanın uzman tanıkları karşısında herhangi bir imtiyazları olmadığını belirtmek isteriz.


Bu nedenle iddia makamının uzman tanık bulgularının kanıtlanmış olgular ve kabul edilen şahadetl-e rasyonel başka sonuçlar doğurabileceğini ortaya koymak ve iddia makamının tezlerini çürütmek amacıyla müdafaanın celbettiği uzman tanık şahadetinin olay yeri inceleme bulguları, otopsi bulguları esas alınarak sunulması, müdafaanın şahadetini kendiliğinde-n değersiz kılmaz.

Bu meseledeki uzman tanıkların şahadetinin, kanıtlanmış olgular ve bu prensipler çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.

Hukuki esaslar yönünden son olarak belirtmek istediğimiz husus, Yargıtayın Alt Mahkemenin bulgularına, yanılmış o-lması veya böyle bir bulguya sunulan şahadet ışığında varılmasının olanaksız olması veya makul olmaması hallerinde müdahale edilebileceğidir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki şahadet ışığında 7 No.lu fetüsün 34-36 haftalık bebek gelişiminde olduğuna -bulgu yaptıktan sonra, 34-36 haftalık bir bebeğin anne karnından ayrıldıktan sonra yaşama kabiliyetinin olabileceği sonucuna ulaştı.

İddia Makamı Tanığı No.19 Dr.Musa Olgu Kadın Doğum ve Hastalıkları Uzmanı olup, 2000 yılından itibaren Lefkoşa Dr.Burhan N-albantoğlu Devlet Hastanesinde görev yaptıktan sonra, 2016 yılından beri de aynı Hastanenin Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi görevini yürütmektedir. Bu Tanığın şahadetine göre, bir bebek 28. haftadan itibaren yaşama kabiliyeti gösterebilmektedir. Dr-.Musa Olgu'nun şahadetini tekzip eden şahadet bulunmadığından, Alt Mahkemenin 34-36 haftalık gelişimi olan 7 No.lu fetüsü, anne karnından ayrıldıktan sonra yaşama kabiliyeti olan bebek olarak nitelendirmesinde hata yoktur.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi 1. dav-ayı incelemeye başlarken, doğru bir yöntemle, ilk önce 7 No.lu bebeğin adam öldürme suçuna konu olabilecek bir birey olup olmadığını Ceza Yasamızın 212. maddesindeki tanıma bağlı kalarak incelemiştir.

Ceza Yasası'nın 212. maddesi, çocuğun kişi sayıldığı h-alleri düzenlemiştir. Bu maddeye göre, bir çocuk, annesinin vücudundan yaşar bir durumda tamamen ayrıldıktan sonra, nefes alsın veya almasın kendi başına kan dolaşımı olsun veya olmasın göbek bağı kesilsin veya kesilmesin öldürülebilecek duruma gelmiş bir -kişi olur.

Görülebileceği gibi, Yasanın 212. maddesi altında bir bebeğin öldürülebilecek duruma gelmiş kişi sayılabilmesi için annenin vücudundan ayrıldığında canlı olması gerekir. Bu sonuca bağlı olarak, Alt Mahkemenin öncelikle 7 No.lu bebeğin canlı doğ-up doğmadığının incelemesinde hata yoktur.

Bu esastan hareket edildiğinde, 1. dava bakımından adam öldürme suçunun oluşabilmesi için, yasal olarak öldürülebilecek duruma gelmiş bir kişinin mevcudiyetinin tespiti öncelikle ele alınmalıdır.

İddia Makamı T-anığı No.11 Dr. İdris Deniz, Dr.Burhan Nalbantoğlu Hastanesinde Adli Tıp Uzmanı olarak çalışmaktadır. Şahadetinde ve raporunda, 7 No.lu bebeğin canlı doğup doğmadığını ve ölüm nedenini tespit edemediğini söylemiştir.

İddia Makamı Tanığı No.4 Elif Kara, Tü-rkiye Adli Tıp Kurumunda çalışan birisi olup, bu Tanık 7 No.lu bebeğin canlı doğup doğmadığı hususunda bir değerlendirme yapılamadığını, kesin ölüm nedeni ve göbek kordonuna ilaç enjekte edilip edilmediği hususlarında 1. İhtisas Kurulundan görüş istedikler-ini, bebekte propofol tespit edilmesinin anne karnında yaşadığını gösterdiğini, propofolun anneden mi geçtiği, bebeğe doğrudan mı verildiğinin tespitinin adli tahkikat ile belirlenebileceğini, kendilerinin bunu tespit edemeyeceğini söyledi.

Alt Mahkeme, b-ebeğin her iki akciğerinin kenarlarının keskin olduğu ve kalbi örtmedikleri doğrultusunda bulgu yapmıştır.

İddia Makamı Tanığı No.4 Elif Kara'ya göre, her iki akciğerin keskin kenarlı olmasının akciğerin açılmadığı anlamına geleceğini, ancak bu olgu ile ö-lü doğum sonucunun yapılamayacağını söylemiştir.

İddia Makamı, 7 No.lu bebeğin canlı doğduğunu veya ölüm sebebini belirleyen adli tıp sonucunu tespit edemediklerini, buna bebeğin çürüme aşamasında olmasının da neden olduğunu, adli tahkikat neticesi tanıkl-arın şahadeti ile adli tıp sonuçlarının birleştirilerek sonuca varılması gerektiğini duruşmada da istinafta da belirtmiştir.

Müdafaa Tanığı No.7 Prof.Dr.Abdullah Coşkun Yorulmaz ise İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim dalında -çalışan bir öğretim görevlisi olup bir fetüsün canlı doğup doğmadığının, doğduğunda ağladığının veya ağlamadığının anlaşılabilmesi için en önemli incelemelerden birinin akciğerinin gözle muayenesi olduğunu, 7 No.lu bebeğin (fetüsün) akciğerlerinin göğüs ka-fesini tam doldurmamış olması, kenarlarının keskin olması veya orta kenarlarının kalbi örtmemesi gibi bulguların ölü doğum olarak kabul edildiğini, çok kısa bir nefesin dahi canlı doğum olarak değerlendirileceğini, en küçük bir nefesin dahi akciğerlerin ke-skin kenarlarını etkileyebileceğini, 7 No.lu fetüsün akciğerlerinin keskin kenarlı olarak tarif edilmesinin fetüsün hiç nefes almadığının en önemli belirtisi olduğunu ve 7 No.lu fetüsün ölü doğum kriterini taşıdığını belirtmiştir.

Müdafaa Tanığı Prof.Dr.A-bdullah Coşkun Yorulmaz'ın şahadeti incelendiğinde, bulgularını, İddia Makamının tanıklarının 7 No.lu bebek üzerinden tespit ettikleri Adli Tıp bulguları üzerinden yaptığı, yorum üzerinden Adli Tıp bulgusunda bulunmadığı, sadece o bulgulardan hareketle bir- sonuca vardığı görülmektedir. Dolayısıyla, bu Tanığın şahadetinin değer ifade etmediğini söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, 7 No.lu bebeğin sadece akciğerlerindeki bulgudan hareketle ölü doğum bulgusu yapılamaz, çünkü İddia Makamının hiçbir tanığ-ı bebeğin ağladığını, nefes aldığını iddia etmemiştir. Ceza Yasası'nın 212. maddesi de nefes almayı tek kriter olarak düzenlememiştir. Bir bebek annesinden ayrıldıktan sonra, tam bir kan dolaşımına sahip olabilir ama nefes almadan öldürülebilir veya beyin -fonksiyonları tamam olabilir, fakat nefes almadan öldürülebilir veya göbek bağı kesilmeden canlı olma özellikleri varken henüz nefes alma gerçekleşmeden de öldürülebilir. Tüm bu ihtimallere dayalı olarak varsayım ile bulgu yapılamaz. Mevcut şahadet ve tahk-ikat bulgularının Mahkemenin bulgusunu desteklemesi gerekmektedir.

Bu meselede İddia Makamının celbettiği uzman adli tıp şahadeti ile 7 No.lu bebeğin canlı doğup doğmadığı ve ölüm nedeni tespit edilemediğine göre, bebeğin canlı doğduğuna görgü tanığı olar-ak celbedilen İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova ile Sanık No.5'in itiraf olarak nitelendirdiği beyanlarının incelenmesi gerekecektir.

İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova o tarihlerde Ada Hospital'de getir götür ihtiyaçlarını gideren ve r-aner hemşire olarak tarif edilen görevi yapmaktaydı. Bu Tanık şahadetinde, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'yı kapsayacak bir şekilde, "ihtiyaç var mı" diye ameliyathaneye girdiğinde, bebeğin Sanık No.5'in elinde olduğunu, Sanık No.6'nın enjektörü hazırladığını ve i-çerisine propofol koyduğunu, Sanık No.4'e uzattığını, Sanık No.5'in bağırarak "hadi yap" diye talimat verdiğini, iğneyi Sanık No.4'ün yaptığını, bebeğin hemen morarmaya başladığını, bebeğin sağlıklı olduğunu, cilt renginin pembe olduğunu, hareket yaptığını- ve yüz buruşturma yaptığını, bebeğin yaşadığını ve kız cinsiyetinde olduğunu söylemiştir.

Alt Mahkeme doğru bir değerlendirme yaparak, bu Tanığın PI safhasında söylemediği bir çok iddiayı esas sorgusunda söylediğini, PI safhasında bebeğin ne rengi, ne ha-reketi veya yüz buruşturması ile ilgili herhangi bir şahadet vermediğini, bunun izahını, soru sorulmadığı için söylemediği şeklinde yaptığını ancak bir tanığın cinayetin nasıl işlendiği ile ilgili şahadetinin belli bir tutarlılık içerisinde olması gerekti-ğini, bu nedenle İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın şahadetine şüphe ile yaklaştığını söylemiştir.

Tanık No.29, duruşmadaki istintakında, PI safhasında iğneyi Sanık No.4 ve 5'in yaptığını, Ağır Ceza Mahkemesi huzurundaki duruşmada ise iğneyi -Sanık No.5'in talimatı ile Sanık No.4'ün yaptığını söyleyerek, hata nedeniyle Mahkemeden özür dilemiştir (Mavi 956). Tanığın iğneyi daha önce Sanık No.6'nın hazırladığını söylemediği halde duruşmada Sanık No.6'nın hazırladığını kabul etmesi önemli bir çeli-şki olarak kabul edilmelidir.

Doğumdan hemen sonra gördüğü bebeğin yüz şeklinin nasıl olduğunu duruşmada hatırlamış olması makul karşılansa bile, polise verdiği ifadeden sonra, PI'da verdiği yeminli şahadet ve duruşmada verdiği yeminli şahadet arasında S-anıkların davranışları ile ilgili farklı anlatımlarda bulunan ve olayı farklı anlatan birisinin kurgu yapma çabası içerisinde olabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Özellikle görgü tanıklarının ifadeleri arasında istikrar olması, farklılık varsa bunun iz-ahının inanılır bir sebebe dayanması gerekir. Alt Mahkeme huzurunda "bana sorulmadı" gibi bir gerekçe dışında, farklı anlatımının izahı bulunmamaktadır. Ancak bununla yetinmememiz gerekir.

İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova doğumdan sonra yüzü pe-mbe olan bebeğin iğneden sonra morarmaya başladığını söylemiştir. Mahkeme huzurunda, canlı doğan bir bebeğe propofol enjekte edilmesi halinde ne kadar zaman sonra moraracağı veya morarıp morarmayacağı konusunda kabul edilebilir şahadet yoktur. Bu Tanık ame-liyathanedeki kalış süresini sürekli farklı söylemiştir. Bu Tanığa göre, iğne bebeğin göbeğine yapılmıştır ancak ne göbekte ne de göbek bağında iğne izi tespit edilmiştir. Bebeğin dolaşım sisteminde propofol tespit edildiği kabul edilen bir olgudur. Ancak -bunun anneye anestezi sırasında verilen propofoldan kaynaklanmış olabileceği ihtimali karşısında, bu Tanığın dediği gibi bebeğin göbeğine enjekte edilmiş olsaydı belirtilerinin ne olacağı şahadetle ortaya konmuş değildir. İspatlanmış bulgular ile karşılaşt-ırdığımızda, Alt Mahkemenin İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'ya inanmamakla hata ettiğine ikna olmuş değiliz.

İddia Makamı, İddia Makamı Tanığı No.20 Şaduman Şengül'ün şahadetinin teyit edici nitelikte olduğunu iddia etmiştir. Bilindiği üzere -bir şahadetin teyit edici nitelikte olabilmesi için suçun sanıklar tarafından işlendiğini göstermesi gerekmektedir.

Teyit edici şahadetin mahiyeti ise her davanın kendine özgü olgularına göre değişebilmektedir(Bkz.Bir.Yargıtay/Ceza 6,7,8/1984 D.10/1984 Ah-met Selçuk ile KKTC Başsavcılık davası).

İddia Makamı Tanığı No.20 Şaduman Şengül bu davada bedduacı tanık olarak tanımlanmıştır. Şahadeti tutanaklardan incelendiğimizde, bu Tanığın, "olayları duyduktan sonra sinirlendim beddua ettim" (Mavi 689) dediğini,- Züleyha Navrozova'yı ağlarken gördüğünü ve kendisine çok güzel bir bebek olduğunu söylediğini, üzüldüğünü (Mavi 699), 3 gün ağlayarak gezdiğini, sürekli beddua ettiğini (Mavi 700), ertesi günü Sanık No.3'ü gördüğünde kendisine bebeğin hasta olduğunu ve bu- işlere karışmaması gerektiğini söylediğini iddia etti.

Görülebileceği gibi bu Tanığın iddiaları herhangi bir sanığı suça bağlamadığı gibi, İddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın dediklerini de teyit etmemektedir. İddia Makamı Tanığı No.20'nin, İ-ddia Makamı Tanığı No.29 Züleyha Navrozova'nın kendine söyledikleri karşısında üzülüp beddua etmesi, teyit edici şahadet anlamında bir kıymet ifade etmez. Bu sonuçtan hareketle Alt Mahkeme bu Tanığın şahadetine itibar etmemekle hata etmedi.


Yapılan incel-eme sonucunda, 7 No.lu bebeğin vücudunda propofol ilacının kalıntısına rastlanmıştır. İddia Makamı Tanığı No.39 Prof.Dr. Atalay Arkun propofolun, bulunan doza bağlı olarak, anne üzerinden plasenta ile bebeğe geçtiğini belirtmiştir. Aynı Tanık şahadetinde, -propofolun bebeğe anneden geçişiyle, doğrudan verilen miktar arasında büyük fark olacağını, sezaryen ameliyatları sırasında propofolun etkilerini dengelemek için verilen efedrin etken maddesinin otopsi sonucunda bebekte bulunduğunu, dolayısıyla propofolun -anneden bebeğe geçmesinin normal olduğunu söylemiştir.

Propofol ilacı anestezi ameliyatlarında etkin olarak kullanılan bir maddedir. 7 No.lu bebek, kimliği tespit edilemeyen kadından anestezi yolu ile alınmıştır. 7 No.lu bebeğin vücudunda propofol madde-sinin bulunması İddia Makamı tanıklarına göre bebeğin canlı olduğunu göstermekte, Müdafaa Tanığı No.7 Prof.Dr. Yorulmaz ise anne karnında kalbi duran bir bebeğe, plasenta hemen ölmediği için propofol maddesinin geçebileceğini söylemektedir. Müdafaanın 7. T-anığına göre, mevcut sonuçlar bebeğin kalbinin anne karnında durduğunu göstermektedir.

Mevcut otopsi ve Adli Tıp raporlarına göre göbek bağında iğne izine rastlanmadığından, varsayım ile bebek doğduktan sonra iğne yapıldığı sonucuna varılması mümkün değil-dir. Bu durumda bebeğin annesine anestezi sırasında verilen propofolun geçmesi ihtimali dikkate alındığında, bebeğin anne karnında ölü olması veya anestezi sırasında bebeğin kalbinin durması halinde, madde 212 tahtında kişi niteliği kazanmamış bir çocuğun -ölümü sonucunu doğuracağından, adam öldürme suçu oluşmayacaktır. Bu anlamda başka şahadet yokluğunda bebekte bulunan propofol kalıntısı ile adam öldürme suçu ispatlanmış olmaz.

İddia Makamı, Sanık No.5'in 7 No.lu bebekle ilgili olarak İddia Makamı Tanığı -No.1 Tahkikat Memuruna hastahanede sözlü bir beyanda bulunduğunu ve "galiba o büyük bebek nefes aldı ve öldü, ben cezaevine girmem ölürüm dediğini" bunun üzerine Sanık No.5'e yasal ihtarda bulunduğunda cevaben "ben hatırlamıyorum" dediğini iddia etmiş, bun-un itiraf olduğunu söylemiştir.

Phipson on Evidence 13th edition para 19-03, sayfa 370'de şöyle denmektedir:

"Invariably a party's admission is proved by another
witness. The witness evidence is hearsay because (a)
it involves relating to the court w-hat another person said, and (b) the admission is tendered as
evidence of the truth of its contents. In such
circumstances the evidence is received under an
exception to the rule against hearsay, which until
recently, for the purPOSes of both cr-iminal and
civil proceedings, was a common law exception"


Bu iktibasa göre, bir tarafın ikrarı, daima, başka bir tanık taraf-ından kanıtlanır. Tanıkların şahadeti; (a) diğer kişinin söylediği şeyin mesele ile ilişkili olduğu ve (b) içeriğinin doğruluğunun kanıtı olarak sunulduğunda, bu şayia şahadet olarak kabul edilir. Sadece durumun oluşturduğu şartlara göre bir sanığın- diğer kişilere söylediği kabul beyanları (ikrârlar) Ortak Hukukta Ceza ve Hukuk davalarında "hearsay" kuralının istisnası olarak kabul edilir.

Kabul edilen olguya göre, Sanık bu beyanı, tahkikat memuru polise yapmıştır. İkrâr ya da itiraf polise yapıldı-ğında polisin derhal yasal ihtarda bulunması gerekir. Sanık, yasal ihtâr olmadan bir beyanda bulunur ve yasal ihtarı müteakiben beyan tekrarlanır veya doğruluğu kabul edilirse, bu beyanın şahadet olarak kabul edilmesi gerekir. Bu konuda Alt Mahkemenin de d-oğru bir şekilde değindiği Yargıtay/Ceza 28-35/2002 D.2/2006 Yassir Faathe Lrahmen ve diğeri ile KKTC Başsavcılık davasına atıfta bulunuruz.

Sanık No.5'in İddia Makamı Tanığı No.1 PÇ.Namık Kemal Baz'a yaptığı bu beyanın içeriğinin bebeğin nefes almış ol-abileceği ihtimali ile yapıldığı, kesin bir ifade olmadığı anlaşılmakta, hemen yapılan yasal ihtara karşılık ise "tam hatırlamıyorum" dediği görülmektedir.

Sanık No.5 duruşmada yerinden yaptığı beyanında, "ben çavuşun söylediği cümlelerin de doğru olmad-ığı iddiasındayım. Benim ona söylediğim farklı bir şey, onun burada söylediği farklı bir şey, ben eğer öyle bir çocuk bulunmuş ise anomalili olması gerektiğini söyledim" şeklinde farklı bir izahatta bulundu.

İtiraf niteliğindeki bir beyanı doğrulayan ba-şka olguların varlığının ispatlanması halinde, sanığın duruşmada farklı beyanda bulunmaya çalışması o itirafın niteliğini ve içeriğini değiştirmez.

Sanık No.5'in beyanını bu çerçevede değerlendirdiğimizde, İddia Makamı Tanığı No.1 PÇ. Namık Kemal Baz'a- yapıldığı söylenen ve itiraf olduğu iddia edilen beyanın içeriğinin ispatlanmış olgularla uyuşmadığı görülmektedir.

Ne İddia Makamının uzman tanıkları ne de müdafaanın uzman Tanığı No.7 Prof.Yorulmaz bebeğin nefes aldığını söylemiştir. Ayrıca bebeğin -nefes aldığını gösteren, akciğer raporu veya bulgusu sunulmamıştır. Bu durumda Sanık No.5'in itiraf diye tanımlanan beyanının, 1. davanın ispatına yönelik bebeğin canlı doğduğunun delili olarak dikkate alınması mümkün değildir.



Alt Mahkeme, 7 No.lu b-ebeğin canlı doğduğunu ispatlayacak değer ifade eden şahadet yokluğunda, bebeğin canlı doğduğunun makul şüpheden ari olarak ispatlanamadığına bulgu yapmakla hata etmiş değildir.

Mevcut şahadetin sonucu olarak, öldürülebilecek kişi niteliğinde fetüsün vey-a bebeğin doğduğu ispatlanamadığından, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'nın 1. davadan mahkum edilmesi hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla Alt Mahkeme, Sanıklar No.3,4,5 ve 6'yı aleyhlerindeki 1. davadan beraat ettirmekle hata etmedi.

İddia Makamının 1. davaya y-önelik istinaf sebepleri reddedilir.

Sanıklar aleyhine getirilen iddianamede, Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 220 maddesi altında çocuk doğumunu gizlemek suçu sadece 7 No.lu bebek için getirilmiştir. 5. dava altında getirilen bu suçlama ile, 1. davadan farklı- olarak, tüm Sanıklar itham edilmiştir.

Suçun unsurlarını huzurundaki şahadet ışığında değerlendiren Girne Ağır Ceza Mahkemesi, İddia Makamının Sanık No.3 ve 5 aleyhindeki 5. davayı makul şüpheden ari olarak ispatladığına ancak Sanık 1,2,4 ve 6 aleyhind-eki 5. dava kapsamında suç ortağı sayılamayacaklarına bulgu yaparak, sadece Sanık No.3 ve 5'i aleyhlerindeki 5. davadan mahkum etti.

Alt Mahkemenin bulguları ile ilgili incelemeye geçmeden önce, bu dava ile ilgili dosyalanan istinaflara kısaca göz atmam-ız gerekmektedir.


İddia Makamı, Sanık No.1'in beraat ettirildiği davalar ile ilgili 29/2017 sayılı istinafı dosyalamıştır. İddia Makamının istinaf sebepleri incelendiğinde, Sanık No.1'in tüm davalardan beraat ettirilmesinin hata olduğu iddia edildikten- sonra, Ceza Yasası'nın 220. maddesi altında getirilen 5. dava ile ilgili 4. istinaf sebebinin (1) paragrafında 7 No.lu bebeğin gizlice gömülmüş ve normal prosedüre aykırı hareket edilmiş olduğu Alt Mahkeme tarafından kabul edilmesine rağmen Sanık No.1'in -beraat ettirilmesinin hatalı olduğu ileri sürülmüştür. İddianamedeki 5. dava ile ilgili başka istinaf sebebi bulunmamaktadır.

İddia Makamının Sanık No.2 ile ilgili dosyaladığı istinaf ihbarnamesinin 1. ve 2. istinaf sebeplerinde, beraat kararlarının hat-alı olduğu genel olarak belirtildikten sonra, Sanık No.1'deki istinaf sebebinin aynısı 4(g) istinaf sebebinde ileri sürülmüş, 5. dava ile ilgili başka istinaf sebebi ortaya konmamıştır.

Sanık No.3, 5. davadan mahkum olmuştur.

Sanık No.3, Avukatı vası-tasıyla dosyaladığı 32/2017 sayılı istinaf ihbarnamesinde, mahkumiyetinin hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

İddia Makamının Sanık No.4 aleyhine dosyaladığı 26/2017 sayılı istinaf ihbarnamesinde, 5. davadan verilen beraat kararı ile ilgili genel mahiyette- dahi istinaf sebebi bulunmamakta, sadece 10. istinaf sebebinde, Girne Ağır Ceza Mahkemesinin Sanık No.4'ü suç ortağı olarak kabul etmemekle hata ettiği ileri sürülmektedir.


Sanık No.5, aleyhindeki 5. davadan mahkum edilmiştir. Sanık No.5'in mahkumiyet- aleyhine dosyaladığı 34/2017 sayılı istinaf ihbarnamesinde, 5. davadan verilen mahkumiyet aleyhine dosyalanmış genel veya özel nitelikli istinaf sebebi bulunmamaktadır.

Sanık No.6 aleyhindeki 5. davadan beraat ettirilmiştir.

İddia Makamı, Sanık No.6-'nın beraatı ile ilgili dosyaladığı 28/2017 sayılı istinaf ihbarnamesinde 5. dava ile ilgili somut istinaf sebebi bulunmamakla beraber, istinaf ihbarnamesinin 4(g) paragrafında adam öldürme suçu ile ilgili sunulan istinaf sebepleri arasında genel olarak be-beğin gizlice gömülmesinden ve prosedüre aykırı hareket edilmesinden bahsedilmiştir (İddia Makamının istinaf ihbarnamesinde 2 tane (4) rakamı ile sayılandırılmış paragraf bulunmaktadır. Sözü edilen ilk paragraftır).

Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza No.11-15-/2016 D.12/2017 KKTC Başsavcısı ile Fikri Çökmez ve diğeri davası, Yargıtay/Ceza 64-66/2002 D.4/2002 sayılı Başsavcılık ile Avrupa Gazetecilik ve diğerleri davası ve Birleştirilmiş Yargıtay Ceza 97-104/2012 D.11/2015 sayılı KKTC Başsavcısı ile Hakan Atıcı -ve diğerleri davasında istinaf ihbarnamelerinin ne şekilde olması gerektiği ayrıntılı şekilde izah edilmiş ve Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 138. maddesine göre, istinafın dayandığı tüm istinaf sebeplerinin tam olarak istinaf ihbarnamesinde gösterilmesi ge-rektiği, Ceza Usul Yasası'nın 144. maddesinde ise ciddi bir adaletsizlik yapıldığı kanısında olmadıkça, mahkemenin istinafı, sadece istinaf ihbarnamesinde gösterilen yer alan sebepleri dinleyerek karara bağlayacağı belirtilmiştir.

Bu durumda Sanık No.5,- iddianamedeki 5. davadan aleyhine verilen mahkumiyet kararına istinaf dosyalanmadığından, Sanık No.5'in aleyhindeki 5. davadan mahkumiyetinin kesinleştiği sonucuna varmak kaçınılmazdır.

1. dava incelenirken bulgu yapılan olgulardan istihraç edilebilece-k sonuç, Sanık No.5'in 5. davadan mahkumiyetinde hata olmadığı ve istinaf dosyalanmamış olması sonucunda böyle bir mahkumiyetin yaratacağı adaletsizliğin olmayacağıdır.

5. davaya konu bir çocuğun doğumunu gizleme suçunu ihtiva eden 220. madde şöyledir:-


"220. Bir kadın doğum yaptığında, çocuğun doğumdan önce
vaya sonra ölmesine bakılmaksızın, ölü çocuğun cesedini gizlice elden çıkarmakla doğumu gizlemek için çaba harcayan bir kişi, hafif bir suç işlemiş olur."

Bu suçun unsur-larını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Ölü bir çocuğun cesedini,
gizlice elden çıkarmak ve
doğumu gizlemek amacıyla çaba (endeavours) harcamak.

Alt Mahkeme kararında bu suçun oluşmasında niyet unsurunun önem arz ettiğini, bu nedenle bir kişinin niyet-inin amacına bağlı olarak davranışları ve davranışlarından çıkan netice ile belirleneceğini belirtmiştir. Alt Mahkemenin bu tespitinde hata yoktur.

Mevcut olgulara göre, İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz Doğgün 7 No.lu fetüsü gömen kişidir. Bu işi para karş-ılığı yapan biridir. İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez, Aziz Doğgün'ün gömme işlemini gerçekleştirip gerçekleştirmediğini kontrol eden ve Aziz Doğgün tarafından kendisine Whatsapp mesajı gönderilip gömüyü teyit eden bir kişidir.

İddia Makamı Tanığ-ı No.6 Aziz Doğgün ve İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez Alt Mahkemenin doğru tespiti ile suç ortağı konumundadır ve bu nedenle mahkeme kendi kendini ikaz etmiştir.

7 No.lu bebek ile ilgili ne bir kayıt ne de Ada Hospital tarafından Belediye'ye yap-ılmış bir bildirim vardır. İddia Makamı Tanığı No.40 Hasan Hulusi Belediye'ye bildirim olmadığını söylemiştir.

Sanık No.5 Ada Hospital'in Başhekimi'dir. 7 No.lu bebeğin doğumunu gerçekleştirmiştir. Sanık No.5 bu bebeği bildirmediği gibi, gelişigüzel göz-den uzak bir yere gömülmesini sağlamıştır.

Sanık No.5 yeminsiz beyanında gömülme talimatı verdiğini kabul etmektedir.

Sanık No.3, 7 No.lu bebeğin doğumunda bulunan ve Ada Hospital'in en kıdemli hemşiresi pozisyonundadır. Sanık No.3'ün İddia Makamı T-anığı No.6'ya, 7 No.lu fetüsü gömmesi için talimat verdiği şahadetle sabittir. Niteliği ne olursa olsun Tanık No.6'ın verdiği böyle bir şahadet, maddi delil nitelikli 7 No.lu bebeğin cesedinin bulunması ve Aziz Doğgün'ün Ada Hospital'de bu tür işleri yapan- kişi olması hasebiyle Sanık No.3 aleyhine alınabilecek niteliktedir. Bu anlamda, Alt Mahkemenin Tanık No.6'nın şahadetini Sanık No.3 aleyhine almasında ve Sanık No.3'ü, kendi kendini ikaz ettikten sonra, 5. davadan mahkum etmesinde hata yoktur.

Sanık -No.1 ve 2'nin Ada Hospital'in sahipleri durumunda olmaları, Başhekim Sanık No.5'in her fiilinin cezai sorumluluğunu taşıdıkları anlamına gelmez.

Tutanaklara bakıldığında, Sanık No.1 ve 2'nin 7 No.lu fetüsün elden çıkarılmasında rol oynadıklarına, yardım- ettiklerine veya göz yumduklarına ilişkin herhangi bir şahadet bulunmadığı görülmektedir. Buna bağlı olarak, Sanık No.4 ve 6'nın bebeğin cesedini gizlemek niyetiyle davrandıklarına ilişkin yeterli şahadetin bulunduğu tutanaklarda görülmemektedir.

Netic-ede Alt Mahkemenin 5. dava ile ilgili bulgu ve vardığı sonuçta hata olmadığından, 5. davadan verilen mahkumiyet ve beraat kararlarına karşı dosyalanan istinaf sebepleri reddedilir.

Bu safhadan sonra incelenmesi gereken, iddianamede yer alan diğer davala-rın dayandırıldığı Ceza Yasası'nın 167,169(A) ve 227. maddeleridir. Tüm Sanıklar aleyhine getirilen davalar Ceza Yasası'nın 20. ve 21. maddeleri ile birlikte iddianamede yer almaktadır.

İddianamede yer alan 3,7,10,13,16 ve 19. davalar Ceza Yasası'nın 20-,21 ve 167. maddelerine aykırı çocuk düşürmeye teşebbüs; 4,8,11,14,17 ve 20. davalar Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A) maddelerine aykırı hamileliğin yasal bir şekilde sona erdirilmesi; 2,6,9,12,15 ve 18. davalar Ceza Yasası'nın 20,21 ve 227. maddelerine ayk-ırı ağır veya hafif bir suç işlemek için sersemletmek suçlarını ihtiva etmektedir.

Alt Mahkeme kararında, bu suçların niteliklerini hukuki açıdan inceleyip değerlendirmiş, unsurlarını belirlemiş ve ondan sonra davaları ayrı ayrı incelemiştir.
Bu mesel-ede Müdafaa Avukatlarının önemli bir iddiası, Sanık No.5'in Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olduğu ve bu davadaki suçlar bakımından sadece 169(A) maddesinden yargılanabileceği, iddianamedeki diğer Sanıklara Sanık No.5'e yardım ettikleri gerekçesiyle ayn-ı davalar getirildiği için ithamın nevinin tüm Sanıklar için aynı olması gerektiği yönündedir.

Bu argümandan hareket edildiğinde, önce Ceza Yasası'nın ilgili maddelerinin hukuki değerlendirmesini yapmayı, sonra davaları hukuki esaslar ve şahadet ışığınd-a incelemeyi uygun bulduk.

Fasıl 154 Ceza Yasası'nın yürürlüğe girdiği 1 Ocak 1929 yılından beri 167. madde orijinal hali ile Ceza Yasası'nda yer almaktadır. 167. maddenin orijinal İngilizce metni şöyledir:

"Attemps to 167.Any person who, with inten-t to procure
Procure miscarriage of a woman, whether she is or
Abortion is not with child, unlawfully adminsters
to her or causes her to take any poison
or other noxious thing, or- uses any force
of any kind, or uses any other means
whatever, is guilty of a felony and is
liable to imprisonment for fourteen
- years.

Aynı maddenin Türkçeleştirilmiş metni ise aşağıdaki gibidir:

"Çocuk Düşürmeye 167. Her kim, çocuk olsun veya olmasın, bir
teşebbüs kadının çocuk düşürmesi kastıyla yasa
dışı olarak- bir kadına zehir veya
başka zararlı madde verir veya
verdirtirse veya herhangi bir çeşit
kuvvet kullanırsa veya başka herhangi
bir vasıtaya başvursa ağ-ır bir suç
işlemiş olur ve on dört yılı
geçmeyen hapis cezası ile cezalandırılır."


167. maddenin orijinal kenar başlığında suçu tanımlamak için kullanılan sözcük "Abortion"dur. Abortion kelim-esinin Türkçe hukuki karşılığı kürtajdır. Kürtaj ise tıbben çocuk aldırma veya çocuk düşürme, düşürtme, alma anlamına gelir ve hamileliğin annenin döl yatağında, rahimde, karında, uterusta gelişen fetüs veya bebek aşamasındaki evreyi anlatır. Bu evrede çoc-uğun oluşumunu, doğumunu ortadan kaldırmak için maddede tarif edilen fiillerle yapılan müdahalelerin tümü kürtaj veya kürtaja teşebbüs sayılır. Bu anlamda madde içerisinde "miscarriage" yani gebeliğin düşükle sonlanması kelimesinin kullanılması neticeyi ve-ya manayı değiştirmez. Suçun tanımı kürtajdır.

Bir Common Law suçu olarak tanımlamasında "kürtaja teşebbüs" bir kabahat olarak nitelendirilmişti. Tanımlama şöyledir:

"At Common Law an attempt to destroy a child en ventre sa
mere appears to ha-ve been held to be a misdemeanor.
(Bkz. Roscoe's Criminal Evidence, 13. baskı)"

Burada bizim bakımımızdan önemli olan nokta, kürtajın hukuki anlamının "en ventre sa mere" latince deyimi ile, fetüsün uterus içerisinde olması, çocuğun doğmamış ana -karnındaki hali anlamına gelmesidir.

Common Law bakımından, anne karnında yaşayan bir çocuğun kasten ölümünün sağlanmasının hukuki sonucu adam öldürme olarak nitelendirildiğinden, "teşebbüs" ile "kürtajın gerçekleşmesi" farklı hukuki sonuca sebep olmakt-aydı. (Bu konuda Bkz.Maule J.in west 2 C.& K, 784(1848) Roscoe's Criminal Evidence 13.ed.Sayfa 232.) Daha sonra Alt Mahkemenin de kararında temas ettiği gibi, İngiltere'de bu alanda yasal düzenleme yapıldı ve "Offences Against the Person Act 1861" ile 58. -maddede "Administering drugs or using instruments to procure abortion" başlığı altında, bizim 167. maddeye büyük oranda benzeyen bir düzenleme getirilmiştir. Konu maddenin kenar başlığı ise kürtajı sağlamak için ilaç vermek veya herhangi bir vasıta kullanm-aktır. İlgili 58. madde aynen şöyledir:

"58. Administering drugs or using instruments to procure
abortion.
Every woman, being with child, who, with intent to procure her own miscarriage, shall unlawfully administer to herself any poison or -other noxious thing, or shall unlawfully use any instrument or other means whatsoever with the like intent, and whosoever, with intent to procure the miscarriage of any woman, whether she be or be not with child, shall unlawfully administer to her or cause- to be taken by her any poison or other noxious thing, or shall unlawfully use any instrument or other means whatsoever with the like intent, shall be guilty of felony, and being convicted thereof shall be liable [...]1 to be kept in penal servitude for li-fe [...]2


Alt Mahkeme, ilgili 58. madde ile bizdeki 167. maddeyi esas alarak, sezaryen yöntemini, suçun oluşması bakımından herhangi bir vasıta kapsamında değerlendirmiştir.

İngiltere'deki 58. madde altında mahkumiyet için herhangi bir vasıtanın, yas-a dışı olarak, kürtaj maksadıyla uygulanması gerekir. Bu konuda İngiltere'de önemli bir dava olan RV Whitechurch (1890), 24 Q BD.420 davasına atıfta bulunuruz. Burada önemli olan, yasa dışı (unlawfully) fiil ve kürtaj niyetidir. Bu anlamda konu 58. madde a-ltında kadının kendi kendine uygulaması ile başkasının kadına uygulaması arasında fark yoktur. Bizdeki 167. maddeye göre aynı kıstas, herhangi biri tarafından kadına uygulanacak vasıtanın yasa dışı olarak kürtaj kastıyla uygulanmasıdır.

İngiltere'de sür-eç, kürtaj ile ilgili büyük tartışmalar ve kanun değişiklikleri ile bir evrim geçirmiş, 1929 yılında Infant Life (Preservation) Act 1929 Yasası'yla herhangi birisinin çocuğun yaşamını ortadan kaldırmak maksadıyla bir eylemde bulunmasının ağır bir suç olduğ-u düzenlenmiş ancak bir kişinin böyle bir fiili annenin hayatını korumak için yapmış olması halinde suçu işlemiş sayılmayacağı kabul edilmiştir. Bu konuda yine çok bilinen Rv.Bourne (1939)I K B. 687 davasına atıfta bulunuruz.

Annenin hayatını korumak mü-dafaası daha sonra çıkarılan Abortion Act 1967 isimli düzenlemede yer almış ve bizdeki 169(A) maddesindeki kriterlerden biraz daha geniş kapsamlı olarak, hangi koşullarda yapılan fiilin suç oluşturmayacağı belirlenmiştir. Alt Mahkeme, özellikle Abortion -Act 1967'deki düzenlemeyi esas alarak, 167 ve 169(A) maddeleri bakımından RV.Spicer 1955 39.Cr.App.P.180 davasına atıfta bulunurken, İddia Makamının konu fetüslerin alındığı operasyonların, Sanıklar tarafından iyi niyetle ve kadını koruma maksatlı yapılmad-ığını ispat etmekle mükellef olduğu sonucuna varmıştır.

Bizim Mahkemelerimiz tarafından İngiltere'deki benzer yasal düzenlemeler ile ilgili uygulamalar örnek alınabilmekle birlikte, bağlayıcı değildir. Bu nedenle, öncelikle suçun unsurlarını bizim yasal- düzenlemelerimiz bakımından belirlememiz ve kadının hayatını kurtarmak niyetinin bu anlamda müdafaa teşkil edip etmediğini tespit etmemiz gerekmektedir.

Tüm yukarıdakileri de dikkate aldıktan sonra 167. madde bakımından suçun unsurları şu şekilde sıra-lanabilir.

Herhangi bir kişinin 167. madde kapsamında kürtaja teşebbüs suçundan mahkum edilebilmesi için:

Bir kadına
Çocuk olsun veya olmasın, çocuk düşürmesi niyetiyle
Yasa dışı olarak
zehir, veya
başka zararlı madde vermesi veya verdirtmesi, vey-a
herhangi bir çeşit kuvvet kullanması, veya
başka herhangi bir vasıtaya başvurması,
gerekir.

Huzurumuzdaki iddianame açısından Sanıklara yöneltilen itham, Sanıkların, hamile kalan kadınlara çocuklarını düşürmesi niyetiyle, yasa dışı bir şe-kilde müdahalede bulunduklarıdır.

Ceza Yasası'nın 167. maddesinin kürtaja teşebbüs olarak adlandırılmasının sebebi, bunun yasa dışı fiillerin tanımlanması bakımından dikkate alınmasıdır. Yapılan fiilin neticesinde, kürtajın, başka bir söylemle düşüğün g-erçekleşip gerçekleşmediğinin önemi yoktur. Bir kadına, çocuk olsun veya olmasın 167. maddedeki fiillerden biri çocuğunu düşürmesi niyetiyle uygulandığı takdirde, o fiil neticesinde çocuğun düşüp düşmediğinin fetüsün uterustan ayrılıp alınmasının önemi yok-tur, suç gerçekleşmiş sayılır.

Ceza Yasası'nın 167. maddesinin yürürlüğe girdiği dönemde doktorlar için ayrı düzenlemeler bulunmamaktaydı. Bu anlamda, 167. madde kapsamında doktorların da olduğu çok nettir. Bu sonuca bağlı olarak, suçun tanımlaması "abo-rtion" yani kürtaj olduğundan, doktor tarafından uygulanacak sezaryen ameliyatının kullanılan bir vasıta sayılacağına da şüphe yoktur. Meseleye bu açıdan bakıldığında, bir doktorun hastasına veya kadına bu maksatla tıbbi müdahalede bulunmasının amacı, kadı-nın hayatını kurtarmaya yönelik olması halinde, bunun yasa dışı olarak tanımlanması mümkün olamayacağından, mehaz uygulamada geçerli olan kadının hayatını korumak amacının tıbbi bir müdahale açısından bizim ülkemiz bakımından da geçerli bir müdafaa olması -doğru bir yöntemdir.

Dolayısıyla bir doktorun, kadının hayatını kurtarmak amacıyla herhangi bir vasıtayla müdahalede bulunması yasa dışı fiil sayılamayacağından, Alt Mahkemenin fetüslerin alındığı operasyonların kadının hayatını korumak maksadıyla yapılm-adığının ispat yükümlülüğünü İddia Makamına yüklemesinde hata yoktur.

Meselenin 169(A) maddesindeki düzenleme ile birlikte müdafaanın iddiaları bakımından değerlendirilmesine ve 169(A) maddesinin 167. maddeye olan etkisinin incelenmesine, 169(A) maddesi-nin unsurlarını belirledikten sonra geçeceğiz.

Hamileliğin Yasal Bir Şekilde Sona Erdirilmesi kenar başlığını taşıyan 169(A) maddesi, 22/1989 sayılı değişiklikle Ceza Yasası'na dahil edilmiştir. Madde aynen şöyledir:

"169(A)(1)Hamileliğe, aşağıdaki b-endlerde öngörülen
hallerde ve Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası
uyarınca kayıtlı bir doğum ve kadın
hastalıkları uzmanı tarafından yapılması
koşuluyla, son verilmesi suç sayılmaz.
- (A) Hamileliğin ilk on haftalık süresi içinde
kadının evli olması halinde evli çiftin,
kadının evli olmaması ve 18 yaşından büyük olması halinde kadının kendinin; 18 yaşından
küçük olması halinde, anne-baba veya yasal-
vasisinin yazılı rızası ile; kadının aklen
malul olması halinde, anne-baba veya vasisi
yoksa, kendi ricası olmadan, akli maluliyeti
belgeleyen ilgili iki dal uzmanının raporuna
dayanarak; veya
-(B) Hamileliğin onuncu haftasının tamamlanmasından
sonraki süre içinde, gebeliğin, annenin
hayatını tehdit ettiğinin veya doğacak
çocuğun fiziki ve akli sakatlık tehlikesinin
varlığının veya hayat boyu sürecek te-davisi
olanaksız kalıtsal veya bulaşıcı bir
hastalığın saptanması halinde, bir doğum ve
kadın hastalıkları uzmanı ile bir ilgili dal
uzmanının rapor ve belgelerinin, hamileliğin
sona erdirilmesinden ön-ce sağlık müdürlüğüne
ibrazı ile;

(C) Derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı
veya hayati organlardan birisini tehdit eden
acil durumlarda, bu durumu saptayan doğum ve
kadın hastalıkları uzmanı tarafınd-an
hamileliğin sona erdirilmesi halinde;
Ancak bu durumda en geç yirmi dört saat
içinde hamileliğine son verilen kadının
kimliği, yapılan müdahale ve müdahale
yapılmasını gerekli kılan durumların sağlık
- müdürlüğüne bildirilmesi zorunludur.
(2) Yukarıdaki (1) fıkra kurallarına aykırı
hareket eden ve öngörülen haller dışında
hamileliğe son veren veya verilmesine göz
yuman veya izin veren kişiler suç işlemiş
- olurlar ve mahkumiyetleri halinde, başka bir
yasada öngörülen soruşturma ve ceza
işlemlerine halel gelmeksizin, üç milyon
Türk Lirasına veya 3 yıla kadar hapis
cezasına veya her iki cezaya birden
- çarptırılabilirler."


Yasanın 169 (A) maddesinin düzenleniş şekli ve amacına göre, Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası uyarınca kayıtlı bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı tarafından yapılması koşuluyla ilk on haftalık hamileliklerin sonlandırılma-sı suç olmaktan çıkarılmıştır.

Fiilin suç olmaktan çıkarılmasındaki ilk kıstas (A) bendindeki koşulun yerine getirilmesidir. Burada iki koşul esastır. 1. Hamileliğin ilk on haftasında olması, 2. Yasada belirlenen kişilerin rızasının varlığıdır.

İkinc-i kıstas (B) bendinde izah edilmiştir.


Buna göre:

Hamileliğin 10. haftasının tamamlanmış olmasından sonraki süre içerisinde hamileliğin sonlandırılmasının suç olmaması için,

Gebeliğin annenin hayatını tehdit ettiğinin,
Doğacak çocuğun fiziki ve ak-li sakatlık tehlikesinin
varlığının,
Hayat boyu sürecek tedavisi olanaksız kalıtsal veya bulaşıcı bir hastalığın saptanması halinin mevcut olması gerekir.

(B) bendindeki bu şartların bir tanesinin oluştuğuna
dair uzman raporunun ve be-lgelerinin hamileliğin
sonlandırılmasından önce Sağlık Müdürlüğüne ibrazı
gerekmektedir.


Üçüncü kıstası belirleyen, (C) bendinde ise herhangi bir süre belirtilmemiştir. Buradaki temel unsur "derhal müdahale edilmediği takdirde- kadının hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil durumun" varlığıdır. Bunun dışındaki bildirim yükümlülüğü hususuna bakıldığında, (B) bendinden farklı olarak hamileliğin sonlandırılmasından hemen sonra, 24 saat içerisinde, kadının- kimliği ve müdahale sebeplerinin Sağlık Müdürlüğüne bildirilmesi gerektiği görülmektedir.

Sanıklar aleyhindeki iddianame ile ilgili suç tarihlerinde, KKTC'de Sağlık Müdürlüğü oluşturulmadığı veya böyle bir Müdürlüğün olmadığı ve bu meseledeki davalar-a konu kürtajlarla ilgili olarak hamileliğin sonlandırılmasının öncesinde veya sonrasında bildirimde bulunulmadığı olgu olarak kabul edilmektedir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, kararında, KKTC'de Sağlık Müdürlüğü diye bir kurumun olmadığına bulgu yaptıktan- ve Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası'na atfen, Sanık No.5'in bir hekim olması nedeniyle, ilgili Yasanın "Gebelikte Kürtaj Olma ve Kürtajın Endikasyonları" yan başlığı taşıyan 28. maddesindeki düzenlemenin Ceza Yasası'ndaki 169(A) maddesindeki düzenlemey-e benzemesini dikkate aldıktan sonra, 28. maddede operasyonu yapan Tabip tarafından belirtilen raporların Kıbrıs Türk Tabipler Birliğine taahütlü olarak gönderilmesi gerektiği; acil ve ağır durumlarda, rapor alınmasının mümkün olmadığı hallerde, söz konusu- Tabibin bu durumu bir mektupla Kıbrıs Türk Tabipler Birliğine bildirmesi gerektiğinden hareketle, Mahkeme huzurundaki Emare ve değer gören şahadet ışığında dava konusu olan hiçbir fetüs ile ilgili olarak, 2. bir uzman görüşünün alınmamış olduğuna bulgu ya-pmıştır. Alt Mahkeme, bu bulgusu ışığında, meseleyi incelemeye devam ederek, Sanık No.5'in kayıt tutmaması ve 2. bir uzman görüşü almaması ve bildirimi yapmamasının, niyetini ortaya koyduğu sonucuna ulaşmıştır.

Sanıklar aleyhindeki iddianamede yer alan -hiçbir davada, Sanıkların Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası'na aykırı harekette bulundukları ithamı yapılmadığı gibi, Ceza Yasası'ndaki her madde, içeriğinde yazılı olmadığı müddetçe, başka bir yasa maddesindeki yükümlülüklerle suçun unsurları bakımından- ilişkilendirilemez. Dolayısıyla bu meselede, Sanıkların veya Sanık No.5'in suçluluğunun sabit olup olmadığı, iddianamedeki davalar kapsamında değerlendirilmelidir. Bu sonuçtan hareket ettiğimizde, Sanık No.5'in niyetinin başka bir Yasa maddesindeki yüküml-ülüklerle birlikte değerlendirilmesi ve 2. bir uzman görüşü ile Kıbrıs Türk Tabipler Birliğine bildirimin aranması hatalı olmuştur. Neticede 169(A) maddesinin 2. fıkrası başka bir yasada öngörülen soruşturma ve ceza işlemlerini saklı tuttuğundan, mezkur ya-sa tahtında işlenmiş suç olması halinde o yasa tahtında soruşturma başlatılmasının önünde herhangi bir engel yoktu.

Bildirim için Sağlık Müdürlüğünün mevcut olmamasının suçun oluşmasına olan etkisi nedir? Bu sorunun cevabı 169(A) maddesine konu suçun un-surlarının oluşup oluşmadığının esasını teşkil edecektir.

Devletin Sağlık Müdürlüğünü oluşturmaması ve buna bağlı olarak, bildirimin yapılmaması, Sanıkları ve Sanık No.5'i kendiliğinden suçlu veya suçsuz hale getirmez. (10) haftalıktan büyük bir fetüse -veya bebeğe 169(A)1(B) ve (C) bentlerinde belirtilen koşullar altında müdahale gerçekleştirildiğinin ortaya çıkması halinde, doğal olarak suç oluşmayacaktır. Ancak yukarıda belirtilen koşulların oluşmadığını İddia Makamı ispatladığı takdirde, bildirim müke-llefiyetinin yerine getirilmiş veya getirilmemiş olmasının önemi kalmayacağından, Sanıklar mahkum edilebilecektir. Suçun oluşması gebeliğin yasa dışı sonlandırılması ile ilgili olup, bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmesi veya getirilmemesi suçu ortada-n kaldırmamakta, sadece ispat külfeti üzerinde etkili olabilmektedir.

Örneğin, Sağlık Müdürlüğü mevcut olmuş olsaydı, doktor tarafından bildirim yapılmış olsa dahi, 169(A) maddesindeki koşullar hilafına hamileliğin sonlandırıldığı ortaya çıktığı takdird-e İddia Makamının Sanık aleyhine dava getirme hakkı olacak, aynı şekilde bildirim yapmadan hamilelik sonlandırıldığı takdirde annenin hayatını kurtarmak amacıyla veya yasada belirtilen koşullarda hamileliğin sonlandırıldığı müdafaası doktor tarafından iler-i sürülebilecektir.

Bu çerçevede huzurumuzdaki mesele bakımından salt Sağlık Müdürlüğü mevcut olmaması nedeniyle 169(A) maddesi bakımından suçun unsurlarının oluşmadığı sonucuna varılması mümkün değildir.

İddia Makamı, 169(A) maddesi bakımından maku-l şüpheden ari bir şekilde Sanıkların 10 haftalıktan büyük bir hamileliği yasa dışı şekilde sonlandırdığını kanıtlaması gerekmektedir. İddia Makamı 169(A)1 B ve C bentlerine aykırı bir şekilde hamileliğin sonlandırıldığını gösteren olguları ispatladığı tak-dirde, Sanıkların, bu hamileliğin Yasanın 169(A)(1)(B) ve (C) bentleri uyarınca yapılan yasal bir müdahale sonucu sonlandırıldığını üzerlerine geçecek ispat külfeti çerçevesinde makul bir şüphe yaratabilecek ihtimaller dengesi kriterini yerine getirmeleri -gerekecektir.


Ceza Yasası'nın 169(A) maddesini bu şekilde izah ettikten sonra, Müdafaa Avukatlarının Sanıklar aleyhine getirilen davalar ile ilgili iddialarına temel teşkil eden hukuki sorunu cevaplamak gerekir.

Müdafaa Avukatlarına göre, Fasıl 154 Cez-a Yasası'nın 167. maddesi, "herhangi bir kişi" ibaresiyle düzenlenmiş olmasına rağmen, Ceza Yasası'nın 169(A) maddesi ile "herhangi bir kişi" kapsamına sınırlandırma getirilmiş, 169(A)(1) maddesinde hamileliğe, ilgili maddenin bentlerinde öngörülen hallerd-e ve Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası uyarınca kayıtlı bir Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı tarafından yapılması koşuluyla son verilmesinin suç sayılmasını ayrı düzenlenmiştir. Buna göre, Yasanın 167. maddesinde yer alan "herhangi bir kişi"nin kapsam-ı daraltılırken, Kıbrıs Türk Tabibler Birliği Yasası uyarınca kayıtlı olan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları 167. madde kapsamından ayrılarak, 169(A) maddesine dahil edilmiştir.

Alt Mahkemenin bu iddiayı reddeden bulgusu şöyledir:

"Sanıklar aleyhine -getirilen Dördüncü, sekizinci, onbirinci, ondördüncü , onyedinci ve yirminci davalar 22/1989 sayılı Yasa ile tadil olunan Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı hamileliği yasa dışı olarak sonlandırma suçlarıdır. Madde 167 ile madde 169(-A)(1) ve (2) maddelerinin unsurlarının her fetüs için ayrı olgulardan neşet olunduğu cihetle birlikte ele alınıp değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz. Yasa koyucunun madde 167 ile 169(A) (1) arasında gözetmek istediği ayrımı anlayabilmek için Y-asanın ilgili bölümlerine bir bütün olarak bakmak gerekir. Madde 167'nin "Çocuk Düşürmeye Teşebbüs" yan başlığını taşıdığı görülmektedir.

Bir sonraki madde 168 ise "Kadının Kendi Çocuğunu Düşürme Teşebbüsü" yan başlığını taşımakta ve madde 167'de bahsed-ilen "herhangi bir kişiden" çocuğun annesinin ayrı tutulmasının amaçlandığı görülmektedir. Madde 169'un ise "Çocuk Düşürmek İçin İlaç veya Alet Tedariki" yan başlığını taşıdığı ve yine bu maddede de "herhangi bir kişi" ibaresinin yer aldığı görülmektedir. -169. maddeye 22/1989 sayılı tadilatla 169(A) maddesi ve bentleri eklenmiştir. 169(A) "Hamileliğin Yasal bir Şekilde Sona Erdirilmesi" yan başlığını taşımaktadır. 169(A) ve ilgili bentleriyle, hamileliğe Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası uyarınca kayıtlı -bir doğum ve kadın hastalıkları uzmanı tarafından hangi hallerde son verilmesinin suç sayılmayacağı düzenlemesi getirilmiştir. Bir başka deyişle 169(A) hamileliği sonlandırmanın yasal olarak ne şekilde yapılacağını düzenlemektedir. Bu maddenin lafsından ma-dde 167'de ki "herhangi bir kişi" tanımının kadın doğum uzmanlarını kapsamadığı çıkarımını yapma olanağı yoktur. Madde 167'nin İngilizce ve Türkçe metinleri 168 ve 169 ile birlikte okunduğu zaman, madde 167 altında suçu işleyenin hamile kadın dışında herke-s olabileceği anlaşılmaktadır. Zira hamile kadının kendi hamileliğini sonlandırması madde 168 altında düzenlenmiştir. İngiltere'de yürürlükte olan ve az önce atıfta bulunduğumuz 1861 Act madde 58 ile bizim Ceza Yasamızdaki bu konudaki en temel farklılık Fa-sıl 154 Ceza Yasamızın 1861 Act'dan daha detaylı hazırlanarak hamile kadının made 167'den farklı bir madde altında madde 168 altında yargılanmasını sağlayarak madde 167'nin öngörmüş olduğu 14 yıllık hapis süresinin yarısı kadar bir süre hapislikle yargılan-masını sağlamaktadır."

Ceza Yasası'nın 167. maddesinde suç işleyecek olanları belirlemek için kullanılan, "herhangi bir kişi" kapsamı içerisinde, doktorlar dahil herkesin kastedildiği şüphe götürmeyecek kadar açıktır.

Alt Mahkemenin bulgusuna örnek a-ldığı İngiltere'deki 1861 Act'ın 58. maddesinin bizdeki 167,168 ve 169. maddeleri içine alacak şekilde yaptığı yorum ve bizdeki 168. maddenin sadece kadını kapsadığı şekilde ulaştığı sonuç da doğrudur. Yine 169. madde "kadına çocuk düşürmek için ilaç ve al-et tedariki" suçunu ihtiva etmekte ve bu maddede "her kim" denilerek doktorlar dahil herkesi içine alacak şekilde düzenlediği görülmektedir.

Bizim Yasamızda 167. ve 168. maddelerin ayrı ayrı düzenlenerek 1861 Act'tan farklı bir durum oluşturulması 169(A)- maddesi bakımından Müdafaa Avukatlarının iddialarına cevap teşkil etmemekte ve bu durum Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı bir doktorun 169(A) maddesi altındaki fiilerinin 167. madde altında da suç oluşturacağı sonucunu kendiliğinden doğurmamaktadır.

B-urada üzerinde durulması gereken nokta, Doğum ve Kadın Hastalıkları Uzmanlarının fiillerinin ayrı bir madde olan 169(A)'da düzenlenmesi ve bu maddenin 167. maddeye olan etkisidir.

İngiltere'de 1861 Act'an sonra, daha önce belirttiğimiz 1967 Abortion Act- kabul edilmiş ve hamileliğin tıbbi yöntemle sonlandırılmasının koşulları, Yasanın 1. maddesinde belirlenmiştir. Abortion Act ile yapılan düzenlemede, bizdeki gibi suç ihdas edilmemiş, kürtajın, 1. maddede belirtilen tıbbi yöntemlerle sonlandırılması halin-de bir suç oluşmayacağı düzenlenmesi getirilmiştir ki, bizdeki düzenlemeden farklı olarak "yorum" başlıklı 6. maddesinde, 1861 Act'ın 58. ve 59. maddelerine göndermede bulunularak, Abortion Act'ın 1. maddesine aykırı fiiller 1861 Act'ın 58. ve 59. maddeler-i kapsamında suç olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle ayrı suçlar halinde düzenlenen bizdeki 167 ile 169(A) maddelerin, İngiltere'deki düzenlemeden farklı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ceza Yasaları, kişinin hak ve özgürlükleri üzerinde kamu yararına kı-sıtlamalar getiren düzenlemelerdir. Bu nedenle, belirsiz veya öngörülemeyen fiillerin yorumu ile suç oluşturulamaz. Suç olan eylemin ne olduğu yasada yer almalı ve cezası tarif edilmelidir. Buna göre, 167 ve 169(A) maddeleri birbirinden bağımsız suç unsurl-arı içermektedir. Yasanın 169(A) maddesi 1989 yılında Ceza Yasası'na dahil edilinceye kadar, hiçbir şekilde bir kadına kürtaj uygulanması veya kadının hamileliğini kürtaj ile sonlandırması mümkün değildi.

167. madde altında doktorlar dahil herhangi bir k-işi tarafından herhangi bir vasıta ile gerçekleştirilen kürtaj fiili yasa dışı olarak tanımlanır, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı olsun veya olmasın doktorlar dahil herhangi bir kişinin kürtaj için kadına herhangi bir vasıta ile müdahale etmesi veya ka-dına vasıta sağlaması yasa dışı bir fiil olarak kabul edilirdi.

Bunun istisnası, ortaya çıkan şahadet sonucunda kadına müdahale eden doktorun, kadının hayatını kurtarmak için müdahalede bulunduğu gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.

Ceza Yasası'nın 169(A-) maddesinin (1). fıkrasındaki düzenlemeyle, daha önce her ne şekilde yapılırsa yapılsın, suç sayılan hamileliğin sonlandırılması, (A)(B) ve (C) bentlerindeki koşullar altında, Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası altında kayıtlı bir Kadın Hastalıkları ve -Doğum Uzmanı tarafından yapılması halinde suç olmaktan çıkarılmıştır. Bunun hukuki sonucu, Ceza Yasası'nın 169(A) maddesinde belirtilen koşullar ile kürtajın serbest bırakılması ve suç olmaktan çıkarılarak, 167. maddenin kapsamından ayrılmasıdır.

Aynı z-amanda bir toplumsal mücadele ve insan hakkı olarak dünyada mücadelelerle kadınlar tarafından elde edilen güvenli kürtaja erişim hakkının ülkemizdeki uygulayıcısı olarak sadece Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları yetkili kılınmıştır. Bu anlamda Kadın Ha-stalıkları ve Doğum Uzmanlarının Ceza Yasası'nın 167. maddesinin kapsamından ayrı tutulduğu yasa koyucunun iradesinden açıkça anlaşılmaktadır.

Buna göre, Ceza Yasası'nın 169(A) maddesindeki koşullar gerçekleştiği takdirde, bir Kadın Hastalıkları ve Doğ-um Uzmanının hamileliği sonlandırma ile ilgili fiilleri, 167. madde altında yasa dışı herhangi bir vasıta olmaktan çıkar.

Bunun sonucu olarak, Ceza Yasası'nın 169(A) maddesiyle kürtaj yapabilme yetkisi verilen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanının 169(A-)1(A)(B) ve (C) bentleri hilâfına gerçekleştirdiği kürtaj fiili, aynı madde altında suç olarak tanımlanıp cezası belirlendiğinden, aynı kişinin eyleminin 167. madde kapsamında kürtaja teşebbüs suçuna konu olması mümkün değildir. Böyle bir cezai sorumluluk -için düzenlemenin İngiltere'deki gibi yapılması ve 169(A) maddesindeki koşullara uymayan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı doktorların 167. madde altında suç işlemiş olacaklarının açıkça yazılması gerekirdi.

Yasanın 167. maddesinde yasa dışı olarak kab-ul edilen kürtaj eylemi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı doktorlar için 169(A) maddesi ile yasal hale getirilmiş, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı bir doktorun suç teşkil eden fiilleri ve cezası 169(A) maddesinde belirlenmiştir. Dolayısıyla, Kadın Hast-alıkları ve Doğum Uzmanı bir doktorun fiilleri 169(A) maddesi kapsamı içerisinde olduğu müddetçe, aynı fiiller 167. madde kapsamındaki suça konu olamaz.

Bu farkı gözetmeyen, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı doktorların Ceza Yasası'nın 169(A) maddesi -kapsamında gerçekleştirdiği gebeliği sonlandırma eylemini, 167. madde kapsamında değerlendiren Alt Mahkemenin bulgusu hatalı olmuştur.

Huzurumuzdaki meselede iddianamede yer alan kürtaj eylemlerini gerçekleştirdiği iddia edilen Sanık No.5 Doğum ve Kadın- Hastalıkları Uzmanı'dır. Diğer Sanıklara 20. ve 21. madde kapsamında davalar getirilmiş ve kürtaj eylemine katıldıkları iddia edilmiştir. Sanık No.5'in Kıbrıs Türk Tabibler Birliği Yasası altında kayıtlı Doğum ve Kadın Hastalıkları Uzmanı olduğu ihtilâflı- değildir. Buna göre, Sanık No.5'in hamileliği sonlandırmak ile ilgili eylemlerinin 167. madde kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmadığından, Ceza Yasası'nın 167. maddesine aykırı olarak Sanıklar No.3,5 ve 6'nın, 7. ve 13. davalardan mahkum edilmeleri h-atalıdır.

Buna göre Sanıklar No.3,5 ve 6'nın, 7. ve 13. davalardan mahkum olmalarına yönelik dosyaladıkları istinaf sebepleri kabul edilir ve 7. ve 13. davalardan verilen mahkumiyet ve ceza hükmü iptal edilerek, Sanıklar No.3,5 ve 6'nın bu davalardan ber-aatlerine karar verilir.

İddia Makamının, tüm Sanıklara 167. madde altında getirilen 3,10,16 ve 19. davalardan beraatlerine karşı dosyaladığı istinaf sebepleri reddedilir.

Bu safhada istinafın esasını teşkil edecek olan Sanıklar aleyhine Ceza Yasası'nı-n 169(A) maddesi altında getirilen 4,8,11,14,17 ve 20. davaları, iddianamedeki sırasıyla ve Ceza Yasası'nın 20. ve 21. maddeleri ile birlikte incelememiz gerekmektedir.

Bir hususu belirtmeyi başlangıç bakımından gerekli gördük. Müdafaa Avukatlarının tümü-, daha önce referansını verdiğimiz Osman Bayır ve diğerleri ile Başsavcılık arasındaki davada, Yargıtay tarafından benimsenip karara aktarılan ve ceza yargılamasının temel prensiplerinden olan "olaylar varsayılmaz kanıtlanır, deliller sayılmaz değerlendiri-lir" prensibi üzerinde çok durdular ve bu meselede olayların ispatlanmadığını, varsayımla ispatlanmış gibi sonuca gidildiğini sık sık tekrarladılar.

Huzurumuzdaki istinafa konu iddianamedeki davalara konu her fetüsün, Sanıkların suçlu olup olmadığından -tamamen ari olarak, 169(A) 1(B) ve (C) maddesi kapsamında suç sayılabilecek türden 10 haftanın üzerinde olduğu, bu fetüslerin Ada Hospital'in çalışanları tarafından üstelik para karşılığı Girne'nin Zeyko Zeytin Yağı Fabrikası ve Hz.Ömer Türbesi diye biline-n yerlerine gömüldüğü, mezkur yerlerin sorumsuzca fetüs mezarlığına dönüştürüldüğü hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ispatlanmış, fetüs ve bebek kalıntıları bulunmuş; bu fetüslerin ait olduğu kadınlardan sadece Meliz Akçal ve Nazlı Dönmez tespit ed-ilmiştir. Suçların temelini teşkil eden fetüs kalıntılarının bir varsayım olmadığı, bu konudaki maddi delillerin tespit edilip bulunduğu gerçeği karşısında, fetüs kalıntılarından Ada Hospital'e ve Sanıklara doğru inceleme yaparak sonuca ulaşmaya çalışacağı-mızı öncelikle belirtiriz.

İddianamedeki 4. davada Sanıklar, 20,21 ve 169(A)(1)(2) maddelerine aykırı olarak 2015 Aralık ayı ve 25 Şubat 2016 tarihlerinde hamileliği 10 haftanın üzerinde olan, ismi tespit edilemeyen ve 7 No.lu fetüse hamile olan kadının- hamileliğinin 34 haftayı geçmiş olmasına rağmen, sezaryen ameliyatı ile hamileliğini yasa dışı olarak sonlandırmakla itham edilmektedirler.

Girne Ağır Ceza Mahkemesinin, 7 No.lu bebekle ilgili olarak 1. dava altında varılan bulgular neticesinde, bebeğin- doğumunun ölü olarak gerçekleşmiş olduğu anlaşıldığı gerekçesiyle, 169(A) maddesi altındaki suçun unsurlarının makul şüpheden ari olarak ispatlanamadığı sonucuna vararak, Sanıkları beraat ettirdi.

4. davaya konu 7 No.lu bebeğin, 10 haftalıktan büyük old-uğu kanıtlanmış olmasına rağmen, bu bebek ile ilgili iddia, sağ doğduktan sonra göbeğine veya göbek kordonuna enjektörle propofol verilerek öldürüldüğü yönündedir. 1. davanın incelenmesinde, 7 No.lu bebeğin anne karnında ölmüş olabileceği makul şüphesine i-stinaden, bebeğin canlı olarak doğduğunun ispatlanamadığına bulgu yapıldığından, 4. dava altında 169(A) (1)(2) maddesine aykırı olarak hamileliğin yasa dışı bir şekilde sonlandırıldığı bulgusuna varılamazdı. Bu sonuca göre, Girne Ağır Ceza Mahkemesi Sanıkl-arı 4. davadan beraat ettirmekle hata etmedi.

İddia Makamının, Sanıkları 4. davadan beraat ettiren karara karşı dosyaladığı istinaf sebepleri reddedilir.

Sanıklar aleyhine getirilen 8. dava 2 No.lu fetüs ile ilgilidir.

İddianameye göre Sanıklar, Cez-a Yasası'nın 20,21 ve 169(A) maddelerine aykırı olarak 25.3.2014 tarihinde Girne'de, Ada Hospital diye bilinen mahalde, Meliz Akçal isimli 2 No.lu fetüse hamile olan kadına hamileliğinin 17-19 haftalarında sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle hamileliğini y-asa dışı olarak sonlandırmakla itham edildiler.

Bu suç ile ilgili olarak her Sanık için Alt Mahkemenin saptamış olduğu olgular ve sonuç şöyledir:

2 No.lu fetüs, İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz Doğgün'ün göstermesi ile bulunmuştur. 2 No.lu fetüs gömülü -olduğu yerden İddia Makamı Tanığı No.11 İdris Deniz huzurunda, gömüldüğü yerden çıkarılmıştır. 2 No.lu fetüs, gömülü olduğu yerden sarılı olduğu ameliyat önlüğü ve Bektaş yazılı poşet içerisinde bulunmuştur. Emare No.89 Otopsi Raporuna göre fetüsün 18-19 h-aftalık olduğu tespit edilmiştir.

İddia Makamı Tanığı No.4 Elif Kara'nın ibraz ettiği Emare No.62 Rapor ışığında fetüsün 17-19 hafta ile gelişim gösterdiği, erkek cinsiyetli olduğu ve mevcut fetal yaş itibarıyla yaşama kabiliyetinin bulunmadığı saptanmışt-ır.

2 No.lu fetüsün biyolojik annesinin Meliz Akçal olduğu, İddia Makamı Tanığı No.3 İstanbul Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesi Başkanı Bestami Çolak'ın Emare No.60 Raporundaki DNA sonuçlarından saptanmıştır.

Emare No.59, 73 adet hasta dosyası- arasında Meliz Akçal'ın kaydının bulunduğu, 25.3.2014 tarihinde ameliyat-invaziv Giriş - Doğum Medikal Tedavi için onay belgesinin bu şahıs tarafından imzalandığı, ilgili kayıtta doktorun adının Fahri Karagözlü, tanık olarak da Ayşegül İşbilen olarak geçt-iği, aynı dosyada Aydınlatılmış Hasta Onay Formunun 25.3.2014 tarihinde saat 8.30'da imzalandığı, hastanın tanısının "over kisti" olarak yapıldığı, Meliz Akçal'ın operasyon tarihinin 25.3.2014 olduğu ve 27.3.2014 tarihine kadar Hastanede kaldığı, Meliz Akç-al'ın hamileliğinin kaydının Emare No.20 Ameliyat Defteri dahil diğer defterlerde yer almadığı tespit edildi.

Meliz Akçal'ın doktoru, İddia Makamı Tanığı No.30 Kadın Doğum Uzmanı Dr. Meryem Allison'un şahadeti ve Emare No.96 Raporuna göre; Meliz Akçal 17--18 haftalık hamileydi. Tarafsız ve dürüstçe şahadet sunduğuna inanılan bu Tanık, Meliz Akçal'ın gebeliğini etkileyecek kanamaya rastlanmadığını, kendisine bu yönde şikayette bulunulmadığını belirtti.

İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel, Meliz Akça-l'ın eski eşi olup birlikte oldukları dönemde, eşinin sancıları nedeniyle muayene olmasını istediğini, bunun üzerine Meliz Akçal'ın kendi jinekoloğuna gittiğini, muayene olduktan sonra kendisini arayarak hamile olduğunu söylediğini, daha sonra ikinci bir g-örüş almak için Sanık No.5'e gittiğini, Meliz Akçal'ın kendisine telefonda çocuğun alınması gerektiğini söylediğini, 2-3 gün sonra ameliyat olduğunu, Meliz Akçal'ın Sanık No.5'e gitmeden önce 4-5 haftalık hamile olduğunu söylediğini, kendisinin öyle bildiğ-ini söylemiştir.

Sanık No.5 yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ı kendisinin ameliyat ettiğini, kisti olması ve kanama nedeniyle hamileliği sonlandırdığını söylemiştir.

Sanık No.6 da aynı şekilde, yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ın ameliyatına anestezi uzm-anı olarak girdiğini kabul etmiştir.

Mevcut şahadet ve olguları değerlendiren Alt Mahkeme, Sanık No.5'in, Emare No.59 Dosya Kaydına over kist ile birlikte hamileliği de yazmamasının makul izahının olmadığını, Sanık No.6'nın yeminsiz beyanında iddia ettiğ-i şekilde ameliyat esnasında hastanın hamileliğinin narkoz verildikten sonra Sanık No.5 tarafından önemsiz bir ayrıntı gibi söylemesinin inandırıcı olmadığını, 25.3.2014 tarihinde Ada Hospital'de gerçekleştirilen sezaryen ameliyatının kist ve kanama nedeni-yle yapılmadığına, ameliyatın Meliz Akçal'ın 17-19 haftalık hamileliğin sonlandırılması amacıyla gerçekleştirildiğine, Sanık No.6'nın bu ameliyata anestezi uzmanı olarak katıldığına, Meliz Akçal'ın hamileliğinden habersiz olarak girdiğinin inandırıcı olmad-ığına, bu ameliyatın anestezi altında gerçekleştirildiğine ve 17-18 haftalık hamileliğin sonlandırılması maksadıyla girildiğine ve bilerek hareket ettiğine dair bulgu yapmıştır.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık No.1,2,3 ve 4 ile ilgili bulgularını, tüm d-avaları inceledikten sonra yapmıştır. Ancak istinaf maksatları bakımından her davayı ayrı ayrı ve tüm Sanıklar açısından incelemeyi uygun gördüğümüzden, Sanık No.1,2,3 ve 4 ile ilgili 8. davaya konu 2 No.lu fetüs ile ilgili incelemeyi sürdürmeyi gerekli gö-rdük.

Alt Mahkeme, Ceza Yasası'nın 20. ve 21. maddelerinin izahını doğru prensiplerle belirttikten sonra yaptığı incelemesinde, Sanıklar No.1,2,3 ve 4 ile ilgili olguları şöyle saptamıştır:

Meliz Akçal'ın ameliyat olduğu 25.3.2014 tarihinde, Sanık No.-3, Ada Hospital'in ameliyatlara giren hemşiresiydi. İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez ve İddia Makamı Tanığı No. 6 Aziz Doğgün de aynı tarihte Ada Hospital'de çalışan iki görevli idi.

Sanık No.3, yeminsiz beyanında, Sanık No.5'in kendine güvendiği -için ameliyatlarına girdiğini kabul etmektedir.

Sanık No.3, Meliz Akçal ile ilgili kayıtları tutan ve tanık olarak imzalayan kişidir. Sanık No.3, bu durumu "Doktor bize ne derse onu yaparız" diyerek izah etmiştir.

İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz Doğgün, -gömdüğü tüm kürtaj kalıntılarını Sanık No.3'den aldığını söylemektedir. 2 No.lu fetüs, İddia Makamı Tanığı No.6'ya, Sanık No.3 tarafından verilmiştir.

Sanık No.3, Hastanenin en kıdemli hemşiresi olup tahkikat başlamadan bir hafta önce başhemşire olarak a-tanmıştı. Bu nedenle, 10 haftanın üzerindeki hamilelikleri sonlandırmanın yasa ile düzenlenmiş olduğunu bilmesi gereken bir görevlidir.

Mevcut olguları değerlendiren Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanık No.3'ün tecrübeli bir hemşire olduğu, over kist olarak -kayda geçen ancak hamileliği sonlandırmayı kaydetmemesini, İddia Makamı Tanığı No.6'ya gömülmek üzere fetüsü teslim etmesini, Sanık No.5'e ameliyatta yardım etmesini, yasal olmayan bir kürtaj ameliyatı olduğunu bildiğini ve bilerek ameliyat boyunca Sanık N-o.5'e yardımcı olduğunu, Meliz Akçal'ın kürtaj ameliyatına yasal olmayan yollarla hamileliği sonlandırma ameliyatı olduğunu bilerek girdiğini ve Sanık No.5'e yardım ettiğini, İddia Makamının bu olguları makul şüpheden ari bir şekilde ispatladığını kararınd-a belirtmiş ve bu hususlarda bulgu yapmıştır.

Sanık No.4 ile ilgili tespit edilen olgulara göre, İddia Makamı Tanığı No.1 Tahkikat Memuru PÇ.Namık Kemal Baz, Sanık No.4'ün onay formlarını görmediğini, hastanın neye rızası olup olmadığını Sanık No.4'ün gö-rme şansı olmadığını, kayıt yapılıp yapılmadığını bilmediğini kabul etmektedir.

Sanık No.4, Ada Hospital'de girdiği tüm ameliyatlar için ameliyat başı 200 TL almaktaydı.

Alt Mahkemeye göre, Sanık No.4, Sanık No.5'in ameliyatları için dışarıdan çağrılan- bir hemşiredir. Ameliyatlara girme dışında Hastanede bir görev yapmamaktadır. Sanık No.4 Hastane kayıtlarına erişimi olan veya kayıt tutan bir hemşire değildir. Sanık No.4, Sanık No.5'in gerçekleştirdiği ameliyatlarda yasal yükümlülüklerini yerine getirip- getirmediğini bilebilecek bir hemşire olmadığından, suç ortağı olduğu makul şüpheden ari bir şekilde ispatlanmış değildir.

Sanık No.6'nın, katıldığı hamileliği sonlandırma ameliyatının yasal olmadığını bilip bilmediğini inceleyen Girne Ağır Ceza Mahkeme-si, İddia Makamı Tanığı No.39 Prof.Atalay Astan, İddia Makamı Tanığı No.35 Oktay Ayzer, İddia Makamı Tanıkları Beyhan Berova, Nurten Serger ve Dr.Çağatay Çelik'in anestezi protokolu ile ilgili söylediklerini dikkate aldıktan sonra, hamilelik sırasında veri-len anestezi ilaçlarının bebeğe geçmesinin mümkün olduğunu ve bebeği etkilemesinin kaçınılmaz olduğu bulgusu yapılmış; Sanık No.6'nın yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ın hamileliğinin ameliyat sonrasında kendisine söylendiği şeklindeki beyanın hiçbir tanık -tarafından teyit edilmediğine, anesteziden önce hamileliğin bildirilmemesinin inandırıcı olmadığına kanaat getirerek beyana değer vermemiştir.

İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel, şahadetinde, Sanık No.6'nın ameliyattan önce yanlarına geldiğini ve -ameliyattan sonra bilgi verdiğini söylemiştir.

Alt Mahkeme,Sanık No.6'nın Hastanenin anestezi protokolu bulunmadığından rahatsızlık hissetmesini söylemesinin protokolün önemini kavramasından geldiğini, ancak Sanık No.6'nın yeminsiz beyanında izahat olar-ak ileri sürdüğü hususları yeminli şahadetle desteklenmediğinden, Sanık No.6'nın söylediklerinin değer ifade etmediği sonucuna ulaşmıştır. Hiçbir anestezi protokol kaydı tutmayan Sanık No.6'nın yasal olmayan kürtaj ameliyatlarını bildiği ve gizlemek maksad-ıyla davrandığına inanan Alt Mahkeme, Sanık No.6'nın, 2 No.lu fetüse hamile kalan Meliz Akçal'ın yasal olmayan kürtaj ameliyatına suç ortağı olduğuna bulgu yapmıştır.

Sanık No.1 ve 2 ile ilgili geniş bir inceleme yapan Girne Ağır Ceza Mahkemesi, bu Sanık-larla ilgili olguları şöyle saptamıştır:

1.3.2016 tarihinde Sanık No.1'in Girne Polis Müdürlüğüne park edilmiş olan X6 marka aracı içerisinde yapılan aramada Sanık No.5'e ait Emare No.42 POS cihazı, Emare No.43 Çek Defteri, Limasol Bankasına ait Emare No-.44 Hesap Cüzdanı, Emare No.45 İktisat Bankası Çek Defteri bulunmuş, Sanık No.1 bunların Sanık No.5'e ait olduğunu kabul etmiştir.

Sanık No.1 yeminsiz beyanında, Sanık No.5'in eşinin X6 marka arabayla Girne Polis Müdürlüğüne götürüldüğünü, onu beklerken -Sanık No.5'in çantasını istemesi üzerine Hastaneye gidip aldığını, geri geldiğinde kendisinin de tutuklandığını, çantanın arabada kaldığını söylemiştir.

Alt Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.1 Tahkikat Memuru Namık Kemal Baz, İddia Makamı Tanığı No.9 Hanım- Katırlı ve İddia Makamı Tanığı No.35 Oktay Ayzer'in şahadetlerini değerlendirdikten sonra, İddia Makamı Tanığı No.35 tarafından Sanık No.1'e, Sanık No.5 için "kasaplık yapar" beyanının söylenmiş olduğunu, kasaplık deyiminin de Sanık No.5'in yasal süresind-en büyük fetüs kürtajlarını sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle gerçekleştirdiği anlamını taşıdığını, Sanık No.1'in de bu beyandan Sanık No.5'in yasal olmayan sezaryenle kürtaj ameliyatları yaptığı anlamının çıkarılabileceğini ancak bu konuşmasını ne zaman- gerçekleştirildiğine dair şahadet olmadığını, İddia Makamı Tanığı No.35 Oktay Ayzer'in bu sözleri Mayıs 2015'te Ada Hospital'de tekrar çalışmaya başladığı dönemde söylediğini belirterek, dolayısıyla Sanık No.1'in 2014 tarihinde gerçekleşmiş olan Meliz Akç-al'ın kürtaj ameliyatlarını bildiği sonucunun makul şüpheden ari olarak çıkarılamayacağı sonucuna varmıştır.

Alt Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.32 Recep Öz'ün söyledikleri, Emare No.87 2 adet CD içerisindeki yazışmaları, muhaceret raporlarını ve Sanık N-o.1'in beyanlarını dikkate aldıktan sonra, İddia Makamı Tanığı No.32 Recep Öz ile Sanık No.1 ve 2 arasında Sanık No.3 ve 5'in yasal olmayan kürtajlar yaptığı yönünde uyarı içeren konuşmanın 11.5.2015 ile 10.1.2016 tarihleri arasında gerçekleştiğine bulgu y-apmış, ancak bu konuşmanın 2 No.lu fetüsün kürtajının gerçekleştiği 25.3.2014 tarihinde, Sanık No.1'in bu durumu bildiği sonucunun çıkarılamayacağına kanaat getirmiştir.

Dava tarihi itibarıyla Sanık No.1'in Ada Hospital'i
çalıştıran Tunçbilek Sağlık Hizm-etleri Ltd.in sekreterleri olduğu, Sanık No.2'nin büyük hissedarı ve aynı zamanda Kadın Doğum Uzmanı bir doktor olması nedeniyle tüp bebek bölümünün sorumlusu olduğu kabul edilmektedir.

Sanık No.2'nin kürtaj ameliyatı yaptığına dair şahadet bulunmadığı Al-t Mahkeme tarafından kabul edildikten sonra, Sanık No.2'nin Hastane personelini beddua edilmeyeceği konusunda uyardığı ve "burada olanlar burada kalır" dediği, Sanık No.2'nin yeminsiz beyanında bunu izah ettiği, tanıkların, konuşmaların kürtajlarla ilgili -olmadığını kabul ettikleri, İddia Makamı Tanığı No.9 Hanım Katırlı, İddia Makamı Tanığı No.10 Fatma İçer, İddia Makamı Tanığı No.13 Hatice Karabacak ve İddia Makamı Tanığı No.20 Şaduman Şengün 2 No.lu fetüsün ameliyatının yapıldığı 25.3.2014 tarihinden son-ra işe alındıkları mezkur konuşmaların bu ameliyata yönelik kabul edilmesine olanak olmadığı Alt Mahkeme tarafından belirtilmiştir.

Alt Mahkeme, İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel şahadetinde, eski eşi Meliz Akçal'ın kürtaj ameliyatı için hastaneye- gittiğini ve Sanık No.2'nin odasında beklediğini, Sanık No.5 ordayken ameliyat ücretini masanın üzerine koyduğunu, bunun için 8000 TL ödeme yaptığını, Sanık No.2'nin kendisine burasının tüp bebek merkezi olduğunu ve kürtaja sıcak bakmadığını söylediğini, -Sanık No.2'nin kendilerinin hangi amaçla beklediklerini bildiğini, Sanık No.2'nin yeminsiz beyanında, bu Tanığın şahadetine benzer bir beyanda bulunduğunu, Sanık No.2'ye ödeme yapıldığını gösteren şahadet olmadığını, Sanık No.2'nin Ceza Yasası'nın 20(B) ma-ddesi altında sorumlu tutulabilmesi için en azından suçun ne olduğunu veya olabileceğini, Sanık No.5'in gerçekleştirmiş olduğu 2 No.lu fetüsün yasal olmayan kürtaj ameliyatı sebebiyle Hastanede olduklarını bilmesi gerektiğini, İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz- Doğgün ve İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'in şahadetlerinde Sanık No.2'nin olanlardan haberi olmadığını söylediklerini, Sanık No.5'in ameliyatlarından aldığı ücretin 1000 TL'sini ameliyathaneyi kullanma bedeli olarak Hastaneye ödediğini ancak bunu-n hangisinin yasa dışı kürtajlar için hangisinin yasal kürtajlar için yapıldığının belli olmadığını, mevcut şahadetle Sanık No.2'nin Meliz Akçal'a gerçekleştirilen yasa dışı kürtaj ameliyatından haberi olduğu sonucunun çıkarılamayacağını belirterek, Sanık -No.2'nin 8. davadan mahkum edilemeyeceğine bulgu yapmıştır.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi yukardaki bulgulardan görülebileceği gibi, Sanıklar No.3,5 ve 6'ya aleyhlerindeki 8. davadan mahkumiyet, Sanıklar No.1, 2 ve 4'e ise beraat kararı vermiştir. Bu durumd-a, istinaf incelemesine mahkum olan Sanıklardan başlamamız gerekmektedir.

Sanık No.5 Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı ve aynı zamanda ülkemizin ilk perinatoloğu olan bir doktor olarak, Ada Hospital'de Başhekim statüsü ile çalışmaktaydı. Sanık No.5,2 No-.lu fetüse hamile olan Meliz Akçal'ı ameliyat ettiğini kabul etmektedir. Bu nedenle önce, Sanık No.5'in durumunu ele almayı uygun bulduk.

Sanık No.5 Avukatı, Sanık No.5'in Meliz Akçal'ı zorunlu nedenlerle ameliyat ettiğini, 2 No.lu fetüse hamile Meliz A-kçal'ın hayati tehlike içerisinde olması nedeniyle zorunlu olarak ameliyat edildiğini, ameliyat kayıtlarının tutulduğunu, Sağlık Müdürlüğü olmadığı için bildirimin yapılmadığını, Sanık No.5 açısından 8. davanın unsurlarının ispat edilemediğini, İddia Makam-ının ortaya koyduğu şahadetin yetersiz olduğunu iddia etmiştir.

Sanık No.5'in aleyhindeki 8. davadan mahkum edilebilmesi için, 169(A) maddesinin 1. fıkrasında belirtilen bentlerden birine aykırı şekilde Meliz Akçal'ın hamileliğini sonlandırdığının makul -şüpheden ari olarak ispatı gerekmektedir.

Bu tür suçların görgü tanığı ile ispatı çoğu zaman mümkün değildir. Ancak çevre şahadet, teyit edici şahadet ve tıbbı şahadet bu tür suçların ispatında büyük önem arz etmektedir.

Çevre şahadetin niteliğini ve b-u tür şahadetle ilgili içtihatlarda tanımlanmış temel prensibi bir kez daha hatırlatmak gerekirse, çevre şahadet, kanıtlanması gereken olgunun varlığını doğrudan ortaya koymayan ancak mahkemenin bu olgunun varlığı hakkında karar verebilmesini sağlayan şaha-dettir. Çevre şahadet parça parça alındığında, hiçbir parça sanığın suçlu olduğunu ikna edici biçimde ortaya koymaya yeterli olmayabilir. Ancak tüm parçalar yerli yerine yerleştirildikten sonra, çevre şahadet bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tümü san-ığın suçlu olduğunu, diğer şahadetle kuvvetle ortaya koyarsa, sanık aleyhindeki davadan mahkum edilebilir.

Bu tanımlamadaki sanığın suçlu olduğunun kuvvetle ortaya konması ölçütü, makul şüpheden arilik prensibi çerçevesinde, rasyonel başka bir sonuç ile -bağdaşmayacak kadar açık olması anlamında ele alınmalıdır. İddia makamının ispat yükümlülüğü bakımından, sanığın suçlu olduğunu ortaya koyma yükümlülüğünde ihtimaller dengesi ölçütü esas alınmaz. İhtimaller dengesi ölçütü sadece sanıkların müdafaaları ba-kımından dikkate alınır.

Huzurumuzdaki meselede 2 No.lu fetüsün 10 haftalıktan büyük ve 17-19 haftalık olduğu, 2 No.lu fetüse hamile kalan kadının Meliz Akçal olduğu, Meliz Akçal'ın 25.3.2014 tarihinde Girne'deki Ada Hospital'de Sanık No.5 tarafından sez-aryen ameliyatıyla hamileliğinin sonlandırıldığı ispatlanmış, Sanık No.5 bu ameliyatı yaptığını kabul etmiştir.

2 No.lu fetüsün 10 haftalıktan büyük olduğu ispatlandığına göre, Ceza Yasası'nın 169(A) maddesinin 1(A) bendi koşullarında gerçekleştirilmiş b-ir hamileliği sonlandırma olmadığı çok açıktır. 169(A) maddesinin 1(B) ve (C) bendindeki koşulları dikkate alındığımızda, anne Meliz Akçal'ın hayatını tehdit eden bir durum olmadan, hamileliğin yasal olmayan bir şekilde sonlandırılıp sonlandırılmadığını in-celememiz gerekir.

Sanık No.5, duruşmadaki yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ın over kisti olması ve kanama nedeniyle hamileliğini sonlandırdığını söylemiştir.

Meliz Akçal'ın sürekli olarak gittiği doktoru İddia Makamı Tanığı No.30 Kadın Doğum Uzmanı Dr-. Meryem Allison'dur. Bu Tanık, Meliz Akçal'ın hamile olduğunu saptayan doktordur. Alt Mahkemenin itibar ettiği şahadetine göre, Meliz Akçal'da gebeliği etkileyecek bir kanama tespit etmemiş, Meliz Akçal bu yönde bir sağlık şikayetinde bulunmamıştır. Dr. -Allison'a göre Meliz Akçal sağlıklı bir gebelik süreci geçirmekteydi.

Meliz Akçal, duruşmada, muhasım tanık ilan edildiği için şahadeti değerlendirilmemiştir.

Meliz Akçal'ın eski eşi, İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel şahadetinde, Meliz Akçal-'ın ikinci bir görüş almak için Sanık No.5'e gittiğini söylemiştir. Buradaki ikinci görüşten kastedilenin, meydana gelmiş bir kanama olduğuna dair herhangi bir beyanı bulunmamaktadır. Tanık, Meliz Akçal'ın hamileliği öğrendikten sonra, ikinci bir görüş içi-n başka doktora gittiğini söylemiştir.

Bu Tanığın zabıtlardaki şahadetine göre, o dönem nişanlısı olan Meliz Akçal'ın ameliyatının parasını ödeyen kişi kendisidir. Şahadetinde kanamadan bahsetmemekte, sadece nişanlısının kendisine çocuğun alınması gere-ktiğini söylediğini ifade etmiştir. Meliz Akçal'ın Tanığa telefonda birtakım şeyler söylemesinin, Sanıklar aleyhinde şahadet kıymeti yoktur. Ancak bu Tanık, ameliyat günü Ada Hospital'e giderek, Sanık No.2 ve 5 ile Sanık No.2'nin odasında uzlaşmış, ameliya-t bedelini masanın üzerine koyarak onlarla sohbet etmiştir. Sohbetin konusu ise kanamanın nedenleri veya müstakbel eşinin neden bu duruma düştüğü değil, kürtajdır.

Bu olgulara ilaveten Ada Hospital'in tutulması zorunlu defterlerine Meliz Akçal'ın kaydı s-adece over kist olarak düşülmüş, yapılan ameliyatın neticesinde hamileliğin sonlandırılmdığı açıkça gizlenmiştir.

İddia Makamı Tanıklarından No.8 Merve Soyak, Yakın Doğu Üniversitesinde okuyan bir 2. sınıf öğrencisi olup, Ada Hospital'de, olayların ortay-a çıkmasından 8-9 ay önce, Ada Hospital'de stajyer hemşire olarak görev yapmaktaydı. Bu Tanık, tutulan kayıtlar ile ilgili nöbet defteri ve diğer defterlere, Sanık No.5'in istemiyle hamileliği sonlandırma yerine over kist ameliyatı olarak kayıt yaptıkların-ı söylemiştir.

İstintakında bu Tanığa böyle bir istemde bulunulmadığı iddia edilmemiş, sadece Sanık No.4 Avukatı, Tanığın polise verdiği ifadesinden hareketle sorduğu soruda, "Sanık No.3 deftere ne yazarsa biz de onu yazardık" dediğini, talimatın öyle o-lduğunu, Avukatın bunu hatırlayıp hatırlamadığını sorduğunda ise cevaben "evet" dediğini müşahade ettik.

Sanık No.3 ise poliste defter kayıtları ile ilgili sorulara, "Fahri Bey'in söylediklerini yapardım" şeklinde cevap vererek, talimat ile defter tutul-duğunu beyan etmiştir.

Burada ortaya çıkan sonuç, defterlere gerçeklerin yansımadığı, yazılanların da talimat ürünü olduklarıdır.

Defterler her türlü tıbbi sorumluluk için doğru bir şekilde tutulmalıdır. İşini düzgün yapan birinin en büyük dayanağı o-lması gereken hasta kayıtlarının, yapılan tıbbi müdahalenin ve müdahalede bulunanların kimler olduğu konusunda güven vermeyen kayıtlar olduğu çok açıktır.

Sanık No.5'in Meliz Akçal'a yaptığı tıbbı müdahale ile ilgili gerçek bilgileri defterlere kaydetmey-erek gizlediği, kürtajın emarelerinin hastane personeli Cemaliye Ölmez ve Aziz Doğgün vasıtasıyla ücret karşılığı sorumsuz şekilde gelişigüzel yerlere gömülmesini sağladığı, Whatsapp'tan fotoğraf gönderilmesini sağlayarak yapılanları teyit ettirdiği şahad-et ile sabit olmuştur.

Bilindiği üzere sanıkların önemli konu ve olgularla ilgili söyledikleri yalanlar, gizledikleri gerçekler mesele ile doğrudan alakalı ise diğer şahadetin bütünlüğü içerisinde sanığın mahkumiyeti sonucunu doğurabilir(Gör.Yargıtay/Cez-a 14/1998).

Bu meselede açıkça görülebileceği gibi, Meliz Akçal'ın ameliyatının ayrıntılarını eksik bırakan, bilgi ve emareleri gizleyen, karşılığında kürtaj ücreti alan Sanık No.5'tir ve bir sanık kendi yarattığı eksiklikten, kendi lehine makul şüphe ya-ratamaz.

2 No.lu fetüsle ilgili ortaya çıkan gerçek, 10 haftalıktan büyük bir fetüsün Ada Hospital'de, Sanık No.5 tarafından sezaryen ameliyatı ile sonlandırıldığı, Hastanede 2 No.lu fetüsle ilgili gerçekleri içeren kaydın tutulmadığı, fetüsün olgularda- belirtilen yöntemle gömülerek elden çıkarıldığı ve Sanık No.5'in bu ameliyat karşılığında 8000TL aldığıdır. Bu durumda, Sanık No.5'e geçen ispat yükümlülüğü çerçevesinde, Sanık No.5'in davranışlarının, izahının veya Hastane kayıtlarının hamileliği sonland-ırmanın annenin hayatını veya hayati organlarından birini tehdit eden tehlikenin varlığını ortadan kaldırmaya yönelik yapıldığının, ihtimaller dengesi ölçütünde ortaya koyacak nitelikte ve güvenilir olduğunu söyleyemeyiz.

Alt Mahkemenin bulguları incele-ndiğinde, Sanık No.5 ile ilgili şahadeti ve emareleri ayrıntılı ve doğru şekilde değerlendirdiği ve Sanık No.5'i 8. davadan mahkum ederken hata yapmadığı anlaşılmaktadır.

Sanık No.5'ten sonra, Sanık No.3'ün 8. davadan mahkumiyetini incelememiz gerekmekt-edir.

Sanık No.3 Avukatının, bu Sanıkla ile ilgili iddiaları; Sanık No.3'ün ameliyatlarda insiyatifi olmadığı, doktorun talimatlarını yerine getirdiği, yapılan tıbbı müdahaleyi sorgulayamayacağı, bunun dışında Sanık No.3 aleyhine şahadet olmadığı halde m-ahkum edildiği, kayıtların onun tarafından tutulduğuna veya yapıldığına dair şahadet olmadan bulgu yapıldığı ve mahkumiyetin hatalı olduğu yönündedir.

Bu safhada Ceza Yasası'nın 20. ve 21. maddelerine kısaca göz atmamız gerekmektedir.

Girne Ağır Ceza -Mahkemesinin bir suça iştirak etmeyi ve bu suretle suçu işlemeyi düzenleyen 20. maddeyi, ortak amacı gerçekleştirmek için suçluların beraber işlediği fiillerin cezai sorumluluğunu düzenleyen 21. maddeyi, ilgili içtihatları ve mehaz uygulamaları kararına do-ğru bir şekilde aktardığını müşahede ettik.

Bu prensiplerle ilgili olarak, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 63-67/1997 D.5/1999 Osman Okalpli ile Başsavcılık davası, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 68-73/2010 (D. 1/2012) Emin Özbeyit ve diğerleri ile Başsavcıl-ık davası, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 81-83/2012 D.10/2012 Uğur Koral ve diğerleri ile KKTC Başsavcılığı davası, Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 42/2008-40,41,46,47 ve 48/2008 (D.1/2015) Osman Bayır ve diğerleri ile KKTC Başsavcılık davalarına atıfta bulunm-ayı yeterli görürüz. Mezkur davalarda belirtilen prensipleri aynen benimseyerek, bu dava bakımından Sanıkların 20. ve 21. maddelerden mahkum edilebilmelerinin koşullarını şöyle sıralayabiliriz:

Esas suç, yani bu davadaki hamileliğin yasa dışı bir şekilde -sonlandırılması suçu işlenmiş olmalıdır.
Yardım eden, bu suçu oluşturan tüm esaslı hususları bilmelidir. Hamileliğin yasa dışı bir şekilde sonlandırılmasının bir başkası (bu davada Sanık No.5) tarafından işlenmesi niyetiyle (Mens rea) yardım etmelidir.
Su-ça yardım edenin suç mahallinde fiilen hazır bulunması gerekmemektedir, zımnen (-constructively-) ve/veya hukuken hazır olduğunun varsayılması/
hazır bulunması yeterlidir.
Yardım edenin esas suçu işleyenlerle ortak suç (criminal) amacı ve plan veya hazırlık hususunda birlikteliği olmalı ve/veya ortak hareket etmelidirler; bu birlikteliğin ille de -anlaşma ile olması gerekmemektedir.
Yardım edenin esas suçluya suçun işlenmesinden önce ve/veya suçun işlenmesi sırasında ve/veya suçun işlenmesinden sonra etkin bir yardımda bulunması veya işlenecek suça yönelik esas suçluyu cesaretlendirmesi (encourageme-nt) gerekmektedir. Cesaretlendirme sözlerle, ifadelerle, işaretlerle veya fiillerle yapılır ve suçun işlenmesini onaylama niyeti taşıması gerekir.
Ortak (criminal) amaçla hareket edenlerden bir tanesinin ortak amacın dışına çıkan, diğerleri tarafından maku-l öngörülemeyecek bir harekette bulunması halinde ise diğerleri bu hareketten sorumlu olmaz.

Her şeyden önce belirtmemiz gereken nokta, bir ameliyata katılan tüm sağlık görevlilerinin yürürlükte bulunan ve suç teşkil eden fiiller nedeniyle yasal sorumlulu-klarını bilmek zorunda oldukları ve/veya bilmemeleri halinde bunun müdafaa teşkil etmeyeceğidir.

Burada suça yardım edenin cezai sorumluluğu bakımından gerekli olan mens rea unsurunun varlığına bulgu yapılabilmesi için önemli olan, kişinin ameliyatı yapa-n doktorun ameliyatı neden yaptığını bilmesi veya makul şekilde öngörebilecek durumda olmasıdır.

Bu prensip İngiltere'de Hyde ve Hui Chi-ming davalarında şöyle izah edilmiştir:

"In Hyde (1991) I QB 134 it was made clear that foresight
of what the pr-incipal may do is sufficient mens rea for the accessory even if there is not actual agreement
between them. This point was confirmed by the Privy
Council in Hui chi-ming (1992) I Ac.34 (Bakınız Black
stone's Criminal Practice 2006 sayfa 78)
-
Buna göre aralarında fiili bir anlaşma olmasa bile, esas fiili yapanın ne yaptığını çok açık şekilde öngörebilecek durumda olan kişinin suça iştirakı konusunda yeterince niyeti (mens rea) olduğu kabul edilir.

Bir sezaryen ameliyatının gerçekleştirilmesi- için ameliyathanenin, Anestezi Uzmanının, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı doktorun, hemşirenin, ameliyat hemşiresinin ve sair tıbbi unsurların gerekli olduğu ve Meliz Akçal'ın ameliyatının bu unsurların bir araya gelmesi ile yapıldığı bir gerçektir.

-Ameliyat sırasında görev alan her doktorun veya sağlık görevlisinin mesleki teknik sorumluluğu kendi yaptığı iş ile ilgili olup, ameliyat sırasında direktiflerin uygulanması konusunda operasyonu yapan doktorun direktifine bağlı olduklarına şüphe yoktur. A-ncak buradaki mesele, ameliyatın nasıl yapıldığı veya sağlık görevlilerinin görevlerini yapıp yapmadığı değil, hamileliği sonlandırmanın ne amaçla yapıldığıdır. Alt Mahkemenin de kararına doğru bir şekilde iktibas ettiği (1960) IQB 129'da rapor edilen Bain- Bridge davasında şöyle denmektedir:



"It was not necessary to prove that had "knowledge of the
precise crime" or "knowledge of particular crime" he is liable if he had knowledge of the type of crime that was in fact committed"

Bu iktibasa göre-, suç ortağı olunabilmesi için, kişinin işlenen suçun kesin niteliğini veya ayrıntılarını bilmesi gerekmez. İşlenen suçun ne tür bir suç olduğunu bilmesi yeterlidir.

Tüm bu prensiplerin sonucu olarak, ameliyata katılanların yasa dışı hamileliği sonlandır-ma yapıldığını bildikleri, makul olarak bunu öngörebilecek durumda oldukları ve fiilini gerçekleştirmesi konusunda Sanık No.5'e yardım ettikleri ispatlandığı takdirde, kişinin "ben ameliyata girerim, doktor ne derse onu yaparım, bu talimatları yerine getir-irim, doktora karışamam" demesinin suç olan bir fiilin işlenmesi ile ilgili olarak cezai sorumluluğa etkisi yoktur.

Alt Mahkemenin, Sanık No.3 ile ilgili bulgularının hatalı olup olmadığını incelediğimizde, Sanık No.3'ün, tahkikatın en başından itibaren -Avukatının himayesinde sorgulandığını, 26.3.2016 tarihinde hücreden çıkarılıp yasal ihtar altında Ada Hospital'de bulunan ajanda, hemşire nöbet defteri, nöbet çizelgesi, ameliyat defteri, tahlil defterleri, kat defterleri gösterilip izahat istendiğinde, "b-en size hiçbir şey söylemeyeceğim ama Fahri Bey'in söylediklerini yapardım, başka bir şey söylemeyeceğim" dediği, Emare No.59 Hasta Dosyaları arasında Meliz Akçal'ın Kimlik No.su, 25.3.2014 tarihinde Dr.Fahri Karagözlü ve Ayşegül İşbilen'nin adı ve imzası -olduğunu, bunlar Sanık No.3'e gösterildiğinde yukarıdaki beyanlarda bulunduğunu, duruşmadaki yeminsiz beyanında sadece doktorun talimatını yerine getirdiğini söylediğini dikkate aldığımızda, Alt Mahkemenin kayıtlarla ilgili bulgu yapılabilmesi için huzurun-da yeterli şahadetin olduğu çok açıktır.

Yine Mahkeme huzurundaki şahadete göre, Sanık No.3, 25.2.2016 tarihinde, PÇ.Üzeyir Kürşat Koçer'e, yasal ihtar altında "bizim kayıtlarımız düzenlidir ve her şeyimiz kayıt altındadır" şeklinde cevap vermiş ancak -hastane kayıtlarının gerçeği ifade etmeyen yazı ve eksik bilgilerden ibaret oldukları ortaya çıkmış, Sanık No.3'ün mesleğinin gereğini yapmaktan ziyade, Sanık No.5'in kayıt talimatlarını bilerek uyguladığı ortaya çıkmıştır.

Diğer taraftan, Sanık No.3, h-astanenin başhemşireliğe atanacak kadar tecrübeli bir hemşiredir. Yeminsiz beyanında, Sanık No.5'in kibirli bir insan olduğu ve hemşireleri terslediği için ameliyatlarına kendi ve Sanık No.4'ün girdiğini belirtmiş; bunun dışında, 2 No.lu fetüse konu Meliz -Akçal'ın ameliyatında hazır bulunduğu, fetüsü gömülmek üzere İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'e verdiği şahadetle ispatlanmıştır. Yine mevcut şahadet ışığında, gömülü fetüslerin belli bir talimatla gömüldükten sonra geri bildiriminin yapıldığı ortay-a çıkmıştır. Kayıtları tutan Sanık No.3'ün "doktorun söylediğini yazardım" demesi, kendisini sorumluluktan kurtaran bir izahat olmayıp, hemşire tıbbi işlemle ilgili bilgileri gerçeğiyle yazmak zorundadır. Kayıtlarda hamileliğin sonlandırıldığı gerçeğinin g-izlenmesinin, farklı ve eksik yazılmasının sorumluluğunu Sanık No.5'e yüklemesinin kendi sorumluluğuna etkisi yoktur. Ortaya çıkan şahadete göre, Sanık No.3 defterlere kaydın ne şekilde düşüleceği konusunda başka hemşirelere de talimat vermekteydi. Dolayıs-ıyla, Sanık No.3'ün bu fiil ve davranışlarıyla suça iştirak ettiği ve Sanık No.5'e hamileliği sonlandırmasından emarelerin ortadan kaldırılmasına kadar yardım ettiği ve ne yaptığının bilinci ile hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Çok açık olarak, mevcut ol-gu ve emarelerin bütün halinde değerlendirilmesinin sonucu, Sanık No.3'ün, 8. davaya konu 2 No.lu fetüs ile ilgili Meliz Akçal'ın hamileliğinin yasa dışı bir şekilde sonlandırılmasında Sanık No.5'e bilerek yardım ettiğinin makul şüpheden ari olarak ispatla-nmış olduğudur. Bu nedenle, Alt Mahkeme Sanık No.3'ü aleyhindeki 8. davadan mahkum etmekle hata etmiş değildir.

Ağır Ceza Mahkemesi daha önce belirttiğimiz gerekçeyle Sanık No.6'yı aleyhindeki 8. davadan suçlu bularak mahkum etti.

Sanık No.6, Anestez-i Uzmanı'dır. 2 No.lu fetüse hamile kalan Meliz Akçal'ın ameliyatına girdiğini kabul etmektedir. Alt Mahkeme, Sanık No.6'yı mahkum ederken, özellikle Meliz Akçal'ın ameliyatında hamileliğinden habersiz olmasını inandırıcı bulmamış, anestezi protokolü olmam-asından rahatsızlık duyduğunu söylemesine rağmen, hiçbir kayıt tutmayan Sanık No.6'nın fiillerini gizleme maksadı güttüğünü değerlendirmiştir.

Sanık No.6 Avukatları, Alt Mahkemenin Meliz Akçal'ın hamileliğinin sonlandırılması ile ilgili Sanıklar No.1,2 -ve 4'e uyguladığı testi Sanık No.6'ya uygulamadığını ve onun müdafaasını değerlendirmediğini ileri sürmüştür.

Sanık No.6 uzun yeminsiz beyanında Meliz Akçal'ın ameliyatı ile ilgili şöyle söylemiştir:

"Meliz Akçal için ben telefon edildi bana sabahle-yin ve telefonda Fahri Bey'in acil bir laporamisi olacağı söylendi. Kanamalı bir hastadır dendi. Ben o gün zaten Verda Hanım'ın da başka bir ameliyatı vardı oraya gidecektim fakat tabii ki Verda Hanım da acil olduğu için Meliz Akçal'ın yani Fahri Bey'in ha-stasına öncelik verdi ve Meliz Akçal'ın ben ameliyatına hastahaneye gittiğim zaman Meliz Akçal'ı masada buldum. Ben kesinlikle Meliz Akçal'ın ne ameliyattan önce ne de ameliyattan sonra hiçbir zaman görmedim. Burada maalesef bizim Meliz'le bir akrabalığımı-z olduğu söylendi, bu sıhri bir akrabalıktır. Ben hiçbir zaman bakın benim eğer bir yakın akrabam olmuş olsaydı çünkü başka yöne çevilmeye çalışılıyordu. Yakın bir akrabam dahi değildi yani sıhri bir akrabalıktı bu ve ben Meliz Akçal'ın ameliyatına gittiği-m zaman masadaydı, monitörize edilmiş durumdaydı, perde çekilmişti, serumu takılmıştı, ben onun hasta onay formuna ve dosyasına bakıp hemoglobin, diğer laboratuar tahlillerine baktım ve bu arada birkaç alerjisi var mı diye soru sordum ve ondan sonra uyuttu-m. Benim böyle bir ameliyata girerken hiçbir zaman iddia edildiği gibi yasal olmayan yollardan bebek hamileliğinin sonlandırılması gibi bir düşüncem olmamıştır. Çünkü bundan zaten benim haberim yoktu. Ameliyata başladıktan sonra hastanın zaten hemarolojisi- olduğu, kanaması olduğu belliydi, çünkü tansiyonu da düşüktü. Monitörden izlediğim kadarıyla, hatta tansiyonu 7'ye kadar düşmüş ve efetrin da vermiştim. Ameliyat başladıktan sonra Fahri Bey bana "Rasiha Hanım, Meliz'in bir de hamileliği vardır eğer hayati- tehlike, bu kanama durmazsa ve hayati tehlike olacaksa ben bebeği almak mecburiyetindeyim" demiştir. Benim buna karışma hakkım yoktur. Çünkü bizim çok rastladığımız bir durumdur. Apandisit diye açılır kist çıkar, kist diye açılır apandisit çıkar yani lapo-ratimi demek zaten açıp bakmaktır. Ben dolayısıyla Meliz için yapılan suçlamayı da kesinlikle kabul etmiyorum. Bir cerrah bir ameliyatına karar vermişse bize diyorsa ki bu hastanın bir kisti vardır veyahut bir kisti vardır biz o hastayı alıp ultrasonunda k-oyalım diyemeyiz, buna hakkımız yoktur veya bu hastanın vajinal kanaması vardır dediği zaman, tamam alın hastayı muayeneye de onu muayene edeyim kanaması var mı? Böyle bir sorma hakkımız yoktur."

Ceza davalarında bir olasılığın tezekkür edilebilmesi ve d-eğerlendirmeye alınabilmesi için, mahkeme huzurunda, o olasılığı ortaya koyabilecek, o olasılığın değerlendirilmesi gereğini doğuran şahadet olması gerekir. Mahkeme bir sanığı sadece önündeki şahadet ışığında yargılar, davayı sadece önündeki şahadet ışığın-da karara bağlar. Mahkemenin şahadetin dışına çıkması yargılamayı karmaşaya götürebileceği gibi, adalette sapmaları da beraberinde getirebilecektir(Bakınız Yargıtay/Ceza 14/1998 Hacımevlüt davası, Mancini V.DPP, Rv Anastassiades, Yargıtay/Ceza 42/2008-40,4-1,46,47 ve 48/2008 Osman Bayır ve diğerleri ile Başsavcılık).

Ceza yargılamasının öncü kararı Ceza/İstinaf 29/1973 Mehmet Ekrem ile Türk Emniyet Müdürlüğü davasında ceza yargılamasının ana kurumları sonradan gelecek kararlara rehber olacak şekilde izah e-dilmiştir. Konu kararda yeminsiz beyan ile ilgili şöyle denmiştir:

"Hiç şüphe yoktur ki, yeminsiz verilen ifade yemin altında
verilen şahadet kadar kıymet taşımaz, ancak böyle bir ifadede söylenenler yemin tahtında verilen başka herhangi bir- şahadet tarafında da desteklenirse o zaman bu gibi ifade bir değer taşıyabilir."


Bir sanığın bulunduğu yerden yeminsiz beyanda bulunması, Ceza Usul Yasası'nın kendisine verdiği bir haktır. Dolayısıyla, bir sanık ile ilgili olarak sırf bulunduğu yerd-en hitapta bulundu diye suçlu olduğu çıkarımı yapılmamalıdır.

Rv.Bathurst (1968) I All ER.1175-1178'de şöyle denmiştir:

"The accused is not bound to give evidence, that he can
sit back and see if the prosecution have proved their case, and t-hat, while the jury have been deprived of the opportunity of hearing his story tested in cross- examination, the one thing that they must not do is
assume that he is guilty because he has not guilty into the witness box."

Sanığın, sanık -kutusundan yemin almadan yaptığı beyanın şahadet olup olmadığı ve buna ne değer verileceği bir süre tartışma konusu olmuştur. Mahkemenin, sanığın yeminsiz beyanını şahadet olarak kabul edip tüm şahadetle birlikte tezekkür etmesi ve tüm şahadet ışığında bu -beyana, takdirine göre uygun göreceği değeri vermesi yıllar önce ilke olarak yerleşmiş ve uygulanmıştır. Neticede ilke olarak, yemin altında verilmeyen ve doğruluğu çapraz sorgulama ile sınanmayan bir beyan, yemin tahtında verilen şahadet kadar ikna edici -kabul edilmez, yemin tahtında verilen ve çapraz sorgudan geçen bir şahadete, güvenilir bulunduğu takdirde, yeminsiz beyandan daha fazla ağırlık verileceği hukuki bir gerçekliktir.

Yukarıda referansını verdiğimiz Ceza/İstinaf 29/1973'de bu durum izah edi-lirken, sanığın yapmış olduğu yeminsiz beyanın, kesin manada sayılmamakla beraber, sanığın itham olunduğu suçu makul şüpheden ari bir şekilde işlediğinin ispatı bakımından tezekkürü gerektiği belirtildikten sonra, yeminsiz beyanı, yemin altında verilmiş şa-hadet kadar kıymet taşımayacağı ancak bu ifadede söylenenlerin yemin altında verilen başka herhangi bir şahadet tarafından desteklenirse o zaman bu gibi beyanın değer taşıyabileceği açık surette ifade edilmektedir.

Değer taşıyan şahadet, iddia makamının- tanıklarına sorulan sualler ve alınan cevaplardan istihraç edilebileceği gibi, sanık bizzat şahadet verebilir veya tanık çağırmak suretiyle ortaya konabilir.

Sanığın ileri sürdüğü hususlar hakkında değer taşıyan bir şahadetin mahkeme huzurunda mevcut ol-ması şarttır. Bu gibi şahadeti ibraz etmek veya mahkemenin istihraç etmesini sağlamak sanığa düşer(Evidential burden) (Evidential burden konusunda ayrıca Bkz. Başsavcılık ile Karaşahin davası Yargıtay/Ceza 77/2014 D.8/2017).

Sanık No.6 anestezi uzmanı ol-an tecrübeli bir doktordur. Böyle bir doktorun ameliyata alınmış bir kadın hastanın hamile olup olmadığını ameliyat başladıktan sonra öğrenmesi, tecrübesi ile bağdaşır bir hareket veya izahat olmadığı gibi, bu iddiayı destekleyen şahadet yoktur. Sanık No.6-, yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ın kanaması olduğunu ameliyat sırasında tansiyonundan anladığını söylemiş ancak kendisine göre çizdiği hasta tablosunu gösteren herhangi bir kayıt tutmamış veya tutulmamış, duruşmada Meliz Akçal'ın sağlık tablosunu kanamal-ı bir hastanın ameliyata alınması gibi anlatmıştır. Halbuki İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel çocuğun alınacağının ameliyattan önce kendisine söylendiğini ve o maksatla hastaneye gittiğini söylemiştir. Yine bu Tanığa göre, Sanık No.6 ameliyattan ön-ce Sanık No.2'nin odasına uğradığını, Sanık No.2,5 ve 6 ile orada karşılaştıklarını, ameliyattan sonra da yine Sanık No.6'nın Sanık No.2'nin odasına gelip ameliyat hakkında izahat verdiğini söylemiştir. Sanık No.6'nın Sanık No.2'nin odasında Tanık No.36 Ta-nsel Öztansel'e verdiği bilgide, çocuğun kanama nedeniyle alındığına yönelik şahadet veya izahat yoktur.

Bir kez daha tekrarlayacak olursak, bir sanığın izahatının kendi lehinde makul şüphe yaratabilmesi için söylediklerinin ispatlanmış olgular ile uy-umlu olması ve ispatlanan olgulardan istihraç edebilecek böyle bir sonucun ihtimaller dengesi ölçütünde gerçek olabilme ihtimalinin bulunması gerekmektedir.

Bir hastanın durumu ameliyattan önce ameliyata katılacak doktorlar dahil tüm sağlık görevlileri -tarafından bilinmeli ve hastaya uygulanacak protokol belirlenmelidir. Mahkeme huzurunda bulunan tıbbi şahadetin sonucu budur.

Ameliyattan önce, Sanık No.2'nin odasında hamileliğin sonlandırılmasını bekleyen Meliz Akçal'ın nişanlısı dahil, Sanık No.5 ve S-anık No.2 ile karşılaşan, ameliyattan sonra yeniden Sanık No.2'nin odasına giderek hastanın durumu hakkında bilgi veren Sanık No.6'nın, Meliz Akçal'ın hamile olduğunu ameliyat başladıktan sonra öğrendiği şeklindeki izahı inandırıcı olmadığı gibi, bu izahı -teyit eden şahadet niteliğinde herhangi bir olgu da bulunmamaktadır.

Sanık No.5 gibi tecrübeli bir doktorun ameliyat öncesi anesteziste bilgi vermemesi ve hamileliği sonlandırma ameliyatının Sanık No.6'dan gizlenerek yapılması, Sanık No.5 ve 6 gibi esase-n doktorluk becerileri tartışılmayan, hatta mesleklerinde başarılı sayılan kişiler bakımından düşünülmesi mümkün olmayan bir ihtimaldir. Çünkü her ikisi de eylemlerinin sonuçlarını öngörebilecek, yaptıkları işin ne olduğunu bilecek bilgi ve tecrübeye sahip-tir.

Mevcut olgulara göre, Meliz Akçal'ın hamileliğinin sonlandırılacağını önceden bilen ve Sanık No.2'nin odasında sonucu bekleyen Tansel Öztansel'e, operasyonun sonrasında, Sanık No.2'nin huzurunda izahat veren Sanık No.6'nın ameliyatta hastanın durumu-nu bilmeden başlaması veya Mahkemenin böyle bir olguyu Sanık No.6 için ihtimal dahilinde kabul etmesi, ihtimaller dengesi ölçütünde veya herhangi bir ölçütte mümkün değildir.

Mevcut şahadet ve ispatlanmış olgular ışığında, No.6'nın, Meliz Akçal'ın 10 haf-talıktan büyük hamileliğinin kadının hayatı ve hayati organlarından birinin tehlikede olmadan, anomalisi bulunmadan sonlandırıldığını bilecek konumda olduğunu ve Sanık No.5'in ne yaptığını ameliyattan önce ve sonra öngörebilecek bilgiye sahip olduğunu mak-ul şüphenin ötesinde ortaya koyduğundan, Alt Mahkemenin Sanık No.6'yı aleyhindeki 8. davadan mahkum etmesinde hata yoktur.

Bu safhada ameliyatta ameliyat hemşiresi olarak bulunan Sanık No.4'ten başlayarak, Sanık No.2 ve 1 ile ilgili verilen beraat karar-larını inceleyeceğiz.

Sanık No.4'ün emekli olmasına rağmen tecrübeli, güvenilir bir ameliyat hemşiresi olduğu ve ameliyatlarda tercih edildiği için doktorlar tarafından ve bu meselede Sanık No.5 tarafından her zaman tercih edilip güvenilen bir kişi oldu-ğu kabul edilmektedir.

Alt Mahkemeye göre,Sanık No.4, 2 No.lu fetüs ile ilgili olarak Meliz Akçal'ın ameliyatında bulunmuştur.

Ada Hospital'de çalışmayan sadece çağrıldığında gelen ve ameliyat başına 200 TL alan Sanık No.4 Alt Mahkeme tarafından ber-aat ettirilirken, Mahkeme Sanık No.4'ün kayıtların tutulduğunu, hastaların onay forumlarını görmediğini, bunlara erişim olanağı olmadığını, Sanık No.5'in yasal yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini bilmediğini belirttiğini, bu nedenle suç ortağı ol-madığı sonucuna ulaşmıştır.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, kayıtlarda ne yazıldığının veya Sanık No.5'in bildirim ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğinin suçun oluşması bakımından önemi yoktur. Burada sorulması gereken soru, Sanık -No.4'ün ameliyata girerken veya ameliyatta veya ameliyattan hemen sonra yapılan müdahalenin yasa dışı hamileliği sonlandırma olduğunu bilip bilmediği, makul olarak öngörebilecek bir konumda olup olmadığı ve bu konuda Sanık No.5'e yardım edip etmediğidir.
-
Sanık No.4 bakımından suçun unsurlarını inceleyebilmek için, öncelikle Meliz Akçal'ın ameliyatına katılıp katılmadığını belirlememiz gerekmektedir.

Sanık No.4 Avukatı, istinaftaki hitabında, Sanık No.4'ün Meliz Akçal ve Nazlı Dönmez'in ameliyatına kat-ıldığını ortaya koyacak şahadetin olmadığını ileri sürmüştür.

Meliz Akçal'ın ameliyatına Sanık No.3, 5 ve 6'nın katıldığı kendi ikrarları ile sabittir.

Ada Hospital'de Sanık No.4'ün ameliyatlara katıldığını gösteren herhangi bir yazılı kayıt yoktur. -Ancak hastahane kayıtlarının eksik, tutarsız ve gerçek olmayan bilgiler içerdiği, bu anlamda talimat ile yazılan tutarsız bilgiler olduğu ortaya çıkmıştır.

Keza Sanık No.4'ün bu kayıtların ne şekilde tutulduğunu ve içeriklerinin ne olduğunu bilebilecek -konumda olmadığı kabul edilmektedir.

Bunun sonucu olarak, hastahane kayıtlarının eksikliği ne Sanık No.4 aleyhine alınabilir ne de hastahane kayıtlarında katıldığı ameliyatların yazılmaması ameliyatlara katılmadığını gösterir. Dolayısıyla suç ortağı kon-umundaki kişilerin yarattığı eksiklik Sanık No.4 lehinde makul şüphe yaratmaz.

2014 yılında başlayan dava konusu fetüsler ile ilgili hamileliğin sonlandırılması fiilleri, 2016 yılında emare fetüslerin bulunması ile açığa çıkarılmıştır.

Sanık No.4 ilk- tutuklandığında fetüslerle ilgili olarak İddia Makamı Tanığı No.1 PÇ. Namık Kemal Baz'a yasal ihtar altında "Doktor Fahri Bey'dir ona sorun ben sadece ameliyatlara girerim, neden kürtaj yaptırdığını sormam" demek suretiyle Sanık No.5'in ameliyatlarına gir-diğini kabul etmiş, herhangi bir şekilde böyle bir durum olmadığını söylememiştir.

Sanık No.4'ün yasal ihtar altında verdiği bu cevap, başta İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez ve diğer Hastahane çalışanları tarafından tekrarlanmış, Sanık No.5'in am-eliyatlarına Sanık No.4'ü dışardan çağırdığını, ona güvendiğini söylemişlerdir.

Bunun dışında Sanık No.4'ün ameliyat hemşiresi olarak ameliyatlara katıldığı, İddia Makamı Tanığı No.16 Dr.Beyhan Berova ve No.17 Nurten Serger tarafından da açıkça ifade ed-ilmiştir.

Mahkeme huzurundaki tüm şahadet, Sanık No.4'ün, Sanık No.5'in ameliyatları için dışarıdan çağrılan güvenilir bir ameliyat hemşiresi olduğunu ve Sanık No.5'in ameliyatlarının bir parçası olduğunu açıkça göstermektedir. Sanık No.4 ameliyatlara k-atıldığını hiçbir zaman reddetmemiştir.

Mevcut gerçekler, Alt Mahkemenin huzurunda Sanık No.4'ün Meliz Akçal'ın ameliyatına katıldığını gösteren yeterli şahadetin bulunduğunu ve bu hususta Sanık No.4'ün makul şüphe yaratacak nitelikte bir izahının olmad-ığını göstermektedir. Dolayısıyla, Alt Mahkemenin, Sanık No.4'ün ameliyata katıldığı ile ilgili tespitinde hata yoktur.

Sanık No.4'ün ameliyata katılmış olması mahkumiyeti için yeterli bir unsur olmadığı gibi, ameliyat sırasında uzman doktor olan Sanık -No.5'in talimatlarına bağlı olması, hastaya uygulayacağı müdahaleleri doktor talimatı ile yapması, tek başına Sanık No.4 lehine müdafaa teşkil etmez. Dolayısıyla 8. dava bakımından önemli olan, Sanık No.4'ün işini ne kadar iyi veya nasıl yaptığı değil, ne- yapıldığını bilip bilmediğidir.

Daha önce belirttiğimiz gibi Sanık No.4, tahkikatın başlangıcında Tahkikat Memuru, İddia Makamı Tanığı No.1 PÇ.Namık Kemal Baz'a yasal ihtardan sonra "Doktor Fahri Bey'dir, ona sorun ben sadece ameliyatlara girerim, nede-n kürtaj yaptırdığını sormam" diye cevap vermiştir.

Sanık No.4 Emare No.41 Gönüllü İfadesinde, genel olarak aynı iddiaları tekrarlayarak aldığı ücreti belirtmiş, ameliyatlardaki görevini anlatmıştır. Sanık No.4 bu doğrultudaki iddialarını yeminsiz beyan-ında tekrarlamıştır.

İddia Makamı Tanığı No.1'e göre Sanık 4, ameliyat sırasında ve sonrasında yapılanın gayriyasal olduğunu bilebilecek durumdaydı.

İspatlanan olgulara göre, Meliz Akçal'ın 10 haftalıktan büyük hamileliği Sanık No.5 tarafından sonlan-dırılmış, bu ameliyatta Anestezi Uzmanı olarak Sanık No.6, ameliyat hemşiresi olarak Sanık No.3 ve Sanık No.4 bulunmuştur.

Sanık No.4'ün bulunduğu bir ameliyatta, ameliyat masası dahil ameliyat koşullarını Sanık No.4 hazırlamaktadır. Sanık No.4 duruşmad-a, yerinden yaptığı beyanında bu hususla ilgili şöyle demiştir:

"Ben ameliyatlardan önce hiçbir zaman muayenelere, hastayı
ne görürdüm, ne ismini bilirdim, ne de hastalığın ne olduğunu bilmezdim. Ben ameliyathaneye girdiğim zaman hasta ameli-yat masasında anestezi alıp uyumuş olarak görürdüm. Doktor ne derse birlikte onu yapardık, sorumluluk doktora aitti. Ben doktorun yapmış olduğu tedavinin doğru mu, yanlış mı onu hiçbir zaman
sorgulamadım, öyle bir yetkim de yoktu. Be-n tıp doktoru
değilim, bilgim de sınırlıdır. Girdiğim ameliyatlarda
sadece steril alanlarda doktora yardımcı olurdum
istediği aletleri verirdim ben girmeden önce ameliyata
steril olduktan sonra ameliyat masasını alet, alet, -
alet masasını hazırlardım, gazlı bezleri aletleri tek,
tek sayardım runner hemşireye dışarıda olanları
yazdırırdım, ameliyata girerdik doktor benden istediği
aletleri, malzemeleri verirdim ameliyat bitmek üzereyken
t-ekrar bunları tek tek sayar kontrol edilir eğer tamamsa
hasta kapatılır."

Sanık No.4'ün yaptığı beyana göre, girdiği ameliyatta ameliyathaneyi ve aletleri hazırlayan kendisidir. Böyle bir görevi olan bir sağlık görevlisinin ameliyatta ne yapılaca-ğını bilmeden ameliyathane ve alet hazırlaması inandırıcı ve makul izah kapsamında değildir.

Meliz Akçal'ın ameliyatında bulunan bir ameliyat hemşiresinin, hastanın karnının açıldığı andan kapatılacağı ana kadar hastaya ne yapıldığını bilmesi ve görmesi- yapılan işin doğası gereğidir. Mahkemenin bu gerçeğe gözünü kapaması beklenmemelidir.

Sanık No.4'e göre, ameliyattan önce hiçbir zaman hastayı görmez, ismini ve hastalığını bilmez, hastayı anestezi altında, uyutulduktan sonra görür, ameliyatta doktorun- söylediklerini yapardı.

Bu izah girdiği ameliyatta ne yapıldığını bilmesine hiçbir şekilde engel olmadığı gibi, bir ameliyat hemşiresinin bir ameliyatta ne yapıldığını bilmediğinin delili olarak kabul edilemez.

İddia Makamı, kanıtlanan olgularla Mel-iz Akçal'ın 10 haftalıktan büyük hamileliğinin sonlandırıldığını ve kadının hayatının veya hayati bir organının tehlikede olmadığını ispatladığına göre, ameliyatta yapılanları bilmediğini izah etme yükümlülüğü Sanık No.4'e geçmiştir.

Sanık No.4, ameliyat-ına girdiği Meliz Akçal'a yapılan müdahaleyi gözleri ile görmüş, ameliyatında başından sonuna kadar bulunmuş olmasına rağmen, gerçekleştirilen işlemin ne olduğunu izah etmemiş, ben bu ameliyata katılmadım dememiş, sorumluluğu Sanık No.5'e yüklemiştir. İspa-tlanan olgular ile Meliz Akçal'ın 10 haftalıktan büyük hamileliğinin Sanık No.5 tarafından sonlandırıldığı, kanama veya over kist ameliyatı denmesine rağmen durumun böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Böyle bir durumda, Sanık No.4'ün ameliyatın niteliğinden v-e amacından bihaber olduğunun kabul edilmesi düşünülemez.

Sanık No.4 ve 6'nın Mahkemede yaptıkları izahatı birlikte değerlendirdiğimizde, Sanık No.6, ameliyata girerken Meliz Akçal'ın hamile olduğunu bilmediği, Sanık No.4 ise ne gibi bir tıbbi müdahale -yapılacağını bilmeden ameliyathaneyi hazırladığı ve hasta uyuduktan sonra amaliyata dahil olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Tıbbi bir müdahale açısından her iki izah sezaryen gibi ciddi bir ameliyat bakımından makul kabul edilebilir değildir.

Sa-nık No.4 ve Sanık No.3, Sanık No.5'in en güvendiği hemşirelerdir. Bu husus Sanıklar No.3,4 ve 5 tarafından kabul edilmektedir. Sanık No.4 Hastahane kayıtlarına ulaşabilecek biri olmasa bile, ameliyatta hastaya yapılan müdahalenin niteliğini bilebilecek yet-erlilikte ve tecrübede birisidir. Bu durum kendi beyanı ile sabittir. Dolayısıyla, İddia Makamının ispatladığı olgulardan sonra, ameliyatta yapılan müdahalenin ne olduğunun somut olarak anlatılması ve bu izahatın ispatlanan olgular ile birlikte Sanık lehin-e makul şüphe yaratması gerekir. Böyle bir izahat yapılmış değildir.

Daha önce belirttiğimiz Hyde davasındaki prensipleri de dikkate aldığımızda, Sanık No.4 ameliyattaki görevi nedeniyle ne yapıldığını gören ve hastaya ameliyatı ile ilgili işlem yapmış -ve yaptığı işlerden gelir elde eden birisi olduğundan, Sanık No.5'in gerçekleştirdiği ameliyatın ne olduğunu öngörebilecek bilgi ve beceride olduğu aşikar surette ortadadır. Bu nedenle Sanık No.5'e gayiyasal amacı gerçekleştirmesi için gerekli yardımı yapm-a konusunda yeterli mens rea'ya sahip olduğu ve Alt Mahkeme huzurundaki şahadetin Sanık No.4'ün beraati için eksik olmadığı, Sanık No.4 lehinde makul şüphe yaratacak koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşmış bulunuyoruz.

İspatlanmış olgular ile, Sanık No.4-'ün aleyhindeki 8. davanın makul şüpheden ari olarak ispatlandığından ve Sanık No.4'un izahatının makûl şüphe yaratacak nitelikte olmadığı sonucuna varıldığından, Sanık No.4'ün aleyhindeki 8. davadan suçlu bulunarak mahkum edilmesi gerekirdi. Alt Mahkeme, -Sanık No.4'ü, aleyhindeki 8. davadan beraat ettirmekle hata etti.

Bu sonuçtan hareketle Sanık No.4 lehine verilen beraat kararı iptal edilir; Sanık No.4, aleyhindeki 8. davadan suçlu bulunarak mahkum edilir.

Buna göre, İddia Makamının, Sanık No.4'ün -beraatına karşı dosyaladığı istinaf sebepleri kabul edilir.

Bu safhada Sanık No.1 ve 2'nin durumunu incelememiz gerekmektedir.

Sanık No.1, pozisyonu itibarıyla hisselerini eşi olan Sanık No.2 ve çocuklarına devretmiş olmasına rağmen, Ada Hospital'in -yönetiminden sorumlu kişisi niteliğindedir. Sanık No.1, Ada Hospital'in bağlı olduğu Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd.in şirket sekreteridir.

Sanık No.1 doktordur ve Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları Uzmanıdır.

Sanık No.1'in herhangi bir kürtaj ile ilişk-ili olduğuna dair şahadet ibraz edilmediği gibi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü ile doğrudan ilgilendiğine dair şahadet bulunmamaktadır.

Sanık No.1'in başlangıçta Hastane sahiplerinden biri olması hasebiyle Hastanede çalışan herhangi bir doktorun iş-lediği suçtan dolayı doğrudan cezai sorumluluk taşıması hukuken mümkün değildir. Sanık No.1 aleyhindeki davalar, tam sorumluluk (Strict Liability) öngören nitelikte değildir. Sanık No.1'in aleyhindeki 8. davadan mahkum edilebilmesi için mezkûr tarihte yöne-timindeki Hastanede yasa dışı kürtaj yapıldığını bildiğinin ve buna yardım ettiğinin veya olanak sağladığının ispat edilmesi gerekmektedir.

İddia Makamı tarafından serdedilen şahadete göre, Sanık No.5 Ada Hospital'in başhekimidir. Hastane, Sanık No.5 da-hil ameliyathaneyi kullanacak her doktordan, ameliyat başına 1000 TL kazanmaktaydı.

İddia Makamı, Hastanenin tanıtım filminden ve Sanık No.1 ile İddia Makamı Tanığı No.32 Recep Öz arasındaki konuşma veya yazışmalardan, Sanık No.1'in yasa dışı kürtaj faal-iyetlerinden haberdar olduğunun ispat edildiğini, Alt Mahkemenin bu şahadete değer vermediğini iddia etmiştir.

Emare, reklam filminden yorum ile sonuç çıkarıp Sanık No.1'i suça bağlamak mümkün olmadığı gibi, filmin içeriği, somut davalara bağlı bir suça- doğrudan delil olabilecek nitelikte değildir.

Sanık No.1 tutuklandığı tarihte, X6 marka araçtan çıkan çeklerin ve POS cihazının Sanık No.5'e ait olduğunu söylemiştir. Yapılan tahkikatta, bunların Sanık No.5'e ait olduğu ve Sanık No.1'in Sanık No.5'i po-lise götürdüğü gün, Sanık No.5 tarafından araçta bırakıldığı şahadetle ortaya konmuştur. Mezkur emarelerde, yasa dışı gerçekleştirilen bir ameliyattan elde edilmiş bir gelir olduğu ispatlanamamıştır.

İddia Makamı Tanığı No.32 Recep Öz, Sanık No.1 ve No.-2 ile Ada Hospital'de iş ilişkisi kurmak için konuşan bir kişidir. Bu kişinin bazı şüphelerini Sanık No.1'e söylediği ispatlanmış olsa bile, Mahkeme huzurunda Sanık No.1'in ikrâr mahiyetinde bir beyanı olmamıştır. Sanık No.1 ve No.2'nin İbiza'ya gittiği ta-rih ile konuşmanın geçtiği iddia edilen tarihin aynı olduğunu dikkate almasak dahi, konuşulan tarih itibarıyla Sanık No.1'in 2014 yılında gerçekleşen Meliz Akçal ameliyatı ile ilişkilendirilmesi mümkün değildir.

Sanık No.1'in, Meliz Akçal veya herhangi -bir akrabası veya Sanık No.5 ile veya ameliyata katılan bir doktor veya hemşire ile ameliyat hakkında konuştuğuna ilişkin şahadet bulunmamaktadır.

Tüm şahadeti dikkate aldığımızda, Alt Mahkemenin Sanık No.1 aleyhinde şahadet olmadığı bulgusuna varmak ve- Sanık No.1'i aleyhindeki 8. davadan beraat ettirmekle hata etmedi.

8. dava bakımından son olarak Alt Mahkeme tarafından beraat ettirilen Sanık No.2'nin durumunu inceleyeceğiz.

Sanık No.2, Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı'dır. Sanık No.2,- kendisinin de kabul ettiği gibi, Ada Hospital'in ait olduğu Tunçbilek Sağlık Hizmetleri Ltd. Şirketinin büyük hissedarı ve Ada Hospital'in Tüp Bebek Ünitesi sorumlusudur.

Sanık No.2'nin iddianameye konu davalar ile ilgili olaylarda, hamileliği sonlandı-rma veya kürtaj yaptığına dair şahadet bulunmamaktadır.

Sanık No.2 aleyhindeki ithamın esası, suç ortağı olduğu ve Sanık No.5'e yasal olmayan hamileliği sonlandırmalarda yardım ettiği yönündedir.

Huzurumuzdaki istinafa konu iddianame bakımından ortay-a çıkan gerçek, Sanık No.5'in Ada Hospital'in Başhekimi olduğu ve 2 No.lu fetüse hamile kalan Meliz Akçal isimli kadının hamileliğini yasal olmayan bir şekilde sonlandırdığı, Sanık No.2'nin de hem Hastane sahiplerinden biri olduğu, aynı uzmanlık dalında fa-aliyet gösterdiği ve perinatoloji yönünden hasta sevkinde aralarında sürekli bir irtibat ve mesleki ilişkinin bulunduğudur.

Sanık No.2, yeminsiz beyanında, Meliz Akçal'ı perinatoloji maksatları bakımından Sanık No.5'e havale ettiği iddiasında bulunmadığ-ı gibi, Sanık No.5'in ne yaptığını bilmediğini söylemiştir. İlgili kısım şöyledir:

"Tansel Bey Fahri Bey'i öderken benim odamda olabilir ama ben Tansel Bey'in ne kadar ücret verdiğini bilmezdim. Yanımda bir para sayma işlemi de olmadı, masaya konula-n parayı da ben dönüp izlemem yani ayıptır bana göre böyle şeyler ve yani Fahri Bey'e de sormadım ne kadar ücret aldığını, Tansel Bey'in hastasını da muayene etmedim yani ne için ne işlem yapıldığını da bilmezdim Tansel Bey'le ilgili."


Sanık No.2; Sanık- No.5 ile ilişkilerini ise şöyle açıklamıştır:

"Fahri Bey'in hastalarıyla da ilgili hangi tanı ne
yazıyorsa onu bilirim, ben Fahri Bey benim hocamdır. Hiçbir zaman kendisine gidip bu ne hastasıdır, sormam, muayene ederken yanına gidip de ne m-uayene ediyorsun
demem ya da benden Fahri Bey'in ameliyatlarına
gidip arkasından kontrol etmem yani bizde çünkü kıdem
esastır hani benim hocam ben ona çok güvenirdim ve aynı şekilde de ben kendi hastalarımla da ilgili kimseye bilgi ve-rmem."


Bu açıklamaları kanıtlanmış olgularla karşılaştırmadan evvel, bir kere daha ifade edecek olursak, Sanık No.2 suç ortaklığı için Meliz Akçal'ın hamileliğinin yasa dışı bir şekilde Sanık No.5 tarafından sonlandırıldığını bilmeli ve suçun işlenmesi -niyetiyle Sanık No.5'e yardım etmelidir(Bu konuda Halsburys Laws of England, 3 ed, Volume 10 sayfa 297 ve 298'a atıfta bulunuruz.)

Keza, Ceza/İstinaf 2/1969 Şefik Suyolcu ile Emniyet Müdürlüğü davasında bir kişinin suç ortaklığı ile ilgili şöyle denmişti-r:

"Bir şahsın bir suçun işlenmesinde suç ortağı olup
olmadığı hususu suçun işlenmesinden evvel, suçun işlenmesi esnasında ve suç işlendikten sonra o şahsın oynadığı role yapmış olduğu hareket ve faaliyete
bağlıdır."

Bunlara ek o-larak, daha önce belirttiğimiz Hyde ve Hui chi-ming davalarına atıfta bulunuruz.

Bu esasları daha önce belirttiğimiz prensiplerle birlikte değerlendirdiğimizde, Sanık No.5'in, Sanık No.2'nin hocası veya saygı duyduğu kişi olmasının önemi yoktur. Eğer, Sa-nık No.2 Sanık No.5'in Hastanenin ameliyathanesini Meliz Akçal'ın hamileliğini yasa dışı bir şekilde sonlandırma fiili için kullandığını bilmesine veya makul şekilde öngörebilmesine karşın, Hastanenin ameliyathanesini kullanmasına olanak sağlar, ona yardı-m eder veya kendisi fiilen orada olmasa dahi yapılan işleri veya fiili onaylarsa veya bildiği halde menfaat sağlarsa, bu sonuç suç ortağı olarak mahkum olması için yeterlidir.

Kanıtlanan ve Sanık No.2'nin yeminsiz beyanındaki olgulara göre Hastanenin id-aresinden ve yönetiminden sorumlu Sanık No.5, ücreti dışında serbest hekim olarak kullandığı ameliyathane için, kullanım ücreti olarak Hastaneye 1000TL ücret ödemekte idi. Kısacası Sanık No.2 ile No.5 arasında müstahdem ilişkisi dışında Hastane sahibinin y-apılan işten hastaneye gelir sağlamasına yönelik menfaat ilişkisi bulunmaktaydı.

Yine ispatlanan olgulara göre, Meliz Akçal'ın 17-19 haftalardaki hamileliği 25.3.2014 tarihinde Ada Hospital'de Sanık No.5 tarafından, yasal olmayan bir şekilde sonlandırıl-mış ve bu ameliyata Sanık No.3,4 ve 6 suç ortağı olarak yardım etmiştir.

Hastane ameliyat defterine ve emare dosyaya Meliz Akçal'ın ameliyat sebebi "over kist" olarak yazılmış, hamileliğin sonlandırılması yazılmamış ve gizlenmiştir.

Meliz Akçal olgul-ara göre, 27.3.2014 tarihine kadar Hastanede kalmış, 2 No.lu fetüs daha önce izah ettiğimiz yöntemle para karşılığı gömülmüştür.

İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'in, İddia Makamı Tanığı olmasına rağmen, Alt Mahkemenin de bulgusu ile suç ortağı ol-duğu kabul edilmiş ve Mahkeme kendi kendini ikaz ederek, bu Tanığın şahadetini değerlendirmiştir.

İddia Makamı Tanığı No.2 Cemaliye Ölmez'e göre, Hastaneye haftasından büyük gebelikler talebinde bulunulduğunda, bununla Sanık No.5'in ilgilendiğini, Sanık- No.2'ye gelen böyle talepleri, Sanık No.2 kürtaj yapmadığı için kendilerine, yani Sanık No.5'e ilettiğini söyledi.

Sanık No.2 ise yeminsiz beyanından bu hususu kabul etmekte ancak perinatoloji maksatlı amniyo sentez için gönderdiğini söylemektedir.

-Meliz Akçal bakımından perinatoloji maksatlı bir talepte bulunulmadığı gibi, Meliz Akçal'ın Sanık No.5'in hastası olarak Ada Hospital'e geldiği de kabul edilmektedir. Hal böyle olmakla birlikte, Sanık No.2'nin Meliz Akçal'ın ameliyatından haberdar olduğu -şahadetle ortaya konmuştur.

İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel Sanık No.2 ile ilgili esas sorgusunda şunları söylemiştir:

"S:Nereye gitti ordan sonra?
C:Ada Hospital'da Dr.Fahri Karagözlü'yü görmeye gitti.
Meliz Akçal annesi il-e birlikte Dr.Fahri Karagözlü'yü görmeye gitti. Bunun üzerine de bana iletilen, ben
muayene beraber gitmediğim için, telefonda çocuğun alınmasının gerektiğini söyledi. Ben da sağlık durumu olduğu için itiraz etmedim ve 2-3 gün sonra d-a
hastahaneye gidildi Meliz annesi ile birlikte
hastahaneye gitti, ben Lefkoşa'dan gittim ve Ada
Hospital'da ameliyatı oldu. Doktoru Fahri
Karagözlü'ydü.
S. Sen gittiğinde oraya kimlerle karşılaştın?
C: B-iz erken gittiğimiz için Verda Hanım'ın odasında
bekledik. Verda Hanım ve Dr.Fahri Karagözlü da
ordaydı. Ondan sonra Meliz yukarı alındı ameliyata
hazırlanması için, beş dakika sonra da Rasiha Hanım
geldi ve bizlere -"günaydın" dedi ondan sonra da
ameliyata alındı zaten.
S: Ne kadar sürdü hatırlarsan ameliyatı?
C: Tam emin değilim bir, yaklaşık bir saati sanırsam.
S: Peki ondan sonra ne oldu?
C: Biz ailece beklerken Rasiha Hanım bize b-ilgi vermek
için yanımıza geldi ve hastanın odasına götürüleceğine
dair ayılmaya başladığını ve odasına götürüleceğine
dair bilgi verdi.
S: Ödemeyi kim yaptı bu ameliyat ile ilgili Tansel Bey?
C: Ben yaptım.
- S: Nasıl oldu onu anlat bize lütfen?
C: Tamam, ameliyat ile ilgili bilgileri Meliz ve annesi
aldıydı ve bana ücretin ne kadar olduğunu da söylediydi. Bundan Meliz benim sorumluluğumda olduğu için yani nişanlım olduğu için, o zaman- da ben yapmak
istedim ödemeyi, ameliyat olduktan sonra yaklaşık yani
öğleden sonraydı, ameliyat sabah oldu öğleden sonra
aşağıya indim ve Fahri Bey'e, Fahri Bey'le Verda Hanım aynı odadayken parayı masanın üstü-ne koydum
sohbet ettik.
S: Kaç para ödediydin?
C: 8 bin TL.
S: Peki bu esnada onlar şu an sanıktırlar dolayısıyla
konuşmalarınızı aktarabilirsiniz mahkemeye. Bir
konuşma geçti mi aranızda?
C: Sabah konuşmamı-z, sohbetimiz olduydu yani güncel
olaylardan bahsettik, bu arada Verda Hanım'la sohbet
ederken yani burasının Tüp Bebek Merkezi olduğundan
bahsetti ve kürtaj olayını da sıcak bakmadığını yani,
rahatsız olduğunu...
- S: Peki sen kaç haftalık bir hamilelik olduğunu
biliyordun?
C: 4-5 haftalık olduğunu biliyordum"(Mavi 1161)

Aynı Tanık Sanık No.2'nin Avukatının istintakına şöyle cevap vermiştir:

"S: Bahsettiğiniz tüp bebek merkezi ve güncel konul-ardı?
C: Hı,...
S: Doğru mu?
C: Güncel konu...
S: Öyle dediniz, yani güncel olaylardan bahsettik
dediniz?
C: Evet.
S: Güncel olaylardan bahsettik dediniz, tüp bebek
merkezi ile ilgili bahsettik ded-iniz?
C: Yani bir cümle geçti sadece.
S: Orda bu konular konuşulmadıysa Fahri Bey sizin neden
olduğunuzu da anlatmadı Verda Hanım'a?
C: Verda Hanım zaten neden olduğumuzu tahminimce
biliyordu zaten.
S: Tahm-ininizce bilirdi?
C: Tahminimce, tahminimce bilirdi tabii ki. Yani ben onu
bilip bilmediğini bilemem, ama konulardan anladığım
kadarı ile sohbet ettiğimiz zaman yani bilirdi ki
böyle bir yorumda bulundu.
S: Ya-ni 4-5 haftalık bir hamilelik sizin bildiğinizden
farklı bir şey bilmezdi Verda Hanım?
C: Hayır bildiğini iddia etmiyorum zaten sadece ben
söyledim zaten ne konuştuğumuzu.
S: Çünkü siz da zaten 4-5 haftalık bir hamilelik-
bilirsiniz?
C: Evet.
S: Ben da iddia eder ve derim ki size, Verda Hanım da
sizin bildiğinizden fazlasını bilmezdi zaten?
C: Tamam.
S: Bir de eğitimli birisiniz, üniversite mezunusunuz
birine b-ir ödeme yaparken kime ödeme yaptığınız veya
bir para çekerken o paranın neden çekildiğini ve nere
ödeneceğini bilirsiniz?
C: Evet.
S: O paranın çekiliş amacı da Fahri Bey'e ödemekti?
C: Evet.
S: İfadenizde- polise dediniz ki ve bugün da söylediniz
Girne'deki Ada Hospital'e 2-3 gün kadar sonra annesi
ile birlikte Girne'deki Ada Hospital'e gitti ve
çocuğu aldırdı dediniz. Siz bu gidişte yanında değil
miydiniz nişanlı-nızın?
C: Ayrı ayrı gittik o Girne'den gitti ben Lefkoşa'dan.
S: Siz Lefkoşa'dan gittiniz?
C: Evet(Mavi 1164)"


Bu şahadetteki olgulara göre, Meliz Akçal ameliyat günü erken gittikleri için Sanık No.2'nin odasında, Sanık No.2 ve Sanı-k No.5'in huzurunda kabul edilmiş, Tansel Öztansel Sanık No.2 ile Meliz Akçal'ın o tarihlerdeki nişanlısı kürtaj dahil birçok konuda sohbet etmiş, ameliyat sonrasında da Sanık No.6 Sanık No.2'nin odasına gelerek, hasta ile ilgili bilgi vermiş ve Sanık No.2-, bu Tanık ile sohbetinde kürtaja karşı olduğunu söylemiştir.

Sanık No.6 yeminsiz beyanında ameliyattan sonra Sanık No.2'nin odasına giderek izahat verdiğini kabul etmektedir.

Ameliyata girmeden önce, Hastaneye erken gelen Tansel Öztansel ve farklı y-erden gelen Meliz Akçal Sanık No.2 ve 5 ile Sanık No.2'nin odasında buluşup konuştular. Daha sonra Meliz Akçal ameliyata hazırlanmak için yukarıya alındı. Bu arada Sanık No.6 geldi, Sanık No.2 ve 5 ve Tansel Öztansel'e "günaydın" dedi ve ameliyathaneye gi-tti. Ameliyattan sonra, öğleden sonra Sanık No.6 Sanık No.2'nin odasına gelerek hasta ile ilgili izahat verdi. Öğleden sonra ise Tansel Öztansel yine Sanık No.2'nin odasına giderek Sanık No.5'e Sanık No.2'nin huzurunda uyuşulmuş ameliyat bedelini ödedi. Me-vcut olguların sonucu olarak, Sanık No.2'nin Meliz Akçal'a yapılan işlemlerden haberi olmadığı sonucunu çıkarmak mümkün değildir.

Daha da önemlisi, müdafaa tarafından kanama gibi hayati bir nedenle hamileliğin sonlandırıldığı iddiasının yapıldığı bu mes-elede, ne Sanık No.2'nin ne de İddia Makamı Tanığı No.36 Tansel Öztansel'in böyle bir tehlikenin yol açtığı sonuçtan, hamileliğin sonlandırılmasının zorunluluğundan bahsedilmeden Sanık No.2'nin kişisel olarak kürtaja karşı olduğunu söylemesi, aralarındaki -konuşmanın hamileliği sonlandırma üzerinde olduğunu açıkça göstermektedir.

İspatlanan olguları ve Sanık No.2'nin izahatını alt alta koyduğumuzda, Meliz Akçal'ın hamileliğin sonlandırılması ile ilgili tüm tarafların Sanık No.2'nin huzurunda buluştukları-,ameliyat öncesinden ameliyatın bitmesine kadar Sanık No.2'nin nişanlısı ile kürtaj konusu dahil her konuda sohbet ettikleri, ameliyattan sonra Sanık No.6'nin odaya gelerek hastayla ilgili bilgi verdiği, daha sonra para alış-verişinin yine Sanık No.2'nin h-uzurunda gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

Sanık No.2'nin tüp bebek bölümü ile ilgileniyor olması onun cezai sorumluluktan kurtulması için tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda bir Doğum ve Kadın Hastalıkları Uzmanı olan Sanık No.2'nin Meliz Akçal'ın d-urumunu öngörebilecek bilgi ve yeteneğe sahip olmasının haricinde, Hastanenin yöneticisi olması sıfatıyla kontrol yetkisine sahip olup, "kürtaja karşıyım" demesinin ötesinde gayriyasal kürtaja engel olması yükümlülüğü vardır. Dolayısıyla, "Sanık No.5 hoca-mdır ne yaptığına karışmam" şeklindeki beyanıyla görev ve yükümlülükleri bu anlamda uyumlu değildir.

Sanık No.2'nin huzurunda gerçekleşen olaylar zincirinin neticesinde, Meliz Akçal'ın hamileliği yasal olmayan bir şekilde sonlandırılmış, Sanık No.2'nin- sahibi olduğu Hastane Sanık No.2'nin huzurunda gerçekleşen, hamileliği sonlandırmadan maddi gelir sağlamıştır.

Tansel Öztansel şahadetinde Meliz Akçal'ın hamileliğinin 4-5 haftalık olduğunu bildiğini, Sanık No.2'nin de konuyu kendisi kadar bildiğini ta-hmin ettiğini söylemiştir.

İddia Makamı Tanığı Tansel Öztansel Sanık No.2'nin konuya ilişkin bilgisi ile ilgili olarak sadece tahmin yürütmüştür. Tahmini ise değer gören şahadet niteliğinde değildir. Mahkeme bir tanığın söylediklerinin bir kısmına inan-abilir, bir kısmına inanmayabilir. Mahkemenin dikkate alması gereken, değer gören şahadettir. Tansel Öztansel'in şahadetinde olayın gelişimi ile ilgili söylediklerinin doğru olduğu anlaşılmıştır. Bu anlamda tahminlerinin kıymeti yoktur. Mevcut olgular Sanı-k No.2'nin bilgisi, pozisyonu, uzmanlık dalı ile birleştiğinde, Meliz Akçal ile ilgili, ameliyathane dışındaki tüm gelişmelerin Sanık No.2'nin odasında ve huzurunda gerçekleştiği sabittir. Buna göre, Sanık No.2'yi Meliz Akçal'ın hamileliğinin sonlandırılma-sından hariç tutmak mümkün olmadığı gibi, Sanık No.2'nin mesleki bilgi ve tecrübesi Meliz Akçal konusunda bilgisi olmadığı ihtimalini tamamen ortadan kaldırmaktadır.

Bu durumun sonucu olarak, tüm olguları parça parça birleştirdiğimizde, Sanık No.2'nin M-eliz Akçal'ın 10 haftadan büyük hamileliğinin sonlandırıldığını bildiği, buna rağmen Hastanenin ameliyathanesinin kullanılmasına engel olmadığı, ameliyatın yapılmasına olanak sağladığı, Mahkemede yaptığı beyanın makul şüphe yaratacak nitelikte olmadığı ve -ispatlanan gerçeklerle bağdaşmadığı anlaşıldığından, Alt Mahkemenin Sanık No.2'yi aleyhindeki 8. davadan beraat ettirmesi hatalı olmuştur.

Mevcut olguların sonucu olarak Sanık No.2'nin 8. dava bakımından suç ortağı olduğu makul şüpheden ari olarak ispat-landığından, aleyhindeki 8. dava ile ilgili beraat hükmü iptal edilerek, 8. davadan suçlu bulunur ve mahkum edilir.

Buna göre, İddia Makamının Sanık No.2'nin 8. davadan beraatine karşı dosyaladığı istinaf sebepleri kabul edilir.

Sanıklar aleyhindeki 1-1. dava, Ceza Yasası'nın 20,21 ve 169(A) maddesi altında getirilmiştir. Bu davada Sanıklar, 2013 yılı ile 25.2.2016 tarihleri arasında Ada Hospital isimli özel hastanede, kimliği belirlenemeyen 1 No.lu fetüse hamile olan kadına, hamileliğinin 19-21 haftala-rında anestezi altında, sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle hamileliğini yasa dışı bir şekilde sonlandırmakla itham edildiler.

Alt Mahkeme, Sanıkları aleyhlerindeki 11. davadan beraat ettirdi.

Alt Mahkeme huzurunda aksi kanıtlanmamış şahadete göre, -
1 No.lu fetüs, 25.2.2016 tarihinde İddia Makamı Tanığı No.6 Aziz Doğgün'ün göstermiş olduğu yerden İddia Makamı Tanığı No.11 Dr.İdris Deniz'in huzurunda gömülü olduğu yerden çıkartılarak, Emare No.1 olarak ibraz edilen siyah poşet içerisinde hasta bezine- sarılı olarak bulunmuş, yapılan otopsi sonucunda, fetüsün 19-21 haftalık 104.3 gram ağırlığında erkek cinsiyetinde olduğu saptanmış, tüm Hastane kayıtları incelenmesine rağmen, 1 No.lu fetüse hamile kadının kimliği tespit edilememiştir.

İddia Makamı Ta-nığı No.4, Türkiye Adli Tıp Kurumu Başkanlığında Uzman Doktor olarak çalışan Elif Kara'nın şahadetine göre, 1 No.lu fetüsün çocuk düşürücü herhangi bir ilaç veya anestezi ilacı bulunmadığı saptanmış, doğumun sezaryen ameliyatı veya doğal şekilde gerçekleşt-irildiği tespit edilememiştir.

1 No.lu fetüs ile ilgili Sanıkların ikrâr veya itiraf mahiyetinde herhangi bir beyanları bulunmamaktadır.

Yapılan inceleme sonucunda, Alt Mahkemenin, İddia Makamı Tanığı No.4 Elif Kara'nın tekzip edilmemiş şahadeti ışığ-ında, 1 No.lu fetüsün otopsisi neticesinde sistematiğinde çocuk düşürücü herhangi bir ilaç veya anestezi ilacı bulunmadığı, doğumun sezaryen ameliyatı ile mi, doğal yolla mı gerçekleştirildiğinin tespitinin yapılamadığı, ölüm zamanının ise ileri derecede ç-ürüme bulguları olduğu, batın bölgesinin açık olarak bulunması sebebiyle, çürümenin bir aydan uzun bir sürede meydana geldiği, 1 No.lu fetüsün anne karnından ne şekilde tahliye edildiğine dair şahadet bulunmadığı, dolayısıyla 1. No.lu fetüse konu hamileliğ-in Sanık No.5 veya diğer Sanıklar tarafından 169(A) maddesine aykırı olarak sonlandırıldığının makul şüpheden ari olarak ispatlanamadığı bulgularında hata olmadığı anlaşıldığından, Sanıkları 11. davadan beraat ettirmekle hata etmediği sonucuna ulaşmış bulu-nuyoruz.

Buna göre, İddia Makamının 11. davadan verilen beraat kararına karşı dosyaladığı istinaf sebepleri reddedilir.

Sanıklar aleyhine getirilen 14. dava, 5 No.lu fetüs ile alakalı olup, iddianameye göre, Sanıklar, 17.3.2014 tarihinde Girne'de Ada- Hospital isimli özel Hastanede, Nazlı Dönmez isimli kadının hamileliğini, 16-17 haftalarında yani 10 haftalığı geçmiş olmasına rağmen, sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle yasa dışı şekilde sonlandırdıkları suçuyla itham edildiler.

Bu meselede Alt Mahke-menin doğru bir şekilde tespit ettiği gibi, suç ortağı konumunda olan Nazlı Dönmez, Türkiye'den gelip şahadet vermiş ve Alt Mahkeme bu Tanığın şahadetini, bu konudaki hukuki prensipleri inceleyerek ve kendi kendini ikaz ederek değerlendirmiştir.

Sanık N-o.3 ve 4 Avukatının bu Tanık ile ilgili temel iddialarından biri, Tanığın suçunun bağışlanarak Mahkemeye gelip şahadet vermesinin sağlandığı ve elini kolunu sallayarak çıkıp gittiğidir. Avukat böyle bir tanığın şahadetine kıymet verilmemesi gerektiğini bu -tür tanıklar ile ilgili uygulamayı İngiltere ve Avrupa'daki örneklerini vererek izah etmiş ve Nazlı Dönmez'in şahadetine itibar edildiği oranda Alt Mahkeme bulgularının hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

Alt Mahkemenin kararına bakıldığı zaman, özellikle -suç ortağının İddia Makamı Tanığı olarak çağrılması konusunda Yargıtayın önemli bir kararı olan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de onaylanan Yargıtay/Ceza 84/2002 D.3/2004 sayılı Salih Boyacı ile Başsavcılık davasındaki prensipleri doğru uyguladığı, k-endi kendini ikaz ettiği ve teyit edici şahadet arama yöntemini seçtiği görüldüğünden, Alt Mahkemenin bu konudaki uygulamasında hata olmadığı görülmektedir.

Alt Mahkemenin huzurundaki tekzip edilmemiş şahadete göre, 5 No.lu fetüs 25.2.2016 tarihinde H-z.Ömer Türbesi Bölgesinden, Bektaş yazılı poşet içerisinde bulunmuştur. Konu fetüs 16-18 haftalıktı ve yaşama kabiliyeti bulunmamaktadaydı.

İddia Makamı Tanığı No.27 Nazlı Dönmez ameliyata Sanık No.5 dışında, Sanık No.3 ve 6'nın da katıldığını söylemiş-tir.


Bu Tanığın KKTC'ye ilk kez 17.3.2014 tarihinde saat 07:15'de geldiği 21.3.2014 tarihinde çıktığı, ikinci girişinin 10.11.2016 tarihinde olduğu ve aynı gün çıkış yaptığı Emare No.110 Giriş-Çıkış Raporları ile belirlenmiştir.

İddia Makamı Tanığı -No.27 Nazlı Dönmez şahadetinde olayı anlatırken, KKTC'yi ilk kez 17.3.2014 tarihinde geldiğini, aynı gün Ada Hospital'e gittiğini, 5 aylık hamileliğini sonlandırdığını, KKTC'ye bu amaç için geldiğini, ilgili dönemde erkek arkadaşının araştırması sonucu San-ık No.5'i bulduğunu, KKTC'ye ikinci gelişinin ise bu dava maksatlı olduğunu, konuyu medyadan öğrendiğinde vicdan azabı duyduğunu, bu nedenle şahadet vermek istediğini söylemiştir.

Herhangi bir sağlık sorunu olmadığını, sadece erkek arkadaşı, çocuğu iste-mediği için ameliyatla aldırdığını söyleyen Nazlı Dönmez KKTC'ye tanıklık için ikinci kez geldiğinde, bulunan fetüslerin ona ait olup olmadığı henüz bilinmiyordu. Dolayısıyla, Nazlı Dönmez'in, menfaat sağlamak için veya yönlendirme ile gelip tanık olduğu -iddiası somut gerçeklerle bağdaşan bir sonuç değildir.

Emare No.113 DNA Raporuna göre, 14.11.2016 tarihli istemle yapılan inceleme sonucu, 18.11.2016 tarihinde 5 No.lu fetüsün Nazlı Dönmez'e ait olduğu saptanmıştır.

Bu safhaya kadar sıraladığımız kan-ıtlanmış gerçekler Nazlı Dönmez'in Ada Hospital'de 16-18 haftalık hamileliğini sonlandırdığını teyit etmektedir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi Tanığı güvenilir bulduktan ve şahadetine inandıktan sonra huzurunda yapılan tanıtma merasimi ile ilgili şunları sö-ylemiştir:

"Bu tanığa iddia makamı, ameliyatında kimlerin bulunduğunu
sormuş ve mahkemede bir tanıtma merasimi gerçekleştirilmiştir. Tanık, sanık 2,3,5 ve 6'yı tanımıştır. Sanık 2'nin operasyondan sonraki nekahat döneminde tansiyonunun düşmesi üz-erine hastahanedeki odasına gelerek kendisini muayene ettiğini, sanık 3'ün ameliyattaki hemşire olduğunu, sanık 5'in ameliyatı yapan doktor olduğunu, sanık 6'nın da ameliyata girerken gözyaşlarını sildiğini ve ameliyatta bulunduğunu söylemiştir. Sanık 6 il-e ilgili sıkı bir istintaka tabi tutulan bu tanık şahadetinde, sanık 6'nın ameliyata girenler arasında bulunduğunu, ameliyathanede kendisi yatırken gözyaşlarını sildiğini, ameliyathanede sanık 6 ile karşılaştığında bonesinin takılı olduğunu ancak ameliyat -başlamamış olduğu için maskesinin takılı olmadığını söylemiştir. Bu tanık, şahadetinin başında sanıklara tek tek bakarak onları tanımıştır. Sanık 6 avukatı sanık 6'nın tanıtma merasimi esnasında gözlüğünü çıkardığını, gözlüksüz olduğu cihetle de her zaman -gözlük takan bu sanığı, tanığın tanımasının mümkün olmadığını ve tanığın bu sebeple doğruları söylemediğini iddia etmiştir. Sanık 6'nın gözlüklü veya gözlüksüz olması, yakın mesafede gözyaşlarını sildiğini söyleyen birisi tarafından tanınmayacak derecede y-üzünü değiştirmiş olacağı iddiası inandırıcılıktan uzaktır.

Bu tanık şahadeti esnasında, sanık 1 ve 4'ü tanıdığını veya ameliyatına girmiş olduklarını iddia etmemiştir. Tanıtma merasiminde sanık 2,3,5 ve 6'yı göstermiş "başka tanıdığın var mı bunların -içerisinde?" sorusuna ise "yok" diye cevap vermiştir. Yalan şahadet verme temayyülünde olan bir tanığın tüm sanıkları tanıdığını söylemesine hiç bir mani bulunmamaktadır. Bu tanık doğruları söyleyerek tanımadığı sanık 1 ve 4 ile ilgili herhangi bir beyanda- bulunmamıştır. Bu noktada, bu tanığın sanık 6 ile ilgili doğruları söylediğine ve ameliyatında sanık 6'nın da hazır bulunduğu yönündeki şahadetini itibar edilir bulur ve bu yönde bulgu yaparız. Tüm şahadetten ortaya çıkan olgular neticesinde sanık 5'in Na-zlı Dönmez'in kürtaj ameliyatında kadın doğum uzmanı olarak, sanık 6'nın narkoz uzmanı olarak katıldığı ve göz yaşlarını sildiği, sanık 3'ün de hemşire olarak görev aldığı yönünde bulgu yaparız. Sanık 2'nin ise ameliyattan sonra tanığın tansiyon düşüklüğü -ile ilgili rahatsızlığı için kendisini odasında muayene ettiği yönünde bulgu yaparız."

Alt Mahkeme bu değerlendirmelerinden sonra, Emare No.59 Hasta Kayıt Forumlarında 5 No.lu fetüsten bahsedilmediğini de dikkate alarak, bu fetüsün anne karnında ölü oldu-ğuna dair hiçbir şüphe yaratılmadığı sonucuna ulaşmak suretiyle Sanık No.5'in Nazlı Dönmez'in hamileliğinin yasal olmayan bir şekilde sonlandırdığına bulgu yapmıştır.

Alt Mahkemenin bulguları incelendiğinde, Nazlı Dönmez'in şahadetine itibar ederken hata- etmediği ve Sanık No.5'in Nazlı Dönmez'in hamileliğini yasal olmayan bir şekilde sonlandırdığı sonucuna doğru prensip ve değerlendirmelerle ulaştığı anlaşıldığından, Sanık No.5'in mahkumiyetinde hata olmadığı sonucuna varılır.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi-, suç ortaklığı konusunda yaptığı inceleme sonucunda, Sanık No.3'ün Nazlı Dönmez'in ameliyat olmadan önce hazırlıklarını yaptığını, sorumlu hemşire olarak kendi üzerine düşenleri yapmadığını, kayıtları tutmadığını, başından sonuna kadar fiilin içinde olduğ-unu, ameliyatların yasal olmayan sonlandırma olduğunu bilerek hareket ettiğini, Sanık No.6'nın ameliyat başlamadan önce İddia Makamı Tanığı No.27 Nazlı Dönmez'i gördüğünü, gözyaşlarını sildiğini, anesteziden önce vital fonksiyonları kontrol ettikleri ve an-estezi protokolüne kaydettiğine dair kayıt olmadığını dikkate alarak Nazlı Dönmez'in hamileliğinin yasa dışı şekilde sonlandırıldığını bildiğine bulgu yaparak, Sanık No.3 ve 6'yı 18. davadan suçlu bularak mahkum etmiştir.

Yine Alt Mahkeme, Sanık No.4'ün- aleyhinde şahadet olmadığını, tek görevinin dışardan gelip ameliyatlara katılmak olduğunu, Sanık No.1'in Nazlı Dönmez'in ameliyatlardan haberi olduğuna dair şahadet olmadığını, Sanık No.2'nin ise Nazlı Dönmezi odasında ziyaret ettiğini, tansiyonunun düşme-si sebebiyle muayene ettiğini onun dışında bir konuşma olmadığını, aralarında başka konuşma olmadığını,bu şahadetin Sanık No.2'nin hamileliğinin yasa dışı bir şekilde sonlandırıldığı sonucunu doğurmadığını belirterek, fetüsün gömüldüğünü Sanık No.2'nin bil-diğini gösteren şahadet yokluğunda, Sanıklar No.1,2 ve 4'ün suç ortakları sayılamayacaklarına bulgu yapmıştır.

Nazlı Dönmez'in sağlıklı olduğu ve tamamen erkek arkadaşının istememesi nedeniyle bu çocuğu aldırdığı Alt Mahkemenin inandığı şahadetle sabit -olmuştur. Alt Mahkemenin şahadeti değerlendirmede hata yaptığına ikna olmuş değiliz. Keza, Nazlı Dönmez'in iddiaları, 5 No.lu fetüsün bulunması ve DNA testiyle teyit edilmiştir. Sanık No.6'nın Nazlı Dönmez tarafından tanınması ile ilgili ortaya çıkan gözlü-k çelişkisi, Nazlı Dönmez'in şahadetini kıymetsiz hale getirecek nitelikte olmadığı gibi, Nazlı Dönmez Sanık No.6'yı ilk kez ameliyat nedeniyle gören birisidir ve kaç yıldan beri gözlük taktığını bilebilecek durumda değildir. Çocuğunu aldırmak için ameliy-at masasında bulunan bir kadının içerisinde bulunduğu ruh hali ile Sanık No.6'yı gözlüklerinden tanıyıp tanımamasının önemi yoktur.

Nazlı Dönmez tamamen kendi isteği ile gelip şahadet veren ve medyadan Sanıkların resmini görüp tanıyarak KKTC'ye gelmey-e karar veren bir tanıktır. Tanık Nazlı Dönmez'in esaslı konularda çelişkiye düştüğünü gösteren şahadetini saptamadığımızdan, Alt Mahkemenin Sanık No.6 ile ilgili bulgularına müdahaleyi uygun görmeyiz.

Sanık No.1 ile ilgili herhangi bir şahadet bulunma-dığından, Alt Mahkemenin bu husustaki bulgularında Alt Mahkeme hata etmiş değildir.

Sanık No.2'nin Nazlı Dönmez'i yatağında muayene etmesi, Sanık No.5 tarafından yasal olmayan bir şekilde hamileliğinin sonlandırıldığını bildiği anlamına gelmez. İddia Ma-kamının ibraz ettiği şahadete göre, Sanık No.2 Hastanede yatan İddia Makamı Tanığı No.27 Nazlı Dönmez'in tansiyonunun düşmesi üzerine çağrılmış ve o nedenle odasına gitmiştir. Mevcut şahadete göre, Nazlı Dönmez Sanık No.5'in hastasıdır. Ortada, Meliz Akçal-'ın hamileliğinin sonlandırılmasında olduğu gibi, huzurunda ve bilgisinde olan olaylar zinciri yoktur. Bir doktorun tansiyonu düşen ameliyatlı bir hastayı muayene etmesi tek başına suçluluğunu göstermez. Böyle bir olgu ile Sanık No.2'nin suçluluğuna hükme-dilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, Nazlı Dönmez'in kendisi Sanık No.2 ile kürtaj konusunda konuşmadığını söylemiştir. Mevcut olgularla, Sanık No.2'nin Nazlı Dönmez'e hamileliğinin yasa dışı bir şekilde sonlandırıldığını bildiği bulgusu yapılamazdı. Dolayıs-ıyla Alt Mahkeme Sanık No.2'yi 14. davadan beraat etirmekle hata etmedi.

Sanık No.4'ün durumuna gelince; 5 No.lu fetüse hamile Nazlı Dönmez şahadetinde, Sanık No.4'ün tanıdığını ve ameliyatına girdiğini söylememiştir. Sanık No.4 duruşmada yaptığı beyanı-nda ameliyatlara hasta anestezi altında uyutulduktan sonra girdiğini söylemiş olmakla birlikte, mevcut şahadeti Nazlı Dönmez'in şahadeti ile bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, Alt Mahkemenin Sanık No.4 ile ilgili verdiği beraat kararına müdahale etmeyi- salim ve adil bulmadık.

Netice itibarıyla, Alt Mahkeme 14. davadan Sanık No.3,5 ve 6'yı mahkum etmek ve Sanıklar No.1,2 ve 4'ü beraat ettirmekle hata etmediğinden, 14. davadan verilen mahkumiyet ve beraat kararlarına karşı dosyalanan istinaf sebepleri -reddedilir.

Sanıklar aleyhine getirilen 17. madde, 8 No.lu fetüs ile ilgilidir. İddia Makamı, Sanıkların 2013 yılı ile 25.2.2016 tarihleri arasında Girne'de Ada Hospital'de, 8 No.lu fetüse hamile kalan kimliği belirsiz kadına ait hamileliğin, 17-19 haft-alarında sezaryen ameliyatı yapmak suretiyle sonlandırdıklarını iddia etmektedir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi 17. davanın makul şüpheden ari bir şekilde ispatlanamadığı gerekçesiyle, Sanıkları aleyhlerindeki 17. davadan beraat ettirdi.

Mevcut şahadet -ve ispatlanmış olgularla, 8 No.lu fetüsün 17-19 haftaya uyumlu erkek cinsiyetinde olduğu ve yaşam kabiliyetinde olmadığı saptanmış olmasına rağmen, konu fetüsün ayak bileklerinin bulunmadığı, fetüste anestezi etken maddesine veya çocuk düşürücü maddeye ras-tlanmadığı, gebeliğin ne şekilde sonlandırıldığı, sezaryen yapılıp yapılmadığı, sağlıklı bir fetüs olup olmadığı tespit edilemediğinden, Sanıkların ikrar ve itiraflarının olmadığını da dikkate aldıktan sonra, Alt Mahkemenin 17. davadan verdiği beraat karar-ında hata olmadığı görülmüştür.

Bu sonuçtan hareketle, 17. davadan verilen beraat kararına karşı dosyalanan istinaf sebepleri reddedilir.

Ceza Yasası'nın 169(A) maddesine aykırı şekilde hamileliğin sonlandırıldığı iddiasıyla getirilen son dava 20. da-vadır.

Sanıklar, mezkur dava altında, 2013 yılı ile 25.2.2016 tarihleri arasında Girne'de Ada Hospital'de 9 No.lu fetüse hamile olan ancak kimliği tespit edilemeyen kadına, 14-16 haftalarındaki hamileliğinin sezaryen yapmak suretiyle yasa dışı şekilde s-onlandırdıkları ile itham edilmişlerdir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanıkları, aleyhlerindeki 20. dava makul şüpheden ari olarak ispat edilmediği gerekçesiyle beraat ettirmiştir.

Sadece kemikleri bulunan 9 No.lu fetüse hamile kalan kadının kimliğinin- belirlenemediği, 10 haftalıktan büyük 14-16 haftalık gelişim gösteren kemiklerinin ait olduğu kız cinsiyetli konu fetüsün sağlıklı olup olmadığı, buna bağlı olarak hamileliğin neden sonlandırıldığı anlaşılamadığından, Alt Mahkemenin 20. davadan verdiği be-raat kararında hata olmadığı anlaşılmıştır.

davadan verilen beraat kararına karşı dosyalanan istinaf sebepleri reddedilir.

İddianamede yer alan ve 169(A) maddesina aykırı yasal olmayan bir şekilde hamileliğin sonlandırılmasına ilişkin getirilen daval-arı bu şekilde inceledikten sonra, şimdi de Ceza Yasası'nın 227. maddesine aykırı suç işledikleri ithamı ile Sanıklar aleyhine getirilen 2,6,9,12,15 ve 18. davaları incelemeyi uygun bulduk.

Alt Mahkeme suçu tarif ettikten, unsurlarını belirledikten, huz-urundaki şahadeti, emareleri ve savunma Avukatlarının iddialarını değerlendirdikten sonra, 7 No.lu fetüs ile ilgili 2. davanın makul şüpheden ari bir şekilde ispatlanmadığı, 2. ve 5 No.lu fetüslerle ilgili 6. ve 12. davalarda gerçekleştirilen sezaryen amel-iyatlarının, suçun işlenmesini kolaylaştırmak maksadıyla değil, 169(A) maddesine aykırı şekilde gerçekleştirilmiş, yasa dışı hamileliği sonlandırmak için yapıldığı ispat edildiğinden, Meliz Akçal ve Nazlı Dönmez'in sersemleştirilmesinden bahsedilemeyeceğin-e, dolayısıyla Sanıkların 6. ve 12. davalardan beraat etmeleri gerektiğine, 1 No.lu fetüse ait 9.dava, 8 No.lu fetüse ait 15. dava ve 9 No.lu fetüse ait 18. davanın ağır veya hafif bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak için sersemleştirilmiş birinin varlığı- veya bu fetüslere konu hamileliğin ne şekilde sonlandırıldığına ilişkin şahadet bulunmadığından, 9,15 ve 18. davaların ispat edilemediğine bulgu yapmış ve Sanıkları Ceza Yasası'nın 227. maddesine aykırı getirilen 2,6,9,12,15 ve 18. davalardan beraat ettir-miştir.

Ceza Yasası'nın 227. maddesinin Türkçe metni aşağıdaki gibidir:

"227. Ağır veya hafif bir suç işlemek veya işlenmesini kolaylaştırmak veya ağır veya hafif bir suç işlenmesi veya işlenmesine teşebbüs edilmesinden sonra suçlunun kaçma-sını kolaylaştırmak niyetiyle, herhangi bir kişiye herhangi bir uyuşturucu veya sersemletici madde veya şey veren herhangi bir kişi, ağır bir suç işlemiş olur ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılabilir."

Alt Mahkemenin kararı incelendiğinde,- 227. maddeyi değerlendirmesinde hata olmadığı, şahadeti ve olguları olaya doğru bir şekilde uyguladığı ve vardığı sonuçta hata olmadığı anlaşılmaktadır.

Burada temas etmek istediğimiz husus, bir kadın doğum uzmanının yasa dışı bir şekilde hamileliği so-nlandırmak için sezaryen yapmayı uygun görmesi halinde, anestezi yöntemi ile gerçekleştirdiği ameliyat, 169(A) maddesi altında tanımlanmış hamileliği sonlandırma suçu kapsamında tıbbi müdahale olduğundan, bu eylemin ayrıca suç işlemeyi kolaylaştırmak için -mağduru sersemletmek amacıyla yapılmış bir fiil olarak 227. maddeye konu olması mümkün değildir. İddianamedeki suçlar bakımından tüm fetüslerin sezaryenle alındığı iddia edildiğinden, sezaryen ameliyatı için gerekli tıbbi müdahaleleri 227. madde altında su-ç oluşturmayacağı cihetle Sanıklar 2,6,9,12,15 ve 18. davalardan mahkum edilemezlerdi.

2,6,9,12,15 ve 18. davalardan verilen beraat kararlarına karşı dosyalanan istinaf sebepleri reddedilir.

Bu safhadan sonra, III. ana başlık altında ceza ile igili i-stinaf sebeplerini incelememiz gerekmektedir.

Ceza ile ilgili istinaf sebeplerini incelemeden önce Sanık No.2 ve 4 aleyhindeki 8. davadan verilen beraat kararı iptal edilip mahkumiyete dönüştüğünden, Sanık No.2 ve 4 ile ilgili hafifletici sebepleri söyl-emesi için Sanık No.2 ve 4'ün Avukatlarına sırasıyla söz vermeyi uygun bulduk.


"Av.Mustafa Şener : .......................................
............................................................
.....................................................-.......
Av.Emre Kadri :............................................
............................................................
............................................................"



Bu safhaya kadar çıkan neticeye göre, Sanık No.2 ve 4'e mahk-um oldukları 8. davadan, Sanık No.3'e mahkum olduğu 5,8 ve 14. davalardan, Sanık No.5'e mahkum olduğu 5,8 ve 14. davalardan Sanık No.6'ya mahkum olduğu 8. ve 14. davalardan verilecek cezanın tespiti gerekmektedir.

Girne Ağır Ceza Mahkemesi, Sanıklar No.-3,5 ve 6'ya ceza takdir ederken, mahkumiyetleri iptal edilen 7. ve 13. davalardan ceza vermiş, 8. ve 14. davalardan ise mahkumiyet kaydederek herhangi bir ceza vermemiş, istinafa gidilebileceğini öngörerek bu suçlardan ceza verecek olsaydı ne gibi bir ceza- vereceğini belirlememiştir. Bu durumda Sanıklar No.2,3,4,5 ve 6'ya mahkum oldukları 8. ve 14. davalardan verilecek cezaları belirlememiz gerekmektedir.

Sanık No.2 ve 4'e ceza tespit ederken Avukatlarının belirttiği hafifletici sebepleri, Sanık No.3,5 v-e 6 için ise tutanaklarda bulunan ve Avukatları tarafından Alt Mahkemede belirtilen hafifletici sebepleri dikkate aldık.

Suçun olgularını, işleniş şeklini, kamu menfaatinin korunmasını dikkate aldığımızda, Sanıklar No.2,4,3,5 ve 6'ya verilecek cezaların- hapislik cezası dışında bir ceza olması gerektiği konusunda ikna olmadığımızdan, Alt Mahkemenin Sanıklar No.3,5 ve 6'ya hapislik cezası dışında bir ceza vermeyi uygun görmemesinde hata yoktur. Aynı esastan hareketle, Sanık No.2 ve 4'e de hapislik cezası d-ışında bir ceza verilmesinin uygun ve adil olmayacağı sonucuna ulaştık.

Sanıkların tutuklu kaldıkları süreleri ve Sanıkların mahkum olduğu dava sayısını her Sanık bakımından ayrı ayrı dikkate aldık.

Sanıklar No.3 ve 5'e mahkum oldukları 5. davadan ve-rilen 3 ve 6 aylık hapislik cezaları müdahalemizi gerektirecek kadar fahiş değildir.

Ceza Yasası'nın 169(A) maddesinde yer alan hamileliğin yasal olmayan bir biçimde sonlandırılması için belirlenen hapislik süresi en fazla 3 yıldır.

Mahkumiyete konu -8. ve 14. davalardaki suçların işlenmesinde esas rolü oynayan Sanık No.5'tir. Sanık No.5 ülkemizde uzun yıllardan beri doktorluk yapan, dalında iyi yetişmiş bir doktordur. Bu kadar iyi seviyede yetişmiş bir doktordan beklenen, tıbbi etiğe ve yaşam hakkına -en yüksek derecede saygı göstermesi ve hiçbir menfaat karşılığında bu tür yollara tevessül etmemesidir.

Sanık No.5 bu suçları işlerken uyguladığı metot ve fetüsleri ortadan kaldırma şekli halkta infiale sebep olmuş, kamu huzurunu ciddi şekilde bozmuştur-. Bu tür davranışların bir daha sergilenmemesini önlemek için caydırıcı cezaların verilmesinin gerekliliği ortadadır.

Bunun dışında, Alt Mahkemenin dikkate aldığı hafifletici sebepleri nazarı dikkate aldıktan sonra, Sanık No.5'e, aleyhindeki 8. davadan -2 yıl 9 ay hapislik cezası vermeyi, 14. davadan mahkumiyet kaydetmeyi uygun gördük.

Sanık No.6, Uzman bir Anestezisttir. Alt Mahkeme Sanık No.6'ya ceza verirken yaptığı değerlendirmelerinde dikkate aldığı faktörlerde hata yapmamıştır. Alt Mahkemede orta-ya konan hafifletici sebepler ile birlikte mesele incelendiğinde, Sanık No.6'ya Sanık No.5'ten daha az bir hapislik cezası verilmesi adaletin gereğidir. Bu esaslardan hareketle, Sanık No.6'ya, aleyhindeki 8. davadan 2 yıl hapislik cezası vermeyi, 14. dava-dan mahkumiyet kaydetmeyi uygun gördük.

Sanık No.3, Ada Hospital'de çalışan bir hemşiredir. Hemşirelik sorumluluğu doktorluk sorumluluğu kadar önemlidir. Sanık No.3'ün ameliyathanenin hazırlanmasından, kayıtların eksik tutulmasına ve fetüslerin gömülmes-ine kadar oynadığı rolü dikkate aldığımızda, davranışlarının tolerans ile karşılanması olanağı yoktur. Sanık No.3 ile ilgili ağırlaştıcı sebepler yanında, Alt Mahkemenin dikkate aldığı hafifletici sebepleri de dikkate aldıktan sonra, Sanık No.3'e aleyhind-eki 8. davadan 2 yıl hapislik cezası vermeyi, 14. davadan ise mahkumiyet kaydetmeyi uygun bulduk.

Sanık No.2, bu davada ortaya çıkan gerçeklere göre, Hastane sahibi olmasına rağmen, hiçbir zaman kürtaj yapmamış, özürlü bir kardeşinin varlığı nedeniyle h-amileliğin sonlandırılmasına kişisel olarak karşı çıkmıştır. Sanık No.2'nin 8. davada Sanık No.5'e yardımcı olmasının en büyük sebebi, hocası ve saygı duyduğu bir başhekim olmasıdır. Ancak hiçbir sebep, böyle bir fiile yardımcı olunmasını ve böyle bir fiil-den Hastanenin kazanç sağlanmasını haklı göstermez. Sanık No.2'nin kürtaja olan kişisel duruşunu Hastanesinde kontrolü altında çalışan her doktora ve hastane personeline de göstermesi gerekirdi. Mahkemeler bu tür davranışları hoşgörü ile karşılamamalı, kam-u menfaatinin korunmasına özen göstermelidir. İnsan sağlığı ile ilgili görev yapan doktorların ve sağlık çalışanlarının kanunlara ve tıbbi etik kurallarına riayet etmeleri esas olmalıdır. Sanık No.2 kendisinin kürtaj yapmaması ile Hastanesinde yasa dışı bi-r fiile bilerek göz yumması sorumluluk ve görevleri ile bağdaşmaz. Avukatının belirttiği hafifletici sebepleri özellikle 8. davadaki suçun işleniş şeklini ve tutuklu kaldığı süreyi dikkate aldıktan sonra, Sanık No.2'ye aleyhindeki 8. davadan 1 yıl hapislik- cezası vermeyi uygun gördük.

Sanık No.4'e gelince, suçun türü ve ciddiyeti ile ilgili diğer Sanıklar için söylenenleri Sanık No.4 için de tekrarladıktan sonra, Sanık lehindeki hafifletici sebepleri, kişisel ve ailevi durumunu dikkate altıktan sonra San-ık No.4'e de 8. davadan 1 yıl hapislik cezası vermeyi uygun bulduk.

NETİCE :

Tüm yukarıdakiler ışığında,

Sanık No.3'ün dosyaladığı 103/2016, 104/2016 sayılı,
Sanık No.4'ün dosyaladığı 106/2016 ve 107/2016 sayılı,
Sanık No.5'in dosyaladığı 110/2016- sayılı,
Sanık No.6'nın dosyaladığı 133/2016 sayılı istinafların reddine;
İddia Makamının Sanık No.1 aleyhine dosyaladığı 29/2017
sayılı,
İddia Makamının Sanık No.3 aleyhine dosyaladığı 25/2017 sayılı,
İddia Makamının Sanık No.5 aleyhine dosyaladığı- 27/2017 sayılı,
İddia Makamının Sanık No.6 aleyhine dosyaladığı 28/2017 sayılı istinafların reddine;
İddia Makamının Sanık No.4 aleyhine dosyaladığı 26/2017
sayılı istinafın 8. davadan verilen beraat kararını
ilgilendirdiği oranda kabulüne; diğ-er istinaf
sebeplerinin reddine; Alt Mahkemenin Sanık No.4'ü 8.
davadan beraat ettiren kararının iptaline, Sanık
No.4'ün aleyhindeki 8. davadan suçlu bulunarak mahkum
edilmesine;
İ. İddia Makamının Sanık No.2 aleyhine dosyaladığı 24/2-017
sayılı istinafın 8. davadan verilen beraat kararını
ilgilendirdiği oranda kabulüne; diğer istinaf
sebeplerinin reddine; Alt Mahkemenin Sanık No.2'yi 8.
davadan beraat ettiren kararının iptaline, Sanık
No.2'nin aleyhindeki 8. d-avadan suçlu bulunarak mahkum
edilmesine;
Sanık No.3'ün dosyaladığı 32/2017 sayılı istinafın, 7. ve 13. davalardan mahkumiyetine karşı dosyalanan istinaf sebeplerinin kabulüne, diğer istinaf sebeplerinin reddine; buna bağlı olarak Sanık
No.3'ün -7. ve 13. davalardaki mahkumiyetinin iptal
edilerek bu davalardan beraat ettirilmesine;
Sanık No.5'in dosyaladığı 34/2017 sayılı istinafın 7.
ve 13. davalardan mahkumiyetine karşı olan istinaf
sebeplerinin kabulüne, diğer istinaf sebeplerin-in
reddine; buna bağlı olarak Sanık No.5'in 7. ve 13.
davalardaki mahkumiyetinin iptal edilerek bu davalardan
beraat ettirilmesine;
Sanık No.6'nın dosyaladığı 31/2017 sayılı istinafın, 7. ve 13. davalardan mahkumiyetine karşı dosyalanan ist-inaf sebeplerinin kabulüne, diğer istinaf sebeplerinin reddine; buna bağlı olarak Sanık
No.6'nın 7. ve 13. davalardaki mahkumiyetinin iptal
edilerek bu davalardan beraat ettirilmesine;
M. Sanık No.2'ye mahkum olduğu 8. davadan 1 yıl hapislik
- cezası verilmesine;
N. Sanık No.3'e mahkum olduğu 5. davadan 3 ay,
8. davadan 2 yıl hapislik
cezası verilmesine;
14. davadan -mahkumiyet kaydedilip
ceza verilmemesine;
O. Sanık No.4'e mahkum olduğu 8. davadan 1 yıl hapislik
cezası verilmesine,
Ö. Sanık No.5'e mahkum olduğu 5. davadan 6 ay hapislik cezası,
- 8. davadan 2 yıl 9 ay hapislik
cezası verilmesine,
14. davadan mahkumiyet kaydedilip
ceza verilmemesine,
P. Sanık No.6'ya mahkum ol-duğu 8. davadan 2 yıl hapislik
cezası verilmesine,
14. davadan mahkumiyet kaydedilip
ceza verilmemesine,
KARAR verilir.
Hapislik cezaları birlikte -ve mahkumiyet tarihinden itibaren çekilecektir.



Ahmet Kalkan Bertan Özerdağ Peri Hakkı
Yargıç Yargıç Yargıç


15 Mart, 2018











148












Full & Egal Universal Law Academy