Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 2016/8
Karar No: 2016/8
Karar Tarihi: 13.05.2016
Büyük Genel Kurulu 2016/8 E. , 2016/8 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu İlk Derece Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasında yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca;
“Davacı yargısal faaliyet nedeniyle 6100 sayılı HMK’nun 46. maddesine dayanarak tazminat isteminde bulunmuştur.
Davacı ... 23/12/2013 harç tarihli dava dilekçesinde; Resmi vasiyetname tanıklarının, T.M.K.’nun 535/2 1. cümlesi gereğince, “miras bırakanının beyanının kendi önlerinde yapıldığına” dair vasiyetnameye şerh vermeleri zorunlu olduğunu, birinci cümlede miras bırakanın “beyanından” kastedilenin, miras bırakanın vasiyetnamenin içeriğine ilişkin beyanı olduğunu, tanıkların onama şerhi, vasiyetnamenin 7. sayfasının 2. Paragrafında yer aldığını, tanıkların, vasiyetnamenin başka bir sayfasında her hangi bir beyanları da bulunmadığını, tanıklar “miras bırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığına” dair vasiyetnameye şerh vermediklerini, bu noksanlığın dava konusu vasiyetnamede sabit olduğunu, bu nedenle vasiyetnamenin iptali, dolayısıyla da kararın bozulması gerektiğini, ayrıca, vasiyetnamede, gerçeğe uygun olmayan kayıtlarda mevcut olduğunu, murisin 60 adet tapulu taşınmazı mevcut olup, okur yazar olmayan murisin taşınmazlarından bir tanesinin dahi parsel numarasını bilmesi mümkün olmadığını ancak vasiyetnamede murisin 41 adet taşınmazına ait tapu sicil bilgilerini en ince ayrıntısına kadar notere, şahsen ve bizzat sözlü olarak beyan ettiği belirtildiğini, resmi vasiyet senedindeki bu kaydın gerçeğe uygun olmadığını, iddia ederek fazlaya ilişkin hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla, 2.000 TL (İkibin) TL maddi tazminatın, faiziyle birlikte HMK 46/c maddesi gereğince davalı tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; davacının yasal mirasçı sıfatını belgelemesi gerektiğini, davacıdan başka mirasçı varsa MK. 640 md. göre diğer mirasçılarla birlikte dava açılması ya da terekeye temsilci tayini gerektiğini, mirasçı sıfatıyla tek başına açılan davanın sıfat yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, 2802 ...93/A maddesine göre hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceğini, mahkeme kararı Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 2013/12623 E. sayılı kararı ile 08.10.2013 tarihinde onandığı, yargılama faaliyetleri tamamlanıp tamamlanmadığı belirsiz olduğunu, vasiyetnamenin düzenlenmesinde herhangi bir şekil eksikliği bulunmamakta olduğunu iddia ederek davanın reddini savunmuştur.
Dava dilekçesinin esasa kayıt edilmesini takiben dosya 15.01.2014 tarihinde gündeme alınmış, yapılan görüşmeler sonunda naip üye tayin edilmiş ve dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra 6100 sayılı HMK 138. maddesi gereğince dosya üzerinden dava şartları incelenmiş ve dava şartları bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 116. maddesindeki ilk itiraz ileri sürülmediği için herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
6100 sayılı HMK’nun 48. maddesi gereğince dava, dava konusu yargısal faaliyette imzası bulunan Daire Başkanı, Üyeleri ve mahkeme hakimine ihbar edilmiştir.
Taraflar 6100 sayılı HMK 139. ve 147. maddeleri gereğince meşruhatlı davetiye ile ön inceleme duruşmasına, aynı Kanun’un 140. maddesi gereğince de ön inceleme duruşması yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına davet edilmişlerdir.
Ön inceleme aşamasında, dava dilekçesinde belirtilen ancak henüz ibraz edilmeyen mahkeme dosyalarının asılları ilgili mahkemelerden istenilmiş ve dosya içine alınmıştır.
Hukuk Genel Kurulu’nca tayin edilen naip üye, 6100 sayılı HMK’nun 139. ve 147. maddeleri uyarınca meşruhatlı davetiye ile tarafları ön inceleme duruşmasına davet etmiş, aynı Kanun’un 137. ve 140. maddeleri uyarınca davacılar vekilinin katılımı ile yapılan ön inceleme duruşması yapıldıktan sonra, tahkikat duruşması için dosya heyete tevdi edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan işin esası hakkındaki görüşmelere geçilmeden önce, dava konusu dosyanın aşamaları hakkında kısaca bilgi verilmesi gereklidir;
Davacı, dava dışı arkadaşları ile birlikte Nizip Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları dava da; 01.06.2009 tarihinde ölen, (okuryazar olmayan) murisleri Lilüfer Kahraman’a ait Gaziantep 1. Noterliğinde tanzim edilen resmi vasiyetnamenin T.M.K.’nun 557/4 maddesi gereğince iptalini istemişlerdir. Dava dilekçelerinde; vasiyetnamede gerçeğe aykırı kayıtlar bulunduğu gibi, kanunun ön gördüğü şekil şartına aykırı olarak yapıldığını, okur yazar olmayan murisin üzerine kayıtlı 41 adet taşınmazın ada, pafta, yevmiye ve sahife numaralarını ezberden sözlü olarak söyleyebilmesinin mümkün olmadığını, okur yazar olmayanlar için vasiyetnamede resmi memurun vasiyetçiyi takiben tasdik niteliğinde imza etmesi gerektiğini, fakat davaya konu vasiyetnamede noterin imzasının 6. sayfada, vasiyet edenin imzasının ise 7. sayfada olduğunu, ayrıca her sayfanın tanıklar tarafından imza edilerek tasdiklenmesinin vasiyetnameyi sakatlayacak nitelikte şekil şartı olduğunu, vasiyetçinin 41 adet taşınmazdan 31 tanesini 30/04/1985 günü vasiyet lehtarlarına satarak tapuda devrettiğini, dolayısı ile vasiyetnamenin bu taşınmazlar yönünden konusuz kaldığını, bu nedenlerle Muris Lilüfer Kahraman'a ait resmi vasiyetnamenin iptalini, iptal taleplerinin kabul görmediği taktirde 31 adet taşınmaz yönünden vasiyetnamenin hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Yapılan yargılama sonunda; Nizip Asliye Hukuk Mahkemesi (05.03.20113 gün ve 2011/266 Esas, 2013/231 Karar) “Somut olayda, TMK 533,534,535. maddeleri dikkate alındığında; söz konusu vasiyetname düzenlenirken vasiyetname içeriğinde gerekli olan bütün yerlerde noterin isminin yazılıp imzalandığı anlaşılmaktadır. Doktor raporu ve tanık beyanlarından murisin vasiyetname tarihinde fiil ehliyeti bulunmaktadır. Miras bırakan okuryazar olmadığı anlaşılmaktadır. Vasiyetçinin, düzenlenen vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu beyan etmesi yeterli değildir. Tanıkların da, vasiyetçinin kendi önlerinde beyanda bulunduğunu ve onu tasarrufa ehil gördüklerini ifade edip, bu sözlerin yazılması ile de yetinilmeyip vasiyetnamenin kendi yanlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini de belirtmeleri ve bu beyanlarının altını imzalamaları gerekmektedir. Gaziantep 1. Noterliğince hazırlanan vasiyetname tüm bu şekil şartları uygundur. Davacılar davasını ispat edememiştir” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz istemi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nce, mahkeme kararı oybirliği ile onanmış, davacı, karar düzeltme isteminde bulunmamıştır.
Dosya içinde bulunan Gaziantep 1. Noterliğinin 28.09.1981 tarih 40486 yev. nolu düzenleme şeklinde vasiyetname incelendiğinde; vasiyetnamenin iki tanık huzurunda yapıldığı, her sayfasında tanıklar, noter ve vasiyetçinin (parmak izi) imzası bulunduğu tespit edilmiştir.
Gaziantep Devlet Hastanesi’nin 28.09.1981 gün ve 6094 sayılı raporuna göre : “vasiyetname düzenleyen Lilüfer Kahraman’ın akli melekelerinin yerinde olduğu ve hukuki ehliyetinin bulunduğu” şeklinde rapor verilmiştir.
4721 s. TMK’nun “mirasbırakan tarafından okunmaksızın ve imzalanmaksızın düzenleme” başlıklı 535. maddesi;
“Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder.
Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.” şeklindedir.
Vasiyetnamenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan Mülga 743 s. Medeni Kanun’un “okuyup yazamıyan vasiyetçi” başlıklı 482. maddesi ise;
“ Vasiyet eden kimse vasiyetnameyi okuyamaz ve imza edemez ise resmi memur şahitler huzurunda vasiyetnameyi kendisine okur.
Vasiyetçi vasiyetnamenin son arzularını muhtevi olduğunu beyan eyler. Bu takdirde şahitler vasiyetçinin beyanatı, huzurlarında vakı olduğuna ve onu tasarrufa ehil gördüklerine dair şerh vermekle iktifa etmeyip vasiyetnamenin kendi huzurlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu dahi tahrir ve imza ederler.” şeklindedir.
Vasiyetnamenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 743 sayılı Medeni Kanun 482. maddeye göre; önce vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirecektir. Bu bildirmenin sözlü veya yazılı olabileceği başkasına yazdırılmış bir metnin dahi verilebileceği kabul edilmektedir. Önemli olan resmi memurun vasiyetçinin son arzularının şüphe ve tereddüde yer vermeyecek şekilde kendisine açıklandığına kanaat getirmesidir. Gerekirse resmi memur vasiyetçiye soru sorarak tereddütlü hususları açıklığa kavuşturabilir. Resmi memur da vasiyetçinin bildirdiği arzuları yazacak veya yazdıracaktır. Yazılan vasiyetname metni okuması için vasiyetnameciye verilmemelidir. Vasiyetname metnini resmi memur iki şahit huzurunda vasiyetçiye okuyacaktır. Yazılan metin bu tarzda kendisine bizzat resmi memur tarafından okunduktan sonra vasiyetçi şahitler huzurunda okunan vasiyetnamenin son arzularını ihtiva ettiğini beyan edecektir.
Vasiyetçinin beyanını takiben resmi memur vasiyetnameye tarihini koyacak ve metni imzalayacaktır. Şahitler de sadece vasiyetçinin beyanının huzurlarında yapıldığına ve vasiyetçiyi ölüme bağlı tasarruf yapmaya ehil gördüklerine dair şerh verip imzalamakla yetinmeyip vasiyetnamenin kendi huzurlarında resmi memur tarafından vasiyetçiye okunduğunu da verecekleri şerhte belirteceklerdir.
Şahitlerin bu şerhinin resmi memurun imzasından önce yazılıp onlar tarafından imzalanması ve bundan sonra resmi memurun senede tarih koyup imza etmesinin de caiz olduğu kabul edilmektedir.
Somut olayda; 1981 tarihli vasiyetnamede tanıkların vasiyetnamenin başından itibaren hazır oldukları, vasiyetçinin doktor raporuna göre kanuni ehliyetinin bulunduğu, tanıkların huzurunda vasiyetçinin beyanlarının tutanağa geçirildiği, her sayfasının vasiyetçi, noter ve tanıklar tarafından imzalandığı, tanıklar huzurunda açıkça ve yüksek sesle okunduğu, vasiyetçinin sol el parmağını basarak imzalamasından sonra tanıkların en son olarak da noter tarafından imzalandığı, vasiyetçinin vasiyetnamenin kendisine okunduğuna dair açık beyanının alındığı, vasiyetçinin tanıklara vasiyetnamenin son arzularına uygun olarak yazıldığını beyan ettiği yazılmıştır.
Mevcut bu durum dikkate alındığında vasiyetnamenin usule uygun olarak yapıldığı açıktır.
Ayrıca 6100 sayılı HMK 46 maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. HMK 46. Maddesine göre Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı ancak aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
Davacı, ihbar edilen hakimlerin HMK 46/(c) maddesine aykırı davrandıklarını iddia etmiş ise de ihbar edilen hakimlerin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verdikleri ve hakkın yerine getirilmesinden kaçındıkları ve bunu kasten veya ağır ihmal ile gerçekleştirdikleri yukarıda açıklanan yargılama süreci dikkate alındığında davacı tarafından ispat edilememiştir.
Bu nedenle tüm dosya kapsamı dikkate alındığında 6100 sayılı HMK’nin 46/(c) ve maddelerinin şartları oluşmadığında davanın esastan reddine, 6100 sayılı HMK’nin 49 maddesi gereğince esastan reddedilen dav