Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1993/ 3
Karar No: 1994 / 2
Karar Tarihi: 24.06.1994
(818 S. K. m. 43, 44) (2942 S. K. m. 13, 14, 25)
Dava: Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nun 15/4/1993 gün ve 19 sayılı kararı üzerine toplanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 25 Mart 1994 günü yaptığı ilk toplantıda: Kamulaştırma Yasası'nın (K.Y.) 14. Maddesi'nde bedel artırım davası için kabul edilen, 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda devir (ferağ) veya yönetim tarafından sonradan yapılacak bildirim (teliğ) gününden mi başlayacağı konusunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Beş ve Onsekizinci Hukuk Daireleri kararları arasında inanç (içtihat) aykırılığın bulunduğu kabul edilmiş ve hukuksal sorunun tartışılmasına geçilmiştir.
1- İnanç (İçtihat) aykırılığına neden olan olayın gelişimi:
İnanç aykırılığını ortaya çıkaran kararlarda somut olay, yönetim tarafından yapılan kamulaştırma işleminin tamamlanmasından sonra "KY'nin 13. maddesinin buyurucu kuralına uygun bir bildirim yapılmadan taşınmazın maliki tarafından tapuda yönetime devir edilmesiyle" başlamaktadır.
Yönetim, devir işleminden sonra işin başında yapmadığı yasal bildirimi, yasada öngörülmemekle birlikte "otuz gün içinde bedel arttırımı davası açılabileceği uyarısıyla" yapmayı uygun görmektedir.
Kamulaştırılan taşınmazın maliki, devirden sonra, kendisine yapılan bu nitelikteki bildirim gününden itibaren otuz günlük hak düşürücü süre içinde kamulaştırmanın artırılması davası açmaktadır.
2- Yargıtay denetiminde inanç aykırılığının oluşması:
A- Beş ve Onsekizinci Daire Kararları
Yargıtay Beş ve Onsekizinci Hukuk Daireleri "kamulaştırma bedelinin artırılması davasının açılması için yasada öngörülen otuz günlük hak düşürücü sürenin devir gününden başlayacağını kabul etmiş" ve bu yoldaki inançları kesintisiz sürdürmüşlerdir (Y.5.H.D.23/10/1990 gün ve 1991/22422-30512 sayılı; 29/4/1991 gün ve 9434/13998 sayılı ve Y.18.H.D.'nin 28/4/1993 gün ve 1993/3065 sayılı kararları).
Daireler, bu yargıya varırken -özetle- "davacı malikin (kamulaştırma bedelini alma karşılığı olarak), taşınmazı yönetime tapuda devir etmesiyle kamulaştırma işlemini ve bildirimle (tebliğ) güdülen amacı sağlayacak verileri öğrenmiş olduğu" gerekçesine dayanmışlardır.
B- Hukuk Genel Kurul Kararları
Hukuk Genel Kurulu, ilk önce Beşinci Hukuk Dairesinin görüşünü benimseyerek hak düşürücü sürenin devir tarihinden başlayacağını kabul etmiştir (22/4/1992 gün ve 5-91/29 sayılı ve diğerleri). Ne var ki; daha sonra bu kararlara karşı yapılan karar düzeltme istemi üzerine kararından dönerek bu kez "hak düşürücü sürenin, devir işlemi önceden yapılsa bile, taşınmaz malikine yasaya uygun olarak yapılacak bildirimle başlayacağı" yargısını benimseyerek aykırılık olgusunu gerçekleştirmiştir (25/11/1992 gün 5/423-705 sayılı ve diğerleri).
Genel Kurul kararlarında; sağlıklı ve doğru dava açılabilmesi için "Kamulaştırma Yasası'nın 13. Maddesi'nde kamulaştırma işleminin bildiriminde hangi bilgi ve belgelerin bulunmasının zorunlu olduğunun belirlendiği" ve "25. maddede, hakların kullanılması bakımından kamulaştırma işleminin mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan bildirimle başlayacağı yolunda buyurucu kuralın yorum yoluyla değiştirilemeyeceği" gerekçesine dayanılmıştır.
3- Hukuk Sorununun Çözümünde Kullanılacak Kamulaştırma Yasası'ndaki Düzenlemeler:
13. Madde:
Kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın 7. maddedeki usule göre tespit edilen sahibi zilyet ve diğer ilgililerden adresi tespit olunanlara tebliğ edilmek üzere; kamulaştırılacak taşınmazın kamulaştırılmasına uygun ölçekli bir plan veya ölçekli krokisi, kamulaştırma kararı, takdir olunan kıymeti, kamulaştırma karşılığının veya ilk taksidin milli bankalardan birine hak sahibi adına yatırıldığına dair belge, kamulaştırmanın hangi idare yararına yapıldığı, açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği, bedelin bankaya yatırıldığı tarihten başlayarak otuz gün içinde notere verilir. Noter on beş gün içinde belgeleri tebliğe çıkarır.
Doğrudan tebligat ile beraber yukarıda yazılı konular ayrıca ilan olunur.
14. Madde :
Kamulaştırılacak taşınmazın sahibi, zilyeti ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden kendilerine tebligat yapılmayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karş idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddi hatalara karşı da adli yargıda dava açabilirler.
25. Madde:
Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından "kamulaştırma işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla" idare için tebligata çıkarmakla başlar. Dava açabilmek için idarenin tebligat yapması veya tebligat çıkarması şarttır.
4- Sorunun Çözümü : Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nda yapılan açıklama ve tartışmalarda hukuksal sorun şu gerekçeler benimsenerek çözümlenmiştir.
Kamulaştırma Yasası'nın 25. maddesinde getirilen "dava açabilmek için idarenin tebligat yapması şarttır" kuralı buyurucu niteliktedir. Ancak; taşınmaz malikinin, kendisine yasada öngörülen şekilde bildirim yapılmamış olmasına karşın "taşınmazını tapuda yönetime devretmesi, kamulaştırma bedelini alması, Kamulaştırma Yasası'nın 13. maddesinde bildirimde (tebligat) bulunması öngörülen kamulaştırma işlemiyle ilgili, dava açmaya yarayacak doğru ve sağlıklı bilgileri öğrendiği, elde ettiği" de bir olgu olarak kabul edilmelidir.
Taşınmazı kamulaştırılan malikin, yasaya uygun bildirimin yapılmasını beklemesi hukuk düzeninin kendisine tanıdığı bir haktır. Ne var ki, hakların da doğruluk ve güven kurallarına (objektif hüsnüniyet) göre belirlenen kapsam ve sınırlar içinde kullanılması gerekir. (MK. m.2).
Bir hakkı kullanan kimsenin doğal olarak subjektif bir yararı olduğu kabul edilir. Ancak hakkın kullanılmasında "subjektif bir yararı" bulunmaması durumunda "Medeni Yasa'nın 2/2. maddesi'nde açıklanan" hakkın kötüye kullanılması gündeme gelebilir. Hakkın kullanılmasında hak sahibinin bir çıkarının bulunmaması, sonunda ulaşılabilecek sonucun elde edilmiş olmasına karşın hakkın kullanılmasında direnilmesi tipik bir kötüye kullanımdır (İmre, Medeni Hukuka Giriş 1976 sh. 294; Ediş, Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri sh. 332).
O halde; taşınmaz malikinin, yasanın (m. 13) kendisine tebligat yoluyla gönderilmesini "zorunlu gördğü bilgileri" tapuda devir ve kamulaştırma bedelini alma gibi somut işlemlerle öğrendiği ve sağlıklı dava açabilmesi için hiçbir engelin kabul edilmelidir. Davacının, kamulaştırmaya ilişkin bilgileri öğrenmiş olması karşısında, kendisine tebligat yapılmasını beklemesinde artık yarar ve çıkarı bulunduğunu ileri sürmek hayatın olağan aşkına ters düşer.
O halde taşınmaz malikinin kendisine tebligat yapılmadığını ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmeli ve hak düşürücü sürenin tapuda yapılan devir işlemiyle başlayacağı kabul edilmelidir. Çünkü; yasanın öngördüğü amaç yani bilgilendirme gerçekleşmiştir; "tebligatın yapılmasını direnerek beklenilmesinde" hakkın kötüye kullanılması söz konusudur.
Bununla birlikte; davacı malikin beklentisini, haklı gösterecek nitelikte somut olguların gerçekleştiği durmlarda ne yarar yokluğundan ne de hakkın kötüye kullanılmasından söz edilemeyeceği; malikin, devir işleminin yapılması sırasında, hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde kendisine yasaya uygun tebligat yapılmasını istemesi veya yönetimin kendisine devir işleminden hemen sonra (otuz günlük hak düşürücü süre içinde dava açılması gerektiği uyarısıyla) yasaya uygun biçimde tebligat yapması onun beklentisini haklı gösteren olgular olarak kabul edilebileceği; zira yönetimin kendi yanıltıcı ve çelişik tutumundan, hatalı yönlendirmesinden yararlanmaması ve malikin tebligatı beklemede yararı olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gerekçede açıklanması da uygun görülmüştür.
Hukuki sorunun tartışılması sırasında, "malikin somut olaylardaki gibi tapuda rızasıyla taşınmazı yönetime devretmesinin Kamulaştırma Yasası'nın 8. maddesinde düzenlenen kamulaştırılan taşınmazın, yönetim tarafından malikinden anlaşarak satın alınması niteliğinde olduğu, bu nedenle malikin artık kamulaştırma bedelinin artırılması davası açamayacağı" da öne sürülmüştür.
Ancak; bu görüş, "Kamulaştırma Yasası'nın 8. maddesinde getirilen kuralın somut olaylara etkisi açısından bir sorunun çıkmadığı ve dava hakkının varlığı konusunda görüş aykırılığı bulunmadığı" gerekçesiyle benimsenmemiştir.
Sonuç: Kamulaştırma üzerine ferağı verilmiş taşınmazlarda Kamulaştırma Kanunu'nun 14. maddesindeki kamulaştırma bedelinin artırılması davası açılması için kabul edilen 30 günlük hak düşürücü süre daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili olarak yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması halinde, tapuda bu devir (ferağ) işleminin yapıldığı tarihte başlayacağına, birnci ve ikinci toplantıda yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 24/6/1994 gününde yapılan üçüncü görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
İçtihatların birleştirilmesinin çözümünde tebliğ işlemleri doğrudan ilgilidir. O nedenle öncelikle tebligatın hukuksal niteliği ve sonuçları üzerinde durulmalıdır.
Tebligat, hukuksal bir işlemin, ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın yasa ve yöntemine uygun biçimde yazı ile veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir. (Hukuk sözlüğü, Ejder Yılmaz 2. bası Ankara 1982 Sh. 402)
Kural olarak tebliğ ile ilgili kanun ve tüzük hükümleri tamamen şekli olup ancak yasalarda ve tüzüklerde emredilen şekli koşulların eksiksiz yerine getirilmesi ile hukuki sonuçlar doğurur ve kanıtlanabilir.
Tebliğin zorunlu olması nedeniyle eğer o işlem hiç tebliğ edilmezse veya usulsüz tebliğ edilirse yapılan işlem veya alınan karar bir hüküm ifade etmeyecektir. Tebliğin çok önemli fonksiyonunu gözardı etmeyen yasa koyucu bu konuda çeşitli yasa hükümleri getirmiştir. Bunlardan biri de kamulaştırma yasasında düzenlenmiştir. Kamulaştırma yasasındaki idari tebligat (tebliğ kanunu md. 45) hükümleri özel hükümlerdir. 7201 sayılı Genel Tebligat Yasası yanında bazı özellikleri taşıdığı için öncelikle uygulanır.
Kamulaştırma; kamu yararı düşüncesiye devlet veya bir kamu tüzel kişisinin tek taraflı bir idari karara dayanarak ferdi mülkiyete son vermesi; taşınmaz mülkiyetini kazanmasıdır. Kamulaştırma sonucunda ferdin taşınmaz mal üzerindeki mülkiyet hakkı hukuken kalktığı için mülkiyetin mutlak kaybı söz konusudur. Hukukumuzda mülkiyet hakkı temel Anayasal haklar arasında yeralmıştır. (Anayasa Md. 35) Aslında kamulaştırma ile Anayasal bir hakka son verme durumunda yasa koyucunun tebliğe ilişkin özel hükümler getirerek gösterdiği hassasiyetten daha normal ir yöntem düşünülemez. Gerçekte de yasa koyucuun kamulaştırma konusunda tebliğe ilişkin özel hükümler koymakta güttüğü amacın temelinde mülkiyet hakkına verdiği değer yer almaktadır. O nedenle yasa koyucu kamulaştırma yasasına özel hükümler koyarak, (K.K. Md. 13; 14 ve 25) Malikin komulaştırmaya ilişkin tüm işlemleri ayrıntılarıyal çok açık ve kesin biçimde özel hükümdeki koşullara e usule uygun yapılacak bir tebliğ sonucu öğrenmesini istemiştir.
Şimdi hukuki sorunun çözümüne doğrudan etkili yasa hükümlerinin açıklanmasına sıra gelmiştir. Kamulaştırma Yasasının 13 ve 25. maddelerinde şu ana ilkeler benimsenmiştir. kamulaştırma işlemleri ancak 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar. 13. maddenin önerdiği şekilde ve idare tarafından tebligatın çıkarılması şart ve zorunludur.
Aksi takdirde, hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi açısından kamulaştırma işlemleri mal sahibi için başlamaz ve hüküm ifade etmez. Tebligat bedel artırım davasının dava koşuludur. Tebligatın 13. maddede sayılan belgeleri içermesi gerekir. Bunlardan bir tanesinin eksik beyan edilmesi dahi tebligatı geçersiz kılar. Bunun zorunlu bir sonucu olarak tapuda ferağ işlemi verilmiş olsa bile dava açmak için gerekli hak düşürücü süre işlemez. Diğer bir anlatımla; bu süre ancak 13. Md. gereğince çıkarılacak tebligat ile başlayacaktır. Maddede yazılı "şarttır" sözcüğü bu sonucu emretmektedir. (Bkz. K.K. Md. 13; 25)
Kamulaştırmada; tebligatın usulüne uygun yapıldığının belgelendirilmesinde de yasa koyucu; diğer yasalara karşın daha fazla titizlik göstererek, tebligatta noterleri görevli kılmıştır. Noterler; işlemlerin tebligat kanunu çerçevesinde yapıldığını tebliğ mazbatası ile belgelendirmekle yükümlüdürler. Tebligat açısından tebliğin usulüne uygun olarak yapılmadığı veya tebliğ tarihi gibi konularda kuşkular ortaya çıktığında u durum sırf noterin belgelendirm eişlemine bakılarak çözümlenir. (Bkz. K.K.Md. 14) Yorum yoluna dahi başvurulması gerekmeyen sade bir vatandaşın bile kolaylıkla anlayabileceği bu yasa hükümlerinde görüldüğü gibi bedel artırma davası için öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin ancak yasanın istediği bilgi ve belgeleri taşıyan ve noterce yapılacak usule uygun tebligatla başlayabileceğine ilişkin yasal gerçek yadsınamaz. Henüz çoğunluğun dayandığı gerekçeleri yansıtacak Tevhidi İçtihat Kararı yazılmadan ayrık görüşümü yazma durumunda kaldığım için müzakereler sırasında ortaya konan egemen düşünceleri cevaplandırmakla yetinmek zorunda kaldığımı belirtmek isterim.
Görüşmelerde iki ana düşünce egemen olmuştur.
1- (Mal sahibi taşınmazını serbest iradesi ile bedelini alma karşılığı olarak idareye tapuda devretmiş ve bu suretle kamulaştırma işlemini ve tebliğ ile güdülen amacı sağlayacak 13. maddesi ile bildirilmesi zorunlu unsurları öğretmiştir. O nedenle kendisine tebligat yapılmasını beklemesi kural olarak tutarlı bir davranış olarak nitelendirilemez. Bu drumda mal sahibinin yasaya uygun bildirim yapılmadığını ileri sürmesi çelişkili davranıştır. M.K. Md. 2'ye aykırıdır. Çelişkili davranış içinde bulunan kimse korunamaz.)
Bu şekilde M.K. Md. 2 ile ortaya yaklaşılması ve çözüm aranması tamamen yanlış olmuştur.
Önemle belirtelim ki; Hakkın kötüye kullanılmasından söz edebilmek için, mal sahibinin yasal bildirimi beklemede bir yararı olmaması ve tutarlı bir davranış içinde bulunmaması gerekir. Oysa, az yukarıda açıklandığı üzere; K.K. 13; 14 ve 25. maddelerindeki buyurucu hükümlerin özü ve sözü, kamulaştırma işlem ve bilgilerinin tam sağlıklı ve duraksamaya yer verilmeyecek şekilde noter aracılığı ile yapılacak tebligat ile mal sahibinin öğrenimine sunulmasına amirdir. Başka bir alternatifin ezinlenmesine dahi olarak tanınmamıştır. Dahası, yasal bildirim yapılmadan açılan kamulaştırma bedelinin artırılması davalarında 25. maddenin gereksiz dava açılmasını önlemeyi ve disiplin altına almayı amaçlayan kuralının uzun yıllar, sapma göstermeden ilgili Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin (... Dava açabilmek için idarenin tebligat yapması veya tebligat çıkarması şarttır) kuralından hareketle, dava koşulu gerçekleşmediğinden açılan davaların red edilmesi gerekir yolunda oturmuş İçtihatları da (Bkz. Bunlardan biri: 23/12/1987 gün ve 1987/5-789 E. 1987/1090 K.) şekline uygun tebligat yapılmadan dava açılamayacağı ve açılırsa bu davanın reddedileceği inancını kamu vicdanında haklı olarak yerleştirmiştir. Yasalara ve yargı inançlarına güven duyma ilkesi kamu düzeni ile doğrudan ilgilidir. Bu güvenin zedelenmesine yol açan yorumlar; toplum düzeni bakımından çok tehlikelidir.
Hal böyle olunca, yasalara ve yargı inançlarına güvenen taşınmazları kamulaştırılan vatandaşların dava için tebligat yapılmasını beklemesinden daha tutarlı; hukuka uygun bir davranışı ne olabilir. O nedenle; mal sahibinin yasaya güvenerek tebligat yapılmasını beklemesinde "tutarlı ve hukuka uygun bir davranış" içinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Öyleyse, hakkın kötüye kullanılmasından MK. Md. 2'nin olaya uygulanmasında söz edilemez. Esasen objektif iyi niyet kurallarının uygulanmasında kesin sınırlar konulamaz. Katı kurallara bağlı olmaksızın her somut olayda kendine özgü tüm durumları özgür ve takdir edilip değerlendirmek, incelemek gerekir. (Yargıtay 31/1/1980 günlü ve 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) Burada idarenin tebligat yükümüne rağmen iyi niyetle onun işini kolaylaştırıp çabuklaştıran mal sahibinin bu davranışından idarenin yararlanması objektif iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağı düşünülebilir. Gerçekte de hukuk devletinde, hukuka uymak ve uygulamakta devlet bizatihi özen göstermelidir. Olayımızda olduğu gibi, yasaca kendine yüklenen tebligat yüküm ve zorunluluğunu yerine getirmeden diğer bir anlatımla kendi eksik davranışına dayanarak bundan yarar çıkarması kabul edilemez. Böyle bir savunmayı ileri süren kimsenin bizzat kendisinin Medeni Yaanın2. maddesine aykırı davranmamış olması gerekir. (Bkz. Prof. Mrz., Prof. Dr. İsmet Sungurbey Miras bırakanın danışıklı işlemleri, Dürüstlük Kurallarının uygulama alanı, çifte satış sözleşmeleri İstanbul 1992 Sh. 24) M.K. Md. 2'deki kural her şeyden önce hakkını kullanan veya borcunu ifa eden kişinin karşısında bulunan kişilerin, hukuka olan güvenliliklerinin korunmaları ilkesine üstün bir yer vermektedir. Yasalara güvenip hakkı olan parasını bankadan almak ve tapuda ferağ vermekten ibaret hukuka uygun dvranışından dolayı esas korunması gereken kişi mal sahibidir. Yine dürüstlük kuralının ana fonksiyonu hukuk kurallarının özellikle kanunların yorumlanmalarında ve eksikliklerin tamamlanmasına büyük ölçüde hizmet etmektedir. Halbuki K.K. 13, 14, 25. maddelerinde yoruma elverişli, tereddütü gerektiren ve eksik bırakılmış hiçbir yön bulunmamaktadır.
Gene uygulamada çoğu kez gözlemlenen; mal sahibinin kamulaştırma bedelini bankadan alabilmesi için idarece tapuda ferağ işleminin yapılmasına zorlandığı; böylece vatandaşın serbest irade altında ferağda bulunmadığı gerçeği değerlendirilmemiş, gözden kaçırılmıştır. Yine, tapda devir işleminin gerçekleşmesi sırasında malikin bedel artırımı davası açabilmesi için gerekli olan bilgileri elde ettiği olgusu tamamen bir varsayıma dayanmaktadır. Uygulamada bu bilgilerin tapu memurunca mal sahibine verildiğine ilişkin bir tespit ve belgelendirme gerçekleşmemiştir. Hatta çoğunluk böyle bir belgenin varlığının mahkemelerce aranmasına da ihtiyaç duymamıştır. Tapu memuruna yasalarca böyle bir görev de verilmemiştir.
2- Çoğunluk düşüncesine etkili olan diğer bir görüş de; (Tebligat yapılmadan ferağın verilmesi halinde; örneğin ondört sene gibi çok uzun süre bekledikten sonra; dava açması durumunda; 15. maddedeki kamulaştırma bedelinin dava tarihine göre belirleneceği hükmü nedeni ile mal sahibinin haksız şekilde yararlanmış olacağı; bunun adalete uygun düşmeyeceği) şeklindedir. Bunu cevaplandırmak için kısaca bedel artırımı davasının hukuki tanımı üzerinde durmak gerekir. Bedel artırımı davası; teoride ve öğretide bir tazminat niteliğinde olduğu kabul edilmektedir. O nedenle, bu görş ancak tazminat mitarının (kamulaştırma bedeinin) saptanması sırasında tartışılıp ele alınması gerekir. Bu yüzden dava açma hakkını ortadan kaldıran 30 günlük sükutu hak süresinin başlangıcını tayinde etki ve rolü olacağı hiçbir suretle kabul edilemez. Kaldı ki K.K. 15. maddesi böyle bir yorumun yapılmasına elverişli değildir. Bir an için bu görüşteki endişelere değer verilmesi durumunda; bunun B.K. 43; 44. maddeleri uygulanmak suretiyle giderilmesi de mümkündür. Şu durum karşısında; ondört yıl gibi çok uzun bir süre beklenerek dava açılmasına ilişkin çok nadir bir örnek gösterilmek suretiyle sonuca kavuşmanın tutarsızlığı çok açıktır. Kamulaştırma bedelinin artırılmasına ilişkin dava hakkını uzatmak suretiyle bundan yarar sağlamak düşüncesi, ender davranışlardan olup mantık kurallarıyla da pek bağdaşır yanı da bulunmamaktadır. Zira mal sahibinin, davasını açarak bir an evvel artırım bedelini alıp; onu ekonomik alanlarda değerlendirme olanağı vardır. Görülüyor ki Yargıtay Yüksek 5 ve 18. Hukuk daireleri; yasanın açık buyurucu hükümlerine karşın; özellikle dava dosyalarında sav ve savunma olmadığı halde, içtihatların birleştirilmesine konu kararları vererek kendiliğinden yapay bir ihtilafın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nitekim; idare kamulaştırma yasasının kendisine yüklediği tebligat görevini ifa etse veya ifaya zorlansa hiçbir sorun ortaya çıkmayacaktır. Bütün sorun idarenin bu görevin yerine getirmesine kayıtsız kalınmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekte çoğunluk, bedel artırma davası için öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin, 2942 sayılı Kamulaştırma Yasası'nın 13. maddesi gereğince yapılacak tebligatla başlayacağını kabul etmekle beraber, her nasılsa henüz tebligat yapılmadan tapuda mal sahibinin ferağ vermesi olgusunu, 13, 14 ve 25. maddelerdeki açık hükümleri bir yana iterek anlaşılması ve izahı güç dşüncelerle; tebliğ işlemi yerine ikame etmiş bulunmaktadır. Halbuki; yasada açık hem de tüm ayrıntıları sergilenerek düzenlenmiş hükümler bulunan hallerde yorum yoluna gidilemez. Tersinin kabulü, yasa maddelerine yeni bir hüküm ilave veya ihdas anlamına gelir ve kuvvetler ayrımı ilkesince yargı erki ile yasa erki arasındaki yetki sınırları aşılmış olur. Ayrıca bu Tevhidi İçtihatla; ferağın tebliğ işlemi yerine geçtiği ve ferağ ile tebliğ de bildirilmesi gerekli hususların öğrenilmiş olduğu dolaylı da olsa belirlendiğine göre bundan böyle idarenin tebligatla ilgili külfetli yolu seçmesini beklemek iyimserlik olur. Tebligat yapmaması halinde de idareyi bir müeyyideye bağlayarak kınamak düşünülemez. Bu bağlamda da; yanlış ve usulsüz açılan kamulaştırma davalarının ve ihtilaflarının tekrar artması gündeme gelecektir. Yine bu içtihatla 13, 14 veğ 25. madde hükümleriyle getirilen ve mal sahibini korumayı amaçlayan hükümlerin işlerliği ortadan kaldırılmış bir anlamda anılan yasa maddeleri batıl ve ölü hale dönüştürülmüştür. İleride bu haksızlıklardan kaynaklanacak yakınmalar karşısında yargı organlarının ve hukukun rahatsız olacağını, toplumun huzurunun bozulacağını şimdiden rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sonuç: Taşınmazı kamulaştırılan kişinin teliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde dava açma hakkının doğması yasaya ve idareye karşı duyulması gereken güvenin sonucudur.
Mal sahibinden ferağ tarihinden itibaren dava açmasını istemek kamulaştırma yasasının yukarıda açıklanan özel tebligat hükümlerine tamamen aykırıdır. O nedenle tapuda ferağ verilmiş olması idareyi 13. madde gereğince tebligat yükümlülüğünden kurtarmaz ve idare lehine hukuki sonuç doğurmaz.
Dava açma hakkının kötüye kullanıldığından söz etmeye olanak yoktur ve M.K. Md. 2'nin olayda uygulanması mümkün değildir. Farlı bir anlatımla yasca tebligat çıkarma yüküm ve görevi altında tutulan idarenin davacının kötü niyetli dava açtığını ileri süremez. Böyle bir sav, kendisi yönünden M.K. Md. 2'ye aykırılğı oluşturur.
Kısa tutulan hak düşürücü süresinin hangi andan işlemeğe başlayacağı yoruma yer bırakmayacak şekilde kamulaştırma yasasında gösterildiği halde bunun yorum yoluyla genişletilip, değiştirilmesi ve böylece hakların kullanılması konusunda kararsızlık ve kuşkular yaratılması üstün görülemez. Bir tarafın müracaat yollarından birisini kapamaya neden olacak yorumlardan daima kaçınılmalıdır. (Bkz. 16/10/1940 T, 48. E; 88 K. sayılı Yargıtay Tevhidi İçtihadı). Yargı organlarının hukuk kurallarını yorumlarken anayasayı göz önünde tutup, anayasa ile çelişecek sonuçlar doğurabilecek biçimde yorumlardan kaçınmaları ve anayasaya uygun bir duruma ulaşmak için çaba göstermeleri gerekir.
Yine; hak düşürücü sürenin ancak 13. madde uyarınca yapılacak tebligatla işlemeye başlayacağı yasada açıkça belirgin olduğu halde bu hüküm bir kenara itilerek tebliğ dışında başka yollarla K.K. Md. 13'teki bilgi ve belgelerin öğrenildiğini kabul etmek yasanın açık hükmüne ve yasa koyucunun amacına aykırıdır. Bu hareket yasa koyucunun yerine geçme anlamına gelir, kabul edilemez. Bu içtihatla vatandaşın yasalara, devlete olan güveni zedelenmiş yasa egemenliği kuralı ihlal edilmiştir.
Tüm açıklanan nedenler altında Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.
KARŞI OY
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını eda ederken iyi niyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Özellikle kamulaştırma ile mülkiyeti idareye geçebilecek olan bir taşınmaz malın, mal sahibi tarafından kendisine, tebligat yapılmadan tapu sicil memuru önünde ferağı halinde, mal sahibinin bir kamulaştırma parasına yönelik dava hakkı bulunup bulunmadığını ortaya koymadan, mal sahibinin açtığı davada davanın hak düşürücü sürede açılıp açılmadığını, Medeni Kanunun 2. maddesinin uygulama alanı bulup bulamayacağını açıklamak mümkün olmaz.
2942 sayılı Kanun iki çeşit kamulaştırma öngörmüştür.
Bunlardan yaygın olanı Anayasanın 46. maddesinde mülkyetin takyitlerinden olarak öngörülen "Kamu yararının gerektirdiği hallerde" kullanılan zorla mülkiyetin alınması bedelinin ödenmesi usulüdür.
Bunun için kanunda öngörülen istisnalar dışında önce bir kamu yararı alınır ve yetkili mercice onanır, (2942 sayılı Kanun Md. 5, 6), idare kamulaştırılacak malların sınırını, yüzölçümünü, cinsini gösterir ölçekli planını yaptırır, malın sahiplerini zilyetlerini, bunların adreslerini tespit ettirir. (2942 sayılı Kanun Md. 7) Kamulaştırmayı yapan idarenin daveti üzerine eksiksiz toplanan kıymet takdir komisyonu aynı Kanunun 11 ve 12. maddesindeki esaslar dairesinde kıymet takdiri yapar. (2942 sayılı Kanun Mad. 10, 11, 12) Kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malın 7. maddedeki usule göre tespit edilen sahibi, zilyet ve diğer ilgililerden adresi tespit olunanlara tebliğ edilmek üzere, kamulaştırılacak taşınmaz malın kamulaştırılmasına uygun ölçekli bir planı, kamulaştırma kararı, takdir olunan kıymeti kamulaştırma karşılığının milli bankalardan birine hak s