Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1990/ 1
Karar No: 1991 / 1
Karar Tarihi: 22.02.1991
(743 S. K. m. 623, 629) (818 S. K. m. 61)
20/09/1989 tarihli dilekçe ile iştirak halinde veya müşterek mülkiyette paydaşlardan birinin taşınmaz üzerinde yaptığı muhdesat İçin ödenecek bedelin muhdesatın vücuda getirildiği tarihte bunun yapılması için harcanan parayla sınırlı bulunup bulunmadığı konusunda Üçüncü ve Altıncı Hukuk Daireleri ile Dördüncü ve Onüçüncü Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu kararları arasında aykırılık bulunduğu iddia edilerek, içtihadı birleştirme yoluna gidilmesi istenilmiş; Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu 15/02/1990 gün ve 8 sayılı kararla, kararlar arasında aykırılığın mevcut olduğu sonucuna vararak içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığın giderilmesi gerektiğine karar vermiştir.
2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16/5 ve 45/2. maddeleri uyarınca toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda Raportör Üyenin açıklamaları dinlendikten sonra gereği görüşüldü:
Önce, kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı hususu incelenmiştir. Aralarında aykırılık bulunduğu ileri sürülen Üçüncü Hukuk Dairesi'nin 1984/2541-2673 ve 1984/2625-2997 sayılı kararlarında; paydaşlardan birinin müşterek taşınmaz üzerinde yaptığı bina nedeniyle diğer paydaşların mal varlığındaki artışın, bu binanın yapıldığı tarihte değil, ortaklığın giderilmesi yoluyla satışın yapıldığı ve bina dahil satış bedelinden payını aldığı tarihte gerçekleştiği, bu nedenle haksız zenginleşmeye dayanılarak hükmedilecek miktarın bu binanın satış tarihinde taşınmazın değerinde meydana getirdiği artış oranında olması gerektiği kabul olunmuş; Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 08/12/1988 ve 1988/5963-10594 sayılı kararında ise; satış tarihindeki katkı ile yapım tarihinde sarfedilen paranın hangisi az ise ona hükmedilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Altıncı Hukuk Dairesi'nin 10/07/1990 gün ve 9356-9662, 09/07/1990 gün ve 9044- 9631 sayılı kararlarında muhdesatı yapan paydaşa ödenecek bedel muhdesatın vücuda getirildiği tarihte yapılan harcama ile sınırlı tutulmamıştır. Onüçüncü Hukuk Dairesi'nin 03/12/1981 gün ve 1981/7236-7910 sayılı kararında; Dördüncü Hukuk Dairesi'nin uygulaması doğrultusunda, paydaşlardan birinin yaptığı muhdesat nedeniyle kendisinin BK.nun 61 ve onu izleyen maddeleri gereğince ödenecek miktarın, paylılığın giderilmesi sırasında davalıların mal varlığında meydana gelen artış ile, uyuşmazlık konusu yararlı giderlerin yapıldığı zamanda sarfedilenden hangisi az ise ona göre belirleneceği görüşüne yer verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunun 19/01/1983 gün ve 1979/4-1771 esas, 1983/13 sayılı kararında; Üçüncü ve Altıncı Hukuk Daireleri kararlarındaki, 08/06/1983 gün ve 1980/4-2017 esas ve 1983/621 sayılı kararında ise Dördüncü ve Onüçüncü Hukuk Daireleri'nin uygulaması doğrultusunda sonuca varılmıştır.
Sözü edilen Dairelerle, Hukuk Genel Kurulunun kararları arasında aykırılık bulunduğu ve bu aykırılığın içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesi gerektiğine yapılan oylama sonunda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Müşterek veya iştirak halinde mülkiyette paydaşlardan bin tarafından taşınmaz üzerinde vücuda getirilen muhdesattan ötürü satış sırasında meydana genel değer fazlalığı diğer paydaşlar yönünden Yargıtay'ın ilgili dairelerince ve Hukuk Genel Kurulu'nca sebepsiz iktisap olarak nitelendirilmiştir.
Diğer taraftan, içtihadı birleştirme isteğine esas tutulan kararlarda iade borcunun paylılığın giderilmesi sırasında yapılan satış sonucu elde edilen gerçek değer ile giderlere katlanılmamış olunması halinde taşınmazın satılmasında elde edilecek değer arasındaki farkı geçemeyeceği, giderlere katlanmamış paydaşlardan bu farktan paylarına düşen miktardan daha fazla bir talepte bulunulamayacağı kabul olunmuştur.
Bu yön, içtihadı birleştirmenin kapsamı dışında olduğundan tartışma konusu yapılmamıştır.
Uyuşmazlık konusu olan husus, iade borcunun giderlerin yapıldığı gündeki sürüm değeri ile sınırlı tutulup tutulamayacağı noktasındadır. Üçüncü ve Altıncı Hukuk Daireleri, iade borcunun giderlere katlanıldığı gündeki sürüm değerini aşamayacağı yönünde bir sınırlama öngörmemektedirler. Dördüncü ve Onüçüncü Hukuk Daireleri ise, iade borcunun giderlere katlanıldığı gündeki sürüm değerini geçemeyeceği görüşünde birleşmişlerdir. Hukuk Genel Kurulunun ise her iki görüşe temayül gösteren kararları mevcuttur. Sebepsiz iktisapta iade borcunun kapsamını belirleyen Borçlar Kanununun 63. maddesinde iyiniyetli geri verme yükümlüsünün geri verme zamanında elinde kalanla sorumlu olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, sebepsiz zenginleşmede bir tarafın mal varlığının diğer tarafın mal varlığı aleyhinde çoğalması gerekir. Yani zenginleşme fakirleşmenin karşılığı olmalıdır. Başka bir anlatımla aralarında illiyet bağı bulunmalıdır. iade borcunun kapsamını belirlemede öncelikle fakirleşme ve zenginleşme zamanının tespit edilmesi gerekir. Yıllarca evvel paydaşlardan biri tarafından vücuda getirilen ve onun tarafından kullanılıp yararlanılan muhdesat (bina yapılması, bahçe tesisi gibi) nedeniyle iade borçlusu ne zaman zenginleşmiş, alacaklısı ne zaman fakirleşmiş sayılacaktır? Sebepsiz zenginleşme borçlusunun bu muhdesatın yapıldığı anda ekonomik açıdan zenginleştiği yapanın ise o anda fakirleştiği ileri sürülemez. Zira vücuda getiren paydaş tarafından kullanılan muhdesatın diğer paydaşlara herhangi bir katkısı kural olarak olmayacaktır. Ekonomik yönden zenginleşme ve fakirleşmenin taşınmazın şuyuunun satış suretiyle giderildiği anda gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Yapılan şeyin arzın mütemmim cüzü olması da iade borcunun kapsamını belirlemekte etkili değildir.
Hal böyle olunca muhdesatın yapıldığı güne dönülerek o tarih itibariyle muhdesatın sürüm değerinin iade borcunda aşılamayacağının kabulü az önce açıklanan ilkeye ters düşeceği gibi; hakkaniyete de aykırı bir çözüm yolu benimsenmiş olacaktır. bu nedenlerle iade borcunda salt haksız iktisap kurallarına dayanılarak muhdesatın yapıldığı gün itibariyle sürüm değerinin aşılamayacağı yolunda bir sınırlama benimsenmemiştir. Genel Kuruldaki görüşmeler sırasında, böyle bir sınırlama benimsenmemiş, ancak iade borcunun kapsamı tayin keyfiyetinin uygulamaya bırakılması, uygun görülmüştür.
Sonuç : Müşterek veya iştirak halindeki mülkiyette şuyuun giderilmesi sonucu elde edilen satış bedelinden muhdesatı yapan paydaşa ödenecek miktarın muhdesatın vücuda getirildiği tarihte bunun yapılması için harcanan parayla sınırlı bulunmadığına 22/02/1991 gününde yapılan ilk toplantıda, E. 1990/1, K. 1991/1 sayı ile üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verilmiştir.
KARŞI OY YAZISI
Müşterek veya iştirak konusu bir taşınmaz üzerine paydaşlardan birinin, taşınmazda meydana getirdiği değer artışları dolayısıyla izale-i şuyu davası sonucu elde edilen satış bedelinden, diğer paydaşlardan olan alacağının kapsamı MK. 649'daki kurullara göre tazmin edilmelidir.
Salt sebepsiz zenginleşme hükümleri ölçüsü içinde sorunun çözümlenmesi bizi adaletli sonuçlara kavuşturmayacağı düşüncesindeyim.
İlk önce önemle vurgulanması ve gözden kaçırılmaması gereken maddi olgu somut olayda davacının kendi malzemeleriyle iştirak ve müşterek mülkiyet konusu taşınmaza inşaat yapmış olmasıdır. Böylece, uyuşmazlığın doğrudan doğruya eşya hukuku hükümleriyle ilgisi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Düşüncemizin ana temasını bu şekilde çizdikten sonra gerçeklerin anlatımına sıra gelmiştir:
1- Taşınmaz mal mülkiyetinin, yasal sınırlamalar ayrık tutulmak üzere, yapılan ve dikilen şeyleri ve kaynakları da kapsadığı çok açıktır. Bunlar taşınmaz mala dahildir (MK. 644/II) Diğer bir anlatımla, taşınmaz mal üzerine yapılan ve dikilen şeyler ve kaynaklar doğrudan doğruya MK. 648/1 ve 644/11. maddelerinde ön- görülen "ASLA KATILMA" veya "Aslın hukuki yazgısına bağlarıma" prensibinin sonuçlarına bağlıdır. Taşınmazdan ayrı bir nesne olarak mütalaa edilemez.
Nitekim bu ana kuralın doğal bir sonucu olarak, malzemenin kullanılarak yapının mütemmim cüzü haline dönüşmesi üzerine, malzeme sahibinin mülkiyeti sona ermiş olacağından bu talep şahsi bir talep niteliğinden ileri gidemez (Mair Hayaz, Art 672, N. 19; 20; Haab, Art. 671/673 N, 9, 10; Liver Sh. 173 = Prof Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. Özel Seliçi, Eşya Hukuku 5. Bası, İstanbul-1 988, Sh. 413, dipnot 544; Jale Akipek, Mülkiyet, Ankara-1971, Sh. 175; Gürsoy/Eren/ Cansel, Türk Eşya Hukuku, 2. Bası, Ankara-1984, Sh. 577; Tekinay, Eşya Hukuku, İstanbul-2 988, Sh.... Yargıtay HGIC, 14/11/1962 4/140, 94). Eş söyleyişle, inşaat arsanın mütemmim cüzü olur ve arsa sahiplerinin mülkiyetine geçer (MK. 648/1; 644/II). Bu yüzden arsa malikinin mülkiyet hakkı elde etmesi BK. 61 anlamında nedensiz kalmıştır, demek mümkün değildir. Zira bu İktisap anılan yasa maddeleri karşısında geçerli bir sebepten yoksun sayılamaz. Demek ki bu açıdan da izlendiğinde sebep iktisap kuralları yerine MK.nun 649. maddesindeki özel hükme da yanılması zorunluluğu kendini bir kez daha göstermektedir.
2- Gerçekte de, bir şahsın malzemesi başkasına ait taşınmazdaki inşaat ta kullanılmışsa tarafların hangi haklara sahip olacakları MK.nun 648-650. hükümlerine göre özel düzenlemeye tabi tutulduğu için sebepsiz iktisap şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmak tutarlı bir yöntem olarak kabul edilemez (BGE 99 11 132-JdT 1974. 130; Oğuzman-Seliçi, Sh. 413; Tekinay, Sh. 810-811).,
3- Özel hukuk hükümleri mevcut iken kıyas yoluyla genel hükümlere başvurmak yorum kurallarına aykırı olduğu gibi adaletli sonuçlar da meydana getirmez. Sebepsiz iktisap kuralları gerektiğinde özel hukukun boşluklarında tamamlayıcı bir fonksiyon görevi üstlenerek tali bir hüküm şeklinde uygulanabilir. Daha açarak ifade etmek gerekirse, sebepsiz iktisabın dört unsurundan biri, vuku bulan iktisabın (Çoğalmanın) sebepsiz iktisap kuralları dışında özel bir hukuk kuralına dayanılarak iadesinin mümkün olmamasıdır. Böyle bir imkan varsa, artık sebepsiz iktisap kuralları değil özel hukuk kuralları uygulanır. Eğer iadenin, örneğin istihkak davası, sözleşmeden dönme sebebiyle iade davası, vekaletsiz iş görmeye dayanan iade davası..., gibi yollarla gerçekleştirme olanağı varsa sebepsiz iktisap kurallarına başvurulması mümkün değildir (Tekinay, Borçlar Hukuku, İstanbul-1 979, Sh. 559; Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt: 2, İstanbul-1976, Sh. 776 vd).
4- Haksız iktisap davasını açan kimse mümkün olduğu takdirde, zenginleşenin mal varlığındaki şeyin (aynen iadesi)ni ister, dava sonunda da; şey haksız kazananın malvarlığından alınıp davacınınkine katılır. Eş söyleyişle, haksız iktisabın dava konusu, aynen iadesi borcunun ifası oluşturur. Yasa koyucu inşaatı yapana malzemesini söküp alma hakkını esas itibariyle tanımış değildir. Mütemmim cüz olarak arsa malikinin mülkiyetine geçen malzemenin inşaatı yapan kimse tarafından sökülüp alınması, ancak, yasanın tayin ettiği belli durumlarda mümkündür. Diğer anlatımla, bu istemin kapsamı ve sonucu yasayla sınırlandırılmıştır. Medeni Kanunun 648 ve 650. maddeleriyle yıkılmasında (geri almada) aşırı zarar olan yapının korunmasında, toplumun ekonomik yararları amaçlanmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak gerek sahibi, muhtesatın iadesi borcunun ifasını arsa sahibinden salt olarak isteyemeyecektir. Hal böyle olunca, az yukarıda açıklanan haksız iktisap davasının ana konusu olan, şeyin (aynen iadesi)ni isteme hak ve yetkisi