Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1985/4 Esas 1985/9 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1985/ 4
Karar No: 1985 / 9
Karar Tarihi: 13.12.1985

(743 S. K. m. 105, 108, 109) (2709 S. K. m. 41) (1587 S. K. m. 15) (YİBK. 14.6.1965 T. 1965/3 E. 1965/3 K.) (YHGK. 29.09.1976 T. 1975/2-1065 E. 1976/2578 K.) (YHGK. 20.02.1985 T. 1984/2-845 E. 1985/111 K.) (2 HD. 09.06.1975 T. 1975/4528 E. 1975/5246 K.) (2 HD. 13.04.1978 T. 1978/2855 E. 1978/2974 K.)

Dava: Köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlenme akitlerinin geçerli sayılıp sayılamayacağı konusunda, gerek Hukuk Genel Kurulu ile 2. Hukuk Dairesi'nin gerekse herbirinin kendi kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesinin istenilmesi üzerine, kararlar arasında aykırılık bulunduğu Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nca gözlenerek, konunun İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda görüşülmesine 27.6.1985 gün ve 59 sayı ile karar verilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.9.1976 gün ve Esas: 2-1065, Karar: 2578 sayılı ve 2. Hukuk Dairesi'nin 9.6.1975 gün ve Esas: 4528, Karar: 5246 sayılı; 13.4.1978 gün ve Esas: 2855, Karar: 2974 sayılı; 24.10.1978 gün ve Esas: 7317, Karar: 7408 sayılı ve 22.6.1981 gün ve Esas: 4768, Karar: 4823 sayılı kararlarında; (... her köy muhtarının sadece kendi idari görev alanı içinde evlenme işlemi yapabilme olanağına sahip olduğu, başka bir yerde böyle bir işlem yapması halinde o yer evlendirme memurunun görevini gasbetmiş sayılması gerektiği, bu durumda ortada geçerli bir evlenme bulunduğundan sözedilemeyeceği, yokluk ifade eden işlemlerde tarafların iyi ya da kötüneyetlerini araştırmaya dahi gerek bulunduğu, bu işlemlerin hiç bir suretle geçerlik kazanamayacakları...) görüşü benimsenmiştir.

Buna karşılık, Hukuk Genel Kurulu'nun 20.2.1985 gün ve Esas: 2-423, Karar: 109 sayılı; 20.2.1985 gün ve Esas: 2-845, Karar: 111 sayılı; 2. Hukuk Dairesi'nin 30.5.1983 gün ve Esas: 4486, Karar: 4873 sayılı; 20.2.1984 gün ve Esas: 443, Karar: 1502 sayılı ve 28.1.1985 gün ve Esas: 10681, Karar: 561 sayılı kararlarında ise; (... evlenmenin, kadınla erkeğin resmi memur önünde karşılıklı irade bildirimleri ile meydana gelen bir akit olduğu, resmi memurun ayrıca beyanda bulunmasının akdin geçerlik koşulu olmadığı, bu nedenle evlenme akdinin idari nitelik taşımadığı, köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında evlenme akdinin gerçekleştirmesinin İdare Hukuku açısından doğuracağı sonuçları birbirinden ayırmanın gerekli olduğu, Alman Hukukunda evlendirme memuru sıfatıyla hareket eden kimsenin gerçekte bu sıfatı haiz olmadığı halde, alenen evlendirme işlemi yapması ve bunu aile siciline tescil etmesi halinde bile akdin geçerli sayıldığı, Türk hukuku bakımından da tarafların iyiniyetinin korunması gerektiği, Medeni Kanunun evlenme merasiminin icra edileceği yer hakkında telakki tarzı ve özellikle ilan vesikasının, evleneceklere vesika tarihinden itibaren altı ay içerisinde Türkiye'nin her tarafından bir evlenme memurunun huzurunda evlenme olanağı vermesini öngören 105/2. maddesi dikkate alındığında, köy muhtarının, ilçe ya da başka bir yerde evlenme merasiminin icra etmiş olmasını bir geçersizlik nedeni saymamak gerektiği, aksi çözüm yolunu kamu düzeninin korunması değil, bozulması sonucunu dahi doğurabileceği...) esası kabul edilmiştir.

13.12.1985 günü Yargıtay Büyük Genel Kurulu, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun öngördüğü çoğunluk ile toplanarak Raportör Üyenin sözlü açıklamalarını dinledikten sonra, köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlenme akitlerinin geçerli sayılıp sayılmayacağı konusunda kararlar arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğuna üçte ikiyi aşan bir çoğunlukla karar vererek işin esası ile ilgili görüşmelere geçmiştir.

17.2.1926 tarihli, 743 sayılı Türk Medeni Kanunu mecburi medeni nikah ilkesini benimseyerek, evlenme akdinin kentlerde belediye başkanı ya da başkanın evlenme işlerine memur ettiği vekili, köylerde ise muhtar önünde yapılmasını hükme bağlanmıştır (MK. 105, 108). Görevli olmayan bir kişi veya memur huzurunda yapılan bir evlenme akdinin geçersiz sayılması geretiğinde görüş birliği vardır. Evlendirme memurunun ve bu arada köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlenme akitlerine gelince; bu konu, gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda tartışmalara ve birbirine zıt görüşmeler ortaya çıkmasına neden olmuştur. Görüşmeler sırasında kimi Üyeler tarafından da paylaşılan bir görüşe göre, yer itibariyle yetkisi olmayan bir memurun yaptığı evlenme işlemleri geçersizdir. Bu görüş taraftarları (... evlenme akdinin asli şartlarından birinin evlenecek kadınla erkeğin iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun biçimde açıklamaları, diğerinin ise resmi memurun evlenme merasimine katılması olduğunu, Medeni Kanunu'nun 108. maddesine göre belediye dairesinde ya da heyeti ihtiyariyede belediye başkanı veya başkanın evlenme işlerine tayin ettiği vekili ya da muhtarın evlenme memuru sayılabileceğini, her evlendirme memurunun sadece idari taksimatla belirlenmiş bir alan içinde işlem yapabilme olanağına sahip bulunduğunu, evlendirme memurunun kendi idari görev alanı dışında bir evlenme işlemi yapması halinde o yer evlendirme memurunun görevini kanunsuz olarak elinden almış, yani gasbetmiş sayılması gerektiğini, bu durumda ortada geçerli bir evlenme bulunduğundan söz edilemeyeceğini, yokluk ifade eden işlem ya da sözleşmelerde tarafların iyi ya da kötüniyetli olup olmadıklarını araştırmaya dahi gerek bulunmadığını, bu işlemlerin herhangi bir suretle geçerlik kazanamayacaklarını..) belirtmektedirler.

Evlenme işleminin sadece idare yönünü gözönünde tutan ve bunun sonucu olarak da İdare Hukuku ilkelerinin, olduğu gibi evlene akitlerine de uygulanması gerektiğini savunan bu görüşün benimsenmesi olanağı yoktur. İsviçre öğretisinde bu görüşü savunanlara rastlanmamaktadır. Buna karşılık İsviçre'li bilim adamları tarafların iyiniyetlerinin korunması gerektiğine, iyiniyetin asıl olduğuna işaret ederek, yetkisiz memur tarafından gerçekleştirilen evlenme akitlerinin geçerli sayılmasının doğru olacağını açıklamaktadırlar (August Egger, Aile Hukuku, 1. Kısım, Evlenme Hukuku, Çev.: Tahir Çağa, İstanbul-1943, sayfa: 128-129); (Henri Deschenaux - Pierre Tercier, Le mariage et le divorce, Berne-1980, sayfa: 73). Prof. Dr. Pierre Tuor, bu konuda daha kesin bir tavır takımakta, evlendirme memurunun yetkisizliğinin evlenmenin geçerliliğini etkilemeyeceğini belirtmekte, ayrıca eşlerin iyi ya da kötüniyetli olup olmadıklarının araştırılması gereği üzerinde dahi durmamaktadır (Pierre Tuor, İsviçre Medeni Kanununun Federal Mahkeme İçtihatlarına Göre Sistemli İzahı, 1. Kısım, Çev.: Amil Artus, Ankara-1956, sayfa: 151). Aşağıda ayrıntılı biçimde açıklanacağı üzere, İsviçre öğretisinde savunulan bu görüşün Türk hukukunda daha çok dayanakları vardır. Bu nedenle, evlendirme memurunun kendi görev alanı dışında yaptığı evlendirme akitlerinin geçersiz sayılması görüşünün evleviyetle Türk hukukunda kabul edilemeyeceğinin belirtilmesi gerekir.

Türk hukuku bakımından sorunu doğru ve adil bir çözüme kavuşturabilmek için, aile kurumunun toplumdaki yeri ve öneminin ve Türkiye'nin sosyal ve kültürel durumunun kısaca burada ele alınmasında zorunluk vardır.

Evlenme ile meydana gelen aile kurumunun toplum için vazgeçilmez bir nitelikte olduğu tartışmasızdır. Ailenin toplumdaki yeri ve öneminin anlaşılabilmesi için, 1982 Anayasası'nın 41. maddesinin gözönünde tutulması kafidir. 1961 Anayasası gibi 1982 Anayasası da, ailenin korunmasını sağlamak için devletin her türlü tedbiri almasını hükme bağlamıştır. Gerçekten, Anayasa'nın 41. maddesinde; "Aile,Türk toplumunun temelidir. Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocuklarının korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" denilmektedir. Bugün hemen her ülkede evlenmelerin teşvik edilmesi, evlilik şartlarının kolaylaştırılması eğiliminin kendisini duyurması aileye verilen önemden kaynaklanmaktadır. Son yıllırda Türkiye'de de bu eğilim doğrultusunda yeni düzenlemeler yapılmıştır. Gerçekten 15.11.1984 günlü, 3080 sayılı Yasa ile evlenme işlemleri nisbeten basitleştirilmiş ve bu arada Medeni Kanunun evlenme kararının ilanına ilişkin hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır. Öte yandan, bu yasa gereği İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan Evlendirme Yönetmeliği 7.11.1985 günlü, 18921 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

Köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlendirme akitlerinin geçerli olup olmadığı sorunu çözümlenirken, Türk toplumunun sosyal ve kültürel yapısının da dikkate alınması gerekir. 5.5.1972 tarihli ve 1587 sayılı Nüfus Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Bazı Madde ve Fıkralar Eklenmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun Tasarısı'nın gerekçesinde konuya ışık tutacak şu açıkmalara yer verilmiştir.

"... Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesi ile 1587 sayılı Kanunun 15. maddesi değiştirilerek, evlendirme işleri yeniden düzenlenmektedir. Aile, toplumun temel müessesesidir. Bu nedenlerle hukuka uygun şekilde bulunması ve hukuk temellerine oturtulması şarttır. Medeni Kanuna göre köylerde, köy muhtarlıklarına evlendirme memurluğu yetkisi verilmiştir. Fakat köy muhtarları, özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da bu görevi gerektiği şekilde yapamamışlardır. Birçok yerde köy evlendirme defterleri ilçe merkezlerinde istidacılarda bulunur ve bunlar evlenme akdinin düzenlerler. Son yıllırda yurt dışında bulunan binlerce kişinin evlenmelerinin, kendileri olmadan yapıldığı ortaya çıkmıştır. 1933 yılından beri çıkarılan 8 geçici kanunla 12 milyona yakın çocuğun nesebi düzeltilmiş ve 3 milyon fiili birleşme evlilik olarak tescil edilmiştir. Bu nedenle, 1587 sayılı Nüfus Kanununun 15.maddesi ile evlendirme memurluğu yetki ve görevinin nüfus memurlarına geçmesi öngörülmüştür. Ancak, yetki devrine ait tek bir madde gerekli düzenlemeler için yeterli olmamış ve devir işleri başlatılamamıştır. Tasarıya konulan 15. madde ile yapılabilen yerlerde evlendirme işlerinin belediyelere verilmesi, özellikle kırsal alanda, nüfus memurları ve devlet memurlarından yararlanılması düşünülmüşür. Görevlendirmede yetki İçişleri Bakanlığı'na verilmiştir. Evlendirme işlerinin yürütülmesinde önemli aksaklıklar bulunan köy ve kasabalarda gerekli tedbirler alınacaktır..." (T.B.M.M. Tutanak Dergisi, dönem: 17, Yasama Yılı: 2, S. Sayısı 148, Sayfa: 2,3).

Medeni Kanunun özellikle evlenmeye ilişkin kurallarının uygulanması konusunda Adalet Bakanlığı'nca 1942 yılında yaptırılan araştırmalarda, köy muhtarlarının bir kısmının okuyup yazmayı bilmediklerini, Medeni kanunun evlenme ile ilgili hükümlerini ve Köy Kanununu anlayıp kavrayacak yetenekte olmadıklarını, bir kısım muhtarların evlenme kağıtlarını kasabada bir arzuhalciye para mukabilinde doldurttuklarını ortaya çıkarmış bulunmaktadır (Adalet Dergisi, Yıl: 13, Sayı: 12, 1942).

Prof. Dr. Lütfi Duran, 442 sayılı Köy Kanunu'nun öngördüğü idari teşkilatın bugün bile gereği biçimde kurulamadığını belirterek bu konudaki görüşünü şöyle açıklamaktadır:

"... Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kırsal yörelerin toprak rejimleri ve sosyal ilişkileri, bu kanunda öngörülen teşkilatın kurulmasına ve işlemesine elverişli değildir. Bu nedenle Köy Kanununun yurdun büyük bir kısmında uzun yıllar ve hatta günümüzde kağıt üzerinde kaldığı ve uygulamaya geçirilemediği söylenebilir..." (Lütfi Duran, İdare Hukuk Ders Notları, İstanbul-1982, Sayfa: 172).

Köy muhtarlarının kendi görev alanları dışında yaptıkları evlenme akitlerini değerlendirirken, Devlet yetkililerinin ve bilim adamlarının altını çizerek vurguladıkları ülke gerçeklerinin dikkate alınmaması doğru olmaz. Yasa koyucu, kimi yörelerde muhtarların evlenme işlemlerini gerçekleştirebilecek yetenekte olmadıkları için yeni düzenlemeler yapmak ve önlemler almak gereksinimi duyulduğu gerekçesi ile 15.11.1984 tarihli, 3080 sayılı Yasayı yürürlüğe koymuştur. Lütfi Duran'ın belittiği gibi, Köy Kanununun öngördüğü idari mekanizma bugün dahi tam olarak gerçekleştirilememiştir. Bu koşullarda, yurttaşların yasa kurallarına uygun hareket ettikleri inancı içinde ve son derece iyiniyetle yaptıkları evlenme işlemlerini,köy muhtarına ya da Devlete izafe edebilecek bir kusur veya aksaklıktan dolayı yok saymak kuşkusuz kamu vicdanını sızlatır.

Yasa koyucu, sadece dini nikahla meydana gelen birleşmelere dahi, ülke gerçeklerini düşünerek, her beş ya da on yılda bir yasa çıkarmak suretiyle geçerlik tanırken yasaların öngördüğü şekil şartlarına uyularak yapılan evlenme akitlerinin, sadece köy sınırları dışında gerçekleştirilmiş olması nedeniyle yok sayılması çelişkiye yol açar. Türkiye'de medeni nikahın hala gereği şekilde yerleşmemiş olduğu biinmektedir. Bilimsel eserlerde bu durumun, Medeni Kanunun öngördüğü şekil şartlarının karışık olmasından ve asırlarca devam eden alışkanlık ve geleneklerden ileri geldiği ifade edilmektedir. Bu koşullarda, evlenme akitlerinin, muhtarın kendi görev alanı dışında yapılmış olması nedeniyle yok sayılması, ülkeden medeni nikah ilkesine karşı olumsuz bir gelişme meydana gelmesine neden olabilir. Şu halde eşlerin yasa kurallarına uygun hareket ettikleri inancı ile yaptıkları evlenmelerin geçerli sayılmasından kamu yararı bulunduğu kuşkusuzdur.

İçtihadı birleştirmeye konu olan sorunun çözümünde dikkate alınması gereken bir diğer husus da yurdun kimi yörelerinde tüm köy halkının hala yaylaya çıkma ve orada aylarca kalma alışkanlığını sürdürmekte olmasıdır. Yaylaların her yerde köy sınırları içinde olmadığı bilinen bir gerçektir. İşte böyle bir yaylada tüm köy halkının muhtarla beraber konakladığı bir sırada yapılan evlenme akitlerinin yok sayılması, halkın Devlete karşı güven duygusunun zayıflamasına neden olabilir.

Toplumun sosyal ve kültürel durumuna ve ülke gerçeklerine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, evlenme işleminin hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekir. 14.6.1965 günlü, esas: 1965/3, karar: 1965/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ayrıntılı bir biçimde belirtildiği gibi evlenme, kadınla erkeğin resmi memur önünden karşılıklı ve birbirine uygun irade bildirimleri ile meydana gelen bir özel hukuk sözleşmesidir. Bu sözleşmenin evlenme işleri ile görevli resmi memur önünde yapılması zorunlu ise de, onun evlenmenin tamamlandığı yolunda bir beyanda bulunmasının ya da evlenmeyi kütüğe tesçil etmesini bir etkisi yoktur. Medeni Kanun'un 109. maddesi memurun beyanından sözetmekte ise de bu beyan, Fransız hukukunda olduğu gibi kurucu değil, açıklayıcı niteliktedir. Türk-İsviçre ve Alman hukuklarında evlenmenin bir özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğu görüşü bugün yerleşmiş bulunmaktadır. Bu nedenle evlendirme memurunun evlenme merasimine katılmasından, yaptığı işlemin idari nitelik taşıdığı sonucu çıkarılamaz. Bir akdin idari sayılabilmesinin temel koşulu, akdin tarafının idare olmasıdır (Sıddık Samir Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, İstanbul-1966, 3. Bası, Sayfa: 1599). Evlenme akdinde ise böyle bir durumun bulunmadığı açıktır. Aynı şekilde evlenmeyi, idari tassarruf olarak nitelendirmek de mümkün değildir. Çünkü idari tasarruflar, tek taraflı işlemler olup idarenin kamu gücüne dayanarak kendiliğinden icra yeteneğini haiz olmak ve üçüncü kişilere etkili sonuçlar doğurmak üzere gerçekleştirilen irade açıklamalarıdır. Evlenme işleminin tam bir özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olması nedeniyle, içtihadı birleştirmeye konu olan sorunun çözümünde İdare Hukuku ilkelerinden hareket edilerek, kendi görev alanı dışında evlenme akdi yapan köy muhtarının yetki gasbı ya da yetki tecavüzünde bulunduğundan bahisle işlemi yok saymak doğru olmaz. Şayet köy muhtarının yasalara aykırı bir davranışı söz konusu ise, onun ve eylemine iştirakeden öteki kişiler hakkında idari ve cezai soruşturma yolunun açık olduğu kuşkusuzdur.

Alman ve İsviçre hukuklarında hiç bir sıfatı olmayan bir kişinin bile yaptığı evlenme akitleri, kimi koşullarda geçerli sayılabilirken, Türkiye'de köy, mıntıkası dışında yaptığı akitleri mutlak surette geçersiz saymak doğru olmaz. Konu, Alman hukukunda özel olarak düzenlenmiştir. Alman Medeni Kanununun 1319. maddesi, eşlerin memurun görevsizliğini bilip bilmemelerine göre evlenmeyi geçerli veya geçersiz saymıştı. Halen yürürlükte olan 1946 tarihli Alman Evlilik Kanununun 11. maddesi ise, konuyu objektif bir esasa bağlayarak şu kuralı koymuştur: "1 - Bir evlenme, ancak şahsi hal memurunun önünde akdedilmişse meydana gelir. 2 - Kendisi şahsi halmemuru olmadığı halde, bir şahsi hal memurunun görevini alenen ifa eden ve evlenmeyi aile siciline tesçil eden kimse, birinci fıkradaki anlamda şahsi hal memuru sayılır". İsviçre hukukunda konuya ilişkin özel bir kural bulunmamakla birlikte, tarafların iyiniyetli olmaları koşuluyla bu gibi durumlarda, evlenmenin geçerli sayılması görüşü savunulmaktadır (August Egger, age., Sayfa: 128-129). Türk öğretisinde de, bu görüşün doğru ve adil olduğu vurgulanmaktadır (Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Aile Hukuku, İstanbul-1979, Sayfa: 106; Selahattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, İstanbu-1982, 4. Bası, Sayfa: 120).

Görevli olmayan bir kimsenin alenen yaptığı evlenme akdi, tarafların iyiniyetinin korunması gerektiği düşüncesiyle geçerli sayılabildiğine göre, köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlenme akdinin de evleviyetle geçerli sayılması icap eder. Sorunun bu şekilde çözümü, bir yuva kurmak inancı içinde ve iyiniyetle evlenen kişilerin güven duygusu içinde birlikte yaşamalarını sağladığı gibi, ülke gerçeklerinde de en uygun olanıdır. Böylece ailenin korunmasını öngören Anayasa buyruğu yerine getirilmiş, toplumun sosyal ve kültürel yapısı gözönünde tutularak her baş ya da on yılda bir yasa çıkarmak suretiyle dini nikahla meydana gelen birleşmelere geçerlik tanıyan uygulama ile de ters düşülmemiş olur.

Medeni Kanunu'un öteki ülkeler kanunlarında ayırıcı en belirgin özelliklerinden birisi de, iyiniyetin korunması konusunda duyarlı olmasıdır. Kanunda özel bir hüküm bulunmamakla birlikte, evlenme gibi aile kurumu meydana getiren bir sözleşmede eşlerin iyiniyetlerinin gözönünde tutulmaması toplum içni büyük sakıncalar doğmasına neden olur. Dr. August Egger, evlenme işleminde iyiniyetinen az yasada açıkça öngörülen hallerde olduğu kadar korunmasının zorunlu olduğunu belirtmektedir. (August Egger, age., Sayfa: 129). Bu görüşün ne derece adil ve doğru olduğu, aksi görüşün meydana getireceği sonuçlar gözönünde tutulduğundan daha iyi anlaşılır. Bir an için aksi görüşün kabul edildiği varsayılacak olursa, ortaya çıkacak olan durum şudur: Taraflar ne kadar uzun bir süreden beri evlilik bağı ile birlikte yaşamış olurlarsa olsunlar, sırf köy muhtarının görev alanı dışında evlenme akdi yapmış olması nedeniyle, evlilik birliğine son verilebilecektir. Tarafların bu evlilikten bir çok çocukları meydana gelmiş olmasının, hatta hayatta olup olmamalarının bile bu sonucu değiştirebilecek bir etkisi yoktur. Oysa Anayasa'nın 41. maddesinde, "Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması... için gerekli tedbirleri alır" buyruğunu içermektedir. Bu buyurucu hükmün gereği, iyiniyetle kurulmuş, kısa veya uzun bir süreden beri varlıklarını sürdüregelmekte olan ailelerin, köy muhtarının görev alanı dışında evlenme akdini yaptığı biçimdeki iddialara karşı da korumak, eş ve çocukların aç ve açıkta kalmalarını önlemek, haksız ve yetersiz miras beklentilerine engel olmak zorunluluğu da vardır. Aksine bir tutum, pek çok zahmetle ve iyiniyetle korulmuş olan ailelerin ortadan kalkmasna neden olur ki bunun, kötüniyeti kişilerin amaçlarına hizmet etmekten başke bir anlamı olamaz. Böyle bir sonucun ise giderek Türk kamu düzenini bozacağı gözden uzak tutulmamalıdır.

Sonuç: Bütün bu nedenlerden ötürü Yasa kuralarına uygun hareket edildiği inancı içinde köy muhtarı huzurunda yapılan evlenme akitlerinin, muhtarın görev alanı dışında yapılmış olsa bile geçerli sayılacağına, 13.12.1985 gününde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

İçtihadı birleştirmenin konusu "köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında yaptığı evlenme akitlerinin geçerli sayılıp sayılmayacağı" konusu ile sınırlandırılmış ve görüşmeler sırasındaki açıklamalarımız gözönünde tutulmayarak oylama da bu sınırlandırma doğrultusunda sonuçlandırılmıştır. Bu durumda gerekçe olarak hangi yönler üzerinde durulmuş olursa olsun, yapılan oylama sonucuna göre köy muhtarlarının köylerinin mülki sınırı ile bağlı olmaksızın Türkiye'nin her yerinde yaptıkları evlenme akitleri geçerli sayılmıştır. Oysaki, İçtihadı Birleştirme'nin gerek konusu ve gerekse oylanması böylesine katı bir sınırlamaya tabi tutulmamış olsaydı ve inceleme konusu olarak bu kabil evlenme akitlerinin geçerli sayılıp sayılmaması ile ilgili dava açılıp açılmayacağı husus karara bağlanmış bulunsaydı; hem Türk idari Hukukunun temel ilkelerine ve yasa hükümlerine açık aykırılık ortadan kalkmış ve hem de adalet, nesafet ve hakkaniyet kuralları gözden uzak tutulmamış olacaktı. İçtihadı Birleştirme Kararına esas oylamanın biçimi ve sonucu itibariyle, çoğunluk kararına usul ve kanun hükümlerine aykırılğı nedeniyle katılamamaktayız.

Şöyleki :

1- Türk-İsviçre Medeni Hukukunda düzenlenen kurallara göre; evlenme, tarafların resmi memur önündeki karşılıklı irade açıklaması ile ortaya çıkan bir akittir. Başka bir ifade ile evlenme akdinin tamamlanabilmesi için tarafların serbest iradelerinin açıklanması yeterli bulunmamakta, taraflar dışında üçüncü bir iradenin (Resmi Memurun) tarafların evlendiklerini açıklaması gerekmektedir. Bu vasıfları itibariyle evlenme; temelde tarafların serbest iradelerine dayalı bir akit olmakla birlikte, devletin nesebin sıhhati ve ailenin korunması nedenlerine bağlı olarak düzenleyici mahiyette müdahale ettiği ve mutlaka görevli ve yetkili resmi memurun katılması gvereken işlemlerdendir. Evlenme akdinin tarafının idare olmaması ve dolayısıyla idari niteliğinin bulunmaması yukarıda özetlenen gerçeği değiştirmemektedir. Nit8ekim Maden Kanununda hakiki ve hükmü şahıslara tanınan maden haklarının (arama, işletme hakkı, işletme ruhsatnamesi ve işletme imtiyazı) devrinde de devir işlemlerinin Maden İşleri Genel Müdürü ya da onun yetkili kaldığı resmi memur önünde yapılması ve ancak bu şekilde hüküm ifade edebilmesi öngörülmüştür. Söz konusu maden haklarının devri idarenin taraf bulunmaması nedeniyle idari bir tasarruf niteliğinde değilse de evlenme akdinin yapılmasında olduğu gibi hüküm ifade edebilmesi, başka bir ifade ile geçerliliği resmi memurun iştirakine bağlıdır.

2- Medeni Kanunun 108. maddesi hükmüne göre yurdumuzda evlenme akdini yapacak yetkili memur; kentlerde belediye başkanı veya bunun evlenme işleriyle görevlendirdiği kimse, köylerde ise muhtardır. Diğer taraftan 442 sayılı Köy Kanunu'nun 34. maddesine göre muhtarın görevi köy sınırları ile tahdit edilmiştir. O halde evlenme akdi kentte yapılıyorsa görevli resmi memur belediye başkanı veya başkanının evlenme işiyle görevlendirdiği memur, köyde yapılıyorsa o köyün seçimle gelmiş muhtarı, yokluğunda vekilidir. Bunun dışında sıfatı ne olursa olsun, ister Cumhurbaşkanı, isterse Vali ya da Kaymakam hiçbir Devlet memurunun, yargı görevlilerinin ya da seçimle gelmiş yasama, yürütme organı mensuplarının ve mahalli idareler temsilcilerinin evlenme akdini yapması mümkün değildir.

3- Bütün bu genel açıklamadan sonra İçtihadı Birleştirmenin sınırlı konusuna ve oylanarak çoğunluk görüşü olarak ortaya çıkan sonucuna gelecek olursak... Değerli çoğunluk köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında (yani muhtar bulunduğu köyün mülki taksimat sınırları dışında) yaptığı evlenme akdini geçerli saymıştır. Özetle bir köy muhtarı Türkiye'nin her tarafında, köy ya da kent herhangi bir yerde evlenme akdi yapabilecek ve bu akitler geçerli sayılacaktır. Bu sonucu kapsayan İçtihadı Birleştirme Kararıyla Medeni Kanunun evlenmenin resmi memur önünde yapılmasını öngören 108. maddesi hükmü ortadan kaldırılmıştır. Başka bir ifade ile İçtihadı Birleştirme Kararı ile kanun hükmü aranmaz ve işlenmez bir hale getirilmiştir. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı ile hiçbir resmi sıfatı olmayan alalade, sıradan bir vatandaşa evlenme akdi yapabilmek ve bu şekilde yapılmış bir evlenme akdine geçerlik kazandırılması olanağı tanınmıştır. Nihayet bu İçtihadı Birleştirme Kararı ile resmi hiçbir, sıfatı bulunmayan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının evlenme akdi yapabilecekleri görüşü benimsenmiştir. Çünkü köy muhtarlarının köy mülki sınırları dışında muhtarlık sıfatı ve görevi söz konusu değildir. Muhtarlık görev ve sıfat bir köyün mülki sınırları içerisinde ancak o köyün muhtarı tarafından kullanılabilir. Kentlerde ise evlenme konusunda mahalle muhtarlarının zaten bir görevi mevcut değildir. Herhangi bir köy muhtarı kendi köyünün mülki sınırları dışına çıktığı zaman görevsiz kişi durumuna gelmekle diğer vatandaşlardan sıfat yönünden herhangi bir farkı kalmamaktadır. Evlenme akdini yapabilme görevi de diğr muhtarlık görevleri gibi köy mülki sınırları içinde geçerlidir. Mülki sınırlar dışında muhtarlık görevi söz konusu olamayacağına ve muhtarlık sıfatı ortadan kalkacağına ve bu kabil evlenmelerde ortada bir resmi memur bulunmadığına göre, yetki (selahiyet) tecavüzü değil açık ve kesin bir şekilde görev ve yetki gasbı gerçekleşmektedir. Görev ve yetki gasbının söz konusu olduğu tasarruflarda (Olayımızda evlenme akdinde) üçüncü irade resmi memur tarafından bildirilmediğinden, daha açık bir deyimle irade bildiriminde bulunan kişi o yer itibariyle resmi memur görev sıfatını haiz bulunmadığından bu kabil evlenmeler geçersizdir.

4- Ne var ki kabil evlenmelerin geçersizliği ancak hakimin kararı ile hüküm ifade edeceğinden, asıl incelenmesi ve İçtihadı Birleştirmenin konusunu oluşturması gereken hususu eşlerin böyle bir davayı açma haklarının bulunup bulunmadığıdır. Özetle İçtihadı Birleştirmenin ve oylamanın konusu "köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında evlenme akdi yapması halinde evlenme akdinin geçersizliğine dayalı olarak eşlerin evlenmenin feshi için dava açma hakları bulunup bulunmadığının" tespiti olmalıydı. Gerek İçtihatladrın Birleştirilmesi konusunda farklı Hukuk Genel Kurulu ve Daire kararlarına esas dava dosyalarına ve gerekse konunun Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük gEnel Kurulu'nda yapılan görüşülmesi sırasında ileri sürülen düşüncelere göre görülmektedir ki; bu kabil evlenme akitlerinden sonra genelde uzunca bir zaman geçmiş ve eşlerin muhtelifg çocukları dünyaya gelmiş ve hatta sonuç alınamayan boşanma davaları sürüp gitmiş olduğu halde, evlilik birliğini devam ettirmeme konusunda kişisel bir yargıya ulaşmış eşler evliliği sona erdirmek için kerede bu yolu denemek yoluna başvurmaktadır. Yıllar önce evlenme konusunda iradesini açıklayan, evlilik birliğini yıllar boyu fiilen sürdüren ve çoğu kez evliliğin çok önemli bir amacı müşterek çocuklara kavuşmuş bir eşin şimdi yıllar öncesine geri dönerek muhtarın idari görev alanı dışında evlenme akdini gerçekleştirdiğini ileri sürmesi kötü niyetin açık, kesin ve tartışmasız bir tezahürüdür. Medeni Kanunun 2/2. maddesi hakkın kötüye kullanılmasını himaye etmeyeceğini açıkça hükme bağlamıştır. kötüye kullanılması sebebiyle korunmayacak haklar arasında dava hakkının da bulunduğu Türk-İsviçre Medeni Hukukunda ve doktrinde kabul edilmiş baskın bir görüştür. Dolayısıyla işlerin İçtihadı Birleştirmeye konu olaylarda evlenme akdinin geçersizliğine dayalı dava hakları mevcut değildir.

Sonuç olarak köy muhtarının kendi idari görev alanı dışında görevsiz duruma gelmeleri nedeniyle yaptıkları evlenme akitleri geçersiz olmakla birlikte, eşlerin bu yolda dava açmak istemeleri hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğundan açılmış davaların reddi gerekir.

Çoğunluğun kararına, açıklanmasına çalışılan bütün bu düşünceler nedeniyle katılamıyoruz.


KARŞI OY YAZISI

Gerek İçtihadı Birleştirmenin özeti ve gerekse sonuç bölümü "Köy Muhtarının huzurunda yapılan evlenme akitleri, muhtarı bulunhduğu köyün mülki hudutları dışında yapılsa da geçerlidir. evlenme akitlerinin, köyün sınırları dışında yapılmış olması, geçersiz sayılmalarını gerektirmez" şeklinde yazılmalıdır. Özet ve sonuca, "... Yasa kurallarına uygun hareket edildiği inancı içinde..." sözcüklerinin bir koşul niteliğinde eklenmiş olması; görüşme ve oylama sonuçlarına uygun düşmediği gibi, kararın uygulanabilirliğini güçleştirecek ve yeni içtihat uyuşmazlıklarına yol açacaktır.

Bu tür işlemlerin, evlenenlerin iyi niyetli olmaları halinde geçerli, aksi halde geçersiz olduğuna ilişkin raportör üyenin düşüncesi, görüşmeler sonucunda, kabuledilmeyip evlenenlerin niyetlerine bakılmaksızın evlenme akitlerinin geçerli sayılacağı, Hukuk Genel Kurulu'nun 20.2.1985 tarih ve 423/109 ve aynı tarih 845/111 sayılı kararları paralelinde mutlak olarak İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca kabul edilmiş iken, "... Yasa kurallarına uygun hareket edildiği inancı içinde..." koşulunun eklenmesiyle, değişik bir ifadeyle de olsa, sorunun, aktin taraflarının iyi veya kötü niyetine göre çözümü gğerektiği sonucuna varılmış olur.

Nitekim, kararın 6. sayfasındaki "... Yasa kurallarına uygun hareket ettikleri inancı içinde ve son derece iy niyetle yaptıkları evlenme işlemleri..." 7. sayfada "... İsviçre hukukunda... taraflaürın iyi niyetli olmaları koşuluyla bu gibi durumlarda evlenmenin geçerli sayılması görüşü savunulmaktadır." 8. sayfada "... Görevli olmayan bir kişinin alenen yaptığı evlenme akti tarafların iyi niyetinin korunması gerektiği düşüncesiyle geçerli sayılabildiğine göre..." ve "... iyi niyetle evlenen kişilerin güven duygusu..." "... iyi niyetin korunması konusunda duyarlı olma...", "... eşlerin iyi niyetlerinin gözönününde tutulması...", "... iyi niyetle kurulmuş aile...", "... kötü niyetli kişilerin amaçlarına hizmet etmek..." gibi gerekçeye ilişkin sözcükler, "...Yasa kurallarına uygun hareket edildiği inancı içinde..." koşulunun, iyi niyet anlamında kullanıldığını ve bu nitelikteki evlenme akitlerinin tarafların iyi veya kötü niyetli olmalarına göre geçerli sayılması veya sayılmaması gerekeceği görüşünün benimsendiğini kanıtlamaktadır. Oysa, müzakere ve oylama sonuçlarına göre, kararın özet ve sonuç kısmının yukarıda açıklanan biçim ve içerikte olması ve gerekçede, sorunun iyi veya kötü niyete göre çözülmesi anlamına gelecek sözcüklere ve anlatım yöntemine yer verilmemesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle, kararın özetlenişine, sonuçlandırılış ve gerekçelendirilişine karşıyız.

Full & Egal Universal Law Academy