Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1970/2 Esas 1972/1 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1970/ 2
Karar No: 1972 / 1
Karar Tarihi: 17.01.1972

(6762 S. K. m. 806, 1256, 1258, 1301, 1338, 1361) (6085 S. K. m. 50)

Dava: Sigorta tazminatını ödeyen sigortacının, sigorta ettirenin halefi sıfatıyla Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesi gereğince zarara sebebiyet veren aleyhinde açacağı rücu davasının zamanaşımının, sigortacının sigorta ettirene vaki tediye tarihinden başlayacağına ilişkin Yargıtay Ticaret Dairesinin 23.1.1968, 9.5.1968 ve 30.5.1968 tarihli kararları ile sigorta ettiren için zamanaşımı hangi tarihte başlarsa, onun halefi olan sigortacı yönünden de aynı tarihte başlarsa, onun halefi olan sigortacı yönünden de aynı tarihte başlayacağı kuralını kapsayan 16.5.1963, 26.1.1968 ve 15.5.1969 tarihli kararları arasında açıkça içtihat uyuşmazlığı bulunduğu anlaşıldıktan sonra konu, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Kısmı Genel Kurulunda görüşülüp, gereği düşünüldü:

Karar: 1 - İçtihat uyuşmazlığının isabetle giderilebilmesi için, her şeyden önce kanunun isabetle tayin ve tahdit edilmesi gerekir.

a) İçtihat uyuşmazlığına konu olan olaylar, genellikle trafik olayı şeklinde meydana gelmiştir. Bir araç karayolunda devrilmiş veya iki yahut daha ziyade araç çarpışmış ve bundan araçlar veya içinde bulunan insanların hayatı yahut da cismani bütünlüğü, zarar görmüştür.

b) Bu durumda olaydan zarar görenlerin, diğer hal ve şartlara göre zarara sebebiyet verenler aleyhinde değişik sebeplere dayanan dava hakları vardır. Bu hakların tespiti, onları halefiyet yolu ile iktisap edebilecek bulunan sigortacının hukuki durumunun belirtilmesi bakımından zorunludur.

1 - Genel hükümlerden önce, özel bir kanun olan 6085 sayılı 232 sayılı Kanunla değişik Karayolları Trafik Kanununun 50. maddesinin ilk fıkrası hükmü gereğince zararı meydana getiren araç sahibinin kusur sorumluluğu söz konusu olur. Bu maddenin genel hükümlere atıf yapan 5. fıkrası hükmü müstesnadı.

2 - Bundan başka zarara sebebiyet veren aracı kullanan şoförün, Borçlar Kanununun 41. maddesinden doğan kusur sorumluluğu vardır.

3 - Nihayet sözü edilen şoförü istihdam eden şahsın yine Borçlar Kanununun 55. maddesine müstenit kusursuz sorumluluğu düşünülebilir.

Ayrıca Türk Ticaret Kanununun 781, 785, 786 ve 806. maddeleri hükümleri gereğince taşıyıcının kusur sorumluluğu söz konusu olur.

İlk üç halde sorumluluk haksız eylem kurallarına tabi olduğu için kanundan son halde taşıma aktine dayanması sebebiyle akitten doğar.

c) Bu sorumluluk hallerinde uygulanacak zamanaşımına gelince, Trafik Kanununun 50. maddesinin ilk fıkrası hükmüne dayanan sorumlulukta zamanaşımı, aynı maddenin son fıkrasında yazılı olduğu üzere "zarar görenin zarara ve failine ıttılaı tarihinden" başlar ve süresi iki yıldır ve "her halde zararı doğuran fiilin vukuundan itibaren on yıldır" zamanaşımı süresini geçmez.

Borçlar Kanununun 41 ve 55. maddelerine dayanan sorumluluk zamanaşımı, aynı kanunun 60. maddesi gereğince "mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden" başlar ve süresi bir yıldır ve "her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene" geçmesinden sonra dava, dinlenmez.

Taşıma aktinden doğan sorumlulukta ise zamanaşımı Türk Ticaret Kanununun 767. maddesinde yazılı olduğu gibi, "eşya taşınmasından eşyanın gönderilen vaki teslimi, yolcu taşımasında yolcunun ulaşma tarihinden", eşya tamamen zayi olmuş veya yolcu ulaşmamış ise "eşyanın teslimi veya yolcunun ulaşması lazım geldiği tarihten" itibaren işlemeye başlar ve süresi bir yıldır. Ancak eşya taşıyıcının hile veya ağır kusurundan dolayı zayi olmuş, noksanlaşmış veya bozulmuş yahut geç teslim edilmişse veya yolcu, taşıyıcının hilesi yahut ağır kusuru yüzünden geç ulaşmış veya meydana gelen bir kaza neticesinde cismani zarara uğramış veya ölmüş ise, taşıyıcının sorumluluğu, 767. maddedeki bir yıllık zamanaşımına tabi olmaz.

2 - Bu suretle sigorta ettirenin, uğradığı zarar yönünden zarara sebebiyet veren aleyhinde mevcut hakların tabi olduğu zamanaşımının başlangıcı ile sürelerine değindikten sonra, onun haklarına halef olan sigortacının hukuki durumunu ve halefiyetin şartlarını kısaca ele almak gerekir.

a) Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesinin ilk fıkrasında, "sigortacı, sigorta bedelini ödedikten sonra hukukan sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nisbetinde sigortacıya intikal eder" hükmü yer almıştır.

Aynı kanunun 1361. maddesinde de bu hükmün doğrultusunda bir başka hüküm sevk edilmiştir: "Borçlarını yerine getiren sigortacı, sigortalının üçüncü şahsa tazmin ettirebileceği bir zararı tazmin ettiği takdirde 1256 ve 1258. maddelerin 2. fıkralarının hükümlerine halel gelmeksizin, üçüncü şahsa karşı sigortalının haklarına halef olur."

Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesi hükmü, bu kanunun Sigorta Hukukuna ilişkin beşinci kitabının 2. faslının genel hükümlere ait 1. kısmında yer aldığı için mal (bu arada yangın, ziraat ve hırsızlık) ve sorumluluk (Trafik Kanunu gereğince mali sorumluluk) yani tazminat sigortalarında uygulanır ise de, 1338. maddenin aykırı hükmü sebebiyle can sigortalarında sigortacının halefiyetinden söz edilemez. 1361. madde de denizcilik rizikolarına karşı sigortalarda halefiyet kuralının aynı şartlarla uygulanmasını sağlar.

Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi, 1301. madde hükmünün uygulanması, tazminat sigortalarının nevileri yönünden bir farklılık göstermez.

b) İçtihat uyuşmazlığına konu olan kararlar, trafik olaylarına ilişkin bulunduğundan mali sorumluluk sigortasının hukuki niteliği üzerinde kısa da olsa durmak iktiza eder. Gerçekten Trafik Kanununun değişik 51. maddesine göre motorlu taşıt, müteharrik makine veya lastik tekerlekli traktör sahipleri, bunların varsa römorklarının kullanılmasından üçüncü şahıslar aleyhine doğacak zararları temin etmek üzere mali sorumluluk sigortası aktine mecburdurlar. Bu sigorta, araç sahibinin yani aracı elinde bulundurup ondan yararlananların, aracın kullanılmasından dolayı üçüncü kişilerin maruz kalacağı zararları gidermek, amacına dönüktür. Sigorta aktinin tarafları sigortacı ile araç sahibi olduğu için bunların dışında kalan herkes, üçüncü şahıs durumdadır.

Bunların arasındaki sigorta mukavelesinden veya sigortaya ait kanuni hükümlerden doğan ve tazminat miktarının azaltılması veya kaldırılması sonucunu veren istisnai haller, zarar gören üçüncü şahısların haklarına tesir etmez. Zira aksinin kabulü hem mali sorumluluk sigortasının niteliğine, hem de Trafik Kanununun değişik 53. maddesinin ilk fıkrası hükmüne aykırı düşer. Ancak sigortacı, sigortaya ait kanuni hükümler gereğince ödediği miktarlar için azaltma veya kaldırmaya izinli olduğu oranda sigorta ettiren aleyhine rücu edebilir. Bu rücu, 1301. maddenin kapsamı dışında ve akti münasebetin mevcudiyetine dayanan bir rücudur; şartları, kanun ve mukavele ile taayyün eder. Nitekim, Türk Ticaret Kanununun sigorta, ettirenin rizikonun gerçekleştiğini beş gün içinde sigortacıya ihbar ödevine ilişkin 1292. maddesi, sigorta ettirenin bu ödevini kasten veya kusurlu olarak yerine getirmemesi halinde sigorta haklarını tamamen veya kusurun ağırlığı derecesinde kaybedeceği hükmünü ihtiva ettiği gibi, sigortacı sigorta mukavelesinin genel şartlarına dayanarak kasıt, ağır kusur, alkollü içki veya uyuşturucu madde almak, ehliyetsiz araç kullanmak, istiap haddine riayet etmemek gibi sebeplerle sigorta ettirene rücu edebilir. Bundan başka genel olarak sigorta ettiren kimse, 1301. maddenin 1. fıkrası gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa, aynı maddenin 2. fıkrasının ilk cümlesi hükmünün bir icabı olarak sigortacıya karşı sorumlu olur.

İlave etmek lazımdırki, sebepsiz yere ödenmiş bulunan primin veya sigorta bedelinin geri alınması alacakları dahil, sigorta mukavelesinden doğan bütün mutalebelerin iki yılda zamanaşımına uğraması, 1268. maddenin bir emridir. Bu hüküm, sigorta aktinden doğan mutalebelerin zamanaşımını düzenlediğinden, ancak aktin taraflarını ilgilendirir; bu niteliği yönünden de, içtihat uyuşmazlığı bulunan konunun dışında kalır.

Sigortacı ile sigorta ettiren arasındaki akti ilişkinin muhtevası zarar gören üçüncü şahsi ilgilendirmediğinden, Trafik Kanunun değişik 55. maddesi gereğince bu zararın bilirkişi raporunun tevdiini, müteakip bir hafta içinde sigortacı tarafından mecburi had dahilinde ödenmesi iktiza eder. Aksi halde bu tarihten itibaren sigortacı mütemerrit olur. Çünkü, zarar gören kimsenin mali sorumluluk sigortası ile temin edilen hadler dahilinde doğrudan doğruya sigortacı aleyhine dava açmak hakkı mevcuttur. (M. 55/2) Dava hakkı mecburi had ile mukayyet olmadığından mali sorumluluk sigortasının ihtiva ettiği meblağ ile sınırlı olmak gerekir. Bununla beraber zarar görenlerin sigortacı aleyhine dava hakları kaza (olay) gününden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak, araç sahibinin, kendi aracı içinde iken bedenen veya manen uğradığı zarar, aracın maruz kaldığı hasar, sigortalı taşıtta veya yedeğinde taşınan malların bozulması, harap olması veya ziyaa uğraması her nevi manevi zararlar, istihdam ettiği veya efal ve harekatından hukuken sorumlu bulunduğu kimselerin, aracı bizzat sevk ederken, sigortalı aracın sahibine karşı ileri sürebilecekleri talepler, mali sorumluluk sigortasının kapsamı dışında kalır ve sigortacı bunlardan dolayı sorumlu olmaz (M. 55 f. son).

c) Sigortacının hukuki durumunu kısaca açıkladıktan sonra şimdi de söz konusu 1301 inca maddeden doğan halefiyetin şartlarını tebarüz ettirmek lazımdır.

1 - Sigortacının hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçebilmesi yani onun halefi olabilmesi için ilk şart sigorta bedelini ödemesidir. Ödenen bedel, aynı zamanda sigortacının halef olarak rücuunun sınırını da belli eder. Bu suretle sigortacı, ödediği bedelden fazlasını, bu arada, mesala ekspertiz ücretini - zarara sebebiyet veren üçüncü şahıstan isteyemez. (Prof. Dr. Ali Bozer, Sigorta Hukuku, 1965, Sh. 213).

2 - İkinci şart, sigorta ettiren kimsenin, meydana gelen zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkının bulunmasıdır. Bu hak, tazmin ettiği bedel oranında sigortacıya geçer.

Sigorta ettiren ile zarara sebebiyet veren arasında çoğunlukla haksız eylem ilişkisi bulunur. Fakat mesela, mal (nakliyat) sigortasından, mal dolayısıyla uğranılan zarar, mali sorumluluk sigortasının kapsamı dışında kalmakta ise de, taşıyanın sebebiyet verdiği zararda, taşıyıcı ile mal sahibi arasında akit ilişkisi mevcuttur ve sigortacı, sigorta ettirene ödediği bedel oranında bu akti ilişkiye dayanarak taşıyıcıya rücu edebilir. Bununla beraber can sigortasında 1338. madde gereğince rücu imkanı yoktur; bu itibarla da yolcu taşıma akti ilişkisine dayanılamaz. Bu halde mali sorumluluk sigortası dolayısıyla ödenen meblağ için, haksız eylem ilişkisi sebebiyle rücu yoluna gidilebilir. Mamafih, sigortalı araç içindeki yolcunun ölümüne sebebiyet veren diğer araç sahibi veya şoförü ile sigorta ettiren arasında ender de olsa akti bir ilişki mevcutsa, sigortacının bu ilişkiye de dayanabileceği şüphesizdir.

Velhasıl sigorta ettirenin ne hakkı varsa bunlar, şartları gerçekleşince, sigortacıya geçer. Sigortacı, sigorta ettirenin bütün defilerini üçüncü şahsa karşı ileri sürebilir; Borçlar Kanununun 44. maddesine de dayanabilir. Tabiatıyla sigorta ettirenin olayda dava hakkı yoksa, sigortacıya da hakkın intikali vukubulmaz.

3 - Sigorta ettirenin haiz olduğu haklar, sigortacının hukuki durumu ve halefiyetin şartlarına ilişkin yukarıdaki açıklamaların ışığı altında sigorta tazminatını ödeyen sigortacının zarara sebebiyet veren aleyhine açtığı davaya ait zamanaşımının hangi tarihten başlayacağı konusuna geçebiliriz. Bu suretle içtihat uyuşmazlığı konusu, hemen hemen bütün ihtimalleri ile mütalaa edilmiş ve hukuki temelleri tebarüz ettirilmiş olmaktadır.

a) Yargıtay Ticaret Dairesinin sigortacının 1301. madde gereğince açacağı rücu davasının zamanaşımının, tediye tarihi olduğunu kabul eden kararlarında, sigortacının alacağının Borçlar Kanununun 74. maddesine göre ödeme tarihinde muaccel hale geldiği ve zamanaşımının aynı kanunun 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihten başlıyacağı, esasına istinat edilmiştir.

b) Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, sigortacı sigorta ettiren kimsenin halefi sıfatıyla ve Türk Ticaret Kanununun 1301. maddesinin verdiği hakka, bir başka deyişle sigorta aktine müsteniden değil, kanundan doğan hakkına dayanarak, zarardan sorumlu olan üçüncü şahsa karşı tazminat davası açmıştır. Gerçekten sözü edilen bu madde (halefiyet) kenar başlığını taşımakta ve aynı kanunun 1474. maddesinde "kenar başlıklarının kanun metnine dahil olduğu" ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu yönün göz önünde tutulması, hukuken zorunlu olduğu gibi esasen 1301. maddenin metninde de sigortacının "hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçeceği" belirtilmiş ve bu hüküm ile halefiyet, tanzim edilmiştir.

Burada sigortacı, sigorta ettiren kimse yerine geçtiği için "şahsi" ve ödediği bedelle sınırlı olduğundan dolayı da "cüzi" bir haleftir; bir başka deyişle "ayni" veya "külli" halefiyet, söz konusu değildir.

c) Halefiyet ile ilgili olarak 31.3.1954 tarih ve 18/11 sayılı içtihadı birleştirme kararındaki "sigortacı sigortalıya ödediği tazminat nispetinde sigortalının yerine geçer ve onun halefi olur. Sigortalı kendisine halef olan sigortacıya sahip bulunduğu hak ve salahiyetlerden daha fazlasını devredemeyeceği gibi, işbu halefiyet kaidesi sigortalının zararından sorumlu olan kimselerin hukuken durumlarını ağırlaştıramaz" kuralı, bugün için de doğru olarak belirtilmiştir.

ç) İfade değişikliğinden başka yürürlükteki 1301. maddeye nazaran hiçbir hüküm farkı bulunmayan eski 865 sayılı Ticaret Kanununun 965. maddesi ile ilgili 22.3.1944 tarih ve 9 sayılı içtihadı birleştirme kararında da "Ticaret Kanununun 965. maddesi ile konulmuş bulunan esasa göre sigortacı poliçede yazılı olup da sigortalısına ödediği sigorta bedeli nispetinde sigortalının yerine geçer; bu bir kanuni halefiyettir" dendikten sonra, sigortacının ödediği bedel nispetinde kanuni halef olarak, sigorta ettirenin de sigortacının ödediği bedelden fazla zararı için, buna sebebiyet veren aleyhinde dava açabileceklerine temas edilerek "menşei, mahiyeti ve illeti aynı olan ve haksız fiil faili için tecezzisi mümkün bulunmayan bir borç bulunduğu belirtilmek suretiyle "sigortacının sigorta poliçesinden münbais olmayıp kanundan aldığı bir salahiyete istinaden ve haksız fiil sebebiyle alacaklı yerine kaim olarak hareket ettiği davada hukuk mahkemesine başvurması lazım geleceği" kabul edilmiştir.

d) Bu içtihadı birleştirme kararlarından da anlaşılacağı gibi, sigortacının zarara sebebiyet veren aleyhinde açtığı rücu davası, kanundan doğan halefiyete dayanmaktadır. Halef, halefiyet yolu ile nasıl bir hak iktisap etmiş ise, o hakka sahip olur; halefiyet, hakkın genişletilmesine ve sorumlu üçüncü şahsın durumunun ağırlaştırılmasına sebep olamayacağı gibi, sorumlu üçüncü şahsın borcunun tecezzisine de imkan vermez.

e) Sözü edilen 1301. madde gereğince tediye, halefiyetin bir şartıdır; bu suretle sigortacı tediye tarihinden sigorta ettiren şahsın mevcut mutalebe hakkını devir almaktadır. Bu itibarla mevcut bir hakkın, başka bir deyişle esasen muaccel olan bir alacağın, tekrar muaccel hale gelmesi olanağı yoktur. Sigortacı, başlamış olan zamanaşımı ile birlikte sigorta ettirenden dava hakkını devir almakta ve kalan zamanaşımı süresi içinde halef sıfatıyla dava açmak durumunda bulunmaktadır. Zarara sebebiyet veren aleyhinde aynı olay sebebiyle, zarar gören ile onun halefi yönünden başlangıç ve sona erme tarihleri farklı iki türlü zamanaşımı kabul edilemez.

f) Nitekim bir alacak, miras veya temlik suretiyle yeni bir alacaklıya intikal ederse, başlamış olan zamanaşımı, işlemeye devam eder. (Von Tuhr Siegwvart, Allege-emeiner Teil des Schweizerischen Obligationenrechts, 2. Bası, 2. Cilt, 1944, Sh. 664).

g) İsviçre Federal Mahkemesi de 24.5.1929 tarihli bir kararında, mutazarrırın tazminat talebine ait zamanaşımı başlangıcının, sigortacının rücu davasının zamanaşımı için dahi esas olduğunu belirtmiştir. (Resmi külliyat, Borçlar Hukuku, Sh. 118-124).

ğ) Demek oluyor ki yukarıda açıklandığı gibi, sigorta ettiren ile zarara sebebiyet veren arasındaki hukuki ilişkinin niteliğine göre, bu ilişki Trafik Kanununun değişik 50. maddesinin ilk fıkrasından doğuyorsa, aynı maddenin son fıkrası, Borçlar Kanununun haksız eylem kurallarına dayanıyorsa bu kanunun 60. maddesi gereğince zarara ve failine ıttıladan itibaren işlemeye başlar ve sigortacı halef olduktan sonra da işlemeye devam eder. Eğer halefiyetten önce zamanaşımı gerçekleşmiş ise, sigortacıya karşı rücu davasında bu yön ileri sürülürse, dava zamanaşımı bakımından reddedilir. Sigorta ettiren ile üçüncü şahıs arasında diğer bir kanunun düzenlediği veya akti bir ilişki mevcut ise, zamanaşımı ve başlangıcı yönünden aynı kural cari olur. Çünkü, her halde sigortacının rücu davası, halefiyete dayanmaktadır. Fakat davada uygulanacak hüküm, sigorta ettiren ile üçüncü şahıs arasındaki ilişkiye göre taayyün eder.

h) Unutmamak lazımdır ki, 1301. maddenin ikinci fıkrasının ilk cümlesi hükmü gereğince sigorta ettiren, sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı sorumlu olacağı gibi, rizikoyu ihbar ödevini beş gün içinde kasten yerine getirmezse hakkını zayi eder veya kusurlu surette ihbarda bulunursa kusuru derecesinde sigorta tazminatı indirilir.

Sonuç: Yukarıda yazılı sebeplerden dolayı sigorta tazminatını ödeyen sigortacının, zarara sebebiyet veren aleyhinde sigorta ettirenin halefi sıfatıyla açacağı davanın zamanaşamının, sigorta ettirenin aynı şahıs aleyhinde açabileceği davanın zamanaşımına tabi ve aynı tarihte başlayacağına, 17.1.1972 tarihindeki ilk toplantıda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy