Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1961/2 Esas 1962/1 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1961/ 2
Karar No: 1962 / 1
Karar Tarihi: 22.01.1962

(1412 S. K. m. 293, 310)

Dava: Adana C. Savcılığı`nın 11.2.1961 günlü ve 961/6 sayılı, Susurluk Ceza Hakimliğinin 15.3.1961 günlü ve 961/2 sayılı yazılariyle, Savcılar tarafından ceza kararları üzerine verilecek temyiz dilekçelerinin nereye ve nasıl verileceği konularında verilen kararlar arasında birbirini tutmazlık olduğunun bildirilmesi ve bu mesele de verilen kararlar arasında Ceza Genel Kurulunun bir kararının da bulunması üzerine, toplanan Yargıtay İçtihatı Birleştirme Büyük Genel Kurulunca Yargıtay Altıncı Ceza Dairesinin 28.12.1960 günlü, 7352/9281 sayılı kararında mahkeme kararını temyiz eden Cumhuriyet Savcısının temyiz dilekçesini usulün 310. maddesi, uyarınca kararını temyiz ettiği mahkemeye verecek yerde, mahkeme başkatibine vermiş olması ve temyiz edenin sıfatı bakımından usulün 293. maddesinin uygulanmasının da mümkün bulunmaması dolayısiyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş olduğu halde Ceza Genel Kurulunun esas 7 ( itiraz ), karar 21 sayılı ve 13.2.1961 günlü kararında, Savcıların temyiz yoluna başvurmalarında dahi usulün 293. maddesi uygulanabileceği cihetle usulün 310. maddesine aykırı olarak başkatibe verilen ve onun tarafından kaydedilen dilekçe ile temyiz süresinin kesilmiş olacağı esası benimsenmiş bulunduğundan dolayı bu kararlar arasında birbirini tutmazlık olduğuna ve bu yüzden içtihatın birleştirilmesi gerektiğine oybirliğiyle karar verildikten sonra konu tartışıldı, gereği konuşulup görüşüldü:

Karar: 1 - Ceza Usulü Kanunu`nun değişik 310 uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, temyiz dilekçesinin nereye ve nasıl verileceğini göstermektedir. Bu fıkralarda ( davayı temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir istida verilmesi veya bu hususta zabıt varakası tutmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla olur. Zabıt varakası, reis veya hakime tasdik ettirilir. Hükmün tefhimi maznunun gıyabında olmuşsa, bu mehil tebliğ tarihinden başlar ) denilmektedir. Usulün değişik 293 üncü maddesinde de ( kabule şayan bir müracaatta kanun yolunun veya merciinin tayininde yapılan bir hata, müracaat edenin hukukunu ihlal etmez ) hükmü vardır.

2 - Kurulda, usulün 293 üncü maddesinin, bütün kanun yollarını ve bu arada temyiz yolunu düzenleyen üçüncü kitabın kanun yollarına ilişkin genel hükümleri kapsayan birinci faslındaki maddelerden birisi olması, yazılışında savcılarla kanun yollarına başvurabilecek sanık ve diğer kimseler arasında hiç bir ayırım gözetilmemiş bulunması, başvurma yerindeki yanılmanın, başvurmanın hükümsüz sayılmasını önlemek üzere kanuna konulmuş olması dolayısiyle savcıların temyiz dilekçelerini ( usulün 310 uncu maddesinde gösterildiği gibi ) hakime vermemiş olmaları halinde de uygulanması gerektiği, usulün 310 uncu maddesinde dilekçenin hakime değil, mahkemeye verilmesinin kabul olunduğu, mahkeme kalemini de ( mahkeme ) sözünün kapsamına girdiği, temyiz dilekçesini hakimin daha önce görmediği hallerde dosyayı Yargıya yollamak üzere yazılan yazıyı imzaladığı sırada da görebileceği, sözü geçen 310 uncu madde hükmiyle temyiz dilekçesinin verildiği günün belgelendirilmesi amacının güdülmüş olması dolayısıyla başkatibin dilekçeyi bu işe ayrılan deftere kaydetmesiyle belgelendirme amacının gerçekleşmiş bulunacağı ileri sürülerek savcı tarafından verilen temyiz dilekçesinin hakime havale ettirilmemiş veya mahkemeye verilmemiş olduğu hallerde dahi temyiz dilekçesinin yolunda verilmiş sayılacağı ve 293 üncü madde hükmünün savcının temyizinde de uygulanacağı savunulmuştur.

3 - Usulün 293 üncü maddesi, kanun yolu için nereye başvurulacağında yanılma halinin, başvurmanın hükümsüzlüğü sonucunu doğmasını ve böylece fertlerin haksızlığa uğramasını önlemek için konulmuştur. Lakin, 310 uncu maddenin birinci fıkrası hükmü gibi açık ve kesin bir hüküm karşısında, Hukuk Fakültesini bitirmiş ve stajdan geçmiş bir savcının temyiz dilekçesini hükmü veren mahkemeye vereceğinde yanılması söz konusu edilemez. Bu yanılma, savcıdan gayrı kimseler için, faraza sanıklar veya davaya katılanlar yani fertler için düşünülebilir. O halde, savcının 293 üncü maddeden yararlanması, maddenin kanuna konuluş amacına aykırı düşer. Bu sebeple, hükmün kanundaki yeri ve yazılışında ilk görünüşte savcı ile diğer ilgili kimseler arasında bir ayırım gözetilmemiş bulunmasına dayanılarak savcının temyizinde de uygulanması doğru olmaz; çünkü, bir kanun hükmünün sadece sözüne dayanılarak amacına aykırı şekilde yorumlanması, hukukun genel kurallarına uygun değildir.

Bir de, sözü geçen 293 üncü maddedeki ( müracaat edenin hukukunu ihlal etmez ) sözleri de, kanun dili bakımından, ( kişi olarak bir kimsenin sahip olduğu hakları halele uğratmaz ) anlamına gelmektedir. Gerçekten ceza davasında savcı, kamu görevi yapan bir kimse olarak bir takım yetkilere sahiptir, fakat kişi olarak işle bir ilgisi yoktur. Savcının bir kararı temyiz etmesi veya etmemesi, şahsına ait bir takdir meselesi değildir. O, kamu yararına olacağı kanısına varınca, kanun yoluna başvurmak zorundadır. Bütün bunlar gösteriyor ki savcının halele uğrayacak hakları yoktur. O kanun yoluna doğru olarak başvurmazsa görevini yerine getirmemiş olur. Halbuki, gerek sanık, gerekse davaya katılan, kanun yoluna başvurup vurmamakta serbestirler ve bunlar, kamu yararını değil, kendi yararlarını düşünerek bu konularda bir karara varırlar ve uygun bulurlarsa, kendi aleyhlerine ve haksız olduğunu kesin olarak bildikleri bir karara dahi temyiz etmeyebilirler; onların bu işte kişiliklerini ilgilendiren hakları söz konusudur. Demek ki, bu hükmün yazılışı da savcılar için uygulanmasına elverişli değildir. Zaten, aynı maddenin Alman Usul Kanunundaki karşılığı olan 300 üncü madde, burada, ( hukuki durumu değiştirmez ) sözleriyle çevrilebilecek olan ( unschadlich ) ile bitmekte olduğu halde bizim metin ( müracaat edenin hukukunu ihlal etmez ) sözleriyle bitmekte ve böylece hükümler arasında bir fark meydana gelmektedir.

4 - 310 uncu maddedeki ( mahkemeye istida verme ) sözleriyle kanun koyucu, dilekçenin hakime havale ettirilmesinden sonra kalemde kaydedilmesini hedef tutmuştur; çünkü, Türk Hukukunda bir mahkemeye dilekçe vermek için ilk iş olarak hakimin havalesi ve sonra dilekçenin kaydı aranır; temyiz süresi için de hakimin havalesindeki tarih esas olacaktır. Metindeki mahkeme sözünü ( mahkeme kalemi ) olarak anlamak mümkün değildir; zira, kanun dilimizde ( mahkeme ) sözünden, her şeyden önce mahkemenin hakimi anlaşılır. Türk Huhukunda tutanak katibinin tutanağa geçirmesi yoluyla temyiz isteğinde bulunma halinde, tutanağın başkan veya hakim tarafından onaylanması zorunluğu vardır, halbuki Alman kanununda bu tutanağın hakim tarafından onaylanması hükmü konulmuş değildir ( Türk kanunu madde 310, Alman kanunu madde 341 ). Bu da gösteriyor ki kanun koyucu, hakim tarafından belgelendirmeye, Türk Hukukunda, özel bir önem vermektedir. O halde, dilekçeyi hakim havale etmeksizin, sadece başkatibin dilekçeyi deftere kaydetmesiyle belgelendirme işlemi gereği gibi, yapılmış olmaz.

5 - Dilekçeyi temyiz olunan hükmü veren hakimin havale etmesiyle ona, temyiz isteğinin süresinde olup olmadığını inceleme ve istek süresinde değilse usulün 315 inci maddesi uyarınca dilekçeyi reddetme ödevini yerine getirme imkanı sağlanmış olur.

6 - Yukarıda açıklandığı üzere, usulün 293 üncü maddesinin kanuna konulmasiyle sanığın ve ceza davasiyle ilgili diğer kişilerin başvuracakları yerde yanılmaları halinde haklarını yitirmemeleri amacı güdülmüştür ve maddenin yazılışından fertlerin bundan yararlanabilecekleri anlaşılmaktadır. Bundan başka, yurdumuzdaki kişilerin bilgi durumu, böyle yanılmaların kolaylıkla olabileceğini göstermektedir. O halde, savcıdan gayrı ilgililerin temyiz dilekçelerinden usulün 293 üncü maddesi hükmü uygulanabilecektir.

Sonuç:

Savcıların temyiz dilekçeleri için Ceza Usulü Kanunu`nun değişik 293 üncü maddesinin uygulanamayacağına ve bu dilekçelerin sözü edilen kanunun değişik 310 uncu maddesi uyarınca hakimin havalesiyle hükmü temyiz edilen mahkemeye verilmesinin gerektiğine, savcıdan başka temyiz yoluna başvurabileceklerin dilekçeleri için usulün değişik 293 üncü maddesinin uygulanabileceğine 22.1.1962 günlü ilk toplantısında, üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.

KARŞI GÖRÜŞLER

İ. Öktem ( 7. H.D. Bşk. ):

Cumhuriyet savcılarının temyiz dilekçelerini hakime havale ettirmeden mahkeme başkatibine vermiş olmaları ve dilekçenin başkatip tarafından temyiz defterine kayıt edilmiş bulunması halinde kayıt tarihinin temyiz müddetine esas olup olmayacağı, diğer bir ifade ile o şekilde verilen temyiz dilekçelerinin müddetin muhafazasına esas teşkil edip etmiyeceği ihtilaf konusu bulunmaktadır. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesini hakime havale ettirmeden başkatibe vermiş, başkatip temyiz defterine kayıt etmiş ise bu kayıt tarihi temyiz tarihi olarak kabul edilecek mi? Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile bir kısım ceza daireleri tarafından ( temyiz dilekçelerinin hakime havale ettirilmeden başkatibe verilip temyiz defterine kayıt ettirilmiş olması Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 310 uncu maddesinin tatbiki bakımından merciinden başka bir mahalle verilmiş sayılacağı, ancak 293 üncü madde uyarınca merciin tayininde o şekilde yapılan hatanın müracaat edenin hakkını ihlal edemiyeceği ve netice olarak temyizin müddeti içinde yapılmış olacağı, 293 üncü maddeden C. Savcılarının dahi faydalanabilecekleri ) kabul edildiği halde bir kısım ceza daireleri aksini içtihat ederek ( Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 310 uncu maddesine aykırı olarak başkatibe verilen temyiz dilekçesinin müddetin muhafazasına esas olamayacağını ) kabul etmişlerdir. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu çoğunluğu bu son görüşe iştirak etmiştir. Ben bu görüşe aşağıda yazılı sebeplerden dolayı muhalifim. Maddi vakıa şudur: C. Savcısı temyiz dilekçesini hakime havale ettirmeden başkatibe vermiştir. Başkatip o gün dilekçeyi temyiz defterine kayıt etmiştir. Olay normal şekilde cereyan eylemiştir. Başkatibin vazifesini kötüye kullanarak kayıt işlemini eski bir tarihle yaptığı iddia edilmektedir. Hüküm işbu kayıt tarihinde temyiz edilmiş sayılacak mı? Bence hükmün o tarihte temyiz edilmiş sayılmak lazımdır. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu`nun 310 uncu maddesinde ( davayı temyiz talebi, hükmü veren mahkemeye bir istida verilmesi veya bu hususda zabıt varakası tutmak üzere zabıt katibine yapılacak bir beyanla olur. Zabıt varakası reis veya hakime tasdik ettirilir. ) denilmektedir. Hükmü veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilecek arzuhal ile dahi hükmün temyiz olunabileceği hususunda hiç bir tereddüt ve içtihat ihtilafı mevcut değildir.

310 uncu maddede mahkeme, reis ve hakim kelimeleri ölçülü olarak kullanılmıştır. Birinci fıkrada ( mahkeme ) den bahsedildiği halde son fıkrada ( reis ) veya ( hakim ) den bahsolunmaktadır. ( Mahkeme ) tabiri hakimi, başkatibi, katibi, mübaşiri ile bir topluluğu ifade eder. Bu topluluk içinde görevli bulunan her memur görevi dahilinde bir iş yaparken mahkeme namına hareket etmiş sayılır. Mübaşir duruşma salonunun kapısında tarafları veya şahitleri duruşmaya davet ederken bu işi mahkemeye izafetle yapar. Zabıt katibi duruşma zaptını tutarken ve imzalarken mahkeme namına hareket etmiş sayılır. O zabıt mahkemenin zabtıdır. Katibin zaptı değildir. Tebliğ memur bir davetiyeyi veya ilamı ilgiliye tebliğ ederken mahkemeye izafetle hareket etmiştir. Davetiye ve ilam mahkeme tarafından tebliğ edilmiş sayılır; fakat bir odacının yaptığı tebliğ mahkemeye izafe olunamaz; çünkü, odacı bu işte görevli değildir. Mesele görevin tayinindedir. Kanunlarımıza ve talimatnamelere göre dava arzuhalinin esas defterine veya temyiz arzuhalinin temyiz defterine kayıt işlemini yapmak başkatibe veya onun görevlendireceği zabıt katibine aittir. Başkatip temyiz arzuhalini temyiz defterine kaydetmiş ise bu işi görevi içinde yapmıştır. Bu faaliyeti mahkemeye izafetledir. Esas defterine kayıt edilmiş bir dava arzuhali veya temyiz defterine kaydedilmiş bir temyiz arzuhali ( bu işi görevli memur yapmış ise ) mahkemeye verilmiş sayılır. Şu halde C. Savcısının mahkeme başkatibine vererek temyiz defterine kaydettirdiği temyiz arzuhali 310 uncu maddenin birinci fıkrasının tatbikinde ( mahkemeye verilmiş bir istida ) olarak kabul edilmek lazımdır. Kanunlar ve talimatnameler mahkeme başkanının veya hakiminin bizzat yapacağı işleri açıkca göstermişlerdir. Nitekim 310 uncu maddenin son fıkrasında ( zabıt varakasının reise veya hakime tasdik ettirileceği ) açıklanmıştır. O yoldaki zabıt varakası reis veya hakim tarafından tasdik edilmiş ise muteber bir zabıt varakası sayılacaktır. Yine ( hukuk ve ticaret mahkemelerinin yazı işleri talimatnamesi )nin, 18 inci maddesinde ( kadastro mahkemeleri gibi dava ikamesi harca tabi olmayan mahkemelerde dava ve temyiz arzuhallerinin verildiği tarihin hakim tarafından tasdiki lazımdır ) denilmektedir. Hakim tarafından tasdik edilmemiş olan bir tarih, müddetlerin hesabına esas teşkil edemez. Hakimin havale ve tasdiki olmamasına rağmen arzuhal esas defterine veya temyiz defterine kayıt edilmiş ise dava o tarihte açılmış veya temyiz o tarihte yapılmış sayılır. Hakimin tasdiki ancak başkatibin ihmali yüzünden arzuhalin deftere kaydında yapılacak gecikmelere karşı arzuhal sahibini korumaya matuftur.

Umumiyetle mahkemeye verilen bir arzuhalin hakime havale ettirilmesi kanuni hiçbir mesnede dayanmamaktadır. Bu eskiden beri devam edegelen bir alışkanlıktan yani gelenekten gelmektedir. ( Yukarıda işaret ettiğim kanuni istisnalar hariçtir. ) Hal böyle olunca hakimin havalesi olumamasına rağmen temyiz arzuhali başkatip tarafından temyiz defterine kayıt edilmiş ise o arzuhal mahhemenin malı olmuş, yani o tarihte mahkemeye verilmiş sayılır. Mahkeme kayıtlarına geçmiş bir arzuhalin mahkemeye verilmemiş sayılması vakıaların hilafını iddia etmek olur. Böyle bir iddia salim bir düşünce mahsulü olamaz. Mesele 310 uncu maddenin birinci fıkrası sarahatiyle bu şekilde halledildikten sonra artık 293 üncü maddeden hüküm çıkarmaya mahal kalmaz. Genel kural çoğunluğunun temayül ettiği içtihat düşünce aykırılığına düşmeden 293 üncü maddeye yanlış mana vermeden müdafaa edilemez. Şöyleki:

310 uncu maddenin birinci fıkrasının tatbikinde başkatibin yaptığı kayıt işlemi mahkemeye izafe edilmez ise yani başkatibe verilip temyiz defterine kayıt edilmiş bir temyiz arzuhali mahkemeye verilmemiş sayılırsa işi 293 üncü maddenin yardımı ile ikmal etmek imkansız hale gelir; çünkü, bu maddede ( merciin tayininde yapılan bir hata )dan bahsedilmektedir. Mesela ağır ceza mahkemesine müracaat edilmesi lazım geldiği halde, asliye ceza mahkemesine müracaat edilmiş olması veya filan asliye ceza mahkemesine müracaat edilmesi lazım geldiği halde başka bir asliye ceza mahkemesine başvurulması gibi haller merciin tayininde hata sayılır. Mahkemeden gayri bir mercie müracaat hali 293 üncü maddenin mana ve şümulü haricinde kalır. Mesela bir temyiz arzuhali belediye başkanına veya kaymakam veya valiye veya bucak müdürüne verilmiş ise merciin tayininde hata sayılmaz. 293 üncü madde uyarınca müracaat edenin hukuku mahfuz tutulmuş olmaz. Şimdi başkatibin temyiz defterine kayıt ettiği temyiz arzuhali mahkemeye verilmemiş sayılır ise başkatibin durumu belediye başkanı veya kaymakam veya Validen frksız kalır. Bir kimse temyiz arzuhalini mahkeme mübaşirine veya odacısına verse arzuhal onun yanında kalsa o kimse 293 üncü maddeden istifade edebilecek mi? Başkatibin yaptığı iş mahkemeye izafe edilmezse ona verilen ve temyiz defterine kayıt olunan arzuhal mübaşire veya odacıya verilip onların nezdinde kalan arzuhalden başka bir netice doğurabilir mi? Hal böyle olunca; hakimin havalesi olmadıkca mahkeme başkatibine verilen ve temyiz defterine kayıt edilen temyiz arzuhali muvacehesinde C. Savcısı, suçlu ve şahsi dava sahibi 293 üncü maddeden istifade edemez; çünkü, başkatibi bir merci saymıyoruzki merciin tayininde hatadan bahsedilebilsin. Halbuki genel kurul çoğunluğu hakimin havalesi olmadan suçlu tarafından başkatibe verilip temyiz defterine kayıt edilmiş olan temyiz arzuhali muvacehesinde suçlunun 293 üncü maddeden istifade edeceğini kabul etmiştir. İşte burada düşünce aykırılığına düşülmüştür. Başkatip ya bir müracaat merciidir; bu takdirde ona yapılan müracaat mahkemeye yapılmış sayılmak icap eder; veya bir müracaat mercii değildir. Bu takdirde 293 üncü maddenin derpiş ettiği gibi ( müracaat merciinin tayininde bir hata )dan bahsedilemez. Çoğunluk başkatibinin yaptığı işlemler mahkemeye izafe etmediğine göre başkatipliği bir merci olarak kabul etmemiştir. Nasıl oluyorda suçlu veya müşteki veya şahsi davacı lehine ona bir merci olarak kabul ediyorda 293 üncü maddeyi uyguluyor? 293 üncü maddenin hiç bir merci sıfatını haiz olmayan yerlere müracaatı dahi şümulü içine almış olduğu kabul edilirse mesela Köy Muhtarına, Belediye Başkanına, Valiye verilmiş bir temyiz arzuhali muvacehesinde de ( müracaat edenin hukukunu ihlal ) edilmemiş sayılmak lazım gelecektir.

Bu neticeyi kimse kabul edemez. O halde başkatibe müracaat ( kanuni bir mercie müracaat ) demek lazımdır. Başkatibin faaliyeti mahkemeye muzaf olduğuna göre de onun temyiz defterine kayıt ettiği arzuhali mahkemeye verilmiş saymak gerekir. Aksi düşünce bizi mübayenetlere ve kabule şayan olmayan sonuçlara götürür. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun 299 uncu maddesi 310 uncu maddenin mütenazırı bir hükmü ihtiva etmektedir. Bu maddede ( mahkeme ) tabiri yerine ( makam ) tabiri kullanılmıştır. Yoksa hakim veya mahkeme reisi tabiri kullanılmış değildir. ( Mahkeme ) ile ( makam ) tabirleri ayni manayı ifade eder. Yani anonim olarak teşkilatı gösterir. Bu itibarla 299 uncu maddeden çoğunluk içtihadını destekleyecek bir hüküm çıkarılamaz. Hakimin havalesi olmadan temyiz defterine kayıt edilen temyiz arzuhali müddetinden sonra verilmiş ise katibin veya başkatibin dosyayı hakime vermesi ile 315 inci maddeyi hakim uygular. Arzuhal hakimin havalesiyle başkatibe gitmiş olsa dahi 315 inci maddenin uygulanmasında ayni usul cereyan edecektir. Bu itibarla 315 inci maddeden aleyhte bir netice çıkarmak mümkün değildir. Kaydiyeye tabi olmayan dilekçelerin hakim tarafından tarih ve imza konularak verildiği tarihin tevsik edilmesi dilekçenin esas veya temyiz defterine kaydının geciktirilmiş olması halinde dilekçe sahibini korumakdan başka bir netice doğurmaz. Hakimin havalesi bulunmamasına rağmen dilekçe esas veya temyiz defterine kayıt edilmiş ve kayıt tarihine nazaran bir hak mahfuz tutulmuş ise arzuhal o tarihte mahkemeye verilmiş olur.

C. Savcısı ile mahkeme başkatibinin anlaşarak görevlerini kötüye kullanmaları ve bu suretle sonradan yaptığı bir kayıt işlemine başkatibin evvelki bir tarih koymuş olması hali konumuzun dışındadır. Kaldıki söylendiği gibi temyiz defterinde boş bir sıra bırakıp sonradan gelen temyiz arzuhalinin o sıraya evvelce gelmiş gibi kayıt edilmesi müstabattır. Diğer taraftan vilayet C. Savcısı kaza hakiminin kararını temyiz ederken vilayet teşkilatı içinde bir hakim ile anlaşarak temyiz arzuhalini evvelki bir tarihle havale ettirmesi daha kolay bir iştir. Mesele görevin kötüye kullanılması sahasına girince ne yolda bir tedbir alınırsa alınsın kötü niyetli kimselerin faaliyetlerini önlemek mümkün olamaz.

Biz C. Savcıarı içinde görevini kötüye kullanacak bir kimse bulunabileceğini düşünmek istemiyoruz. Eğer öyle bir savcı varsa derhal teşkilat dışında bırakılmalıdır. 293 üncü madde suçlunun temyizi hakkında tatbik edilecekse C. Savcısının temyizi hakkında da tatbik olunmak lazımdır; çünkü bu maddedeki ( müracaat edenin hukukunu ihlal etmez ) ibaresinden suçlu lehine C. Savcısı aleyhine bir hüküm çıkarılamaz. Buradaki ( hukuku ) tabiri ( itiraz ve temyiz hakkı )nı ifade eder. C. Savcısının itiraz veya temyiz hakkı bulunduğu yerde ( O hukuk ) ihlal edilmemiş olur. C. Savcısı ( Ammenin hukukunu ) kullanır. Amme veya hususi hukuk tüzelkişilerin hukukunu da mümessilleri kullanır. Mümessil şahsa ait bir hakkı kullanmaz. O halde 293 üncü maddeden amme veya hususi hukuk tüzelkişilerine izafetle hükmü temyiz eden mümessillerin dahi istifade edememeleri neticesi çıkar ki bunu çoğunluk kabul etmemektedir. Yanlış bir noktadan hareket daima mübayin ve garip neticeler doğurur.

Netice:

1 - Dilekçeleri hakimin havale etmesi kanuni dayanaktan mahrumdur. Eski bir alışkanlıktan ileri gelmektedir. ( Kanuni istinatlar mahfuz ).

2 - Temyiz arzuhalini temyiz defterine kayıt başkatibin vazifesidir. Bu vazifeyi yaparken faaliyeti mahkemeye muzaftır. Başkatibin temyiz defterine kayıt ettiği bir arzuhal o tarihte mahkemeye verilmiş sayılır. Aksi düşünülürse o yoldaki bir müracaata 293 üncü madde ne suçlu bakımından ne de C. Savcısı bakımından tatbik edilemez.

3 - 293 üncü maddeden suçlu istifade edecek ise C. Savcısı da istifade eder.

4 - Ceza Genel Kurulu karariyle ayni düşüncede olan ceza daireleri kararları sonucu bakımından kanuna uygundur. Bu sebeple çoğunluk kararına muhalifim.

İhsan Keçecioğlu ( 5. C.D. Başk. ):

1 - Tatbikatta ( C. Savcıları tarafından Temyiz Dairesine hitaben yazılmış olan dilekçeler dahi verildiğı tarihi tespit bakımından mahkeme Başkatibi tarafından tutulmakta olan özel defterine kaydolunmaktadır. Mücerret hakim tarafından havale edilmemiş bulunması mahkemeye verilmediğini kabule yeter sayılamaz. Dosyanın temyize sevki sırasında yazılan tezkereler hakim tarafından imza edilmekte olduğuna göre hakimin CMUK.`nun 315 inci maddesi uyarınca dilekçeyi reddetme ödevini yerine getirmek imkanı selbedilmiş olacağına dair görüş isabetli değildir.

2 - CMUK.`nun 293 üncü maddesindeki ( kanun yolunun veya merciinin tayininde yapılan hatanın müracaat edenin hukukunu ihlal etmiyeceği ) hükmü mutlaktır. Burada müracaat edenin savcı, müdahil, sanık olmasında bir fark gözetilmemiştir. Yeterki kabule şayan bir müracaat olsun. Maddedeki ( müracaat edenin hukukunu ihlal etmiyeceği ) ibaresinden özel kişiler olduğu manasını çıkarmak güçtür. Savcı da amme hukuku bakımından kanun yoluna müracaat etmektedir. Nazariyatta da böyle bir tefrik yapılmamaktadır. Burada asıl üzerinde durulacak hususun müracaat edenin ( beyanı ) olup beyanın kanun yoluna müracaatı tazammun edip etmediğinin tayininin önemli olduğu ciheti Profesör Baha Kantar`ın eserinde de açıklanmaktadır. Esasen merci tayinindeki hatada böyle bir tefrike gidildiği takdirde ayni maddede yer almış olması hasabiyle C. Savcılarının kanun yolunu tayinindeki hatalar içinde bu esasın kabulü zarureti doğmaktadır. Halbuki tatbikatta bir karar hakkında itiraz yoluna mı yoksa temyiz yoluna mı başvurulması gerekeceği yönünden Yargıtay Dairelerinde bile farklı görüşlerin doğduğu görülmektedir. İşte bu sebeplerle hakkın ziyaına sebebiyet verilmemesi düşüncesiyle kanun koyucusu ister merciin, ister kanun yolunun tayinindeki hataların müracaat edenin hukukunu ihlal etmiyeceği prensibini koymakla bu hataların esasa bir tesiri olmayacağını kabul etmiştir.

Bu itibarla çoğunluk kararına muhalifim.


Full & Egal Universal Law Academy