Yargıtay Büyük Genel Kurul 2019/1 Esas 2019/8 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 2019/1
Karar No: 2019/8
Karar Tarihi: 25.12.2019


(6100 S. K. m. 199, 200, 202) (6098 S. K. m. 117, 133) (6102 S. K. m. 645, 725, 731, 746, 749, 776, 777, 778, 779) (2004 S. K. m. 168) (11. HD. 25.01.2017 T. 2015/12354 E. 2017/479 K.) (11. HD. 05.02.2018 T. 2017/1042 E. 2018/743 K.) (15. HD. 13.10.2014 T. 2014/3647 E. 2014/5673 K.) (15. HD. 20.09.2017 T. 2017/1298 E. 2017/3060 K.) (19. HD. 15.12.2016 T. 2016/9611 E. 2016/15851 K.) (19. HD. 08.02.2012 T. 2011/7717 E. 2012/1754 K.)

 

1-GİRİŞ

 

A-İçtihatları Birleştirme Başvurusu

 

Av. A. K. 26.02.2018 havale tarihli dilekçesi ile imzası inkâr edilmeyen ancak zamanaşımına uğrayan bononun takibe konulması hâlinde faizin bonodaki vade tarihinden itibaren mi yoksa takip tarihinden itibaren mi işlemesi gerektiği, borçluya ayrıca temerrüt ihtarı gerekip gerekmediği konusunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 13. 15. ve 19. Hukuk Daireleri kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

 

B- İçtihatları Birleştirmenin Konusu

 

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 354 sayılı kararı ile; İçtihadı Birleştirme Hukuk Genci Kurulu dosyasının konusu her ne kadar "Temel ilişkiye dayalı alacak istemleri ile ilgili olarak düzenlenen ve zamanaşımına uğramış kambiyo senedine dayanarak açılan dava veya girişilen icra takiplerinde temerrüt tarihi olarak zamanaşımına uğrayan senette belirtilen vade tarihinin mi, yoksa genel hükümlere göre belirlenen temerrüt tarihinin mi esas alınacağı" olarak belirlenmiş olsa da; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 35613334-2019/978 sayılı yazısı ile konunun ''Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağı" olarak değiştirilmesinin ihtiyacı daha iyi karşılayacağı hususu belirtilmiş olduğundan İçtihadı Birleştirme konusunun bu şekilde değiştirilmesine karar verilmiştir.

 

C- Görüş Aykırılığının Giderilmesi İstemine Konu Kararlar

 

-11. Hukuk Dairesi Kararları;

 

11.03.2014 tarihli ve 2013/15388 E, 2014/4656 K.

25.01.2017 tarihli ve 2015/12354 E, 2017/479 K.

20.11.2017 tarihli ve 2016/3549 E, 2017/6304 K.

05.02.2018 tarihli ve 2017/1042 E, 2018/743 K.

 

-13. Hukuk Dairesi Kararları;

 

22.10.2012 tarihli ve 2012/6569 E, 2012/24172 K.

06.10.2011 tarihli ve 2011/4803 E, 2011/14078 K.

11.03.2015 tarihli ve 2014/20748 E, 2015/7741 K.

28.01.2016 tarihli ve 2015/35312 E, 2016/2175 K.

 

-15. Hukuk Dairesi Kararları;

 

13.10.2014 tarihli ve 2014/3647 E. 2014/5673 K.

15.04.2013 tarihli ve 2014/3647 E. 2013/2554 K.

20.09.2017 tarihli ve 2017/1298 E. 2017/3060 K.

 

-19. Hukuk Dairesi Kararları;

15.12.2016 tarihli ve 2016/9611 E. 2016/15851 K.

08.02.2012 tarihli ve 2011/7717 E. 2012/1754 K.

03.05.2011 tarihli ve 2010/11714 E. 2011/6067 K.

19.03.2019 tarihli ve 2017/2929 E. 2019/1803 K.

24.01.2019 tarihli ve 2017/3884 E. 2019/471 K.

25.09.2018 tarihli ve 2017/1839 E. 2018/4444 K.

 

D- Dairelerin Görüş Özetleri

 

İçtihatların birleştirilmesi talebinin ön değerlendirmesi safhasında kararları arasında İçtihat aykırılığı bulunan Özel Dairelerin görüşlerine başvurulmuştur.

 

1. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınacağına dair 11. Hukuk Dairesinin görüşü;

 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bonodaki imzanın borçluya aidiyetinin ikrar edilmesi veya ispat edilmesi hâlinde bu senedin (yazılı) delil başlangıcı sayılacağı ve davacının esas akdi ilişki konusundaki diğer delillerinin toplanıp tanıklarının dinlenebileceği, bononun zamanaşımına uğramasıyla kambiyo senedi niteliğini yitireceği ve hamilin sadece kambiyo hukukuna dayalı hakkını kaybetmiş olacağı, ancak bu belgeye (yazılı) delil başlangıcı olarak dayanmak suretiyle diğer deliller ve tanıkla alacağım ispat imkânının hâlen mevcut olduğu, (yazılı) delil başlangıcı sayılan belgede yazılı alacağın diğer delillerle akdi ilişki kanıtlandığında sabit olacağı, taraflar arasındaki bu belgede belirtilen vade tarihinin ise aksi diğer delillerle belirlenmediği takdirde borçlunun temerrüde düştüğü tarih sayılacağı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 15. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki kararları istikrar kazanmış ise içtihatların Dairelerinin görüşü doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

 

2. Zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınamayacağına dair 13. Hukuk Dairesi, 15. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesinin görüşleri;

 

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi görüş yazısında: Yargıtay uygulamalarında zamanaşımına uğramış kambiyo senetlerinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) anlamında kambiyo senedi niteliğini kaybederek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumun (HMK) 202. maddesi anlamında (yazılı) delil başlangıcı niteliği kazandığının istikrarlı olarak benimsendiği, bu nedenle zamanaşımına uğramış senedin senetle ispat durumunun da ortadan kalkacağı ve ispat kuralları genişletilerek her türlü delille ispatlanabileceği, ayrıca (yazılı) delil başlangıcındaki vadenin de tartışmalı hâle geldiği ve bu vadenin tarafları bağlayıcı niteliğinin de kalmadığı, bu itibarla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunumun (TBK) 117/1 maddesi gereğince "muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarı" ile temerrüde düşeceğinden karşı tarafa temerrüt İhtarnamesi gönderilmesi gerektiği, (yazılı) delil başlangıcı olan belgelerde belirtilmiş vade tarihlerinin muaccel olan borçlar için temerrüt tarihi kabul edilmeyeceği. İstikrar kazanan daire kararları arasında İçtihat farklılığı bulunduğundan içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerektiği,

 

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi görüş yazısında; zamanaşımına uğramış olan bononun kambiyo niteliğini kaybederek (yazılı) delil başlangıcı niteliğini kazanacağı, HMK'de (yazılı) delil başlangıcı niteliğindeki belgeye senet değeri verilmediği, ancak diğer delillerle desteklenmesi hâlinde iddianın ispatı bakımından kullanılabilir bir belge hâline geleceği, bu yönüyle (yazılı) delil başlangıcı niteliğinde bulunan bir belgedeki vadenin, kesin vade olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle Dairelerinin yerleşik uygulamalarına göre TBK'nin 117. maddesi gereğince borçluya temerrüt ihtarnamesinin çekilmesi gerektiği, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki kararları istikrar kazanmış İse içtihatlara Daireleri ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ve 19. Hukuk Dairesi kararlan doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği,

 

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi görüş yazısında: zamanaşımına uğrayan kambiyo senetlerinde (poliçe, bono ve çek) kambiyo hukukundan kaynaklanan haklar yitirilir ise de taraflar arasında temel İlişki bulunması hâlinde, bu senetlere (yazılı) delil başlangıcı olarak dayanılabileceği, bu hâlde senetten dolayı alacağı bulunduğunu iddia eden alacaklının hakkım (yazılı) delil başlangıcına ek olarak tanık dâhil her türlü delille ispat edebileceği, zamanaşımına uğramış bonoda kambiyo hukukundan kaynaklanan haklar yitirildiği için artık senedin vade tarihinden itibaren temerrüt faizi talep edilemeyeceği, temerrüt faizi talep edilebilmesi için borçlunun temerrüdünü düzenleyen TBK’nin 117/1 maddesi gereğince ayrıca temerrüt ihtarı çekilmesinin gerektiği, aksi hâlde temerrüt faizinin takip veya dava tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, içtihatların Daireleri ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ve 15. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği,

 

belirtilmiştir.

 

II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KONUSU İLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER

 

A.1- Bono

 

TTK'nin 645. maddesi kıymetli evrakı şöyle tanımlamaktadır; "Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki bunların içerdikleri hak, senetten am olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez.” Bu tanıma göre, bir hak kıymetli evraka bağlanmışsa, senetsiz hakkın ileri sürülmesi mümkün değildir. Kıymetli evraka bağlanan hakkın senetten ayrı ileri sürülebilmesi için ya senedin kıymetli evrak vasfını kaybetmesi ya da senedin zayi edilmesi nedeniyle mahkemeden "zayi nedeniyle iptal davası” açılarak bu hususta iptal kararı alınması veyahut senedin borçluya İade edilmesi gerekir.

 

Kambiyo kelimesi, İtalyanca kökenli olup, kambiyo işlemleri, paranın yerine kullanılan senetlerin alım satımına veya senetlerin bir elden başka bir ele geçirilmesine ilişkin muameleleri ifade eder (Kendigelen, Abuzer/Kırca. İsmail: Kıymetli Evrak Hukuku Genel Esaslar Kambiyo Senetleri, İstanbul, 2019, s. 123). Kambiyo senetleri, TTK’de kıymetli evrakın en önemli kısırımı oluşturmakta olup, sınırlı şekilde poliçe, bono ve çek olarak düzenlenmiştir. Bununla birlikte TTK'de kambiyo senetlerinin tanımı yapılmamış, bu tür senetlerde bulunması zorunlu şekil şartları ve ortak özellikler belirlenmiştir.

 

A.2- Bononun Hukuki Niteliği

 

Hukuki niteliği itibariyle bono, diğer kambiyo senetlerine (poliçe, çek) benzememektedir. Zira diğer kambiyo senetlerinin temelinde bir havale ilişkisi bulunurken, bono sadece bir ödeme vaadidir (Bozer, Ali/Göte, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku. Ankara, 2017. s, 170). Nitekim TTK’nin 776/1-b maddesinde bononun; "kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini" içermesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Bu yönüyle bono, ayni zamanda TBK’nın 18.maddesi gereğince düzenleyenin soyut bir borç tanımasını (ikrarını) da içermektedir, Ancak bono. Özel şekil şartlarına ve kurallara tabi kılındığı için nitelikli bir borç ikrarıdır. Başka bir deyişle bonoyu düzenleyen kişi, lehine bono düzenlenen lehtara ya da bonoyu ondan devralan hamile, bonoda belirtilen meblağı herhangi bir kayda ve şarta bağlı olmaksızın ödemeyi vaat etmektedir (Kendigelen/Kırca. s. 161).

 

A.3- Bonoda Vade

 

Kambiyo senetlerinden olan bono, TTK'nin 776 ila 779. maddeleri arasında düzenlenmiştir. TTK'nin 776 ve 777. maddelerinde bononun unsurları düzenlenirken. TTK'nin 778. maddesinde bononun niteliğine aykırı düşmedikçe bono hakkında da uygulanacak poliçe hükümlerine geniş bir üste hâlinde yollama yapılmıştır (Kendigelen/ Kırca, s. 158).

 

TTK'nin 776/1-c maddesinde vade, bonoda bulunması gereken unsurlar arasında sayılmış, TTK'nin 778/1-b maddesinin yollamasıyla vadeye ilişkin olarak poliçelere ait TTK'nin 703 ilâ 707. maddelerinin bonolara da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre poliçeye konulabilecek dört tür vadenin her birinin bonoda da öngörülebileceği açıktır. O hâlde bir bono, belirli bir günde; düzenleme gününden belirli bir süre sonra; görüldüğünde; ve nihayet görüldükten belirli bir süre sonra ödenmek üzere düzenlenebilir (Kendigelen/Kırca, s. 168).

 

Vade, poliçede olduğu gibi bonoda da zorunlu unsur değildir; zira TTK'nin 777/2 maddesi gereğince vadesi açıkça gösterilmemiş bono, görüldüğünde Ödenmesi şart olan bir bono sayılır (Bozer/Göle, s. 199). Dolayısıyla bonoda vadeye yönelik herhangi bir kayda yer verilmemiş olması, bononun geçersizliği sonucunu doğurmayacak; bono kanunen görüldüğünde vadeli bir bono olarak kabul edilecektir, Bu düzenleme karşısında TTK'nin 776/1-c maddesinde belirtilen vadenin, geçerlilik açısından mutlaka senedin içermesi gereken zorunlu bir unsuru olmadığı, aksine ihtiyari bir unsur niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

 

A.4- Bonoda Zamanaşımı

 

Bonoda zamanaşımı konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte TTK'nin 778/1-h maddesi ile poliçedeki zamanaşımına dair TTK'nin 749 ilâ 751. maddelerine yollama yapılmaktadır.

 

Ancak poliçede zamanaşımının kesilmesini düzenleyen TTK'nin 750 ve 751. maddeleri bonoya doğrudan uygulanabilir ise de poliçede zamanaşımı sürelerini düzenleyen TTK’nin 749. maddesi bononun niteliğine aykırı düşmeyecek şekilde uygulanacaktır.

 

TTK’nin 749. maddesi şu şekildedir.

 

"(1) Poliçeyi kabul edene karşı ileri sürülecek poliçeden doğan istemler, vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zaman aşımına uğrar.

 

(2) Hamilin, cirantalarla düzenleyene karşı ileri süreceği istemler, süresinde çekilen protesto tarihinden veya semtte "gidersiz iade olunacaktır" kaydı varsa vadenin dolduğu tarihten itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

 

(2) Bir cirantanın başka cirantalarla düzenleyen aleyhine ileri süreceği istemler, cirantanın poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren ahi ay geçmekte zamanaşımına uğrar."

 

Buna göre TTK'nin 779/1 maddesi gereğince bonoda düzenleyen, tıpkı poliçede kabul eden muhatap gibi sorumlu olduğundan ona karşı ileri sürülebilecek bonoya dayalı talep haklan da vadeden itibaren üç yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

 

Hamilin düzenleyen dışındaki başvuru borçlularına karşı talep haklan ise süresinde çekilen ödememe protestosu tarihinden, bono üzerinde protestodan muafiyete yönelik bir kayıt varsa bu kez vadenin dolduğu tarihten itibaren bir yıllık zamanaşımı süresine tabidir.

 

Nihayet başvuru borçlusu sıfatıyla ödeme yapan bir cirantanın kendisinden önce gelen başvuru borçlularına ileri sürebileceği talepler ise, bonoyu ödediği veya bono dava yoluyla kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı aylık zamanaşımı süresine tabidir.

 

Ancak zamanaşımı süresine dair TTK’nin 749. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanabilmesi için öncelikle hamilin başvurma hakkını kaybetmemiş olması gerekir. Dolayısıyla bononun, mücbir sebeplere ilişkin TTK'nin 731/1 maddesi saklı kalmak kaydıyla süresinde ibraz edilmemiş olması ya da ibraza rağmen ödenmeme durumunun süresinde düzenlenen bir protesto ile tespit ettirilmemiş olması hâlinde bonoya özgü başvurma hakkı da kaybedileceğinden, artık bir yıllık ve altı aylık zamanaşımı sürelerinin uygulanması da söz konusu olmayacaktır.

 

A.5- Zamanaşımına Uğrayan Bononun Hukuki Niteliği

 

Bono Kanun’da belirtilen zamanaşımı süresinin geçmesi ile birlikte kendiliğinden kambiyo senedi vasfını kaybetmez. Ancak borçlunun zamanaşımı definde bulunması hâlinde bono, kambiyo senedi vasfını kaybeder.

 

Borçlu süresi içerinde zamanaşımı definde bulunmaz ise bono kambiyo senedi vasfım kaybetmeyeceği için hamil, bonoya davalı olarak icra takibi yapabilir veya alacak davası açabilir. Ayrıca zamanaşımı bir defi olduğundan hâkim tarafından resen dikkate alınamaz, mutlaka ilgili kişinin bu defiyi ileri sürmesi gerekir (Poroy, Reha/Tekînalp. Ünal: Kıymetli Evrak Hukuku Esasları. İstanbul, 2018, s, 272; Kendigelen/Kırca, s. 264).

 

Borçlunun zamanaşımı defini süresi içerisinde ya dava sırasında ya da icra takibi sırasında ileri sürmesi gerekir. Bununla birlikte kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte zamanaşımının ileri sürülmesi borca itiraz şeklinde icra mahkemesine yapılması gerekmektedir (İİK, m. 168/1). İcra mahkemesi borçlunun zamanaşımı defini, öncelikle ve alacaklının ibraz ettiği bonodaki vade tarihine göre inceler.

 

Borçlunun zamanaşımı definde bulunması üzerine bononun hamili, kambiyo hukukundan kaynaklanan haklarım kaybeder. Görüldüğü üzere burada bononun kambiyo senedi vasfını kazanmasından sonra zamanaşımı definin kaybettirici etkisi söz konusudur. Bu itibarla zamanaşımı definin kaybettirici etkisi nedeniyle zamanaşımına uğrayan bono alacağının, adi borca dönüşmesine imkân bulunmadığı gibi zamanaşımına uğrayan bononun da adi senede dönüşmesi mümkün değildir (Öztan, Fırat: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 1997, s. 878: Kendigelen/Kırca, s, 264).

 

Zamanaşımına uğrayarak kambiyo senedi vasfım kaybeden bono adi senede dönüşmemekle birlikte bu bonodan HMK.nin 202. maddesi kapsamında (yazılı) delil başlangıcı olarak yararlanılabilecektir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C, II. İstanbul 2001. s. 2302). Nitekim doktrin ve uygulamada zamanaşımına uğrayan ve imzası inkâr edilmeyen bir bononun adi senede dönüşmeyeceği ancak temel borç ilişkisi bakımından (yazılı) delil başlangıcı teşkil edeceği noktasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır.

 

Bununla birlikte zamanaşımına uğramış bononun (yazılı) delil başlangıcı teşkil etmesi için de, iddia eden kişi ile karşı taraf arasında bir temel ilişkinin bulunması gerekmektedir. Böyle bir temel ilişkinin bulunmadığı durumlarda, iddia eden kişi yönünden zamanaşımına uğramış bono (yazılı) delil başlangıcı dahi teşkil etmeyecektir.

 

B- Delil Başlangıcı

 

HMK'de tanımı yapılmamakla birlikte: hukuki bir muameleyi veya olayı belgelemek amacıyla resmî makam ya da borç altına giren kişi tarafından düzenlenmiş veya onaylanmış belgeye senet denilmektedir. Buna göre resmî makam tarafından düzenlenen veya onaylanan belgeye resmî senet: sadece borç altına giren kişi tarafından düzenlenen ve/veya imzalanan belgeye ise adi veya özet senet denir. Senet bir hakkın doğumu için gerekli olmasa da, ispatı İçin gerekli olabilir.

 

Senetle ispatı gereken bir hukuki işlem hakkında delil başlangıcı varsa o hukuki işlem tanık dinlenerek de ispatlanabilir (HMK. m. 202/1). Delil başlangıcının varlığı hâlinde hâkim, hem delil başlangıcı hem de dinlenen tanık ve diğer takdirî delilleri serbestçe değerlendirerek bir karar verecektir (Erdönmez, Güray: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2017. s. 1841).

 

HMK'nin 202/2 maddesi; "delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir." şeklindedir.

 

Buna göre bir belgenin, delil başlangıcı olabilmesi için üç şartın birlikte bulunması gerekir.

 

Delil başlangıcından bahsedebilmek için ilk olarak bir “belge” bulunmalıdır. Belgenin tanımı HMK’nin 199. maddesinde yapılmıştır. Anılan madde: "Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanıma göre belgedir.” şeklindedir. Buna göre, delil başlangıcı olarak başvurulabilecek belgeler arasında vazıh veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları sayılabilir. Kanun'da belge tanımına giren unsurlar sınırlayıcı biçimde sayılmadığı için belge olduğu iddia ve ispat edilen her türlü unsura delil başlangıcı olarak, dayanmak mümkündür. Belge kavramının Kanun'daki tanımına bakınca ayrıca HMK’nin 200. maddesi anlamındaki her senedin bir belge olduğu, ancak her belgenin senet olmadığı da anlaşılmaktadır. Bir belge senet olabilir, ancak belge senedin şartlarını gerçekleştirmiyorsa, o zaman belgenin delil başlangıcı olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Buna göre senet ve belge kavramlarım mutlak surette birbirinden ayırmak gerekir. Belge kavramı kesinlikle üst bir kavramdır, zira senet niteliğini haiz her belge aynı zamanda bir senet teşkil etmektedir (Erdönmez, s, 1771), Eğer bir belge, senet vasfını haiz değilse, o zaman HMK'nin 202. maddesindeki şartlan yerine getirmesi hâlinde delil başlangıcı olma ihtimali bulunmaktadır.

 

İkinci olarak, belge, kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş ya da gönderilmiş olmalıdır. Bununla birlikte yazılı delil başlangıcı olan belgenin mutlaka karşı tarafa yöneltilmiş bir İrade açıklamasını taşıyan bir belge olması gerekli değildir (Kuru. s. 2291).

 

Üçüncü olarak, delil başlangıcı, iddia edilen hukuki işlemi tam olarak ispat edememekle birlikte o işlemi muhtemel göstermelidir. Delil başlangıcı senetten farklı olarak ispatı istenen hukuki işlemin varlığı hakkında tam bir kanaat edinilmesine elverişli olmasa da iddia edilen işlem hakkında az da olsa yeterli bilgi içermelidir.

 

C- Borçlunun Temerrüdü

 

Borçlunun temerrüdü TBK'nin 117. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde;

 

"Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer.

 

Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak sureliyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşelim iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır. ” şeklindedir.

 

Buna göre, borçlu temerrüdünden söz edebilmek için öncelikle borcun muaccel olması gerekmektedir. Henüz muaccel olmamış borç hakkında temerrütten söz edilmesi mümkün olmayacaktır. Zira henüz vadesi gelmemiş borç ifa alacaklısı tarafından talep ve dava edilemeyecektir. Başka bir deyişle muaccel olmayan borç için ifa yükümlülüğü doğmayacaktır. Borcun muaccel olması, alacaklının önceden bazı hazırlık çalışmaları yapmasını gerektiriyor ise alacaklı bu fiilleri yerine getirmediği sürece borç muaccel olmayacaktır.

 

TBK’nin 117/1 maddesinde; "Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer." denilmek suretiyle, temerrüdün muacceliyetten itibaren değil de, kural olarak alacaklının ihtarından itibaren gerçekleşeceği kabul edilmiştir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 1121).

 

İhtar, alacak hakkının sağladığı ifayı talep yetkisinin olağan kullanma yöntemidir. Alacaklı ihtarla, borcun yerine getirilmesini istediğini borçluya bildirerek onu itaya davet eder. İhtar, ifa zamanının belirsiz olduğu veya borçlu tarafından bilinmediği hâllerde doğabilecek olumsuz neticelerden borçlunun korunmasını sağlar. Borçlu, ihtar anından itibaren ifada gecikmenin borca aykırılık teşkil edeceğini ve ciddi sonuçlar doğurabileceğini anlamış olur. Burada borçlunun korunmasının sebebi alacaklıya karşı zayıf' konumda olması değil, hukuki durumun açıklık kazanmasını bilmeye hakki olmasıdır.

 

İhtarın borçluyu koruyucu işlevine rağmen, kanun koyucu TBK’nin 117/2 maddesinde belirtilen hâllerde temerrüdün oluşumu için ihtara gerek görmemiştir.

 

Temerrüt için ihtara gerek olmayan ilk durumda, tarafların anlaşmasıyla borcun ifa edileceği gün belirlenmiş ise o gün ödeme yapılmaması hâlinde borçlu mütemerrit olmuş sayılacaktır. Borcun ifa edileceği süre taraflarca belirlenmişse, bu sürenin dolmasıyla ifada geciken borçlu mütemerrit duruma düşer. Ancak, ifa zamanı veya süresinin kanun ile düzenlendiği hâllerde, borçlunun temerrüde düştüğünün kabulü için alacaklının İhtarda bulunması gerekir. İfa günü açık ve belirli bir gün olarak kararlaştırılmalıdır, aksi hâlde temerrüt için ihtar zorunlu sayılacaktır (Oğuzman. M, Kemal/ Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. I. İstanbul. 2017. s. 462).

 

Temerrüt için ihtara gerek olmayan diğer bir durum da, sözleşmede taraftardan birine ifa gününü belirleme yetkisi tanınmış ise, bildirilen ifa tarihinde edimin yerine getirilmemesi hâlinde borçlu mütemerrit sayılacaktır. Borcun ifa edileceği günün bildirilmesi geçerliliği şekle bağlanmamış bir hukuki işlemdir. Zira yapılan bu irade açıklaması borçlunun temerrüde düşmesi sonucunu doğuracaktır.

 

Haksız fiilden doğan tazminatlarda da ihtar çekilmesine gerek kalmaksızın, haksız filin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş sayılacaktır. Borçlunun temerrüdü için ayrıca ihtar şartının aranması durumunda, olay tarihi ile temerrüt tarihi (ihtar tarihi) arasında, faizin işlememesi şeklinde haksız fiilin faili lehine sonuç doğuracaktır. Bunu önlemek amacıyla haksız filden doğan tazminatlarda ihtar çekilmesine gerek kalmadan filin gerçekleştiği tarih temerrüt tarihi sayılmıştır (Oğuzman/öz. s. 465)

 

Sebepsiz zenginleşme hâlinde de, zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu mütemerrit sayılır. Ancak zenginleşmenin iyiniyetli olması hâlinde temerrüt için bildirim gereklidir.

 

Bununla birlikte borçlu borç muaccel olmadan önce alacaklıya borcu ifa etmeyeceğini açık olarak bildirmişse, bu durumda da ihtara gerek yoktur. Borçlu bu beyanla mütemerrit olur. Zira bu beyanla borçlu borcu ita etmeme iradesini önceden kesin olarak açıklamış olduğundan yapılacak ihtarın artık hiçbir yararı bulunmamaktadır (Bren, s. 1125,).

 

III-GEREKÇE

 

İçtihadı birleştirmenin konusu; zamanaşımına uğrayan ve bu nedenle kambiyo senedi vasfını kaybederek (yazılı) delil başlangıcına dönüşen bonodaki vade tarihinin; temel ilişkiye dayanılarak yapılan bir takip veya açılan bir davada temerrüde esas alınıp alınamayacağına ilişkindir.

 

Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından kambiyo senetlerinde yer alan bak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde, şart olmamakla birlikte, genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandım işlem vardır. Böyle bir borçlandım işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle ikinci bir borç ilişkisi doğar. İşte kambiyo ilişkisi diye adlandırılan bu durum, temel borç ilişkisinden bağımsızdır (Kendigelen/Kırca, s. 112). Bu sebepte kambiyo senedinin düzenlenmesine sebep olan temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan deriler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo İlişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.

 

Bir kambiyo senedi düzenleyip veren veya elindeki kambiyo senedini devreden ve bu senedi devralan herkesin bütün bu işlemleri yapmalarının sebebi temel borç ilişkisinden doğan amaca ulaşmaktır. Bu sebeple senet “mevcut bir borcu ifa yerine" veya “mevcut bir borcu ifa uğruna" verilir. Kambiyo senedi ifa yerine verilirse, temel borç ilişkisinden doğan borç yenilenmiş olur. Bu durumda temel borç ilişkisinden doğan borç ve ona bağlanan ayni ve şahsi teminatlar sona erer. Onların yerine kambiyo senedinden doğan borç geçer. Bununla birlikte tarafların yenileme konusunda anlaştıkları kesin bir şekilde belli değilse veya şüpheli bir durum varsa veyahut da bu hususta herhangi bir anlaşma ve iddia yoksa TBK’nin 133/2 maddesi gereğince kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğunun kabulü gerekir (Poroy/Tekinalp, s. 147). Bu durumda temel borç ilişkisi varlığını korumaya devam edecek ve temel borç ilişkisinden doğan talep hakkına paralel ve onunla yarışan bir kambiyo talep hakkı doğacaktır. Fakat bu hâlde temel borç ilişkisinden doğan talep hakkı, kambiyo senedinden doğan talep hakkının kullanılmasına kadar donmuş durumdadır (Poroy/Tekinaip, s. 147).

 

Kambiyo senedi niteliğindeki bonodan doğan alacak muaccel olunca, temel borç ilişkisinden doğan alacak da muaccel hâle gelir. Başka bir deyişle temel İlişkiden doğan borcun muacceliyet tarihi bononun vadesine kadar ertelenmiş olur. Dolayısıyla temel ilişkiden doğan borcun tabi olduğu zamanaşımı süresi, borcun muacceliyet tarihi olan bononun vadesinden itibaren İşlemeye başlayacaktır (Susuz, Kağan; Kambiyo Senetlerinde Zamanaşımı. İstanbul, 2008. s. 164). Bu durumda alacaklı vadeden itibaren isterse temel borç ilişkisinden doğan talep hakkını, isterse bonodan kaynaklanan talep hakkım kullanabilecektir.

 

Bonodan doğan borç tam olarak ifa edilince, temel borç ilişkisinden doğan borç da sona erer, Buna karşılık bononun zamanaşımına uğraması sebebiyle kambiyo hukukuna dayalı talep hakkının kaybedilmesi hâlinde temel borç İlişkisinden doğan talep hakkı varlığını sürdürmeye devam eder. Bu durumda hamil, uğradığı zararın tazmini amacıyla TTK’nin 732. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşme davasından yararlanabileceği gibi kendi cirantası ile arasındaki temel borç ilişkisine de dayanabilmektedir.

 

Temel borç ilişkisine dayalı olarak talebin ileri sürülmesi sadece doğrudan doğruya ilişkide bulunanlar arasında mümkün olduğu için temel borç ilişkisine dayalı olarak düzenleyene talepte bulunabilecek tek kişinin lehtar olduğunu belirtmek gerekir. Buna karşılık lehtar dışındaki bono hamilleri düzenleyen ile temel ilişkiye taraf olmadıkları için bu kapsamda talep hakkına sahip değildir (Öztan. s. 903). Zira ciro ile temel borç ilişkisi ciro edilene geçmemektedir. Başka bir deyişle zamanaşımına uğrayan bir bonoya ciro yoluyla hamil olan bir kimse düzenleyene karşı temel borç ilişkisine dayanarak talepte bulunamaz. Fakat bono, her ciro edildiğinde yeni bir kambiyo taahhüdü ve bu kambiyo taahhüdüne ilişkin yeni

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Üyelik

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350
199
Kazancınız 151₺
7 Gün Ücretsiz Dene Ücretsiz Aboneliği Başlat Şimdi abone olmanız halinde indirimli paket ile özel fiyatımızdan sürekli yararlanırsınız.