Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 2004/1
Karar No: 2010/1
Karar Tarihi: 01.05.2010
(2709 S. K. m. 169, 170) (334 S. K. m. 130, 131) (766 S. K. m. 37) (743 S. K. m. 639) (4721 S. K. m. 713) (3402 S. K. m. 14, 17, Ek m. 4, Geç. m. 7, 8) (3116 S. K. m. 1, 5, 13, 43) (6831 S. K. m. 1, 2, 7, 9, 45, Ek. m. 10) (743 S. K. m. 641) (6831 Sayılı Orman Kanununa Göre Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmelik m. 20, 23, 31, 34, 35) (ANY. MAH. 01.06.1988 T. 1987/31 E. 1988/13 K.) (YİBK. 22.03.1996 T. 1993/5 E. 1996/1 K.) (20.HD 20.05.2002 T. 2002/2254 E.2002/4808 K.)
I- GİRİŞ
1- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME KONUSUNDA BAŞVURULAR
Rasih Aydemir ve arkadaşları vekili Av. Mehmet Aydın'ın 21.03.2003 tarihli dilekçesi ile Maki komisyonlarınca haritaya bağlandıkları tarihten itibaren orman sayılmayan ve böylece Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz niteliğini kazanan tapusuz makilik alanlar olarak belirlenen taşınmazların kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya yoluyla kazanılmasının olanaklı olup olmadığı konusunda 16, 20, 1, 7. Hukuk Daireleri ve HGK kararları arasında görüş ayrılığı bulunduğu ileri sürülerek içtihatların birleştirilmesi yoluyla bu aykırılığın giderilmesi istenmiş; daha sonra Av. İsmail Hayyar'ın 22.11.2004 tarihli dilekçesi ile aynı konuda talepte bulunulması üzerine her iki talep birleştirilerek ele alınarak değerlendirilmiştir.
2- GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
16.HD'sinin, 03.07.1998 T.1998/2781 E.1998/2699 K.
20.HD'sinin, 20.05.2002 T. 2002/2254 E.2002/4808 K.
1.HD'sinin, 18.09.1996 T.1996/8925 E.1996/10021K.
13.11.1996 T.1996/12541 E.1996/13343 K.
20.09.1996 T.1996/7053 E.1996/10205 K.
7.HD'sinin, 25.09.1997 T.1997/4757 E.1997/4296K.
16.11.1998 T.1998/3265 E.1998/4940 K.
HGK'nun, 26.11.1997 T.1997/1-715 E. 1997/982 K.
26.11.1997 T.1997/1-716 E. 1997/983 K.
3- GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNDE DAYANILAN KARARLARDA BELİRTİLEN GÖRÜŞLERİN ÖZETİ
Konuyla ilgili Yargıtay'ın Hukuk Daireleri arasında görüş farklılığı bulunmaktadır.
Önceleri 16 ve 20. Hukuk Daireleri kararlılıkla makiye ayrılan alanların zilyetlikle iktisabı kabul etmezken, 16.Hukuk Dairesi bu konudaki yaklaşımını değiştirmiş, 20.Hukuk Dairesi ise, kararlı uygulamasını sürdürdüğünü bildirmiştir.
1, 7, 8, 17.Hukuk Daireleri ve daha sonra görüş yazıları ile bu daireler görüşüne katılan 16.Hukuk Dairesi, makiye ayrılan içtihadı birleştirmeye konu alanların makiye ayırma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılabileceği görüşünü benimsemişlerdir.
Hukuk Genel Kurulu kararları ağırlıkla 1, 7, 8, 17.Hukuk Daireleri görüşleri yönünde olmakla birlikte bu görüşlerden ayrılan kararları da bulunmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nun konuya ilişkin bildirdiği görüş yazısında ise, yurdumuzdaki makilerin ikincil (sekonder) makilik olması ve bu nedenle eskiden orman iken müdahaleler veya doğa olayları sonucu yok olan orman örtüsü yerine gelişmiş olmaları vurgulanarak, bu yerlerin orman toprağı olduğunun kabulü ile zilyetlikle kazanılmalarının kural olarak olanaklı olmadığı, maki tefrik komisyonu işlemlerinin tespit mahiyetinde olup, usulünce yapılmış orman tahdit işlemiyle tamamlanması gerektiği, ayrıca 27/01/2009 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5831 sayılı Kanunun 5. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasına eklenen ek 10.madde hükmü başta olmak üzere yeni yasal düzenlemelerin varılacak sonuca etkisi üzerinde durulması gerektiği belirtilmiştir.
4- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME YOLUYLA GÖRÜŞ AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ GEREKTİĞİNE İLİŞKİN BİRİNCİ BAŞKANLAR KURULUNUN KARARLARI VE İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU
Birinci Başkanlık Kurulu'nun 23.09.2004 Tarih ve 118 sayılı Kararı ile"Maki Komisyonlarınca haritaya bağlandıkları tarihten itibaren orman sayılmayan ve böylece Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz niteliğini kazanan tapusuz makilik alanlar olarak belirlenen taşınmazların iktisabı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya yoluyla kazanılmasının olanaklı olup olmadığı konusunda 16, 20, 1, 7. Hukuk Daireleri ve HGK kararları arasında görüş ayrılığı bulunduğuna ve bu aykırılığın Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesi gerektiğine, görüşme tarihinin daha sonra belirlenmek üzere raportör üye görevlendirilmesine", Birinci Başkanlık Kurulu'nun 12.02.2007 tarih ve 16 sayılı kararıyla, raportör üye değişikliğine gidilerek, 2004/1 sayılı içtihadı birleştirme kararının kapsamı, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 03.11.2006 Tarihli Kararı da gözetilerek, bu karar çerçevesinde; 3116 sayılı Orman Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu dönemde orman kadastro komisyonlarınca yapılarak kesinleşen ve tapuya tescil edilmeyen orman tahdidi alanlarında, maki tefrik komisyonlarınca orman sayılmayan makilik olarak belirlenen yerlerin imar-ihya yoluyla mülk edinilip edinilemeyeceği"
Şeklinde belirlenmiştir.
Bu konuda yeniden görüş alınmasına ve yeniden rapor düzenlenmesine karar verilmiştir.
Birinci Başkanlık Kurulu'nun 27.01.2009 tarih ve 13 sayılı kararıyla da raportör üye değişikliği yoluna gidilerek, yeni bir raportör üye görevlendirilmiştir.
II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYLE İLGİLİ KAVRAM, KURUM VE YASAL DÜZENLEMELER
1.MAKİLER İLE İLGİLİ GENEL AÇIKLAMALAR
Öncelikle İçtihadı Birleştirmenin konusu olan makiler hakkında genel bir bilgi sunmak gerekir.
1/1-Tanımlar
Maki;
Osmanlıca/Türkçe Sözlükte coğrafi terim grubundan olmak üzere çalı ve küçük ağaçlarla kaplı arazi (Abdullah Yeğin/Abdulkadir Badıllı/ Hekimoğlu İsmail/ İlham Çalım, Osmanlıca-Türkçe Büyük Lügat, Aralık 1978, s.878);
Türkçe Sözlükte (TDK-Ankara 1969, 5.Bası, sh.506) iki tanımdan birincisinde (Madagaskar yerlilerinin dilinden açıklaması ile) coğrafya terimi olarak çalı ve ağaççıklarla örtülü arazi;
Yine, Türkçe Sözlüğün (Türk Dil Kurumu Yayınları Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Dil Kurumu'nun Ankara, 2005 tarih.10.Baskı) 1332 sahifesinde yer alan birinci tanımında da İtalyanca macchia bot kaynak gösterilerek; Akdeniz dolaylarında yaygın bodur ağaç ve çalılardan oluşan bitki örtüsü
Makilik ise;
Maki yetişen yerdir
Şeklinde tanımlanmaktadır.
Makiler, kserofit bünyeli, her dem yeşil, sert ve çoğu zaman dikenli yapraklı ağaç ve ağaççıkların teşkil ettiği bitki formasyonudur.
Barındırdığı 40'dan fazla ağaççık ve çalı türü ile biyolojik çeşitlilik bakımından olağanüstü zengin ve tipik bir Akdeniz bitki örtüsüdür.
Tanımda geçen ağaç ve ağaççıklara gelince;
Ağaç, çam, göknar, ladin, sedir, ardıç, porsuk vs.( ibreliler); meşe, kayın, gürgen, ıhlamur, dişbudak, karaağaç, kızılağaç, akçaağaç, kestane, kavak, söğüt, çınar vs.(yapraklılar) olarak sıralanabilir.
Ağaççıklar ise; (ibreli) bodur adi ardıç, (yapraklı) taflan, kurtbağrı, karayemiş, mürver, leylak, şimşir, orman asması, kızılcık, fındık, dağ muşmulası, muşmula, alıç, hanımeli, cehri, orman gülü, Frenk üzümü, sandal, kocayemiş, akçakesme, iğde, çoban püskülü/ışılgan, salkım, defne, gül, üvez, olarak sayılabilir.
Yurdumuzda makiler; mersin, defne, sandal, kocayemiş, pirnal meşesi, kermes meşesi, katran ardıcı, katır tırnağı, kurt bağrı, keçiboğan, erguvan, tesbih çalısı, karaçalı, herdem taze, keçiboynuzu, peruka çalısı, akçakesme, geniş yapraklı akça kesme, menengiç, terebentin ağacı, sakız, boyacı sumağı, yabani zeytin-delice, kokarçalı, zakkum, pembe çiçekli laden, beyaz çiçekli laden, tüylü laden, ılgın nevileri, yaprağını döken somak nevileri, badem yapraklı ahlat, yabani kuşkonmaz ve benzeri bitkiler olarak bulunur.
Bunlardan elde edilen orman envali, genellikle odun veya kömürlük odun olarak kullanılır.
Ormanlarımızın büyük bölümünü örten bu bitki türleri ağırlıkla Akdeniz, Ege ve özellikle Güney Ege bölgesinde bulunmakta hatta birçok yayında da Akdeniz iklimi orman bitkisi olarak tanımlanmaktadır.
Ne var ki, son zamanlarda iç kesimler ve Karadeniz bölgesinde de ormanların gerek doğal olarak gerekse insan ya da doğa olayı kaynaklı çeşitli nedenlerle azaldığı alanlarda maki özelliği gösteren vejetasyonların gelişim göstermeye başladığı yönünde tespitler içeren bilimsel yayınlar da vardır.
Makiler, tarihsel süreç içinde, önceleri kesin orman sayılan yerlerden iken, 1950 yılından sonra orman rejimi içindeki yeri koşullara bağlanmıştır. Gerek yasal değişiklikler gerek makilik sahaların tespitine ilişkin yönetmelik hükümleri ile toprak muhafaza karakteri ve yapısal özelliklerine göre bir kısmı kesin orman rejimine tabi olurken, bir kısmı da bu rejim dışında tutulmuştur.
1/2-Makilerin Ülkemizde Bulunduğu Alanlar ve Tipleri
Makiler, ağırlıkla Akdeniz ve Ege'de yer almaktadır.
Bunun dışında, Türkiye'nin kuzeyinde tüm Karadeniz kıyı kesimlerinde çoğunlukla yalancı maki olarak bulunur. Kuzeydoğuda Yeşilırmak, Kelkit ve Çoruh vadileri yoluyla iç kesimlere doğru sokulur. Yine Trabzon'da Değirmendere ve Kalenema dereleri, Samsun'da Kızılırmak, Zonguldak'ta Filyos çayı ve Sakarya'da Sakarya nehri ile iç kesimlere doğru uzandığı gözlenir.
Orta Karadeniz bölgesinde Kelkit'te ve Erbaa-Niksar arasında özellikle kızılçam ormanlarının arasında çalı toplulukları bulunmaktadır Bunlar, Karadeniz kıyı şeridindeki yalancı makiden farklı olup, Akdeniz kökenli kalıntı (relikt) maki topluluklarıdır. Erbaa-Toptepe yöresinde 700-1300 arasında Akdeniz kökenli kalıntı sarı çam-karaçam-sedir (Pinus sylvestris-Pinus nigra-Cedrus libani) ormanı bulunmaktadır. Burada 100 yaşının üzerinde 15-20 m boyunda sedir ağaçları bulunmaktadır. Sedir ağaçlarının tohumundan gelen gençlik otlatma nedeniyle yok olmakta; yerine makilikler gelişmektedir. Yayılışı ise, yüksek kesimlerde karaçam (Pinus nigra) ormanıyla, aşağı kesimlerde kızıl çam (Pinus brutia) ormanıyla ilişkili olmaktadır.
Niksar yöresindeki 650-900 metre arasındaki kalıntı sedir ormanları genellikle sapsız meşe (Quercus petraea ssp. İberica) karışık ormanlarında ara ve alt katta bulunmaktadır. Kalıntı kızılçam (Pinus brutia) ormanına ve makiye bitişik konumdadır.
Doğu Karadeniz'deki Borçka-Artvin arsındaki Çoruh vadisinde derin boğazlar içinde (100-200 m.) zeytin-nar (Olea europea var.sylvestris-Punica granatum) yalancı makisi, ardıç-menegiç (Juniperus communis-Pistacia terbinthus) çalılığı bulunmaktadır. Bunun yanında fıstık çamı (Pinus pinea) topluluklarına da rastlanmaktadır.
Trabzon Değirmen Dere'de Esiroğlu-Maçka arasında (200-300 m.), koca yemiş (Arbutus unedo), sandal (Arbutus andrachne); Trabzon Düzköy'de ise, fıstık çamı (Pinus pinea) topluluklarına rastlanmaktadır. Sakarya nehrinin iç taraflarına doğru, Alifuatpaşa- Pamukova arasından Orhaneli-Bilecik'e doğru kızılçamın (Pinus brutia) yayılışıyla birlikte Akdeniz kökenli maki toplulukları görülür.
Marmara Bölgesi'nde ise, maki, Marmara Denizi'nin kıyı kesimlerinde, Tekirdağ, Ganos Dağı'nın alçak ve denize dönük yamaçlarında, Armutlu Yarımadası'nda, Gemlik körfezinde, İznik gölü çevresinde yayılışını yapar. Burada makinin yayılışının zeytin (Olea europea var. sylvestris) makisi belirlemektedir.
Ege bölgesinde hem Ege denizine kıyı kesimlerinde bulunmakta hem de, bu bölgede Karadeniz ve Akdeniz bölgesinin aksine dağlar denize paralel değil, dik olduğundan dolayı Gediz, Büyük ve Küçük Menderes nehirleri ile iç kesimlere doğru sokulmaktadır. Örneğin, Kermes meşesi (Quercus coccifera) makisi üst Menderes havzasında bulunan Akdağ ( Çivril-Denizli)'ın güneybatı yamaçlarında 830-1000 m arasında ve Ege'yi İç Anadolu'ya bağlayan Küfi çayı vadisinde yayılışını yaparak(Sandıklı-Afyon)iç Anadolu stepine kadar uzanmaktadır. Ege denizinden bu bölgenin uzaklığı 300 km içeridedir.
Güneyde Akdeniz bölgesinde, Akdeniz'in kıyı kesimlerinde, Göller bölgesinde (Burdur, Isparta), Seyhan ve Ceyhan nehirleri ile iç kesimlere doğru sokularak Kahraman Maraş' ta ve Amanos dağlarında yayılış yapmaktadır.
Bunun yanında İç Anadolu'da üst Sakarya havzasında Sarıyar baraj gölü çevresinde, Aladağ çayı vadisinde Seben (Bolu)- Nallıhan (Ankara)'da kızılçam (Pinus brutia) ile lokal olarak yayılış yapmaktadır.
Maki vejetasyonunun toprak koruma ve erozyonu önleme gibi yararları yanında, deri sanayiinde kullanılan tanen maddeleri, parfümeride kullanılan reçineleri, çeşitli alkolitleri, boya sanayiinde kullanılan bir çok glikozitleri, ayrıca yenen tohum ve meyve gibi çok sayıda yan ürün verecek ekonomik yararları bulunmaktadır.
Arbutus unedo (koca yemiş)'in meyveleri yenilir, likör yapımında kullanılır ve odunları yakacak olarak kullanılır. Calluna vulgaris( süpürge çalısı)' in çiçeklerinde nektar maddesi bol olduğundan arıcılıkta kullanılır, sürgünleri boya maddesi içerir ve tanenli maddeler içerdiğinden ikinci dünya savaşında şerbetçi otunun yerine biracılıkta kullanılmıştır. Gövdesi süpürge yapımında kullanılmaktadır. Erica arborea (funda)'nın, kök odunundan pipo başları yapılmaktadır. Erica manipliflora (pembe çiçekli funda)' nın sürgün ve dalları daha sık olduğundan süpürge yapımında kullanımı yaygındır. Örneğin, İstanbul'un Asya yakasında bulunan fundalık alanlarında süpürge yapımı için Erica manipliflora' nın kullanımı oldukça yaygındır.
Ortalama iklim şartlarıyla Akdeniz bölgesinin karakteristik bitki örtüsünü, pırnal meşesinin (Quercus ilex) baskın olduğu doğal maki birlikleri oluşturmaktadır.
Pırnal meşesi, yarı Akdeniz iklimi özelliği gösteren nispeten soğuk bölgelere kadar sokulmuş olsa da, böyle alanların kurak kesimlerinde yerini karaçam (Pinus nigra), sedir (Cedrus libani), Juniperus excelsa (boylu ardıç) ve kokulu ardıçtan (Juniperus foetidissima) oluşan ormanlara bırakmaktadır. Nemli ve soğuk bölgelerde pırnal meşesi, Castanea sativa (kestane) ve kayın (Fagus orientalis) gibi türlerin baskın olduğu yaprak döken ormanlarla yer değiştirmektedir.
Akdeniz'in aşırı sıcak ve kurak bölgelerinde ise daha çok kermes meşesinin (Quercus coccifera) yaygın olduğu kurakçıl maki birlikleri uzanmakta; bunun yanında, nemli ve sıcak iklim tipinde pırnal meşesi makisinin yüksek sıcaklığa ihtiyacı olan, aynı zamanda kuraklığa dayanamayan formları bulunmakta ve böyle alanlarda pırnal meşesine yer, yer fıstık çamı (Pinus pinea) eşlik etmektedir.
Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere, iklimsel farklılaşmalara göre pırnal meşesi yerini ormanlara veya makiyi oluşturan başka çalı türlerine bırakabilmektedir.
İklimsel değişimin çok uç düzeyde olmadığı durumlarda, toprak yapısındaki farklılıkların da devreye girmesiyle, değişik maki tiplerinin oluştuğu gözlenmektedir.
Boylu maki: Bu maki, içerisinde boyları 4 - 5 metreye ulaşabilen çalıların bulunuşu ile tanınır. Boylu maki'de genellikle kocayemiş (Arbutus unedo), sandal (A. Andrachne), Fenike ardıcı (Juniperus phoenica), pırnal meşesi (Quercus ilex), erguvan (Cercis siliquatrum), zeytin (Olea europea), Halep çamı (Pinus halepensis), funda ( Erica arbırea), akça kesme (Phillyrea latifolia), katırtırnağı (Sparteum junceum) gibi türler bulunur.
Doğal maki vejetasyonu; insan kaynaklı (antropojen) etki ile doğal yapısı bozulmaz ise; maki vejetasyonunu oluşturan odunsu taksonlar çalıdan (gövde çapı 10 cm den, boyu 5 m den küçük), ağaç (gövde çapı 10 cm den, boyu 5 m den büyük) formunda yapıları bulunmaktadır. Karabük Yenice'deki Sandal (Arbutus andrachne) makisi, Isparta Eğirdir Kovada' da bulunan Kermes meşesi (Quercus coccifera) makisi buna örnek olarak verilebilir.
Alçak maki; 1.5 - 2 metre boyunda nispeten kısa çalılardan oluşur. İçinde sakız ağacı (Pistacia lentiscus), biberiye (Rosmarinus officinalis), akçakesme (Phillyrea latifolia), şalba (Phlomis fruticosa), farekulağı (Ruscus aculeatus), karaçalı (Paliurus spina-christii), adaçayı yapraklı laden (Cistus salviifolius), tüylü laden (C. Creticus) ve funda(Erica arborea) gibi türler bulunur. Ege bölgesinde ve Ege adalarında yoğun olarak bulunmaktadır. Garig vejetasyonuna yapı bakımından benzemektedir. İzmir Foça'da, Muğla Ula- Karaböğürtlen' de ve Yunanistan'ın Sakız Adası'nda görülmektedir.
Kermes meşesi (Quercus coccifera) makisi;300 ile 1200 m yükseklikler arasında kırmızı renkli Akdeniz topraklarında yayılır ve kermes meşesinin yanı sıra akçakesme (Phillyrea latifolia), tüylü laden (Cistus creticus), dafne (Daphne sericea), menengiç (Pistacia terbinthus), sandal (Arbutus andrachne), tesbih çalısı (Sytrax officinalis) gibi boylu çalılardan oluşur. Genellikle Ege bölgesinde İzmir, Samsun ve Nif Dağında, Manisa Sipil Dağında, Denizli Honaz Dağında, Aydın Dağlarında alçak kermes meşesi makisi yer almaktadır.
Alçak maki olarak bulunmasının nedeni ise aşırı hayvan (keçi) otlatmasından kaynaklanmaktadır. Akdeniz bölgesinde, Antalya-Adana arasında geniş bir yayılışa sahiptir. İç Akdeniz'de Burdur ve Isparta da özellikle Isparta Eğirdir Kovada Gölü etrafında tahrip edilmemiş alanlarda boylu kermes meşesi makisi bulunmaktadır.
Zeytin (Olea europea) makisi; Kırmızı renkli topraklar üstünde 0-700 (1000) m arasında yayılır. Yabani zeytinin ve ya delicenin (Olea europea var. Sylvestris) yanında, akçakesme (Phillyrea latifolia), menengiç (Pistacia terbinthus ssp. Palaestina), karaçalı (Palirus spina-christii), keçi boğan (Calycotome villosa) gibi bitki taksonlarını içerir. Yabani zeytinin yayılışı, Akdeniz ikliminin ve vejetasyonunun göstergesi olup ve sınırlarını çizmektedir. Kocaeli' inde Körfez bölgesinin güney yamaçlarında, İznik Gölü çevresinde, Edremit'te Kaz Dağları'nın güneyinde, İzmir Çeşme'de, Feke ve Köprülü Kanyon Milli Parkında boylu ve alçak zeytin makisi bulunmaktadır. Karadeniz'de Düzce Akçakoca'da, Zonguldak, Ereğli, Amasra, Kastamonu İnebolu ve Cide'de, Sinop, Samsun, Tirebolu'da, Trabzon'da kıyıya yakın alanlarda; yalancı maki (pseudomaki) içerinde boylu ve alçak zeytin makisi varlık göstermektedir.
Keçiboynuzu (Cerotonia silqua)-Defne (Laurus nobilis) makisi, Akdeniz kırmızı toprağı üzerinde 50-850 m arasında bulunur. Akça kesme (Phillyrea latifolia), kermes meşesi (Quercus cocccifera), menengiç (Pistacia terbinthus ssp. Palaestina), dafne (Daphne sericea), karaçalı (Palirus spina-christii), katran ardıcı (Juniperus oxycedrus) gibi bitki taksonlarını içermektedir. Aydın Dilek Yarımadası Milli Parkının Ege denizine bakan yamaçlarında, Adana ve Tarsus'ta Torosların güney yamaçlarındaki korunaklı vadilerde keçiboynuzu-defne makisi bulunmaktadır.
Sandal (Arbutus andrachne) makisi; Akdeniz kırmızı toprakları üstünde 300-900 m arasında yayılış gösterir. Bu tür makide sandal ağacına, kermes meşesi (Quercus cocccifera), akçakesme (Phillyrea latifolia), tesbih çalısı (Sytrax officinalis), tüylü laden (Cistus creticus), cehri (Rhamnus oleoides), kayacık (Ostrya carpinifolia), mazı meşesi (Quercus infectoria ssp. Boissieri) gibi bitki türleri eşlik eder. Türkiye'de tahrip olmamış yapıda sandal makisi; Denizli-Muğla arasındaki Sadras Dağının güney yamaçlarında bulunmaktadır. Bunun yanında Karabük'te Yenice ırmağı vadisinde ve Yenice ormanlarının önemli bir kısmını oluşturan Çit Dere bölgesinin aşağı kısımlarında boylu sandal makisi bulunmaktadır.
Garig; Akdeniz bölgesinde makinin çeşitli faktörler etkisi ile (aşrı otlatma, yangın vb.) bozulması sonucunda ortamı çoğunlukla her dem yeşil ve bodur çalı formunda olan kurakçıl bir bitki örtüsü kaplar. Garig olarak adlandırılan bu bitki örtüsü tipi Akdeniz bölgesinin farklı kısımlarında içerdiği türlere ve fiziksel görünüşüne göre değişik adlar alır.Örneğin, özellikle kekik (Thymus spp.) türlerinin hakim olduğu İspanya gariğine tomillares, Yunanistan ve Türkiye'de yaygın olan ve daha kurakçıl özellikteki yuvarlak ve dikenli türlerden ibaret gariğe phrygana-firigana adı verilir. Garig kurakçıl alanlarda bulunduğundan, toprak-su ilişkisini dengede tutabilmek için, bitkilerin kökleri derine inebilen kazık kök şeklinde gelişmiştir. Bitkilerin gövdelerinde dikenler ve yapraklarında ise buharlaşmayı azaltan yüzey küçülmesi, beyaz keçemsi tüyler ve deri gibi sertleşmeler görülür. Bu bitkilerin çoğu, bodur çalı ile çok yıllık, küçük boylu yarı odunsu yapıdadır. Gariği oluşturan türlere abdes bozan (Sarcopoterium spinosumn), beyaz kekik (Coriodotymus capitatum), adaçayı yapraklı laden (Cistus salviifolius), tüylü laden (C. Creticus), küçük yapraklı laden (C. Parviolius), kaya kekiği (Satureja tymbra), boyacı katırtırnağı (Genista acanthoclados), şalba (Phlomis viscosa), keçi boğan (Calicotome villosa), pembe çiçekli funda (Erica manipuliflora), biberiye (Rosmarinus officinalis), lavanta (Lavandula stoechas), ada çayı (Salvia triloba), acı yavşan (Teucrium divaricatum) gibi bitki türleri örnek verilebilir. Küçük kümeler veya yastık formunda diz boyunu geçmeyen bodur çalılar genellikle Ege ve Akdeniz bölgesinde, özellikle Gelibolu Yarımadası'nda, Ayvalık'ta, İzmir, Menemen, Bergama' da, Manisa'da, Antalya, Manavgat, Adana ve Tarsus'ta maki alanları içerisinde bulunmaktadır. Gökçeada ve Bozcaada' da garig vejetasyonu bulunmaktadır.
Yalancı maki; Bunların yanında Akdeniz kökenli her dem yeşil bitki türlerin bulunmadığı, hayvan veya insan etkisiyle tahrip olarak çalılığa dönüşmüş bitki topluluklarına Anadolu'da sıklıkla rastlanır. Bu bitki örtüsüne yalancı maki denilir. Yalancı maki kuraktan hoşlanan, Akdeniz dağlık alanlarında ve Akdeniz Bölgesi ardında yaygın bir çalı formasyonudur. Makinin kış soğuklarına dayanıklı olup tüm yıl boyunca gelişme göstermesine karşın, yalancı maki bitkilerinde belirgin kış dinlemesi görülür. Makide yaprağını döken bitkiler azınlıkta olmasına karşın, yalancı makide yaprağını döken çalılar hakimdir. Ova akça ağacı (Acer campestre), sandal (Arbutus andrachne), kocayemiş (Arbutus unedo), şimşir (Buxus sempervirens), süpürge çalısı(Calluna vulgaris), kiraz (Cerasus avium), erguvan(Cercis siliquastrum), alıç (Crataegus monogyna), kızılcık( Cornus mas), fındık (Corylus avellana), tüylü laden(Cistus creticus), dafne(Dafne pontica), funda(Erica arborea), ardıç (Juniperus communis), defne (Laurus nobilis), akça kesme (Phillyrea latifolia), kurt bağrı (Ligustrum vulgare), katırtırnağı (Sparteum junceum), ateş dikeni (Pyracantha coccinea), delice (Olea europea var. Sylvestris), incir (Ficus carica), diken ucu (Similax excelsa) gibi türler bulunmaktadır. İstanbul Boğazının Karadeniz ile buluştuğu yerlerde, Sarıyer sırtlarında, boğaz içlerinde Şile, Ağva, Kefken, Adapazarı Karasu'da, Düzce Akçakoca'da, Zonguldak, Ereğli, Bartın, Amasra, Kastamonu İnebolu ve Cide'de, Ayancık, Gerze, Sinop, Samsun, Ünye, Tirebolu, Trabzon'da Mersin Köyü'nde, Sürmene-Çamburnu' nda, Çoruh Vadisi ile Artvin bölgesinde yaygın olarak görülmektedir.
1/3-Makilerin Bitki Coğrafyası Yönünden Anlamı Ve Ülkemiz Açısından Önemi
Açıklandığı üzere, ülkemizin birçok bölgesinde bazen tekil, bazen ormanları oluşturan ağaçların diplerinde gelişmek üzere bulunan makiler ağırlıkla ve kural olarak, bitki coğrafyası yönünden Akdeniz rejyonunun özel bir vejetasyon tipi olarak kabul edilmekte, bu bitki formasyonunun Türkiye'nin Akdeniz rejyonu içinde kalan Ege bölgesinde, 600-700 metre ve Akdeniz bölgesinde de 900 metre yüksekliklere kadarki, sahil yörelerinde mevcut olduğu bilim çevrelerince açıklanmaktadır.
Makinin orijinine ilişkin ise, iki ayrı temel görüş bulunmaktadır.
Birinci görüş; makinin Akdeniz iklim koşullarının dikte ettiği primer (birincil) nitelikte bir klimaks olduğu (primer maki)
İkinci görüş; Akdeniz iklim tipinin hâkim olduğu bu yerlerdeki palamut meşesi, kızılçam, fıstık çamı ve servi gibi yayvan ve iğne yapraklı ağaç türlerinin oluşturduğu ormanlardaki aşırı insan müdahaleleri (yangın, açma, otlatma gibi) sonucunda tabii olarak bu orman örtüsü altında bulunan maki elemanlarının sahada yalnız kaldığı ve daha sonradan varlığını artırarak hâkim duruma geçtiği (ikincil/sekonder maki)
Şeklindedir.
Bugün ülkemizin Ege ve Akdeniz bölgelerindeki Kızılçam, Fıstıkçamı ve Palamut meşesi ormanları bu yönden incelendiğinde, maki formasyonunu oluşturan türlerden bir çoğunun bu ormanlarda mevcut bulunması, Türkiye'de maki alanlarının çoğunlukla sekonder nitelikte olabileceğini gösteren bir olgu olarak görülmektedir.
Primer veya sekonder olsun, floristik kombinasyon bakımından maki; yaz kuraklığının bariz olarak görüldüğü çok sıcak ve kurak yerleşme bölgesi koşullarına intibak eden deri gibi sert yapraklı, çoğunluğu herdem yeşil ve kserofit karakterdeki elemanlardan oluşmakta; su tutma ve doğal dengeyi koruma konusunda önemli etkiye sahip bulunmaktadır.
İklim bakımından geçiş zonlarındaki kışın yaprağını döken yapraklı ağaç ormanlarında açıklanan maki elemanlarının intikal iklimine sahip yörelerde, kışın yaprağını döken yayvan yapraklı ağaç türlerinden oluşan orman kuruluşları hâkim duruma geçmekte ve orman örtüsü altında maki elemanları da değişik oranlarda görülmektedir. Bu oluşum çeşitli etkenlerle ormanda yer alan ağaç ve çalıların tahribi, buna karşılık mevcut maki elemanlarının çoğalarak %50 ve daha fazla orana sahip olması şeklinde görüldüğü takdirde, bitki coğrafyacıları tarafından Pseudo-maki (yalancı maki) olarak isimlendirilmektedir.
Bu tespite göre, yalancı maki örtüsüne sahip alanların da orijini itibariyle yayvan yapraklı orman olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Görülmektedir ki, iyi bir inceleme ve ayrım yapılmaması halinde, yayvan yapraklı orman niteliğindeki sekonder maki ve yalancı maki alanlarının (orman orijinli yerlerin) primer maki olarak nitelendirilmesi ve yanlış değerlendirme ile gerçekte orman olan sahaların yok edilmesi söz konusu olabilmektedir.
Öyle ise, Orman Kanunu'nun öngördüğü şekilde orman ve toprak koruma karakteri taşımayacak ve ormandan başka kullanmaya tahsis suretiyle değerlendirilmesi mümkün olabilecek funda ve makilik alanlar ile gerçekte orman orijinli olup, doğal yapıları gereği orman ve muhafaza karakteri taşıyan alanların sağlıklı bir biçimde ayrımının yapılması gerekir.
2- İMAR- İHYA KAVRAMLARI VE UNSURLARI
2/1- Günlük Dilde İhya Kavramı
İhya, konuşma dilinde ve sözlükte, genel olarak, diriltme, canlandırma, diri kılma, yeniden hayat verme|, toprağı taze can verircesine şenlendirme, faydalı, kullanılabilir hale getirme, şan ve şeref kazandırma, bir kimseye umut, güç ve mutluluk verme anlamına gelen bir kavramdır (Eren, F.Toprak Hukuku. Ankara-1991, s.55).
2/2-Teknik Dilde İhya Kavramı
Mecellede ihya, imar anlamında kullanılmakta ve bir araziyi tarıma elverişli hale getirme biçiminde tanımlanmaktaydı (Mecelle.mad.1051) Arazî kanununda ise ihya, tarıma elverişli olmayan bir yerin kültür arazisi haline getirilmesiyle o arazi üzerinde yararlanma hakkı sağlayan bir fiil olarak kabul edilmiştir(Arazi K.mad.6, 103; Ozanalp, Nusret; Tapulama Kanunu Şerhi, 2.baskı, Ankara-1976.sh.542)
766 sayılı Tapulama Kanunun 37. maddesinde, ihya edilecek yerlerin bazı nitelikleri belirtilmiştir. Adı geçen madde de, ihya edilen yerlerin öncesinin, taşlık, delicelik, pırnallık gibi yerlerden olması gerekli idi. Bu gibi yerlerin ihya edilmiş sayılması için, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, tarla haline getirilmesi gerekli idi. Böylece kanun koyucu, uygulamada nelerin ihya sayılacağı konusunda belirlemede bazı ilkeler belirlemiş olmaktaydı.
Kadastro Kanununda ihyanın tanımı yapılmadığı gibi, nelerin ihya sağlayacağı da belirtilmiş değildir. Ne var ki; Kanunun ilk tasarısında, ihya edilecek yerlerin taşlık, çalılık, fundalık, gibi yerler olması gerektiği hükmü yer almaktaydı. Bununla birlikte, tasarının TBMM'de görüşülmesi sırasında verilen bir önerge ile söz konusu kavramlar madde metninden çıkarılmıştır (Düzceer, Ali Rıza; Kazandırıcı Zamanaşımıyla Taşınmaz İktisabı; 2.Baskı, Ankara-1994 sh.14.).
İhya, bugünkü hukukumuzda, genel olarak üzerinde ekim, dikim yapılmayan yerlerin tarım arazisi haline getirilmesi olarak anlaşılmaktadır.
Buradan hareketle, Veysel Başpınar, ihyayı teknik olarak, şu şekilde tanımlamaktadır:
İhya, işlenmemiş araziye, masraf ve emek sarf ederek tarıma elverişli hale getiren, ekim, bakım yoluyla bitkisel ürünlerin düzenli bir işletmecilik esasına göre yapılmasına imkân veren hukuki bir fiildir
İhya ekonomik olduğu kadar hukuki bir fiildir. Zira ihyada işgal ve ihraz gibi mülkiyetin iktisabına yol açan ve hukukun bu yüzden kendisine önem ve sonuç atfettiği bir fiil söz konusudur (Başpınar, Veysel; Türk Toprak Hukukunda İhya, Ankara-1999, sh.13).
2/3-İhyanın Olağanüstü Zamanaşımı Yoluyla İktisaptan Farkı
Taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisabının şartları, 743 s. TMK'nun 639.maddesi ve bu maddeyi değiştiren, 4721 s. TMK'nun 713. maddesi;
Tapu kütüğüne kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan ve yirmi yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilan olunur.
Son ilandan başlayarak, üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.
Hükmü ile düzenlenmiş; ayrıca Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde bu hususa yer verilmiştir
Söz konusu hükümlere göre, bir taşınmazın olağanüstü zamanaşımı nedeniyle iktisabı için, tapu kütüğünde kayıtlı olmaması veya tapu kütüğünde kayıtlı olmakla birlikte, malikinin kim olduğunun anlaşılamaması ya da 20 yıl önce ölmüş olması veya gaipliğine karar verilmiş kimselere ait bulunması gerekir.
Buradan anlaşılan, olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisap için, taşınmazın özel mülkiyete elverişli alanlardan olması gerekir (Sungurbey, İ./İsviçre -Türk Hukukuna Göre İktisabı Müruruzaman , İstanbul-1956, sh 9 vd., Küley, M./Müruruzamanla İktisap, İstanbul-1958, sh.50 vd).
İşte, 3402 S.K.17/1 maddesi, söz konusu kurala bir istisna getirmiştir (Düzceer, Ali Rıza; Kadastro Kanunu, Ankara-1996, sh.134).
Bu hükme göre, kanundaki şartların tamamlanması halinde, özel mülkiyete elverişli olanlar, ihya yoluyla iktisabı imkan dahilinde olan yerler haline getirilmiştir. Bu durum, zamanaşımı yoluyla ihya arasındaki en büyük farktır.
Bununla birlikte, 3402 S.K'nun 17/1 maddesi, ihyanın zilyetliğe ilişkin şartlarını zamanaşımı yoluyla iktisabın şartlarına bağlamıştır.
Bu şartlar, Türk Hukukunda ilk defa görülmektedir. Bu bakımdan Kadastro Kanunu ile kabul edilen ihya kurumu, yeni şartlara bağlanmış ve Tapu Kanunu'ndaki eski haline göre, şartları son derece ağırlaştırılmış bir şekilde ortaya çıkmıştır(Başpınar, Veysel; Türk Toprak Hukukunda İhya, Ankara-1999, sh.16-17).
3- ORMAN İLE İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELER VE MAKİLİK ALANLARIN TARİHSEL GELİŞİM İÇİNDE BU DÜZENLEMELER KARŞISINDAKİ DURUMU
3/1. 1982 ANAYASASI'NA KADAR OLAN DÖNEMDEKİ YASAL DÜZENLEMELER
3/1.1-Cumhuriyet Öncesi
Ülkemizde, orman ile ilgili ilk düzenleme 1856 tarihli Arazi Kanunnamesi'dir. Bu kanunnamede gerek miri(devlet) ormanlarda, gerekse cibali mübahada kimseye tapu verilemeyeceği hükme bağlanarak, bunların kamu mülkiyetinde olduğu ve özel mülkiyete konu olamayacağı esası getirilmişti. Bu anlayış daha sonraki Orman ile ilgili düzenlemelerde de kabul görmüş, zaman içinde değişen şart ve anlayışlar karşısında ise son yıllarda bu temel felsefeden uzaklaşılmıştır.
İkinci düzenleme 1870 tarihli O