Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1997/1
Karar No: 2000/1
Karar Tarihi: 18.02.2000
(506 S. K. Ek m. 5, 108)
I- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME İSTEĞİ:
Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi Başkanı, 03/07/1997 tarihli başvurusuyla, Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulunun 15/06/1988 tarih ve 270/472 sayılı kararıyla 02/05/1997 tarih ve 207/392 sayılı kararları; ayrıca aynı konuda Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesinin 09/06/1997 tarih ve 3756-3757-3578 esas, 1997/4405-4406-4407 karar sayılı kararlarıyla, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 17/02/1997 gün, 7337/854 sayılı kararları arasında görüş aykırılığı bulunduğunu ileri sürerek içtihatların birleştirilmesini istemiştir. Birinci Başkanlık Kurulu, 16/10/1997 tarih ve 66 sayılı kararıyla içtihatlar arasında aykırılık bulunduğuna, aykırılığın Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca giderilmesine karar vermiştir.
II- İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRMEYE YOL AÇAN KARARLAR:
1- Onuncu Hukuk Dairesi Kararları:
a) Onuncu Hukuk Dairesinin 09/06/1997 tarih ve 1997/3756-4405 sayılı kararında; 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının Ek-5. maddesindeki itibari hizmet süresinin hem sigortalılık süresine, hem de sigortalının fiilen çalışılmış gün sayısına eklenmesi ve ayrıca sigortalılık başlangıç tarihinin, itibari hizmet suresi kadar geri götürülmesi gerektiğine karar verilmiştir.
b) Onuncu Hukuk Dairesinin 09/06/1997 tarih ve 1997/3757-4406, 1997/3578- 4407 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
2- Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 17/02/1996 tarih ve 1996/7337-854 sayılı kararında ise, 506 sayılı Yasanın Ek-5. maddesindeki itibari hizmet süresinin prim ödeme gün sayısına eklenemeyeceğine, bu sürenin iki kez kullanılmasının olanaksız bulunduğuna karar verilmiştir.
3- Hukuk Genel Kurulu Kararları:
a) Hukuk Genel Kurulu, 02/05/1997 tarih ve 1997/21 -207 Esas, 1997/392 sayılı kararında; yerel mahkemenin 506 sayılı Yasaya 2098 sayılı Yasayla getirilen Ek- 5. maddesindeki itibarı hizmet süresini, hem sigortalılık süresine, hem de prim ödeme gün sayısına ekleyip, sigortalılık başlangıcını prim ödeme gün sayısı kadar geri götüren ve davacıya yaşlılık aylığı bağlanmasını hükme bağlayan yerel mahkemenin direnme kararını, itibari hizmet süresinin yalnızca sigortalılık süresine eklenebileceği ve bu sürenin iki kez kullanılmasına yasaca olanak bulunmadığı gerekçesiyle bozmuştur.
b) Hukuk Genel Kurulunun 15/06/1988 günlü ve 1988/10-270, 1998/472 sayılı kararı ise, Emekli Sandığında ve fiili hizmet zammının gerektirdiği hizmetlerle Sosyal Sigortalar Kurumunda geçen hizmetlerin birleştirilmesine ilişkin olup, içtihatları birleştirme konusuyla ilgili değildir.
2797 sayılı Yargıtay Yasasının 16/5. ve 45. maddeleri uyarınca toplanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunda, kararlar arasında aykırılık bulunduğuna karar verilerek işin esasına geçilmiştir.
FİİLİ İÇTİHATLAR ARASINDA AYKIRILIĞIN KONUSU VE ÇÖZÜMÜN GEREKÇESİ:
Aykırılığın konusu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına 11/08/1977 tarih ve 2098 sayılı Yasayla getirilen Ek-5. maddede öngörülen iş kollarında çalışan sigortalılara tanınan itibarı hizmet süresinin 506 sayılı Yasanın 108. maddesinde tanımlanan sigortalılık süresine mi, yoksa hem sigortalılık süresi ve hem de prim ödeme gün sayısına mı eklenmesi gerektiğine ilişkindir.
Aralarında aykırılık bulunduğu kabul edilen kararlarda, sözü edilen "sigortalılık süresi" ve "fiili prim ödeme gün sayısı" 506 sayılı Yasanın "yaşlılık sigortası" yönünden önem taşıyan temel kavramlarıdır. Gerçekten, yaşlılık sigortasından yararlanmada üç temel öğe söz konusudur: Sigortalılık süresi, fiili prim ödeme gün sayısı ve yaştır. Bunlardan yaşla ilgili olarak, Yasanın doğrudan belirlediği ve zaman zaman üzerinde değişiklik yaptığı yaş sınırı, her sigortalı için aynıdır. Sigortalılık süresi ise, 506 sayılı Yasanın 108. maddesinde tanımlandığı üzere, sigortalının ilk işe giriş tarihi ile yaşlılık aylığı için Kuruma başvurduğu tarih arasında geçen süredir. "Fiili prim gün sayısı"na gelince burada, Kuruma yapılan parasal katkı söz konusudur. Daha açık bir anlatımla fiili prim gün sayısı, sigortalı yararına, sigortalılık süresi içerisinde, eylemli biçimde günlük kazançları üzerinden ödenen primli günler toplamıdır. 506 sayılı Yasa; yaşlılık sigortası yönünden, seçenekli bir sistem öngörmüş, kimi zaman iki, kimi zaman üç öğenin gerçekleşmesi durumunda, kişinin yaşlılık aylığından yararlanabileceğini hükme bağlamıştır. 2098 sayılı Yasa ise, a 506 sayılı Yasayla getirilen "itibari hizmet" kurumu ile yıpratıcı kimi işlerde çalışan sigortalılara Yasaca belirlenen oranda itibarı bir surenin eklenmesini öngörmüştür. Böylece, itibari hizmet süresinden yararlanan bir sigortalı, yaşlılık sigortası uygulamasında öbür sigortalılara göre ayrıcalıklı bir duruma geçmekte ve daha erken emekli olabilme olanağına kavuşmaktadır. İşte, görüş aykırılığının temeli bu ayrıcalığın kapsam ve boyutlarında düğümlenmektedir.
Gerçekten itibarı hizmetten yararlanan bir sigortalının sigortalılık su resine dörtte bir oranında ek yapılmasıyla sözgelimi 20 yıllık bir sigortalıyı benzerlerine göre 5 yıl önce emekli olabilme olanağı sağlanmakta, 25/06/1999 tarihli ve 4447 sayılı Yasanın yürürlüğünden önceki dönemde 38 yaşında emekli olabilme hakkı tanınmaktadır. Bu tür bir olanak, kuşkusuz, önemli bir ayrıcalıktır Bunun dışında itibarı hizmet suresinin fiili prim ödeme gün sayısına katılması durumunda ise, yukarıda sözü edilen sigortalı, ayrıca 1800 günlük fiili prim üstünlüğü elde etmekte yalnızca 3200 gün prim ödediğinde yaşlılık aylığına hak kazanabilmekte ve böylelikle benzerlerine göre yaşlılık aylığı bağlama oranını yükseltebilmektedir Oysa, yasa koyucu bu tur ikiye katlı bir ayrıcalığı öngörmemiş, yalnızca sigortalılık suresi yönünden bir üstünlük sağlamıştır. Bu durum, öncelikle Ek-5. maddenin birinci fıkrasının açık anlatımından ortaya çıkmaktadır. Gerçekten söz konusu birinci fıkrada; itibari hizmet süresinin sigortalılık süresine ekleneceği açıkça belirtilmiş, ayrıca fiili prim ödeme gün sayısına ekleneceği yolunda bir anlatıma yer verilmemiştir. Her ne kadar maddenin ikinci fıkrasında; fiili gün sayısına ilişkin bir anlatım yer almışsa da, bu durum maddenin birinci fıkrasında belirtilen sigortalılık süresinin hesaplanması yöntemine ilişkindir ve itibarı hizmet süresinin yıl olarak değil de, gün olarak değerlendirilmesi durumunda eklemenin nasıl bulunacağını göstermektedir. Birbirinden ayrı kurumlar olan, "sigortalılık suresi ve "prim ödeme gün sayısı"nın Yasada açıkça gösterilmedikçe bir- 1 birlerinin yerine geçirilmesi ya da yorum yoluyla öngörülmesi olanaksızdır. 1 Nitekim, 506 sayılı Yasanın bütününde Ek-5. madde dışında ayrıcalıklı sisteme, yalnızca maden işçileri yönünden yer verilmiş ve Yasanın 60/E maddesinde 1800 gün çalışmış bulunan sigortalılara bu işlerdeki prim ödeme 1 gün sayıları" toplamına dörtte birinin ekleneceği ve böylece bulunan toplam Sürenin "prim ödeme gün sayısı" olarak benimseneceği öngörülmüştür. Görülüyor ki, yasa koyucu, 506 sayılı Yasada, söz konusu deyiş ve kavramların ikisinin birlikte ayrıcalık yaratacak biçimde değerlendirilmesini istememiş, yalnızca, en tehlikeli işlerden sayılan maden işçilerine, fiili prim ödeme gün sayısına eklenmek üzere itibari bir süreyi kabul etmiştir. Öte yandan, öğretide de, itibarı hizmet süresinin, salt sigortalılık süresine ekleneceği görüşü ağır basmaktadır (Bkz. Prof. Dr. A. Can Tuncay, Sosyal Güvenlik Kurulu Dersleri, 6. Bas., Sh. 258, Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, Sosyal Sigorta İlişkisi, İzmir 1991, Sh. 192, Prof. Dr. Ali Nazım Sözer, İtibari Hizmet Müessesesi ve İtibari Hizmetle İlgili Bazı Uygulama Sorunları, Çimento İşveren Cilt 12, Sh. 3. Mayıs 1998 Sh. 10 vs). Ayrıca, 25/09/1999 tarih ve 4447 sayılı Yasanın 16. maddesiyle getirilen Ek-39. maddesinde açıkça, "itibari hizmet süresinin", "sigortalılık süresine" eklenmek suretiyle bulunacağı belirtilmiş ve yasa koyucunun bu yöndeki görüşü bir kez daha yinelenmiştir.
Amaçsal yorum, çağcıl bir yöntemdir. Yasanın yapıldığı andaki değil, uygulandığı andaki yasa koyucunun nesnel amacını gözeten bir yorumdur. Ancak, bu yorumun sınırını yasanın anlatım çerçevesi çizer. Anlatım içindeki deyişler ve/ya da kavramlar, bu nesnel amaç içinde geniş ya da dar algılanabilir. Ancak, amaçsal yorum bahanesiyle, kesinlikle bu çerçevenin dışına çıkılarak yasal metne anlam verilemez. Bu yapıldığı takdirde, uygulayıcı yasayı örtülü olarak değiştirmiş olur. Kuşkusuz hiçbir yorum aracı ve yöntemi böyle bir keyfiliğe izin veremez.
506 sayılı Yasanın Ek-5. maddesinde sözü edilen itibari hizmet süresinin; metnin yasal çerçevesi içinde kalan amaçsal yorumu gözetildiğinde, yukarıda açıklanan nedenlerle, yalnızca sigortalılık süresine eklenmesi gerekeceği açıkça ortaya çıktığından, içtihatların, Hukuk Genel Kurulu ve Yirmibirinci Hukuk Dairesinin görüşleri doğrultusunda birleştirilmesi gerekir.
Sonuç : 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının Ek-5. maddesinde öngörülen itibari hizmet süresinin, salt sigortalılık süresine eklenmesi gerekeceğine ve ayrıca bu sürenin fiili prim ödeme gün sayısına eklenmesinin söz konusu olamayacağına, 18/02/2000 tarihinde ve ilk oturumda üçte iki çoğunlukla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Bilindiği gibi, içtihadı birleştirmenin konusu, 2098 ve 3395 sayılı Yasalarla değişik 506 sayılı Kanunun Ek 5. maddesinde sayılan işyerlerinde çalışanlara tanınan itibarı hizmet süresinin sadece sigortalılık süresine mi, yoksa hem sigortalılık süresine hem de prim ödeme gün sayısına mı, ekleneceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, sözü edilen maddede sayılan işyerlerinin hangi işyerleri ve çalışanların kimler olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Ek 5. maddenin 1 numaralı bendinde, 212 sayılı Kanunla değiştirilen 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamına tabi olarak çalışan sigortalıların sigortalılık sürelerine her tam yıl için 90 gün itibari hizmet süresi eklenmesi öngörülmüştür. 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun değişik 1. maddesi şöyledir:
Bu Kanun hükümleri Türkiye'de yayınlanan gazete ve mevkutelerle haber ve fotoğraf ajanslarında her türlü fikir ve sanat işlerinde çalışan ve iş Kanunundaki işçi tarifi şümulü haricinde kalan kimselerle bunların işverenleri hakkında uygulanır.
Bu Kanunun şümulüne giren fikir ve sanat işlerinde ücret karşılığı çalışanlara "gazeteci" denir.
Görüldüğü gibi Ek 5.maddenin l-a bendine göre, itibari hizmet zammından yararlananlar iş Kanununa tabi olmayan ve "işçi" niteliği taşımayan her türlü fikir ve sanat işinde çalışan gazetecilerdir.
Anılan Ek 5. maddenin 1-b bendine göre de, basın kartı yönetmeliği uyarınca basın kartına sahip olmak suretiyle gazetecilik yaparken kamu kurumlarına giren ve bu kurumlarda meslekleriyle ilgili görevlerde "basın müşavirliği sıfatıyla istihdam edilen sigortalılara da itibari hizmet zammı verilmiştir.
Ek 5. maddenin II. bendine göre, basım ve gazetecilik iş yerlerinde 1475 sayılı İş Kanunu ve değişikliklerine göre çalışan sigortalılara da alt bentte, (a), (b), (c), (d), (f) işaretleriyle gösterilen işyerlerinde çalışmak koşuluyla yılda 90 gün itibari hizmet zammı tanınmıştır. Sayılan işyerleri şunlardır: solunum ve cilt yoluyla vücuda geçen gaz ve diğer zehirleyici maddelerle çalışılan işyerleri, fazla gürültü ve ihtizaz yapıcı makine ve aletlerle çalışarak iş yapılan işyerleri, doğrudan doğruya yüksek hararete maruz bulunarak çalışılan işyerleri, fazla ve devamlı adali gayret sarf edilerek iş yapan işyerleri, tabii ışığın hiç olmadığı ve münhasıran suni ışık altında çalışılan işyerleri ve günlük mesaisinin yarıdan fazlası saat 20.00'den sonra çalışılarak yapılan işyerleri. Ek 5. maddenin II. bendinde "basım ve gazetecilik işyerlerinden söz edildiği için uygulamada ve öğretide gazetecilik işyerinin basım işinde çalışmayanlara itibari hizmet zammı verilemeyeceği görüşünü savunanlar olmuştur. Ancak Yargıtay'ın uygulamasına göre, diğer basım işyerlerinde (matbaalarda) çalışan sigortalılara da öteki koşullar oluştuğu takdirde itibarı hizmet zammı almak hakkı tanınmaktadır. İtibari hizmet zammından yararlanması gerekenlerin kapsamı 20/06/1987 gün ve 3395 sayılı Yasa ile genişletilmiştir. Bu Yasa ile Ek 5. maddeye eklenen 111. bende göre; gemi adamları, gemi ateşçileri, kömürcüler ve dalgıçlar, denizde çalışmak koşuluyla itibari hizmet zammından yararlandırılmışlardır.
3395 sayılı Yasa ile Ek 5. maddeye eklenen IV. bende göre, azotlu gübre ve şeker sanayinde, fabrika, atölye, havuz ve depolarda, trafo binalarında çalışanlar alt bentlerde sayılan koşulların gerçekleşmesi halinde madde kapsamına alınmışlardır. Alt bentlerdeki koşullar (1), (2), (3), (4) sayıları altında gösterilmiştir. Bu koşullar şunlardır: Çelik, demir ve tunç dökümü; zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi takılarak çalışmayı gerektiren işler; patlayıcı maddeler yapılmasında ve kaynak işlerinde çalışma. Görüldüğü gibi, azotlu gübre ve şeker sanayinde çalışanların tümü değil tehlikeli ve hayat yıpratıcı işlerde çalışanlar itibari hizmet zammından yararlanabilmektedirler. Başka bir anlatımla, sigortalıların durumu hem IV. bende, hem de, (1), (2), (3), (4) sayılarıyla ifade edilen bentlere uyması gerekmektedir.
İçtihadı birleştirme görüşmelerinde bazı konuşmacılar, itibari hizmet zammından yararlananların "gazeteci ve "basın müşavirleri olduğunu, bu kişilerin hafif işlerde çalıştığını, esasen adı geçen kimselerin sigortalılık süresinden yararlanmak suretiyle daha erken emekliye ayrılabileceklerini, sigortalılık süresinden ayrı olarak bir de prim ödeme gün sayısından yararlandırılmalarının çifte yararlanmaya yol açmış olacağını ifade etmişlerdir. Bizce basın müşavirlerinin ve gazetecilerin yaptıkları işin kolay olduğu söylenemez. Esasen yasa koyucunun bu gibi kişilerin çalışmalarını ağır görerek kendilerine bu imkanı tanımış olması karşısında, üstü örtülü biçimde bunların itibari hizmetten yararlanmamaları gerekirdi gibi bir görüş öne sürülemez.
Öte yandan, bu kişilere ayrıca prim ödeme gün sayısından yararlanma hakkının tanınmasının diğer sigortalıların haklarına tecavüz teşkil edeceği söylenmiştir. Böyle bir düşünceye katılmak hukuksal açıdan mümkün görülemez. Öne sürülen bu düşüncelerin herhangi bir hukuksal dayanağı bulunmamaktadır. Zira itibari hizmet zammından yararlananlar sadece gazeteci ve basın müşavirleri değildir. Yukarıda açıklandığı gibi, zehirleyici, öldürücü, boğucu gaz ortamında çalışanlar da Ek 5. maddenin kapsamındadır. Ülke genelinde bunların sayıları gazetecilerle basın müşavirlerinin sayısından kat kat fazladır. Bu kişilerin ağır şartlar altında çalıştıkları, fiziksel ve ruhsal açıdan yıprandıkları, aşağıda açıklayacağımız sözü edilen kanunların gerekçelerinden de açıkça anlaşılmaktadır. Gazeteci ve basın müşavirlerinin yaptıkları işler hafif görülerek ağır şartlar altında çalışan sigortalıları itibari hizmet zammından kısmen yararlandırmamak hak ve nesafet kurallarıyla bağdaştırılamaz.
Olayda, kimlere itibari hizmet zammının verilmesi, kimlere verilmemesi gerektiği konusunu tartışamayız. Zira böyle bir tercih yasama organına aittir. Yargının yasama meclisinin yapmış olduğu tercihe uymak zorunda olduğu anayasal görevlerindendir.
Gene içtihadı birleştirme görüşmelerinde, Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi uygulamasının sürdürülmesi halinde kurumun batacağı ifade edilmiştir. Bu görüşün dahi yasal ve hukuksal açıdan dayanağının bulunmadığı açıktır. Zira Anayasamızın 60. ve ardından gelen maddelerine göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, yurttaşlara bu güvenceyi sağlamak ve gerekli teşkilatı kurmakla yükümlü tutulmuştur. Sosyal güvenlik haklarının sınırı da Anayasanın 65. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre devlet, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde sosyal güvenlik işlevini yerine getirir.
Böyle olunca yasanın tanıdığı sosyal güvenlik hakkını, kurum çöküyor düşüncesiyle sigortalılara tanımamak Anayasaya aykırı olduğu gibi, sigortalıların sosyal güvenlik haklarını kullanamama gibi tehlikeli sonuçlar doğurur. Örneğin; bu içtihadı birleştirme kararıyla basım ve gazetecilik işyerlerinde, azotlu gübre ve şeker sanayinde zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü gaz ortamında çalışan sigortalıların hakları verilmemek suretiyle kurum batmaktan kurtulamaz. Bizce Kurumu batmaktan kurtarmanın yolu; Kuruma özerklik tanımak, siyasi iktidar tarafından Kurum kaynaklarını başka yerlere aktarmamak, başta kamu kuruluşları olmak üzere prim borçlarını ödemekten geçer.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, yargının görevi diğer yasalarda olduğu gibi sosyal güvenlik yasalarını da amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamaktan ibarettir.
Bu çerçevede, şimdi Ek 5. ve ardından gelen maddelerin yorumlanmasına ve giderek itibari hizmet zammının aynı zamanda prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusuna gelebiliriz. İtibari hizmet zammının sigortalılık süresine ekleneceği hem sayın çoğunluğun hem de azınlığın görüşlerindendir. Azınlık aynı zamanda prim gün sayısı olarak da eklenmesi gerektiği görüşündedir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun Ek 5. maddesinde aynen şöyle denmektedir: "506 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılanların, aşağıda sayılan görevlerde geçen sigortalılık sürelerine, bu sürelerin her tam yılı için, hizalarında gösterilen süreler, sigortalılık süresi olarak eklenir." Bize göre yasanın lafzı, çok açık bir biçimde amacını ortaya koymaktadır. Zira maddede, ..aşağıda sayılan görevlerde geçen sigortalılık sürelerine bu sürelerin her tam yılı için, hizalarında gösterilen süreler, sigortalılık süresi olarak eklenir." denmekle açıkça fiilen çalışılan süreye ekleneceği vurgulanmıştır Zaten Ek 5. maddenin altındaki cetvelde gösterilen iş yerlerinde fiilen çalışmadan itibari hizmet zammından yararlanmak mümkün değildir. Gerek 506 sayılı Yasanın 60. maddesi, gerek ilgili diğer maddeleri, fiilen çalışılan günleri "prim ödeme gün sayısı" olarak adlandırmaktadır Ek 5. maddenin alt bentlerinde gösterilen işyerlerinde çalışanlara her yıl için 90 gün itibari hizmet zammı tanınmaktadır. İşte bu 90 gün, prim ödeme gün sayısı olup, sigortalı 12 ay anılan işyerlerinde çalışmış ise itibari hizmet zammıyla birlikte 15 ay çalışmış gibi kabul edilmektedir. Bu 15 ay, sigortalının hem prim ödeme gün sayısıdır ve hem de sigortalılık süresidir. Maddede geçen sigortalılık süresi kavramı bir üst kavram olup, hem prim ödeme gün sayısını hem de sigortalılık süresini ifade etmektedir. Yasa koyucu, bilinçli olarak sigortalılık süresinden başka, bir de prim ödeme gün sayısını ifade etme gereğini duymamıştır Böyle bir eklemenin mükerrer bir ifade olacağını düşünmüştür. Yasa koyucunun amacı prim ödeme gün sayısının da değerlendirilmesi gerektiği yönündedir.
Zira saptayabildiğimiz kadarıyla, dünyanın hiçbir ülkesinde boşta geçen süreye sigortalılık niteliği tanındığına rastlanılamamıştır. Özellikle prim esasına dayanan sosyal sigortalarda, sigortalılık süresi fiilen çalışılan ve primleri ödenen günlere denmektedir. İşte burada da yasa koyucunun amacı fiilen çalışılan ve primleri ödenen günlere yöneliktir. Sigortalılık süresi kavramı, 506 sayılı Yasanın başka maddelerinde de geçmektedir. Örneğin; 506 sayılı Yasanın 3. maddesine göre başka sosyal güvenlik kuruluşlarından emekli aylığı alıp da Sosyal Sigortalar Kanununa tabi bir işte çalışanların aylığı kesilmez. Ancak kendilerinden sosyal güvenlik destek primi kesilir. Anılan maddenin II/C bendinin ikinci fıkrasında aynen: "Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler, bu kanuna göre sigortalılık süresinden sayılmaz" hükmüne yer verilmiştir. Keza, 506 sayılı Yasanın 63-B bendinin üçüncü fıkrasında da aynen: "Sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler, bu kanuna göre sigortalılık süresinden sayılmaz hükmü getirilmiştir. Önemle vurgulayalım ki, her iki maddede geçen "sigortalılık süresi" kavramının "prim ödeme gün sayısı" anlamına geldiği hem Yargıtay 10. HD'nin, hem de çoğunluk düşüncesinde yer alan Yargıtay Yirmibirinci HD.nin yerleşmiş görüşlerindendir. Şayet, sayın çoğunluğun görüşü yukarıda gösterilen maddelere uygulanacak olursa, madem ki maddelerde sadece sigortalılık süresinden söz edilmiştir, o halde prim ödeme gün sayısından sayılmalıdır şeklinde bir görüş ortaya çıkmış ve giderek durumları gerek anılan 3. maddeye, gerek 63. maddeye uyanların aylıkları prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilmek suretiyle arttırılmış olacaktır. Oysa uygulamada, anılan maddelerde geçen sigor