Yargıtay Büyük Genel Kurul 1988/3 Esas 1988/3 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1988/3
Karar No: 1988/3
Karar Tarihi: 16.12.1988

(205 S. K. m. 25/2)

OYAK Genel Müdürlüğü'nün 11.4.1975 ve 16.10.1987 tarihli yazılan ile 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanununun 25. maddesinin 2. fıkrası uyarınca ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği "ölüm yardım beyannamesi"nde gösterdiği kişilerle mirasçılık belgesinde yer alan kişilerin farklı olmaları halinde, ölüm yardımının kime ödeneceği ve "beyanname"nin geçerli sayılıp sayılmayacağı konusunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi ile Dördüncü Hukuk Dairesinin kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu belirtilerek, bu aykırılığın giderilmesi istenmiş olduğundan, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; 205 sayılı Kanunun 25. maddesinde öngörülen ölüm yardımının verilişi konusunda ikinci ve Dördüncü Hukuk Daireleri kararları arasında aykırılık bulunduğu, aykırılık giderilmek suretiyle çözüme bağlanamamasının yeni davalara yol açacağı ve içtihadı birleştirmeye gidilmesinde hukuki yarar görüldüğü gerekçesiyle, sorunun içtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nda görüşülmesine 14.4.1988 tarihinde, 34 sayı ile karar verilmiştir.

25.11.1988 gününde toplanan içtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nda önce kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu üzerinde durulmuştur.

Yargıtay ikinci Hukuk Dairesi'nin 17.1.1968 günlü, 3708-4377 sayılı; 29.11.1968 günlü, 5519-6798 sayılı; 6.1.1970 günlü, 399-79 sayılı ve 11.1.1973 günlü, 8073-92 sayılı kararlarında; 205 sayılı Yasada yer alan ölüm yardımının, ölenin terekesine dahil bir hak olduğu ve murisin hayatta iken bu hakkın da dilediği gibi tasarruf edebileceği, mirasçı olmayan yakınlarına da Kuruma vereceği beyanname ile ölüm yardımının ödenmesini isteyebileceği, tenfizi bağışlayanın ölümüne bağlı bağış niteliğinde olan bu tasarrufun tasarruf nisabını aştığı oranda mutlak olarak tenkise tabi olduğu, uyuşmazlığın tenkis hükümlerine göre çözülmesi gerektiği görüşü benimsenmiştir.

Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi'nin konu ile ilgili 15.5.1970 günlü, 1970/2885-4106 sayılı ve 4.3.1971 günlü 1970/11293-1997 sayılı kararlarında ise; 205 sayılı Yasanın. 22 ve 25. maddelerine göre ölüm yardımının ölenin sadece mirasçılarının yararlanabileceği bir hak olduğu, mirasçıların, ölüm tarihine göre tayin edilmesi gerektiği, bir kimse sağ iken mirasçısı olma durumundan söz edilemeyeceği, genel hükümlere göre mirasın ölümle açılacağı, ölenin sadece mirasçıları arasında bir tercih yapabileceği, mirasçılar dışındaki kişiyi amaç tutan irademin, yasanın buyurucu kuralı karşısında geçersiz sayılacağı görüşü kabul edilmiştir.

Yapılan görüşmeler sonunda, yukarıdaki kararlar arasında; ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği beyannamede, ölüm tarihinde mirasçısı olmayan yakınlarına da ölüm yardımının ödenmesi yolundaki iradesinin geçerli olup olmadığı yönünden içtihat aykırılığı bulunduğuna oybirliği ile ve içtihatların birleştirilmesi gerektiğine oyçokluğuyla karar verildikten sonra esasın görülmesine geçilmiştir.

03.01.1961 günlü ve 205 sayılı Yasa ile kurulan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), özel ve zorunlu bir sosyal yardım kurumudur. Yasada öngörülen asker kişilerin bu Kuruma daimi ve geçici üye olmaları ve aylıklarından belli bir oranda kesinti yapılması zorunlu kılınmıştır. Askeri işyerlerinde çalışan sivil memur ve hizmetlilerin de isterlerse Kuruma daimi üye olabilecekleri kabul edilmiştir. Kurumun bir defaya mahsus olmak üzere toptan yapacağı yardımlar: a)- Ölüm yardımı, b)- Emeklilik yardımı, c)-Maluliyet yardımı olmak üzere başlıca üç grupta toplanmıştır. Yasanın 22. maddesinde ölüm yardımına, Kurumun daimi ve geçici üyesi iken ölenlerin mirasçılarının hak kazanacakları açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre ölüm yardımı, miras bırakandan intikal eden bir hak olmayıp, mirasçıların şahsında doğan bir haktır. Bu maddedeki mirasçılardan maksat; Medeni Kanunun miras hükümleri uyarınca üyenin ölümü halinde geriye kalan kanuni mirasçılarıdır. Çünkü, Medeni Kanunda mirasın ölümle açılacağı ve mirasçıların ölüm tarihine göre tayin ve tespit edileceği hükme bağlanmıştır. 22. madde ile bu emredici kural konulduktan sonra aynı Yasanın 25. maddesinin 2. fıkrasında; ölüm yardımının, ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği beyannamede göstereceği mirasçılarına ödeneceği bildirilmek suretiyle üyenin iradesine de sınırlı bir şekilde yer verilmiştir. Her iki hüküm birlikte incelendiğinde; ölen üyenin, ancak ölüm tarihindeki mirasçılarından birine veya birkaçına ölüm yardımının ödenmesini isteyebileceği, ölüm tarihinde mirasçı olmayan yakınlarına böyle bir yardımın ödenmesini isteyemeyeceği, istese bile bu yoldaki iradenin geçerli olamayacağı sonucu çıkmaktadır. Çünkü, 22. maddede hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde ölüm yardımına ölen üyenin mirasçılarının hak kazanacağı açıklanmış bulunmaktadır. Mirasçılık kurumu Medeni Kanunda düzenlenmiş olup, mirasçıların kimler olduğunun tespitinde murisin ölüm tarihinin esas olduğu Medeni Kanunda emredici bir şekilde hükme bağlanmıştır. Bu esas kamu düzeni ile ilgili olup, irade beyanı ile değiştirilemez. Yani ölen kişi, hayatta bulunduğu bir zamana göre kanuni mirasçılarının tayin ve tespitini isteyemez. Bir kimsenin hayatta iken henüz ölmeden mirasçılarının kimler olduğunu tespit etmek hukuken mümkün. değildir. Çünkü miras ölümle açılır. Bu nedenle, ölen üyenin hayatta bulunduğu bir gündeki, örneğin, Kuruma beyanname verdiği gündeki mirasçılarının kimler olduğunu tespit etmeye çalışmak miras hukuku ilkelerine temelden aykırıdır: 205 sayılı Yasada mirasçılık yönünden, beyannamenin verildiği tarihin esas alınacağını gösteren herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Öyle ise gerek 22. maddede, gerekse 25. maddede sözü edilen "mirasçılar"dan maksat, üyenin ölüm tarihindeki mirasçılardır. Esasen, beyannamenin verildiği tarihe göre mahkemelerden mirasçılık belgesi alınmasına da olanak yoktur. Çünkü beyannamenin verildiği tarihte üye henüz hayattadır ve hayatta bulunan bir kimse sanki ölmüş gibi o tarihteki mirasçılarının tespiti mümkün değildir.

25. madde, 22. maddedeki prensipten ayrılmamış, sadece, ölen üyeye, kanuni mirasçıları arasında bir tercih yapmak hakkı tanımıştır. 25. maddede, ölüm tarihinde mirasçı olmayanlara ölüm yardımı yapılması imkanını tanımış değildir. Öyle olsa idi, yasada mirasçılardan sözedilmesine gerek kalmazdı. Örneğin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 208/B maddesinde ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa 7184 sayılı Kanunla eklenen ek 4. maddede, mirasçılardan hiç sözedilmeksizin, ölüm yardımının ölenin sağlığında beyanname ile gösterdiği kimseye, bildiri vermemiş ise eşine ve çocuklarına, bunlar yoksa ana ve babasına, bunlar da yoksa kardeşlerine son aylığının iki katı tutarında ölüm yardımı ödeneği verilmesi öngörülmüş; 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 177/b maddesinde de, subay ve astsubayın ölümü halinde, sağlığında bildiri ile gösterdiği kimseye, eğer bildiri vermemiş ise eşine ve çocuklarına, bunlar yoksa ana ve babasına, bunlar da yoksa kardeşlerine son aylığının iki katı tutarında, ölüm yardımı ödeneği verilir, denilmiştir. Oysa, 205 sayılı Yasada, ölüm yardımına hak kazanacaklar açıkça kanuni mirasçılarla sınırlandırılmış ve bu sınır içerisinde ölenin irade beyanına değer verilmiştir.

Ölüm yardımı murisin. malvarlığına dahil bir hak olmadığı için, hayatta iken Kuruma verdiği beyanname ile yaptığı tasarruf tenkis hükümlerine tabi değildir. Şayet 205 sayılı Kanunda murise böyle bir hak tanımamış olsa idi, genel hükümlere göre muris ölüm yardımında tasarruf edemezdi. Ölüm yardımı mirasçılara ait bir hak ise de; murisin aylıklarından yapılan. kesintiler de bulunduğundan, murise de sınırlı bir tasarruf yetkisi tanımış ve hayatta iken Kuruma vereceği beyanname ile bu yardımın mirasçılarından tercih edeceği birine veya bir kaçına ödenmesini isteyebileceği 205 sayılı Yasanın 25. maddesinin. 2. fıkrası hükmü ile kabul edilmiştir. Murise tanınan bu sınırlı tasarruf yetkisi genel hükümlerden değil, özel kanun hükmünden kaynaklandığından miras hukukuna göre tenkis edilemez.

Genel Kuruldaki görüşmelerde, ölüm yardımının mirasçılara ait bir hak olduğu ve murisin Kuruma vereceği beyannamede sadece mirasçılarından birim veya bir kaçını tercih edebileceği ve bu tasarrufun tenkis hükümlerine tabi olmadığı yönlerinden görüşler arasında herhangi bir aykırılık belirmemiştir. Ancak görüşmeler sırasında karşı görüş olarak; 205 sayılı Yasanın 25. maddesinde, ölen üyenin sağlığında Kuruma verdiği beyannamede gösterdiği mirasçılardan maksat, beyannamenin verildiği tarihteki mirasçılar olduğu, üyenin ileride ölüm tarihinde mirasçılarının. kimler olacağım beyannameyi verdiği tarihte bilemeyeceği için, bunları beyannamede göstermesinin mümkün olmadığı, ölenin irade beyanına üstünlük tanınmasının esas olduğu, bu nedenle 25. maddedeki mirasçıların tespitinde beyanname tarihinin. esas alınması gerektiği, buna göre örneğin, beyannamede ölüm yardımından yararlanmaları öngörülen ana, baba veya kardeş, üyenin ölümü tarihinde eşi ve çocukları. bulunduğu için mirasçı olmasalar bile beyannamenin verildiği tarihte üye henüz evlenmemiş ise o tarihte mirasçı olmaları mümkün olan ve beyannamede gösterilen ana, baba veya kardeşin ölüm yardımından yararlanmaları gerektiği ileri sürülmüştür. Bu görüş, yukarıda açıklanan gerekçeler yanında şu nedenlerle de Çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir. Kuruma verdiği beyannamede örneğin. ana, baba veya kardeşini gösteren üye sonradan evlenmek ve çocuk sahibi olmak suretiyle mirasçılarını kendi iradesi ile değiştirmiş olmaktadır. Ölmeden önce artık ana, baba veya kardeşinin ileride kendisine mirasçı olamayacaklarını, ölümü halinde eşinin ve çocuklarının mirasçı olacaklarını, bu nedenle özel kanun hükmü gereğince, mirasçı olmayan ana, baba veya kardeşinin ölüm yardımından yararlanamayacağını bilebilecek durumdadır. Buna rağmen beyannameye üstünlük ve geçerlilik tanınacak olursa, yasanın emredici hükmüne aykırı olarak, ölen kişi gerçek mirasçılarını bildiği halde onları ölüm yardımından mahrum etmek imkanını elde etmiş ve evlenmeden önce beyannameyi vermek ve ondan sonra evlenmek suretiyle Kanunun emredici hükmünü bertaraf etmiş olur. Oysa, evlendikten ve çocukları olduktan sonra beyannameyi vermiş olsa idi, o tarihte ana, baba veya kardeşleri mirasçı olamayacakları için beyanname geçersiz olacaktır. Görülüyor ki murisin. ölümü tarihinde eşi ve çocukları mirasçı oldukları halde bunlar, beyanname tarihine göre bazen ölüm yardımından yararlanabilecekler, bazen yararlanamayacaklardır. Böyle bir sonucu yasanın emredici hükmü ile bağdaştırmak mümkün değildir.

Açıklanan bu nedenlerle, mirasçılığın. tespitinde murisin ölüm tarihinin esas olduğu ve beyannamede gösterilenlerin ölüm tarihinde mirasçı olmaları koşulu ile ölüm yardımından yaralanabilecekleri, aksi halde ölüm yardımının veraset ilamı gereğince tüm mirasçılarına ödenmesi gerektiği kabul edilerek içtihat aykırılığının bu yolda giderilmesi uygun bulunmuştur.

Sonuç: 3.1.1961 günlü ve 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanununun 25. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği beyanname ile ölüm yardımının tercih edeceği bir veya birkaç kişiye verilmesini isteyebileceğine, ancak bunların ölüm yardımına hak kazanabilmeleri için murisin ölüm günü itibariyle mirasçılık sıfatını taşımaları gerektiğine, aksi halde ölüm yardımının veraset ilamı uyarınca tüm mirasçılarına ödenmesi icabettiğine, ilk iki toplantıda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından, 16.12.1988 günlü üçüncü toplantıda salt çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Evvela; 205 sayılı Kanuna, bu kanunda açıklık olmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tabi, üyelerine kanunda belirli sosyal yardımları sağlamak amacı ile "Ordu Yardımlaşma Kurumu" kurulmuştur.

Kurum, özel bir kanuna sahiptir. İçtihadı birleştirme kararına konu 25. madde ise, bu kanun içinde daha da özel bir düzenlemedir. 25. maddenin son fıkrası; "Bu yardım, ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği beyannamedeki mirasçılarına ödenir" şeklinde olup, lafzı itibariyle yoruma elvermeyecek kadar açıktır. Üyenin iradesi ön planda ve esastır. Sınırlama ise başka yerde aranmamalıdır. Bizzat bu fıkra metninde ifade edilmiştir. Üye, şekline uygun biçimde, kanundaki fiili üyeliği devam ederken (hayatta iken) beyanname verecektir. Ölümünden sonra, vasiyet yolu ile, ya da ölüme bağlı bir tasarrufla faydalanacak kişi gösterilemez. Bu kişinin beyannamenin verildiği tarihte mirasçı olması kafidir. Ordunun bünyesi, disiplin nedeniyle bu sınırlama getirilmiştir. "Mirasın ölümle açılacağı, ancak o tarihte mirasçının belli olacağı" yolundaki genel kuralı ön plana çıkaracak olursak, kişi beyannameyi düzenlerken ileride ölümü halinde mirasçılarının kimler olacağım şimdiden bilemeyeceği için, bu şekilde bir hüküm sevkedilmesi mantıken caiz sayılamazdı. Kanun yapıcı, abesle iştigal etmez. "Mirasçı" kavramına sıkı sıkıya yapışarak konuya çözüm aranmamalıdır. Olayın miras hukuku ve kuralları ile uzaktan veya yakından ilgisi yoktur. Konu, 1. maddesi gereği 205 sayılı Kanun dairesinde ele alınmalıdır. Bu bir sosyal yardımdır. Miras hukukunun vasiyet, tenkis vs. hükümleri ile bağlantısı yoktur.

Üyenin, beyannamenin. düzenlenmesi tarihinde geçerli olduğunda hiç kuşku bulunmayan iradesini, arzusunu ortadan kaldıracak biçimde değil, bilakis bu isteğe uygun bir yoruma gidilmelidir, eğer yorum yapılacak ise. Halbuki yoruma gidilmesi gereksizdir. Zira, kanun hükmü açıktır.

Beyanname tarihinden sonra mirasçılık durumunda değişiklik olursa, üye bu hali nazara almak arzu ve iradesinde ise, her zaman beyannameyi değiştirmek hak ve yetkisine sahiptir. Değiştirilmemiş ise üyenin kastı budur ve değiştirilmemiş beyanname metnine değer verilmelidir. Esasen, hukukumuzda, bir irade beyanı, izhan zamanında geçerli ise, sonradan geçersiz hale dönüşebileceği hakkında bir müessese yoktur, tek örnek gösterilemez. Bilakis sakat irade açıklamaları dahi, belli bir süre geçtikten sonra, hak düşürücü, zamanaşımı gibi sebeplerle, itiraz edilemez hale gelirler.

Eğer beyannamede ismi yazılı kişi dahi üyenin ölüm günü hayatta olmazsa, bu sosyal yardım bu kişinin. mirasçılarına değil, üyenin veraset ilamına göre mirasçısı olarak belirli kişilerle intikal edeceği, görüşümüzün tabii sonucudur.

Üyenin varislerine, ayrıca T.C. Emekli Sandığı Kanununa göre acilen yapılacak ölüm yardımı saklı kalmakta olduğundan, konumuzu teşkil eden yardımın ölüm tarihinde belli mirasçıya yapılması yolundaki fikirden hareketle sonuca ulaşan görüşe itibar mümkün değildir. İki çeşit yardım arasında hiç bir veçhile irtibat kurulamaz.

Sonuç: Çoğunluk görüşü; 205 sayılı Kanunun özel niteliğine, 25. maddenin lafzına, ruhuna, üyenin iradesine sosyal yardımın amacına ters düşmektedir. Açıkladığım nedenlerle Çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

KARŞI OY YAZISI

Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına sosyal yardım sağlamak üzere, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı, mali ve idari bakımdan muhtar ve tüzel kişiliğe sahip Ordu Yardımlaşma Kurumu'nu gerçekleştiren 3.1.1961 günlü, 205 sayılı Kanun; ölüm yardımına hak kazanacak kişiler konusunda genel kurallara yer vermekle yetinmeyerek özel kurallar da koymuştur. Gerçekten Yasanın 20 ve 22. maddelerinde, Kurumun. üyesi iken ölenleri mirasçılarına ölüm yardımı yapılacağı belirtildiği halde, 25. maddenin son fıkrasında bu kez, "bu yardım, ölen üyenin hayatta iken Kuruma vereceği beyannamedeki mirasçılarına ödenir" denilmektedir. Yasada; hem genel, hem özel kurallara aynı zamanda yer verilmiş olması, ölüm yardımının kime yapılacağı konusunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanunu 20 ve 25. maddelerinde ölüm yardımının ölen üyenin mirasçılarına yapılacağını açıkça belirttiğine ve 25. maddenin son fıkrasında da, "beyannamedeki mirasçılar"dan söz edildiğine göre, bu yardıma hak kazanacak olanların behemehal mirasçı olması gerekeceği, beyannamede gösterilenlerin sonradan ortaya çıkan durumlar nedeniyle ölenin mirasçısı olamamaları halinde bunların ölüm yardımına hak kazanamayacakları, onların yerine kanuni mirasçıların geçeceği düşünülebilirse de, kanunun tümü gözönünde tutulduğunda Çoğunluk tarafından benimsenen bu görüşün paylaşılması olanağı yoktur. 205 sayılı Kanun, ölüm yardımının ölenin mirasçılarına yapılacağına ilişkin genel kurallar içeren 20 ve 22. maddelerle yetinse idi, hiç bir güçlükle karşılaşılmayacaktı. Bu durumda veraset ilamında belirtilen mirasçılara payları oranında ölüm yardımının yapılması gerekecekti. Ne var ki kanun, anılan genel kurallarla yetinmemiş, 25. maddenin son. fıkrası ile bu yardımın ölenin hayatta iken Kuruma vereceği beyannamedeki mirasçılara ödeneceği şeklinde ayrık bir kural da koymuştur. Bu ayrık kural karşısında; ölüm yardımının, beyanname içeriği gözönünde tutulmadan, veraset ilamında belirtilen mirasçılara ödenmesi olanağı yoktur. Kanun, Kurum üyelerine, beyanname vermeleri ve bu beyannamede tercih edecekleri mirasçıları da göstermeleri imkanı verdiğine göre, ölüm yardımının beyannamede gösterilen mirasçılara, yani beyannamenin düzenlediği tarihte mirasçı olabilecek kişilerden tercih edilenlere yapılması kadar doğal bir şey olamaz.

25. maddenin son fıkrasında yer alan, "..beyannamedeki mirasçılara" ibaresinden, farklı bir görüşün kabul edilmesi olanağı da yoktur. Anılan fıkradaki "mirasçılar" sözcüğünün, beyannameyi veren üyenin, beyannameyi düzenlediği tarihte mirasçısı olabilecek kişiler anlamına geldiği açıktır. Bir kimseden tercih edeceği mirasçıların belirtilmesi hayatta iken istendiğine göre, beyannamenin düzenlendiği tarihe göre mirasçıların düşünüldüğü kuşkusuzdur. Bilinmeyen bir tarihte gerçekleşecek olan ölüm anındaki mirasçılardan birini ya da birkaçını tercih etmesi kimseden istenemez.

205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanununun 20 ve 22. maddeleri ile 25. maddesinin 3. fıkrasındaki hükümlerin telif edilmeleri de imkansız değildir. Şayet Kurum üyesi hayatta iken beyanname vermemişse, ölüm yardımı 20 ve 22. maddelere göre veraset ilamında gösterilen mirasçılara hisseleri oranında ödenecektir. Beyanname verilmesi halinde ise, bu yardımın beyannamedeki mirasçılara yapılması zorunluluğu vardır. Beyannamedeki mirasçılar da vefat etmiş ise, o takdirde ölüm yardımı yine genel hükümler dikkate alınarak yapılacaktır. Sorunun bu çözüm biçimi, ölen Kurum üyesinin iradesine ve giderek son arzularına da itibar etmektedir. Kurum üyesi dilediği zaman beyannameyi değiştirme olanağına sahip olduğu halde aradan geçen zamana ve sonradan gerçekleşen. olaylara rağmen bunu değiştirmemişse, son arzusunun yıllarca önce belirlediği yakınlarına bu yardımın yapılması şeklinde olduğunun kabulü gerekir. Sorunun bu şekilde çözümü, yasa koyucunun iradesine olduğu kadar Türk Özel Hukukundaki sözleşme özgürlüğü ilkesine de uygundur.

Beyannameye göre ölüm yardımının yapılması halinde sonradan gerçekleşen koşullara ters düşüldüğü, örneğin, beyanname tarihinde bekar olan bir kimsenin daha sonra evlenmesi ve çocuklarının meydana gelmesi halinde beyannameyi dikkate almanın doğru olmadığı, çok kimsenin yıllarca önce düzenlediği beyannameyi değiştirme yoluna gitmediği, bunu ihmal ettiği, bu nedenlerle ölüm tarihindeki mirasçıların esas alınması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüşün yasa koyucunun iradesine ters düştüğü, miras bırakanın isteğini dikkate almadığı, kanunun sistemim bozduğu için paylaşılması olanağı yoktur. Bu konuda özellikle belirtmek gerekir ki 205 sayılı Kanun, ölüm yardımı ile ilgili olarak miras hukuku hükümlerinden ayrık bir düzenleme öngörmüştür. Bu düzenlemeye göre, Kurum üyesi hayatta iken beyanname vermişse tüm yardım, beyannamede gösterilenlere ödenecektir. Yasanın bu kuralı ideal olması gereken hukuk bakımından eleştirilebilir. Kuralın eleştirilebilir olması, ihmal edilmesini gerektirmez.

Görülüyor ki, 205 sayılı Ordu Yardımlaşma Kurumu Kanununun sistemi konuya ilişkin metinleri ve amacı Çoğunluk görüşünü paylaşmayı olanaksız kılmaktadır.

Belirtilen nedenlerle Çoğunluk görüşüne katılamamaktayım.

KARŞI OY

içtihatların birleştirilmesi isteğiyle ilk başvuru, OYAK tarafından 1975 yılında yapılmış, sonucunun beklenmesi yolunda OYAK kendi üyelerine telkinde bulunmuş, ihtilaflı ölüm/emeklilik yardımlarının tevdi mahalline yatırılması uygulaması devam ettirilmiş, davalar açılmayınca da içtihatlarda hiç bir gelişme olmamıştır. Birleştirilmesi istenen Yargıtay ikinci ve Dördüncü Hukuk Daireleri'nin içtihatları onbeş sene gerilerde kalmış, 1973 yılından beri bu konuda bir karar çıkmamıştır. Tartışma konusu olarak ele alınan ikinci Hukuku Dairesi'ne ait ancak (beş) ve Dördüncü Hukuk Dairesi'ne ait ancak (iki) karar elde edilebilmiştir. Bu kararlarda da konunun bütün boyutları ile tartışıldığı, istikrar kazandığı, "içtihat" seviyesine yükseldiği ve artık bunun için birleştirilmelerinin kaçınılmaz hale geldiği söylenemez. Bu durumda birbirleriyle çelişir görünen birkaç karardan dolayı birleştirme yolu ile bundan sonraki yorumların kapatılması yoluna gitmemek gerekir idi. Kaldı ki, en son karardan yaklaşık on yıl sonra (8.2.1983) yürürlüğe giren yeni Yargıtay Kanunu (2797 sayılı Kanun) ile de bu davalara bakmak görevi artık ikinci Hukuk Dairesi'ne verilmiş, içtihatların birleştirilmesinde bu yönü ile de hukuki bir yarar kalmamıştır.

Esas bakımından ise Kurum "bu kanun" yani 205 sayılı Kanun ile özel hukuk hükümlerine bağlı kılınmıştır (m. l/II). Bu durumda, "...Kurum ile mensubu arasında çıkan uyuşmazlıkların ancak ve sadece 205 sayılı Yasa hükümleriyle, bu yasa hükümleri yetersiz ise o takdirde özel hukuk kurallarıyla çözümlenmesi..." gerekeceği bir içtihatta da açıklanarak tekrarlanmıştır (Y. 4. HD. 18.12.1978-913/14367, YKD., Nisan-1979, s. 487 vd.). "Bu Kanunun 20 ve 22. maddelerinde ise yardımın "mirasçılara" yapılacağı bir kere ön şart olarak gösterildikten sonra bunları tamamlayan 25. maddede, "beyannamedeki mirasçılara" yapılacağı belirtilerek ödemenin mirasçılık ve beyanname iki şartına bağlandığı vurgulanmıştır. Beyanname üye tarafından ve maddede (25/son) belirtildiği gibi "hayatta iken" doldurulup Kuruma verileceğine, esasen aksi de mümkün olamayacağına göre ölüm/emeklilik yardımı alacak mirasçının, beyannamenin üye tarafından düzenlenme tarihinde "mirasçı durumunda bulunması gerekecektir. Üyenin ölümü tarihinde daha sonra mirasçılık sıfatının kazanılmaması, beyannamenin düzenlenme anında üyenin mirasçısı durumunda olan ve beyannameye adı yazılan kişiyi bu hakkından mahrum etmemelidir. Her ne kadar miras ölümle açılır (MK. 517/1) ve mirasçılar ölüm anına göre belli olur ise de özel maddelerdeki (20, 22, 25/son) "mirasçılık" deyimi ancak üyenin ölümü ile belli olacak ve mirasçılık belgesinde adları geçecek gerçek mirasçıları değil, üyenin beyannamesini doldurduğu anda aile nüfus kayıt tablosuna göre mirasçısı durumunda olabilecek kişileri amaçlamaktadır ve üyenin iradesine üstünlük tanımaktadır. Aksinin kabulü halinde, bir üye beyannamesini doldururken ölüm zamanım ve o zamandaki mirasçılarını bilemeyeceğinden arzusunu tahminlere dayanarak bildirmeye zorlanmış olacaktır. Tahminlere dayanılan bir beyanın ise gerçek iradeyi yansıtmayacağı açıktır. Oysa, mirasçısı durumunda olan yakınını beyannamesine yazan üyeye değişen zamana ve arzularına göre beyannamesini değiştirmek hakkı daima ve sayı ile kayıtlanmadan tanınmıştır. "....böylece yasa koyucu, üyeye yaşamakta iken mirasçıları arasından birini veya birkaçını kendi muhtar iradesine göre bu yardımdan yararlandırma, mirasçılardan bir bölümünü yararlandırmama yetkisini sağlamıştır. Medeni Yasanın ana ilkesine ayrık bir kural olan bu kural, getirdiği olanakla sınırlı olarak uygulanmak ve sınır dışına uygulanmamak gerekir...." denilerek de üyenin yaşamakta iken mirasçıları arasından seçme yapabileceği, dolayısıyla bu mirasçıların ölüm tarihine göre tahmini mirasçılar olamayacağı ifade edilmek istenmiştir (Y. 4. HD. 4.3.1971-11293/1997; gerekçe bölümü). O halde; beyannamede adı geçecek mirasçının, genel kanun (MK.) anlamında üyenin ölüm tarihindeki mirasçı olması gerekeceği suretinde sayın. Çoğunlukça (32+27) benimsenen. görüş; özel kanunun (205 sayılı Kanun.) amacına uygun düşmediği, üyeyi ölüm tarihindeki mirasçılarının kimler olacağı yolunda mümkün olamayacak bir tahmine mecbur edeceği, beyannamenin geçerliğini üyenin ölüm günündeki mirasçılık durumuna göre taliki şarta bağlayacağı ve akıbetin onu dolduran üyenin bilemeyeceği gibi sonuçları da beraberinde getirecektir. Özetlenen bu sebeplerle sayın Çoğunlukça benimsenen görüşe karşıyım ve düzenlenme sırasında üyenin mirasçısı durumunda olan ve beyannamede yer alan kişilerin ölüm yardımını almaları gerekeceği görüşündeyim.

Full & Egal Universal Law Academy