Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1986/5
Karar No: 1988/1
Karar Tarihi: 25.01.1988
(743 S. K. m. 141, 142, 143, 150) (818 S. K m. 49) (2709 S. K. m. 13, 36) (2797 S. K. m. 16, 45)
Dava: Dördüncü Hukuk Dairesi üyesi Şerafettin Seyhun'un 16/1/1986 günlü dilekçesi ile Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 1/10/1975 gün ve 6386/10412 sayılı, 18/11/1976 gün ve 115/10051 sayılı, 31/1/1984 gün ve 10228/785 sayılı kararları arasında boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra kabahatsız eşin boşanmaya neden olan olaylara dayanarak Medeni Kanunun 143/2. maddesi uyarınca manevi tazminat davası açabilip açamayacağı konusunda aykırılık bulunduğu ileri sürülerek aykırılığın içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesi gerektiği ileri sürülmüş; 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16/5 ve 45/2. maddeleri gereğince konuyu inceleyen Yargıtay Birinci Başkanlığı Kurulu'nca 5/6/1986 gün ve 53 sayılı kararla aynı konuda İkinici Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu karaları da dikkate olınarak ve aralarında aykırılık bulunduğu belirlenip aykırılığın içtihadı birleştirme yolu ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda giderilmesi gerektiğine karar verilmiştir.
Yargıtya Birinci Başkanlığının 5/6/1986 gün ve 53 sayılı yazısı ile gündeme alınan konu 22/1/1988 tarihinde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda ele alınarak Raportör Üyenin açıklamaları dinlendikten sonra kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı ve dolayısıyla içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı görüşülüp tartışılmıştır. İkinci Hukuk Dairesinin 15/11/1965 gün, 5484/5477 sayılı; 24/61968 gün 3479/4207 sayılı; 10/12/1970 gün 6013/6475 sayılı; Dördüncü Hukuk Dairesinin 1/10/1975 gün, 6386/10412 sayılı; 31/161984 gün, 10328/785 sayılı kararıyla boşanma hükmünün kesinleşmesiden sonra, kabahatsız eşin boşanmaya neden olan olaylara dayanarak Medeni Kanunun 143/2. maddesi uyarınca manevi tazminat davasıaçamayacağı esasının benimsendiği; Hukuk Genel Kurulu'nun 28/1/1948 gün 16/3 sayılı; 7/61974 gün, 341/657 sayılı; 9/3/1977 gün, 1727/2118 sayılı; Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 23/12/1985 gün, 7549/10244 sayılı kararlarında yani konuda aksi sonuca varılarak sözü edilen davaların boşanma hükmünü kesinleşmesinden sonra da açılabileceği esasına yer verilmiş olduğu, ayrıca Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 18/11/1975 gün ve 115/10051 sayılı kararında ise M.K.4nnu 143/2. maddesine göre boşanmayı sağlayan olaylar nedeni ile bir tazminat davasının boşanma davası ile birlikte incelenmesinin ilke olduğu; ancak boşanma davasında söz konusu olmayan nedenlere dayanılarak manevi tazminat istenilmesi halinde bu davanın boşanma davasının kesinleşmesinden sonra da görülebileceği görüşünün benimsendiği anlaşılmakla kararlar arasında aykırılık bulunduğunun oybirliği ile saptanması üzerine incelemenin sadece manevi tazminat davaları ile sınırlandırılması gereği keza oybirliği ile benimsenerek işin esası görüşüldü:
Karar: Konuyu düzenleyen Medeni Kanunun (VI. Boşanma halinde tazminat. 1 - Maddi ve madevi) başlıklı 143. maddesinin 1. fıkrası maddi tazminat hakkını düzenledikten sonra 2. fıkra ile aynen şu hükmü getirmiştir: "Bundan başka boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsı menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namıyla muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir". Görülüyor ki bu hükümle yasa koyucu boşanmaya sebebiyet veren olayların kabahatsiz olan tarafın kişisel menfaatlarını ağır bir biçimde haleldar etmesi halinde manevi tazminat istemeye hakkı olduğunu düzenlemektedir. Burada yasa koyucu Borçlar Kanununun 49. maddesindeki hatanın özel ağırlığı'nı aramadan bir tazminat sistemi getirmiştir.
M.K.4nun 143/2. maddesi, T.C. Anayasası'nın 36. maddesiyle "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkın sahiptir" biçimideki düzenleme ile günvence altına alınan "dava hakkı'nın kapsamında düşünülmesi gereken bir hususa ilişkin bulunmaktadır. O halde konu öncelikle doğrudan doğruya bir temel hakkın kullanılmasını ilgilendirmektedir. Gene T.C. Anayasası'nnın 13. maddesi hükmünce "Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzenini, genel asayinşin, kamu yararına, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve yarıca Anayasa'nın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir".
Tartışma konusu M.K.4nun 143/2. maddesine göre manevi tazminat davasının boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılabilip açılamayacağı hususunun, sonuç itibiriyle hukuksal açıdan temel haklardan olan dava hakkını sınırlanması niteliğini taşıyan bir sorun oluşturduğu kuşkusuzdur. T.C. Anayasasının 13. maddesi uyarınca hakkın sınırlandırılmasının yasaya dayanması zorunludur. Madde metninde ise belirtilen yönde (yani sözkonusu manevi tazminat davasının boşanma davasının kesinleşmesinden sonra açılamayacağı yolunda) bir sınırlandırma mevcut değildir.
Görülüyor ki, M.K.'nun 143/2. maddesi metninde mevcut olmayan bir sınırlandırmayı binemseme Anayasa'nın 13. maddesine ters düşecek bir sonuç doğurmakta olup bu yoldaki bir düzenleme ancak yasa ile gerçekleştirilebilir. Nitekim, Fransa'da Medeni Kanunda yapılan bir değişiklikle bu konudaki sınırlama yasa ile getirilerek manevi tazminat hakkında boşanma davasının sonuçlanmasından önce istekte bulunulabileceği benimsenmiştir. Diğer tarftan İsviçre'de de sınırlama gene yasal düzenleme ile 24/12/1974 tarihli Ahvali Şahssiyenin Tesbit ve Tescili ve Evlenme Hakkında Federal Kanunla mahkemenin boşanmadan doğan sonuçları kendiliğinden, ya da tarafların isteği üzerine boşanma hakkındaki kararıyla birlikte açıklayacağı hükmü bağlanmıştır. Ancak daha sonra çıkarılan İsviçre Medeni Kanununa bu hüküm alınmamıştır.
İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında maddenin kenar başlığından hareket edilerek M.K.'nun 143/2. maddesine dayanan manevi tazminat davasının boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra açılamayacağı görüşü ile sürülmüşse de çoğunluk şu gerekçelerle bu görüşe katılmamıştır.
Önce belirtmek gerekir ki metni yukarıya aynen alınan 143. maddenin kenar başlığında davanın birlikte açılacağı hakkında herhangi bir kayıt mevcut değildir. Hukuk öğretisinde kenar başlıklarının metne dahil olup olmadığı konusunda farklı görüşler benimsenmiş; bu konuda yasa metnine açık hüküm getiren düzenlemede de bulunulmuştur. (Türk Ticaret Kanunu gibi). T.C. Anayasası ile 176. maddesinde kenar başlıkların madde metninden sayılamayacağını öngörmüştür. Medeni Kanunun kenar başlığının metninden sayılıp sayılamayacağı hakkında yasada bir açıklık bulunmamasına göre konuyu Anayasanın benimsediği esas doğrultusunda yorumlama uygun görülmüş ve