Yargıtay Büyük Genel Kurul 1985/5 Esas 1985/6 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1985/5
Karar No: 1985/6
Karar Tarihi: 25.10.1985

(818 S.K. m. 213)

Dava: "Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde, satış bedelinin kararlaştırılan zamanda ödenmemesi nedeniyle vaadde bulunanın sözleşmeyi feshetmesi halinde alıcının dava yoluyla satıcıdan sözleşmenin yerine getirilmesini (ferağa icbar suretiyle tescil) isteyebilip isteyemeyeceği" hususunda 14. Hukuk Dairesi'nin iki kararı arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğu, Avukat (M.F.E.) tarafından ileri sürülerek giderilmesi için Yargıtay 1. Başkanlığına başvurulması sonunda, Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nun 27.6.1985 gün ve 59 sayılı kararıyla, "içtihatlar arasındaki aykırılığın giderilmesi", Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'ndan istenmesi üzerine 25.10.1985 günü toplanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'ndan ön sorun olarak kararlar arasında aykırılık olup olmadığı, buna bağlı olarak içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekli bulunup bulunmadığı hususu Raportör Üye dinlendikten sonra tartışılıp görüşüldü:

Karar: Hiç şüphesiz, anılan ön sorunun çözüme ulaştırılması, içtihadı birleştirmeye dayanarak yapılan her iki kararın kapsamına giren maddi olguların ve gerekçelerin sağlıklı bir biçimde bilinmesine bağlıdır. Bu çevrede, 14. Hukuk Dairesi'nin 12.4.1983 gün ve 1368-2913 sayılı ilamını özetlemek gerekirse:

1 - Noterlikçe düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde, bedelin ödenme zamanının belirelnmiş bulunmasına rağmen alıcının borcunu ifa etmemesi nedeniyle satcının sözleşmeyi feshettiği, ne var ki alıcının fesihten sonra ferağa icbar suretiyle tesçil davası açarak bedeli ödemeye hazır olduğunu ileri sürdüğü, mahkemece satış bedeli depo ettirilerek taşınmazın davacı adına tapuya tesçiline karar verildiği, bu hükmün, "alıcı durumunda bulunan davacının belirlenen sürede bedeli ödememesi nedeniyle mütemerrit hale düştüğü, ifa gününün önceden belli olması nedeniyle satıcı tarafından alıcıya ayrıca mehil verilmesinin gerekmediği, bu sebeple fesih ihbarnamesinin hukuken geçerli olduğu, fesihten sonraki ödeme teklifinin alıcıya bir hak sağlamayacağı ve giderek davanın dinlenme olanağının bulunmadığı" gerekçeleriyle bozulmasına ilişkin olduğu görülmektedir.

Aynı Dairenin 3.4.1984 gün ve 358-2532 sayılı ilamının ise;

2 - Bir kısım davalıların murisi (N.E.), 2688 sayılı taşı vaadi sözleşmesiyle 9 parsel nolu taşınmazını davacıya satmayı vaadettiği, gene aynı günde düzenlenen 2689 sayılı sözleşme ile de yukarıda anılan muris ile diğer davalı (A.N.E.) müştereken 2/3 paya sahip oldukları 45 parsel numaralı taşınmazın tamamının satışını vaad ettikleri, her iki parselin satış bedellerinin ödenme şeklini 2689 sayılı senette gösterdikleri, bilahare, miras bırakanı ile davacı, 9 parsel nolu taşınmazla ilgili sözleşmeyi karşılıklı olarak feshettikleri ve fesih günü davacının bu taşınmazı satıcının muvafakatıyla tapuda adına tesçil ettirdiği, ne var ki, davalıların feshedilmeyen ikinci sözleşmeye satışını vaad ettikleri 45 nolu parselin ferağına yanaşmadıklarından davacının dava yoluyla tesçile karar verilmesini istediği, davalıların satış bedelinin ödenmediğini, davacının ise ödendiğini savundukları, mahkemece bedelin ödenmediği sonucuna varılarak davanın reddededilmesi yolunda verilen hükmün, "ödeme uyuşmazlığı konusunda tam ve yeterli bir incelemenin yapılmaması, özellikle hukuk ve muhasebe işlerinden anlayan üç kişilik bilirkişi kuruluna, tarafların ibraz ettikleri belgeler üzerinde inceleme yaptırılarak ödenmeyen borç miktarının bulunup bulunmadığı saptanmaksızın incelemenin eksik bırakılması, şayet bedelin ödenmediği ortaya çıkarsa davanın reddedilmesi, aksi halde ödenmeyen borç miktarının depo ettirilmesi yönünden davacıya önel verilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken açıklanan hususların gözönünde tutulmadığı" gerekçeleriyle bozulmasına ilişkin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Görülüyor ki, birinci karar feshedilmiş bir sözleşmeden doğan uyuşmazlıkla ilgili olduğu halde, ikinci karar feshedilmeyen ve halen ayakta duran 45 parsel numaralı taşınmazla ilgili sözleşmeye ilişkin anlaşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Feshedilen 9 nolu parseli içeren sözleşme, dava konusu edilmemiştir.

Bilindiği gibi, içtihadı birleştirme yoluna gidilebilmesi için aynı konuda çelişik kararların bulunması gerekir. Söz konusu kararlar tamamen birbirinden farklı konuları çözüme ulaştırmış bulunduğundan içtihada aykırılığının varlığından söz edilemez. Buna bağlı olarak da içtihadı birleştirme yoluna gitmeye gerek bulunmamaktadır.

Sonuç: Açıklanan bu nedenlerle, yukarıda belirtilen 14. Hukuk Dairesi'nin kararları arasında içtihat aykırılğı bulunmadığından içtihadı birleştirmeye gerek olmadığına, 25.10.1985 günü oybirliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy