Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1983/9
Karar No: 1984/2
Karar Tarihi: 02.02.1984
(1086 S. K. m. 432, 434)
Dava: Asliye Hukuk Mahkemeleri'nce verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü uyarınca temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerektiği veya doğrudan da temyiz isteminin reddine karar verilebileceği hususunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Dördüncü, Dokuzuncu, Onunucu ve Onikinci Hukuk Daireleri kararları arasında içtihat uyuşmazlığının meydana gelmesi nedeniyle içtihatların birleştirilmesi, Onuncu Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın 3.10.1983 gün ve 182/191 sayılı yazısı ile buna ilişkin Daire kararlarına dayanılarak istenilmiş ve konu böylece 2497 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 16/5 ve 45/1. maddeleri uyarınca gündeme alınmış bulunmakla, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda Raportör Üyenin açıklaması dinlendikten ve kararlar arasında aykırılığın varlığı saptandıktan sonra işin esası görüşülmüştür.
I - İÇTİHAT AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNDE DAYANILAN KARARLARDA BELİREN GÖRÜŞLERİN ÖZETİ
1) Hukuk Genel Kurulu'nun 24.2.1982 gün, 3/115-183; Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 20.6.1983 gün, 5648/6326 sayılı; 7.7.1983 gün, 6370/6873 sayılı; Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 1.8.1983 gün, 4345/6358 sayılı ve Onuncu Hukuk Dairesi'nin 9.6.1983 gün, 2943/3121 sayılı; 5.7.1983 gün, 3489/3685 sayılı kararlarında; verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4-5. maddeleri uyarınca işlem yapılmak üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesi hükme bağlanmıştır.
2) Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 30.6.1983 gün, 3670/6035 sayılı; 1.8.1983 gün, 5770/6293 sayılı; Onuncu Hukuk Dairesi'nin 5.10.1982 gün, 4450/4066 sayılı ve Onikinci Hukuk Dairesi'nin 14.3.1983 gün, 815/1863 sayılı; 5.4.1983 gün, 1388/2606 sayılı kararlarında ise, yasal süre geçtikten sonra temyiz edilen veya esasen temyiz kabiliyeti bulunmayan ve fakat yerel mahkemece temyiz istemi reddedilmeden doğrudan Yargıtay'a gönderilmesi dosyalarla ilgili olarak inceleme yapılmış ve temyiz istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Şu duruma göre, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Özel Daire kararları ve hatta aynı dairelerin çeşitli kararları arasında uyuşmazlık bulunmaktadır ve Yargıtay Kanunu'nun 16 ve 45. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın (içtihat aykırılığının) giderilmesi gerekmektedir.
II - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU
Asliye mahkemelerinden verilen hükümlerin temyizine ilişkin bulunduğu husus gerek doktrinde ve gerekse uygulamada tartışmasız olan HUMK.nun 432. maddesinin 2494 sayılı Kanunla değişik 4. ve 5. fıkralarında aynen;
"Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtay'a göndermek için yaptırılan parayı kullanarak red kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.
Bu red kararı, tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtay'a yollanır. Yargıtay'ın ilgili Dairesi temyiz isteminin reddine ilişkin kararı bozarsa ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini incelenir" denilmektedir.
İşte, Asliye Hukuk Mahkemeleri'den verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesine veya esasen temyiz kabiliyeti bulunmamasına rağmen yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, HUMK.nun yukarıda açıklanan 432/4-5. maddesi uyarınca gerekli işlemler yapılmak üzere dosyanın mahalline mi geri çevrilmesi gerektiği yoksa Yargıtay'ın doğrudan temyiz isteminin reddine karar verebileceği hususu içtihadı birleştirmenin konusunu oluşturmaktadır.
III - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN GEREKÇESİ
Hemen söylemek gerekir ki, Asliye Hukuk Mahkemeleri'nce verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi ya da esasen temyiz kabiliyeti bulunmayan bir karara ilişkin olması halinde temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmesi gerektiği hususu tartışmasızdır. Bu konuda herhangi bir aykırı görüş söz konusudeğildir. O halde bütün sorun yerel mahkemenin şu ya da bu nedenle görevini ifa etmemesi halinde, "temyiz isteminin reddine karar verilmesi"ne ilişkin kanun hükmünün mahkemece mi yerine, Yargıtay'ca mı yerine getirileceği yoksa bu görevin ifası için, dosyanın mahalline geri mi çevrilmesi gerektiği hususlarından kaynaklanmaktadır. Görülmektedir ki, içtihadı birleştirmenin konusu yönünden uyuşmazlığın çözümü öncelikle kanun koyucunun amacının ve dolayısıyla yerel mahkeme ile Yargıtay'ın görev sınırlarının ve bu sınırların kapsamının açıklıkla belirlenmesine bağlı bulunmaktadır.
Şöyle ki;
A) HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce hükümlere karşı başvurma yollarını düzenleyen üçüncü babının "Temyiz" başlıklı birinci faslında ve buna paralel hükümler oluşturan Yargıtay Kanunu'nda benimsenen ana ilkenin temyiz incelemesinin hem esas ve hem de usul yönünden Yargıtay'ca ifa edilmesine ilişkin bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu ana ilkenin istisnası olarak Tapulama Kanunu'nun 66., İcra ve İflas Kanunu'nun 365. maddelerinde temyiz isteminin reddine karar verilmesi konusunda yerel mahkemelerin görevi kabul edilmişti. Öte yandan, 5.1.1949 tarihli ve 32/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de, "posta ücretinin süresinde verilmemesinden ötürü temyiz edilmemiş sayılmasına karar vermek yetkisinin Yargıtay'a değil mahalli mahkemeye ait olduğu" hükme bağlanmıştı. Bilindiği gibi, 16.7.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanunla HUMK.nun 35. maddesinde değişiklik yapılmış, yeni iki madde eklenmiş ve bir madde de yürürlükten kaldırılmıştır. İşte, içtihadı birleştirmenin konusunu oluşturan 432. madde de, değiştirilen maddeler arasında bulunmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun değiştirilmesinin ana amacının davalara sürat kazandırılması ve davaların uzamasının önlenmesinin yanı sıra Yargıtay'ın iş yükünün de azaltılması bulunduğu ve bu nedenle kanunun "temyiz" faslındaki bir çok maddelerde değişiklik öngördüğü tartışmasızdır. 2494 sayılı Kanun bu amaçla yeni bir sistem getirmiş, Tapulama Kanunu'nun 66., İcra ve İflas Kanunu'nun 365. maddelerinde kabul edilen temel ilkeyi genelleştirerek ve uygulamada birleştirerek kanun yolu incelemesinde yerel mahkemelere istisnai bazı görevler yüklemiştir. Başka bir ifade ile 2494 sayılı Kanunla HUMK.nun 432. maddesine eklenen 4. ve 5. fıkralar temyiz incelemesinin Yargıtay'ca yerine getirilmesine ilişkin temel ilkenin kanun koyucunun bilinçli olarak amaçladığı açık bir istisnadır. Bu nedenledir ki, temyiz isteminin reddine karar vermek yetkisinin yerel mahkemeye tanınmış olması halinde ana ilkenin zedelenmiş bulunup bulunmadığı yolundaki düşünce ve endişelerin yargının dışında yasama organına ait olmasından dolayı ve içtihadı birleştirmenin kapsamı içinde görüşülmesi ve tartışılması yolu benimsenmemiştir.
B) İçtihadı birleştirme istemine esas olan ve yukarıda özetlenen Hukuk Genel Kurulu ve Daire kararlarındaki farklılıörüşler daha çok söz konusu 432. maddenin yorumlanmasından ve bu yorumlarda değişik sonçlara ulaşılmasından kaynaklanmaktadır. Şüphe yok ki, Hukuk Usulünde kıyas ve yorumun mümkün bulunduğu doktrinde ittifak gösteren bir görüştür. Uygulamada da aynı düşünce benimsenmiş, çeşitli Yargıtay kararlarında yoruma dayanılmış ve hatta 7.6.1935 tarihli, 92/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yorumlanması sonucu ittihaz edilmiştir. Ne var ki, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü hiç bir yorum gerektirmeyecek kadar açık ve kesindir. Anılan fıkra, temyiz isteminin yasal süre geçtikten sona yapılması ya da temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin bulunması halinde yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine karar vermekle yükümlü bulunduğunu tereddütsüz ifade etmiş ve hatta red kararından sonraki prosedürü çok ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Kanunun yerel mahkemenin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi halinde ne olacağını ayrıca hükme bağlamamış bulunması