Yargıtay Büyük Genel Kurul 1983/9 Esas 1984/2 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1983/9
Karar No: 1984/2
Karar Tarihi: 02.02.1984

(1086 S. K. m. 432, 434)

Dava: Asliye Hukuk Mahkemeleri'nce verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü uyarınca temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerektiği veya doğrudan da temyiz isteminin reddine karar verilebileceği hususunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Dördüncü, Dokuzuncu, Onunucu ve Onikinci Hukuk Daireleri kararları arasında içtihat uyuşmazlığının meydana gelmesi nedeniyle içtihatların birleştirilmesi, Onuncu Hukuk Dairesi Başkanlığı'nın 3.10.1983 gün ve 182/191 sayılı yazısı ile buna ilişkin Daire kararlarına dayanılarak istenilmiş ve konu böylece 2497 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 16/5 ve 45/1. maddeleri uyarınca gündeme alınmış bulunmakla, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda Raportör Üyenin açıklaması dinlendikten ve kararlar arasında aykırılığın varlığı saptandıktan sonra işin esası görüşülmüştür.

I - İÇTİHAT AYKIRILIĞININ GİDERİLMESİ İSTEMİNDE DAYANILAN KARARLARDA BELİREN GÖRÜŞLERİN ÖZETİ

1) Hukuk Genel Kurulu'nun 24.2.1982 gün, 3/115-183; Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 20.6.1983 gün, 5648/6326 sayılı; 7.7.1983 gün, 6370/6873 sayılı; Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 1.8.1983 gün, 4345/6358 sayılı ve Onuncu Hukuk Dairesi'nin 9.6.1983 gün, 2943/3121 sayılı; 5.7.1983 gün, 3489/3685 sayılı kararlarında; verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4-5. maddeleri uyarınca işlem yapılmak üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesi hükme bağlanmıştır.

2) Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 30.6.1983 gün, 3670/6035 sayılı; 1.8.1983 gün, 5770/6293 sayılı; Onuncu Hukuk Dairesi'nin 5.10.1982 gün, 4450/4066 sayılı ve Onikinci Hukuk Dairesi'nin 14.3.1983 gün, 815/1863 sayılı; 5.4.1983 gün, 1388/2606 sayılı kararlarında ise, yasal süre geçtikten sonra temyiz edilen veya esasen temyiz kabiliyeti bulunmayan ve fakat yerel mahkemece temyiz istemi reddedilmeden doğrudan Yargıtay'a gönderilmesi dosyalarla ilgili olarak inceleme yapılmış ve temyiz istemlerinin reddine karar verilmiştir.

Şu duruma göre, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Özel Daire kararları ve hatta aynı dairelerin çeşitli kararları arasında uyuşmazlık bulunmaktadır ve Yargıtay Kanunu'nun 16 ve 45. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın (içtihat aykırılığının) giderilmesi gerekmektedir.

II - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN KONUSU

Asliye mahkemelerinden verilen hükümlerin temyizine ilişkin bulunduğu husus gerek doktrinde ve gerekse uygulamada tartışmasız olan HUMK.nun 432. maddesinin 2494 sayılı Kanunla değişik 4. ve 5. fıkralarında aynen;

"Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtay'a göndermek için yaptırılan parayı kullanarak red kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.

Bu red kararı, tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edilebilir, temyiz edildiği ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtay'a yollanır. Yargıtay'ın ilgili Dairesi temyiz isteminin reddine ilişkin kararı bozarsa ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini incelenir" denilmektedir.

İşte, Asliye Hukuk Mahkemeleri'den verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesine veya esasen temyiz kabiliyeti bulunmamasına rağmen yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda, HUMK.nun yukarıda açıklanan 432/4-5. maddesi uyarınca gerekli işlemler yapılmak üzere dosyanın mahalline mi geri çevrilmesi gerektiği yoksa Yargıtay'ın doğrudan temyiz isteminin reddine karar verebileceği hususu içtihadı birleştirmenin konusunu oluşturmaktadır.

III - İÇTİHADI BİRLEŞTİRMENİN GEREKÇESİ

Hemen söylemek gerekir ki, Asliye Hukuk Mahkemeleri'nce verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi ya da esasen temyiz kabiliyeti bulunmayan bir karara ilişkin olması halinde temyiz isteminin reddine yerel mahkemece karar verilmesi gerektiği hususu tartışmasızdır. Bu konuda herhangi bir aykırı görüş söz konusudeğildir. O halde bütün sorun yerel mahkemenin şu ya da bu nedenle görevini ifa etmemesi halinde, "temyiz isteminin reddine karar verilmesi"ne ilişkin kanun hükmünün mahkemece mi yerine, Yargıtay'ca mı yerine getirileceği yoksa bu görevin ifası için, dosyanın mahalline geri mi çevrilmesi gerektiği hususlarından kaynaklanmaktadır. Görülmektedir ki, içtihadı birleştirmenin konusu yönünden uyuşmazlığın çözümü öncelikle kanun koyucunun amacının ve dolayısıyla yerel mahkeme ile Yargıtay'ın görev sınırlarının ve bu sınırların kapsamının açıklıkla belirlenmesine bağlı bulunmaktadır.

Şöyle ki;

A) HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce hükümlere karşı başvurma yollarını düzenleyen üçüncü babının "Temyiz" başlıklı birinci faslında ve buna paralel hükümler oluşturan Yargıtay Kanunu'nda benimsenen ana ilkenin temyiz incelemesinin hem esas ve hem de usul yönünden Yargıtay'ca ifa edilmesine ilişkin bulunduğu kuşkusuzdur. Ancak, bu ana ilkenin istisnası olarak Tapulama Kanunu'nun 66., İcra ve İflas Kanunu'nun 365. maddelerinde temyiz isteminin reddine karar verilmesi konusunda yerel mahkemelerin görevi kabul edilmişti. Öte yandan, 5.1.1949 tarihli ve 32/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de, "posta ücretinin süresinde verilmemesinden ötürü temyiz edilmemiş sayılmasına karar vermek yetkisinin Yargıtay'a değil mahalli mahkemeye ait olduğu" hükme bağlanmıştı. Bilindiği gibi, 16.7.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanunla HUMK.nun 35. maddesinde değişiklik yapılmış, yeni iki madde eklenmiş ve bir madde de yürürlükten kaldırılmıştır. İşte, içtihadı birleştirmenin konusunu oluşturan 432. madde de, değiştirilen maddeler arasında bulunmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun değiştirilmesinin ana amacının davalara sürat kazandırılması ve davaların uzamasının önlenmesinin yanı sıra Yargıtay'ın iş yükünün de azaltılması bulunduğu ve bu nedenle kanunun "temyiz" faslındaki bir çok maddelerde değişiklik öngördüğü tartışmasızdır. 2494 sayılı Kanun bu amaçla yeni bir sistem getirmiş, Tapulama Kanunu'nun 66., İcra ve İflas Kanunu'nun 365. maddelerinde kabul edilen temel ilkeyi genelleştirerek ve uygulamada birleştirerek kanun yolu incelemesinde yerel mahkemelere istisnai bazı görevler yüklemiştir. Başka bir ifade ile 2494 sayılı Kanunla HUMK.nun 432. maddesine eklenen 4. ve 5. fıkralar temyiz incelemesinin Yargıtay'ca yerine getirilmesine ilişkin temel ilkenin kanun koyucunun bilinçli olarak amaçladığı açık bir istisnadır. Bu nedenledir ki, temyiz isteminin reddine karar vermek yetkisinin yerel mahkemeye tanınmış olması halinde ana ilkenin zedelenmiş bulunup bulunmadığı yolundaki düşünce ve endişelerin yargının dışında yasama organına ait olmasından dolayı ve içtihadı birleştirmenin kapsamı içinde görüşülmesi ve tartışılması yolu benimsenmemiştir.

B) İçtihadı birleştirme istemine esas olan ve yukarıda özetlenen Hukuk Genel Kurulu ve Daire kararlarındaki farklılıörüşler daha çok söz konusu 432. maddenin yorumlanmasından ve bu yorumlarda değişik sonçlara ulaşılmasından kaynaklanmaktadır. Şüphe yok ki, Hukuk Usulünde kıyas ve yorumun mümkün bulunduğu doktrinde ittifak gösteren bir görüştür. Uygulamada da aynı düşünce benimsenmiş, çeşitli Yargıtay kararlarında yoruma dayanılmış ve hatta 7.6.1935 tarihli, 92/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yorumlanması sonucu ittihaz edilmiştir. Ne var ki, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü hiç bir yorum gerektirmeyecek kadar açık ve kesindir. Anılan fıkra, temyiz isteminin yasal süre geçtikten sona yapılması ya da temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin bulunması halinde yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine karar vermekle yükümlü bulunduğunu tereddütsüz ifade etmiş ve hatta red kararından sonraki prosedürü çok ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Kanunun yerel mahkemenin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi halinde ne olacağını ayrıca hükme bağlamamış bulunmasını bir kanun boşluğu olarak kabul eden düşüncelere katılmak mümkün değildir. Asıl ve doğal olan hakimin kanun hükmünü yerine getirmesidir. Bundan dolayıdır ki, hakimin kanun hükmünü yerine getirmesi, yani temyiz isteminin reddine karar vermesi sonucu otaya çıkaracak gelişmeler ve bundan sonra ne yapılması gerektiği bir sonraki fıkrada açıkça gösterilmiştir. Kanun koyucunun benimsediği bir ilkeyi ve yüklediği görevi hakimin yerine getirmeyeceğini önceden düşünmesi, kabul etmesi ve böyle bir ihtimale karşı tamamlayıcı ek hükümler öngörmesi düşünülemez. Bilinen kanun yapma tekniğine de uygunluğu ileri sürülemez. Hakimin görevini yerine getirmemiş, şu ya da bu nedenle bir kanun hükmünü uygulamaktan kaçınmış ise, üst kanun yolu merciinin görevi kanun boşluğundan söz etmek değil, hakimin kanun hükümlerini yerine getirmesini sağlamaktır. Zaten kanun yolu incelemesinin temel felsefesi de budur. Bütün bu düşüncelere rağmen bir an için kanun boşluğu bulunduğu ve dolayısıyla kıyas veya yorumuna gidilmesi gerektiği düşünülse dahi, 5.12.1977 tarihli ve 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın mahkemelerin görevinin kamu düzeni ile ilgili olup kıyas veya yorum yoluyla genişletilip değiştirilemeyeceğine ilişkin bağlayıcı ilkesi karşısında olayımızda bu yolun kapalı bulunduğunun kabulü kaçınılmazdır. HUMK.nun 432. maddesinde temyiz isteminin reddine karar verilmesini öngören hükmün bir görev olmadığı ve dolayısıyla maddeyi yorumlamanın 5.12.1977 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı ile çatışmayacağı biçimindeki düşünceler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 142. maddesi hükmü karşısında geçerli ve kabule şayan görülmemiştir. HUMK.nun 432. maddesi göreve ve kamu düzenine ilişkin emredici bir kuraldır. Bu maddeye göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın anılan 142. maddesine paralel ve bu maddedeki usule uygun olarak yalnızca ilk mahkemelere verilmiştir. Kanun koyucunun amacının nitelik ve kapsamı ve hatta sisteme uygm bulunup bulunmadığı tartışmaları, öngörülen yükümlülüğün "görev" olması niteliğini değiştirici ya da etkileyici mahiyette değildir.

C) Yapılan görüşmeler sırasında konu, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu açısından da ele alınmış, anılan maddenin Yargıtay'a ön inceleme yetkisi verdiği ve hatta HUMK.nun 432/4. maddesi hükmünü bir anlamda ortadan kaldırdığı yolunda düşünceler ileri sürülmüş ise de, bu yoldaki görüşler Çoğunluk tarafından benimsenmemiş ve kabule şayan görülmemiştir. Gerçekten Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesinde, Yargıtay'a gelen dosyalarda temyiz isteminin süresi içinde olup olmadığının ya da hükmün temyiz kabiliyeti bulunup bulunmadığının bir ön önceleme konusu yapılması gerçekleştiği takdirde dosyaların Daire ve Genel Kurullarda öncelikle incelenip karara bağlanması öngörülmüştür. Ancak bu hükümden, HUMK.nun 432/4. maddesinin ortadan kaldırıldığı anlamını çıkarmak mümkün değildir. Aksine, HUMK.nun 432. maddesi Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesini tamamlayarak yani Yargıtay ön incelemesinin hangi koşul ve unsurların gerçekleşmesi halinde yapılabileceğini belirleyerek, daha uygar bir deyimle ön incelemenin biçimini düzenleyerek konuya açıklık ve bütünlük sağlamıştır. Başka bir anlatımla Yargıtay'ın temyiz isteminin süresine ya da hükmen temyiz kabiliyeti bulunup bulunmadığına ilişkin ön inceleme yetkisi HUMk.nun 432/4-5. maddesinde öngörülen prosedüre bağlı olarak açık bir istisna hükmün ile sınırlanmıştır. Sözü geçen 432. maddenin 4. ve 5. fıraları birlikte incelendiğinde ve hatta sistemi oluşturan 434. ve diğer takip eden maddeler gözönünde tutulduğunda yasanın öngördüğü biçim, kapsam, unsur ve koşullar özetle ve sırasıyla şunlardan ibarettir.

aa - Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karara ilişkin olursa kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verecektir.

bb - Bu red kararı, dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi için yaptırılan para kullanılmak suretiyle ilgiliye tebliğ edilecektir.

cc - İlgili dilerse, söz konusu red kararını tebliğinden itibaren yedi gün içinde temyiz edebilecektir. Bu ikinci temyiz vaki olduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya kararı veren mahkemece Yargıtay'a gönderilecektir.

İşte Yargıtay'ın, Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesinde öngörülen ön inceleme yetkisi bu andan itibaren yasal olarak söz konusudur. Aksi halde Yargıtay'ın inceleme görevine giren bir konu hiç bir şekilde mevcut değildir. Başka bir anlatımla, gerek temyiz kabiliyeti ve gerekse temyiz süresi yönünden Yargıtay'ın ister ön önceleme yoluyla isterse normal olarak herhangi bir inceleme yapabilmesi, önce yerel mahkemenin temyiz incelemesinin .reddine ilişkin bir kararın bulunmasına, bunu takiben bu kararın ilgiliye tebliğ edilmesine ve nihayet anılan red kararının ilgili tarafından temyiz edilmesi koşullarına bağlıdır.Nitekim sözü geçen 432. maddenin son fıkrası uyarınca düzenlenen Yargıtay'ın inceleme biçimi de böyle bir sonuca ve anlamaya hak verdirecek doğrultudadır. Buna göre, Yargıtay incelemede ikinci temyiz dilekçesinin yedi günlük süre içerisinde verilip verilmediğine bakacak, süresinde ise bu kez davayı sonuçlandıran hükmün temyiz kabiliyeti bulunup bulunmadığını ya da süresinde temyiz isteminin reddine ilişin kararının yerinde olup olmadığını denetleyecek, uygun bulursa bu hükmü onayacak, aksi halde ilk temyiz dilekçesine göre temyiz istemini inceleyecektir. Kanunun son derece açık ve ayrıntılı bu hükümleri yeterince değerlendirilmeden ve Yargıtay'ın görevinin öncelikle yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararının denetlenmesi olduğu düşünülmeden ve ortada temyiz isteminin reddine ilişkin kararının denetlenmesi olduğu düşünülmeden ve ortada temyiz isteminin reddine ilişkin bir karar yoksa Yargıtay denetiminin de söz konusu olamayacağı gözönünde tutulmadan, yerel mahkemeye tanınan bir görevin Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesine aykırılık teşkil edecektir. Özetle, Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesi, HUMK.nun 432/4-5. maddesi hükmünü ortadan kaldırmamış ve aksine 432. madde hükmü belirlenen konularda Yargıtay ön incelemesine zaman, koşul, unsur ve kapsam yönünden açıklık getirmiş, Yargıtay'ın şekli açısından süre ve nitelik yönlerini inceleme yetkisinin kullanılma biçimini düzenlemiştir.

D) Kanun yolu incelemesinde 2494 sayılı Kanun, hem davalara sürat kazandırıp uzamayı önlemek ve hem de Yargıtay'ın iş yükünü azaltmak amacıyla yerel mahkemelere istisnai bazı görevle yükleyen yeni bir sistem getirmiştir. Kanunun amacı yorumlanırken 432. maddeyi tek başına ele almak ve sistemi görmezlikten gelmek mümkün değildir. HUMK.nun 427-444. maddelerini kapsayan "temyiz" faslında sistemin gereği olarak benzer vebirbirini tamamlayan değişiklikler yapılmıştır. 434. madde bunların en belirgin örneğini oluşturmaktadır. Anılan maddenin son fıkrasında temyiz harcının ve posta giderlerinin eksik ödenmesi halinde yerel mahkemeye gerekli ihtaratta bulunmak ve yerine getirilmemesi halinde hükmün temyiz edilmemiş sayılmasına karar vermek görevi verilmiş ve bu ikinci karara karşı temyiz yoluna başvurulması halinde 432. maddenin son fıkrasındaki prosedürün işletileceğine açık atıfta bulunmak suretiyle işaret edilmiştir. Görülmektedir ki, kanun yoluna başvurmada yerel mahkemeye görev yükleyen istisnai hüküm yalnızca 432. maddede değil, 434. maddede de vurgulanmak suretiyle kanun koyucunun yeni bir sistemi amaçladığı açıkça belli olmaktadır. 432. maddenin uygulanmasında yerel mahkemeye ait görevin Yargıtay'ca da yerine getirilebileceğinin benimsenmesi halinde, bu kez 434. madde ve dolayısıyla tüm sistem boşlukta ve dayanıksız kalmış olacaktır. Şayet 434. madde uygulaması da 432. maddeye benzer bir yola dönüştürülür, yani Yargıtay temyiz harcının eksik olduğunu belirlediği takdirde ilgiliye tamamlaması aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususunda ihtarat yapabilir biçiminde düşünülürse, bu takdirde de anılan maddeler dolaylı olarak yürürlükten kaldırılmış, kanun koyucunun amacı unutulmuş ve yeni bir yasal düzenleme gerçekleştirilmiş olur. İçtihadı birleştirme yoluyla yasal düzenlemenin geçersiz sayılması ya da işlemez hale getirilmesi, müessesenin amacını aşan bir yöntem biçimini oluşturur. İşte, bir kısım Üyelerce dayanılan Milli Güvenlik Konseyi Adalet Komisyonu'nun Yargıtay'ın da temyiz isteminin reddine karar verilebileceği yolundaki gerekçesi bütün bu nedenlerle 2494 sayılı Kanunun amacıyla ve madde metniyle çatışmaktadır. Gerekçenin metinle çatışması halinde kanun metnine itibar edilmesi gerektiği tereddütsüzdür. Yasanın kabul amacına uygun düşmeyen bir gerekçe geçerli ve bağlayıcı sayılamaz.

E) Yargıtay'ın bir denetim mahkemesi olduğu ve içtihat mahkemesi hüviyetinde çalışması gerektiği tereddütten uzaktır. İşte 2494 sayılı Kanun sistemin temelini bu amacın gerçekleştirilmesine dayanmış, özellikle temyizin süresinde yapılıp yapılmadığı konusunda gerekli soruşturmanın yerel mahkeme tarafından yerine getirilmesi olgusundan hareket etmiş ve nihayet Yargıtay'ın bir ilk mahkeme gibi soruşturma yapamayacağını düşünmüştür. Kaldı ki, Yargıtay'ın görevi benimsemesinin bir diğer sakıncası da, davada hükmün kapsamı ve hüküm veren mahkemenin niteliği yönünden karar düzeltilmesi yolunun kapalı olması halinde hatanın telafi yolunun kalmaması ve belki de bir hakkın kaybolma ihtimalinin varlığıdır.

F) Nihayet, Ceza Yargılamaları Usulü'nün Yargıtay'a da temyiz isteminin reddine karar verme olanağı tanınmasının emsal olup olamayacağı ve böylece Hukuk ve Ceza Usulleri arasında da eşit uygulama sağlanmış bulunup bulunmayacağı konusu görüşmelerin bir bölümünü oluşturmuştur. Ceza hukuku ile özel hukuk hükümleri arasında gerek kamu yararı ve gerekse bağımsız mahkemeler yoluyla Devletin cezalandırma hakkının varlığı açısından kısacası hukuk felsefeleri yönünden bağdaştırılmaz kesin ayrımlar söz konusudur. Bu nedenledir ki, işbu içtihadı birleştirmenin konusu ve sonucu hiç bir biçimde ceza usul hukukunu etkilemeyecektir. Kaldı ki, Ceza Usulünde Yargıtay'a da görev verilmiş bulunması CMUK.nun 317. maddesinde getirilen açık bir hüküm gereğidir. HUMK.nun da Yargıtay'a göre yükleyen böyle özel bir düzenlemenin mevcut bulunmaması, kanun koyucunun bilinçli ve amacına uygun davranışının doğal sonucudur.

Her ne kadar yapılan müzakereler sırasında bir kısım üyeler, HUMK.nun 432. maddesinde öngörülen hususun göre olmayıp bir anlamda ödev, iş, yasal vekalet, yasal istinabe ya da bir yargı yolu ilişkisi bulunduğunu, maddenin yeterli açıklıktan yoksun olup yoruma ihtiyaç gösterdiğini, kanunun kamu düzeni ile ilgisi bulunmadığını, Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesinin ön inceleme yetkisini Yargıtay'a verdiğini, Milli Güvenlik Konseyi Adalet Komisyonu'nun Yargıtay'ın görevini benimseyen gerekçesinin bağlayıcı bulunduğunu, doğrudan Yargıtay incelemesinde meydana gelebilecek hatanın tavzih yolu ile giderilebileceğini, CMUK.nun Yargıtay incelemesine olanak tanıdığını, böylece iki ayrı hukuk yolu arasında farklılık yaratılmaması gerektiğini, HUMK.nun 438. maddesinden yararlanmak suretiyle de inceleme yapılabileceğini, dosyanın mahalline geri çevrilmesinin hem davayı uzatacağını ve hem de Yargıtay'ın iş yükünü artıracağını, gerektiğinde Yargıtay'ın kendisine niyabeten mahalli mahkemeye tahkikat yaptırabileceğini ileri sürmüş iseler de, bütün bu düşünceler yukarıda ayrıntılı bir biçimde açıklanan nedenler karşısında çoğunluk tarafından yerinde görülmemiş ve yerel mahkemenin yasal görevini kaldırıcı değer ve ağırlıkta kabul edilmemiştir.

O halde,bütün açıklamalar karşısında asliye hukuk mahkemelerince verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya esasen temyiz kabiliyeti bulunmaması halinde, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü uyarınca dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerektiğinin ve Yargıtay'ın kendisini yerel mahkeme yerine koyarak inceleme yapamayacağının kabulü gerekmektedir.

Sonuç: Yukarıda açılanan nedenlerle, Asliye Hukuk Mahkemeleri'nce verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde, yerel mahkemece temyiz isteminin reddine karar verilmeden dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda Yargıtay'ca inceleme yapılamayacağına ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü uyarınca bu konuda bir karar verilmek üzere dosyanın mahalline geri çevrilmesi gerektiğine, 1.2.1984 günlü dördüncü toplantıda oyçokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy