Yargıtay Büyük Genel Kurul 1983/5 Esas 1983/6 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1983/5
Karar No: 1983/6
Karar Tarihi: 16.11.1983

(1086 S. K. m. 440, 434, 442/A) (492 S. K. m. 9, 27, 28, 32, 127, 129, 1 SAYILI TARİFE) (2797 S. K. m. 16, 45) (YİBK. 10.05.1965 T. 1965/1 E. 1965/1 K.) (3. HD. 12.05.1983 T. 1983/2126 E. 1983/2366 K.) (4. HD. 03.02.1983 T. 1983/139 E. 1983/1101 K.)

Karar düzeltme isteklerinden peşin harç alınmasına gerek olup olmadığı konusunda Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi'nin 12.05.1983 gün ve Esas: 2126, Karar: 2366 sayılı kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 03.02.1983 gün ve Esas: 139, Karar: 1101 sayılı kararı arasında aykırılık bulunduğundan bahisle aykırılığın giderilmesi, Üçüncü Hukuk Dairesi'nin 24.05.1983 günlü kararına dayanılarak bu Daire Başkanlığı'nca 25.5.1983 gün, 1983/108 sayılı yazı ile Birinci Başkanlıktan istenmiş ve Birinci Başkanlık, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 16/5 ve 45/1. maddeleri uyarınca bu aykırılığın İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu'nca giderilmesini istemiştir. İlk görüşmesi olan 28.9.1983 günü 2/3 oyçokluğu sağlanamadığından ikinci görüşmesi 12.10.1983 günü yapılmış, bunda da 2/3 oyçokluğu temin edilemediğinden üçüncü görüşmesi 16.11.1983 günü yapılmıştır.

İçtihat Aykırılığının Giderilmesi İsteminde Dayanılan Kararlarda Belirtilen Görüşlerin Özeti

Üçüncü Hukuk Dairesi 12.05.1983 gün ve Esas: 2126, Karar: 2366 sayılı kararında, 492 sayılı Harçlar Kanununa ekli (1) sayılı Tarifenin maktu harçlara ilişkin 2/b maddesi uyarınca karar düzeltme istemlerinin reddine dair Yargıtay kararlarının 1000 lira maktu harca tâbi olduğunu, 9. maddesinde karar düzeltme isteminin kabulü üzerine temyiz olunan. hüküm onanırsa hükümden alınan harç kadar harç alınacağının öngörüldüğünü, hükmün bozulması halinde ise yasada bir hüküm olmadığı için harç alınamayacağını, aynı Yasanın 27. maddesinin 1. fıkrasında, maktu harçların ne zaman ödeneceğinin belli edilmiş olduğunu, 2. fıkrasında da, istisna getirilerek mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gerekenden harç alacağının doğmasını takip eden 15 gün içinde ödeneceğinin hüküm altına alındığını, 127. maddede aksine hüküm olmadıkça harcın peşin ödenmesi gerektiği ifade edilerek peşin ödemenin istisnaları olduğunun açıkça belirtildiğini, bu maddeler birlikte mütalâa edildikte karar düzeltme isteklerinin red veya kabul edileceği peşinen bilinmediği için peşin harç alınamayacağını, HUMK.nun 434/2. maddesinin kıyasen karar düzeltme isteklerinde uygulanamayacağını kabul etmiştir.

Dördüncü Hukuk Dairesi ise 3.2.1983 gün ve Esas: 139, Karar: 1101 sayılı kararında, karar düzeltme talebinin hangi tarihte yapılmış sayılacağına dair Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda bir hüküm olmadığını, ancak kıyas ve yorum yoluyla temyize ilişkin Usulün 434/2. maddesinin aynı fasılda yer alan karar düzeltme isteklerinde de uygulanması gerektiğini, Harçlar Kanununun 27. maddesi uyarınca (1) sayılı Tarifede yazılı maktu harçların ilgili bulunduğu içlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenmesi icap ettiğini, 127. madde gereğince harcın tamamı peşin ödenmedikçe harç konusu olan işlemin yapılamayacağım, bu bakımdan harcı alınmayan karar düzeltme isteklerinin işleme konmaması gerektiğini, 15 günlük yasal sürenin harcın yatırıldığı tarihe göre hesap edilmesi icabettiğini belirtmiştir.

Ön Sorun Konusu

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı, Hukuk Genel Kurulu'nun da bu konuya ilişkin kararları olabileceğini, Üçüncü veya Dördüncü Hukuk Daireleri'nin görüşlerinden birini paylaşmış olacağını, bu itibarla Dairelerle Genel Kurulun da görüş ayrılığı içinde bulunacağını, bu bakımdan içtihadı birleştirmenin Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nda görüşülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. On sorun olarak bu cihet tartışılmış, neticede Hukuk Genel Kurulu'nun konuya ilişkin bir kararı olmadığından, şu veya bu yolda bir görüşü saptanamadığından ve içtihadı birleştirmeye iki Dairenin kararları arasında aykırılık bulunduğu nedeniyle gidildiğinden bahisle içtihadı birleştirmenin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda görüşülüp sonuçlandırılmasına 2/3'yi aşan çoğunlukla karar verilerek esasa geçilmiş, Raportör Üye sözlü olarak içtihat aykırılığına esas olan kararların hukuki dayanaklarını, ilgili yasa maddelerini ve kişisel görüşlerini belirtmiş, söz alan üyelerden bir kısmı Üçüncü Hukuk Dairesi'nin, bir kısmı da Dördüncü Hukuk Dairesi'nin kararına esas olan görüşleri savunmuştur.

İlgili Yasa Maddeleri

Konunun çözümü için ilgili yasa maddelerinin ele alınması gerekmektedir.

492 sayılı Harçlar Kanununun 9. maddesinde aynen: "tashihi karar talebinin kabulü üzerine temyiz olunan hüküm tasdik edilirse temyiz olunan hükümden alınan harç kadar yeniden harç alınır" denmektedir.

Harçlar Kanuna bağlı (1) sayılı Tarifenin yargı harçları kısmının maktu harçlara ait 2/b maddesinde, karar düzeltme taleplerinin reddine dair Yargıtay ve Danıştay kararlarından 1000 lira maktu harç alınacağı belirtilmiştir.

Bu iki madde birlikte incelendiğinde, karar düzeltme isteklerinde harcın alınabilmesi için iki halden. birinin gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan. biri karar düzeltme isteğinin kabulü üzerine mahkeme kararının onanması, diğeri de karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmesidir. Tarifede öngörülen maktu harç, karar harcıdır. Henüz karar ulaşmamış istek için harç öngörülmemiştir. Nitekim aynı kısmın 2/c maddesinde Yargıtay ve Danıştay'ın icranın tehiri kararında 750 lira maktu harç alınacağı belirtilmiştir. Burada da icranın durdurulması taleplerinde değil, bu talep üzerine verilen tehiri icra kararlarında harç alınmaktadır. Böylece kanun koyucu, karar düzeltme isteklerinin nasıl sonuçlanacağı başlangıçta bilinemeyeceği için peşin harca gerek görmemiştir. Eğer aksi amaçlansaydı, Tarifede karar düzeltme isteğinin reddine dair kararlar deyimi yerine karar düzeltme isteklerinde ifadesi kullanılırdı.

Harç, Devletin mahkemeler aracılığı ile yaptığı adli hizmete ondan yararlananların katkısıdır. Ancak, yasada belirtilen durumlarda harç alınır. Diğer deyimle kanunsuz harç alınamaz. Hal böyle olunca, yasada hüküm bulunmadığından karar düzeltme isteğinden peşin harç alınmaması gerektiği sonucuna varılır.

Harçlar Kanununun 27. maddesinin. 2. fıkrası ile 129. maddesi de bu görüşü doğrulamaktadır. Maktu harçların ödeme zamanı ile ilgili 27. maddenin 1. fıkrasında, maktu harçların peşinen ödeneceği belirtildikten sonra 2. fıkrasında istisna getirilmiş ve mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gerekenlerin harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödeneceği hüküm altına alınmıştır. 129. maddede de hem nispi hem de maktu harçları kapsayan 27. maddeye paralel bir hüküm getirilmiştir. O halde karar düzeltme isteğinde de bu talebin nasıl sonuçlanacağı önceden bilinemediği için harç bakımından anılan maddeler kapsamına girdiğinin ve işin sonunda belirlenen duruma göre harcın alınması gerektiğinin kabulü zorunludur.

Harçlar Kanununun. 32/1 ve 127. maddelerinin olayımızda uygulama yeri yoktur. Çünkü, bu maddeler peşin harca tâbi işler için öngörülmüştür. Karar düzeltme isteklerinde peşin harç alınması gerekmediği sonucuna varılırsa bu maddelerin uygulanması elbette düşünülemez. Ancak, 127. maddede de 27 ve 129. maddeleri teyiden harçlarda peşin ödemenin istisnaları olacağı hüküm altına alınmıştır.

HUMK.nun 434/2. maddesinin kıyas yoluyla karar düzeltme isteklerinde uygulanıp uygulanamayacağına gelince: Kanun koyucu, 434. maddeyi münhasıran temyiz yolu için öngörmüştür. Bu maddede temyize başvuranın öncelikle gerekli harçları peşin ödemesi hüküm altına alınmıştır. Karar düzeltmeye ilişkin hükümlerde böyle bir yükümlülük getirilmemiştir. Kanun koyucu, Harçlar Kanunundaki açıklığı nazara alarak buna gerek duymamıştır. Bir konuda yasada boşluk olması veya ilgili maddenin açıklığa kavuşturulması gereğinin duyulması halinde kıyas ve yoruma başvurulur. Karar düzeltme isteğine ilişkin Harçlar Yasasındaki açık hükümler karşısında 434/2. maddenin. kıyasen karar düzeltme isteğinde de uygulanması düşünülemez.

Bazı Üyelerin görüşlerine dayanak olarak ileri sürdükleri 10.5.1965 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, karar düzeltme isteklerinde başvurma harcı alınamayacağına ilişkin olduğundan karar ve ilâm harçlarını içeren. Olayımızla ilgisi bulunmamaktadır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, karar düzeltme isteklerinde peşin harç alınmasına yer olmadığına, istemin incelenmesi sonucu beliren duruma göre harç alınması gerektiğine, 16.11.1983 günlü üçüncü toplantıda çoğunlukla karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

1 - Ön Sorun Bakımından: Karar düzeltme taleplerinin reddinden harç alınacağına dair hüküm, 21.11.1980 tarih ve 2345 sayılı Kanunla, Harçlar Kanununun 1 sayılı Tarifesinin III-2/b fıkrasına yapılan ilâve ile kabul edilmiş ve 1.12.1980 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihe kadar karar düzeltme talepleri harca tâbi değildi (RG., tarih: 28.11.1980, sayı 17174). Üç yıla yakın bir zamandır Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun bu konuda bir uygulama içinde bulunmaması ve bir karar vermemiş olması mümkün değildir. Nitekim, sayın Başkan vekili konunun müzakeresi sırasında kesin bir sonuç alabilmek için, geriye doğru iyi bir araştırma yapılması gerektiğine değinmiştir. Bu bakımdan Yüksek Genel Kurul'da okunan. Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 17.10.1983 tarihli ve 1983/310 sayılı yazısında belirtildiği gibi, Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1.12.1980 tarihinden bugüne kadar verdiği karar düzeltmeye ait kararlar iyi bir incelemeden geçirilerek anılan yüksek Kurulun bu husustaki kesin tutumu tespit edilmeli ve görev durumu buna göre belirlenmeliydi. Yüksek Genel Kurul, harcı verilmeyen karar düzeltme istemlerini incelemeye tâbi tutmuşsa, Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi görüşündedir demektir ki, Dairemizin içtihadıyla içtihat aykırılığı vardır. Eğer incelemeye tâbi tutmamışsa, Dairemizle aynı görüştedir, bu takdirde Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi içtihadı ile içtihat aykırılığı bulunmaktadır. Bu iki durumda da uyuşmazlık Hukuk Genel Kurulu'nun kararı ile Yargıtay Dairelerinden biri tarafından verilmiş kararlar arasında bulunduğundan, bu içtihat aykırılığının giderilmesi Hukuk Genel Kurulu'nun değil, Yargıtay Kanununun 16. maddesi gereğince Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun görevine girdiğinden, uyuşmazlığın Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nca çözüme bağlanması gerekir. Bu bakımdan tam bir tespit yapılmadan konunun Hukuk Genel Kurulu'nca çözüme bağlanmasının uygun olmadığı görüşündeyiz.

2 - Esas Bakımından: Yüksek Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi'nin gündeme ekli olarak dağıtılan 12.5.1983 gün ve 2126/2366 sayılı kararı ile Dördüncü Hukuk Dairesi kararları arasındaki uyuşmazlık, öncelikle karar düzeltmeye ilişkin dilekçelerin harcı verilmemiş olsa dahi, karar düzeltme incelemesine esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır. Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi; karar düzeltme dilekçelerinin harcı verilmemiş olsa dahi incelenebileceği,karar düzeltme talebi reddedilirse, harcın alınmasının esas hakkındaki kararda belirtilmesi gerektiği görüşündedir. Dairemiz ise, harcı alınmamış dilekçelerin işleme konamayacağı, bu bakımdan harcı alınmamış dilekçeler üzerinde karar düzeltme incelemesinin yapılamayacağı görüşünü benimsemiştir.

Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi ile bu görüşü benimseyen değerli Çoğunluk, Harçlar Kanununun 9. maddesiyle 27. maddesinin 2. fıkrasını ve aynı Yasanın 127. maddesini görüşüne esas almış ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu bakımından da 442/A maddesinde alınacak giderler arasında karar tashihi harcı gösterilmediğinden, yorum yoluyla da 434. maddesinin uygulanması mümkün olmadığından., karar tashihi harcının peşin yatırılması gerekmediği sonucuna ulaşmıştır.

Kanımızca bu sonuç, gerek yasanın açık hükümleriyle, gerekse yorum kurallarıyla bağdaşmamaktadır.

Bir konu hakkında sonuca varılırken, 10.5.1965 gün, Esas no: 1965/1, Karar no: 1965/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ve birçok bilimsel eserde belirtildiği gibi yasanın sadece bir kuralı tek başına değil, onunla birlikte ona ilişkin diğer kurallar ve bütün kanunda hakim olan. ana ruh ve ilkelerle birlikte ele alınmalıdır. Bir maddeyi yorumlarken onun ruhunu meydana çıkarmak için yasada onunla ilgili diğer maddelerin anlamını da gözönünde tutmak zorunluluğu vardır. Bu yapılmazsa o kuralın gerçek anlamı bulunamaz ve doğru sonuca varılamaz.

Yukarıda anılan ilkenin ışığında 492 sayılı, 2.7.1964 kabul tarihli Harçlar Kanunu incelendiğinde, bu kanunun on kısımdan oluştuğu, yargı harçlarına ilişkin birinci kısmının, 2. maddeden 32. maddeye kadar devam ettiği ve bu kısmın da beş bölüme ayrıldığı, birinci bölümün mükellef, ikinci bölümün istisna ve muaflıklar, üçüncü bölümün harç alma ölçüleri ve nispetleri, dördüncü bölümün harcın ödenmesi, beşinci bölümün ise çeşitli hükümlerden oluştuğu, kanunun onuncu kısmının ise kısımlar arasında müşterek hükümlere ilişkin olduğu ve ayrıca kanuna dokuz Tarifenin eklenmiş bulunduğu görülmektedir.

Karar düzeltme harcı (1) sayılı Tarifenin. III/2-b bendinde de açıkça belirtildiği gibi, yargı harçlarındandır ve 1 sayılı Tarifenin karar ve ilâm harçları bölümünde yer almıştır. 0 halde konuya çözüm bulmak için. Harçlar Kanununun öncelikle yargı harçlarına ait bölümün incelenmesi gerekmektedir.

Bu bölümde yer alan 27. maddenin birinci fıkrasındaki, "(l) sayılı Tarifede yazılı maktu harçlar ilgili bulunduğu içlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenir" aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki, "Harç peşin veya süresinde ödenmemişse, müteakip muamelelere ancak harç ödendikten sonra devam olunur"; kanunun nisai harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28. maddesinin (a) bendindeki, "karar ve ilâm harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Karar ve ilâm harcı ödenmedikçe ilgiliye ilâm verilmez", 32. maddesindeki, "yargı işlemlerinde alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından. ödenmeyen harçları diğer taraf öderse içleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hüküm de nazara alınır" ve Kanunun 127. maddesindeki "işlemin yapılamayacağı" başlığı altında "bu kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, harçların tamamı peşin olarak ödenmeden harca mevzu olan içlem yapılmaz" hükümleri ile, Harçlar Kanununda hâkim olan ana ilkenin, hiç bir kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek şekilde "harçların peşin ödenmesi ilkesi" bulunduğu, emredici hükümler olarak vurgulanmıştır. Bu açık hükümler karşısında Çoğunluğun görüşüne katılmak mümkün görülmemiştir.

Her ne kadar Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi ile değerli Çoğunluk tarafından, Harçlar Kanununun 9. maddesinin Yargıtay'ın bozma kararları karar düzeltme talebi üzerine değiştirilerek onamaya dönüştürüldüğünde "temyiz olunan hükümden alınmış olan harç kadar yeniden harç alını" hükmü, karar tashihi talebinde bulunanlardan alınacak harcın başlangıçta belirli olmadığına, delil olarak gösterilmişse de, bu gerekçe haklı değildir. Çünkü bu maddede alınması öngörülen harç, talebinde haklı çıkmış olan karar düzeltme isteyenden değil yerel mahkeme kararını başlangıçta temyiz ederek bozma kararı verilmesine neden olan taraftan alınacak bir harçtır. Bilindiği gibi, temyiz edilen yerel mahkeme kararı Yargıtay incelemesi sonucunda onanırsa, karardaki harç kadar onama (tasdik) harcı alınır (Bkz., Harçlar Kanunu 1 sayılı Tarife, III-l/e). Eğer temyiz üzerine bozulursa, hiç bir harç alınmaz ve temyiz edenden peşin olarak alınan harcın iadesine karar verilir. İşte 9. madde Yargıtay'ın bozma kararına karşı yapılan karar tashihi üzerine bu bozma kararı onamaya dönüştüğünde, evvelce alınmamış harcın, alınmasını öngörmektedir ve bu harç karar tashihi talebinde bulunandan değil, yerel mahkeme kararını temyiz eden taraftan alınır. Karar düzeltme talebinde bulunandan alınacak harç sadece talebi reddedilmiş olmak şartıyla, diğer deyişle ancak talebinde haksız çıkmış bulunması halinde (1) sayılı Tarifenin III/2-b bendinde belirtildiği gibi 1000 liradan ibarettir. Karar düzeltme talebinde

bulunanın bu talebinin reddi halinde kendisinden alınacak bu harç miktarında, hiç bir zaman değişiklik söz konusu değildir.

Yüksek Üçüncü Hukuk Dairesi ve değerli Çoğunluk kararına bir diğer dayanak olarak Harçlar Kanununun 27. maddesinin. 2. fıkrasındaki, "mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gerekenler, harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir" hükmünü esas almıştır. Bu hükmün. de konuyla yakından uzaktan ilgisi bulunmamaktadır. Bu hüküm, Harçlar Kanununun kabul tarihi olan 2.7.1964 tarihinde kabul edilmiştir. Karar düzeltme taleplerinin reddi ise, 21.11.1980 tarih, 2345 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 1.12.1980 tarihine kadar harca tâbi değildir. Karar tashihinin reddi talepleri 1.12.1980 tarihinde harca tâbi kılınmıştır. 1964 yılında kabul edilen 27. maddenin 2. fıkrasının, 1.12.1980 tarihinde yürürlüğe giren karar tashihlerinin reddinden harç alınması işlemini kapsamayacağı açık ve seçiktir. Kaldı ki, karar tashihi harcı mahiyeti icabı hesaplamayı gerektiren bir harç olmayıp, maktu olarak 1000 lira tespit olunmuştur. 27. maddenin 2. fıkrasında öngörülen duruma örnek (1) sayılı Tarifenin (D), Diğer Yargı Harçları (müşterek kısım III-b-bb) kısmında belirtilen "miras işlerinde defter tutulmasında; borç bâkiyesi hâsıl olmuş veya mevcut alacaklar ile borçlar bakiyesi eşit ise 375 Türk Lirası alınacağına" ilişkin hükümdür. Çünkü bu harcın alınması borç bakiyesinin olup olmayacağına bağlı bulunduğu için, 27. maddenin 2. fıkrasının uygulanabilmesi söz konusu olacaktır. Yukarda da belirtildiği gibi 27. maddenin 2. fıkrasının, karar tashihinin reddinde alınacak harçlara esas alınmasına hukuki olanak yoktur. Yüksek Daire ve bu görüşü benimseyen güzide Çoğunluk, kanunun bütününe hâkim olan peşin harç alınması ilkesini bir yana bırakıp, 27. maddenin 2. fıkrasındaki istisnai hükmü kararına esas almıştır. Bu benimseyişin kabul edilme olanağı bulunmadığı, hukuk bilim ve uygulamasına ters düştüğü görüşündeyiz.

Harçlar Kanununun bütününde hâkim olan ilke, harcın peşin alınmasıdır. Bunu diğer örneklerde de görmek mümkündür. Nitekim, dava açılırken davanın kabul mü olunacağı, ret ile mi sonuçlanacağı belli değildir. Fakat buna rağmen. Harçlar Kanunundaki ilke gereğince, harçlar peşin alınmaktadır.

Kanımızca, Harçlar Kanununun 127. maddesine de, değerli Çoğunlukça kabulündeki amaca uygun düşmeyen anlam verilmiştir. Bu maddede öngörülen, 28. maddenin (a) bendindeki gibi istisnalar dışında, harcın bir bölümünün. değil, tamamı peşin ödenmedikçe harca mevzu olan işlemin yapılmayacağı ilkesidir. Bu ilke, bir bölüm harç alınarak işlem yapılabilecek yargı işlemleri bakımından Harçlar Kanununun 32. maddesinde ayrıca vurgulanmıştır. Karar tashihi taleplerinin de bir yargı işlemi olduğu (l) sayılı Tarifenin III-2/b'de açıkça belirtildiğine göre, harcı verilmemiş karar tashihi taleplerini incelemeyi, 32. maddenin emredici hükmüyle bağdaştırmak mümkün bulunmamaktadır. Harçlar Kanununun açık ve emredici bu hükümleri karşısında içtihadı birleştirme kararında varılan sonucu paylaşmak mümkün olamamıştır. Bir an için Harçlar Kanununun bu açık ve emredici maddeleri olması dahi, HUMK.nun 434. maddesinin 3. fıkrasındaki hüküm karşısında da aynı sonuca varılmak gerekirdi. Çünkü, gerek temyize ilişkin HUMK.nun 434. maddesi, gerekse karar düzeltmeye ilişkin HUMK.nun 440-442/A maddeleri HUMK.nun "Hükümlere Karşı Müracaat Tarihleri" başlığını taşıyan birinci fasılda yer almıştır. Bu bakımdan temyiz dilekçesi için 434. maddenin 3. fıkrasında öngörülen. "Temyiz dilekçesi verilir gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir" hükmünün karar düzeltme dilekçeleri içinde kıyas yoluyla aynen uygulanması gerekir. Aynı Yasanın 442/A maddesinin son fıkrasındaki "Tebliğ ve bildirme giderleri temyiz dilekçesiyle birlikte temyiz isteğinde bulunandan peşin olarak alınır. Bu gider de temyiz için gerekli giderlerden olup ödenmemesi halinde 434. madde hükmü uygulanır" kuralından aksi sonuca varmakta mümkün değildir. Çünkü burada düzenlenen temyiz giderleridir. Karar düzeltme yoluna başvurulup başvurulmayacağı bilinmediği için karar düzeltme harcından bahsedilmemesinden daha olağan bir şey olamaz. Bu konuda görev hükümleri hariç kıyas ve yorum yoluyla sonuca varılamayacağı görüşüne katılmaya da olanak yoktur. Usul hukukunda da kıyas ve yoruma gidilebileceği bütün bilimsel eserlerde kabul edildiği gibi, Yargıtay'ın kökleşmiş uygulaması da bu yoldadır. Prof. Dr. Sabri Şakir Ansay, (Hukuk Yargılamaları Usulleri, Ankara 1960, S. 8 ve 9'da) bu konudaki görüşünü: "Bazıları hukuk usulü kaidelerinde kıyas ve boşluğu doldurma olmayacağını söyler, bu hiç bir kanun hükmüne veya kabul edilmiş bir doktrine dayanmaz. Asılsız ve yersiz bilimle ilgisi olmayan bir sanıdan başka bir şey değildir. Medeni Kanunumuzdan önce süren bir geleneğin artığı ve uzamasıdır" şeklinde belirtmiş bulunmaktadır (Ayrıca bakınız: Ord. Prof. Mustafa Reşit Belgesay, Hukuk Usulü Muhakemeleri, Şerhi, Teoriler, Cilt: 1, İstanbul-1949, S. 22-24; Prof. Dr. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukukunun Esasları, İstanbul-1973, S. 48; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1979, Cilt: 1, Sayfa 37; Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu, Medeni Hukuk Usulü Dersleri, İstanbul-1975, S. 21; Prof. Dr. Necip Bilge-Doç. Dr. Ergun Önen, Medeni Yargılama Usulü Dersleri, Ankara-1978, S. 5).

Yorum, bir hukuk kuralının gerçek anlamını belli ve tespit etmek; kıyas ise, kanun tarafından tanzim edilmemiş olan bir husus hakkında, buna esaslı yakınlık gösteren, fakat farklı bir durum için konmuş olan kuralın. uygulanması olarak tanımlandığından, HUMK.nun 434. maddesinin 3. fıkrasındaki hükmün karar düzeltmelerde uygulanması mümkün olmadığı görüşüne de iştirak edilmemiştir. Çünkü burada mevcut olmayan bir yükümlülüğün getirilmesi söz konusu değildir. Temyiz talebi ile karar düzeltme talebini farklı hükümlere tâbi tutmanın hiç bir haklı nedeni yoktur.

Yukarıda bildirilen nedenlerle, İçtihadı Birleştirme Kararındaki sayın Çoğunluğun değerli görüşlerine katılamıyoruz.


KARŞI OY YAZISI

Kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık, kesin ve özel nitelikli hüküm bulunmayan. hallerde, çekişmeli konuların ve görüş aykırılıklarının çözümünü ilgili yasanın genel espirisi ve o yasaya egemen ana ilke ve kurallar içinde aramak lâzımdır.

En son 2345 sayılı Kanunla değişiklik gören 492 sayılı Harçlar Kanununda, içtihadı birleştirme konusu olan karar düzeltme istemlerinin reddine ilişkin harcın peşin mi, yoksa sonradan mı alınacağı yolundaki görüş aykırılığını açık ve kesin biçimde giderici özel bir hüküm bulunmamaktadır. 0 halde, sorunun çözümü için izlenecek tek sağlıklı yol, yukarıda değindiğimiz gibi Harçlar Kanununa egemen ana ilkeye dayanmak ve yararlanmak olacaktır.

492 sayılı Kanunun, yargı harçlarının peşin alınmasını engel bir ilke olarak kabul ettiği aynı Kanunun 27, 28, 32 ve 127. maddelerindeki açıklık karşısında tartışılamayacak bir gerçektir. Özellikle 27. madde, maktu harçların peşin olarak ödenmesine ilişkin emredici bir hüküm taşımaktadır. Yasa koyucu, bu ana kuralın dışında kalmasını düşündüğü haller için de, bir takım istisnai hükümler getirmiştir. Örneğin, aksine hüküm bulunan hallerde nispi harcın tamamının peşin alınmayacağına ilişkin 127. madde ve konumuzla ilgili bulunan 27. maddenin 2. fıkrası gibi.

Gerçekten, 27. maddenin 2. fıkrası, maktu harçların peşin olarak ödenmesi kuralına bir istisna getirmiştir. Ancak, karar düzeltme harcını, sayın Çoğunluğun görüşüne dayanak yaptığı bu madde kapsamı içinde mütalâa etmeye şeklen ve hukuken imkân yoktur. Her şeyden önce, sözü edilen istisnai hüküm getirildiği zaman, henüz karar düzeltme istemlerinin reddinden harç alınması söz konusu değildi. Bu hüküm 1964 yılında yürürlüğe girdiği halde, karar düzeltme istemlerinden red harcı alınması uygulaması, 1980 yılında Tarifede yapılan değişiklikle başlamıştır. O halde, bu istisnai hüküm karar düzeltme harçları düşünülerek getirilmemiştir. Öte yandan, 27. maddenin 2. fıkrasında sözü edilen harçlar, "mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gereken" harçlardır. Örneğin, satış suretiyle ortaklığın giderilmesi davaları ve defter tutma işleri gibi. Çünkü, bu tür ortaklığın giderilmesi davalarında satışa karar verilirse satış bedeli üzerinden nispi, dava reddedilirse maktu harç alınacaktır. Aynı şekilde defter tutmalarda sonuç; alacak bakiyesi verirse nispi, borç bakiyesi verirse maktu harç alınması gerekecektir. Oysa, karar düzeltme harcının kesin miktarı, (1) sayılı Tarifenin (A. III-2b) bölümünde açıkça gösterilmiştir. Herhangi bir ölçüye ve hesaba gerek yoktur.

Karşı görüşün, "Harç alacağı karar düzeltme isteminin reddedilmesi halinde doğar. Bu istemin reddedileceği belli değil ki harç peşin alınsın" şeklindeki gerekçesini de benimsemek mümkün değildir. Böyle bir gerekçe benimsendiği ve yasaya hâkim olan genel ilke gözardı edildiği takdirde, nispi harca tâbi bir davanın kabul edileceği henüz belli değilken, 500 lira maktu red harcı yerine binlerce lira peşin nispi harç alınmasının yasal ve hukuksal izahını yapmak imkansız hale gelir. Aynı şekilde bu görüş, Usul Kanununun, 440. maddesiyle aynı faslında bulunan 434. maddesine de ters düşer. Çünkü temyizde, harç alacağının temyiz isteminin reddedilmesi ve hükmün Yargıtay'ca onanması halinde doğmasına, hükmün bozulması halinde ise alınan harcın iadesi gerekmesine rağmen, 434. madde, temyiz harcının peşin alınmasını öngören hüküm getirmiştir.

Dava ve temyiz harçlarının peşin alınmasında olduğu gibi, karar düzeltme harcının peşin alınmasında da istikrarlı bir uygulamaya girildiği takdirde, sayın Çoğunluğun endişesinin aksine hiç bir suretle hak kaybı söz konusu olmayacaktır.

Bu nedenlerle, karar düzeltme harçlarının da, açık istisnai hükümlere dayananlar dışında tüm yargı harçları gibi peşin alınmasının, yasanın özüne ve sözüne uygun ve gerçekçi bir uygulama olduğu düşüncesiyle sayın Çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.


KARŞI OY AÇIKLAMASI

Karar düzeltme isteklerinde, ilgili harcın. peşin yatırılma zorunluluğu bulunmadığına ilişkin Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılamamaktayız.

Şöyle ki:

1- Harçlar Kanununa ekli ve yargı harçlarıyla ilgili (1) sayılı Tarife'de karar düzeltme istemlerinin reddine dair Yargıtay kararlarının 1000 lira maktu harca tâbi olduğu öngörülmüş ve Kanunun 27/1. maddesinde de maktu harçların ilgili bulunduğu işlemin yapılmasından önce peşin olarak ödeneceği ilkesi getirilmiştir.

2- Çoğunluk görüşü, anılan maddenin ikinci fıkrasındaki istisnai hükmün karar düzeltme istemlerini de kapsadığı düşüncesinden hareketle genel ilkenin uygulanmayacağı sonucuna ulaşmıştır. Oysa ki, 10.5.1965 günlü ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere, doğru bir çözümün bulunması için bu konudaki kanun hükümlerinin yorumlanmasına gidilirken, yorumun bir hukuk kuralının gerçek anlamını belirlemek olduğu hiç bir şekilde gözden uzak tutulmamalıdır. Başka bir deyimle yorumun ödevi, hukuk kurallarından yasanın bütününde hâkim oları ruh ve ilkelere uygun en iyi ve en eksiksiz hukuk düşüncesini meydana çıkarmaktır. Şu halde, Harçlar Kanununun bir kuralı yorumlanırken, o kural tek başına değil, onunla diğer kurallarla ve bütün kanunda hâkim olan ana ilkelerle birlikte ele alınmalıdır. Bu yapılmazsa, o kuralın gerçek anlamı bulunamaz. Bir maddeyi yorumlarken, onun ruhunu meydana çıkarmak için yasada onunla ilgili diğer maddelerin anlamını da gözönünde tutmak zorunluluğu vardır. Nitekim, aynı Kanunun 32 ve 127. maddelerinde de harçların tamamının peşin olarak ödeneceği ilkesi teyiden tekrarlanmıştır. Bütün bu gerçeğe rağmen Harçlar Kanununun 27/1, 32 ve 127. maddelerinde hiç bir kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde belirlenen genel ilkeyi yok sayarak ve yalnızca 27/2. maddeyi benimseyerek soruna çözüm aramak amaca uygun bir yorum tarzı sayılabilir mi?

3- Kaldı ki sözü geçen 27/2. maddenin Çoğunluğun benimsediği görüşü desteklediği düşüncesi de kabule şâyan bulunmamaktadır. Bir defa, anılan ve Çoğunlukça dayanılan 27. maddenin 2. fıkrası "mahiyetleri icabı işin sonunda hesap edilip alınması gereken" harçlarla ilgilidir. Oysa ki, karar düzeltmeye ait 1000 lira tutarındaki maktu harç kesin bir mahiyet taşımakta ve ayrıca hesaplanmaya ihtiyaç göstermemektedir. Diğer taraftan sözü geçen fıkra hükmü tesis edildiği tarihte karar düzeltme istekleri harca tâbi tutulmadığından ve bu yön kanunun çok uzun yıllar sonra vâki tâdilin de gerçekleştirilmiş bulunduğundan konu ile fıkra arasında bağlantı kurulmasına ilişkin düşünce biçimi de boşlukta kalmaktadır.

4- Kanımızca, olayda Harçlar Kanununun yukarıda işaret edilen bütün bu özel hükümleri bir yana, hâkim olan genel amaç, felsefe ve temel ilke de gözden uzak tutulmuş ve değerlendirilmemiştir. 7.12.1964 günlü ve 3/5 sayılı bir başka İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere harç, özel ve tüzel kişilerin özel çıkarlarına ilişkin olarak kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için de, kişinin bir kamu kuruluşundan yararlanması ya da kişiye kamu eliyle özel bir çıkar sağlanması, nihayet kamu idaresinin kişinin bir işiyle uğraşması gereklidir. İşte bütün bu nedenlerledir ki, yalnızca yargı harçlarının da değil, noter, vergi konsolosluk, pasaport, gemi ve liman, ruhsatname, trafik vs. bütün harçlarda aslolan harcın peşin alınmasıdır. Harçların daha sonra tahsil edilebilmesi ve harç tamamlanmadan harca konu işlemlerin yapılabilmesi, ancak kanunda o konuda açık bir istisna hükmünün varlığına bağlıdır. Dolayısıyla, maktu harcın peşin alınacağına ilişkin 27, 32 ve 127. maddelerin mevcut olmaması halinde dahi harcın peşin alınması zorunluluğu Harçlar Kanununun ana yapısının ve temel felsefesinin kaçınılmaz bir sonucudur.

5- Konunun, bir de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun genel sistemi içerisinde ele alınmasında yarar görmekteyiz. Bilindiği gibi, kanunun hükümlere karşı müracaat yollarını düzenleyen üçüncü babının "temyiz" başlıklı birinci faslı hem temyiz ve hem de karar düzeltmeyi birlikte ve aynı çatı altında düzenlemiş ve bir anlamda ikinciyi, birincinin devamı niteliğinde görmüştür. Anılan Kanunun 434. maddesinde temyiz harcının tamamen ve önceden ödeneceği açık hükme bağlanırken, karar düzeltme ile ilgili 440. maddede ayrıntılı düzenlemeye gidilmemesi belki bir boşluktur ama, bu boşluğu kanun koyucunun karar düzeltme harcı yönünden temyizden farklı düşündüğü biçiminde yorumlamak inandırıcı bulunmamaktadır. İşte bu nedenledir ki temyiz ve karar düzeltmeyi iki ayrı müessese gibi yorumlayan ve hattâ Usul Kanununun mevcut sisteminin dışına taşarak karar düzeltmeyi olağanüstü bir kanun yolu olarak benimseyen. düşüncelere katılmak mümkün olamamıştır. Diğer taraftan kıyas ve yorum yoluyla harç ihdas edilemeyeceği yolundaki düşüncelerin de olayımızda yeri bulunmamak gerekir. Zira, içtihadı birleştirmenin konusu karar düzeltme isteklerinin harca tâbi olup olmaması değil, yasada öngörülen harcın ödeme zamanının belirlenmesidir.

Full & Egal Universal Law Academy