Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1970/4
Karar No: 1971/5
Karar Tarihi: 24.12.1971
(6762 S. K. m. 1130, 806, 767)
Dava: Yolcu olarak seyahat ederken bir deniz kazası sonunda yaralanan veya ölen yolcuların desteğinden yoksun kalan kişiler tarafından olayda ağır kusuru görülen donatana karşı açtıkları tazminat davalarında Yargıtay Ticaret Dairesince zamanaşımı, 16.6.1962 gün 204/2302 sayılı ilamda bir yıl kabul edilmiş iken, aynı olayda sonradan 15.7.1963 tarih 2755/3155 sayılı ilamla 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu kararlaştırılmıştır.
Bu iki ilam arasındaki içtihat aykırılığının halli Yargıtay Birinci Başkanlığınca istenilmiş olmakla 1221 sayılı Kanunun değişik 8. maddesi uyarınca toplanan Hukuk Genel Kurulunda iş konuşularak gereği düşünüldü:
Karar: Yürürlükten kaldırılan 865 sayılı TK.nun 2. kitabını teşkil eden Deniz TK.nun 205. maddeden başlayarak 1219. maddeye kadar devam eden bölümünde, yolcunun navlun mukavelanemesinde adı yazılı oldukça taşıma hakkını başkasına terk edemeyeceğine, gemide yürütülen düzen ve talimatlara uymakla yükümlü bulunduğuna, taşıma sözleşmesinden vazgeçme, hükümden düşme ve bozma hallerine, bu hukuki işlem sebebiyle ödenecek tazminata, gemi kalafatı ve yolcu bagajına dair teferruatlı hükümler getirilmesine rağmen, bir deniz kazasında yaralanan yolcuya veya ölümü halinde ölünün yakınlarına veya desteğinden mahrum kalanlara karşı donatanın hukuki sorumluluğunu düzenleyen herhangi bir hükme yer verilmemiştir.
Yasanın işaret edilen boşluğunu kazai içtihatlarla doldurmak zorunda olan mahkemelerle Yargıtay, benzer olaylarda, yolcunun ölümü üzerine donatan ile taşıyan arasında mevcut navlun sözleşmesinin nihayete erdiği, davacı mevkiinde yer alan zarar görenlerle donatan arasında herhangi bir akti bağlantı bulunmadığı ilkesinden hareket ederek destekten yoksun kalanların açtıkları tazminat davalarını, Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri çerçevesinde tetkik ve karara bağlamışlardır.
Dava müruruzamanı yönünden ise, belirtilen zorunluluğun doğal sonucu olarak Borçlar Kanunun yine haksız eylemlere ayrılmış faslındaki 60. madde uyarınca zarar gören tarafın zarara ve faile ıttılaı tarihinden itibaren bir sene her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren 10 sene mürurundan sonra dinlenemeyeceği yolundaki kural benimsenmiş, bu çeşit davaların Deniz Ticaret Kanununun 1442. maddesindeki zamanaşımına tabi bulunmadığı kabul edilmiştir.
Sosyal yaşantıdaki gelişim, iktisadi ve ticari alanda meydana gelen değişmeler karşısında zaman itibariyle eskimiş, T.K. nunun, gerçek değerini yitirmiş, bu zorunluk çağdaş, hukuk kurallarına uygun yeni bir Ticaret Kanunu düzenlenme ihtiyacını yaratmıştır.
Kişilerin ticari alana dahil münasebetlerini hususi hukukta önemli yer tutan adalet ve eşitlik ilkelerine uygun biçimde çevreleyen 6762 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısı hazırlanıp yasama meclisine gönderildiği zaman eski kanunda olduğu gibi, bu konu ihmal edilerek noksan bırakılmış, denizde yolcu taşıma akitlerinin gereği gibi yerine getirilmemesi yüzünden yolcunun cismani zarara uğraması veya ölmesi halinde istenilecek tazminatlar hakkında tasarıya herhangi bir hüküm konulmamış, sadece, haksız eylemlere dair hükümlere yollamada bulunulmakla yetinilmiştir.
Tasarıda mevcut bu büyük noksanlığı gören Adliye Encümeni, sosyal hayatın vazgeçilmez unsuru, en ziyade korunmaya değer varlığı olan insanın, yolculuk sırasında uğrayacağı zararını donatan ödeyecek, ölümü halinde desteğinden yoksun kalan yakınlarına verilecek tazminatı belli eden 1130. maddeyi eklemek suretiyle belirtilen eksikliği tamamladığı anlaşılmaktadır.
Bir deniz kazasında donatanın ağır kusuru yüzünden ölen yolcunun desteğinden yoksun kalanlar tarafından açılacak maddi ve manevi tazminat davalarındaki zamanaşımı süresinin gerçeğe ve kanun koyucunun maksadına uygun bir biçimde belli edilmesi ancak taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözülmesine yarayan maddi hukuka ilişkin hükümlerin tayini ile mümkündür. Bu da, yasanın denizde yolcu taşıma mukavelelerine ait ikinci kısma sonradan eklenen 1130. maddedir. Sözü geçen maddenin ilk cümlesi taşıyıcıyı herşeyden evvel yolcuları gidecekleri yere sağ ve salim olarak ulaştırma vecibesiyle yükümlü tutmakta, ikinci cümlede anılan borç gereği gibi yerine getirilmeyip yolcular kazaya uğrarlarsa bundan meydana gelen zararların 806. madde uyarınca karşılanacağı, kural olarak kabul edilmekte, daha sonra sorumluluğun gemi ve navlun tutarı ile sanırlı bulunduğu öngörülmektedir.
Kanun koyucu tarafından bu madde ile denizde ve karada yolcu taşıma sözleşmelerinden doğan birbirine benzer tazminat davaları, ayrı ayrı hükümlere ve zamanaşımı sürelerine bağlanma sakıncalı görülmüş, birliği temin, belirli hükümlerden yararlanan kimseler arasında eşitliği sağlama amacı güdülmüştür. 1130. madde yoluyla kara taşımalarına ait 806. madde, denizde taşınan yolcunun ölümü yüzünden taşıyıcının sorumluluk halini, sebep ve kapsamını, tazminat ödeme borcundan kurtulmayı öngören durumları belli etmekle beraber hakkın sahibine ulaşması için aynı zamanda lüzumlu dava açma hakkını da ihtiva etmektedir.
Yasada bu maddelerin düzenlenmesindeki sistem göz önünde tutulursa, bu çeşit tazminat davalarında Türk Ticaret Kanununun 1259. maddesi hükmü değil, donatanın sorumluluğunu düzenleyen, kazadan zarar görenlere dava açma yetkisi tanıyan ve tazminat isteme hakkının kaynağını teşkil eden 806. maddenin tabi olduğu kara taşınmasındaki 767. maddede yazılı zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerektiği sonucuna varılır.
Şu halde, içtih