Yargıtay Büyük Genel Kurul 1951/1 Esas 1951/6 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1951/1
Karar No: 1951/6
Karar Tarihi: 27.02.1952

(818 S. K. m. 125) (743 S.K. m. 657, 658, 659)

Medeni Kanunun 659 uncu maddesiyle tanzim edilmiş olan, kanuni şufa hakkının kullanılmasının müddete tabi olup olmadığı hakkında Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 20.09.1949 Tarih ve 4906/3683 ve 22.12.1949 Tarih ve 8262/5329 sayılı kararlarını havi ilamları arasında mevcut olan içtihat ihtilafının halli gerekli görülmesine mebni uyuşmazlık konusunu teşkil eden ilam örnekleri teksir edilerek Genel Kurul Üyelerine tevzi edilmiş ve 31.10.1951 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat dokuz buçukta müzakerenin başlıyacağı bildirilmişti.

Bugün toplanan kurula (elli) zatın iştirak ettiği görülüp müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Başkan vekili İbrahim Ertem'in Başkanlığında müzakereye başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;

Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y. Kemal Arslansan; 658 ve 659 uncu maddeler aynen okundu. Beşinci Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulunun noktai nazarında beraberlik vardır. 658 inci maddedeki hüküm 659 uncu maddeye de şamildir. Kanuni şufada zamanaşımı cereyan etmiyeceğine dair olan Birinci Hukuk Dairesi kararı ilim ve mantık icaplarına uygun düşmemektedir dedi.

Suat Bertan; Birinci Hukuk Dairesinin kanuni şufada zamanaşımı cereyan etmiyeceğine dair olan kararı kabili müdafaa değildir. Kanuni şufa hasbelkanun doğan bir haktır. Şerh tabiri mukaveleli şufa hakkına aittir. 658 inci madde hükmünün 659 uncu maddeye teşmili caiz değildir. Kanunu Medeninin beşinci maddesi delaletiyle Borçlar Kanununun 125 inci maddesi kabili tatbiktir dedi.

Tahir Sebük; Birinci Hukuk Dairesinin noktai nazarını izah maksadiyle konuşan arkadaşımız, Medeni Kanunun 658 inci maddesinin son fıkrasındaki bir aylık müddetin kanuni şufaya da tatbiki icap ettiğini fakat aynı fıkradaki on yıllık müddetin kanuni şufaya tatbik olunamıyacağını, buna mukabil Medeni Kanunun beşinci maddesi delaletiyle Borçlar Kanununun 125 inci maddesi medeni hukuka da şamil olduğundan kanuni şufanın zaman bakımından on yıllık umumi zamanaşımına tabi olduğunu izah ettiler. Ben bu izah tarzının isabetli olmadığı kanaatındayım.

Kanuni şufanın tabi olduğu müddet ve zamanaşımı bakımından en doğru hal şeklini bulmak için evvela onun mahiyetini izah etmek lazımdır. Bu kurulun 16.05.1951 tarihinde yine şufa hakkı hakkında ittihaz etmiş olduğu bir tevhidi içtihat kararı vardır. O kararın müzakeresinde, kanunumuzun şufa hakkını etraflı surette tanzim etmemiş olduğunu, kanundaki bir kaç maddeden teferruat hakkındaki hükümleri çıkarmak mümkün bulunmadığını izah ettikten sonra tatbikatta göreceği muamele bakımından ehemmiyeti çok büyük olması itibariyle şufa hakkını en iyi izah eden nazari telakkinin kabulü icap ettiğini söylemiş ve ortaya atılan birçok nazariyeler arasında bu hakkı en iyi izah eden nazari telakkinin (inşai hak nazariyyesi) olduğunu arzetmiştim, bundan sonra inşai hakkın tarif ve izahını ve nevilerini de arzettikten sonra şufa hakkının kurucu inşai haklardan olduğunu söylemiştim. Arkadaşlarımızdan bir çoğu şufanın mahiyeti hakkındaki bu telakkiyi kabul buyurdular ve izahlarında bu noktai nazarı müdafaa ettiler neticede 16/05/1951 tarihinde 6/19 esas ve üç karar numarası altında ittihaz olunan tevhidi içtihat kararı ile şufa hakkının inşai haklar katagorisine dahil bir hak olduğu kabul olundu. Bu karar 18 Ağustos 1951 tarih ve 7888 Numaralı Resmi Gazete'de intişar etmiştir. Resmi Gazete şu anda elimdedir.

Binaenaleyh bugün zamanaşımı veya sukut meselesi hakkında vereceğimiz karar münasebetiyle şufanın mahiyetini ehemmiyetle gözönünde tutmamız lazımdır. Şufa hakkı hukuki mahiyeti itibariyle inşai bir hak olunca bu hakkın Borçlar Kanununun 125 inci maddesindeki müruruzamana tabi olması bahis mevzuu olmaz. Evvelce de izahına çalıştığım gibi, bir inşai hak olan şufa hakkı bir şahsa müteveccih bir hak (alacak hakkı) değildir. Şufa hakkı, bu hakka sahip olanın bir taraflı irade beyaniyle, kendisiyle, şufa mükellefi arasında yepyeni bir hukuki münasebet ihdas edebilmek salahiyetidir. Şufa hakkı sahibi hakkı kullanmadan önce bir mutalebe hakkına sahip değildir. Mütalebe hakkı, ancak hakkın istimalinden sonra bahis mevzuu olur. Bir taraflı irade beyaniyle kullanılan bu hakkın istimalini müteakip hak sahibi ile mükellef arasında bir bey' münasebeti vücut bulur, bu münasebetten de karşılıklı hak ve vecibeler doğar, hak sahibi meşfuun mülkiyetin kendisine devrini istemekten ibaret şahsi bir mutalebe hakkı kazanır buna mukabil meşfuun bedelinin de borçlusu olur. Fakat hakkın istimalinden önce bu mutalebe hakkına sahib değildir. Bu itibarla bir salahiyetin istimalinden ibaret olan şufa hakkının önceden zamanaşımına uğraması bahis mevzuu olamaz. Zamanaşımı hakkın kullanılmasından sonra vücut bulan şahsi mutalebe hakkı bakımından bahis mevzuudur. Bu noktai nazar doktirinde umumiyetle kabul edilmiştir. Mesela: Haab Zürih Şerhi sahife 410 No: 24, Hans Peter Sehmid - Das Vor Kaufsrchte sahife 119-120, Oskar Allgauer-Vorkaufs -, Rückkaufs - und Kaufsrecht sahife 48 No: 6, Rossel - Medeni Kanun Şerhi Adalet Bakanlığı Tercümesi No: 1280 Ebül'ula Mardini - kat mülkiyeti - sahife 47, 48 gibi.

Bu müellifler zamanaşımının, şufa hakkının bir sukut sebebi olmadığını söylemektedirler. Ben bizatihi şufa hakkının zamanaşımına tabi olduğunu söyleyen başka müellif de bilmiyorum. Eğer arkadaşlarını biliyorlarsa söylesinler okur, istifade ederiz. Şu halde, bizatihi şufa hakkı zamanaşımına tabi değildir. Bunu kabul etmek lazımdır. Şufa hakkı zamanaşımına tabi olmayınca durum ne olacaktır? Bu hak ebedi olarak devam mı edecektir? İşte Medeni Kanun, zamanaşımının inşai hakların sükut sebebi olmadığını ve bunların istimallerinin ila nihaye devamındaki mahzurları nazara alarak bu hakların kullanılmalarını muayyen müddetlerle takyit etmiştir. Mesela gabinden mütevellit fesih hakkı Borçlar Kanunu madde yirmi bir, hata, hile ve ikraha müstenit akitlerin feshini istemek salahiyeti Borçlar Kanunu madde otuz bir, zinaya müstenit boşanma talebi, Medeni Kanun madde 129, ilah.. Muayyen müddetlerle takyit edilmiş bulunmaktadır. Bu maddelerden birinin ihlali halinde tatbik edilecek hüküm, Borçlar Kanununun 125 inci maddesindeki on yıllık zamanaşımı olmayıp, tayin olunan hususi müddetlerdir. Bunda tereddüt olunmıyacağını ümit ederim. İnşai hükümlerin kullanılmasını muayyen müddetlerle takyit eden Kanun Vazıı bir inşai hak olan şufa hakkının istimalini de böyle müddetle takyit etmiştir. Bahis mevzuu müddet, Medeni Kanunun 658 inci maddesinin son fıkrasındaki bir aylık ve on yıllık müddetlerden ibarettir.

Bu müddetler, mukaveleden mütevellit şufayı tanzim eden 658 inci maddede mevzu bulunmakla beraber, kanuni şufaya da şamil ve kabili tatbik müddetlerdir. Kanunumuzun mehazı olan İsviçre Code Civil'in esbabı mucibesinde izah olunduğu üzere, mukaveleden mütevellit şufanın tabii tanzim yeri Borçlar Kanunudur. Fakat bu hak, müşterek mülkiyet münasebetine sıkı sıkıya bağlı olduğu için Kanunu Medeni de tanzimi zaruri olan kanuni şufadan ayrılmamak istendiği içindir ki, kanuni şufanın yanı başında ve onunla birlikde Medeni Kanun da tanzim edilmiştir. Temlik hakkının bu iki takyidinin tabi olduğu hükümler 658 inci maddede taknin edilmiştir. Bu hükümler her iki hakka da şamil hükümlerdir. Kanun aynı hükümleri 659 uncu maddede tekrarlamamıştır. Böyle bir tekrara lüzum da yoktur. İsviçre Federal Mahkemesi kararlarından anladığımıza göre de 659 uncu maddede yer alan kanuni şufa hakkı, muhtevası şartları ve istimal tarzı itibariyle 658 inci maddeye tabidir. (Kısım II cilt 42, s. - 30)

Binaenaleyh maruzatımın hulasası şundan ibarettir: Kanuni şufa hakkı sair hususlarda olduğu gibi hakkın istimali müddeti bakımından da Medeni Kanunun 658 inci maddesine tabidir. Yani 658 inci maddenin son fıkrasındaki bir aylık ve on yıllık müddetler kanuni şufaya da tatbik olunur, kanuni şufa hakkı, hakkın kullanılmasından önce Borçlar Kanununun 125 inci maddesine tabi tutulamaz, hakkın kullanılmasından mütevellit şahsi mutalebe hakkı 125 inci maddeye tabi olur.

İcra ve İflas Dairesi Başkanı Aziz Yeger; Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 8262 esas numaralı ve 20.09.1949 tarihli ve 4906 esas numaralı ve 22/12/1949 tarihli ilamları arasında kanuni şufada Medeni Kanunun 659 uncu maddesinin uygulanıp uygulanamıyacağı hususunda içtihat ihtilafı vardır.

Medeni Kanunumuz bilindiği üzere iki türlü şufa hakkı kabul etmiştir. 1) - Kanuni şufa hakkıdır. Bir gayrimenkulun hissedarlarının o gayrimenkulun diğer bir hissesini satın alan üçüncü şahıstan ödediği bedeli vererek satın alabilmeleri hakkıdır. (Madde: 659). 2) - Mukaveleden doğan şufa hakkıdır. Bir gayrimenkulda hissedar olmıyan bir yabancının satılan bir gayrimenkul hissesini tercihan satın alabilmesi hakkıdır (Madde: 658).

Kanundan doğan şufa hakkı mülkiyetin kanuni bir takyididir Tapu sicilline kayda hacet olmadan muteberdir. Bu nevi şufa hakkı bir gayrimenkulde hissedar olmakla doğar. (Madde: 657) Mukaveleden doğan şufa hakkı tapu sicilline şerh verilmiş olmadıkça müşteriye karşı dermeyan edilemez. Müşteri tapu sicilline istinat ile pürüzsüz olarak bu gayrimenkulu satın aldığını iddia edebilir. Bu nevi hakkın üçüncü şahıslara karşı dermeyanı ancak tapu sicilline kaydedilmiş olmakla caiz ve kabil olur.

Gerek kanundan ve gerek mukaveleden doğan şufa haklarını kullanma sırası satış ile gelir. 659 ve 658 inci maddelerin beyanları bu hususu gereği kadar açıklar.

Bu iki nevi şufa hakkının kullanma zamanına gelince; 658 inci madde mukaveleden doğan şufa hakkının kullanma zamanını açıkça bildirmiştir. Bu konuda ihtilaf yoktur. Kanuni şufa hakkının kullanma zamanı ise ihtilaf mevzuu olmuştur. Bu hakkın satıştan sonra her istenildiği zaman kullanılabilmesi elbette hatıra gelmez ve kabul olunamaz. Sebebi hakkında yüksek heyetin bildiklerini tekrara lüzum görmem. Kanuni şufa hakkını kullanmanın zaman ile takyidi gerekince; İlk olarak satışa ıttıladan itibaren dava hakkının sukutu müddeti nedir. Bunun halli icap eder. Bu müddet 658 inci maddenin son fıkrası uyarınca bir aydır. Bütün şerhlerde bu kısa müddeti görürüz. Daireler arasında bu müddette ihtilaf da olunmamıştır. Yüksek hey'etinizin en son ittihaz ettiği 20.06.1951 tarihli kararda da kanuni şufada dava hakkının satışa ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılması gerekeceği beyan edilmiştir. Bundan sonra dava açma müddetinin yukarı derecesi gelir. Bu dereceyi bir aylık müddetin alındığı madde fıkrasına istinat ile on sene olarak tayin etmek veya Borçlar Kanununun 125 inci maddesine uyarak bildirmek gerekir. Asıl ihtilaf edilen cihet buradadır. Kanuni şufada bir aylık ve on senelik müddetinin 658 inci maddenin son fıkrasına istinat olunarak kabulü lüzumunu bildiren eserler vardır. Hakikatta üzerinde ihtilaf olunmadığı veçhile kanuni şufada bir aylık hak düşürücü müddetin kabulünde 658 inci maddenin son fıkrasında ilk cümleye istinat olunurken bu hak düşürücü müddetin yukarı derecesinde fıkranın müteakip cümlesini terkin isabeti iddia olunamaz. Yalnız bu cümledeki (sicille şerh vermek) sözünün kanuni şufada nasıl bir anlama geleceğini açıklamak icap eder. Bu da gayrimenkul hissesinin satışı ile tapu sicilline geçecek kayt ve şerh suretinde imal ve tefsir olunabilir ve bu veçhile ihtilaf, 658 inci madde fıkrasına tevfık suretiyle giderilmiş bulunur.

Tahir Sebük; Bir arkadaşımız Borçlar Kanununun 125 inci maddesindeki müddetle Medeni Kanunun 658 inci maddesindeki müddetin zaman bakımından müsavi olduğunu, yani her ikisinin de on yıl olduğunu binaenaleyh bu iki müddetten birinin kanuni şufaya tatbiki ile ihtilafın hal olunacağını diğer bir arkadaşımız da 658 inci maddedeki bir ay ve on yıldan ibaret iki ayrı müddet olamıyacağını on yıllık müddetin zamanaşımı olduğunu ifade buyurdular. Filhakika 125 inci maddedeki on yıllık zamanaşımı ile, 658 inci maddenin son fıkrasındaki on yıllık müddet zaman bakımından birbirine müsavidir. Fakat aralarında pek büyük fark mevcuttur. 125 inci maddedeki on senelik müddet (Zamanaşımı) dır. Halbuki, 658 inci maddenin son fıkrasındaki müddet (Sukutu hak müddeti) dir.

Zamanaşımı ile sukutu hak arasındaki fark aşikardır. Zaman aşımı bir defidir, dermeyan olunmadıkça resen nazara alınamaz. Halbuki, sukutu hak, dermeyan olunmasa dahi Hakim tarafından resen nazarı itibare alınır. Zamanaşımını, zamanaşımında kat' ve tatil eden sebepler cari olur. Halbuki, (Sükutu hak müddetleri)inde zamanaşımını kat ve tatil eden sebepler cari olmaz. Bu itibarla bu iki müddeti birbirine karıştırmamak lazımdır.

Esasen bu iki müddet birbirinin aynı olsaydı kanunun 658 inci maddeye ayrıca müddet koymasının manası anlaşılamazdı. 658 inci maddedeki bir aylık ve on yıllık müddetlerden bir aylığın sükut hak ve on yıllığın zamanaşımı olduğu yolundaki mütalaayı da isabetli bulmuyorum. Her ikisi de sükut müddetidir. Biri ıttıladan itibaren başlıyan asgari bir müddet, diğeri ise hakkın tapu sicilline şerh verilmesinden itibaren başlıyan azami bir müddettir. Kanunumuzun sistemi böyledir. Yalnız 658 inci maddede değil diğer bir çok maddelerinde böyle kademeli müddetler koymuştur. Mesela Medeni Kanun madde 119 hata, hile ve tehdit altında evlenmede hak sahibinin fesih sebebine vukufundan itibaren altı ay ve her halde evlenmeden itibaren beş sene, 129 uncu madde, zinaya müstenit boşanmada boşanma sebebine ıttıladan itibaren altı ay ve her halde zinanın vukuundan itibaren beş sene gibi. Medeni Kanunun ve Borçlar Kanununun daha bir çok maddelerinde böyle kademeli müddetler mevcuttur. Binaenaleyh bir fıkra içindeki asgari ve azami iki müddetten birisini sükutu hak, diğerini zamanaşımı telakki etmeğe kanunun metni ve ruhu müsait değildir. Bu itibarla bundan evvelki maruzatım dairesinde Medeni Kanunun 658 inci maddesindeki on yıllık sükutu hak müddetinin kanuni şufaya tatbikinin daha doğru ve ihtiyaca uygun bulunduğu kanaatındayım.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sunuhi Arsan; Hadisede sukutu hak müddetleriyle zamanaşımı müddetlerinin yekdiğerine karıştırıldığını görüyorum. Bu iki müessesenin mahiyeti hakkında bir ilci kelime söylemeği faydalı buluyorum:

Hukukda sükutu hak müddetleriyle müruruzaman müddetlerini bir birinden ayırmak lazımdır. Bu iki müessesenin hukuki mahiyetleri tamamen ayrıdır. Sükutu hak müddetleri hakkın unsurudur. Yani hak sukutu hak müddeti içinde istimal edilirse var olur. Aksi takdirde hak kendiliğinden yokluk ifade eder. Halbu ki, müruruzamanda hal böyle değildir. Zamanaşımı müddeti hakkın unsuru olmayıp yalnız davanın ıstımaına mani olur. Yani hak müruruzaman müddeti içinde istimal edilmese de mevcuttur. Müruruzaman müddetinin geçmesi hakkın yokluğunu istilzam etmez. Bu sebebledir ki, bu iki müessesenin tabi oldukları hükümler de yekdiğerinden farklıdır. Şöyle ki:

Evvel sükutu hak müddeti hakim tarafından resen nazara alındığı halde müruruzaman müddeti dermeyan edilmedikçe nazara alınamaz.

Saniyen - Sükutu hak müddeti hiç bir sebeple katedilemediği halde müruruzaman müddetleri Borçlar Kanununda yazılı sebeplere binaen kat olunabilir.

Salisen - Sukutu hak müddetleri mukavele ile tadil olunabildiği halde müruruzaman müddetlerinin mukavele ile tadiline cevaz yoktur.

Rabian - Sukutu hak müddetinin geçmesi hakkın yokluğunu istilzam ettiğinden sükutu hak müddetine uğramış bir borcu ödeyen onu istirdat edebilir. Halbuki, müruruzamana uğramış bir borcu ödeyen onu istirdat edemez. Çünki, müruruzaman müddeti davanın istimaına mani olup hakkın yokluğunu gerektirmez.

Görülüyor ki; Bu iki müessese mahiyeten ve tabi oldukları hükümler itibariyle büsbütün farklıdırlar.

Mehmet Arıkan; Gerek akti ve gerekse kanuni şufa hakları mülkiyetin takyitleridir,

Akti şufa hakkı şahsi ve nisbi mahiyeti haiz bir haktır. Bu hakka ayni neticeler izafesi ancak tapu sicilline şerh verilmekle mümkündür. Tapuya şerh verilmekle şahsi mahiyetini kaybetmez.

Kanuni şufa hakkına gelince: Viland, Rosel bu hakkı intizarı haklar grubuna dahil ayni bir hak telakki etmektedirler.

Haal ise bu hakkı gerek aktif ve gerekse pasif taraf için sübjektif aynı bir mahiyet arzeden şahsi bir hak telakki etmektedir. Yani ancak şayi hisse sebebiyle ve onunla birlikte mevcut bir hak.

Kanuni şufa hakkının sicille şerh verilmeksizin her kese karşı dermeyan edilebilmesi onun ayni karakteri galip bir hak olduğunu göstermektedir. Nitekim 20.06.1951 tarihli tevhidi içtihat kararında da kanuni şufa hakkı ayni bir hak olarak telakki ve mütalaa olunmuştur.

Bu böyle olunca kanuni şufa hakkından Borçlar Kanununun 125 inci maddesinde yazılı on senelik müruruzaman müddeti kanuni şufa hakkında da kabili tatbik midir?

Esat Arsebük Borçlar Hukuku nam eserinde Borçlar Kanununun 125 inci maddesi borç münasebetlerinden doğan alacaklarda cari olduğu ve Medeni Kanunun beşinci maddesi delaletiyle 125 inci maddesi hükmünün ayni haklara şümulü olmadığı mütalaasında bulunmakta ve bu noktai nazarını 1922 senesine ait Jurnal Des Tribunauv neşredilmiş olan bir Federal Mahkemesi kararına istinat ettirilmektedir.

Kanuni şufa hakkını şahsi bir hak olarak kabul etsek bile; Yine 125 inci maddenin tatbik kabiliyeti yoktur; Zira, 658 inci maddede mevzuu bahis akti şufa hakkı şahsi bir hak olduğu halde Vazıı Kanun bu hakkı Borçlar Kanunundaki müruruzaman hükümlerine tabi tutmamış ve bu hak için bir ay ve on senelik sükutu hak müddetini kabul etmiştir. Medeni Kanunun esbabı mucibe mazbatasında, akdi şufa hakkının Borçlar Kanununda yer bulması icap ettiği kabul edilmekle beraber kanuni şufadan ayrılmaması için ayni haklar kısmına dercedildiği tasrih edilmektedir. Demek Vazıı Kanun şahsi bir hak olan akti şufayı Borçlar Kanununu koymamış ve kanuni şufa hakkı ile birlikte tanzim için Medeni Kanunun ayni haklar kitabına almıştır.

Borçlar Kanununun 127 inci maddesinde mevzuu bahis müruruzaman müddeti tatil ve kat sebepleriyle uzayabilir. Halbu ki, şufa hakkı müşterek mülkü işletme bakımından hissedarlar arasında ihtilaflara yol açan gayri iktisadi bir müessese olduğundan Vazıı Kanun kanuni şufa hakkı ile hissedarların taaddüdünü gidermek gayesini istihdaf etmektedir. Bu gaye dolayısiyledir ki, şufa hakları müruruzamana tabi tutulmamış, sükutu hak müddetlerine tabi tutulmuşlardır.

İsviçre Federal Mahkemesinin içtihadı Brodtbeck ve arkadaşları tarafından neşredilmiş olan Breudes Gerichts - Praxis Zum Civil Gesctg Buet nam kitapta bizim 659 uncu maddeye tekabül eden 682 inci maddesinde zikredilen Federal Mahkemesi kararında: 682 inci maddedeki, (yani bizim 659 uncu maddedeki) şufa hakkı muhtevası yani şartları ve istimal şekli itibariyle 681 inci maddeye göre (yani bizim 658 inci maddeye göre) tayin olunur denilmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun içtihadı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.09.1930 gün ve 74/79 sayılı kararında ise kanuni şufa ile mukaveleden mütevellit şufa arasında müşterek illet mevcut bulunduğu cihetle mukaveleden mütevellit şufa için yazılı sukutu hak müddeti kanuni şufada da cereyan eder ve resen nazara alınır denilmektedir. Kanuni şufa hakkından bir aylık müddet için Medeni Kanunun 658 inci maddesinin tatbiki ve on senelik müddet için de Borçlar Kanununun 125 inci maddesinin tatb

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Üyelik

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350
199
Kazancınız 151₺
7 Gün Ücretsiz Dene Ücretsiz Aboneliği Başlat Şimdi abone olmanız halinde indirimli paket ile özel fiyatımızdan sürekli yararlanırsınız.