Yargıtay Büyük Genel Kurul 1949/13 Esas 1951/5 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1949/13
Karar No: 1951/5
Karar Tarihi: 11.12.1951

(743 S. K. m. 658, 659)

Kanuni şufa sebebiyle tapu kaydının şefi adına düzeltilmesi davasında meşfu hisse bedelinin şefiden tahsili şekli hakkında Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 28.11.1938 Tarih ve 712/2066, 13.4.1943 Tarih ve 2239/1106, 17.1.1949 Tarih ve 9734/902 sayılı kararlarını havi ilamları arasındaki içtihat uyuşmazlığının mevcudiyeti Adalet Bakanlığının 4.5.1944 Tarih ve kırk üç sayılı yazısı ile bildirilmesi mebni Uyuşmazlık konusunu teşkil eden ilam örnekleri çoğaltılarak dağıtılmış ve 6.6.1951 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9,30 da müzakerenin başlıyacağı genel kurul üyelerine bildirimişti.

Bugün toplanan kurula altmışbir zatın iştirak ettiği görülüp müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Başkan Fevzi Bozer'in Başkanlığında müzakereye başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;

Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y.K. Arşlansan; Anlaşmazlık konusu; Şufa bedeli kanuni harç ve sair giderleriyle ödendiği takdirde meşfu hisse kaydının şefi adına düzeltilmesi suretinde şarta taliken mi? Yoksa şufa bedelinin kanuni harç ve sair giderleriyle birlikte şefiden tahsiline ve meşfu hisse kaydının şefi adına düzeltilmesi suretinde kesin olarak mı karar verilmek gerekdiği hususundaki Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi kararları arasındaki içtihat ayrılığıdır.

Şufa bedelinin dava ve hükümden evvel depo edilip edilmeyeceği hakkında kararlar arasında bir anlaşmazlık olmadığı gibi gayrimenkul işlerine bakan diğer dairelerin kararları arasında da bu mahiyetde bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Temyiz Teşkilatı hakkındaki kanunun sekizinci maddesinde Temyiz Mahkemesinin iki dairesi veya bir dairenin kararları arasında aynı meselede tezat ve mübayenet görüldüğü ve takarrür etmiş bir içtihadın tebdiline ihtiyaç hasıl olduğu takdirde Birinci Başkanlık, Başmüddeiumumilik ve ilgili dairelerin sevkile yahut resen vaziyet edileceği yazılı olmasına göre içtihadı birleştirme yoluyle yüksek kurulunuzda bir iş müzakere olunabilmek için iki karar arasında aynı meselede tezat ve mübayenet bulunmak veya takarrür etmiş bir içtihadın değiştirilmesine ihtiyaç bulunmak gerektir. Halbuki uyuşmazlık konusu kararlar arasında da bu hususda bir tezat ve mübayenet ve değiştirilmesi gereken takarrür etmiş bir içtihat olmadığı gibi yüksek kurulunuzun resen vaziyet etmesini gerektirir bir sebep de yoktur. Bu mülahazaya binaen şufa bedelinin dava ve hükümden evvel depo edilmesi lazım gelip gelmiyeceği hususu müzakere konusu olmamak icap eder.

Temyiz Teşkilatı Kanununun sekizinci maddesine dayanan maruzatım yüksek kurulca kabule iktiran etmediği surette, şefi tarafından şufa hakkı kullanıldığı takdirde iki taraf vecibelerini aynı zamanda yerine getirmek gerekli bulunmasına göre dairemizce kanun hükümlerine uygun surette satış bedelinin kanuni harç ve giderleriyle birlikte ödenmesi karşılığında veya ödenmesine mukarin meşfu hisse kaydının şefi adına düzeltilmesi suretinde kesin olarak karar verilmek içtihat olunarak şarta taliken verilen kararlar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişen 438 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak düzeltilmektedir.

Umumi hükümlere göre şufa bedelinin dava ve hükümden evvel mahkeme veznesine depo edilmesi hakkında şufaya müteallik mevzuatta doldurulması gereken bir boşluk var mıdır?

Kazai tefsir; Muayyen bir hadisede kanunun veya bir hukuk kaidesinin tabir ve ibaresinin hakiki maksat ve iradesini tayin eder. Kazai tefsir yoluna gidilebilmek için hakiki maksat ve iradenin araştırılmasına lüzum hasıl olan bir kanun hükmü veya bir hukuk kaidesi bulunmak gerektir. Yeni hüküm mahiyetini alacak haller kazai tefsir mevzuu değil ancak tesis mevzuu olur ki, teşrii kuvvetin yetkisi cümlesinden olan yeni bir hüküm tesisi de yüksek kurulunuzun yetkisi dışındadır.

Mevzuatımızda şufa bedelinin dava ve hükümden evvel depo edilmesi yolunda kazai tefsir yoliyle doldurulmasına cevaz bulunan bir boşluk bulunmadığı gibi Borçlar Kanununun dayanılan seksenbir, 182 inci maddelerinden de dava halinde şufa bedelinin dava ve hükümden evvel depo edileceği yolunda bir mana da çıkarılamaz. Gerçi karşılıklı taahhütleri havi akitlerde bir taraf vecibesini yapmadıkça aktin yerine getirilmesi diğer taraftan isteyemeyeceği esas hükümde olmasına göre şefi şufa bedelini kanuni harç ve giderleriyle birlikte ödemedikçe kaydın düzeltilmesi için tapuda takrir vermesini yeni maliktan isteyemez. Fakat takrir vermemek suretiyle mütemerrit bir duruma giren yeni malik aleyhine şefi tarafından dava açılması halinde şefii dava ve hükümden evvel şufa bedelini depo etmeğe mecbur tutmak dava hakkını tahdit eden bir mükellefiyet tahmil eder ki, kanunun kendisine tanıdığı hakkın kullanılmasına imkan bırakmaz. Esasen hissesi yeterli teminat olan şefiin şufa hakkı hükmen gerçekleşmeden yıllarca devam edebilecek bir davadan dolayı şufa bedelini temin ve mahkemeye depo etmeğe mecbur kalması mali durumunu sarsar. Yıllarca parası sağlanır. Bahis konusu depo meselesinde tesis yoluna gidilmesi gerektir. İçtimai, iktisadi bir sebep de mevcut değildir.

Netice; Dava ve hükümden evvel şufa bedelinin depo edilmeyeceği hakkında kararlar arasında içtihat birleştirme yoliyle halli gereken bir uyuşmazlık olmamasına göre müzakere mevzuu yoktur.

Şufaya müteallik mevzuatımızda kazai tefsir yoliyle doldurulmasına cevaz olan depo meselesi bir boşluk değil tesis yoliyle halli gereken bir konudur. Kanaat ve mütalaasındayım.

Suat Bertan; Gayrimenkule müteallik bir ayni hakkın tesbit, ihdas veya tadiline dair mahkeme ilamları mahiyetleri itibariyle cira marifetiyle infaz olunamaz; Çünki bir ayni, hakka dair hüküm katiyet kesbedince hak sahibinin hakkı tesbit edilmiş veya hak sahibi böyle bir hakkı ibraz eylemiş ve bundan sonra artık müddea aleyhin müddeiye karşı yapacağı bir eda kalmamış olur. Medeni Kanunun 642 inci maddesinin ikinci fıkrası mucibince mahkeme ilamına istinat eden kimse doğrudan doğruya tescil muamelesini yaptırır ve aynı kanunun 922 inci maddesine tevfikan hak sahibinin kaziyyei muhkemeye istinat eylemesi halinde Sicil Muhafızlığına evrakı müsbite olarak katiyet kesbeden ilam tevdi olunur. Bu sebeple İcra ve İflas Kanunu bu kabil ilamların infazını icra dairelerinin vazifesi meyanına ithal etmemiş ve icranın salahiyetini gayrimenkule taalluk eden mevzularda tahliye ve teslime hasreylemiştir. Zikri geçen kanunun yirmisekizinci maddesinde de ayrıca bu cihete işaret olunmuştur. Mahkeme ilamına istinat eden bir kimse Tapu Sicilline tescile lüzum olmadan Medeni Kanunun 633 üncü maddesi mucibince malik vaziyetinde bulunduğundan hüküm lahik olmakla hak davacı için artık mevcuttur; Davacı için doğmuş olan bir ayni hakkın istimalini ayrıca müddeaaleyhin bir edasına vabeste kılmak yukarıda zikredilmiş bulunan Medeni Kanunun 633 ve 642 inci maddeleri muvacehesinde ilama rağmen davacının hakkının doğmadığını farzetmek gibi hukuki mantıka zıt düşen bir netice husule getirir.

Şufa davasını kazanmış olan şefi istihsal ettiği ilama müsteniden kimsenin delaletine muhtaç olmadan sicilde namına tescil muamelesini ifa ettirir. Bilhassa (Bedelin tahsiline ve gayrimenkulün kaydının tashihine) veya (Satış bedelini ödediği takdirde tesciline) tarzındaki ilamların tahrir şekli mevcut hukuki hükümlere uymamaktadır. İnfaz için iki ayrı mercie müracaat zaruretini doğuran (Bedelin tahsiline, gayrimenkulün kaydının tashihine) şeklinde yazılmış bulunan bir ilam, mülkiyeti naklettiği ve bu suretle tapuda namına tescile ve böylece derakap ahara temlik imkanını da şefie bahşeylediği halde davanın mebdeinden beri parasının ödenmesini talep eden müşterinin icraya ayrıca müracaat mecburiyeti ve parasını tahsil için cereyanı zaruri olan müddetlerin geçmesine intizardan sonra alınan şufa bedelini tahsil etmesinin kabil olabildiği teemmül edilince bu şekilde muhakeme icrası suretiyle varılmış olan neticenin isabetsizliği kabul olunur. Bu kabul şeklinin mucip olduğu mahzuru telafi için ihtiyar edilmiş olan (Satış bedelini ödediği takdirde) tarzındaki tahrir şekli de kayıtsız ve şartsız bir ayni hakkın mevcudiyetini tayine matuf olan bir ilamda bu hakkın teessüsünü bir edaya bağlamağa kıyam etmek mülahazası ilam mefhumu ile telif olunamaz.

Bu tevhidi içtihattan maksat hisseyi iktisap eden şefiin bu hissenin bedelini müstehikine vermesi icap ettiği zamanı tanzim eden kanun hükümlerini tayinden ibarettir. Temellüke dair iradesini muhatabının ıttılana arzedince şefi tapudaki tescil muamelesine esas olan bey aktinin hasbel kanun müşterisi sıfatını ihraz eder. Şufa hakkı kullanıldığı zaman satış münasebetinin teessüs ettiği kabul edilince her hangi bir bey aktine müsteniden mülkiyet hakkımı ihraz etmeği talep eden kimsenin açtığı davayı kazanması için aranan şartlardan şufa davasını rüyet ederken de ayrılmamak lazımdır. Bir davanın kabulü için müddeaaleyhin mütemerrit olduğunun sabit olması şarttır. Davacı dava edilenin temerrüdünü ispat etmediği takdirde dava redde mahkumdur. Şufa hakkının kullanılması taraflara mütekabil vecibeler tahmil eder. Bir tarafa gayrimenkulün şefi namına tescilini temin ve diğer tarafa da bey aktinde tespit edilmiş bulunan semenin edası mecburiyeti teveccüh eder. İki taraflı akitlerde ise lehine olan vecibenin yerine getirilmesini isteyebilmek için bir kimsenin borcunu ifa etmesi veya borcun ifasını teklif eylemiş olması lazımdır (Borçlar Kanununun 81 inci maddesi) bundan sonra ancak muhatabı mütemerrit vaziyete düşmüş olabilir. Bir dava istidasının tebliği mücerret edaya davettir. Alelade bir karz münasebetinde dava istidası borçluyu mütemerrit hale koyar fakat aynı zamanda mütekabil eda mükellefiyetini tesis eden iki taraflı akitlerde lehine olan vecibenin ifasını isteyebilecek vaziyete kendini sokmamış olan taraf dava istidasını tebliğ ettirmekle muhatabını mütemerrit hale koymuş olmaz. Bir bey' aktine müsteniden temellük talebinde bulunan müşteriye karşı semeni eda etmediği yolundaki bayiin definin hilafını müşteri ispat edemediği takdirde müddeaaleyhin mütemerrit olmaması hasebiyle davanın reddi iktiza eder. Şufa davalarında da semenin edası için şefi tarafından mukayyet bir eda teklifini reddetmesi halinde ancak dava edilenin mütemerrit addi icap eder; Borçlar Kanununun seksen birinci maddesi mucibince serdolunacak defi mahkemece resen nazara alınamaz; Müddeaaleyh tarafından böyle bir defi dermeyan edilirse şefiin, dava ikamesinden evvel veya en geç dava istidasiyle birlikte semeni eda teklifinde bulunmuş olduğunu dava edilene karşı ispat etmesi lazımdır. Bunun için de dava edilenin Borçlar Kanununun doksan ve doksan birinci maddeleri mucibince mütemerrit vaziyete düşmüş bulunduğunun tahakkuku iktiza eder, binaenaleyh şefiin eda mükellefiyeti davanın mesmuiyeti şart zannedilmesi caiz değildir. Semenin edasına dair şefiden sadır olması icap eden mukayyet bir ödeme teklifi dava edilenin mütemerrit hale konulmasının unsurunu teşkil eder. Bu sebeple bu kabil defilerin mahiyetleri itibariyle resen nazara alınması bahis mevzuu olamaz. Kabulden imtina ihtimali karşısında mahkemeye müracaat olunarak şufa bedelinin tediyesi için bir mahal gösterilmesini istemek şefi için hasmının mütemerrit olduğunun ispatına yarayacak en emin bir vasıtadır. Mahkemece böyle bir defi vaki olduğu zaman Borçlar Kanununun seksen bir, doksan ve doksan birinci maddeleri hükümleri nazara alınarak meselenin halli iktiza eyler. Mesela satışı müteakip şefi tarafından Sicil Muhafızlığına davet ve bila sebep bu davete icabet etmemek müddeaaleyhi mütemerrit vaziyete sokacağı gibi yukarıda işaret olunduğu, şekilde mahkemeden paranın yatırılması için bir yer tayinin istemekte davacı için temerrüdü ispata en elverişli bir hal çaresi olur. Bu meselenin bu şekilde halli esası hak bakımından da zaruridir. Borçlar Kanununun 183 üncü maddesi mucibince mebiin nefi ve hasarı aktin inıkadı anından itibaren müşteriye intikal eder. Bu hükme nazaran şufa hakkını kullanınca aynı şartlar altında bey aktinde şefi müşteri sıfatını ihraz eder; Gayrimenkulün hissesinin nefi böylece şefie geçmiş olur. İlk akit dolayisiyle müşteri semeni bayie ödemiş bedel elinden çıkmış olur ve hakkını kullanınca gayrimenkulün hissesinin menafii de şefie intikal eyler. Şufa hakkını kullanmasına rağmen hükmün katiyet kesbetmesinden sonra bedelin şefiden tahsil edilmesinin icap ettiği kabul olunursa şefi hissenin menafiini ihraz ettiği gibi bedeli de elinde tutarak paranın nemasından da ayrıca istifade hakkını kazanmış ve buna mukabil müşteri gayrimenkulden istifade hakkını kaybettiği gibi para da emrine amade olmadığından bedelin nemasından da mahrum kalmış olacaktır. Vazu Kanunun bila sebep şefie çift menfaat bahşetmeği ve müşteriye de her türlü zararını telafi yollarını kapamağı kasdettiğinin kabulü caiz olmadığı cihetle temerrüt meselesine iltifat etmeden davanın rüyeti suretiyle varılan neticenin tarafların beynindeki münasebeti tanzime kafi gelmediği açık olarak görülmektedir.

Şefi sicilde yazılı bedelin fazla olduğunu hakiki bedelin daha dun olduğunu iddia eylemesi halinde ihtilafsız olan bedelin edasını telkif suretiyle hasmını mütemerrit vaziyete koyduktan sonra şefiin dava ikame etmesi lazımdır. Şefiin bu iddiası sabit olursa bittabi tereddüdü mucip bir cihet kalmaz. Bedel hakkındaki şefiin iddiasının sabit olmaması halinde ise bedel hakkındaki iddiasını ispat edemediği anda satışın hakiki şartlarına şefi muttali olmuş bulunur. Bu zamandan itibaren ancak bir ay zarfında tam bedeli hak sahibinin emrine amade kılıp malı satın almağa talip olursa şufa davasının kabulü icap eder. Bu müddetin bedel hakkında müddeaaleyhin yemin ettiği andan başlayacağı tabiidir.

Tevhidi içtihat kararının ittihazından mukaddem mahkemelerce tesis edilmiş olan teamüle uyarak satış bedelini ödemeği teklif suretiyle müddeaaleyhi mütemerrit vaziyete sokmadan açılmış bulunan derdest davalara gelince: Borçlar Kanununun seksen birinci maddesine müsteniden dermeyan olunacak defiler mahkemece resen nazara alınamayacağı cihetle ve usulen vaktinde müddeaaleyh tarafından böyle bir defi de dermeyan edilmemişse tevhidi içtihat kararının intişarı bu kabil davaların müddeaaleyhlerini ikaz etmiş olsa da ve bu karardan mülhem olarak derdest bir davada böyle bir defi serdolunsa defin tevsii usulün 202 inci maddesi mucibince müddeinin muvafakatına vabeste olduğundan derdest davalara da bu şekildeki kabulün mahzurlu bir tesiri olamaz.

Netice; Şufa davalarında Borçlar Kanununun seksenbir, doksan ve doksan birinci maddeleri nazara alınarak bu maddelerdeki şartların tahakkuk ettiği sabit olması halinde davanın kabulü icap eder.

İmran Öktem; Biz yüksek kurulunuza arzedilen kararlarla bağlı mıyız? Evvela bunu halletmek lazımdır. Tetkik ettiğimiz kararlar arasındaki içtihat ihtilafı aşikardır. Bir kısmında (Tapu kaydının tashihine ve şufa bedelinin davacıdan tahsiline) denildiği halde diğerinde (Şufa bedeli ödendiği takdirde kaydın tashihine) denilmiştir. Birinci kısım kararlarda kati hüküm vardır. Diğerinde ise takdirde, suretde gibi kayt ve şartlarla bağlı bir hüküm vardır. Kurulunuz bu iki karardan birini muvafık bulursa onu kabul eder. Muvafık bulmazsa en muvafık şekli karar altına alır.

Şufa bedelinin ne şekilde ve ne zaman ödeneceği hakkında kanunda sarih bir hüküm yoktur. Ancak her hususda kanunda açık bir hüküm aramak beyhudedir. Bizim Medeni Kanunumuz hukuki müesseselerin nirengi noktalarını tesbit etmiştir. Aradaki boşluklar içtihatlar, umumi kaidelerle doldurulacaktır. Burada kanun boşluğu mevzuubahis değildir. Çünki bizi aydınlatacak esasları yine kanunda bulabileceğiz. Bu hususta şufa hakkının mahiyeti üzerinde durmak lazımdır. Bundan evvelki içtihadı birleştirme toplantısında yine şufa hakkı üzerindeki müzakerelerimizde şufa hakkından feragat hususundaki ihtilafları bu şekilde halletmiştik. O zaman şufa hakkının mahiyetini tespit etmiştik. Bu defa da aynı şekilde hareket etmek icap eder. O zaman tespit ettiğimiz esasları gözönünde tutmak lazımdır. Şufa hakkı inşai bir hak demiştik. Bu hak kullanılmakla hukuki vaziyette yenilikler husule gelir. Şefi şufa hakkını kullandığını müşteriye beyan edince ve bu beyan müşteriye vasıl olunca şefi müşteriye halef olur. İnşai hak ve istihlaf nazariyesi burada caridir.

Şefi müşterinin o gayrimenkul hissesi üzerindeki bütün haklarına halef olur. Yani onun yerine geçer. Diğer bir ifade ile meşfu hissenin mülkiyeti otomatik olarak şefie geçmiş olur. Bundan sonra nefi ve hasar şefie aittir. Mülkiyetin intikali bakımından artık müşterinin bir harekete geçmesine veya başka makamın tavassutuna ve tescile lüzum ve mahal yoktur. Bundan sonraki hüküm ancak mülkiyetin şefie geçmiş olduğunu beyandan ibaret ve izharı mahiyetde kazai bir tasarruf, hükmün tapuya tescili ise mülkiyet intikalinin tabii bir neticesi olarak kabul edilmek lazımdır.

Şufa davası açan şefi daha önce iradesini müşteriye beyan etmemiş ise bu dava ile bu beyanı yapmış oluyor. Bu suretle meşfu hisse davacıya geçmiştir. Hakimin hükmü bunu izhar edecek ve ilamın icrasiyle de bunun tabii neticesi olan tescil keyfiyeti vukua gelecektir. Şu halde dava ve hüküm bir tescil davası ve tescil hükmünden ibaret kalacaktır. Şefi burada kısmen müşteriye benzemektedir. Borçlar Kanununa göre müşteri ile bayi vecibelerini aynı zamanda ifa edeceklerdir. Bayiin vecibesi mülkiyeti nakletmek, müşterinin vecibesi ise satış bedelini ödemektir.

Şufa davasında şefi iradesini beyan edince bayie ait mülkiyeti nakletmek hadisesi kendiliğinden vücut bulmuştur. O halde ortada yalnız müşterinin satış bedelini ödemek vecibesi kalmıştır. Müşteri durumunda bulunan şefi bu vecibesini yerine getirmeli yani şufa bedelini ödemeli ki, meşfu hisseye ait tapu kaydının kendi adına tashihini isteyebilsin. Nasıl ki, bir gayrimenkulün satışı hakkında bayi ile müşteri tapuya müracaat ettikleri zaman bir resmi senet tanzim ederler ve müşteri bir ecelden istifade etmiyorsa satış bedelini tamamen öder ve bundan sonra tapu kaydı müşteri adına yürütülürse şufa davasında da bu usule riayet zaruridir. Resmi satış senedi üzerinde sicil kaydını müşteri adına yürütecek olan tapu memuru taraflardan sorar. (Satış bedeli ödendi mi?) Ödenmemiş ise ödendikten sonra tescili yapar. Şufa davasında bunu hakim yapacakdır. Taraflara soracaktır. (Şufa bedeli ödendi mi?) Ödenmemiş ise şefie münasip bir mehil verecek bu mehil içinde bedel ödenecek. Bundan sonra kaydın tashihine hüküm verecektir. Hatta şefi davadan evvel bu bedeli ödemeli veya tevdi etmeli bundan sonra davayı açmalıdır. Aksi halde davalının itirazı yalnız bu noktaya münhasır kalırsa ve davacı da bedeli dava sırasında öder veya tevdi ederse masarifi muhakeme ile davacı mesul tutulur. Çünki davacı doğrudan doğruya mahkemeye başvurmadan önce şufa hakkını kullandığını müşteriye bildirecek ve şufa bedelini onun emrine amade kılacak ve bu suretle onu temerrüt haline sokacak ve buna rağmen müşteri meşfu hisseyi şefia devretmezse şefi kayıt tashihi davası açacak idi. Şefi böyle yapmamış ise lüzumsuz dava açmıştır. Mütemerrit olmıyan bir şahıs aleyhine dava açmıştır.

Şufa bedelinin ihtilaflı bulunmasını bu usulün tatbikinde mahzur olarak ileri süren arkadaşlar oldu. Şefi tapuda yazılı satış bedelini ya kabul eder veya etmez ve hakiki satış bedelinin daha noksan olduğunu ileri sürer. Satış bedelini tapuda yazılı gibi kabul ederse o miktarı tediye veya tevdi ederek davayı açar. Daha noksan olduğunu ileri sürüyorsa kendi kabul ettiği miktarı tediye veya tevdi eder. Bedel üzerindeki ihtilaf mahkemece halledilir. Mahkeme hakiki bedeli tespit eder. Arada bir fark husule gelirse Hakimin tayin edeceği mehil içinde aradaki farkı davacı tediye veya tevdi eder, bundan sonra hüküm verilir. Kanunda sarahat yoktur. Biz kanunda sarahat olmadıkça şefie böyle bir külfet tahmil edemeyiz, diyorlar. Bu bir ceza meselesi değildir. Sarih hüküm olmadıkca ceza verilemez. Fakat hususi hukuk ihtilaflarında menfaat muvazenesini temin ve ihtilafı hal için behemehal sarih bir hüküm aramak icap etmez. Hukuki müesseselerin mahiyetleri ve umumi hükümler ve kazai ve ilmi içtihatlarla meseleyi halletmek lazımdır. Şefie kanunda sarahat yoktur diyerek külfet tahmil etmeyelim derken davalı müşteriyi mağdur etmeye ona bir takım külfetler yüklemeye hakkımız yoktur. Davalı müşteri meşfu hisseyi bedelini peşin vererek almıştır. Şefi de aynı şekilde bu hisseyi iktisap edecektir. Onun şufa bedelini ödemesi için az veya çok bir ecelden faydalanmak hakkı yoktur. Müşteri gibi peşin ödemelidir. Müşteri tediyeyi kabulde temerrüt ederse şefi tevdi cihetine gider.

Şefiin tediye veya tevdi suretiyle şufa bedeli üzerinde davanın devamı müddetince faydalanmak hakkı sakıt olacaktır. Bu lüzumsuzdur, diyorlar. Fakat dava ile meşfu hissenin menfaatleri de şefie intikal etmiştir. Bu hissenin menafiinden faydalanmakla beraber şufa bedelinin nemasından da istifade etmesi hakkaniyete uygun gelir mi? Beri tarafda müşteri meşfu hissenin menafiini zayi ettiği gibi şufa bedelinin nemasından da mahrum kalıyor. Müşteri tediyeyi kabul etmemiş veya tevdi olunan parayı almamış ise bunun nemasından mahrum kaldığından dolayı şikayet edemez. Çünki bu hal kendi fiilinin neticesidir. Halbu ki, şefi şufa bedelini ödememiş veya tevdi etmemiş ise müşterinin haklı şikayetlerine tahmil etmek çok güç olur.

Şefi yüksek miktarda şufa bedelini derhal tedarikde müşkilat çekecek ve belki de kısa bir müddette bunu tedarik edemeyecek şufa hakkını kullanamayacak diyenler var.

Kanunda dava için kabul edilen bir aylık müddet şefiin şufa bedelini tedarik etmesi için konmuştur. Meşfu hisseyi satın alacak mali kudreti bulunmıyan bir kimsenin de şufa davası açarak müşteriyi taciz etmesine lüzum ve mahal yoktur. Şufa hakkı mali kudreti olmıyan kimseye tanınmış değildir. O hak ancak mali kudreti buna müsait kimse lehine kabul edilmiştir. Nitekim parası olmıyan bir kimse de gayrimenkul satın almaya kıyam edemez. Fakir bir kimsenin şufa davası açması ancak kendi elindeki hisseyi değerinden fazla bir bedel mukabilinde davalıya satmak için onu tehdit ve tacizden başka bir maksada hamledilemez. Tatbikatda çok defa böyle oluyor. Kanun bunu katiyyen himaye edemez.

Diğer tarafdan meşfu hisseyi davacı adına tescile ve şufa bedelinin davacıdan tahsiline karar verirsek tescil keyfiyeti kolaylıkla infaz ve icra edilecektir. Fakat şufa bedelini tahsil için davalı icra dairelerinde sürünecektir. Bir çok masraflara, bir çok eziyetlere maruz kalacaktır. Müşteriyi böyle külfetlere maruz bırakmak için ne gibi bir sebep vardır? Bunu anlıyamıyorum.

Şufa bedeli ödendiği takdirde kaydın tashihine dersek... hükmün infazı davacının takdirine

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
30 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Üyelik

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
500
349
Kazancınız 151₺
30 Gün Ücretsiz Dene Ücretsiz Aboneliği Başlat Şimdi abone olmanız halinde indirimli paket ile özel fiyatımızdan sürekli yararlanırsınız.