Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1948/4
Karar No: 1949/11
Karar Tarihi: 22.06.1949
(1412 S. K. m. 322)
İçtihadı birleştirme kararlarının makabline teşmili caiz olup olamayacağı hususunda Yargıtay Beşinci Ceza Dairesinin 01.08.1947 gün ve 1980/2381 sayılı kararı ile Ceza Genel Kurulunun 03.11.1947 gün ve 190/104 sayılı kararları arasında meydana gelen uyuşmazlığın çözülmesi C. Başsavcılık yüksek makamının 02.02.1948 gün ve 214 sayılı yazısiyle istenilmesine mebni uyuşmazlık konusu kağıtlar çoğaltılmış ve 15.06.1949 tarihine rastlayan çarşamba günü saat 9,30 da müzakerenin başlayacağı Genel Kurul üyelerine bildirilmişti.
Bugün toplanan Kurula elliüç zatın iştirak ettiği görülerek müzakere nisabının tahakkuk ettiği anlaşılmakla Birinci Başkan Halil Özyörük'ün Başkanlığında müzakereye başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar Birinci Başkan tarafından okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;
Beşinci Ceza Dairesi Başkanı Haydar Yücekök: Tevhidi içtihat kararlarını katiyet kesbetmiş hükümlere teşmil edecek olursak Temyiz Mahkemesi Teşkilatına dair olan kanunun 8 inci maddesi sarahatına muhalif olacağı gibi muhkem kaziye esası da yıkılmış olur. Bundan başka tevhidi içtihat kararlarını mahaline teşmil etmek tatbikatta hercümerç tevlit eder.
Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununun 322 nci maddesi C. Başsavcısına itiraz yolunu açmıştır. Hususi ceza dairelerinden çıkan bütün kararları Ceza Heyeti Umumiyesine sevkederek tetkik ettirebilir. Bu yol dünyanın hiç bir yerinde yoktur, ceza esas ve kaidelerine de mühafi bir yoldur. Böyle bir yolun açılmasına İstinaf Mahkemelerinin kaldırılması saik olmuştur. Bu yol olağanüstü bir yoldur. Tashihi kararı izah ederken bu yolu göz önünde tutmamız lazımdır.
Diğer memleketlerde temyizen tasdik kararına bağlanınca artık ceza davası biter.
Tashihi karar yolunu, yazılı emir yoluyla mukayese edelim: Yazılı emir yolu temyizen tasdik edilmeyen kararlar hakkındadır. Karar tashihi yolu, temyizen karara bağlananlar hakkında caridir. Demek ki, yazılı emir yolundan daha fevkalade bir yoldur. Yazılı emir aleyhe tesir etmez, tashihi karar da aleyhe yapılamaz. Bu yollar istinaf Mahkemelerinin lağvı dolayısıyla ve hasıl olan zaruretler karşısında olağanüstü olarak kabul edilmiş yollardır.
Kanunun sarahati ve muhkem kaziye muvacehesinde tevhidi içtihat kararlarının emsali hadiselere ve makabline teşmil edilemez. Olay gayet önemli bir mahiyet taşımaktadır. Çok iyi düşünmek ve isabetli bir karar vermek mevkiindeyiz.
Baha Arıkan : Hadisemiz, lehde olan bir tevhidi içtihat kararının tarafeyne tesir edip etmiyeceğine dair bulunmaktadır. Filvaki, Temyiz Teşkilatının tevsiine dair Kanunun 8 inci maddesi bu meseleyi halletmiş, imkan bırakmamış gibi görünmektedir. Bu maddede taraflara tesir etmiyeceği yazılıdır. Bunun içindir ki, Sayın Bay Haydar Naki sarahati kanuniyeyi ne yapacağız diye buyurdular, cevap vereyim. Kanunun fıkrasını tefsir etmek iktiza etmektedir. Şu halde ceza hukukunda tefsir bahsini mütalaa etmek iktiza ediyor.
Tefsir muayyen bir hadise hakkında kanun hükmünün hakiki manasını, araştırmak, diğer bir tabirle kanunun hakiki maksat ve iradesini tayin etmektir. Kanunun hakiki maksadı Vazukanunun, kanunu koyarken düşündüğü ve derpiş ettiği hadiseler değildir. Ya nedir? Kanunun objektif bir surette ihtiva ettiği maksat veya iradedir.
İşte tefsir bu maksat veya iradenin araştırılması keyfiyetidir. Tefsir Vazukanunun, kanun çıktığı günkü iradesini araştırmak değildir. Öyle olsa idi, elli sene evvel yapılan bir kanunun o zamana uyan maksadını aramak icap ederdi ki, bu maksat içinde yaşadığımız zamana uymayabilirdi.
Tefsirin vazifesi kanunu yaşatmak zamanın icaplarına ihtiyaçlarına uydurmak ve kanunun bugünki iradesini araştırmaktır.
Tefsir kanundan asla ayrılmayan mantıki bir ameliyedir. Bu itibarladır ki, bütün kanunlar tefsire tabidir. Yani tatbik edilmezden evvel mantıki manaları tayin olunur. Tefsiri yalnız manası müphem ve gayri sarih kanunlara hasretmek büyük bir hata olur.
Mahiyeti umumiyesini arz ettiğim tefsir, evvela tefsiri yapanlar bakımından bir tasfiyeye tabidir.
a - Teşrii tefsir, b - Kazai tefsir, c - Ameli ilmi tefsir. Teşrii tefsir, kanunu yapanın kanunda lafızlara mana vermesi veyahut mefhumlarını kendisinin tayin etmesi keyfiyetidir ki, hadisemizle alakası yoktur, c İlmi tefsir, Hukukçuların, Profesörlerin kanununun ibarelerinden anladıkları manadır ki, buna gayri resmi tefsir de denilir. Bunun da hadisemizle bir ilgisi yoktur. Kazai tefsire gelince; Kazai tefsir, muayyen bir hadise dikkat buyurulsun muayyen bir hadise demek karşısında hakimlerin kanunun bir ibaresine verdikleri manadır. Teşrii tefsirden farkı, muayyen bir hadise hakkında olması keyfiyetidir. O kadar ki, diğer mümasil bir hadisede tefsiri yapmış olan mahkemeyi dahi takyit etmez.
Tefsir, hakiki mana ve maksadı tayin hususunda kullanılan vasıtalara göre de iki kısma ayrılır.
a - Lisani veya lafzi tefsir,
b - Mantıki tefsir,
Lisani veya lafzı tefsir üzerinde durmayacağım. Yalnız mantıki tefsiri, hadisemizle ilgili olduğu için izah zarureti duymaktayım;
Mantıki tefsir: Kanunda hakiki fikir ve maksadını, mantıki sebeplerden bilhassa kanunun istihdaf ettiği gayelerden çıkarmaktır. Kanunların gayesi, dinamik ve her an inkişafa müsait olan bir fikirdir. Binaenaleyh kanundaki münferit bir kelimenin gaye ve maksadından başka bu hükümlerin mensup bulunduğu fikirlerin heyeti mecmuasına da bakmak lazımdır. Kanunun muhtelif hükümleri, bir uzvun muhtelif uzuvları gibidir aralarında bir tesanüt, bir muvazene, bir ahenk olmalıdır. Tefsir işte bu ahenk ve muvazeneyi de göz önünde bulundurmak mecburiyetindedir.
Tefsir, hasıl ettiği neticelere göre de beyani, tahdidi ve teşmili olur. Bunların içersinden de hadisemizle ilgili olanları teşmili olan kısmıdır. Teşmili tefsir bir bakımdan kıyasa müşabih görünürse de aralarında fark vardır. Kıyasta kanunen derpiş edilmiş olan bir hükmün, derpiş edilmemiş olan bir hadiseye tatbiki keyfiyeti mevcuttur.
Teşmili tefsir ise, böyle değildir. Hadise kanunda derpiş edilmiştir. Kullanılan kelime zehiren onu ifade etmiyor gibi görünür. Halbuki, küçük bir muhakeme ile medlülun kesinleştirilmesi kabil olduğu koylaylıkla anlaşılır.
Umumi tefsir hakkında şu kısa malumatı arz ettikten sonra ceza hukukunda tefsirin mahiyeti hakkında bir kaç söz söylemek ve prensipleri arz etmek isterim.
Kanunumuz daimi surette kanunsuz suç olmaz prensibine iktiza ederek daima suçlunun lehine mütemayil bulunmuştur. Suçlunun lehinde olan yeni bir kanunun eski kanun zamanındaki fiillere tesir etmesi adalete daha uygun görülmüş ve lehdeki bu kanun ile, eski kanunda daha şedit ceza çekecek suçlunun daha hafif bir ceza çekmesi umumi bir prensip olarak kabul edilmiştir. Hatta ultra activite nazariyesine göre yeni kanunda yapılan değişiklikler suçlunun aleyhinde ise ilga edilmiş olan kanuna hayatiyet verilmiş ve suçlu hakkında lehde olması dolayısıyla o kanun yaşar bir halde bırakılmıştır. Hatta bu kaidelerin tatbiki için suçlunun cezayı çekmekte bulunmuş olması bile kafidir.
Umumi tefsirin ceza hukukundaki tefsirin mahiyetlerini şu suretle arz ettikten sonra tatbiki cihetlerine geçelim; malumu alileridir ki bir ceza hadisesi, failin hakkındaki takibat ile başlayarak infazın sonuna kadar devam eder. İnfaz olunmamış bir hüküm hakkında tekerrür ahkamını tatbika dahi imkan yoktur. Böyle olunca, fail, fiili ikaından, infazı cezanın son gününe kadar Devlet otoritesi altında bulunmaktadır.
İmdi, Temyiz Teşkilatı Kanununun fıkrai mahsusasına alarak bütün bu arz ettiğim kaidelere tatbik etmek iktiza eder. Bu fıkra aynen şöyledir: Tezat ve mübayenet hakkında Temyiz Mahkemesi Heyeti Umumiyesinde ittihaz olunacak kararlar tarafeyne tesir etmez.
Kazai tefsir bakımından, ortada muayyen bir hadise mevcuttur. Kaza heyeti gibi. "Tarafeyne tesir etmez" sözüne mana vermek mecburiyetindedir. Burada mantıki tefsir ile, teşmili tefsirin ianesine muhtaç bulunmaktayız. Mantıki tefsire göre münferit bir "tarafeyne" kelimesinin gaye ve maksadıyla tahdit edilmiş ve vaziyette kalmayıp bu tarafeyn hükmün mensup bulunduğu fikirlerin heyeti mecmuasına bakmak ve bu hükmü diğer hükümlerle hem ahenk kılmak zaruretindeyiz. Şu halde teşmili tefsire girmek mecburiyeti mevcut bulunmaktadır.
İmdi teşmili tefsire göre şu muhakeme silsilesini yürütmek zaruretindeyiz. Kanunların değişmesinde eski kanun lehde ise, mahkuma o kanunun hükümlerini, yeni kanun lehde, lehde olan yeni kanunun hükümlerini tatbik ediyoruz. Şu halde kazai tefsirde keen, o muayyen hadisede, tatbik edilecek bir kanun mahiyeti arz etmektedir. Madem ki, mahkuma lehdeki kaideleri tatbik bir kaidei umumiye halindedir, şu halde bir tefsir kazai olan tevhidi içtihat kararını da, henüz mahkum hakkındaki hüküm infaz edilmediğine, ve mahkum halen Devletler sultası altında bulunmasına göre mahkum lehine imale etmek zarureti mevcuttur. Aksi takdirde mahkum lehine olan kaideler tamamiyle ihlal edilmiş ve tarafeyne tesir etmez tabiri bütün bu kaidelerden uzak, ahenksiz ve tesanütsüz olarak kalmış olur.
Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ethem. Ertem: Usul kanunu bizim anladığımız manada ise zatı hükme müessir görülen tatbikatımızı temin eden yürüyüş çok usullü ve kanunun ruhuna ve Kanun Vazunın maksadına uygundur.
Arif Güngören: Uyuşmazlık mevzuunu teşkil eden kararlardan tatil heyetince verilmiş olan kararla zahir olan hatayı düzelttik, hata ettiğimize kani değiliz. Kararımıza saik olan şey zatı hükme müessir olan hataların tashih sebebi teşkil edeceğine dair olan içtihattır.
C.Başsavcısı Kazım Berker; Tashih yoluyla muhkem kaziyelere hürmetsizlik edilmekte olduğu beyan buyurulmaktadır. Kanun Vazu bu yolu ka