Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1944/38
Karar No: 1945/2
Karar Tarihi: 31.01.1945
(2644 S. K. m. 6)
2644 sayılı Tapu K.nun altıncı maddesi ikinci fıkrasına 8.5.944 günlü yorumun şumulü olup olmadığı hususunda Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 20.10.944 gün ve 2414/3242 sayılı kararına aykırı olarak yeni bir çoklukla içtihat ayrılığı hasıl olduğundan bahsile keyfiyetin tevhidi içtihat yoluyla halli Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığının 14.11.944 gün ve 761 sayılı yazısıyla istenilmesine mebni ihtilafın mevzuunu teşkil eden ve zikri geçen yazı ile ilişiği karar örneği teksir edilerek Umumi Heyet Azasına tevzi olunmuştu.
Müzakere için tayin olunan 10.1.945 gününe rastlayan Çarşamba günü saat 9.30 da toplanan Umumi Heyet Birinci Başkan Halil Özyürükün Başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilafın esasını teşkil eden noktalar hulasatan Birinci Başkan tarafından izahedildikten sonra söz alan :
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Cevat Gücün: ihya meselesi eski ahkamda da vardı. Ve arazii mevatda cari idi. Mecelle ve arazi kanunundaki arazii mevata müteallik hükümler Tapu K.nun altıncı maddesi kaim olmuştur. (Bu altıncı maddeyi okuduktan sonra bu husustaki Büyük Millet Meclisinin yorumunu ve Encümen Mazbatalarını okudu).
Ve dedi ki: Büyük Millet Meclisi'nin bu yorumundan sonra Mecidiyeköyü'ne ve civarına ihyadan mütevellit salahiyetler gelmeğe başladı. Esas hazinei hassadan maliye hazinesine intikali etmiş olan böyle yerleri ihya edenlere tefviz edilmek üzere 936 tarihinde Vekiller Heyetince ittihaz olunan bir kararla yerinde komisyon teşkil edilmiştir. Bu komisyon mukarreratından sonra ilgililerin başvurmasiyle işler mahkemelere intikal etti. Ve Temyiz Birinci Hukuk Dairesi Tapu K.nun altıncı maddesine taalluk eden bu işleri mahkemeler baksın dedi. Hakiki muhyi mahkemece anlaşılır ve ona tefvizinde mahzur olmadığına dair kaza idare meclisince karar alınırsa mahkeme % 8 bedel mukabilinde muhyisi adına tesciline karar verir. Büyük Millet Meclisi'nin bu tefsiri mutlak değildir. Bu yorum sahipsiz araziden bahseden birinci fıkraya aittir. Tapulu araziye şamil değildir. Devletin tapu ile tasarrufu altındaki bu yeri belediyenin imar edebilmesine ve bu yerleri Belediye K.nun 109. maddeye sokmasına imkan yoktur. Onun için bu yorumun müfit olmasını kabul etmek lazımdır.
Mutlak ıtlak üzere cereyan eder. Alt tarafında bir takyit yoksa bu işin şevki sebebi elbette nazara alınmak lazımdır. Aklen de böyledir. Kısa yazılmış bir şeyi mutlak olarak kabul etmek doğru olmaz. Bu tefsirde mevzuubahis olan sahipsiz yerlerdir.
Tefsirin sebebi birinci fıkraya maksurdur.
İkinci Hukuk Dairesi Başkanı A. Hikmet Berki: Meclis, belediye hududu dahili demek ümran dahili demektir diyor. Bu tefsir birinci fıkra hakkındadır. İkinci fıkraya şumulü yoktur. İkinci fıkra kanun mevzuudur. Şahsi hükmi olan ve Devletin tahtı tasarrufunda olan bu yeri tefsirle belediyeye bırakılamaz.
Birinci fıkra böyle bir tefsire muhtaçtır. İkinci fıkraya böyle bir şey demek hukuku tasarrufiyeye muhaliftir.
Cevat Gücün: Mecidiyeköy'ü kırk-elli senedenberi ihya görmüş bir yerdir. Devlet altıncı madde ile muhammen kıymetinin % 8 ini verirse kendilerine verilecektir demiştir. Belediyenin imarı tapusuz yerlere şamildir. Ve tefsir de buraya maksurdur. Tefsiri böyle tefsir etmek lazımdır dedi. Vaktin darlığına binaen gelecek toplantıda devam olunmak üzere talik kılındı. 10.1.945
- (İkinci Oturum: 17.1.945) Söz alan:
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Cevat Gücün: Geçen toplantıdaki demecim zapta geçmediğinden bugün yazılı olarak sunmak istedim. Geçen oturumda bulunmayan arkadaşlarıma da meseleyi biraz anlatmak isterim. 2644 sayılı Tapu K.nun altıncı maddesi üç konu üzerine kurulmuştur. Bir kerre daha olduğu gibi okuyayım. (Tapu K.nun altıncı maddesini okur).
Görülüyor ki birinci fıkrası sahipsiz yerlerin adi ihyaları hakkında bir iskan haddi konulmuş,
İkinci fıkra: Açılan Sahipsiz yerler taşlık ve pırnallıktan emek ve para harcanmakla olmuş ise parasız adlarına tapulanacağını söylüyor.
Üçüncü fıkra ise sahipsiz olmayan devletin tapu ile mülkiyetinde bulunan yerleri ihya edenler hakkında müstakil bir hükmü göstermektedir. Bu fıkranın anlamı şudur: Devlet adına tapulu olan yerleri bir kimse bayındırlarsa ve o yerin idare meclisi bir mahzur görmezse tapuda yazılı değerinin % 8 i kadar bir para alınarak bayındırlayan adına tapulanır.
Son fıkrada bu işler hakkında tapu idaresine nasıl başvurulacağını bildirir İmdi: bir yerde belediye sınırı içinde sahipsiz diye bir yer bayındırlanmış mahkemeler, bu maddenin mutlak olan İbaresine bakarak bayındıran adına tapulanabileceği içtihadında oldukları görülmüş iki Sayın Saylav'ın düşüncesine uygun gelmemiş sahipsiz yer bir belediye sınırı içinde ise onu bayındırlamak belediye idaresinin ödevlerinden bulunduğundan bahsile yorumlanmak için Büyük Millet Meclisi'ne bir takrir vermişler. Takrir ilk olarak Dahiliye Encümeni'ne gitmiş orası yalnız sahipsiz arazinin bayındırılması üzerine konuşulmuş tartışma ve görüşmeler yapılmış fakat Tapu K.nun altıncı maddesinin üçüncü fıkrası yani devletin tapulu arazisi hakkında hiç bir görüşme ve tartışma yapılmamış yalnız belediyelerin ödev ve görevleri hakkında sözler söylenmiş ve yalnız sahipsiz yerlerin bayındırılması hususunda belediye sınırını şart koyarak oyçokluğuyla yaptıkları mazbatanın üstüne (Tapu K.nun altıncı maddesi hükmü, belediye sınırları içindeki topraklara şamil değildir.) ibareli bir (yorum) projesi yazarak Adliye Encümenine yollamıştır. Adliye Encümeninde de: yalnız sahipsiz araziden bahsolunmuş ve sırf belediyenin kasabaların bayındırlanması hakkındaki ödevlere dayanılarak yalnız bu konu üzerine görüşmeler yapılarak Devletin tapulu arazisine hiç geçilmemiştir. Her iki encümende de tapulu araziden bahsedilmemiş olmasının sebebi vardır. Çünkü iki Sayın Saylav'ın takriri yalnız sahipsiz araziye ilişkindir.
Bu takririn açıkça maddenin sahipsiz arazi ile ilgili olan fıkraları amaçlanmakta yorum dileği yalnız o bölüm hakkındadır. Ondan dolayıdır ki: Encümenin ve Kamutay, takririn dışına çıkmak istememiştir. Adliye Encümeni de belediye sınırı içinde olanların kimseye (ihyadan tescile) müsaade olunmaması düşüncelerini sunarak bir mazbata yazmış ve bunlar heyetiyle Kamutaya sevkedilmiştir.
Orada itiraz etmek isteyenler belki aşağıdaki fıkraların iltibas düşüncelerini ileri sürerek itiraz edeceklerdi. Bu itiraz hazırlıklarını gören mazbata yazan : (aynen: Efendim, tefsir mülga arazi kanunundaki arazii mevatın) mukabili olmak üzere Tapu K.nun altıncı maddesiyle tesis edilen bir vaziyete mütealliktir. demiştir. Bu ibareyi analiz edelim. Arazi Kanunundaki (Arazii mevatın) karşılığı olarak altıncı maddesinin tamamı değil yalnız iki fıkrasıdır. Devletin tapulu arazisi ise Arazi K.nun miri arazi karşılığıdır. Yoksa arazii mevat karşılığı değildir.
Şundan anlaşılıyor ki: Büyük Millet Meclisi'nin ne encümenlerinde ve ne de Kamutay'da bu madde tapulu araziye ait fıkrası asla bahse konu olmamıştır. Bu fıkra görüşülmemiş ve tartışılmamıştır.
Eğer mazbata yazan: Bütün fıkraların görüşme konusu olduğunu söyleseydi, öyle sanılır ki yorum teklifi kabul olunmazdı.
Sayın F. Hulusi Demirelli: Geçen oturumda (tefsirin ibaresi mutlaktır. Mutlak ise ıtlakı üzere caridir. Bu tefsir ibaresini encümenlerin mazbatalarından mücerret ve müstakil olarak nazara almak lazımdır) buyurdular.
Ben bu düşüncede değilim: Ben diyorum ki Büyük Millet Meclisi'nin yasama hakkı olduğu gibi yorumlamak yetkisi vardır. Fakat onların yaptıkları kanunları yargılama sırasında hadiselere uygularken mahkemeler gereği gibi ve bağımsız şartsız kendi görüşlerine göre yorarlar (yani tefsir ederler) buna kazai tefsir denilir. Yeni delil ile (yargılı yorum).
Kanun hakkında bu böyle olunca Büyük Millet Meclisi'nin (Yasalı yorumları) yani (Teşrii tefsirler) içinde mahkemelerin ve yargıçların ve Yargıtay'ın da bu yoruma (tefsiri) yorumlamak (tefsir) etmek yetkisini haizdir. Ve biz de yani Yargıtay evleviyetle bu yetkiye sahiptir.
Bizde bunun benzeri geçmiştir. Hatırlatayım: 1331 sayılı Temlik K.nun yedinci maddesi hakkında Büyük Millet Meclisi'nin 146 sayılı bir yorumu (tefsir kararı) vardır. Bu tefsire göre firari ve mütegayyip sayılarak Hükümetçe el konulmuş olan malların hükmen tahakkuk etmiş veya edecek müstehiklerine aynen iadesine cevaz verilmiyerek onlara 1331 senesi iptidasında mukayyet kıymetin nakden verilmek lazım gelir. Bu mutlak ibareden halin delaletiyle yanlışlıkla el konulmuş olan Türk, Müslüman veya Ecnebi mallarına bu hükmün ve tefsirin şumulü yoktur. Demek ki bu ıtlak delaleten mukayyettir.
Bundan başka bu tefsir hükmünün mutlak ibaresinde muhkem kaziyye teşkil edenler, icradan evvel ve icradan sonra bedele tahvil edilmek lazım gelir. Diyelim icra olunmuş olanlar fiilen bu tefsirin dışında kalsınlar, ya bu tefsiri lühukundan sonra henüz icra edilmemiş olan bu kabilden istihkaka ait hükümler infaz olunacak mı?
Sudan bir bakışa göre (hükmen tahakkuk etmiş) ibaresine göre bunların da infaz olunmaması lazımdır. Bu tefsiri bu suretle şumüllendirmek hukuk kurallarını altüst edeceğini düşünen Temyiz Tevhidi İçtihat Sayın Kurumu 25.11.936 tarihinde büyük bir çoklukla ve çok Sayın Fuat Hulusi Demirelli'nin pek güzel kalemiyle yazılan bir karar ile Büyük Millet Meclisi'nin zikri geçen 146 numaralı kararının ıtlak ve şumulüne muhkem kaziyyeleri çıkarmak suretiyle kısıtlamıştır. Fena mı oldu? Bu şimdiki konumuz da buna çok benzer.
Çünkü kaidei külliye olarak dilimizde virdolan (mutlak ıtlakı üzere cari olur) kuralı kaldırılmış olan Mecellenin altmış dördüncü maddesindedir. Bu maddede terdif edilmiş bir fıkra vardır. O fıkranın o maddeye hemen eklenmesi lazımdır. (Eğer nassan yahut delaleten takyit delili bulunmazsa). Yani (bu kaide bu ek ile tamamlanır. Ve birçok mutlak ibareler vardır ki takyidi kabul eder.
Delaleten takyide misal: Bir mekkareci mutlaka birim at satın almağa tevkil etse o kimse Arap atı alamaz. Ve kış yaklaşırken bir kimse diğerini odun satın almağa tevkil etse o adam kış geçtikten sonra odun alamaz.
Mutlak ile mukayyet bahsi tefsir usulüne çok yarayan (usulü fıkıh) da çok etraflıdır. İşi medreseye düşürmemek için ondan bahse lüzum görmedim. Bununla beraber tartışmaya konu olan bu yorum kararının ibaresi (Usulü fıkıh) terimine göre zahir değil (müfessir) dir. O kadar ki buna (mücmel) de denebilir. Bunun (Mesukunlehine) göre tefsir ve izahı gerekir. Mesukunlehi: Tefsirlerde sahipsiz arazinin bayındırılması belediyelerin görevleriyle ilişkin olmasından oralara kimsenin ihya salahiyeti olmadığından tapunun altıncı maddesinin (Belediye sınırı) le kısıtlanması istenmiş: talep bu.
Dileğin bu olduğunu hem takrirden hem de encümenlerin mazbatalarından anlıyoruz. Kamutay, ihtisarı iltizam etmiş ve yalnız suale cevap vermiş. Maddenin tapulu arazisinden bahis kısmını karıştırmamış olması karinesiyle (Belediye sınırlayımı) kaydının hiç yakışık almadığı fıkraya şumullendirmemek yönü yoktur.
İşte bu kısa yorumun mutlak olan ibaresinin arzeylediğim bu karineleriyle delaleten mukayyet olduğunda hiç şüphe olunamaz. Bu bahis ile ilişkin beyanların ve ezcümle beyanı tefsirin izahını bilgin arkadaşımız Bay Sabice bırakıyorum.
Müsaadenizle garpteki tefsir usulüne azıcık temas etmek istiyorum. Meşhur eski Fransız hukukcusu Portalis : (Vazukanun her şeyi evvelden görmeğe kadir değildir. Ve görmek de istemez. Vazukanun zamanın cereyanına ve ahlak ve adetlerine pek de mahsus olmayan temayüllerine karşı gelemez. En güzel kanunların da boşlukları vardır ve bunları tefsir edenler dolduracaktır) demiştir. Kanunu ve Meclis tefsirlerini tefsir edenlerin basında şüphe yoktur ki mahkemeler gelir.
Kanunu ancak sarih ve mutlak ibaresinden, metninden anlamak metin ve ibarenin dışına çıkmamak mesleğine Ecole de l'exegese (ibarecilik, metincilik) mesleği derler. Bu mesleğe göre hukuki her hal tarzı, kanunun ibaresinden ya doğrudan doğruya yahut deduction yani külden cüze varma (istintac), yahut induction yani cüzden küle intikal (istikra) yoluyla bulunmalıdır.
Bu meyanda (Montesquoeu) Kanun